Nattvardsgästerna (~ Luz de invierno) ' Filminin Konusu : İnancını kaybetmiş bir papazın tanrıyı sorgulayışına hatta sorgulamaktan da yılmış durgunluğu anlatılıyor. Ailesinin hayalini gerçekleştirerek papaz olmuş, gençliğinde yüksek idealleri olan, karısına aşık, karısı öldükten sonra hayatın ortasında şaşkına dönen ve hayatının anlam”ını kaybeden bir papaz hikayesi anlatılıyor.
Höstsonaten(1978)(8,3-22417)
Smultronstället(1957)(8,2-83872)
Persona(1966)(8,1-84597)
Viskningar och rop(1973)(8,1-25103)
Jungfrukällan(1960)(8,1-27427)
Såsom i en spegel(1961)(8,1-19355)
Tystnaden(1963)(8,0-15311)
Skammen(1968)(8,0-13108)
Sommarnattens leende(1955)(7,9-10808)
En passion(1969)(7,8-7128)
Vargtimmen(1968)(7,7-15807)
Djävulens öga(1960)(7,2-3054)
deha bergmanin, dolaysiz metafor olarak kullanip eserine adini verdigi kuzey isiklari * gibi gosterisli, gorkemli, zarif ama anlamsiz, gucsuz olan inanc acmazinda kurguladigi deruni basyapit. biz acizleri cokca etkileyen birinci sinif viking usulu nihilist gosteri.
(eski usul mat - 21 Eylül 2006 22:47)
neden yaşamaya devam etmeliyiz diye soran adama, rahibin verebileceği bir cevap yoktur, sessizlik dışında…inanç ve inançsızlığın ötesinde,tanrı ile kurulmaya çalışılan ancak kurulamayan bir iletişimin ağır sorgulaması, bıkkınlığı, umutsuzluğu gezer, kasabanın birçok insanının üzerinde…bir yandan, tüm çıplaklığı ile duran koyu bir sessizlik, bir yandan sesine karşılık verecek ses arayan, içten içe haykıran ve öfke duyan insanlar…kurulamayan bir iletişim,sessizliğin bitirdiği, şüphelere soktuğu bir ilişki, terk edilirken, terk etmenin de ağırlığını taşıyan ve devam eden yaşamın boşluklarının nasıl dolduracağını, omzumuza bir yük olarak bırakıp, sıkıntılı, ritüel dualarına devam eden, ingmar bergman filmi.
(garo - 24 Şubat 2009 15:44)
filmde kilisenin duvarında elinde satranç tahtası tutan azrail'in resmi görünmektedir. o yıllarda gönderme yapılabilecek fazla materyal olmadığı için bergman abi yine kendi filmine gönderme yapmak durumunda kalmış.(bkz: det sjunde inseglet)
(berkee - 18 Nisan 2011 17:21)
buradan izlenebilecek olan filmdir:http://www.sinegoz.com/…igi-nattvardsgasterna-1963/
(cozuk dusunurluk - 8 Mart 2012 19:49)
tanrı sevgiyledir, sevgi tanrıyla... sevginin, aldırmazlığın kasvetli ikliminde ışık da soluktur, ince ve hüzünlü bir ağlamaklık...orgcu çek git diyor kadına, fırsatın varken çek git!... medet umma rahipten, sana sunacak sevgisi yok, neden tanrılaştırıyorsun onu?... kendine hayrı yok, sevgisiz... sevgisini ve tanrısını yitirmiş... rahip, "beni neden terkettin" diyor tanrıya!... tıpkı isa gibi.. oysa terk eden karısı yani inancını ve sevgisini karısının ölümüyle yitirmiş. tanrının sessizliği tüm figürleri sarmalamış... kilise görevlisinin boynu eğrilmiş... tıpkı çarmıhtaki isa gibi... isa'nın fiziksel acısı ne ki diyor adam, gerçekte onun acısı terk edilmekti babası tarafından!... bu ruhani acıyı tattı son nefesinde... bergman bu göreceli kısa filminde tıpkı sessizlikteki gibi siyah-beyazın görkemiyle dans ediyor. kışın kasvetli etkisini, ışığın bir parlayıp bir dağılan titrekliğini figürlerin umutsuzluklarına buluyor. bir de sıklıkla yaptığı gibi isa heykellerini gülünçlüyor alttan alta... yakın plan çekimlerde tahtadan yontulmuş isa figürleri gülünç, kuklamsı bir görünüme bürünüyor.bergman bu filmde din ve inanç metaforu üzerinden gerçekte yalnızlığa ve sevgiyle insanların hayatı anlamlandırmasına odaklanıyor. mutluluk ve hüzün böylece hayatın sunduğu ya da esirgedikleriyle anlamlanıyor ya da değersizleşiyor. gerisi sessizlik, kayıtsızlık ve belirsizlik.
(ecco homoreous - 5 Eylül 2012 03:11)
(mektup) http://www.youtube.com/watch?v=h0l1y-wl9x4birbirimizle konuşmakta zorlandık. ikimizde utangaçtık. ve alaycılığa kaçmaya meyilliydim. bu yüzden yazıyorum... söylemem gereken önemli bir şey var. geçtiğimiz yaz ellerimde çıkan korkunç kızarıklıkları hatırlıyor musun? bir akşam kilisede sunağın üzerine çiçekler yerleştiriyorduk. ayine hazırlanıyorduk. ne kadar kötü durumdaydım hatırlıyor musun? ellerim sargılıydı ve kaşıntısından uyuyamıyordum ya? derim parçalanmıştı ve avuçlarımda açık yaralar vardı. papatyalar ve mısır çiçekleriyle kendimizi meşgul etmiştik ve kendimi sinirli hissediyordum. ve sana öfkeyle çıkışmıştım. sana gerçekten duanın gücüne inanıp inanmadığını sormuştum. inandığını söylemiştin. çirkince, ellerim için dua edip etmediğini sormuştum. ama bu senin aklına gelmemişti. aşırı dramatik bir biçimde senden orada dua etmeni istemiştim. işin tuhafı kabul ettin. uysallığın beni öylesine öfkelendirmişti ki bandajı yırtıp atmıştım. gerisini anımsarsın. açık yaraların görünüşü seni etkilemişti. dua edememiştin, bütün bunlar seni iğrendirmişti. ben senin tepkini anlıyordum, ama sen beni hiç anlamadın. seninle bu halde bir süre yaşadık. nerdeyse iki yıl boyunca. bu duygusal noksanlığımızı iyice ortaya çıkartmış olmalı. aramızdaki sevgi yoksunluğunu, beceriksizce aşk denemelerimizle kapatmaya çalıştık. kızarıklıklar alnıma ve kafa derime yayıldıkça benden nasıl uzaklaştığını fark ettim. beni tiksindirici buldun. buna rağmen hislerimi ayrı tutmaya çalıştın. ardından kızarıklıklar ellerime ve ayaklarıma yayıldı. ve ilişkimiz bitti. bu beni çok sarstı. birbirimizi sevmediğimiz gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldım. bu gerçeklerden kaçmak ya da görmemek gibi bir şansım yoktu. tomas... senin imanına asla inanmadım. zira dini sıkıntılar tarafından asla eziyet çekmedim. hıristiyan olmayan ailem birliktelik ve sevincin sıcaklığıyla karakterizeydi. tanrı ve isa ise sadece müphem varlıklardı. ve benim için senin imanın belirsiz ve nevrotikti. kimi yönlerden zalimce aşırı hislerle dolu ve ilkelceydi. özellikle de bir yönden anlamam imkânsızdı: isa mesih'e yönelik aldırmazlığın. ve şimdi sana yanıt bulmuş dualardan bahsedeceğim. istersen buna gülebilirsin. şahsen ben ikisini birbiriyle ilintili olduğuna inanmıyorum. hayat doğaüstü olayları içermeden de yeterince karmaşık. hatırlarsan yaralı ellerim için dua edecektik. ama hoşnutsuzluğundan nutkun tutulmuştu, daha sonraya ertelemiştin. öfkelenmek ve seni kışkırtmak istiyordum. sessiz ol! madem benim için dua edemiyorsun kendim yaparım! tanrım neden beni ebedi hoşnutsuzluk içinde yarattın? böyle ürkek, böyle acı? niçin böylesine perişan olduğumu fark ettim? neden önemsizliğimle böyle bir azabı yaşamak zorundayım? eğer acılarımın bir nedeni varsa bana söyle. böylece şikâyet etmeden onlara katlanabileyim. hem madden hem manen çok güçlüyüm ama bana gücüme layık bir vazife vermedin. hayatıma anlam kat ve senin uysal kölen olayım. bu sonbahar dualarımın yanıt bulduğunu fark ettim. zihnimin berraklaşması için ettiğim dua kabul oldu. seni sevdiğimi anladım. kuvvetime yönelik bir vazife için dua ettim ve bunu buldum. vazifem sensin. bu, karanlık ve yalnız bir gecede, çalmayı reddeden telefona koşan bir okul öğretmeninin düşünceleridir. noksanlığını çektiğim, sana göstermeye çalıştığım aşkımın miktarı. bunu nasıl yapacağımı bilemiyorum. o kadar sefil durumdaydım ki daha fazla dua etmeyi düşünüyordum. ama yine de hala parçalanmış olan bir özgüvenim var. sevgili tomas... bu mektup çok uzadı. ama şimdi sen benim kollarımdayken söylemeye cesaret edemediğim şeyleri mektuba yazıyorum. seni seviyorum. ve senin için yaşıyorum. beni al ve kullan. bütün boş gururumun ve özgürlük naralarımın altında tek bir dileğim var: başka birisi için yaşamama izin verilmesi. ve ıstırap çekiyorum. bu konuyu düşündüğüm zaman nasıl başarabileceğimi bilemiyorum. belki hepsi bir hatadır. lütfen bana hata olmadığını söyle sevgilim.
(zarp - 10 Ağustos 2013 12:09)
başrol oyuncularının değil kilise hademesi ile org çalan müzisyenin döktürdüğü filmdir. hayatının anlamını arayan insanların inanç yolculuğunu anlatır.--- spoiler ---önce rahibin ismini bir irdeleyelim. tomas adı hristiyan öğretide "şüpheci" sıfatı ile de anılır. kendilerine isa'nın göründüğünü anlatan havarilere "görmeden inanmayacağını" söylediği iddia edilir. hatta isa'nın tomas'a şüpheci olmamasını salık verdiği de söylenir. rahibin adının ve karakterinin hristiyan öğreti ile bağdaştığını böylece görmüş olduk.biraz daha irdeleyelim. ibn arabi'de ilah-ı mutekad kavramı önemli bir nokta teşkil eder. yani herkesin kendi anlayışına göre inandığı ilahı, özel rabbi vardır. bu kimisi için eşi, çocuğu, malı, makamı, metresi, benliği olabileceği gibi islam inancındaki allah'ın farklı tezahürleri de olabilir. burada da rahibin aşk derecesinin de ötesine geçerek ölen karısına tapınma halinde olduğu, karısının ölümü ile birlikte içindeki tanrıyı de öldürdüğünü görürüz. peki film bize ne anlatıyor? eğer filmi tombala çekerek, yarı uykulu seyrettiyseniz "vay be adam inançsızlığı ne kadar methetmiş" diye zırvalarsınız. hayır! film inancı ya da inançsızlığı değil arayıştaki acıyı işler ve bunu anlatır. rahip tomas tam inkar edip kendisini "özgür" ilan etmişken kilisenin hademesi isa'nın çilesinin ne olduğunu "ölüm anında tanrının onu terk ettiğini, anlattıklarının yalan olduğunu zannetiğini" anlatırken rahip terler, gerilir, sanki inançsızlığını sorgular, bu sefer de inançsızlığı için acı çeker. bergman da sürekli sorgulayan, arayış içerisinde olan bir adamdır, bu sebeple film nereye çekersen oraya gider.--- spoiler ---bu da dücane cündioğlu'nun film hakkındaki yorumudur. bu yazıyı sinema ve felsefe adlı kitabının önsözüne almıştır. dücane cündioğlu
(rrgezgin - 31 Ağustos 2013 23:40)
bergman'ın diğer filmlerinden oldukça kısa olan (80 dakika) bir film. daha çok bir serinin ortanca filmi gibi duruyor. filmin bitişide alıcılarımızın ayarlarıyla oynamamıza vesile olabiliyor ama yanlış alarm oldugunu sonra anlıyorsunuz. kendi inancını karısıyla beraber kurdugu aşkı tanrılaştırmasıyla yürütüp, tanrının herkesi sevdigine inanan ama kendisini daha fazla gözettigini uman/dileyen naif bir rahipken, karısının ölümüyle bu inancı sarsılan karakterimiz, zamanin geçip genel silüetin değişmedigi habitatını sorgularken içini kemiren bu boşluk duygusu, aynı paralel hayatlardan kesitlerin kendisiyle etkileşiminin sonuçlarına katlanamayacak kadar varoluşa güvensiz bir sıradanlık. sıradan bir bergman filmi olmasının yanında "ohh god, why have you deserted me ?" diye dellenmek prim yapmıyormuş onu görüyoruz. genel formüllerin işlemedigi dünyamizin güzel insanlari; etmeyelim, eylemeyelim diyede sonlanmıyor film dogrusu.
(arsmoriendi - 4 Ocak 2004 19:26)
filmde gorunen her insan ruhen veya bedenen sakattir ve film, bittiginde sizi de sakat birakacaktir.ozellikle kilisede calisan ozurlu adamin dini sorgulamaya baslayip "isa'nin carmiha gerilip tum insanlik adina aci cekisini ornek gosteriyoruz, oysa onun birkac saat boyunca cektigi acinin cok daha fazlasini ben dogdugumdan beri cekiyorum." benzeri akil yurutmesi, izlerken terlemenize neden olur. "yamansin bergman efendi!" bile dedirtir.
(baytar - 15 Ocak 2004 14:26)
vudi'nin saygida kusur etmedigini bir kere daha anlamamizi saglayan filmdir ayrica.ingrid thulin'in filmde canlandirdigi karakterin sacindan sapkasina, elbisesinden gozlugune kadar tipkisinin aynisini zelig'de mia farrow canlandirmaktadir. "bu durumdan haberdar midir?" sorusunun cevabiysa mechuldur ve belki de sonsuza kadar oyle kalacaktir. elbette yigidin biri ahizeye sarilip mia hanim'a telefon etmeye kalkarsa durum degisebilir.
(baytar - 15 Ocak 2004 14:38)
bergman'ın muhteşem filmi üzerine muhteşem bir yazı.
(hanging rock - 3 Şubat 2014 14:25)
filmden bir kuple:"bu kadar karmaşık bir şekilde konuştuğum için beni affet, ama bunlar aniden vurdu beni. tanrı yoksa bu bir fark yaratır mı? hayat anlaşılır olurdu. ne rahatlama. ama ölüm de hayatın kaybolması demek olurdu. vücudun ve ruhun çözülmesi. acımasızlık, yalnızlık ve korku... hepsi doğrudan ve şeffaf olurdu. acı çekmek anlaşılmazdır, bu yüzden açıklanması gerekmez. yaratıcı yok. hayatı devam ettiren yok. bir tasarım yok... tanrım... neden beni bıraktın?"
(hanging rock - 13 Temmuz 2014 08:51)
üçlemenin diğer filmleri için;(bkz: through a glass darkly)(bkz: the silence)
(serendip - 9 Ağustos 2004 12:06)
ingmar bergman'ın "tanrının sessizliği" temasını beynimize kazıdığı film. ayrıca serinin ilk filminin sonunu "tanrı sevgidir, sevgi tanrının olduğunun kanıtıdır" diye bağlayan bergman bu filmde bu görüşünü toptan çöpe atmış gibidir.
(dae - 18 Ekim 2004 09:23)
guclu diyaloglar uzerine kurulu ama yine de cok yavas bir ritme sahip bergman filmi. “sana olan nefretimi tutkuya donusturmeye calistim ama yanilmisimbu tek basima yapabilecegim bir sey degildi.”
(kudra - 18 Ekim 2004 23:33)
izlediğim en derinlikli güzel filmlerden biri olarak kaydolundu beynime. çok ince diyaloglarla muhteşem bir görselliği yan yana getirebilmeyi başarmış sevgili bergman üstadımız. film sadece 80 dakika ve de üst düzey bir oyunculuk performansıyla ingmar bergman'ın tanrı ile ilgili çelişkilerini derin yerlere temas ederek izleyebiliyoruz. kanımca en az iki defa izlenmesi gerekir. isa'nın hayatıyla ilgili cüretkar yaklaşımları sarsıcı bir etki bırakıyor seyircinin kafasında. bence bir a must see'dir bu da!
(aksa - 24 Mart 2005 18:43)
tanrıyla bütünleştirdiği aşkını karısının ölümüyle kaybedince inancını sorgulama hatasına düşüp yalan olan* bir rahibin kısa öyküsünü yansıtan bergman filmi.filmde şöyle de bir ilginç nokta vardır, rahibden medet uman ve iç sıkıntısını paylaşan adamın* sıkıntısı nefretle büyüyen ve bu yüzden elindeki nükleer gücü dünyaya karşı çekinmeden kullanacak çinlilerle ilgilidir. senaryodaki bu ufak önemsiz unsur, bana günümüzdeki yükselen güç çin'i, yavaş yavaş tüm pazarları dinamik ekonomisi ve fütursüz nüfusuyla ele geçirmesini hatırlattı. o zamanlar bile çin'den korkuluyor muyudu acaba, nedir bu işin sırrı? zira günümüzde de avrupanın her tarafında (ekonomik anlamda) bir çin korkusu sarmış durumda...
(quisalas - 11 Temmuz 2005 02:00)
kendine bile hayrı olmayan bir papazın kendi içinde yaşadığı inanç bunalımlarını aşkla harmanlamış bir ingmar bergman filmidir. papazın bunalımda olan adamla konuşması, kadının papaza yazdığı mektup ve sakat kilise görevlisinin papaza anlattığı incil yorumları filmin anafikrini oluşturan yerlerdir. ayrıca (bkz: silence of god)
(aksamgunesi - 16 Ocak 2006 13:20)
1963 yılı mahsulu bir ingmar bergman filmi. yitik bir kasabada yitik bir zamanda yitik bir tanrının peşinden koşmaya çabalayan niyetsiz bir avuç insanın durağan masalı demek istiyorum ben bu film için.
(uzuntu - 9 Şubat 2006 11:52)
inanç üçlemesinin ikinci filmi.örümcek tanrı kavramını devam ettiren film.bu üçleme bergman'ın hayatında tanrı fikri ile hesaplaştığı ve hatta bir sonuca ulaştığı döneme denk geliyor. genel kanının aksine sonu açıkta kalmaz, bir çeşit umudun var olabileceği fikrini savunur. serinin ilk filmi de böyle idi. belli bir eğimi vardır ışığınkış akşamlarıiç burkar katedralinezgileri gibi *dizeleri bu film için yazılmış gibidir, ya da film bu dizelerin verdiği ilham ile çekilmiş. aynı şey.
(stalker - 5 Haziran 2006 03:30)
Yorum Kaynak Link : nattvardsgasterna