Allied (~ Müttefik) ' Filminin Konusu : İkinci Dünya Savaşı sırasında kendi ülkeleri hesabına tetikçilik yapan Amerikalı Max Vatan (Brad Pitt) ile Fransız Marianne Beausejour'un (Marion Cotillard) 1942'deki bir görevleri sırasında yolları kesişir. İkisi de Casablanca'daki Nazi Alman elçiyi öldürmek üzere görevlendirilmiştir. Ancak bu görev sırasında birbirlerine aşık olurlar ve sonrasında evlenirler. Ancak evlenmiş olmalarına rağmen birbirlerinden sakladıkları birçok sır vardır ve bu aralarındaki sevgiyle birlikte hissedilir bir gerilimin de ortaya çıkmasına neden olacaktır.
The Curious Case of Benjamin Button(2008)(7,8-529880)
Fury(2014)(7,6-373732)
Meet Joe Black(1998)(7,2-218050)
Troy(2004)(7,2-450236)
Spy Game(2001)(7,1-133683)
Deepwater Horizon(2016)(7,1-137730)
Passengers(2016)(7,0-315173)
Mr. & Mrs. Smith(2005)(6,5-408519)
Live by Night(2017)(6,4-47034)
Inferno(2016)(6,2-138191)
brad pitt'in halen taş gibi, kaya gibi olduğu film. lan adam 60'larına doğru ilerlerken bile halen karizmatik. lanet olsun, brad, niye yaşlanmıyorsun olum? neyse, onun dışında marion cotillard'ın en güzel göründüğü filmlerden. makyajıyla, kıyafetleriyle 50'lere çok yakışmış. iki oyuncudan başlamışken onlarla devam edeyim. brad tabii ki iyi oynamış. ama ben marion'ı daha başarılı buldum. bunun nedeni rolünün bir nebze daha iyi yazılmış olması. kostüm tasarımı, saç-makyaj da başarılı. müzikler eh işte. daha iyi müzikler yapılmalıydı. gerçi müziğe fazlasıyla ihtiyaç duyan bir film değil allied. steven knight'ın senaryosu ortalama. 2016'ya göre demode bir öyküsü var. mr. and mrs. smith'ten sonra çekilmesi de diğer handikapı, zira konu biraz benziyor. benim gibi casablanca filmi seviliyorsa bu film de sevilebilir. ben tüm eksiklerine ve demode öyküsüne rağmen filmi sevdim. knight nazi döneminde geçen bir film yapmış ama artık iyice sıkan nazi klişelerine pek yer vermemiş, bu da iyi bir şey. her nazi filminde gördüğümüz klişe gerilimlere yer verilmemesine sevindim. gereksiz tek bir sahne de yok, konuyu da uzatmamışlar. sürükleyici bir film. ama dediğim gibi ortalamayı aşamıyor. robert zemeckis'in yönetmenliğine gelirsem... bir iki sahneyi oldukça iyi çekmiş (kum fırtınası sırasındaki sevişme sahnesi, suikast sahnesi, doğum sahnesi akılda kalıcı). ama onun dışında yönetmenlik de ortalama. oyunculara dönersem. ortam pitt ve cotillard'a kalmış, diğerleri 1-2 sahnede görünüp kayboluyorlar: lizzy caplan'ın 3 kısa sahnesi var, matthew goode'un 1 sahnesi var, jared harris'in daha fazla sahnesi var ama bütün sahneleri kısa sürüyor.spoilermr. and mrs. smith evli iki ajanın birbirlerini öldürmeleri emrini almalarını konu alan bir aksiyon-komedi filmi. allied da iki ajanın evlenmesini konu alıyor. farksa erkek ajanın eşini öldürme emrini alması. ki bu da büyük bir fark değil ama konuyu işleyişi farklı. bir-iki yerde güldürse de film drama türünde. casablanca'ya gelirsem... bir açıdan casablanca'yı da hatırlatıyor. casablanca gibi yağmurlu bir havada, uçağın kalkacağı bir yerde ve mutsuz bir sonla bitiyor. casablanca'da kadın (bergman), adamı (bogart'ı) arkada bırakıp ülkeden kaçıyor. allied'taysa marianne şartlar yüzünden intihar ediyor. iki son da etkileyici. iki filmin de nazi zamanında fas'ta geçtiğini, piyanonun iki filmde de önemli bir noktada olduğunu ("play it again sam" repliği casablanca'nın en ünlü repliği. allied'taysa marianne'in çift taraflı ajan olduğu piyano ayrıntısıyla ortaya çıkıyor) da belirteyim. kısacası: mr. and mrs. smith + casablanca = allied. bu arada finalinde de sıkıntılar var. knight gizemi, yani marianne'in almanlara çalışıp çalışmadığı finale kadar gizlenebilmiş ama iş bunun nedenine gelince film tatmin etmiyor. "beni çocuğumla tehdit ettiler" diyor marianne. ben yeterli ve inandırıcı bulmadım. daha iyi bir final yazılabilirdi. aslında film daha iyi olabilirdi ama şu haliyle de sıkmadan izleniyor. son not. brad pitt bu filmle nazi üçlemesi yapmış oldu. bundan önce inglorious basterds ve fury filmlerinde de nazi avlamıştı. pitt belli ki nazi dönemini konu alan filmlerde oynamayı seviyor. umarım sıradaki filmi war machine daha iyi olur. spoiler
(sherlock holmes 90 - 2 Aralık 2016 19:25)
marion ablamızın ilik gibi olduğu film. angelina yengemiz ancak tuvalette kolonya tutabilir marion'un yanında. brad kardeşim işini biliyor.
(annl - 3 Aralık 2016 10:02)
zemeckis'in yönettiği film, ikinci dünya savaşı sırasında 1940'ların ilk yarısında geçiyor. her yönetmenin, oyuncunun kafasındaki "ikinci casablanca filmini çekme" arzusu ortaya güzel bir şeyler çıkarmış. filme geçmeden söylemeliyim; bu filmi de izleyince casablanca filminin daha doğrusu o nostaljinin neden lezzetli olduğunu buldum galiba. öncelikle 40'lar ve 50'ler kıyafetleriyle, müzikleri ve dans gelenekleriyle, sosyal hayat ritüelleri ve savaş dolayısıyla da olsa, milletlerin içiçe karışmasıyla zaten sihirli bir dönem. casablanca şehrinin savaş sırasında müteffiklerin önemli üslerinden biri olması orayı bir batı şehrine dönüştürmeye başlamış ancak arka planda çölün sonsuzluğu, yerel halkın fakirliği ve yöresel kıyafetleri; oryantalizm fonunda bir avrupa şehri yaratmış. ve biliyorsunuz ki melezler daha güzeldir. ayrıca zemeckis'in ilk casablanca çekiminde, (max'in şehre girdiği sahne) ihtişamlı binaların hemen önündeki yolun toprak olması bile, bu karışımı göstermek için belki. neyse filme döneyim, bundan sonrasını spoiler yemek istemeyen okumasın, film hakkındaki spoilersız düşüncelerim en altta.filmi birileri anlatır zaten, ben dikkatimi çeken şeyleri söyleyim. birincisi kum fırtınasında araba içindeki sevişme sahnesi, titanik'in meşhur araba içindeki buğulu sahnesiyle yarışır. doğum sahnesi hayalle gerçek arasında, "bir savaş sırasında neden çocuk yapmamalı"nın özeti gibi olmuş. son dönem nazi filmlerinde gördüğüm bir şey de, komik ama bir tabu haline gelmiş nazi nefretine rağmen, ss subaylarına inanılmaz saygı duyulması. marion zaten şahane bi ajana evrilmiş, august diehl, inglorious basterds'da da oyunda alnındaki king kong kartını bilen zeki ss subayını oynamıştı, burda da tüm geyik muhabbetinden sonra max'e fosfatın formülünü sormayı akıl etti. ajan bakıcı ülkesine bağlılığını anlatırken öldü, kuyumcu broş-küpe oyununu hemen anlayacak kadar zeki. sezarın hakkını sezara veriyorlar her defasında. dünyadaki tüm nazi nefretine rağmen, subayların-organizasyonun; zeki ve vatansever insanlardan oluştuğuna kimsenin şüphesi yok demek ki. parti esnasındaki hava bombardımanı çok gerçekçiydi. mükemmel çekmişler. filmde şöyle bir sahne var. max'in bir komutanı, 23:07'de onu arıyacak, max komutanın söylediklerini not alacak ve karısının bir ajan olup olmadığı test edilecek. bu sahnede çok enteresan bir şekilde gerilim oluşturmayı başarmış yönetmen. sürprize açık bir sahne olmamasına rağmen, ben tam nasıl heyecanlı sahne yapmış lan bundan diye düşünürken, arkadaş da yanımda gerildim lan diye fısıldadı. herkese geçmiş demek ki bu his, helal olsun zemeckise.gelgelelim aklıma takılan noktalara -ki eğer izlediyseniz ve gözden bişey kaçırdıysam beni mesaj atarak aydınlatabilirsiniz bile-önce en önemlisi ve barizini söylüycem. ben ilk başta bu fake not operasyonunda, max, komutanın söylediklerini değil farklı şeyler not alacak, bu sayede kadın ajansa bile ortaya çıkmayacak diye bekledim. böyle yapmadı. ama salak herif madem karın ajan da olsa seviyorsun, madem onu ele vermeyeceksin en başta dediğimi yap kurtul. sen hem karının bi sınava tabi tutulmasına izin veriyorsun, hem de sınavdan geçemeyince, onunla kaçma saçmalığına giriyorsun. hayır ilk etapta akla gelen çok basit bi yöntem bu, hiçbir tehlikesi yok, sen zaten bir şekilde karının ajan olup olmadığını öğreneceksin, film planlandığı gibi sonlansın diye bu olasılık gözden çıkarılmış ama senaryonun sağlamlığına gölge düşürmüş bu.bir ikincisi konsolos suikasti emrini müteffik devletlerden alan marion, double-agent olsa bile, sonuçta o organizayonla bi görev gerçekleştirmiş. naziden aldığı bir talimat yok ortada, konsolosun muhalif olması hiçbir şey değiştirmiyor ki, sen ingilterenin işini halleden bir alman oldun, ne anladım senin double-agent'lığından.bir üçüncüsü, yani tamam aşk-şehvet-tutku-ihtiras falan filan da, ikinizde 30lu 40lı yaşlarda ajanlarsınız, bi de hikaye bu ya çok üst düzey, becerikli etkili ajanlarsınız, hiç mi kimse kalmadı da birbirinizle evleniyosunuz olm, hiç 3 günlük bi görevde çalıştığı iş arkadaşıyla evlenen üst düzey ajan olur mu yahu, sonra kadının evlenip çocuk doğurup ev hanımı olması, max'in bunu yemesi, hayır tamam ben de hayatımda hiç ajan görmedim (gerçi belki de görmüşümdür, that's a fucking paradox!) ama fransızcayı aksanlarına varıncaya bilen, çevresindeki insanlara karşı en ufak hareketine bile ihtiyatlı yaklaşan, hayatını işine adamış bir kadın. nasıl her şeyi bırakıp ev hanımı olur, savaş esnasında çocuk doğurur. olmayacak şey mi? değil ama inandırıcılık zedeleniyo işte böyle böyle.bi de max'in kardeşinin lezbiyen olmasının hikayeye katkısını anlamadım. muhtemelen çekilmiş ama editlenirken atılmıştır. çok alakasız bi yan karakterdi o. (aklıma gelmişken, lan max sen ajansın olm hemen niye gidip kız kardeşine ya marion ajan herhalde ona canım sıkkın diyosun. sen böyle her şeyi herkese anlatırsan olmaz ki, hayır ajanlığı da mı biz öğretelim.) (her defasında "bi sinema dergisine yazıyomuş gibi yazıcam" diyip sonra cıvıtıyorum, canım sağolsun)başka? çölde sohbet sahnelerinde ışık problemi vardı. ya yeşil perde önünde çekip fona uyduramadılar, ya da çöldeki ışıklandırmada çuvalladılar.başka? max'in hapiste sorguya çektiği anton lesser, bizim cersei lannister'ın çılgın doktoru ona da dikkat edin.filmin sonunda marionun yazdığı mektuptan anlıyoruz ki, max'in şüphelendiğinin farkında. ben bunu hikayede görmek isterdim. ya da en azından max kuyumcuyla konuştuktan sonra, marion'un max'e dönüp yaptığın şeyi anlıyorum ama ben ajan değilim filan demesini isterdim, olmadı.kuyumcunun öldüğü sahnede de, dükkan içindeki uzayan bekleme kısmında, marionun gerçekten max'i sevdiğini gördük. bunu izleyiciye vermek için başarılı bir yol.bunların dışında... brad yaşlanmış, evet botox filan da var biraz ama, öyle burda yazdıkları gibi, zorla oynamış, eski heyecanı yoktu filan da değil. salak mısınız adam brad pitt, şafak sezer muamelesi yapmayın, marion ne diyodu, casablancada parti sevmeyen bi adam rolü yapıyodun ama sen hakikaten parti sevmiyormuşsun! adam biraz donuk, asosyal mizaclı bi adamı oynuyo, napsın çok para kazanıyom diye hoplayıp zıplasın mı bi senaryo var nihayetinde ortada.spoilersonuç olarak, güzel film. bir forrest gump çekememiş belki ama kim daha iyisini çekebildi ki? nostalji severler ve ww2'ye meraklı olanlar kaçırmasın. bi de marioncuğum, çok güzelsin. zaten şu videoda izledikten sonra seni beğenmemek imkansız ama bu sevgili dostlarım başka bi entry konusu.
(theselfish - 4 Aralık 2016 02:34)
başarılı bir yönetmen ve şahane iki oyuncudan ortalama bir film çıkmış. bunun da en büyük nedeni şaşırtıcı derecede vasat kalan senaryo. senaryo sürprizsiz. az çok olayların nasıl ilerleyeceğini, nasıl bir finalin sizi beklediğini biliyorsunuz. yalnız bir de buna ek olarak olaylar aydınlanırken de tatmin etmeyen açıklamalar, replikler yerleştirilmiş, işte o kötü olmuş. yine de dönem filmi sevenler için iyi bir tercih olur bu film diyebilirim.
(kamerss - 5 Aralık 2016 07:49)
brad pitt'in poposunun hala taş gibi olduğunu görmemizi sağlayan film
(noroblastom - 5 Aralık 2016 18:59)
--- spoiler ---brad pitt genç ve pürüssüz görünmek için ne yaptıysa artık, bildiğiniz filmde hiçbir duygu gösteremiyor, hele bir sahnede marion cotillard brad'e gülsene diyor, brad de resmen gülemiyorum ki gibi bir hareket yapıyor. ağlayamıyor da... resmen brad pitt gözümde ajda pekkanlaştı...film çok sıradan bir senaryoya sahip, idare eder ama brad pitt'in kasıntılığını ve rol yapamaz halini marion cotillard kurtarmaya çalıştığı için, pek içime sinmedi.--- spoiler ---
(orijinall - 7 Aralık 2016 21:51)
filmde marion cotillard'a "brad pitt'in özel bir teknikle canladırılmış bal mumu heykeli" eşlik etmiştir.
(cuckoo - 11 Aralık 2016 22:03)
--- spoiler ---filmin sonunda angelina jolie, brad pitt'ten boşanıyor.--- spoiler ---
(yabadabadu - 12 Aralık 2016 22:39)
brad pitt'in yaşlılıkla mücadelesinde botoksla ittifakını anlatan bir estetik felaketi.
(andrew - 13 Aralık 2016 16:01)
fragmaniyla aldatan filmlerden olmus.sinemada izlemek icin kasmamak lazim; illaki brad oynuyor izlememek olmak derseniz de az bekleyip evinizde tuketiniz.birkac kucuk ayrinti : film boyunca brad pitt'in botoxlari kabul edilebilir seviyedeydi; ta ki son sahnede aglayamayana kadar..ote yandan v section dedikleri yere, baya baya merdivenle iniliyor olmasi da hayal kirikligi. aksiyon yok. biyografi ruhu yok. ızlerken bir ara icimin gectigi dogrudur.
(pikolata - 13 Aralık 2016 18:51)
"ingiliz hasta" filmini sevenler için bazı karelerde anıların canlanması olan film. kesinlikle gidip gördüğüme değen bir film oldu. her iki oyuncusu da, çekimler de, sanat yönetimi de, sonunda hikayede gelinen nokta da beni memnun etti. filmde anlam veremediğim tek şey ise max'in kız kardeşi oldu.
(iklim - 13 Aralık 2016 20:21)
öncelikle; film daha vizyona girmeden, dedikodu kulislerinde; adı, oyuncuları, oyuncular arasındaki alengirli ilişkileri konuşulmaya başlanmıştı bile. aşkları yine bir film setinde başlayan brad–angelina ilişkisi, brad pitt ve marion cotillard’ın aşk yaşadığı haberleri yüzünden fırtınalı sularda gezinmeye başlamıştı ve akabinde de brad–angie ayrılığı söz konusu olmuştu. oydu buydu derken film de, magazinsel de olsa daha vizyona girmeden adını bir şekilde duyurmuş oldu. ben işin magazinsel boyutunun dışında sinema boyutuna bir değineceğim. şöyle ki; film hakkında yazılan, çizilen, osu busu, genel olarak filmin ortalama bir film olduğu yönündeydi. fakat ben, filmin sonunda gözlerim buğulu perdeye bakarken aynı kanıda değildim. belki siz de, izlediğinizde ya da dayanamayıp bu bol spoilerlı yazımı okuduğunuzda benimle aynı fikirde olacaksınız, bilemiyorum. neyse… az önce de dediğim gibi yazının bundan sonrası baya baya spoiler’a giriyor bilginiz olsun. filmi izlemeyi düşünen, merak eden, “ay bakıyorum ama sonunu da öğrenmesem bari!“ diyen varsa, bundan sonrasına göz atmasın derim. o yüzden tam da buraya kocaman bir spoiler koyuyorum. spoilerfilm, ikinci dünya savaşı zamanında geçen bir casusluk filmi. ama öyle her sahnesinde aksiyon kaynayan, uçaktan uçağa atlamalı ve hatta atlarken havada şarjör değiştirmeli bir aksiyon filmi beklemeyin, yanılırsınız. daha çok bir adamın, çok sevdiği karısı için neler yapabileceğine dem vurmuş bir film demek doğru olur sanırım. ilk yarıda istihbarat subayı max vatan (brad pitt) ve fransız direnişçi marianne beausejour (marion cotillard)’un alman büyükelçisine suikast düzenleme hazırlık sürecine ve bu süreç içinde hafif hafif ikilimizin birbirlerinden hoşlanma, göz süzme, bahaneyle birbirine sokulma, sarılma ve en nihayetinde aşık olma sürecine tanık oluyorsunuz. yani aksiyondan çok çiftin birbirine aşık olma sürecini izliyorsunuz. sıkılabilirsiniz, yan taraftan ve hatta iç dünyanızdan offlamalar puflamalar gelebilir ama dikkate almayın, sabırla bekleyin derim. ikinci yarı çok daha güzel çünkü. bu bağlamda filme, daha sonra açılan filmlerden diyebiliriz aslında. ikinci yarıda birbirlerine iyice aşık olan ve dünya evine giren ve hatta bir de minnoşları olan çiftimizden marianne’in casuslukla suçlanmasıyla, max’in çok sevdiğini karısının suçsuz olduğunu kanıtlamaya çalışmasıyla, bir yandan, “acaba olabilir mi? ayy yoksa hakikaten casus mu?” diye marianne’in gerçekten de casus olup olmadığını merak etmekle, max’in, uygulanan 72 saatlik ‘mayi boya prosedürü’ sırasındaki o içine kurt düşmüş, tedirgin, sancılı anlarını izlemekle, “acaba kanıtlayabilecek mi?” sorusunun cevabını merakla beklemekle geçip gidiyor. finalde, benim beklemediğim bir son geldi o ayrı. gönlüm, max eşinin masumiyetini kanıtlasın ve sonsuza kadar mutlu yaşasınlar demekteyken, marianne’in aslında marianne olmadığı ve hatta gerçekten de alman casusu olduğu, ama casusluğu bırakıp evinin kadını olduğunu yine de onların marianne’in peşini bırakmayıp, miniminnoş kızı anna’yla kendisini tehdit edip istihbarat sağladığını öğrendiğinizde kahroluyorsunuz. max ise bu gerçeği bizzat eşinden öğreniyor. suçsuzluğunu kanıtlayayım derken adım adım aslında karısının bir casus olduğu gerçeğiyle yüzleşiyor ve hatta bunu bizzat marianne’den öğreniyor. o saatten sonra artık bir cendere içinde kalıyor max. ya eşini kendi elleriyle öldürecek ya da vatan hainliğinden ikisi de idam edilecek. deli yürek max’se eşini tek bir şey soruyor. “beni seviyor musun? bunu bilmem gerek?”kazablanka’da tutkulu bir aşkla birbirine bağlanan bu iki aşığın sonu, kaçarken yakalanmaları sonucu biricik minişleri anna’yı arabada bırakarak marianne’in tek kurşunla, max’in gözleri önünde, sırf o kurtulsun diye intihar etmesiyle son buluyor. marianne’in kırmızı başlıklı paltosu içinde, gözleri buğulu, aşık olduğu adama; “je’taime” demesi ise gözyaşlarınızın gözlerinizden firar etmesine sebep olacak derecede vurucu ve duygu yüklü bir sahne. max’in eşinin cesedi başında ağlamasına zaten diyecek söz yok. salondaki herkesin, hemen hemen her sahnede senkronize hareketlerle gözyaşlarını silmesi de bu dediklerimi doğrular nitelikteydi kendi kanaatimce.spoiler sonu sonuç olarak genel anlamda ortalama bir film olarak görülse de, bence çok da güzel ve duygusal bir film. aksiyonuyla da, duygusuyla da, aşkıyla da…
(tebeshe - 23 Aralık 2016 23:36)
brad pitt'in cüneyt arkın rolü oynadığı film. hani cüneyt arkın'ın (çoğunlukla murat isminde) polisimsi (komiser mi, emniyet müdür mü, ninja mı belirsiz) birini oynadığı ve kah kaderine söverek kah dünyanın haline yanarak ama hep adaletten yana olmaya çalıştığı sonunda da bir bok olmadığı filmler var ya, hepsi aynı. hah, geleceğe dönüş'lerin hatrına küfretmemeye uğraştığım zemeckis o filmi çekmiş, cüneyt arkın'ı brad pitt oynuyor...
(kentgezer - 30 Aralık 2016 01:29)
robert zemeckis gibi benim gözümde bambaşka bir yeri olan müthiş bir yönetmenin çektiğine inanamadığım casusluk filmi.durağan tempo zemeckis'in pek kullanmadığı ama yine de hakkıyla üstesinden gelebildiği bir yaklaşım (bkz: flight). ama burada yapamamış. ilk ve ikinci kısımları 15'er dakika kısaltsaymış film biraz daha düzgün olabilirmiş. konu o kadar basit kalıyor ki, hayatının bir döneminde john le carre romanı okumuş herhangi biri için izlemek sıkıntılı bir hal alıyor. hele son bölüm casusluk değil de fantastik film olsa daha iyi olurdu. --- spoiler ---adam daha bir gün önce bir uçağın düşmesine sebep olmuş, ertesi gün elini kolunu sallayarak uçağa atlıyor ve fransa'ya iniyor. yetmiyor karakol basıp, alman zırhlısı patlatıyor. sabahına ülkeye dönüp kaç yıldır orada gizli faaliyet gösteren alman istihbaratçıları avlıyor. ingiliz istihbaratı da son ana kadar her şeyi senin benim gibi izlemeye devam ediyor. yani bu olacak şey mi, zemeckis yapma ya.--- spoiler ---
(mrarkadin - 19 Şubat 2017 22:22)
çakma "ingiliz hasta" diyebileceğiniz bir film.yazık ki ingiliz hasta nın yarısı kadar bile etki bırakamıyor. bu filmdeki en güzel şey casablanca görselliği, o kadar. "seyret ve unut" olmuş, maalesef.brad pitt, suratına ne yaptırdıysa yaramamış bence. karizma hala yerinde olsa da, nerede eski pitt, nerede bu plastik suratlı adam. 6,5 / 10--- spoilerimsi ---o uçaklarda "jikle" varmıydı, bilmiyorum ama eğer varsa, brad pitt o jikleyi çekmediği için film farklı bir şekilde bitmiştir.--- spoilerimsi ---
(canabag - 24 Şubat 2017 21:05)
--- spoiler ---- şimdi konuşmalıyız ve gülmeliyiz...- evliyiz, neden gülelim ki?--- spoiler ---böyle güzel bir diyaloğa sahiptir. ayrıca gözden kaçmasın; türk olmasa da vatan ve sansar gibi soyadların mevcut olduğu bir yapımdır.
(bacaklarini kokunden yoldum - 25 Şubat 2017 00:05)
--- spoiler ------ spoiler ---ablamızın filmin sonunda 'yaptım ama neden yaptım bir sor' açıklaması, derin mantıksızlık içeriyordu neymiş, almanlar bunun izini bulmuşlar, çocuğunu tehdit ederek zorla bilgi vermesini sağlıyorlarmışyahu ingilteredesin, kocana söyle, hemen tepelesin oradaki alman casusları, götürsün seni güvenli bir yere olsun bitsinya filmde bir mantık hatası var ya da kadın bilerek ve isteyerek bilgi taşıyor--- spoiler ---
(better ol - 26 Şubat 2017 10:58)
marion cotillard'a hasta olmamanın çok güç olduğu film.
(insulin direnci - 14 Mayıs 2017 14:44)
"piyano çalmanı istiyorumçünkü seni seviyorum." ile hatıramda yer etmiş film.
(core i - 23 Mayıs 2017 23:31)
dinleyin lan develer alternatif senaryo/son yazıyorum...kadın harbiden günahsızdır, piyano çalabiliyordur yani. ingiliz istihbaratı yanılıyordur. mesajları bret pit abimiz geçiyordur almanlara ve ingilizleri yanıltmak için kendisini bayan olarak şeyediyordur. ingilizler karıyı test edecekleri zaman bret pit dayımız mesajı geçmez ve karıyı aklar. bi müddet daha mesaj geçer ki ingilizler işe uyanmasın. daha sonra pılını pırtısını annasını karısını alıp tüyer isviçreye. olamaz mıydı böyle bi ters köşe. yani ingilizler karıdan şüphelenirken almanlara çalışan esas ajan bret pit daha bi sürpriz olmaz mıydı?
(sadece biraz huzur - 30 Mayıs 2017 04:09)
Yorum Kaynak Link : allied