Süre                : 1 Saat 34 dakika
Çıkış Tarihi     : 11 Mayıs 2011 Çarşamba, Yapım Yılı : 2011
Türü                : Komedi,Fantazi,Romantik
Ülke                : İspanya,ABD
Yapımcı          :  Mediapro , Versátil Cinema , Gravier Productions
Yönetmen       : Woody Allen (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Woody Allen (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Owen Wilson (IMDB)(ekşi), Rachel McAdams (IMDB), Kurt Fuller (IMDB), Mimi Kennedy (IMDB)(ekşi), Michael Sheen (IMDB)(ekşi), Nina Arianda (IMDB), Carla Bruni (IMDB)(ekşi), Maurice Sonnenberg (IMDB), Thierry Hancisse (IMDB), Guillaume Gouix (IMDB), Audrey Fleurot (IMDB), Marie-Sohna Conde (IMDB), Yves Heck (IMDB), Alison Pill (IMDB), Tom Hiddleston (IMDB), Sonia Rolland (IMDB), Corey Stoll (IMDB), Daniel Lundh (IMDB), Laurent Spielvogel (IMDB), Thérèse Bourou-Rubinsztein (IMDB), Kathy Bates (IMDB), Marcial Di Fonzo Bo (IMDB), Marion Cotillard (IMDB), Léa Seydoux (IMDB), Emmanuelle Uzan (IMDB), Adrien Brody (IMDB), Tom Cordier (IMDB), Adrien de Van (IMDB), Serge Bagdassarian (IMDB), Gad Elmaleh (IMDB), David Lowe (IMDB), Atmen Kelif (IMDB), Yves-Antoine Spoto (IMDB), Laurent Claret (IMDB), Sava Lolov (IMDB), Karine Vanasse (IMDB), Catherine Benguigui (IMDB), Vincent Menjou Cortes (IMDB), Olivier Rabourdin (IMDB), François Rostain (IMDB) >>devamı>>

Midnight in Paris (~ Paris'te Gece Yarisi) ' Filminin Konusu :
Sonbaharda evlenecek olan Amerikalı nişanlı çift Gil ve Inez, Inez'in babasının iş gereği Paris'e gelmesini fırsat bilip, küçük bir tatil için bu gözde Avrupa şehrinin yolunu tutarlar. Başta her şey eğlence dolu bir Avrupa kentini gezmekten ibaretken, özellikle damat adayın Gil'in Paris caddelerinde gece yarısı yaşadığı gerçek üstü maceralar sadece onun değil tüm ailenin hayatını değiştirecektir... Zira bu genç adam, Paris’e büyük bir aşk beslemeye başlar ve edebiyatçı kimliği ve tutkusu pekişir..

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Özgün Senaryo
Golden Globes:Golden Globe-Best Screenplay - Motion Picture


Seyahat / 12
  • "woody allen'ın bariz bir şekilde rachel mcadams'ın poposuna bayıldığını görebildiğimiz film. kadını önden beş dakika gördüysek, arkadan gördüklerimizden bol ödüllü kısa metraj film çıkar."
  • "tam bir "lay lay lom galiba sana göre sevmeler" filmi. bu kadar entelektüel bir filmden sonra bu kadar düşük seviyeli bir yorum yapmam da iyi oldu."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir paris filmi ve başrolünde marion cotillard var, bir de şehirlere özel film çekme konusunda deha woody allen. ortaya kaliteli bir film çıkacağa benziyor, diğer başroller de iyi. carla bruni'nin de kısa bir rolü varmış.

    filmi izledikten sonraki edit :

    woody allen filmlerinde kimi oynatırsa oynatsın sanki aynı yüzleri görüyoruz perdede. her filminde basrol oyuncusu olarak kendini canlandıran biri var ve bunların hepsi aynı woody allen gibi oynuyor. her filminde oynattığı sevgilisi scarlett johansson olsun rachel mcadams olsun tamamen aynı karakterler. oyuncusunu film dışında da eğitiyor sanki ve bu karakterlerin birbirine bu denli benzemesi çok üstün dehanın bir işi olmalı.

    filme gelince, paris’e aşık edecek bir film çekeceğini bildiğiniz ve bu farkındalık ile izlemeye başladığınız bir yapımda ne kadar kaçınılmaya çalışılsa çalışılsın en duygusuz insanı bile paris’e sırılsıklam aşık edebiliyor. daha once new york’a, londra’ya, barcelona’ya aşık ettiği seyiricisini şimdi tam paris fanatiği yapmayı başarmış. kaçışı yok gibi, woody filmlerini izleyen içselleşiyor karakteriyle, şehriyle, mekanlariyla. masalsi anlatim bile seyirciyi yabancilastirmiyor woody allen sinemasina karsi.

    zelda-scott fitzgerald, ernest hemingway, dali, picasso, porter, baker, man, ray eliot, degas, paul gauguin, lautrec, kubilay han gibi isimlerle paris ve filme asik olan seyirci bir de dunyanin gelmis gecmis en unlu isimlerine perdede rastlayinca sinemadan hic cikasi gelmiyor.

    bir de klasik olarak woody allen’ın hayatın anlamsızlığını ve insanoğlunun gelişimini sorgulayan bol bol replik var. herkesin kendisinde olmayana karşı istegi, insanın asla tatmin olmayan bir canlı olduğu güzel güzel işlenmiş. bir de holivid’ın alışılagelmiş paris sevdası ve amerika’nın tüketim toplumu ruhunu kötülmesi de eklenerek güzel bir karışım olmuş. marion cotillard’a zaten aşıktım daha da aşık oldum ve hiç bitmesin istediğim filmin bitişini üzgün gözlerle izledim.


    (servicio - 5 Ağustos 2010 09:40)

  • comment image

    hem kendisiyle, hem de karakterleriyle dalgasını geçen, ayrıca beni ters köşeye yatırmış olan keyifli film.

    --- spoiler ---

    bütün film boyu "du bakalım bu hayal görme olayını nereye bağlayacaklar" diye bekleyip durdum, ama dedektifin sarayda muhafızlarca kovalanması ile "bizim gerçeğimiz bu kardeşim" demiştir yönetmen. sustum ve yerime oturdum.

    ---
    spoiler ---


    (chai chen - 1 Ekim 2011 21:53)

  • comment image

    şahsıma artık woody allen ne yapsa beğeneceğimi göstermiş film.
    tanıdıklığını seviyorum çünkü. yaşıyor olmasına sevindiğim nadir insanlardan biri.

    yine naif, sıradan, derdini fazlasıyla ve göstere göstere göze sokan bir diğer filmi işte woody allen'ın.

    ne zaman yalnız hissetsem bir fikri/derdi olan ve o derdi kendi halinde ve göstere göstere anlatan woody allen'a sığınmak iyi geliyor bana.

    film klasik woody allen klişeleriyle ilerliyor. oyuncu seçimi berbat. başroldeki adamın ne işi var bir woody allen filminde, ne pis klişe sıkıcı ucuz bir sondur o diye düşünüyorsunuz elbette. ama güzel işte. ne yapsa güzel olmuş bir şekilde. -subjektifim evet-
    yakın bir arkadaşın tüm saçma sapan fikirlerini anlamaya çalışarak dinlemek gibi woody allen filmi izlemek..

    "anladım ne demek istediğini" diyorsunuz işte.. ("sevdiğin yerde kal, ama başka bir zamanı düşleme.", şehir zaten o zamanı ruhunda taşır, o şehirde kalabilirsen o zamanda bulacağını sandığın mutluluğu bu zamanda da bulabilirsin belki, şehre bakmayı bil mesela.. mesela? )

    bütün hayali 60larda istanbul'da, rönesans'ta floransa'da, 30larda new york'ta ve evet 20lerde paris'te olmuş olmak olan nostaljik şahsım için, kör göze parmak bir fikir teatisiydi film.
    gönül isterdi kahve ya da şarap içerek yarım saatlik bi muhabbette konuşalım bunları. ama işte böyle filmlerle tek taraflı iletişim kurabiliyoruz. ben gidiyorum izliyorum. ilişkilere dair, aileye dair, aşka dair, umutsuzluğa dair, suçluluğa, kötülüğe, ihanete, başarısızlığa dair fikirlerini izleyip kendi kendime özlem gideriyorum woody allen'la.

    yalın bir fikirden daha güzel hiçbir şey yok. hiçbir sahne, hiçbir görüntü fikrin kendisinden önemli diil. ve yine sade bir anlatımla, tek hedefi güzellik ile bir fikri anlatmak olan bir woody allen filmi.

    hayat güzel ve sade, fikirlerimizi birbirimize anlatmanın yolu olarak filmler var. karmaşıklaştırmadan, çirkinleştirmeden, abartmadan hiçbir şeyi.

    estetize ederek, romantize ederek evet. turistik bir mutlulukla, saçma bir saflıkla.. optimizmle, sarkazmla bazen.
    güzel film. aşka inanmak kadar çocukça.. turistik bir gezi kadar iyi geliyor.

    evet işte turisti oynamayı seviyorsanız yetiyorsa o "artificial" mod bile hayatın kendisinden "glimpse" sunmaya..

    woody allen benim için bir şehre turist olarak gitmek ve orayı çok ama çok sevmek.. öyle güvenli, öyle hatırlanası ve hevesle beklenesi... tekrar tekrar hayal edilesi, uğruna hayatın kendi sıkıcılığı yaşanası.. hayata benzemesini, boğmasını, yormasını beklemiyorum. dayanmamı sağlasın istiyorum sırf. hafifliğini ve güzelliğini seviyorum turist olmanın.

    mutsuz sonla bitmeyeceğini biliyorum. illa ki gülümseteceğini biliyorum. beni yormayacağını, üzmeyeceğini biliyorum. ve yanılmıyorum.


    (pati - 2 Ekim 2011 03:25)

  • comment image

    bu filmle ilgili diyebileceğim tek şey wow! dır. 8/10

    --- spoiler ---

    filmin fragmanını izlediydim ama senaryosunu falan bilmiyodum. o yüzden gil2in önünde 1920lerden bi araba durduğu zaman kıyafet balosuna falan gidiyolar sandım. ne bilim back to the future konsepti olacağını hehehehehe.

    herneyse, belki çok ironik olucak ama siz de benim gibi geçmiş dönemlere,sanata, retroya, vintage'a düşkünseniz pek bi seveceğiniz filmdir. ben de hep of keşke 50lerde yaşasam, 20lerde çaça yapsam, 1800lerde londrada gezsem (iç ses: karındeşen jack deşicek haberi yok salağın) diyen bi insanım. o yüzden bayıldım bu filme. ha izlerken amerikalılar için baya bi üzüldüm zira filmin heryerinden kültür sızıyo, bu salaklar anlamaz ki kim kimdir ne nedir. o yüzden imdb'de bol bol çok "sıkıcı yeaaaaaaaaaaa" yorumları var zaten ehehhhee. yani diceğim şudur ki bu filmi izleyip beğenmek istiyosanız azcık kültür gerekiyo. hatta owen wilson bile o kadar kültürün içinde sırıtıyo sanki. oh my gosh dedi adam ya!! hemingway'le karşılaşıp "oh my gosh" diyosan öl be adam! la havle!

    onun dışında woody allen'ın "herkes geçmişe kaçmak istiyo çünkü şu anda yaşadıkları hayatta mutsuzlar" ana temasi tabi ki canımı sıktı zira dediğim gibi ben de aynı moddayım :p fakat benim sebebimaslında mutsuzluk değil. yaşağımız devrin zıvanadan çıkmış olması. kimsenin değer bilmemesi, centilmenlik, kibarlık,saygı denen kavramların kalmaması, aşkın yerlerde sürünmesi. herşeyi çok çabuk tüketmemiz falan filan. resmen yozlaştık :/ neyse sözün özü çok güzel filmdi, sinematografi harikaydı, tabi hemen fotoğrafçılık damarım hemen kabardı, bi ara ekranın screenshotını alırken yakaladım kendimi :p (işte o screenshot! http://img832.imageshack.us/…832/2391/unledxkbo.jpg) bu vesileylen burdan woody allen ustama sevgilerimi yolluyorum. usta büyüksün!

    azcık trivia da veriim di mi:

    filmde gördüğümüz karakterler: (bkz: in order of appearance)

    - zelda fitzgerald - scott fitzgerald

    - cole porter

    - ernest hemingway

    - juan belmonte (hemingway'len kankaymış bunlar)

    - gertrude stein(picasso'nun kendisine ait tablosu http://usuarios.multimania.es/…gertrude_stein3.jpg. picasso bu tablo hakkında "herkes bu portrenin gertrude'e benzemediğini söylüyor ama farketmez çünkü ilerde benzicek" demiş.)

    - pablo picasso

    - djuna barnes

    - salvador dali (bu arada adrien brody dali'yi öyle güzel oynamış ki oscara aday olursa hiç şaşırmam) bi de dali'nin gil'e senin dudaklarının eridiği bi resmini çizicem yok yok en iyisi gözünden tek bi yaş aksın, isa'nın yüzü olsun bi de yanında gergedan olsun demesi cidden çok başarılıydı, dali'nin bütün sanat hayatını 10 saniyede özetledi.

    dali, eriyen saat ve gözyaşı ----> http://www.forgottentreasurez.com/…elting clock.jpg

    dali ve isa ----> http://files6.fliiby.com/…/_original/ammm0fep7p.jpg

    dali ve gergedan ----> http://s3.amazonaws.com/…u0cgkglo/ydmztnmlc+9c3mwg=

    - luis buñuel (gil'in bunuel'e "sana bi film konusu buldum" diyerek anlattığı film the exterminating angeldır.)

    - man ray

    - t.s. eliot

    - henri matisse

    - leo stein ( gertrude stein'in kardeşi. beraber sanat galerisi işletip, ressamların tablolarını topluyolarmış, çoğu ünlü ressamı da bunlar keşfetmiş zaten)

    - henri de toulouse-lautrec

    - paul gauguin

    - edgar degas

    - 16. louis ve marie antoinette

    - hatice sultan http://img338.imageshack.us/…mg338/4082/unledpo.jpg (pardon yaw hatlar karıştı! gabrielle'miş o hehehehehe)

    -
    ---
    spoiler ---


    (venus - 14 Ekim 2011 00:06)

  • comment image

    sonbahara çok yakışan film. pazar gününü şenlendirdi. gil'in yerinde olmayı diletti. bohem hayaller kurdurttu. hangi kültürden olursa olsun insanların hep benzer şeyler yaşayıp, benzer hayaller kurduğunu düşündürdü. herkesin yaşamak istediği bir geçmiş olduğunu hatırlattı. ilişkilerle ilgili belki bilmediğimiz bir şey söylemedi ama paris'in güzel sokaklarında tekrar sorgulamayı sağladı. hastayım sana woody.

    --- spoiler ---
    izlerken öyle çok istedim ki gece yarısı eski bir arabaya binip geçmişe gitmeyi, dayanamadım dillendirdim. arkadaş rüyadan uyandırdı sonra;

    `burası paris değil güzelim, gelmişini geçmişini sikerler`

    ---
    spoiler ---


    (sapan - 17 Ekim 2011 09:53)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmde en çok güldüğümüz yeri hatırladığım kadarıyla yazıp gideceğim. zaten ben unuttuğum şeyleri yazamıyorum.
    kahramanımız gil, luis bunuel, man ray ve salvador dali ile oturmuş dertleşirken (abilerin hepsi gerçeküstücü aşmış tipler) 2010'dan geldiğini, orada evlenmek üzere olduğunu, nişanlısını sevdiğini ama 1920'lerde burada da birine âşık olduğunu, kafasının karıştığını filan anlatıyor. elemanlar sakince dinliyor. yani diyor gil istediği tepkiyi alamayınca, mümkün mü böyle bi şey, insan ait olmadığı çağdan birine gerçekten âşık olabilir mi? adamlar, ortada herhangi bir tuhaflık göremeyen bakışlarla e ne var ki bunda, n'olmuş yani, tabii ki mümkündür, her şey mümkündür diyorlar. gil de, abi tabii siz sürrealist olduğunuz için sorun yok tabii... diyor. ama ben normal bi insanım ve bu nasıl olur ki, diyor.
    ve ben o an resmen dali'yle dertleşmek istedim abi. kim bilir ne komik görünüyoruzdur lan günlük dertlerimizle.

    ---
    spoiler ---

    filmi de sevdim gibi, izlenebilir.


    (keyfekederolsun - 21 Ekim 2011 10:00)

  • comment image

    tam bir "lay lay lom galiba sana göre sevmeler" filmi. bu kadar entelektüel bir filmden sonra bu kadar düşük seviyeli bir yorum yapmam da iyi oldu.


    (glucklich - 11 Aralık 2011 03:39)

  • comment image

    --- spoiler ---

    son ana kadar esas oğlanın yaşadıklarının bir rüya olduğu ortaya çıkacak diye ürküyorsunuz.
    dedektifin onu bir köşede sızmış bulacağını ve olayların böyle bağlanacağını düşünüyorsunuz.
    ancak sıra dedektifin de kaybolduğu sahneye geldiğinde yüzünüze kocaman bir gülümseme oturuyor :)

    ---
    spoiler ---


    (elmalikek - 17 Mart 2012 21:12)

Yorum Kaynak Link : midnight in paris