Süre                : 17 dakika
Çıkış Tarihi     : 01 Ocak 2010 Cuma, Yapım Yılı : 2010
Türü                : Kısa Film,Romantik
Ülke                : Türkiye
Yönetmen       : Tolga Karaçelik (IMDB)
Oyuncular      : Nadir Saribacak (IMDB)(ekşi), Tuba Karadayi (IMDB), Mehmet Ali Kaptanlar (IMDB)

Rapunzel ' Filminin Konusu :
Rapunzel is a short starring Nadir Saribacak, Tuba Karadayi, and Mehmet Ali Kaptanlar. A love story between a man who carries balloons and a young girl who is stuck in an apartment to prepare for university entrance exams.


  • "hakkında inanılmaz bir mantık hatası olan hikaye. madem saçına tutuna tutuna biri kuleye çıkabiliyorsa, bağla saçının ucunu karyolanın kenarına. tutuna tutuna in aşağı. kes aşağıda saçlarını."
  • "(bkz: zelyot)"
  • "tangled sayesinde asik oldugum karakter. saflik iyilik ve zeka en iyi bu sekilde anlatilirdir. bu arada kisa sacli hali kizimin aynisi. 2. si ciksa da izlsek kizimla."




Facebook Yorumları
  • comment image

    afedersiniz, g.t kadar kulede, dönecek yeri yok, ama ne hareketsiz yaşamaktan metabolik sendrom derdi var, ne vitamin eksikliği, ne bi şey. osman müftüoğlu'nu çürütüyor kafadan.

    ne yer ne içer, nerde hareket eder, anlamam.

    ne var bi gıdım göbek çıksın, hafiften bi yağlanma olsun.

    yok.

    hatun kırbaç gibi, tay gibi.

    prenseslik geni diye bişey mi var?

    bi de derler ki saç sefadan, tırnak cefadan uzarmış. hani bunu cadı hapsetmişti kuleye? hani orda esirdi, mutsuzdu? niye saçları uzuyor da uzuyor?

    bi de hep merak etmişimdir, bi bilen söyleyivirsin yahu: kulenin tepesinden o prensi nasıl ayarladı bu kız? benim diyen hatun yapamaz. kaltak demekle takdir etmek arasında gidip geliyorum.

    edit: solonielle diyor ki, kızımız hüzünlü hüzünlü şarkı söylerken prens ormandan sesini duyuyor. sesin kaynağını araştırıyor, kızı da sesi kadar güzel bulunca olay kopuyormuş. hmmm? kaltak mııı, yoksa takdire şayan mı bu durumda?


    (shirak - 28 Kasım 2006 10:12)

  • comment image

    novak adlı birilerinin iyi bir şarkısı sözleri de aşağıdakilerdir

    isn't it marvelous that we have been given the gift of seeing and hearing?
    of course, seeing gives us a wonderful picture of the world around us, but i
    wonder how many of you think about hearing as giving us wonderful soundpictures...
    for, sounds are really tone colours that give us a picture of what we hear.
    we have all enjoyed show-and-tell at school. but, how many of you have
    played the exciting game of hear-and-tell ?
    we will now hear sounds. can you tell us what they are? and, who or what, is
    making them?
    lets try... first, close your eyes, and when you hear each sound, try to
    guess what it is... either say what it is, or, if you are alone, just think
    about it...

    island breezes, and your travel-shop teases,
    and all you want is a raise, yeah,
    for all of the sunshine,
    better make you be mine,
    forever and no more,
    all you do is play guitar and the melody for me, melody, melodies...
    you're .. my .. life.
    and you don't even boast of your extra-fine life or your flash ship upholstery,
    all i can recollect - 'you better wear your best white dress'
    your .. whole .. life ..
    where is my mind??


    (the dentist - 11 Mayıs 2007 21:12)

  • comment image

    altin sacli kiz olarak da bilinen masal kahramani. prenses degildir, siradan bir ailenin kizidir. annesinin cani cilek cekince, o da polise teslim edilmek istemeyen ailesinin sus payi olarak cadiya verilmistir.
    rapunzel'e adini veren onun gunisiginda gunes gibi, altin gibi parlayan sari saclaridir. en buyuk ozelligi budur. o kadar ki cadi bile kesmeye kiyamamistir bu altin rengi guzel saclari..
    fakat rapunzel kendisini onca sene buyuten, yetistiren cadiyi oldurtmustur birlikte kacmak istedigi adama. bu acidan nankor bir kahramandir.
    ev kizi olmak uzere yetisen, ev isi yapan, hayati pencere onunden izleyen her kizin hayalinde yasattigi kahramandir. onlari da bir gun bir prens alip goturecektir uzaklara.. bu kizlar aile baskisi yuzunden belki lise sonrasinda okuyamamis, pencereden dogru hayata bir sekilde bakmaya calismistir**. dogaldir bir prensi beklemeleri oradan. bazi kizlarda da kulkedisi olmak hayali vardir, onlar da gun gelip tamamen fiziksel degisiklige ugrayip erkeklerin basini dondurecek bir kadin haline gelmeyi beklerler. bazen gercek hayatta da gerceklesir bu.
    en yanlis mesajlari veren masallardan biridir bu, cadinin oldurulmesi sacmadir bir kez. prens kuleden tirmaniyorken bile kizin sadece saclarini kesmistir, ona zarar vermemistir. oysa kizi da kuleden atsaydi sorun kalmayacakti.. canice bir secim ama etkili olurdu.
    fakat cadi kendisini oldurmek istedigi halde yetistirdigi kiza kiyamaz, sadece saclarini keser onun. oldurulmeyi asla haketmemistir.


    (mylia - 14 Aralık 2003 12:38)

  • comment image

    hakkında inanılmaz bir mantık hatası olan hikaye. madem saçına tutuna tutuna biri kuleye çıkabiliyorsa, bağla saçının ucunu karyolanın kenarına. tutuna tutuna in aşağı. kes aşağıda saçlarını.


    (o kadar da degil aga - 2 Kasım 2014 22:11)

  • comment image

    ılgaz’ın eteklerinden baba özlemi ile indiğim zamanlardı. iç anadolu’da küçük bir iç/tim. sonradan girdi görme alanıma yedi bölge. yedi bölgenin yedisinde de bıraktım iç/imin birazını. yirmi üç yaşında elimde kalan/hiç. rapunzel’in saçlarını en çok babam için kestim ben. bilmedi… sonradan girdi hayatıma allı/morlu kadınlar. her biri kedileri seven, kuzgunları ve martıları. istanbul aşığı ve de maçka. güneydoğu anadolu’da bir çatışma kimi zaman, bir bar da oynanan sirtaki ya da. zorunlu göçe zorlanmış arkadaşlarım vardı. toprak özlemi çeken… ben ise babasızlık politikasına zorlanmış bir iç/tim. babam yine uzak diyarlarda… babası ile el ele gezen her çocuğu kıskandım. rapunzel’in saçlarını en çok babam için kestim ben. o uzun saçlara tutunup hiç bir çocuk babasına kavuşamasın diye. bilmedi / bilemedi ne yaptıysam. adı memurdu çünkü… saçlarımı okşaması devlet tarafından yasaklanmış adam.

    bir yaz tatili çalıştım ben. ortaokul yıllarımdı. eniştemin o, küçük kasaba lokantasında… “lezzet lokantası” koymuştu adını. zaten o zamanlar ”bol kepçe” isminin yavaştan yavaştan ‘post-modern’ sayılmaya başlandığı yıllardı. eniştemin bile gözünü korkutmuştu bu lanet olay. ”post-modern” diyecekler bize evlat! adını ”lezzet” koydu ama yemekler hala ‘bol kepçeydi”. bol sulu yemekler, yanında bir bütün ekmek yenecek cinsten. ellerindeki nasırlarla tarladan gelen köylü adamlar bir tabak çorba ile bir bütün ekmek yerlerdi. öğlen gelirlerdi tabi. daha akşama çok var. bol ekmek yemek lazım! bir yandan mutfakta bulaşık yıkardım, diğer yandan servis yetiştirme derdindeydim.

    hani yeşil çam filmlerinde çok söylenir. ‘bir buçuk kuru çek usta!’

    ”ben ılgaz’ın eteklerinde elimde tabak, çocuk kalbimde baba hasreti ile çok köylü amcaya bir buçuk kuru çektim!”

    o yıllardan bunu öğrendim. bir şeye ne kadar ‘post-modern” derseniz deyin orjinalliğini bozamıyorsunuz. sadece ismi değişiyor bu korku ile. içi hep aynı kalıyor. ”lezzet lokantası… ama yemekleri hep bol kepçe kalan, şu küçük kasaba lokantası.” kendimi kocaman bir adam gibi hissederdim yevmiyemi alınca geceleri. yirmi bin lira alırdım her gün. turuncu gibi bir rengi vardı o kâğıt paraların. dün gibi hatırlıyorum. işte, bir insanın renk körü olamayacağını ben o anlarda hissettim. yaşamak için… daha doğrusu yaşayabilmek için, sevdiklerin için renk körü olamazsın. oldurmaz hayat, imkânı yoktur. her rengi görmek zorundasın, her renge girmek zorundasın sevdiklerini her daim koruyabilmek için. o turuncu yirmi bin liralar ile neler almadım ki? anneme yemeni, kahvaltılık zeytin, peynir ve de rengârenk terlikler. gece olunca ağlardım. sessiz ve derinden… ben bir de rapunzel’in saçlarını en çok annem için kestim geceleri. kesip anneme postiş yaptım. saçlarını babamın olduğu diyarlara zorlanmadan uzatabilsin diye. babam daha rahat okşasın saçlarını. annem ben fark etmeden ağlamasın geceleri. özlemesin babamı diye.

    ülkücü çoktu yaşadığım memlekette. ben de ülkücü gibi görünürdüm tüm kasabaya. bir dayım vardı. edebiyat öğretmeni… ali dayım! elindeki ‘demokrat gazetesi’ tarla yollarında eksik olmazdı. bir o yakındı bana. ben de devrimciydim. söylemeye korkardım. devrimci olmanın ayıp sayıldığı memleketti benim memleketim. devrimci olduğunu söylesen en yakın akrabandan bile okkalı bir küfür yerdin alnının tam çatına. çok yemişimdir! hala alnımda binlerce küfür yazılıdır benim. en yakın akrabalarımın ağzından üstelik. dayıma her gidişimde bir sürü kitap okurdum. en çok kitabı olan dayım oydu. diğer tanıdıklarım ona ‘kitapsız!’ derlerdi. işte bu yüzden onlara hiç inanmadım. ömer hayyam, nazım hikmet, orhan kemal, ahmed arif, can yücel… hepsi ile dayım sayesinde tanıştım. bir sürü kitabı olan dayıma ‘kitapsız!’ diyen yakınlarıma şaşardım! çünkü kitapları yazanlara da ‘kitapsız!’ derlerdi…

    ben çocukken nazım hikmet kendi kitabını hiç almadı sanardım!

    lezzet lokantasının yaşlı köylüleri içinde, devrimci olduğumu söylesem bana küfür edecek binlerce ülkücü amcaya bir buçuk kuru çektim! hepsini de ayrı sevdim. para uzattılar çoğu zaman servis yaparken almadım. dayımın gizli kapılar ardında okuduğu kitaplardan okumuştum. halk yoksuldu zaten. amcalar yoksuldu. öyle yazardı kirli sakallı ve yazar abiler. bir de ben vurmak istemedim. fazladan uzatılan her parayı küçük ellerimle geri ittim! işte, ben içimdeki hümanist çocuğun ilk tohumlarını o el itmelerle ruhuma ektim. büyüdüm… şarkılardaki gibi kirlendi dünya! dayımı başka memlekete sürmüşler, bir gün öğrendim. ben rapunzel’in saçlarını bir kere de devrimci dayım için kestim. sarı saçlı kuzenime postiş yaptım! sürgüne uzatabilsin rahatlıkla altın saçlarını. babası okşayabilsin diye. o yıllarda devrimci olmak ayrı bir keyifti. şimdi fransız sokağı’nda karşılıklı iki şarap içmekten geçiyor ona giden yol. polisten iki cop yedin mi, ya da daktilo başında iki cümle ahkâm kestim mi devrimcisin!

    ve sonradan girdi hayatıma mavili / yeşilli kadınlar. karadeniz’in çaylığı, akdeniz’in mavisi gibi bakan.
    ve de sapsarı tenleri… ankara’nın bozkırı gibi kokan.

    hepsi gitmekten bahseden dudaklara sahipti. ya da gel(mem)den… gelmekten bahseden, mora çalan dudaklarına alıştım en çok. saçlarımı kesmeni sevdim. pembe bulutların üzerinde dans ettiği ellerinle… sen benim saçlarımı kestin. ben ise bir de senin için kestim rapunzel’in saçlarını. tüm sevdiklerim için kestiğim gibi… sen uyurken belli etmeden kokladığım saçlarını kokladım bu sayede gecelerce.

    yıllardır düşümdeki masal kahramanının prensi kuleye tırmanamadı. hep boşuna mı kestim yoksa onun saçlarını? babam hâlâ uzak diyarlarda. annem onu hâlâ özlüyor. eniştem öldü. lokanta kapandı. turuncu renkli yirmi binlikler çoktan tedavülden kalktı. dayım hiçbir şeyi değiştiremedi, şimdi emekli. yıllardır o küçük kasabaya da gidemiyorum. artık büyüdüm… bir de sen gidersen şimdi… ya gidersen! rapunzel’in saçlarını hep boşa kesmiş sayarım kendimi. göçerim adının olmadığı masal diyarlarına. ”hep bir hayale kurban etmişim çocukların dünyasını süsleyen o upuzun saçlarını” derim. prensine de benim yüzümden kavuşamadın.

    kendimi öldürüp adının olmadığı masal diyarlarına göçersem. benim yüzümden evde kalmış rapunzel ile evlenmek için… beni affet. bu dünyada yaşayan tek masal kahramanım sendin. eğer sen de gidersen tek evleneceğim sevgili rapunzel! ona okşayacak bir tutam saç borçluyum. borcumu ödemem için ölmem gerekli. masal kahramanları bu dünyada değiller çünkü. ölmem gerekirse bir tutam saç için… düşünmem… ölürüm… adının olduğu diyarlarda yaşayarak ölmektense, adının olmadığı masal diyarlarında büyürüm.

    hayalperest çocuklara anlat beni ibret-i alem için. ders alsınlar umut dolu gözleri ile bensiz kalmış, yaşlı gözlerine bakarak. babası uzakta yaşayan çocuklara anlat beni. ve de devrimci gençlere… ama en çok kavga eden sevgililere… ders alsınlar sensiz kalmış, bir masalın tam içine hapis olmuş yaşlı gözlerime bakarak…


    (cas2b - 2 Mart 2015 02:45)

  • comment image

    tangled sayesinde asik oldugum karakter. saflik iyilik ve zeka en iyi bu sekilde anlatilirdir. bu arada kisa sacli hali kizimin aynisi. 2. si ciksa da izlsek kizimla.


    (erdhemes - 22 Mayıs 2017 01:44)

  • comment image

    uzun saç takıntısı olan kadınların çocukluğuna ve geçmişte yaşadıklarına dair önemli ip uçları veren bir peri masalı. bruno bettelheim ve bir çok başka freudien çocuk psikoloğuna göre ailelerinden bu masalı anlatmalarını sık sık talep eden çocuklarda bazı tipik özellikler mevcuttur. papunzel annesinin aşırı sahiplenici sevgisinden bunalan ve özgürleşmek isteyen; ancak bu cesareti kendinde göremeyen adolesan bir kızın hikayesidir aslında. kulede gerçek hayatın tüm kötülük ve zorluklarından uzakta anneciğinin dizinin dibinde oturan rapunzel, bu durumdan kurtulmak ve erişkinliğe adım atmak için kendi bedeninden yardım alacaktır. rapunzelin saçları, masalı dinleyen çocukta kendi bedeninden, dolayısıyla kendi varlığından kaynaklanan gücü kullanabileceği inancını doğurur. burada saçlar sadece kız çocuklarına özgü feminen bir unsur değildir. masalı dinleyen erkek çocukları da aynı mesajı* alabilirler. rapunzelin uzayıp giden örgüleri masalda kendisini annesi gibi seven ve herkesten kıskanan büyücünün kuleye tırmanmasına yardımcı olmaktadır. burada asıl önemli olan, aynı örgülerin prensin kuleye çıkmasına ve rapunzelle yakınlaşmasına da yardım etmesidir. masalda çocuğun bilinçaltına giden mesaj, aileyle olan ilişkinin yerini cinsel olgunluk yaşıyla birlikte gelen karşı cinsle ilişkinin alacağıdır. bu durum çocuğun psikolojisi için çok önemlidir; çünkü annesine duyduğu sevgiyi karşı cinsten birine duyacağı sevgiyle karşılaştırmaktadır. bu durumun masaldaki yansıması, rapunzelin aşığını gizli gizli kuleye alması, ve bir gün büyücüyü yukarı çekerken "nasıl oluyor da sen kralın oğlundan daha ağır olabiliyorsun?" diyerek herşeyi ağzından kaçırmasıdır. masalın sonunda kıskançlıktan çıldıran büyücü prensi kuleden atar ve prensin gözleri kör olur. rapunzeli ise sokağa atar. zavallı rapunzel tek başına, aç susuz kalır ve kendini yollara vurur. buradaki gizli mesaj ise büyümeye giden yolda çekilecek acıların ve sıkıntıların varlığıdır. prens de, rapunzel de cinsel anlamda tamamen olgun bir hale gelene kadar bazı sınavlardan* geçecek, ama masalın sonunda sonsuza kadar mutlu olacaklardır.

    eğer bir çocuk bu masalı sık sık dinlemek istiyorsa, kendine olan güvenini ve kendi bedenine olan inancını güçlendirmek istiyor demektir. ilk kez yuvaya giderken, aşı olurken, annesi babası ayrılık kararı aldığında, ya da eve bir üvey anne* geldiğinde ve babasını* kendinden uzaklaştırdığında çocuk kendini rapunzelle özdeşleştirmek isteyebilir.

    (bkz: the uses of enchantment)
    (bkz: grimm kardeşler)
    (bkz: psikanaliz)
    (bkz: psikolojiye kin beslemek)


    (nympha - 6 Nisan 2005 13:15)

  • comment image

    günümüzde yaşasaydı şampuan, jöle, saç spreyi reklamlarının gözbebeği olabilecekken yanlış zamanda doğduğu için ömrünün önemli kısmını bir kulede geçirmek zorunda kalan şanssız prenses, saçı uzun ama bahtı kara insan.


    (honour knowledge - 16 Ekim 2001 20:57)

Yorum Kaynak Link : rapunzel