Süre                : 2 Saat 20 dakika
Çıkış Tarihi     : 01 Eylül 2000 Cuma, Yapım Yılı : 2000
Türü                : Cinayet,Drama,Müzikal
Taglar             : Çek göçmen,Trajedi,Şarkı söylemek,Hayal kırıklığı,dans
Ülke                : İspanya,Arjantin,Danimarka,Almanya,Hollanda,İtalya,ABD,İngiltere,Fransa,İsveç,Finlandiya,İzlanda,Norveç
Yapımcı          :  Zentropa Entertainments , Trust Film Svenska , Film i Väst
Yönetmen       : Lars von Trier (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Lars von Trier (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Björk (IMDB)(ekşi), Catherine Deneuve (IMDB), David Morse (IMDB), Peter Stormare (IMDB)(ekşi), Joel Grey (IMDB), Cara Seymour (IMDB)(ekşi), Jean-Marc Barr (IMDB)(ekşi), Vincent Paterson (IMDB)(ekşi), Siobhan Fallon (IMDB), Zeljko Ivanek (IMDB), Udo Kier (IMDB), Jens Albinus (IMDB), John Randolph Jones (IMDB), Stellan Skarsgård (IMDB), Sean-Michael Smith (IMDB), Paprika Steen (IMDB), Nick Wolf (IMDB), Rikke Lylloff (IMDB)

Dancer in the Dark (~ Karanlikta dans) ' Filminin Konusu :
Selma Jezkova 10 yaşındaki oğlu Gene ile birer Çek göçmeni olarak bir karavanda yaşamaktadırlar. Bir fabrikada çalışmakta olan Selma kalıtsal bir hastalık nedeniyle görme yetisini yavaş yavaş kaybetmektedir. En büyük amacı gerekli parayı biriktirip oğlunu ameliyat ettirerek aynı akibete uğramasına engel olmaktır. Bu arada akşamları arkadaşı Kathy ile The Sound of Music müzikalinin amatör bir sahnelemesi için prova yapmaktadırlar. Ne var ki olaylar onun istediği biçimde gelişmez, komşusu ve ev sahibi olan Polis Memuru Bill, Selma'dan parasını çalınca onu öldürmek zorunda kalır ve hapisin yolunu tutar. Bu, sonu idama kadar uzanabilecek trajik bir yoldur..

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Palme d'Or, Best Actress
Independent Spirit Awards:Independent Spirit Award-Best Foreign Film


  • "insani bunalimlara sokan, sinema cikisinda kendime gelemeyip 3 saat ağlamama sebep olan film. en çarpici sahnesi kanimca son sahnede bjork'un eline oglunun gozlugunun siki$tirilmasidir."
  • ""guzel" insanlara atilan bir tokattir bu film."
  • "bana neden hep rüyaların en güzel yerinde uyanmak için kendimi zorladığımı gösteren bir filmdi. son şarkıyı duymamak içinmiş."
  • "(bkz: polis simit sat onurlu yaşa)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    hayatim boyunca hic "oglumun göz ameliyatını umursamayip tüm gercekleri herkese anlatma" istegiyle bu kadar yanyana gelmemistim. hem tüm amerikan rüyası parası verilemeyen koltuklardan uzak soguk/dogu/oryantal/söze bagli batıdan bakınca anlasilamayan biz insanların farkını veren bir filmdi.hem de imdb'de okudugum bir yıldız veren cogunlugunun amerikalı oldugunda emin oldugum elestirenlerin tümünü de ben bir sınıfa koyabildim onlarin bizleri koydugu bu cepheden. trier'in büyüsünü bir kenara koyup onca mide bulanikligi yaratan kücük kadın björk'ün neden sevilemedigini anlamiyorum...ben oynadigi rolü kendinden baska kimsenin oynayamacagini düsünmemle beraber gırtlagından cıkan o muhtesem tınıları cıkartabilecek dünya üzerinde baska bir kadın sesiyle daha da tanismadim. yemedigim tirnagim kalmadi. tek kelimeyle muhtesem bir film!


    (kezban s phone - 19 Eylül 2006 05:14)

  • comment image

    --- spoiler ---

    selma filmde müzikallerde en nefret ettiği şeyin, son şarkıdan sonra kameranın çatıdan çıkacakmışcasına yükselmesi olduğunu söyler. von trier de filmin sonunda kamerayı yavaşça yukarı, çatıya doğru yükseltir. ayrıca selma son şarkıdan önce mızıkçılık yapıp sinemadan çıktığını söyler. gerçek hayatta da öyle olur, son şarkıdan önceki şarkıda ölür ve film bittikten sonra son şarkı başlar. böylece selma'nın deyimiyle, müzikal film onun içinde devam eder, sonsuza dek

    ---
    spoiler ---


    (black monday - 1 Mayıs 2007 22:08)

  • comment image

    insani bunalimlara sokan, sinema cikisinda kendime gelemeyip 3 saat ağlamama sebep olan film. en çarpici sahnesi kanimca son sahnede bjork'un eline oglunun gozlugunun siki$tirilmasidir.


    (shiva - 3 Kasım 2002 17:13)

  • comment image

    oldukça zor izlenen bir film.

    film pek akmıyor, gitmiyor. sabretmek lazım. salma'nın * yüzüne kondurduğu o aptal gülücük ise insanın sinirlerini bir hayli zorluyor.

    "batsın bu dünya", "yine mi gol değil hakim bey?" gibi triplere sokuyor insanı ayrıca. her şeyin ne kadar kırılgan, pamuk ipliğine bağlı olduğunu vurguluyor. "öteki" iseniz (herhangi bir özelliğinizle -fiziksel, cinsel, dinsel, kimliğinize dair...- diğerlerinden ayrılıyorsanız) ne kadar kabul görmüş olursanız olun ilk sizin yeriniz sarsılır mesajını da vermişler bence.

    kadının susması beni çileden çıkarmış olsa da, film için belki biraz anlamlı kabul edilebilir.. kendini açıklamak için çaba sarfetmiyor bile.. etse ne olacak ki?

    müzikal bölümlere geçişi kimi yerlerde gereksiz bulsam, müzikal sahneleri pek beğenmesem de, hangi sahneyle bağlandığına bakılmaksızın tezat oluşurmak pahasına konmuş olsalar da, bir noktada yarattıkları ironiyi beğendim. ama çok değil.

    filmin sonu oldukça zor geldi. kötü geldi. bir umut beklediysem de, olmadı iyi bir şey. oldukça gerdi, yordu ve sonunda da ağlattı.. björk'ün son 10-15 dakikadaki oyunculuğu enfesti bence. aklımda dönüyor hala sahneler..

    * *


    (carlitos - 7 Şubat 2010 01:53)

  • comment image

    danimarkalı usta yönetmen lars von trier'in cannes'da altın palmiye alan filmi.

    avrupa, dalgaları aşmak gibi önemli filmleri ile altın palmiyeyi favori olmasına rağmen alamaması tartışmaları beraberinde getirmişti. hatta rivayetlere göre roman polanski başkanlığındaki cannes jürisine hareket dahi çekmişti 1991 yılındaki ödül töreni sırasında.

    sonunda beklenen oldu ve jüri gecikmeli ödülü trier'e verdi. ancak bu da tartışmaları dindiremedi. zira filmi izleyenler ikiye bölünmüş durumdaydı: filmi fazla melodramatik/duygu sömürüsü bulanlar ve başyapıt düzeyine çıkartanlar.

    aradan yaklaşık on sene geçti. artık filmin bir başyapıt oldugu konusunda hemen hemen hemfikir olunmuş durumda.

    şahsi yorumum da bu doğrultuda, film bir müzikal başyapıtı. üstelik müzikal türüne de ayar çekiyor. sadece mutlu ilişkileri işleyen ve durduk yere absürd bir biçimde dansa başlayan müzikallerden değil, aksine o tip filmlere şiddetli eleştiriler getirmesinin yanında onların düştüğü basitliğe düşmüyor.

    björk'ün olağanüstü oyunculuğu da cabası...

    müzikal sevmeyenlerin bile filmi sevebileceği bir film...(kendimden biliyorum)


    (kafkaesque - 21 Nisan 2010 17:18)

  • comment image

    dram. göz yaşlarına hakim olamadığınız nadir filmlerden. biraz eski türk filmleri tadında... uzun yıllar arayla toplamda 4 kere izledim ama hala aklıma geldiğinde duygulanıyorum. bunda björk'ün efsununun da payı büyük.

    --- spoiler ---
    filmin ortalarına doğru görünmez bir el tarafından boğulduğunuz hissine kapılıyorsunuz. bu film en çok da kadınları vuruyor. çocuğunun kendisiyle aynı hastalığa sahip olacağını bile bile yine de doğurmasını açıkladığı sahne inanılmazdı. kucağımda tutmak istedim onu, bir bebeğim olsun istedim diyor bjork. zaten filmde kendisi resmen tanrıçalaşmış.

    bu son şarkı diyorlar, bizi tanımadıkları için.
    ancak biz izin veririsek son şarkı olur.
    ---
    spoiler ---


    (mademoiselle jeilempti - 20 Ekim 2010 22:09)

  • comment image

    bizlerin yaşadığı hayat ortalama hikayelerden oluşan bir bütündür ve bir film bu ortalama öyküleri anlatabildiği oranda başarılıdır. filmden beklenti gerçek bir şeyler yakalamaksa bu filmin anlattığı gerçek tatmin edicidir. öyküler ortalamanın üstüne çıktıkça bizim gibi sıradan insanların gerçeğinden uzaklaşır, işte bu durumda yakalanması gereken sıradanlaşan öykülerin aslında insan doğasına ne kadar aykırı olduğudur. bu açıdan film gayet başarılıdır.
    oyunculuk konusunda ahlam kesmek benim harcım değil ama filmde björk dahil kimsenin oynculuğu beni rahatsız etmedi. sinema sanatından anlamasam da yine de izlediğim en iyi filmlerden diyebilirim.
    björk de güzel bir insandır.


    (atav - 5 Aralık 2010 23:58)

  • comment image

    koca koca adamları bile ağlatabilme kapasitesine sahip bir film. benim gibi müzikal sevmeyen insanlar bile rahatlıkla seyredebilir. yapılan yorumların aksine: catherine deneuve bence çok güzel olmuştur. kadının en bakımsız en çirkin hali bile süper kardeşim. filmde oynadığı karakterde bir dost nasıl olmalının, görüntülü cevabıdır.

    --- spoiler ---
    david morse, ırzını sikiim senin. lan böyle ipnelik yapılır mı? pezevenk.
    ---
    spoiler ---


    (avoger - 10 Aralık 2010 10:27)

  • comment image

    bozuk moralle izlenmemesi gereken film. aileden uzakken hiç izlenmemeli. filmin kalitesini uzunluğunu kısalığını bilmem ama gece gece sahip olduğum şeylere verdiğim değerleri sorgulamama yetecek kadar etkileyici olduğunu söyleyebilirim.
    yalnızlık, kaybetme korkusu, özlem, bugüne kadar hep saçmasapan şeylere kafa yormuş olmanın getirdiği pişmanlık... keşke izlemeseydim.


    (paintbrush - 12 Şubat 2011 03:51)

  • comment image

    jeff karakteri ile gönlüme taht kurmuş film. saf ve aşık bir adam böyle olur. her gün fabrika çıkışına gider, bekler. arabeskvari bir tarz olabilir. zaten hayat arabesk değil mi kuzum? önemli olan arabeskliği farklı anlatabilmek. posta gazetesine şiirini gönderen adam ile dünyanın en iyi yazarının, yönetmenin işlediği konu aynıdır. sadece biri daha güzel anlatabilir.


    (punkeinstain - 11 Mart 2011 15:49)

  • comment image

    lars von trier 'in bol ödüllü müzikali.

    --- spoiler ---

    filmlerin son sahnesini sevmem. çünkü kamera giderek yükselir, çatıdan çıkacak gibi olur ve sen de biteceğini anlarsın ya.
    bundan nefret ederim.
    küçük bir kızken hile yapardım.çekoslovakya'da.
    son sahne başlamadan önce sinemadan çıkardım.
    ve film sonsuza dek devam ederdi

    ---
    spoiler ---


    (goflet - 14 Mart 2011 12:05)

  • comment image

    beğendiğim filmlerin çoğunu bikaç kez izlemekten hoşlandığım halde, sıra bu filme gelince bildiğin tırs moduna geçiyorum ve kaçıyorum ekrandan. sanki björk klasörden çıkacakmış gibi, onca acıyı bana da bulaştıracak, kederden ölmeme sebep olacakmış gibi.


    (nikisanders - 26 Nisan 2011 20:02)

  • comment image

    bu filmi ilk çıktığı zamanlarda sinemada izlemiştim. hey gidi, ankara'da metropol'de falandı galiba. neyse, 1 ay leyla gibi dolanmıştım ortalıkta, onu hatırlıyorum. çok zor ve ağır bir filmdi.

    en sevdiğim yerini dönüp dönüp hâlen izlerim: makinelerin müziğiyle dans edilen sahne...

    ha bi de sonra pagan poetry falan derken, björk hayranı olduk çıktık, pişman değiliz tabi.


    (kirlikedi - 26 Nisan 2011 21:12)

  • comment image

    üst anlatımındaki arabesk tarzı, ünlü oyuncusu ve garip kamera hareketleriyle anılan yönetmeni yüzünden asıl alta anlatılan pek çok şeyin atlandığını gördüğüm/okuduğum film. filme en büyük haksızlık da burada yapılıyor galiba. filmin konusu abartılı bulunuyor, ancak konunun altındaki inanılmaz güçlü göndermeler tamamen es geçiliyor. şöyle ki:

    filmin ana kahramanı doğu blokundaki (tercih ettiği) hayatını bırakıp abd'ye geliyor. çünkü abd sağlık açısından çocuğunun ihtiyacı olan gelişmiş/ayrıntılı tıp çözümü sağlayabilecek tek ülke.

    ancak abd'deki çalışma koşulları ve çalışan hakları doğu blokunun bize anlatılan tüm karanlığından daha da karanlık.

    insan ilişkileri ise tam bir felaket. selma'ya yakınlık gösteren aile, prototip bir amerikan ailesi. kadın bir alışveriş çılgını ve evin tüm geliri alışveriş çılgınlığına gidiyor.

    ve adaleti sağlamakla görevli polis memuru, karısının taleplerini yerine getirecek parayı sağlayabilmek için, yani basitçe para için korkunç bir adaletsizlik yapıyor.

    film özellikle sonuyla bu çelişkiyi seyircinin yüzüne vuruyor,özgürlükler ülkesini özetleyiveriyor.

    bunlar ilk filmi izledikten 2 yıl sonra ilk anda akla gelen kaba göndermeler.
    film, görünen kısmının altına biraz dikkat ederek seyredildiğinde sayısız gönderme ve eleştirel bakışı daha yakalamak mümkün.


    (dikakana bey - 14 Şubat 2003 04:35)

  • comment image

    ustunde amerikalinin sifir vizyonuyla haddi ve gereginden fazla yorum yaptigi bir adet enfes trier filmi. konusunu ozetlesem 15.30 yayin kusaginda yayinlanan ediz hun ve hulya kocyigit kastli bir film sanirsiniz, adam yerine koymazsiniz. ama konuyu fazla sallamayin, boyle klise sulu zirtlak bir konunun islenisine kitlenin derim.


    (otisabi - 21 Ekim 2000 20:32)

  • comment image

    filmde, björk'le (selma) alâkalı şöyle bir detay vardır:

    yalnız, öncelikle björk'ün kelime anlamının izlandacada huş ağacı demek olduğunu bildirelim, hatırlatalım (bkz: #22763082)

    --- spoiler ---

    selma, bill'i öldürdükten sonra şarkısını söylerken ...
    (cümleye giriş şekline bakınca kurbanlarını öldürdükten sonra şarkılı danslı kutlama yapan psikopat seri katil tarifi verirmiş gibi oldum)
    ... neyse işte, şarkının sonlarına doğru bahçede kesilmiş odunların üzerine uzanır çok kısa bir süre. aslında onlar huş ağacından kesilmiştir ve orada yer almalarının tek sebebi björk adına/ağacına gönderme yapmaktır. yönetmenin de oyuncuya böyle bir jestidir :))

    benim gibi "huş ağacı amerika'da ne arar la?" diye merak eden baranştayn'lara filmin çekiminin aslında isveç'te yapılmış olduğunu bildirmek insaniyet gereğidir ;)

    scatterheart, dancer in the dark 5.20'de görebilirsiniz.

    ---
    spoiler ---


    (juvares - 4 Şubat 2012 01:20)

  • comment image

    bugüne dek izlediğim en sert ve en gerçekçi dramlardan biri. verdiği mesaj gayet açık. hep aklımızın bir köşesinde bulunan, ancak gözümüzün önüne geldiğinde yine de tokat etkisi yaratması kaçınılmaz olan dünyanın boktan bir yer olduğu gerçeğini belki de en iyi anlatan film diyebilirim.

    --- spoiler ---
    müzikallerde her şey güzeldir, kötülükten eser yoktur. dancer in the dark’ta da sadece müzikal kısımlarda insanlar iyidir, yani sadece selma’nın hayallerinde. bill’i öldürdükten sonra ondan özür diler ve bill de bunu kabul eder. linda, selma’ya kaçmasını öğütler, çünkü o yapması gerekeni yapmıştır, üzülmesine gerek yoktur. oldrich novy, selma’yla birlikte şarkı söyler, tap dansı yapar. fakat gerçek hayatta bu karakterlerin hepsi orospu çocuğudur. sürekli gülen, optimist, gururlu, kalbinde kusursuz sevgiyi besleyen, yabancı bir ülkede zor koşullarda yaşayan bir kadının tüm iyi niyetini suistimal etmekte tereddüt yaşamayan karakterlerden bahsediyoruz.
    ---
    spoiler ---

    modern bir polyanna hikayesi yorumuna katılıyorum. hikayeyi dünyamıza uyarlayınca işte böyle bir sonuç çıkıyor karşımıza. işlenen konunun, yalnızca amerikada yaşamakta olan bir yabancının karşılaştığı eziyetler ya da komunist-kapitalist catışmasının ufak bir örneği olarak yorumlanmaması gerektiğini düşünüyorum. asıl anlatılmak istenen mevzu tüm insanlığı ilgilendirmektedir. insanlık diye bir kavramın olmadığını, veya kalmadığını, veya bildiğimizden farklı olduğunu söyler. iyi niyetlilerin sonu böyledir maalesef. sizi sikenler sonra idamınızı izlemeye gelirler.

    düşünebilen her bireyin farkına varması gereken bir gerçeği vurgular lars von trier ve björk. görecek hiçbir şey olmadığı gerçeğini… su ana dek bunu fark etmemiş olanlara daha çok koyacaktır şüphesiz.


    (judas - 4 Ekim 2004 17:36)

Yorum Kaynak Link : dancer in the dark