Süre                : 1 Saat 39 dakika
Çıkış Tarihi     : 11 Mart 2005 Cuma, Yapım Yılı : 2005
Türü                : Drama,Heyecanlı
Taglar             : Peri masalına dayanan,Türkiye,İstanbul,mafya,Aldatma
Ülke                : Türkiye
Yönetmen       : Ömür Atay (IMDB)(ekşi), Selim Demirdelen (IMDB)(ekşi), Kudret Sabanci (IMDB)(ekşi), Yücel Yolcu (IMDB)(ekşi), Ümit Ünal (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Ümit Ünal (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Altan Erkekli (IMDB)(ekşi), Özgü Namal (IMDB)(ekşi), Mehmet Günsür (IMDB)(ekşi), Erkan Can (IMDB)(ekşi), Çetin Tekindor (IMDB)(ekşi), Azra Akin (IMDB)(ekşi), Nejat Isler (IMDB)(ekşi), Vahide Gördüm (IMDB)(ekşi), Hilal Arslan (IMDB), Yelda Reynaud (IMDB), Güven Kiraç (IMDB), Sevket Çoruh (IMDB), Ismail Hacioglu (IMDB), Bulent Carikci (IMDB), Hasibe Eren (IMDB), Selen Uçer (IMDB), Ihsan Bilsev (IMDB), Nurgül Yesilçay (IMDB), Selim Akgul (IMDB), Erdem Akakce (IMDB), Mazlum Cimen (IMDB), Idil Üner (IMDB), Fikret Kuskan (IMDB), Ahmet Mümtaz Taylan (IMDB), Ece Hakim (IMDB), Serkan Ercan (IMDB), Murat Öncül (IMDB), Nihat Alptekin (IMDB), Fatma Küçükerciyes (IMDB), Mustafa Gezer (IMDB), Samet Tamerli (IMDB), Ibrahim Sel (IMDB), Hasan Gürgen (IMDB), Rafet Altinbas (IMDB), Volkan Altinbas (IMDB), Kadir Atmaca (IMDB), Feridun Koc (IMDB), Deniz Tunca (IMDB), Ilkay Tunca (IMDB), Seda Kement (IMDB) >>devamı>>

Anlat Istanbul ' Filminin Konusu :
Sıradan bir klarnetçi Fareli Köyün Kavalcısı olur, talihsiz bir fahişe Külkedisi'ne dönüşür, yalnız bir kadın Uyuyan Güzel olur, Pamuk Prenses ise kısa zaman içerisinde sekizinci cücesini bulur...Yüzyıllardır dilden dile dolaşan, defalarca sinemaya ya da tiyatroya dönüştürülen ya da kaynaklık eden bu beş önemli masal, İstanbul'un eşsiz güzelliği ve görünmeyen alemleriyle birlikte bu büyülü şehirde geçen beş hikayeye dönüşüyor. Ancak bu kez her şey beklediğimizden daha kirli... Birbirlerini ortak noktada buluşturan tek şey ise içtenlikle kurulmuş masal ruhları oluyor. Beş ayrı yönetmen tarafından çekilen bu beş farklı hikaye bu anlamda sinemamızın öncül yapıtlarından biridir.

Ödüller      :

!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali:Best Actress, Best Turkish Film of the Year
SIYAD Turkish Film Critics Association Award:Best Cinematography, Best Music


  • "(bkz: paşa kaçıyorsa)"
  • "an itibariyle yani sabahın dört buçuğunda kanal d de yayınlanmaya başlamış, popüler olamayan şaheser türk filmlerinden bir diğeri."
  • "kadrosunu bugun hiçbir yapımcının bir araya getiremeyeceği güzel seyirlik filmdir."
  • "harika, yine izliyorum yine harika geldi daha da izlerim bıkmam.siz beni anlıyorsa?"




Facebook Yorumları
  • comment image

    beş farklı yönetmenin birlikte çalışması ve farklı öykülerin birbirine güzelce bağlanması ile beğeni kazanan ve ödül alan; ancak seyirlikten öteye geçmemesi gereken, istanbul'un rüya gibi olmadığını anlatan bir film. azra akın dışında oyuncu kadrosunun sağlamlığını ve gökhan kırdar müziklerini unutmamak gerekir; ancak muhteşem bir film değil.

    benim için filmin en dokunaklı, masalsı öyküsü; uyuyan güzel'ken, az sözle çok şeyler anlatan en dokunaklı sahnesi de bu öyküde gizliydi.

    --- spoiler ---
    - ne diyorsun anlamıyorum. konuşmaya konuşmaya unutmuşem. istanbullu olmuşem artık.
    + askerde öğreniyorsa...
    - öğrendim diyecen. askerde öğrendim, diyecen.
    + öğrendim. nöbet tutuyorsa, parolayı bilmiyorsa; dayak yiyorsa... korkma sönmez'i unutuyorsa, dayak yiyorsa. dayak yiyorsa, dayak yiyorsa, ben öğreniyorsa...
    ---
    spoiler ---


    (staring girl - 6 Mayıs 2009 02:17)

  • comment image

    an itibariyle yani sabahın dört buçuğunda kanal d de yayınlanmaya başlamış, popüler olamayan şaheser türk filmlerinden bir diğeri.


    (otistik cekirge - 28 Kasım 2009 04:38)

  • comment image

    lisede okuldan kacip gitmistik sira arkadasimla bu filme. kimler yoktu ki, mehmet gunsur, altan erkekli, fikret kuskan, cetin tekindor ve daha niceleri. o zamanlar da istanbul'u daha yeni icime cekmeye baslamisim, hatirliyorum fitaş'a gitmiştik bu filmi izlemeye. gozumu bile kırpmadan izlemistim arada dışarı çıkmadan, arkadaşımla tek kelime etmeden filmi bitirdik. hiç bitmesin istedim, oturup orada öylece oynadığı kadar filmi izlemek istedim.
    çıkınca yüzüme istanbul çarptı.

    şimdi seneler sonra istanbul'dan çok uzaklarda, biraz önce izledim yine bu filmi. iyi ki çok populer olmamış diye düşündüm, hakettiği ödülleri almış zaten, bırakalım istanbul bize kalsın. yine izledim istanbul'u; metronun nispeten yeni açılan şişhane durağının inşasını gördüm, beyoğlu'nun arka sokakları, galata, durgun yaz akşamlarında karaköy'den kalkıp haydarpaşa'da yolcu indirip, kadıköy iskelesi son durağı olan o son akşam vapurunu gördüm, hic iyi anilarimin olmadigi havaalanini gördüm..
    bitince yine seneler öncesi beni çarptığı gibi, istanbul çarptı geçti..


    (karadoli - 12 Aralık 2009 00:48)

  • comment image

    --- spoiler ---
    kırdınız ulan, kırdınız ulan, kırdınız. işte bi bunu kıramadınız. istanbul'unuza geldik karımı elimden aldınız, yetmedi ikinci karımı da elimden aldınız, yetmedi bunu kıracaktınız, kıramadınız! kıramazsınız! bu benim silahım , benim topum tüfeğim be. ben bunu üfleyince ne oluyor biliyormusunuz siz? herşey değişiyor, herşey! herşeyi değiştiririm ben! istanbulunuzu da, masalınızı da başınıza yıkarım. uyanın, herkes uyansın! yalan bunlar yalan, masal hepsi. aşklarınız, meşkleriniz, eviniz meviniz hepsi yalan! uyuyorsunuz uyutuyorlar sizi, gelin gidelim burdan gidelim!
    günaydın kardeş, bu saatte ne işin var buralarda?senin de gidecek yerin yok galiba,
    istanbul bitti zaten, başka bir memlekete gitmek lazım. gel abicim gidelim. şimdi hilmi abin bunu bi çalacak herkesin gözü açılacak, herkesin gözünün önündeki sis perdesi kalkacak, yalanlar ortaya çıkacak, herkes çok daha mutlu olacak, uyanın! uyanın millet! burası bize göre değil, bambaşka bir memlekete gidiyoruz, orda kadınlar daha başka, aşklar başka, dostlar daha başka, herşey biraz daha iyi, daha adam gibi. uyanın! gidiyoruz buralardan, sen tek başına kal, bomboş kal istanbul! götürüyorum herkesi.
    uyan istanbul orospusu uyan! senin masallarına kandık hayatımızı yedik be! herkeste uyansın, masal bitti! uyanmıyor musun? ben seni uyandırmasını bilirim.
    ---
    spoiler ---


    (svarte dauen - 17 Ocak 2010 13:28)

  • comment image

    istanbul hakkındaki yaygın görüşlerin diyalektik çerçeveden kameraya alındığı film. herkesin de istanbul'a temelli taşınma kararı almadan önce izlemesi gerektiğini düşünüyorum. öyle ki; ikişinin dinini, vicdanını, ahlakını, zevklerini, davranışlarını ve en önemlisi karakterini değiştirme potansiyelini herzaman sağ elinde (sol sosyalizmi, sağ kapitalizmi simgelemektedir) tutar.

    --- spoiler ---

    lokanta sahibinin kürt çocuğunu türkçe bilmemesini aşağılaması ve panik anında kendisinin de kürtçe konuşması; kraldan çok kralcı olmak, sonradan görme, köyden indim şehire , ne oldum dememeli ne olacağım demeli, özünü reddetmek, asimilasyona çanak tutmak gibi farklı şekillerde yorumlanabilecek bir davranış biçimi olarak çıkmış karşımıza.

    ---
    spoiler ---

    bu noktadan hareketle anadil unutulmaz ve reddedilemez.


    (yorgundmkrt - 4 Aralık 2010 01:44)

  • comment image

    geçen gün yine bir fırsatını bulup -kaçıncı sefer oldu bilmiyorum ama- izlediğim film. nasıl bir kadro, nasıl güzel bir anlatım, ne güzel geçişler ve müzik! güven kıraç'ın mimi rolüyle "her rolün oyuncusu" olduğunu kanıtladığı filmdir ayrıca.
    favorim fiko ve banu'nun öyküsü elbette.

    +adın ne senin?
    -banu......diyelim?!?!

    bi tek azra akın'lı sahnelerde ileri alıyorum.


    (kirlikedi - 4 Temmuz 2011 09:57)

  • comment image

    eşinin fotoğrafını foto rıfkı'nın vitrininde görünce derhal orayı yıkan ve çerçeveyi de alıp giden hilmi abi, arkadaşlarının yanına koskoca çerçeveyle gidince:

    -ne o hilmi abi, yengeyi gezmeye mi çıkardın?


    (goks - 27 Nisan 2012 15:20)

  • comment image

    ilk izleyişimden yıllar yıllar sonra, filme dair pek az şey hatırlar haldeyken, fatih akın'ın istanbul'daki müziği konu alan belgeseli crossing the bridge the sound of istanbul'u izleyince aklıma düştü bir anda bu film.

    gezi parkı direnişi'nin sürdüğü bu güzel/kötü/karışık günlerde şüphesiz ki istanbul'a dair yeşeren ümitlerin de etkisiyle; beyoğlu'nun ara sokaklarında yaptığımız direnişlerin üzerine crossing the bridge'i izleyince; orada da istanbul sokaklarını, boğazını, insanını görünce hafızamın tozlu nöronlarından çıktı anlat istanbul. öyle olunca da tekrar izlemek kaçınılmaz oldu.

    ve izledim... beş farklı ve ilintili hikayeden oluşan bu filmi. öncelikle, yeni fark ettiğim şekilde, yirmi birinci yüzyıl türk filmlerindeki en sağlam kadro var belki de bu filmde. bu kaliteli oyunculardan da gayet kaliteli performanslar izliyoruz. hikayeler de gayet başarılı ama ben onlarca kez belirtilmiş oyunculuk ve senaryoya övgüyü bir kez daha tekrarlamak istemiyorum. bu filme dair bahsetmek istediğim şey istanbul tabii ki...

    direniş günlerinde belki de en yoğunundan yaşadığımız istanbul'daki çatışma ve yardımlaşma hallerinin iç içe geçmişliğini gördüm bu filmde bir kez daha. bir yanda şehrin kokuşmuşluğu, akbabaların acımasızlığı; öte yandaysa çıkmaza giren garibanlara yardım etmeye çalışanları gözlemleyebiliyoruz. hikaye her ne kadar biraz gerçek üstü görünüp izleyicinin kendiyle özdeşleştirebileceği fazla nokta oluşturamasa da, insana empati yaptırırken içine hem acıma, keder hem de ümit dolduruyor.

    hele ki pamuk prenses ve yedi cüceler bölümünde azra akın ile cücenin beyoğlu'nun dolaştıkları ara sokakları, geçtikleri pasajları, indikleri tünelleri insanın içine işliyor oraları onlarca kez arşınlamış biri olarak. özellikle indikleri tünellerde dolaşırken, inşaat halindeki merdiveni çıktıkları anda "burası şişhane metro durağı mı" diye kafamdan geçirmemin akabinde inşaatın içinden şişhane'ye çıkmaları yüzümde garip bir gülümseme bıraktı. filmi izledikten sonraki o bölgeye ilk gidişimde o durağında orada, şişhane metro çıkışının yanındaki, istiklal caddesi'ne götüren merdivenlere bakarak kısa süre durakaldım, cüceyle yan yana hüzünleniyormuşçasına...

    - - -

    son olarak bu filmi underrated olarak tanımlamak istiyorum. imdb'de 7.2 puan alması benim için zaten bir hayal kırıklığı. sözlük'teki öteki türk filmleriyle entry sayısı kıyaslamasına gideceğim ama onu da pek beceremiyorum, zira kıyasın iyi yapılması için 2000'li yıllardan olan ama çok yeni olmayan bir film (mesela kaybedenler kulübü olmaz) seçmem gerekiyor sözlüğün dönemlere göre değişen popülaritesi açısından. gidip g.o.r.a., hababam sınıfı gibi popüler kültür komedileriyle kıyaslayamam zaten. vizontele ve organize işler de komedi ağırlıklı filmler olduğundan kıyası uygun görmüyorum. bu filmin karşılığı olsa olsa babam ve oğlum'dur ama gerek imdb puanı gerekse de sözlük'teki ilgi olarak onun çok altına kalmasını yediremiyorum kendime (with all due respect to babam ve oğlum).

    favori birkaç türk filmimden biridir.


    (long live rock n roll - 16 Temmuz 2013 16:09)

  • comment image

    5 farklı yönetmenin, 5 ayrı hikaye çekip, tarz olarak birbirlerine niçin bu kadar benzediğini kavrayamadığım film. fakat yelda reynaud, transeksüel rolünde inanılmaz başarılı.. masallar istanbul'un ta kendisiymiş, bir tünel bulup içinden aşağılara kayıp, kocaman mantarların olduğu büyük, rengarenk bahçeye düştüğümüz şehirmiş... cücelerin,prenseslerin, cadıların, farelerin dünyası... konstantinopolis.


    (elvenz - 13 Mart 2005 15:43)

  • comment image

    "kardeşim, beş yönetmeni birden olan bir filmin ruhu kalır mı, herkes bir tarafından çekse o film amorf olur, süner, filmden başka her şeye benzer, allah korusun..." odaklı endişemin yersizliğini bugün anladığım türkiye yapımı film. fragmanında toplamışlar tanıdık ve hoş yüzleri biraraya, yine bir türk filmi yapmışlar, eyvahlar olsun, diyordum. neyse ki durum farklıymış. bizim adamlar bir film yapmışlar. bir sıcak, bir soğuk, şok tedavisi yerine, beş yönetmenin aynı filmi çekip göze batmadan aynı masalsı, uykunun tatlı tadını vermesinin mümkün olduğunu da göstermişler...

    bir anda, dizi ismi olmasaydı kesinlikle adının istanbul masalı olacağını anladığımız masalsı filmin kahramanlarıyla resmi geçit yaparlarcasına tanıştık. jean genet'nin balkon'una çıkan ucubeleri seyreder gibi olduk. hepsinin hikayesi ise az sonraydı. üç ayrı hayat hikayesini bir noktada çarpıştıran paramparça aşklar köpeklerçok iyi film ya, demiyeceğim artık. çünkü, "anlat istanbul" da var belleğimde, hayat hikayelerini masallarda, masalları aynı şehirde toplayabilen. (filmin son yazılarını da okusaydınız zahmet edip, paltolarınıza sarılıp koşaradım çıkmasaydınız sinemadan keşke güzel insancıklar be ya...) gerçekten de bir jean genet oyunundan çıkabilecek arızalı tipler var burada, ama bunların hepsi, oradakiler gibi, kokuşmuş olanı istemeye istemeye arzulamıyorlar. kaçmaya da çalışanlar var burada, kaçabildikleri yere kadar. zaten hiç ait olmaları gerekmemiş, birileri onların üzerinden iktidar heveslerini tatmin etmiş, hemmen sahipleniverip kahramanlarımızı.

    --- spoiler ---
    cesaret isteyen rollere bürünmek zorunda kalmışlar. türkiye'de polisiye, içinde ancak mafya varsa olur tezini desteklercesine, çok fazla trt dizisi seyretmiş (bkz: karanlıkta koşanlar), çok fazla mustafa sandal dinlemiş (bkz: pazara kadar değil, mezara kadar) bir mafya babası var ortamızda. acaba bu yüzden mi, hemen ayrılıyor aramızdan.

    her içki ikram edenin elinden içme tembihinin ne kadar doğru olduğunu hatırlıyoruz, azra akın, nam-ı diğer idil ve kötü kraliçenin emir eri arabadan indiğinde. hayatta kalmak için, kimseye güvenmeyecen diyen bir cücenin ardından gitmeyi güvenli bulan idil'i seyrediyoruz.

    genç, işveli karısı onu foto şipşakla boynuzluyor diye bas bas bağırmayan bir klarinetçi amca görüyoruz. bazı televizyon dizilerindeki gibi (bkz: büyük yalan) ölümcül anlarda, ana! anaaa! anaaaaaaaaaaaaa! veya ayşe diyorum, ayşe, ayşeeeeeeeeeeeeee! diye bağırmayan, böğürmeyen, bağıramayan, pek gerçek bir amca görüyoruz.

    eşcinselleri görüyoruz. dünyanın en eski şehirlerinde vardılar. halen varlar. "bu bir hastalık, tıp bunu araştırıp düzeltmeli beyefendicim" diyenlere inat. çamurfilmine nazaran çok daha inandırıcı bir yerde duran yelda kaymakçı reynaud'yu görüyoruz. o gözlerinin repliksiz çok şey anlatan halini, mesela, unutamıyoruz. canımız gözlerimizdedir, başka yerde değil, öyle değil mi? diyoruz...

    eski istanbul'un hatırasına ayakkabısını silenleri görüyoruz, ayakkabı giymeyi reddedenleri (bkz: uyuyan güzel) görüyoruz. ayakkabısı gıcır gıcır olanların bezler içindeki insanlara şiddet uygularken ilk insanlardan daha vahim bir hayatta kalma dertleri (bkz: para) olduğunu anlıyoruz.
    ---
    spoiler ---

    anlıyoruz da anlıyoruz....

    sinematografik değerlendirmesi maşaallah pek güzel yapılmış; gelelim filmin düşündürdüklerine: etraftaki "sakalım-çıktı-hemen-bir-söz-söyledim" ler diyorlar ki istanbul'da yaşanmaz artık. bitti orası. bitirdiler. kürdü, köylüsü, hırsızı, uğursuzu, geldiler içine ettiler şehrin. "sakalım-çıktı-hemen-bir-söz-söyledim"lerin çocukları bazen, istanbul gecelerine akmaktan bahsediyor. ikinci nesil yuppi olup, üst düzey yönetici maaşıyla istanbul'da hoş bir hayat sürebileceklerine inanıyorlar. uyanması gerekenler de onlar zaten, bazılarının dediği gibi kör gözüm parmağına repliklerin nedeni belki de budur... sakallı ana-babaları diyor ki onlara, aman evladım, başına işler gelir oralarda, çok girme iyi bilmediğin yerlere. haklılardır elbet; ama suyun aynasına bakınca görüp de beğenmediğimiz şehir, bizim şerefli, temiz, refaha ermiş, güvende, mutlu mesut yansımamızdan başkası değildir.

    taşı toprağı altın şehre akın edenlerin ne sebepten akın ettiklerini bir anlat istanbul bu sakallıgillere. yıllar önce bir öğrenci "bu göç edenleri istanbul'a falan kim göç ettiriyor ?" diye sormuştu hocasına. pek güzel. anlat ki bu şehri genç yaşına rağmen sevip, bu hale gelmesine üzülenler de bir soluklansınlar; dillerinde tüy bitti körler ülkesine karşı tarafın hala güzel olduğunu anlatmaya çalışmaktan. her gün ölüm, tecavüz, hırsızlık, soygunculuk, sahtecilik, kalpazanlık, usulsüzlük, satıcılık (ticaret değil artık) yapılıyor burada diye lekelenen, tühtühlenen bu şehrin namusunu kim kirletti bir anlatıver. sakın, biz herşeyin halkımız için en iyisini biliriz diyenler olmasın. sakın, 1950lerde makineleşme uğruna, amerikan yardımı uğruna, şehirleşiyoruz-mucize-kabilinden nutukları uğruna, taşradan ilk göç dalgalarına göz yuman, bir korunaklı anadolu şehri ankara'dan yurda seslenenler olmasın? varoşlar köprülerin alt tarafında kalacak şekilde, turistlerin gezebileceği bir istanbul için elele seçim kampanyalarına el verenler olmasın? madem bu kadar özel, güzel şehir, yalıları yakıp otopark, otel vs yapmaya utanmıyor musunuz demeye üşenenler olmasın? (bkz: akla ilk gelenler)
    elbette kimsenin suçu kimsede kalmasın. vahvah, bir zamanlar göç ettiler ama çaresizdiler diye kimse fazladan avutulmasın. ama bu film de sadece hadi gelin, köyümüze geri dönelim romantizmine sıkıştırılmasın seyredenler tarafından. köy kalmadı artık yerinde.
    (bkz: sıçtık istanbul)


    (giove - 13 Mart 2005 18:58)

  • comment image

    müzigi ve bazi oyunculuklari disinda cok basarili bir türk filmi...
    ***spoiler***
    azra akinin hastane sahnesindeki sahte yüz ifadesi (genel anlamda zaten cok kötü ama o sahnede dorukta), nurgül yesilcayin ve güven kiracin (zorlama el hareketi) asiri teatral oyunculugu, filmin insani, günlük, dogal havasina yakismiyor... oyuncular fazla oynuyor, büyük büyük oynamislar bizi o yüzden biraz içine almakta zorlandi film. ama senaryo ve yönetmenlerin basarisi tüm bunlari göz ardi etmenizi sagliyor.
    filmin müzigine gelince... sapka cikarilacak bir sey bulamadim. tamam cok kötü degil ama cok iyi bee hadi sapka cikaralimlik bir durum yok. yer yer ucuz korku filmi müziklerini andiran, gerilim yaratma konusunda "filmin kendisi yetmiyor abi basalim müzigi de herkes anlasin simdi bi seyler olacak" diyen, ama yer yer de tüyleri diken diken edebilen bir müzik.

    sonuç olarak filmle ilgiil iyi seyler çok daha agir basiyor, istanbulda yasayan herkesin tüylerini diken diken etmeyi basariyor.

    ***spoiler***
    7 cücelerin aslinda 8 kardes olduklari ama 8. nin kiz oldugu icin sokaklara atilmasi, ve kiz cücenin 7 erkek kardesinin arkalarindan salladigi küfürler filmle ilgili beni en cok etkileyen ayrinti oldu.


    (aburcubur - 14 Mart 2005 11:24)

  • comment image

    filmi 5 ayri kisinin yönettigini anlayamadik diyenler için... bana kalirsa zaten filmin böyle bir amaci yok tam tersi bile olabilir. yani 5 ayri kisi, 5 ayri göz, 5 ayri hikaye ama tam bir film yaratmak... neden kimse bu açidan bakmiyor? illa kesin çizgilerle 5 bölümü birbirinden ayirmaya gerek var mi? filmin bir bütün olarak agzimizda biraktigi tada bakmak gerek.


    (aburcubur - 14 Mart 2005 11:31)

  • comment image

    gazetecinin bana fena halde savaş ay'ı anımsattığı film.

    ayrıca uyuyan güzel ile kürt çocuk arasında geçen diyalog da ümit ünal'ın ufak dürtmelerinden.

    ug- siz öldünüz efendim.
    kç- yok! ben yaşıyorsa!
    ug-yok, yok siz öldünüz.
    (kürt çocuk, kürtçe konuşmaya başlar)
    ug- ah yine ölü insanların zamanlarındaki dilden konuşmaya başladınız efendim.


    (merhum - 21 Mart 2005 18:34)

  • comment image

    bu film, anadolu'daki milyonların istanbul hayranlığına sihirli bir değnekle dokunmuş:

    “dünya yuvarlaktır ve üzerinde pek çok şehir vardır. bu şehirlerden en güzeli istanbul’dur, çünkü ben istanbul'u hiç görmedim.”


    (twodimensionprism - 27 Ocak 2006 21:06)

  • comment image

    bir takim gorsel guzellikleri olsa da genel olarak basarili olamayan, sonu itibariyle de zayif bir film. ancak filmde soyle hos bir detay var bende yer eden: uyuyan guzel hikayesinde kürt genci uzak tanidiginin yanina, lokanta calisanina gittiginde adamla kürtce konusur. adam da 'anlamiyorum ben seni' unutmusum, istanbullu olmusuz biz' mealinde bir seyler soyler. fakat sonra orada cinayet islenince ve herkes panik olunca bu istanbullu olmus kürt asci genc cocuga kürtce birseyler soyler alelacele, o heyecan icinde kullandigi anadili olur. unutmamistir tabii ki, silmistir gundelik hayatindan anadilini.


    (selviboylumalyazmalim - 21 Nisan 2006 22:58)

Yorum Kaynak Link : anlat istanbul