Yeni Yüksektepe Kültür Derneği, kültürel, ekolojik, sosyal çalışmalar yapan gönüllü bir felsefi harekettir. Kurulduğu 1989 yılından beri ‘Daha iyi, güzel ve adil bir dünya’ vizyonu ile dünyayı bulduğundan daha iyi bırakmak için çalışmalar yapar.Web Sitesi iTunes
son günlerde çok ciddi biçimde çalkalanan dernektir. türkiye'de 20 sene kadar önce kuruldu ama şube başkanlarının, en önemli ağır topların tek tek ayrılması, en son da duyduğum kadarıyla 2 şubenin daha başkanlarının ayrılıp kapanmasıyla konuya bir de internet savaşları eklenmiş gibi gözüküyor. herkes derneği deşifre etme derdinde. size en güzel ben deşifre edeyim. anti-semitizm, yani yahudi karşıtlığı binlerce yıldır üstü kapalı olarak varolan bir şeydir, bunun temeli de teizm-ateizm tartışmasıdır ve teistik dinlerin şu an kurumsal olarak varlığını sürdüren en eskisi yahudiliktir. bundan ötürü pagan ve putperestlerin (ilkel dünyanın ateistleri) dünya üzerinde egemen olduğu devirlerden beri bu kişiler yahudilerle problem yaşamaktadırlar. tek ve soyut bir tanrı inanışı bu kişileri (=paganları) hasta etmektedir. ama tek tanrılı dinlerin, önce hristiyanlık, sonra da müslümanlık aracılığıyla yayılıp kendi egemenliklerini kabul ettirmesinden sonra pagan ve putperestler diye bir şey kalmadı, bazıları tek tanrılı dinlerin içinde senkretik renkler olarak kaldı, bazıları esoterik gizli dernekler cemiyetler öğretiler yaratmaya girişti, muhtemelen çoğu uzun ömürlü olmadı. fakat pagan dinlerin karşısısına aslen tek tanrılı dinlerce ortaya konmuş olan modernite'nin (=bireyselleşme, kategorilerle düşünme, rasyonalizm) iyice seküler bir hal almasından ve laiklik ilkesini içermeye başlamasından sonra tersine bir gelişme yaşandı. bazı kişi ve gruplar eski pagan inanışları deyim yerindeyse "icat ettiler" ve geçmişe doğru bir tarih yazımı yaparak kendilerini onların devamcısı olarak kurguladılar. (cemaat-ulus icadı ve invention of history kavramları bu konuda anahtar bir öneme sahip.) ve sonuçta ortaya modern milliyetçiliğe eklemlenmiş etno sembolojik milliyetçilikler çıktı. milliyetçilikler bu anlamda asla ve asla seküler olgular değildir, eski pagan dinlerin günümüzdeki nispeten sekülerleşmiş, ama mistifikasyonları kısmen süren devamlarıdır, birer din kalıntısı gelenektirler yani.işte bu milliyetçiliklerin ortaya çıkışına paralel biçimde çok az olmakla birlikte geçmişin paganizm türlerinin sembolojisini, yani mistik inanışlarını bugüne taşıyanlar da oldu. yani mesela özellikle 19. yy sonlarında ülke liderleri milli hedefler uğrunda savaşırken kıyıda köşede de o milletin aslında ne derece kutsal ve geçmişin bütün üstün kültürlerinin mirasçısı üstün bir toplum olduğu yönünde retorik yapılıyordu. kimi zaman da üç-beş şarlatan daha da ileri gidip dünyayı mistik bir ırklar hiyerarşisi biçiminde açıklıyordu. hiç bir bilimsel kanıtı olmayan bu saçmalığa göre aryanlar, yani hint avrupa ırkları (yani pasaportunda caucasian yazanlar, beyaz ırk) kutsal ve seçilmiş bir ırktı, mevcut ırkların en üstünüydü. diğer mevcut ırklar da atlantisliler (=yahudiler ve çinliler-eski türkler) ile lemuryalılar (=zenciler) idi. daha da eskileri vardı, ama kaderin bir gereği olarak onlar görevlerini tamamlamış ve yokolmuşlardı. bu son ikisi de yokolma aşamasındaydı. aryan ırkı da spritüel bir dönüşümle bir sonraki daha da üstün nova ırkına dönüşme aşamasındaydı. böyle bi şeyler, detayları çok da zaman ziyan etmeye değer mi bilmiyorum.bu retorikleri geçmişteki esoterik bilgilerden edindikleri şeklinde bir gizli tarih yazımına girenlerin en ünlüsü helena petrovna blavatsky isminde bir alman kadın medyumdur. (rus diye itiraz edecekler olabilir, rus değildir, beyaz rus bir kadınla evlenen peter hahn isimli bir alman albayının rusyada doğmuş çocuğudur. asıl adı da helena petrovna hahn'dır. ama sonradan bir rusla evlendiği için rus soyadı olan blavatsky'i almış, ve hep onu kullanmıştır.) bu blavatsky sürekli olarak turneler yapan bir rus sirkinde çalışmaya başladıktan sonra dünyada bir çok yer gezip görme imkanı bulmuştur. bu arada hindistan'a ve hatta istanbula bile gelmiştir. bir yerden sonra da tibet'te kendisine esoterik bilgilerden oluşan dzyan kıtaları diye bir kitap gösterildiğini anlatmaya başlamış, kimsenin bilmediği bu kitabın içeriğini ellerine falan yazarak getirmiştir. fakat tabii bu olayın şahidi olarak kendisinden de başkası yoktur, dolayısıyla tolkien tipi bir mitoloji üretimiyle karşı karşıya olup olmadığımızı kimse bilmiyor. sonuç olarak bu blavatsky getirdiği dzyan kitabından hareketle gizli bilgilerden oluşan kitaplar yazmaya başlıyor, büyücülüğün bilimini anlatmaya (=okültizm, yani cadılık der kendisi) ve aryan ırkına dair mitolojiler üretmeye başlıyor. tahmin edilebileceği gibi aryan ırkının bugünkü en yetkin temsilcisinin almanlar olduğunu ve novaların onlardan çıkacağını, yahudilerin de geçmişte kalmış ve yokolması mukadder, spritüel yeteneklerden yoksun bir ırk olduğunu falan ilk defa ortaya atan şahıs bu kişi. bu düşünce antisemitizm denilen şeyin adının konulması ve ciddi bir tarihsel kurguyla beslenmesi anlamına geldiği için zaten yahudilerden nefret eden almanlar ve avrupalılar arasında çok yaygın kabul görüyor. aslında o dönemde de şu dönemde olduğu gibi eski hint bilgeliği, mısırın esrarları falan deyince dinleyen ağzı açık ayran budalalarından yeterince vardı. dolayısıyla bir "gizli tarih" formatına dönüşüyor bu öğreti. sayın blavatsky'nin kurduğu derneğin de hem hindistanda hem de new yorkta şubeleri açılıyor. teosofi cemiyeti adlı bu derneğin bir şubesi de tabii almanyada açılıyor. ve büyük coşkuyla karşılanıyor. dernek kendisine eski bir hindu sembolü seçiyor, çünkü aryan ırkının dünyadaki ilk kökü hindular, ve sembol de swastika da denen bir dini sembol, gamalı haç yani, bizim nazi sembolü sandığımız, ama aslında çok daha köklü olan bir şey. sonuçta da bir tür tarikat olarak çalışmaya devam ediyorlar. fakat bu arada parapsikolojik konularda ciddi araştırmalar yapan londra merkezli önemli bir organizasyon blavatsky'nin evine gidiyor, büyü diye gösterdiği şeylerin basit illüzyonlar olduğunu, düzenekleri de ortaya çıkararak şahitler önünde ve blavatsky'nin hizmetçilerinin de itirafıyla ortaya çıkarıyor. blavatsky tarihe deşifre olmuş bir şarlatan olarak geçiyor, o bozuntuya vermeden bir kitap daha yazıyor falan ama, etrafındakilerin %90'ı dağılıyor. jiddu krishnamurti isminde bir küçük çocuğu derneğine alıp geleceğin dünya öğretmeni olacağı kehanetiyle yetiştirmeye başlıyor, umudunu ona bağlıyor, ve sonra etrafında kimse kalmamış biçimde ölüyor. kalan bi kaç takipçisinini büyüttüğü jiddu da ne yazık ki büyüyüp adam olunca kendisinde bir numara olmadığını itiraf edip dernektan ayrılıyor ve teosofi cemiyeti fiilen bitiyor. bu arada blavatsky'nin hayatında da normal hiç bir insanın kolay kaldıramayacağı bir takım acılar çekmiş olduğunu söylemek lazım, kendi günlüklerindeki bazı yazılardan da hareket ederek zaman zaman gelip giden bir şizofren olabileceğini düşünmek için de yeterince kanıt vardır aslında. teosofi cemiyetinin alman şubesi 19. yy sonundan itibaren iyi çalışıyor, orada spritüel ve hint medeniyeti meraklısı ve dolayısıyla alman milliyetçisi, yahudi karşıtı bir insan grubu oluşturmayı başarıyor. bunda en büyük pay blavatsky'nin alman öğrencisi rudolph steiner'in. sonra bu dernek etkisini kaybediyor, ama onun devamı olarak steiner'in öğrencisi rudolph von sebottendorf'un thule cemiyeti isimli derneği bayrağı devralıyor, bu arada germanenorden, vril gibi bir çok başka benzer dernek de kuruluyor, hepsi yahudi karşıtı, hinduist, spritüel ve alman ırkçısı bunların. goodrick-clarke'ın nazilerin okült tarihi kitabında bunlar tek tek anlatılır. bunlarda da gene teosofi cemiyetinin simgesi olan swastika kullanılıyor, ilhamlar, öğretiler gizli simgeler vs hep devrediiyor. hitler ve ss'lerin başkanı olan himmler o dönem genç ve thule cemiyetinin üyeleri arasında. sonra bu thule cemiyeti bir siyasi partiyi finanse edecek güce ulaşıyor, ve henüz hitler başına geçmemişken nasyonel sosyalist partiyi finanse etmeye başlıyor. sonradan hitler başına geçince thule cemiyetinin ve dolayısıyla teosofi cemiyetinin bütün önemli sembollerini de partiye malediyor, çelenkli kartal ve swastika gibi. thule cemiyeti de ss'lerin think tank'ine dönüşüyor. sonrasını biliyoruz. hitler sözkonusu öğretinin o dönem almanyasında ürettiği atmosferin de yardımıyla ırkçı, ve dolayısıyla tek tanrılı dinlere karşı bir savaş açıyor, yahudilerin geri bir toplum olduğunu kendi özgün kültürlerinin aryan kültürü olduğunu fakat yahudilerin hristiyanlık diye bir alt marka çıkararak bütün aryan kültürünü silip yokettiklerini, kendilerini yahudilerin iktidarına boyun eğmek üzere bu hristiyan ideolojisiyle uysallaştırdıklarını anlatan bir öğretidir bu. (ırkçı öğreti böyle, tabii bu öğreti 2. dünya savaşı sonrasında yasaklandığı için kimse doğru dürüst bilmez. ari ırk dendiğinde bunu aryan ırkı değil arı ırk (=saf ırk) zanneden ve ırkçılığı her ırkın kendi özüne dönmesi sanan bir sürü insanla karşı karşıyayız. oysa ırkçılık bi tanedir, o da yahudi ve zenci karşıtlığıdır ve işte budur.)diyeceksiniz yeni yüksektepe bunun neresinde? durun geliyorum.eğer tarih gerçekten ırklar savaşıysa geçerli olacak bir deyimle 2. dünya savaşını yahudilerin kazanması sonucunda naziler kaçıştılar. bunlar yahudilere karşı tarihsel olarak katolik kilisesiyle de işbirliği içinde olduklarından kaçanların önemli bir kısmı katolik kilisesinin güçlü olduğu güney amerikaya, en çok da arjantine ve orada da en çok buenos aires'e kaçtılar. kendi aralarında odessa diye bir gizli dernek kurduklarından da bahsediliyor. yani "eski ss subayları cemiyeti" gibi bir şey, oradaki ss=schutzstaffel yani bildiğimiz alman ss'leri. ve dolayısıyla hepsi de nazi, thule cemiyetinin değirmeninden geçmiş, tarih diye alman tarihi olarak aryan tarihini kabullenmiş insanlar gizli kimliklerle, çoğu estetik ameliyatlarla ve sürekli yer değiştirerek yaşamaya başlıyorlar, böyle binlercesi var ve mossad bir çoğunu orada avladı zaman içerisinde. ip burada kopuyor. buraya kadar olanlar gizli tarih falan değil, her yerde yazar bunlar.şimdi yeniyüksektepeye geliyoruz. yeni yüksektepe 1957 senesinde jorge angel livraga rizzi isminde bir arjantinli tarafından kuruluyor. 1930 doğumlu olan bu kişi blatavstkynin öğretisini takip eden ve yeniden canlandıran bir oluşum kurma amacıyla "yeni akropolis" derneğini kuruyor. (=yeni tapınak ya da yeni tapınak tepesi, çünkü eski yunan'da akropoller yani tapınaklar agora'ya yani şehire değil tepelere kurulurdu). hatta bu livraga teosofi cemiyetiyle de birebir irtibatta. peki 2. dünya savaşı sonrası nazi mistisizmi olarak isimlendirilen ve bütün avrupa'da yasaklanan bir öğretiyi bu kişi arjantinde nereden duyuyor ve nasıl olup da teosofi cemiyetiyle irtibata geçebiliyor. ilginç değil mi? çünkü livraga 17 yaşındayken (1947'de) ingilizce dersleri almak istiyor ve bir doktordan ders almaya başlıyor. livraga'nın "schmidt" isminde olduğunu söylediği bu gizemli alman bir süre sonra derslerin konusunu ingilizceden gizemli öğretilere kaydırmaya başlıyor. blavatsky'den bahsediyor, teosofi cemiyetinden ve daha bir sürü şeyden. zamanla küçük livraga dünyayı kurtarmak üzere harekete geçiyor, gene aynı adamın yardımıyla önce buenos aires'teki, sonra blavatsky'nin bizzat kurduğu hindistandaki merkez teosofi cemiyetiyle irtibata geçiyor. bir süre sonra o dönemki teosofi cemiyeti başkanı sri ram ismindeki kişi arjantine geldiğinde genç livragayı da görüyor ve bayrağı tekrar dikecek yeni bir dernek kurmak üzere cesaretlendiriyor. işte livraga bu şekilde yeni akropolis (=yeni tapınak) derneğini kuruyor ve her zaman olduğu gibi önceki derneklerin sembollerini ve öğretilerini kopyalıyor. bu anlamda nazilerin de kullandığı çelenkli kartal derneğin simgesi oluyor. fakat artık çok ciddi bir tepki nedeni olan çelengin içindeki swastika çıkarılıyor ve yerine çaprazlama konmuş, çalışmayı, bilgeliği falan temsil eden kuştüyü kalem-balta gibi şeyler konuyor. bu dernek işte türkiye'deki yeni yüksektepenin de anası olan dernektir. livraga bu derneği kurup dünyada şubelerini açmaya başlıyor, türkiye'de de bunu antonio romero isminde bir adam gelip kuruyor. bu dernek dünya çapında şubeleri varmış gibi kendisini lanse etse de gerçekte bu ülkelerdeki şubelerin çoğu 3-4 kişiden ibaret, çırpınan kişiler. türkiyedeki de 20 senede 1000 kadar üye toplayabilmiş. bu da dünya ölçeğinde en büyük rakamlardan biri, ama olay işte bu dernekte olup bitiyor. nette şu ara dernek içi mücadeleden ötürü mailler uçuşuyor, herkes diğerini deşifre etme derdinde.ama nasıl, en iyi ben deşifre ederim demiştim di mi? tarihse tarih, bağlantıysa bağlantı. işte şimdi bu derneğin türkiye şubesi buradaki tarihinin en büyük sallantılarından birini geçiriyor. ilçe başkanları bilinmeyen ve kimseye söylenmeyen bir sebeple art arda isifa ediyor. ilk başta en ağır toplardan mahmut doğan'ın istifasıyla başlayan süreç gitgide hızlandı ve şimdi romero'nun sallantılardan sonra ne yapacağı merakla bekleniyor. gidenler geri dönmek, kalanlar gerçek sebebi anlamak için bekliyor ve herkes bu olaya kilitlenmiş durumda.
(earendill - 12 Eylül 2009 15:34)
aktüel dergisine göre satanist bir tarikat. hatta yardım organizasyonları ve arama kurtarma ekibinin (bkz: gea) yaptıklarının da mürid toplamak ve satanizmi yaymak gibi bir amacı olduğunu anladım ben yazılanlardan.acaba gördüklerim ve bildiklerime mi inansam yoksa dergiye mi arada kaldım açıkçası.türkiye'nin en önemli dergilerinden (!) birinin dediği bir yanda gözlerimin gördüğü ve satanist olmadıklarına yemin edebileceğim hatta kedilerle de son derece dost arkadaşlarım diğer tarafta. yetersiz araştırmanın ürünü sanırım o yazı. kınamamak lazım, sonuçta bu ülkede bulvar gazetesindeki haberler de pek gerçek olmasalar da bulvar okuyucusu azımsanacak gibi değil.
(derectus - 30 Mart 2007 22:26)
izmir'de uzun yıllar önce karşıyakalı ve de ciksin allahı iki tane kız tarafından ben ve arkadaşıma bizzatihi propagandası yapılmış oluşum.onlar "platon'un devlet'i" dedikçe biz "anarşi" dedik, onlar "buda" dedikçe biz "malatesta" dedik, tilt ettik ablaları.gereksiz bir birliktelik gibi görünse de, broşürlerini dağıtan tiplerin yüzünde insanı tedirgin eden bir ifade var, haklarını vermek gerek. bi inanmışlık, bi "ulan biz çözüyoruz mevzuyu, anlam, mana, kozmos mına koyuyoruz! primitif zavallılar, gelin de aydınlanın!" diyen bir bakış.. bilmiyorum.. kıllandırıyorlar.
(max the waxer - 29 Eylül 2006 23:13)
üç şubesinde bulundum. örgütlenmelerini gördüm, derslerini takip ettim. derin ve tehlikeli bağlantılarını görmek biraz zor, zaten bunun için aşama aşama alıyorlar içeri. yani, herkes derneğin her şeyini bilemez. ilk aşamada sana hakikat olarak anlattıklarını, ikinci aşamaya geçtiğinde yalan diye inkar ettirebilirler. daha önce sözü edilmiş gizemci örgütler, yükselme öğretileri ve neo-nazi bağlantıları hiç basit ve haksız şüpheler değil. anlamak isteyen örneğin eco'nun foucault sarkacı'nda konuyla ilgili bölümüne bakabilir.
(stalkerthefilm - 5 Mart 2014 13:30)
felsefe okuluyeni yüksektepe'de eğitmenler insanların birer birer gözlerini açarak görünenin ardındaki gerçeği göstermeye çalışırlar. belleğimizde bölük pörçük kalmış, mit'lerde, efsanelerde, ezoterik kaynaklarda yaşatılan insanlığın gerçek bilgisini, almak isteyene cömertce sunulur.bunu yaparken üyelerin ve derneğin hiçbir kişisel maddi çıkarı yoktur ve büyük bir özveri ile çalışırlar.hemen hemen tüm üyelerin (eğer yaş olarak öğrencilik yıllarını geride bırakmışlar ise ) sabit bir işi vardır, ve her ikisini yüksektepe'nin kendilerine kazandırdığı disiplin ile başarıyla sürdürür. kendi ayakları üzerinde durabilen, başkalarını da ayağa kaldıran insanlardıryüksektepe ayrıca çok da eğlencelidir, bu kadar güleç feylesofları başka yerde bulmak güçtür. her bahar, yılbaşı ve yazın partiler yapılır, bulunulan şubenin cografi şartlarına göre ( türkiye de istanbul, izmir, adana, van, ankara, antalya vd. birçok ilde mevcut) trekingler, tekne partileri vs etkinlikler düzenlenir. devam eden kişiler zamanla içlerinde sakladıkları potansiyelleri keşfettikçe kendilerine şaşırırlar.yüksektepe'de erdemler yaşatılmaya çalışılır, cömertlik, alçakgönüllülük, dürüstlük, kahramanlık... artık ne yazık ki dile getirmek isterken hatırlamak zorunda kaldığımız erdemler. bu yüzden bir üyenin kendisini başkalarından farklı görmesi beklenemez, kimse seçilmiş değildir, çünki seçmişlerdir. ücretli etkinlikler ve üye aidatı sadece binanın sabit giderlerini ödemek için yapılır.kimsenin maaşı yoktur.gea'da hiçbir faaliyetinde para yardımı kabul edilmez. sponsor firmalardan sadece ürün temin edilir. yiyecek- içecek-tıbbı malzeme-giysi vs. ihtiyacı olan insanlara ve afetzedelere ulaştırılır. bu sri-lanka depreminde de böyle olmuştur, konya enkazında da.en son van'da 1500 çocuğa 1500 ayakkabı adı ile başlayan kampanya iştirakçiler sayesinde 4000 küsür adetle son bulmuştur. geçen hafta, üyeler 4000 ayakkabıyı tek tek çocukların ayaklarına giydirmişlerdir.
(athelas - 12 Mayıs 2005 18:10)
elimdeki broşure göre kendini tanıma atolyesi kurmuş olan dernek. içeriğine baktığımızda gayet de tatmin edici etkinlikler var: hint felsefesi, tai chi, plotinus; ruh, aşk, zeka üstüne..., eflatun;devlet kitabı, mağara mitosu, çiçero ve klasik tarih anlayışı, psikoloji teknikleri ve pratikler(doğa gezileri, çevre temizliği, drama çalışması vb..).isimler, terimler çok çekici de ülkemizde böyle toplulukların güven kazanması zor. çünkü altından genelde başka bir şey çıkar. ''bu yazıyı okumayı bitirdiğinde uzaylı peygamber sana bir zamazingo göndericek.'' filan... teksir şeklinde broşürler, çeşitli şekiller... şimdi, bu iş bize olmaz..yeni yuksektepe kultur dernegi örneğiyle tüm bu türde dernekleri kasdediyorum ''bu iş'' derken. biz şu an yadırgıyoruz evet ama özellikle amerika'da bu bir sektör, adamlar kucaklaşma seansları düzenliyorlar, ruhsal enerji?! geçiriyorlar filan birbirlerine. her köşe başında böyle bir derneğin şubesi var. rengarenk bilekliklerimiz de var tabi. adamlar fantastik şeylere meraklılar, artı sevgi ve iletişim açlığı çektikleri için bu yönde hareket ediyorlar, teknoloji geliştikçe, yalnızlık arttıkça, çevrene baktığında sarılacak arkadaş, dertleşecek insan olmayınca bu gruplara giriyorsun. olmadı en sonunda fight club kurup rahatlıyorsun zaten. bu tür dernekler işte tam da bu yuzden bizde tutmaz. çünkü biz fantastik öğelere inanmayız, ancak amerikalılar çekerse masal gibi izleriz, bizim çektiğimiz bilimkurguları kendimiz bile beğenmeyiz. kırmızı bilekliği taktı mı en kral kabalist olan, felsefeyi o şekilde içselleştiren sosyetemizi saymıyorum, onlar bu grupların ajandasını yanında taşıyor. bizim en büyük fantastik davranışımız türbelere gitmektir. gayet gerçekçi bir milletiz.''söyleyemediklerinizi içinizde tutmayın, kutsal enerjiyi hissedin, şimdi tüm sorunlarınız bedeninizden akıp gitti''. adamlar gözlerini kapatıp, bunu hayal ediyor. biz ise içimizde tutmak istemediğimiz şeyler olursa gidip dostumuza anlatırız, şikayet ederiz, ağlaşırız. valla yapabileceğimiz en bilimsel davranış ''azıcık kumda yürü yalın ayak sinirini alsın'' demektir ki bu da yukarıdaki süslü cümleyi kuran kabalistimizin demeye çalıştığı şeydir aslında.bu tür tanımlar bir şekilde kültür ihracı ile geldi bize. sanki bu tanımlardan önce çok mutsuz millettik de bunlar gelince ruhsal aydınlanma yaşadık. tam tersi eskiden dediğim gibi içe kapanma, bireyselliğin ön plana çıkması gibi şeyler yoktu. sinirli olduğumuzda gayet de sinirimizi gösteren bir milletiz, içimize attığımızı pek sanmıyorum. en azından haberlerde gördüklerim öyle değil.şimdilerde bu dernekler yaygınlaşıyor tabi ki trendlere uymak adına. ama nasıl ki türbe olmayan yere bir mezar taşı dikip, milleti kandıranlar var. bir şekilde bu dernekler de parayı vurmak için çeşitli atraksiyonlar yapacaklar. özellikle iş hayatından bıkmış, trafikte sinirden ağlama noktasına gelen istanbulluları etkilemek zor olmayacaktır. mesela az önce yukarıda saydığım yeni yuksektepe kultur dernegi'nin etkinlikleri çok doyurucu, iyi bir amaca hizmet ediyor gibi. ama vakti zamanında şehrime sahaja yoga grubu geldiğinde bu işlerin nasıl da pazarlama ürünü olduğunu anlamak için çok da emek harcamadık. demem o ki içerik güzel olsa da bize göre fazla fantastik bu gruplar ve suistimale çok açık. mantıklı, somut öğlerden girip sonunda ipin ucunu kaçırıyorlar. ''dini'' tarikatlara öghh diyen tipler sırf sosyetik grubu oraya gidiyor diye ''ay acaba bu grubun bilekliği ne renkti? ona göre gidip alalım'' tarzında sorularla heyecanlanabiliyorlar. felsefe güzel bir şey, tartışmak, yeni düşünceler üretmek güzel bir şey. biraz daha somut ve insanlığın kafasını bulandıran, sömüren şeyler değil de faydalı sonuçlara varılsa belki önyargım, önyargımız ortadan kalkabilir. belki de bu dernek gerçekten de kendini adamıştır bu işe. direkt kötülemek için yazmadım. sadece niyetlerini ispatlamaları biraz zaman alacak
(jondaff - 10 Eylül 2008 11:10)
elestirecegim kultur merkezidir. argumento ad hitlerum'u tanimimin basinda kullanarak olaya girmek istiyorum, "evrensel kardeslik sozunu duydugum anda elim tabancamin kabzasina gidiyor". efendiler, felsefe oyle ayaga alinacak herkesin yapacagi bir is degildir, zira silah gibidir kavramlar dogru insanlara dogru yorumlarla bakmaz oldugu gibi alirsaniz olmadik kepazelikler fiskirir. platon mesela, platon'un devleti ideal bir totaliter rejimdir - koleli moleli tek amaci ve islevi savas yapmak olan feci irkci bir devlettir. sadece "hocam yunan filozofu eski "edit budutuyle giderseniz bir bakmissiniz ki beyaz irkin, veya neyin ustunlugu ise, ustunlugunu ogretiyorlar. hani nerede evrensel kardeslik? platon bile bunun aksine gidiyorken, "demokrasi eseklerin rejimidir?", bir tarafta platon diger tarafta evrensel kardeslik... yok hocam olmuyor boyle. yakismiyor bu giydikleriniz.hayir benim en sinir oldugum sey muhtemelen gelen insanlarin hayatlarinda daha once duymadiklari bircok kavramlarla kafalarini bombardiman edip, "hocam bunlar bilmedigimiz uzun kelimeler kullaniyorlar vardir bir hikmeti" modunda bir etkileme kudretine sahip olduklarini dusunmeleri. hocam platon diyorsun, ardindan tai chi diyorsun, sonra doga temizlik tralala diyorsun beni benden aliyorsun. icinde calisan insanlar eminim iyi niyetlidir, sonuc olarak kimse sabah yatagindan "dunyayi yokedecem! nihaha" diye kalkmiyor, ancak genele baktiginizda beni benden alan bir kavram ve isim asiridozu var. kendini bilme sozu de pek kandirikci bir sozdur bu arada, siz mi kendinizi bilirsiniz yoksa kendinizi bildirtilirsiniz belli degildir zira. insan zihni kendisine bakamaz, aynasi yoktur baskasi ustunden bakmaya calisir o zaman da bozuk bir yansimayla karsilasir. sorun bu bozuklugun ne kadar oldugudur esasen. scientology nasil turedi saniyorsunuz, gelen insanlara "abi sen aslinda super bir sahsiyetsin ama sunu sunu yapiyorsun o yuzden basin beladan kurtulmuyor. bizde de onlarin cozumu var - al tai chi, al platon, al bilmem ne" yani olay su, sen kendini bizim vasitamizla biliyorsun, biz de sana bozuk oldugunu ama kurtarilamaz olmadigini soyluyoruz sen de bizim gozumuzde kendini yuceltmek icin aktivite para vb. veriyorsun kendini tatmin ediyor bizi de zengin ediyorsun. beni tedirgin ediyor kultur dernekleri. cidden. kultur zaten dernege muhtac bir kurum degil. annemizden babamizdan tanidiklarimizdan bize akan, bizim de cocuklarimiza aktaracagimiz otomatik olarak gerceklesen bir sey. sosyal mirasimiz yani. boyle dernek olunca otomatik olarak su soru akla geliyor:abi bu kimin kulturu
(darksoul - 23 Şubat 2009 23:56)
kendilerinden ilk haberdar olduğumda aslında tam aradığım şey olduğunu anlamış olsam da buradaki entryleri ve internetteki bazı haberleri okudukça çekindiğim ancak yine de olan biteni kendi gözlerimle görmek ve kendi yargımı kendim oluşturabilmek için iki yıl önce temel seminerler denilen karşılaştırmalı felsefe seminerlerine başladığım felsefe okulu. ilk dört-beş ay tüm dersleri önyargı, olumsuz tutum ve şüpheyle izlemiş olsam da, yazılan tüm olumsuz şeylerin aksine güzel bir ideale bağlandıklarını (olduğundan daha iyi bir insan olmak ve bulduğundan daha iyi bir dünya bırakmak) ve bu ideal doğrultusunda gerek birlik, hoşgörü ve sevginin pozitif bir biçimde davranışlara yansıtıldığını, gerek sosyal duyarlılık gerekse insani aktiviteleriyle (bkz: gea) gerçekten iyi bir şeyler yapıldığını gördüm, bir çoğunun içinde bizzat yer almaktan büyük mutluluk duydum. felsefeyi "konuşup tartışalım"dan bir adım öteye götürerek gerçek hayata yansıtmalarının da (bkz: aktiffelsefe) takdire şayan olduğu bir gerçek.sonuç: ön yargıları bir kenara bırakın ve içinizde ufacık bir merak duyuyorsanız kendiniz gidip gözlemleyin.
(vejeteryanvampir - 6 Aralık 2011 18:10)
klasik felsefe aşkıyla yanıp tutuşan,kardeşlik,sevgi,eklektizm gibi ideallerin çerçevesinde,güzel insanların canla başla bir yerlere koşturduklarını ,maddi bir çıkar sağlamadan tamamen hür iradeleri ile seminerler düzenledikleri,eğitimler verdikleri ,günümüz insanının zaaflarını iyi inceleyip felsefe için deliriyoruz derlerken, böyle insanlarda varmış diye düşünüp hayran hayran bakarsınız.felsefe'nin ne olduğu konusunda az buçuk bir fikriniz varsa arkadaşlarımızın yaptıklarının aslında felsefenin iki parmak dahi yanından geçmediği ,yatsı namazına kadar belli olacaktır.size ilk bes altı ay temel seminer adı altında ,"aaa ne güzel konular işliyoruz,bugün kant'ı işleyecekmişiz!,aa haftaya da gazali ne kadar güzel oley" diye cümleler kurmaya sevkettikten sonra maceramızın kayda değer noktaları bu temel seminer şeysinden itibaren gelişmeye başlar.temel seminerimizi eksiksiz olarak tamamladıysanız ve sizi gözetleyen sekreterler geçer not vermişlerse sizi bir sınava sokarlar.yeni yüksektepe hakkında ne düşünüyorsun,insanlık için ne düşünüyorsun,-bu arada sizin endişeleriniz ve şüpheleriniz doğrulanmaya başlamıştır-elinde bir değnek olsa kimin gözüne sokarsın vs gibi bir sınavdan sonra sizi üyelk törenine alırlar.evet hakikaten bir tören ,bir ritüel.ortada yanan bir ateş etrafına halka oluşturmuş eski üyeler.tabi bu törenler her aşamada daha farklı hale geliyormuş kılıçla kutsanmalar vs.bu üyelik kabulünden sonra derslerin içeriği artık tek düzeleşmeye başlar.konular eski mısır ve öncesine kadar uzanabilir.sıkılmaya başlarsınız sıkılırsınız artık ne siz kant'ı duyarsınız ne de o sizi.velhasıl mistik ve ezoterik gözlüklerle dünyayı algılamaya çalışan,fakat post-modern dünyanın ,kaptializmle olan beraberliğine karşı koyamayan,kendileri gibi olmayan insanları küçük ve kurtarılmayı bekleyen insanlar olarak görüp matrisvari davranışlarla devamlı üye almaya çalışan,üst düzey üyelerinin size yansıttıkları gibi seçilmiş kişi olmadığını ,onlarında sıradan hatta görebileceğiniz en sıradan kişiler oldukları,gea arama kurtarma ekibi adına sponsor şirketlerden paralar bulup hayatında hiç çalışmamış insanların çok ama çok güzel yaşadığı bir topluluk.
(arsimed - 31 Ağustos 2004 09:43)
filozof jorge angel livraga tarafından 1957'de başlatılan uluslararası 'new acropolis' * felsefe hareketinin amaç ve ilkelerinden esinlenerek 1989'da kurulmuş; dini, siyasi veya ekonomik bir nitelik taşımayan, gönüllülerden oluşmuş felsefi-kültürel bir organizasyon.ilkeleri:1. farklı inançlar, toplumlar ve sosyal durumlardaki insanları bir evrensel kardeşlik ideali etrafında birleştirmek2. sanatların dinlerin, bilimlerin ve felsefelerin karşılaştırılmalı incelenmesiyle bütünsel bir bakışı sağlamak3. insanın, gerçek kişiliğini ifade edebilmesi ve doğanın bir parçası olarak yaşayabilmesi için kapasitelerini geliştirmekolan bu derneğin adana, ankara, antalya, istanbul (bakırköy, kadıköy, şişli) ve van'da şubeleri bulunmakta (broşürleri sağolsun)(ayrıca "allahım beni takip edenler mi var?daha dün tanımaya gittiğim bu dernekle ilgili başlık neden bugün sözlükte?" sorularını sormama sebep olan başlıktır bu)
(liawrizas - 28 Ekim 2001 14:41)
Yorum Kaynak Link : yeni yüksektepe kültür derneği