Mutluluk (~ Aperanti eftyhia) ' Filminin Konusu : Film, 17 yaşındaki Meryem’in, perişan ve baygın halde, bir göl kenarında bulunmasıyla başlar. Doğuda bir köyde yaşayan ailesi kızlarının bir namussuzluk yaptığını düşünerek töre gereği öldürülmesine karar verir. Öldürme görevi ise yakın akrabası Cemal’e verilir. Tanınmış bir sosyoloji profesörü olan İrfan Kurudal, yaşadığı derin kimlik bunalımının da etkisiyle İstanbul’daki hayatını geride bırakıp yelkenli teknesiyle denize açılır. Çıktıkları ölüm yolculuğunda, Meryem ve Cemal’in yolları, Profesör İrfan Kurudal’la beklenmedik şekilde kesişir. Her biri özgürlüğe ve ikinci bir şansa doğru yola çıkan bu üç kişi, mutluluğu aradıkları bu yolculukta kaderlerini yenebilecek midir?
Ödüller :
Uçurtmayi Vurmasinlar(1989)(8,4-5411)
Devrim Arabalari(2008)(8,0-9191)
Agir Roman(1997)(7,8-8395)
Gönül Yarasi(2005)(7,8-8751)
Mustafa Hakkinda Hersey(2004)(7,6-8423)
Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?(2006)(7,5-8703)
Takva(2006)(7,5-11584)
Anlat Istanbul(2005)(7,4-6464)
Neredesin Firuze(2004)(7,3-7944)
Beynelmilel(2006)(7,2-6455)
Propaganda(1999)(7,1-7633)
O... Çocuklari(2008)(6,4-4520)
Best Music
koltukta uyuyakalıp gözlerini açtığında, üzerinin örtülmüş olduğunu görmektir.
(hayaser - 23 Aralık 2008 00:15)
kimi için reçel kavanozunun içine düştüğü an olabilir, kimi için de kavanozun kapağını açtığı an.. kim bilir belki de karınca için, kavanozun yere düşüp de, kırıldığı an'dır...her ne olursa olsun gıda maddelerine benzetmemekte fayda var sanırım. zirâ reçeller de bir gün biter, ya da sizden önce biri kapağı fazla sıkmış olur. o da olmadı, yerleri temizleyen biri mutlaka bulunur.. karıncalarla birlikte.
(hietzsche - 21 Aralık 2010 01:14)
biraz once gencecik bir insanin gozlerinde gordum.tam hatirlamiyorum ama en az 3-4 ay once.. 19 yasarinda bir cocuk gelmisti. 120 kg. civarinda. sempatik, oldukca yakisikli ve uzun boylu.biraz utanarak kendi bedenine gore birseyler olup olmadigini sordu. alanya sicagi vurmus tepesine, birde kilo yuzunden oldukca terliyor.. bellí cocuk aci cekiyor. o kadar agirligi tasimaktan yorulmus, ayaklari.istedigi bedenlerin oldugunu soyledim.sevindi..bir taraftan urunlere bakarken bir taraftan da muhabbet etmeye basladik.kilolari yuzunden, oldukca zorlandiginindan bahsetti.. istedigini giyemediginden, yururken cektigi sikintilardan falan.yasini sordum.19 demisti..iyi gaz veririm ben.. basladim buna kusmaya.hayatinin baharinda, oldukca yakisikli sayilabilecek, bircok guzel kizin aklini alabilecek bir adam. yazik gunah degil mi?kilo da neymis? epey muhabbet ettik. terlerini silerek ve soluk soluga gitmisti.biraz once alis verise geldi. tam 27 kilo vermis. hic bir ilac kullanmadan, operasyon gecirmeden.fintesse gitmis. iki hafta once birakmis. simdi birakmis. vucut gelistirmeye baslamis.- kas yapacagim abi.. diyor essek sipasi..anlatirken gozlerinin ici guluyordu...hergun usenmeden onlarca km.... yurumus, kosmus, yuzmus..dogal yollardan kilolari kaybettigi icin ne bir sarkma, ne bir orantisizlik.. caki gibi olmus cakal..birde hanim abla yapmis kendisine..yakismislar birbirlerine keratalar...duygulandim amnk.. cocugu oyle gorunce.. yaslaniyoruz anasini satayim...yıllar sonra gelen edit.. vay aq. hayat bazen çok bombastique!http://i.hizliresim.com/z5j2lj.png
(angutyus - 14 Eylül 2011 22:46)
mercimek çuvalına elini batırıp mutlu olan amelie malı gibi görünmek istemem ama mutluluk bazen gerçekten küçük şeylerde lan.yani tam emin değilim de, biz fakir luğzırların kendini avutma çabası da olabilir bu küçük şeylerden mutlu olma geyiği, bilemedim. yalnız şöyle bir gerçek var, insanların iş yerlerinde olduğu soğuk bir kadıköy gündüzünde simit yiyerek mal mal dolaşmak mutluluğun tanımı şu an için. amelie'lik çok güzel lan gelsenize. antin kuntin giyinip aptal aptal sırıtmak biraz şey ama zaman geçtikçe alışıyorsun. <3
(git - 7 Şubat 2012 13:10)
bende bir parfüm var. bir arkadaş medine'den getirmiş. parfüm de denemez de, koku diyelim. ama hemen suratınızı ekşitip oryantalist önyargılarınızı çıkarmayın kınından. enteresan bir koku bu. yayılım/sürme endeksi bir hayli yüksek ve aynı zamanda bir o kadar da ilgi çekici. insana sürekli kendini koklamayı istettiren kokulardan. ben bunu saklıyorum. özel biri çıkarsa diye, gerçekten mutlu olduğum bir gün gelirse diye saklıyorum. biz salona misafir gelmesi dışında oturulmayan bir evde büyüdük. her şeyi, ilerisi için, başkaları için saklamaya programlandık bu sayede. tam olmayacak ama umut sarıkaya'nın buna benzer bir karikatürü vardı. bu tarz kaygılar yaşıyoruz sürekli. bir şeylere özel anlam yükleyip, sonra kafamızda kurguladığımız özel anlarla onları buluşturmaya çalışıyoruz. bu son lokmaya son yudum ayranı denk getirmek gibi biraz da. saçma.benim parfüm meselesi de biraz öyle işte. kütüphanemde en sevdiğim yazarın, en sevdiğim kitapları arasında bir boşluk var minik, bu parfümü de orada saklıyorum. aman biri gelip de sürmesin, ortalıkta görünmesin diye. bugün bir yere gidecektik akşam oturmasına. yıllardan beri yapmadığım bir şey. aile ile tekrar yaşamaya başlamanın hayatıma geri kazandırdıklarından. yaklaştım kütüphaneye. aldım kokuyu, sürdüm bir güzel. sonra baktım, biraz üzüldüm azalmış olmasına. yine de sürdüm.klişeye bağlamak istemem. ama mutluluk tam burada bir yerlerde gizli gibi, anı özelleştirmekte. bugün tarık tufan bir tweet atmış. "şairin kadını, şiirinde doğar, yaşar ve nihayetinde şiirinde ölür" diye.mutluluk da, zihnimizde doğuyor, yaşıyor ve ölüyor gibi. kadın gibi mutluluk. ve tabi; kadın da mutluluk gibi. ama ta kendisi değil de gibi. bilmiyorum. yatarken de sürdüm biraz. "bugün de kendime güzel kokayım" dedim.
(turuncu gibi sari - 17 Şubat 2013 23:03)
atla deve değil.mutluluktan bahsetmiyorum elbette. fersah bildiğim uzaklık ve çocuklukla ilgili en güzel kelimedir. mutluluk da aksi gibi, fersah fersah uzak. yoksa mutluluk çocukluk gibi midir? öyle olsa, gökyüzü gibi, hiçbir yere gitmezdi mutluluk, edip cansever öyle değil midir?geçen galatasaray-real madrid maçını izliyoruz, -böyle diyince de sürekli denk gelen iki takım gibi durdu bak, bu kısmı bile bazıları için mutluluk, üzerim ben bu yazının sonunda sizi, hazır mutluysan, burada bırak- işte izliyoruz maçı, gayet de dip boyası gelen sıradan bir kadın olmamdan mütevellit izlediğim maç sayısı senede ortalama ikidir. öncesinde de, schalke 04 'le olan maçı izledim örneğin. bence güzeldi ancak ilk üç tanesini merak ediyorum. schalke 01, 02, 03'le olanları. neyse, bunda da maça yeşil beyaz formayla çıkan kaleci muslera'yı bursasporlu sanacak kadar biliyorum ama futbolu. ya da bilmiyorum. ama, iyi tarafından bakın bence, bursaspor'un renklerini biliyorum en azından. neyse, amaan, maçı izliyorum, al işte, kırk yılda bir izledim cümlelerce anlatıyorum, bu kadar yazan ben, izlerken de iki pozisyon sonra, bi güntekin onay, bi ahmet çakar kesildim bittabi, yorumlardan yorum beğen. içimde varmış. bence o kadar zor değil yani, atla deve değil, futbol yorumcusu olmak, hayalinizse düşünün derim. gerçi böyle bir hayaliniz varsa, zaten düşünün. bi kendinize gelin. ama mutluluk? zor. ölecekken üstelik.şimdi hele, astronot olma hayalleri kurup, bir zamanlar gitmeyi düşlediğim gök cisimleri kadar uzak. ve bence bir çeşit mutluluktur, bir zamanlar astronot olma hayali kurmuş olmak. bir zamanlar olmuş şeylerin çoğu iyidir. o yüzden bir zamanlar sevilen grupların şimdiki şarkıları vasat. eski sevgilinin, tedavülde olmasının bir sebebi de 'eski' olmuş olmasıdır. çünkü bir şey eskidikçe, hep iyi yanları akılda kalır. bu sebeptendir ki; mutluluk çoğunlukla geçmişle alakalıdır. açın bakın isterseniz fotoğraflardır, görünce hatırlanır. bir şarkının arasındadır bazen, kulağınıza çalınınca içinizdeki on yüz milyon kişiyle dansa başlanır. giden birinde kalmıştır belki, yollardadır, insanın gözü de yollarda kalır. yıllar sonrasıdır bazen de umutlardadır, ama o yıllar gelmez bir türlü, hep 'sonra'sındadır, gelecekle ilgili olarak tasarlanır. mutluluk, şimdi'nin geniş salonunda yer bulamaz kendine bir türlü. şimdi, endişelerle kalabalıktır. o değil de dünyadaki mutluluk belli bir rezervdeyse, sıla ve kliplerinde çılgınca eğlenen güruh epey kişinin hakkını yiyor benden söylemesi. işi gücü bırakıp aralarına kaynayasım var ki o hengamede kimse fark etmez, mis gibi yaşayıp gideriz.
(sadelisu - 30 Temmuz 2013 13:39)
ınsanlarin tarih boyunca kaynagini merak ettigi, arastirmaci psikologlarin ise neredeyse hep koseye ittigi bir konudur. nedense arastirmaci psikologlar genelde hastaliklarla, rahatsizliklarla, kisilik bozukluklariyla ilgili yuzlerce, belki binlerce arastirma yaparken insanlari mutlu eden etkenleri arastiran psikologlarin sayisi oldukca azdir. zaten psikologlarin makale yayinladigi onde gelen journal’lerin de cogu hastaliklara ve rahatsizliklara ayrilmistir ve cok az journal’de mutluluk konusu islenir. bu resmen psikolojinin tabularindan biridir. peki insani mutlu eden sey nedir? bu konuda yapilan arastirmalar sorulara cevap vermek yerine daha fazla soruya yol acmistir. her yapilan arastirmada bulunan sonuclar arastirmacilari daha da sasirtmis ve bu konuda bilgiye ac hale getirmistir. ornegin yapilan bir arastirmada kol veya bacaklarindan birini veya ikisini kaybeden insanlarin mutluluk seviyesine bakilmis. normalde bir insanin kol veya bacaklarindan bir veya ikisini kaybetmesi korkunc bir seydir ve cogu insan boyle bir seyle karsilasmak yerine olmeyi yegleyecektir. bu duruma dusenlerle ilgili yapilan arastirmada olaydan sonraki ilk birkac ayda cok buyuk mutsuzluk yasayip agir depresyona girdikleri, ama olaydan 1 sene sonra buyuk cogunlugunun eski haline geldigi gorulmus. yani kisa sureli depresyon gectikten sonra kolunu veya bacagini kaybeden kisinin mutluluk seviyesi kolunu veya bacagini kaybetmeden bir onceki gun seviyesinde oluyor. bunun sebebi insanlarin herseye adapte olabilmeleri ve herseye alisarak normallestirebilmeleridir. bir gun cep telefonu bozuldu diye “benim hayatim ne kadar kotu, ne sanssiz bir insanim” diye sikayet eden birini dusunun. bu kisi ertesi gun annesinin kanser oldugu haberini alsa cep telefonu mevzusunu aninda unutacaktir. yine normalde saglikli olan biri “ben cok saglikliyim ya, super” deyip mutlu olmaz ama uzun suredir tedavi goren biri ilerleme kaydedince epeyce sevinecektir. yakinlari veya kendisi kanser tedavisi gorenlerin en ufak bir iyilesmede veya gelismede ne kadar sevindiklerine dikkat edince ne demek istedigimi daha iyi anlayacaksiniz. bunun bir de ters yonu var, ki bunun da arastirmasi yapilmis. bu kez arastirmacilar sayisal loto veya piyangodan buyuk ikramiye kazanan insanlari incelemeye almislar. ayni kolunu bacagini kaybeden insanlarda ilk asamada gorulen depresyon gibi bu insanlarda da ilk asamada buyuk bir mutluluk gorulmus. aradan birkac ay gecince de mutluluk seviyesi yine eski haline donmus. yani herkesin bir mutluluk seviyesi var ve dis etkenler bu seviyeyi kisa sureligine asagi veya yukari cekse de beynimizin kimyasi bir sekilde onu yine eski haline getiriyor. simdi ismini hatirlayamadigim harvard’li bir arastirmaci ilginc bir arastirmaya imza atmisti. sirf bu arastirma icin sahte bir fotograf studyosu kuran arastirmacimiz, o sene mezun olan ogrencilerin mezuniyet fotograflarini cekecekti. ogrencilerin hepsinin 2’ser fotografi cekildikten sonra ogrencilerin yarisina hangi fotografi istedikleri sorulurken diger yarisina hicbir sey sorulmadi. bir ay sonra fotografci kiligindaki psikologumuz ogrencilere telefon acarak fotograflarindan ne kadar memnun olduklarini sordu. sonuc oldukca ilgincti. kendisine secenek verilenlerin cogu kendilerine verilen fotograftan memnunsuzken kendilerine secenek verilmeyenler oldukca memnundu. ınsanlar onlerinde cokca secenek olunca ilerde yaptiklari secimden pisman olabiliyorlar ama secenekleri olmayinca pismanlik olmadigi icin sonucu daha rahat kabul ediyorlar. restoranta gittiginizde 10 sayfalik bir menu verseler sectiginiz yiyecekten sonra “keske x’ı secseydim” deme sansiniz oldukca yuksek olacaktir. halbuki elinizdeki secenek az olunca bunu yasama sansi daha dusuk.yapilan bir baska arastirmada da bazi insanlarin is, es, para, arkadas durumu ne olursa olsun mutlu olduklari, bazilarinin da bu durumlari ne olursa olsun mutsuz olduklari gorulmus. su ana kadar bulunabilen bir “mutluluk geni” olmasa da tek yumurta ve cift yumurta ikizlerinde yapilan arastirmalara gore insanlarin mutlulugunda genlerin buyuk bir rol oynadigi, bazi insanlarin hayat sartlarindan bagimsiz olarak mutlu olacagi, bazilarinin da hayat sartlarindan bagimsiz mutsuz olacagi tescillenmis durumda. mutlulugun sirrini cozmek cok onemlidir cunku insanlar mutlu olursa psikolojik rahatsizliklarin buyuk cogunlugu ortadan kalkacaktir. belki de bu yuzden psikologlar bu duruma egilmek istemiyorlar cunku ekmek teknelerini kaybetmek istemiyorlar. bu konudaki goruslerim surada ozetlenmis durumda: (bkz: psikolog/@diesel1907).jim carrey’in bu konuda guzel bir sozu var: ı think everybody should get rich and famous and do everything they ever dreamed of so they can see that it’s not the answer. turkce meali (kelime kelime tercume degil, yaklasik tercume): “keske her insane bir gun cok zengin ve cok unlu olabilse ve bugune kadar hayal ettigi herseye sahip olabilse, boylece insanlar bunun herseyin yaniti olmadigini anlayabilirdi.” mealin meali: “insanlarin mutlulugu sahip olup olmadiklarindan, hayallerini gerceklestirip gerceklestiremediginden bagimsizdir.”genelde insanlar “altimda bir ferrari, bir tane malikanem olsa neden mutlu olmayayim ki?” diye dusunurler ama bunlara sahip olduktan sonra dusuncelerinin degisecegini bilmezler. bir gun ferrari’ye sahip olan biri aradan bir sure gecince “ne super ya, ferrarim var” diye dusunmeyi birakir ve “bu trafigin hali ne” diye dusunmeye baslar. ınsanlar sahip olduklari seyleri normallestirdikleri icin bir sure sonra hersey buyusunu kaybetmeye basliyor.
(diesel1907 - 28 Ekim 2013 23:01)
dün j burger'de arkadaşlarla yemek yedik, benim gibi obur olmayan biri kocaman hamburgeri yarım bıraktı, içim elvermedi, kediye/köpeğe vereyim diye paket yaptırdım, otoparkta gri bi kedi gören diğer bir arkadaşım buna versene dedi, gri kediyi çağırayım diye pisi pisi deyince yan bahçeden aç ve çaresiz olduğu her halinden belli sarı bi kedi uçarak geldi, çoğunu ona verdim çünkü gerçekten çok çaresiz görünüyordu. hamburger o iki kedinin belki de bir kaç gün boyunca yedikleri, yiyecekleri tek şey olacak. yazınca uzun bile oldu, toplamda hayatımdan aldığı süre 3 dakika değildir bütün bunların.benim için mutluluk artan yemeği almama şaşırmayan, saçmalamayan, besleyecek sokak hayvanı gördüğünde düşünüp haber veren dostlarla yaşıyor olmak. benim gibi düşünmese de, benim gibi yaşamasa da, benim önceliklerime değer veren, bunu gönülden yapan insanlarla arkadaş olmak mutluluk.ama hayvancağızın ne kadar aç olduğunu görseydiniz, bu kadar aç bi canlıya bu entryyi yazmaktan daha az zaman alan bi çabayla faydamın dokunduğunu bilmenin de en az dostların varlığı kadar mutluluk olduğunu anlardınız.
(kanzuk - 11 Haziran 2014 03:31)
sanılanın aksine "anı yaşamak" mutluluk getirmiyor. disiplin, düzen ve kontrol mutluluk getiriyor. yapılan araştırmaya göre self control'ü(kendine hakim olma-kendi kontrol etme) yüksek deneklerin mutluluklarının ve hayat memnuniyetlerinin; kontrolü olmayan, anı yaşayan deneklere göre çok daha yüksek olduğunu göstermiş, bu yönde bir korelasyon ortaya çıkmış. bu durumun ortaya çıkmasının iki nedeni var;1- disiplinli ve kontrollü insanların başlarına daha az kötü vaka geliyor olması, daha sıklıkla problemlerden kaçınıyor olmaları. (aman ali rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın demekle olmuyor disiplinli uygulamalar gerektiriyor.)2- disiplinli insanların kontrolleriyle stabilleştirdikleri hayatlarındaki hakimiyetlerinin onlara mutluluk veriyor olması ve disiplinsiz insanların hayatlarındaki iniş-çıkışların zihnen yorucu olması.yaptığımız diyetlerde, yaşadığımız aşklarda*, bağımlılıklarımızda disiplini sağlayamayıp kısa süreli zevkleri tercih ediyor olmamız büyük pastayı kaçırmamıza neden oluyor. hayattan elde edeceğimiz başarıların ve mutlulukların(ki bunlar kendi aralarında bağlantılı) anahtarı disiplindir. bu bağlamda, bana da hep sorarlar, "peki ya mutlu musun?" diye; -mutlu olmak için elimden geleni yapıyorum, geri kalan kısmı için de dua ediyorum.
(tek hortumlu fil - 18 Haziran 2014 14:07)
bu entrye yolu düşenlerle paylaşma arzusunda olduğum ilginç bir hakikat de pek çok dilde "mutluluk" sözcüğünün şans, baht, talih ve hatta kader gibi sözcüklerle ya birebir aynı olması, ya da etimolojisinde bu izleri barındırmasıdır. hint avrupa dilleri'nde bu pek bir nettir: misal almanca’da glück bugün hem mutluluk, hem de şans anlamındadır. keza italyan, ispanyol ve portekizliler’in mutluluk yerine kullandığı kelimeler (sırasıyla felicita, felicidad, felicidade olacak) hep latince “felix” gibi köklerden uzanırlar bizlere, ki talih, baht anlamları da aynı kökün içindedir. fransızca mutluluk demek olan bonheur’ü ise modern dile rahatlıkla “iyi talih” şeklinde çevirebiliriz. ingilizce’ye gelince, happiness kelimesinin middle english’teki “hap” kelimesinden evrildiğini anlatır bize sözlükler ve perhaps, haphazard, to happen gibi kelimelerde de kendini belli ettiği üzere, “hap” başa gelen şey, şans anlamındadır. son olarak sevgili türkçe’ye dönersek görürüz ki, “mutluluk” kelimesi sonradan üretilmiş köksüz, acayip bir kelime olduğu için, şansla, talihle, kader kısmetle bir alakası yoktur, fakat en azından (farsça asıllı) bahtiyar kelimesi açık açık baht’tan türememiş midir? bu saydığım ve bir de aşina olmadığım daha kimbilir kaç dildeki mutluluk-talih bağlantısı mutluluğun insan arzu ve iradesinin çok dışında, ancak fortuna’nın döngülerinde, bahtın rüzgarlarında, kaderin cilvelerinde bir yerlerde denk gelinebilecek bir mefhum olarak algılandığı çağların ürünü olsa gerektir. mutluluğun, ilahi lütuflarla değil de bireysel tasarrufla ulaşılabilecek ve hatta ulaşılması gereken bir hak olduğu fikrinin yaygınlaşacağı aydınlanma çağı’na daha vardır. sözlerimi şu bilgi parçasıyla nihayetlendireyim ki, amerika ve avrupa’da yapılan araştırmalar kişinin hayatında başına gelenlerle öznel mutluluk düzeyi arasında öyle beklendiği kadar kuvvetli korelasyonlar bulamıyorlar. talih ve mutluluk öyle görünüyor ki atalarımızın varsaydığı kadar özdeş değiller, en azından asri zamanlarda, en azından batı alemlerinde...
(lacrima - 15 Haziran 2006 01:37)
Yorum Kaynak Link : mutluluk