filmlerinden tadımlık alıntılar:"kapıda durup iki yaşlı insanın birlikteliğine baktım. ayrılmaları gereken gizemli noktaya yavaş yavaş yaklaşmalarına. şerefi ve tevazuyu gördüm. ve bir an için, sevginin her şeyi kapladığını fark ettim. hatta ölümü bile."(bkz: ansikte mot ansikte)"yaz gecesinin üç tane gülüşü vardır. ilki, gece yarısından şafağa kadar sürer; âşıklar kalplerini ve bedenlerini birleştirdiğinde. bak, ufukta çok yumuşak bir gülümseme var; hepsini görebilmek için çok sessiz ve dikkatli olmalısın."(...)şimdi de yaz gecesinin ikinci gülücüğü geliyor. soytarılar... aptallar...- ...ve adam olmayacaklar için!- o zaman bize gülüyor olmalı.(...)(bkz: sommarnattens leende)"yaz gecesi üçüncü kez güldü. üzgün ve mahzunlar için, uykusuz ve kayıp ruhlar için, korkanlar ve yalnızlar için güldü. ama aptallar kahvelerini mutfakta içecekler."(bkz: sommarnattens leende)"daha kötü durumda olan insanların diğerlerinden daha az şikayet ettiklerini fark ettin mi? en sonunda kabullenip susmuşlar. oysa onların da diğerleri gibi gözleri, elleri ve hisleri var. hem cellatları hem de kurbanları barındıran ne geniş bir ordu!"(bkz: en passion)"çatıda titreyen dumanı görüyor musun? sanki korkutulmuş gibi ama dışarı çıkınca içinde kıvrım kıvrım akacağı gökyüzü onun olacak. ama o bunu bilmiyor. bu yüzden çatının altına sinip titriyor. bu insanların yaptığıyla aynı. fırtınadaki bir dal gibi titriyor insanlar; bildiğinden korkmuş, bilmediğinden korkmuş."(bkz: jungfrukällan)"hayal dünyası yoksul olanlar diğerlerinden daha iyi yalancıdır."(bkz: scener ur ett aktenskap)"sen ve ben birbirimizi çok şımartmıştık. hava geçirmez bir varoluşun içindeydi. her şey kusursuzdu. tek çatlak yoktu. oksijensizlikten öldük."(bkz: scener ur ett aktenskap)"birbirlerinden nefret eden bir karı-kocadan daha korkunç bir şey olabilir mi?"(bkz: scener ur ett aktenskap)- iki insan hayat boyu birlikte olabilir mi?- nereden geldiğini bilmediğim saçma bir anlaşma. evlilik beş yıllık olmalı ya da senelik yenilenmeli.(bkz: scener ur ett aktenskap)"insan aynı dili konuşuyorsa, nerede olduğu fark etmez."(bkz: scener ur ett aktenskap)"evet, aşk için kapasitem var sanırım ama her şey içime kapanıp kalmış. bu hayat tüm yeteneklerimi baskı altında tutuyor."(bkz: scener ur ett aktenskap)"gazeteler korku, tehdit ve söylentilerle dolu. hükümet etkisiz görünüyor. aşırılık yanlısı güçler arasında kanlı bir çatışma kaçınılmaz görünüyor. bütün bunlara rağmen insanlar işlerine gidiyor. yağmur hiç kesilmiyor. ve korku, kaldırım taşları üstünden yükselen buhar gibi yükseliyor. keskin bir koku gibi hissediliyor. herkes bir tür sinir gazı gibi içine çekiyor. yavaş yavaş işleyen zehir kendini sadece hızlı ya da yavaş atan nabız ya da mide bulantısı olarak gösteriyor."(bkz: the serpent's egg)"belki boyutsuz manada aynı kişiyizdir. belki de birbirimizin içerisinden akıp gidiyoruzdur. boyutsuzca ve ihtişamla birbirimizin içinden akıyoruzdur."(bkz: fanny och alexander)"her şey olabilir, her şey mümkün ve olası. zaman ve mekân yok aslında. gerçekliğin nahif tezgâhında, hayaller şekilleniyor yeni yeni motiflerle."(bkz: fanny och alexander)"bir keresinde bana sürekli maske değiştirdiğini ve nihayetinde kim olduğunu bilemez bir hale geldiğini söylemiştin. benim tek bir maskem var, o da bedenime çakılıdır." (bkz: fanny och alexander)"görüyorsun karin, insan büyülü bir çember çiziyor çevresine ve kendi gizli oyunlarına uymayan her şeyi bu çemberin dışında bırakıyor. yaşam bu çemberi aştığı zaman, oyunlar küçük, karanlık ve gülünç oluyor. o zaman kişi yeni çemberler çiziyor kendine ve yeni bir sığınak kuruyor."(bkz: sasom i en spegel)"birdenbire öyle korktum ki! kapı açıldı, ama tanrı yalnızca bir örümcekti. üzerime doğru geldi ve onun yüzünü gördüm. korkunç, öfkeli bir yüz. üzerime tırmandı ve içime girmeye çalıştı, ama ben korudum kendimi. hep gözlerini gördüm onun. soğuk ve durgundular. içime giremeyince hemen göğsüme ve yüzüme, sonra da duvara tırmandı. tanrıyı gördüm ben." (bkz: sasom i en spegel)"benim gibi insanlar, ruhu hiç düşünmemişlerdir. o zaman ruh yaramazlık etmeye başlar ve sen ümitsizsindir."(bkz: aus dem leben der marionetten)"bu hep aynı üzücü hikaye. beden, kendisine bir engel olur. sonra ruh. kısa zamanda umutlar, hayaller ve tavizler karmaşasındasındır. tanrım, çok kuramsalım."(bkz: aus dem leben der marionetten)"bu kadar karmaşık bir şekilde konuştuğum için beni affet, ama bunlar aniden vurdu beni. tanrı yoksa bu bir fark yaratır mı? hayat anlaşılır olurdu. ne rahatlama. ama ölüm de hayatın kaybolması demek olurdu. vücudun ve ruhun çözülmesi. acımasızlık, yalnızlık ve korku... hepsi doğrudan ve şeffaf olurdu. acı çekmek anlaşılmazdır, bu yüzden açıklanması gerekmez. yaratıcı yok. hayatı devam ettiren yok. bir tasarım yok... tanrım... neden beni bıraktın?"(bkz: nattvardsgasterna)"isa çarmıha gerildiğinde ve işkence içinde asılıyken, 'tanrım! tanrım!' diye bağırdı. 'neden beni terk ettin?' bağırabildiği kadar yüksek sesle. cennetteki tanrının onu terk ettiğini sandı. anlattığı her şeyin yalan olduğuna inandı. ölmesinden hemen önce isa şüpheyle doluydu. bu kesinlikle onun en büyük sınavı olmuştur. tanrının sessizliği." (bkz: nattvardsgasterna)agnes: benden korkuyor musun şimdi?anna: hayır, kesinlikle hayır.agnes: ben ölüyüm, görüyorsun. sorun şu ki uyuyamıyorum. sizleri bırakamıyorum. çok yorgunum. bana kimse yardım etmeyecek mi?anna: bu bir rüya, agnes.agnes: hayır, rüya değil. belki sizin için öyle, ama benim için değil.(bkz: viskningar och rop)"bu hayatta birine verilebilecek en güzel hediye bana verildi. bir hediye ki birden çok ismi var: beraberlik, arkadaşlık, ilgi, sevgi."(bkz: viskningar och rop)"bana yazacak bir şeyler verin. insan sevmekte hürdür. bu zavallı halimi kabullenmek istemiyorum ama şimdi yalnızlık güzel ve iyi. insan hayatında çeşitli davranışlar dener ve hepsini anlamsız bulur. üzerimde öylesine büyük kuvvetler var ki yani bizi ürperten, titreten kuvvetler var demek istiyorum… ruhların ve anıların arasında ihtiyatlı davranmak gerekiyor... tüm bu konuşmalar, yalnızlığı düşünmek hiç akıllıca değil…gerçekten faydasız bu… bana yazacak bir şeyler verin."(bkz: tystnaden)ilaveten film eleştirileri ve değerlendirmeler:bergman'ın adasıdet sjunde inseglethöstsonateningmar bergman – persona hakkındapersonayaşamın eşiğindeedit: güncelleme
(hanging rock - 28 Ekim 2013 10:41)
persona filmi hakkında (yukarıda bir kısmı alıntılanmış) şöyle bir itirafta bulunmşutur:"persona, yaratıcısını kurtaran bir yaratıdır. iki kez zatürree ve antibiyotik zehirlenmesinden mustarip bir hastaydım. kelimenin tam anlamıyla üç ay boyunca dengemi kaybettim... hastanedeki yatağımda oturup tam önümdeki kara bir lekeye baktığımı hatırlıyorum çünkü kafamı kıpırdatsam bütün oda dönmeye başlıyordu. artık hiçbir şey yaratamayacağımı düşündüm. bomboştum, neredeyse ölüydüm... bir gün birden, iki kadının yan yana oturup ellerini karşılaştırdıklarını düşünmeye başladım. bu tek sahneyi muazzam bir güç sarfederek not edebildim. sonra, birinin konuştuğu ötekinin sustuğu iki kadın hakkında çok küçük bir film yapabilsem -belki 16 mm- benim için o kadar zor olmayacağını düşündüm. her gün biraz biraz yazdım. öyle hastaydım ki uzun metrajlı bir film yapmak henüz aklımdan geçmiyordu. ama kendimi buna alıştırdım. her sabah onda, yataktan kalkıp masaya geçtim, oturdum, bazen yazdım, bazen yazamadım. hastaneden çıktıktan sonra, deniz kıyısına gittim. hâlâ hasta olduğum halde senaryoyu bitirebildim ve planı gerçekleştirmeye karar verdik. yapımcı çok anlayışlıydı. sürdürmemi, pahalı bir proje olmadığı için kötü olsa bile her an bırakabileceğimizi söyleyip durdu. temmuzun ortasında filmi çekmeye başladım. hâlâ hastaydım, ayağa kalktığımda başım dönüyordu (…) bir gerçeklik krizi beni düşüncemi açıklamaya yöneltti. gerçek nedir ve kişi ne zaman gerçeği söylemelidir? cevabı o denli güç geldi ki sonunda gerçekliğin tek biçiminin sessizlik olduğunu düşündüm. sonunda, bir adım daha ileri giderek, bunun da bir rol, bir cins maske olduğunu keşfettim. ihtiyaç duyulan şey bir adım ötesini bulmaktır."ayrıca: ansikte mot ansikteingmar bergmanliv and ingmaredit: güncelleme
(hanging rock - 11 Kasım 2013 16:34)
"yaslanmak bir daga tirmanmaya benzer. ciktikca yorgunlugunuz artar, nefesiniz daralir, ama gorus aciniz genisler." sozunun sahibi isvecli yonetmen.
(tequila boom boom - 11 Eylül 2002 16:37)
gencliginde nazicilik oynamis ingmar bergman amerikada art houselarda, nuyorklu sofistike film elestirmenlerinde, ve sinema akademilerinde saygi gormekten fenafillah seviyesine ulasmis, hakki verilmis bir insandir. genele yayilmis bir elestiriler ustu, kavramlar asiri bir hali durusu vardir ki, bunun sebebi elestiri getirilebilecek uslubun sinirlarini kendisinin cizmis olmasidir. sinema ekip isidir fikrinden hareket ile tiyatro geleneginden gelme "oyuncular"iyla calismis olan bergman, simdilerin bir cok basarili yonetmenine ornek oldugu gibi, efsane oldugu eserlerde karakteri ile uyumsuz oyuncu sorunlari ile de karsilasmamistir.kendisini cok seven vudi elinın bir biyografisinde zart zurt bergman şöyle iyi böyle süper dediği görülmüştür.(kral lear falan yok o godard)filmleri genellikle sorulara yanit vermek, cevaplar bulup dayatmak yerine, sorular sordurmak, dusundurmek uzerine kurulmustur. bu yuzden olsa gerek dusunmeye tembel seyirci tarafindan tutulmamis, bir kesim tarafindan hakki verilmemistir (de sikeyim o kesimin verecegi hakki, hukuku)
(otisabi - 18 Nisan 2002 07:11)
suç ve ceza’yı ilk defa okuduğumda arka kapakta dostoyevski’nin resmi vardı. do minör passacaglia’yı ilk dinlediğimde zaten bach’ın tipine aşinaydım ama persona’yı ilk izlediğimde tamamen hazırlıksız yaklandım. 20’li yaşlara geldiğimde pek çok güzel film izliyordum ancak hiçbiri bünyede, çocukken hayalet avcıları ya da batman’ın yarattığı etkiyi yaratamıyordu. günlerce içinde tutmuyordu. sonra bir tatil günü personayı bilgisayara koydum ve çok şey değişti. film bitiminde önce yaşamadığım bir başdönmesi hasıl olmuştu. birkaç saat geçmesini bekledim. geçince akşama tekrar izledim. sonra filmi bana tavsiye eden ev arkadaşımı sorguya çektim, senaryonun ne anlattığını açıklamasını istedim. tatmin edici bir cevap veremeyince bunu iyice dövdüm. yattım. ertesi gün uyanır uyanmaz tekrar izledim. 2 günde 3 izleyişten sonra insan ister istemez böyle bir sinemayı yapan insanı kafasında kurmaya çalışıyor. yetenekten korkmak diye birşey var. o an farkettim. derhal ingman bergman’dan korkmaya başladım.. günlerce sürdü. bir taraftan da sürekli nasıl bir insan olabileceğini düşlüyordum.şöyle:1.90 m boyunda bir insan düşünün. öyle yakışıklı, öyle derin bakıyor ki gözlerinin içine bakamıyorsunuz. o herşeyi biliyor. herşeyi kavramış. 2 dakika konuşunca aciz olduğunuzu hissediyorsunuz. dünyanın en güzel kadınıyla beraber (bak burası doğru: liv ullmann)saf yetenek. yeteneğinin şekli, muhatabı önemli değil. omlet pişirse dünyanın en güzel omleti olur. 2 hafta kaykay çalışsa kimsenin yapamayacağı hareketleri yapar. roman yazayım dese tek rakibi dostoyevski ‘dir ve film çekse persona olur...birkaç ay boyunca benim için ingmar böyle birşeydi. alelacele indirdip izlediğim diğer filmleri bu profili güçlendirdi. sonra bir röportajına denk geldim. muhteşem konuşuyordu evet. çok basit bir dille anlaşılması zor kavramlardan bahsediyordu. ama ne 1.90’dı, ne de süper omlet yapacakmış gibi bir his veriyordu. netekim o da insandı.insanmış..
(kontra - 25 Ocak 2009 20:14)
karamsar filmleriyle unlu isvecli yonetmen. bir papazin ogludur. zaten egemen baba figuru butun filmlerinde karsimiza cikar.7. muhur (bu filmde tanriolgusuyla hesaplasir)yaban cilekleripersonagibi basyapıtlarla dolu bir kariyeri vardir. -iyi ki- hala yasamaktadir, her sene bizim gibi faniler ist.film festivaline gelecegi dedikodusunu yayar ve kendi urettigimiz bu dedikoduya inaniriz fakat o gelmez, zira ucaktan korkar. hatta bunun iccin cannes'daki onur odulunu bile almaya gitmmedi.hep liv ulmann adli olaganıustu aktristtle calisti.dilimizde afa yay.dan cikan buyulu fener adli enfes bir biyografisi vardir.
(gimeno - 31 Temmuz 1999 00:00)
''insanlar niye hep mutlu olsunlar ki?''
(mikua - 8 Nisan 2014 00:20)
insan ruhuna kamera sokmuş yönetmen.
(catharsis - 17 Kasım 2011 23:37)
sormuşlar; gidişat kötü, dünya nasıl kurtulacak? "utanç", demiş bergman. dünyayı bir tek utanç kurtarabilir..
(dunyanin butun sabahlari - 12 Aralık 2013 11:24)
okuduğum birkaç senaryosunda dikkatimi celbeden şu oldu: bergman tasvirlere, ince detaylara o kadar büyük önem veriyor ki senaryolarında, senaryoyu okurken sanki yarı edebiyat eseri okuyorsunuz... okurken de büyük yönetmenin yapıtı üzerinde ne deerece çalıştığını, filmi üstüne ne derece yoğunlaştığını hissedebiliyorsunuz; filmlerinin derinliği ve muhteşemliği de herhalde buradan geliyor...bergman'ın eleştirilebileceği en önemli nokta, filmlerinin toplumsal değil, kişisel olması olmalı; örneğin sommaren med monika*'daki harry, smultronstallet*'deki isak borg, det sjunde inseglet*'deki antonius block hep bergman'ın kendisidir. sasom i en spegel*'deki minus, babasına yazdığı tiyatro oyununu beğenmediğini sorar; o soruyu soran ingmar bergman'dır, ansikte mot ansikte'de annesine ve babasına isyan eden jenny de bergman'dır. filmdeki ana karakterler, tıpkı bergman gibi anne ve babasıyla sorunludur; bergman gibi freud'un örümceğinden* kurtulmaya çabalamaktadır. zaten hemen hemen tüm filmlerinde karakterler sanatçıdır; ressam, tiyatrocu, yazar, müzisyen (genellikle müzisyen)... sanatçının sorunlarını inceler bergman, üst sınıfın sorunlarını inceler; filmlerinin çoğunda fakirlik yoktur, aristokrat evlerde ve çevrelerde geçer hikayeler... en toplumsala inen filmi skammen*'de de iki müzisyen, sanatlarını icra etmekten men edilmiş, gerçek dünyaya konulmuştur; hayata nasıl yabancılaştıkları anlatılır...bununla beraber, kendisinden, iç dünyasından da yola çıksa, hangi konuyu işlerse işlesin, evrensel bir noktaya, iddiaya ya da soruya ulaşır bergman. bu yüzden filmleri çok büyük sanat eserleridir. kesinlikle "öylesine" değildir filmleri. en aceleye gelmiş filmi viskningar och rop* bile izleyeni düşündürmeye muvaffak olur.içerikleri bir kenara, filmlerinin diğer yönleri de mükemmeldir; hep beraber çalıştığı oyuncular, sinema tarihinin en iyi oyuncuları arasında tartışmasız yer alır****, görüntü yönetmenleri sven nykvist, gunnar fischer kendi başlarına efsanevi sanatçılardır. bu kadar yetenek, bu kadar başarı ortaya çıkan filmlere dair herşeyi yüceltmiş, tüm çalışanlar birbirlerini büyültmüştür.bergman'ın görüntü konusunda da çok belirgin bir üslubu vardır; özellikle belli bir yaşı geçtikten sonraki filmlerinde, yüzlere yakın plan yapmayı çokça tercih etmiştir. bunun etkisi olarak da çoğu sinema eleştirmeni yaban çilekleri'nde victor sjostrom'un yüzünden etkilenmesini gösterir. bu konuda (bkz: #7093392). açıkçası ben, bergman'ın görüntü üslubunun filmlerinin içeriğiyle birebir örtüştüğünü düşünüyorum. bu filmler başka türlü çekilirlerse kesinlikle aynı etkiyi yaratmazlar; karakterler, diyaloglar ve çekimler, hepsi birbirini tamamlıyor... hatta oyunculuk ve tabii ki klasik müzik; hepsi mükemmel bir bütünün parçaları.çok belirgin olarak; birçok filminde görülebilecek klasik bir zoom hareketi vardır bergman'da... bir diyalog oynanmaktadır, uzun bir plandır, kişiler konuştukça sahne bir karakterin üzerinde yoğunlaşır, ve tam o anda kamera o karakterin yüzüne zoom yapar. bunun en etkileyici kullanımı için skammen'in izlenmesini öneriyorum (bana katılmayanlar olacaktır). bergman'ın üslubunda deneysellikler de çokca yer alır. en passion*'da oyuncular karakterleri hakkında konuşurlar, persona'da kamera arkaya döner ve setin ışığı görünür, vs. aslında persona, sanatın biçemi üzerine başlı başına bir fenomendir. keza tystnaden*... birçok yönetmen ve izleyici bu filmlerden fazlasıyla etkilenmiştir. persona gibi ikinci bir film gelmiş midir onu da bilemiyorum...gelin görün ki, bu adam beni sinemadan, filmden soğutmuştur; hiçbir şeyi beğenmeyen bir insan haline getirmiştir. through a glass darkly'deki müzik kullanımından sonra, yaban çilekleri'ndeki siyah beyaz uyumdan sonra, nattvardsgästerna*'da rahibin yaşadığı psikolojik çatışmalardan sonra... haksız mıyım o kadar da?en büyük eseri fikrimce scener ur ett äktenskap*'dır, ve devamı olan son filmi sarabande'dır. şairane bir yönetmendir. şahane bir yönetmendir. dilerim ki gerçekten tanrısı "sevgi"yle yaşamış olsun, mutlulukla ölsün ve eserleri hiç unutulmasın...
(roda cherji - 28 Kasım 2005 00:03)
(bkz: yedinci mühür)tarkovski,woody allen gibi yönetmenleri derinlemesine etkilemiş,filmlerinde çektiği sahnelerle kendinizi bir anda çok iyi veya depresyon içinde bulabileceğiniz dahi isveçli yönetmen.tiyatrodan gelmedir,sinema yapmayı bıraktıktan sonra bile tiyatroya devam etmiştir.kendisi tarkovsky'nin andrey rublev'inden,tarkovsky ise onun yedinci mühür ve yaban cilekleri filmlerinden çok etkilenmiştir.birbirlerine büyük hayranlık beslemişlerdir.ama tarkovsky sovyetlerden sürüldükten sonra,bir araya gelme,görüşme şansları oluştuğunda ikiside biraz hayal kırıklığına uğrama korkusuylada,görüşmemeyi tercih etmişlerdir.
(caponsever - 7 Kasım 2001 13:15)
ingmar bergman yedinci mühür'deki ölümle satranç oynayan şövalye fikrini aslında isveç kiliselerinden birinde albertus pictor'un 16. yüzyıla ait resimlerinde görmüş de uyarlamış. bilinen bilgiyi anımsatmış olsa da, yalçın savuran'a çok teşekkür.* "anlattığınız hikaye, dinlediğiniz hikayeyle aynı değildir." jean-claude carriere the secret language of film'de bergman'dan alıntılıyor, gönderme yapıyor.* ingmar bergman'a sormuşlar; gidişat kötü, dünya nasıl kurtulacak? "utanç" demiş bergman, "dünyayı bir tek utanç kurtarabilir."*"bir papazın ailesi başkalarının gözleri önünde korunmasız, bir tepside gibi yaşar." ingmar bergman
(ibisile - 14 Temmuz 2015 23:48)
bugün şayet sinemadan yedinci sanat olarak bahsediliyorsa, bunu borçlu olduğumuz isimlerin başında geliyor. hayata, insana, kişiliğimizin oluşum biçimine, sahteliklere, aksayan kanayan yanımıza, aldatıcı rollerimize, egomuz ve maskelerimize, yalnızlığımıza, sevgi ve adalet duygumuza, bağlılığımıza, saplantılarımıza, yaşanmamışlıklarımıza, örselenmişliklerimize, kayıtsızlığımıza kısacası insana ait ne varsa en derin yanımıza varoluşumuza dokunan bir filozoftur bergman. sinemayı filozofik bir araç kılmıştır. psikoanalitik bir ameliyat masası yapmıştır. neşteri vurduğunda kanayan yanımıza bakınır, bir aynaya bakınırcasına kendimizle hasaplaşırız.bergman sinemasının en kayda değer özellikleri nelerdir peki?...- siyah beyaz olsun, renkli olsun kusursuz planlar, muazzam bir sinematografi- birbiriyle acımasızca hesaplaşan, içindekileri hiç sakınmasızca bir diğerine söyleyen figürler...- bastırılmış ensest... ensest yasağını delen kırılma sahneleri...- genelde açıkça vurgulanmasa da sıklıkla rastlanan lezbiyen vurgular....- varoluşa ilişkin keskin sorular...- din ve vicdan muhasebeleri...- pşisik gelgitler...- dilin yetersizliği, sakatlığı... lacancı vurgular... dilin kastrasyonu...- benlik ve kimlik yarılmaları, kanayan persona..- iletişimsizlik...- içsel yalnızlık, birbaşınalık...- fatalizm(boşunalık duygusu)- kaygı...- sören kierkegard..- bach...- sanat tarihinin kült ressamlarına göndermeler...- sessiz, ıssız coğrafyalar, mekanlar...- ölüm, tanrı ve isa...- soluk kuzey ışığı
(ecco homoreous - 6 Eylül 2012 16:56)
michelangelo antonioni hakkında, "fellini, kurosava ve buñuel tarkovski'yle aynı yolda ilerlediler. antonioni ise kendi yolunu benimsemişti, ölüp gitmiş, iç sıkıntısıyla havasızlıktan boğulmuş bir yoldu bu." demiştir.orson welles hakkında, "bence, kendisi ayaklı dalavere. içi bomboş. ilgi çekici yanı yok. tatsız tuzsuz. bende de bir kopyası olan yurttaş kane'e gelirsek, eleştirmenlerin gözbebeği oldu bu film, düzenlenen anketlerin tepesine yerleşti daima, ama bana sorarsanız, müthiş sıkıcı bir film derim. her şeyi geçtim, oyunculuklar beş para etmezdi. şu filme bu kadar saygı duyulması kesinlikle inanılır gibi değil." demiştir.jean-luc godard hakkında ise, "kendisinin hiçbir filminden zevk alamadım açıkçası. yapaylık ve çakma entelektüelizm kokuyorlardı, ha bir de acayip tatsız tutsuzdular. sinematografik açıdan gayet yavan ve son derece sıkıcıydılar. godard kafa ütülemeye iyi geliyor yahu. filmlerini eleştirmenler için çekiyor. masculin, féminin isimli bir filmini isveç'te çekti hatta. öyle sıkıcı filmdi ki, bezmiştim resmen." demiştir.demiştir de demiştir. kaynak
(jiyuu - 18 Ağustos 2011 02:30)
yemeden içmeden kesilip gecemi gündüzüme katarak yaptığım yoğun araştırmalar sonucu; film setlerinde hiç üstünden çıkarmadığı bej montunu ilk kez yaban çilekleri sırasında giydiğini saptadığım en bir dahi insan. yani yaklaşık elli senedir aynı elbiseyi giymekten vazgeçmemiş kendileri.
(baytar - 29 Mart 2004 23:16)
korku,korkulanı gerçekleştirir-ingmar bergman
(ambrose bierce - 11 Nisan 2006 10:01)
yaban çilekleri ile insanı zamansız bir şekilde yaşlılık, gençlik, yitip giden anlar, günler, insanlar, hayatlar üzerine düşünmeye iten, yedinci mühür ile zamanı geldiğinde üzerinde fazla düşünmeye vaktimiz olmayacak ölüm gerçeğini idrak ettiren, persona ile kendi özümüzü, benliğimizi sorgulatan, bir evlilikten manzaralar ile ilişkilerin, aşkın kalıcılığını merak ettiren dahi yönetmen. her filmi başka bir konu, başka bir insanlık meselesi. belli ki üstad uzun uzun düşünmüş ve de yaşamış zamanında. ve sonra bu konuları ağır, iç burkan bir miras gibi sevenlerine bırakmış.
(animus - 19 Şubat 2008 23:18)
pek çok insan, insanlardan nefret ediyor. fakat pek azı, bu nefretin gerekçelerini; hakkını vererek ve derinlikle izah edebiliyor. bergman, şüphesiz ki bu izah ediciliğin üstatlarındandır.
(ya iste boyle senden naber - 10 Kasım 2010 15:51)
"her sabah uyandığımda hayata karışmak için özel bir çaba sarf ediyorum. yüzüme taktığım maske mi gerçek, yoksa altında saklı olan ve benim “ben” demekten çekinmediğim varlık mı? her şey sahte, gerçekten nasıl güldüğümü bile hatırlamıyorum. yüzüm, gülüşüm, bakışlarım önceden tasarlanmış, dış dünyadan korunmak için bir kabuk gibi kullanıyorum onları. sesime bile dayanmam mümkün değil.""birisi beni olduğum gibi severse, sonunda kendime bakmaya cesaret edebiıirim, belki.""dil hep ağrıyan dişi yoklar. insan acıyı hep aklında tutar.”
(zzggmnioioaenubrbyesaieideltbmiceberg - 8 Nisan 2017 02:53)
büyülü fener isimli otobiyografisinde nazizmin "ailesel" (yani tam rüşeymden) kaynaklarına değinir. ayrıca tasvir ettikleri bana das weisse band - eine deutsche kindergeschichte'ı hatırlatmıştır."yetiştirilmemizde çoğunlukla suç, itiraf, ceza, bağışlanma, lütuf gibi kavramlar; çocuk, anne-baba ve tanrı arasındaki ilişkilerdeki somut unsurlar temel alınmıştı. bunların tümünde kabul ettiğimiz ve anladığımızı sandığımız doğal bir mantık hüküm sürerdi. nazizmin tuzağına bu kadar kolay düşmemizde bu gerçeğin etkisi olabilir. özgürlük sözcüğünü hiç duymamıştık, hele özgürlüğün tadının nasıl olduğunu hiç bilmiyorduk. hiyerarşik bir sistemde tüm kapılar kapalıdır. cezalandırılma doğaldı, hiçbir zaman sorgulanmadı. çabuk ve basit olabilirlerdi, yüze bir tokat, kıça bir şaplak gibi ama aşırı karmaşık ve kuşaklar boyu incelmiş cezalar da vardı.ernst lngmar (kendisi) sık sık ve kolayca yaptığı gibi altını ıslattığında günün geri kalan kısmını dize kadar inen kırmızı bir eteklikle geçirmek zorundaydı. bu zararsız ve gülünç kabul edilen bir cezaydı. önemli suçlar, suçun ortaya çıkmasıyla başlayarak örnek cezalar oluştururdu. ilk elde suçlu suçunu itiraf ederdi, yani hizmetçilerin, annemin ya da çeşitli nedenlerden dolayı papaz evinde kalan kadınlardan birinin önüne çıkıp anlatırdı. itiraf etmenin anında doğurduğu sonuç, toplumdan dışlanmaktı. hiç kimse suçluyla konuşmaz, onu yanıtlamazdı. anlayabildiğim kadarıyla bunun amacı suçlunun cezalandırılmayave bağışlanmaya özlem duymasını sağlamaktı. öğle yemeği yenip kahveler içildikten sonra taraflar babamın odasına çağrılır, sorgulama ve itiraflar yinelenirdi. bundan sonra halı dövme sopası getirilir, kaç sopaya hak kazandığını suçlunun kendisi belirlerdi. ceza tespitinden sonra sıkı doldurulmuş yeşil bir yastık getirilir, pantolonlar ve donlar aşağıya indirilir, yastığın üzerine yüzükoyun yatırılırdık; birisi boynumuzu sıkıca tutar ve dayak faslı başlardı. bu cezanın fazla can acıtıcı olduğunu iddia edemem. asıl acıtıcı olan dayak töreni ve aşağılanmaydı. cezanın en kötüsünü ağabeyim alırdı. annem çoğu kez onun yatağının kenarına oturur, halı dövme sopasının zedelediği ve yer yer kanlı kabarcıklar oluşturduğu sırtına pansuman yapardı. ağabeyimden nefret ettiğim, birdenbire patlayan öfkelerinden korktuğum için, onun böylesine şiddetli cezalandırılmasını görmekten pek hoşnut olurdum. dayak faslı bittikten sonra babamın elini öpmek gerekirdi ve böylece bağışlanma ilan edilir, suç yükü hafifler, bunu ferahlama ve dua izlerdi. elbette yemek yemeden ve gece okumalarını yapmadan yatmak zorundaydık, gene de önemli ölçüde rahat bir soluk alınırdı." (büyülü fener, afa yayıncılık, 1990, s.12-13)
(makinedeki hayalet - 23 Nisan 2016 20:34)
Yorum Kaynak Link : ingmar bergman
Adında Ara Konuda Ara Ekşi Yorumda Ara
Puan (En Az) Oy Sayısı (En Az) Yıl (Aralık) Süre-Dakika (En Çok)
Adı
-Hepsi- Aile Aksiyon Animasyon Bilim Kurgu Biyografi Cinayet Döküman Drama Fantazi Film Noir Gerçekçilik-Tv Gizemli Heyecanlı Kısa Film Komedi Korku Macera Müzik Müzikal Romantik Savaş Spor Tarih Western
-Hepsi- ABD Afganistan Almanya American Samoası Andorra Angola Antartika Arjantin Arnavutluk Aruba Avustralya Avusturya Azerbeycan Bahamalar Bahreyn Bangladeş Barbados Batı Almanya Belçika Belize Bermuda Beyaz Rusya Birleşik Arap Emirlikleri Bolivya Bosna-Hersek Botsvana Brezilya Brunei Bulgaristan Burkina Faso Burma Butan Cape Verde Cezayir Chad Congo Costa Rica Croatia Czech Republic Çad Çek Çekoslovakya Çin Danimarka Djibouti Doğu Almanya Dominican Republic Dominik Ecuador Ekvador El Salvador Endonezya Eritrea Ermenistan Estonia Estonya Ethiopia Etiyopya Faroe Islands Fas Federal Republic of Yugoslavia Fiji Filipinler Filistin Finland Finlandiya Fransa French Polynesia Gabon Gana Georgia Gine-Bissau Greece Greenland Guadeloupe Guam Guatemala Guinea-Bissau Güney Afrika Güney Kore Gürcistan Haiti Hırvatistan Hint Hollanda Hollanda Antilleri Holy See (Vatican City State) Honduras Hong Kong Hungary Iceland Irak Iran Isle Of Man Israel Italy İngiltere İran İrlanda İspanya İsrail İsveç İsviçre İtalya İzlanda Jamaica Jamaika Japan Japon Jordan Kamboçya Kamerun Kanada Katar Kazakhstan Kazakistan Kenya Kıbrıs Kolombia Korea Kosova Kosovo Kuveyt Kuwait Kuzey Kore Küba Kyrgyzstan Laos Latvia Letonya Liberia Liberya Libya Liechtenstein Lihtenştayn Litvanya Luxembourg Lübnan Lüksemburg Macao Macaristan Makao Makedonya Maldives Malezya Mali Malta Man Adası Marshall Islands Martinique Mauritania Meksika Mısır Micronesia Moğolistan Moldova Monaco Monako Mongolia Montenegro Moritanya Morocco Mozambik Myanmar Namibia Nepal Netherlands Antilles New Zealand Nicaragua Nigeria Nijer Nikaragua Norveç Pakistan Panama Papua New Guinea Paraguay Peru Polonya Portekiz Porto Riko Puerto Rico Qatar Republic of Macedonia Romanya Ruanda Rusya Rwanda Samoa Saudi Arabia Senegal Serbia and Montenegro Seychelles Sırbistan Sırbistan-Karadağ Sierra Leone Singapur Slovakia Slovakya Slovenya Solomon Islands Somali Somalia South Africa Soviet Union Sri Lanka SSCB Sudan Suriname Suriye Suudi Arabistan Şili Tacikistan Taiwan Tajikistan Tanzania Tanzanya Tayland Tayvan Thailand The Democratic Republic Of Congo Togo Trinidad and Tobago Trinidad ve Tobago Tunisia Tunus Türkiye U.S. Virgin Islands Uganda Ukrayna United Arab Emirates Uruguay Uzbekistan Ürdün Vanuatu Venezüella Vietnam Yemen Yeni Zelanda Yugoslavya Yunanistan Zambia Zimbabve
Çıkış Tarihi Azalan Puan+Oy Azalan Oy+Puan Azalan Puan Azalan Oy Azalan Yıl Azalan Eklenme Tarihi Azalan Son 1 Hafta Popüler Son 1 Ay Popüler Son 3 Ay Popüler Son 6 Ay Popüler Son 1 Yıl Popüler Son 2 Yıl Popüler Son 3 Yıl Popüler Son 5 Yıl Popüler Son 8 Yıl Popüler Son 10 Yıl Popüler Son 15 Yıl Popüler Son 20 Yıl Popüler Son 25 Yıl Popüler En Popülerler
Sadece Diziler Ödüllü Filmler Hint Hariç