(500) Days of Summer ' Filminin Konusu : Alışılmamış türde bir romantik komedi olan film, aşkın gerçek olduğuna inanmayan bir kadın ve ona aşık olan bir adamın hikayesini anlatıyor. Tom Hansen, hayatından tamamen çıktığına emin olduğu zaman Summer Finn ile tanıştığı ilk günü hatırlar. Tom, kıza ilk gördüğü anda aşık olur. Hayatının geri kalan kısmını bu kızla birlikte geçirmesi gerektiğini biliyordur.Ne var ki Summer ne aşka ne ilişkilere inanmamaktadır. Buna rağmen aralarında arkadaşlıktan öte farklı bir ilişki başlar. Birlikte geçirecekleri günler sıradışı, eğlenceli ve komik bir hikayeye tanıklık edecektir. İlk defa Sundance Film Festivali’nde gösterilen film, hem eleştirmenlerden hem de seyirciden tam not aldı.
Ödüller :
The Perks of Being a Wallflower(2012)(8,0-447278)
The Notebook(2004)(7,9-463820)
Little Miss Sunshine(2006)(7,8-403449)
The Fault in Our Stars(2014)(7,7-344061)
Silver Linings Playbook(2012)(7,7-612279)
Midnight in Paris(2011)(7,7-350719)
50/50(2011)(7,6-317690)
Juno(2008)(7,4-502622)
Crazy, Stupid, Love.(2011)(7,4-435667)
10 Things I Hate About You(1999)(7,3-307112)
Easy A(2010)(7,1-323799)
Friends with Benefits(2011)(6,6-312091)
Independent Spirit Awards : "Independent Spirit Award-Best Screenplay"
"this is not a love story, it's a story about love" sundance'de gosterime girdi. su ana kadar ki yorumlar parlak. marc webb video klip isleriyle taniniyor. filmde guzel goruntulerle, iyi kamera acilariyla, canli renklerle, isik oyunlariyla karsilacagiz gibi. teaser trailer'da dogruluyor su an bizi. joseph-gordon levitt iyi bir karakter oyuncusu. zooey (kanka ya benim, friends with benefits) zaten genelde iyi isler cikarir, ek olarak bu filmde fazla guzel duruyor. hammadde iyi yani. hikaye'de los angeles' da gecen 500 gunluk bir iliski uzerine. garden state ve once 'dan sonra ucuncu fox searchlight hiti olacak gibi duruyor. hayvan gibi entry dolacak olum buralar. yazdiydi dersiniz. ay indie'ye bayiliiyoraam, hollywood acmiyo benii diyen cucuk kafalar tam sizlik film geliyor, iyisiniz yine.tabi filmi gormek icin biraz daha bekleyecegiz. abd gosterim tarihi 24 haziran 2009.filmin tagline'i ile bitirelim entry'i..."boy meets girl. boy falls in love. girl doesn't" ana cok tanidik lan.
(please dont die - 27 Şubat 2009 22:57)
afiş yazısı da şöyledir: oğlan kızı görür... oğlan aşık olur... kız olmaz...tüm karşılıksız aşklara ve aşıklarına bir ağıt. hem de gördüklerimin en iyisinden.
(yilankavi - 29 Ağustos 2009 02:00)
--- spoiler ---sonunda kadere inanmayanlara pek güzel göz kırpan bir film.-my name is tom- i'm autumn--- spoiler ---
(venus - 22 Eylül 2009 18:51)
--- spoiler ---adının 500 days of summer değil, "summer the evil bitch" olması gereken film.--- spoiler ---
(henalama - 10 Ekim 2009 02:03)
filmin en etkileyici sahnelerinden birinde insanı yerlere yeksan eden film.--- spoiler ---tom karamsarlığın dibine vurmuşken işyerindeki toplantı sırasında ayar üstüne ayar verip sonra özür dileyip istifa ederken mckenzie'nin kendisini alkışlama girişimi gerçekten harikaydı.*--- spoiler ---sonuç olarak güzel film işte baya. anlatımında bir sıkıcılık yok. karakterlerin hepsi çok sempatik olduğundan mütevellit film çok sıcak geliyor. en azından bana öyle geldi.
(onelaole - 17 Ekim 2009 17:21)
tipik kadın davranışlarının çok güzel anlatıldığı film. aslında çok romantik bir film gibi görünüyor değil mi, ama bir de kız tarafından görelim filmi. buradan sonrası spoiler sayılır.--- spoiler ---hatun bir iş yerinde çalışmaya başlıyor. kendisiyle ilgilenen erkekler olduğunun farkında ve bundan hoşnut. en şapşallarından tipi iyi olana yanaşmaya başlıyor, hoşlanıldığının farkında. boncuk dağıtmaya başlıyor ki ilgiyi daha fazla çeksin üzerine, elemanın şah damarına basıyor, kulaklıklarıyla gezdiği için iyi de yapıyor hani the smiths'le basarak. erkek için ne kadar özel bi ansa hatun için herşey sıradan. madem yalnızım, takılayım diyor ondan sonra, aylarca elemanın hayallerinin kadını olduğuna inandırıyor bir yandan, onun için özel olan bankları, binaları paylaşıyor yalandan. barda yanına gelen zengin herifin önünü kesince bizim aptal eleman kızda şalter atıyor, eleman 'ben neyinim' diyor, cevap vermiyor. sonra onu da kaybetmeme sevdasına sabahın köründe yanına gidiyor ama aslında kafasında bitiriyor. sonrasını biliyorsunuz zaten; elemanın yanından ayrılır ayrılmaz karşısına çıkan ilk zengin herife atlıyor. bizim romantik salağımızla karşılaştıktan sonra yine bir oynayım şununla diyor, yine bozuyor psikolojisini. bununla da yetinmiyor, kasten özel yerlerine gidiyor tekrar acı çektirmek için. eleman atlatamasaydı sonsuza kadar da kullanacaktı içindeki duyguları.görebildiniz mi gerçeği şimdi?--- spoiler ---çok romantikmiş! hah!
(weird science - 17 Ekim 2009 17:37)
aşık adam ile hoşlanan kızın hikayesi; roller cinsler arasında değiş tokuş edildiği taktirde hepimizin hayatından bir parça olabilecek olan film…--- spoiler ---kız baştan ilişkiyi eğlenceli olduğu için istediğinin, ciddiye almayacağının ve bir gün biteceğinin mesajını adama açık bir şekilde veriyor. kısacası “aşık değilim, sen eğlencelisin, birlikte iyi zaman geçiriyoruz, ama daha iyisini bulduğum an elinden kayıp giderim ona göre” diyor açık açık adama.bu durumda kıza adamı boynuzlayıp gittiği için kızmamalıyız; çünkü baştan “ben arızayım” mesajını vermiş. adam da mesajı alıyor almasına da gönlüne hakim olamıyor; sonra da duygusallığının cezasını çekiyor. kalp ağrısı çekmiş biraz tecrübeli bir erkek olsa akıl sağlığı açısından ya kıza hiç bulaşmaz ve ya da kendini “eğlence” moduna sokar, ilişkiyi ciddiye almamaya şartlardı kendini…kıza kızdığım noktalar ise tamamen ilişki bittikten sonraki davranışlarıdır. aşık bir adamla arkadaş kalınamayacağını ve ilişki bitmişse o adamla her yazışmanın, her buluşmanın ona acı vereceğini her kız bilir. adamın zaafını kullanarak onda umut yaratacağını bildiğin davetleri yapmaya devam ediyorsan hala onun üzerindeki etkini deniyor ve egonu tatmin ediyorsun demektir. buna kızarım…adamdan uzak dur, ne görün, ne evindeki partiye davet et, ne dans et…sadece uzak dur ki gözden ırak ol, gönülden de ırak ol…banktaki sahnemize gelince… kızı arkada görür görmez ne halt yiyeceğini anlamak zor değildi. kendisine aşık ve iyi niyetli bir insanı terk etmek, ister istemez vicdan azabı yaratır. dolayısı ile kızın ne yapıp ne edip adamdan özür dilemesi ve kendi vicdanını rahatlatması gerekiyordu. bir nevi “sen çok iyi birisin; ama sorun bende” anlamına gelecek bir davranış bekliyordum. banka oturup adamın elini tutması tam da bu özürün yerine geçen ve kendi vicdanını rahatlatmak için yapılan tipik bir kız hareketiydi. “dostça” sarılmak da yine diğer tipik bir seçenekti ama yapmadı.bu vicdan azabı hafifletme stratejilerine de kızıyorum. madem baştan adamla eğlenmeyi kafaya koymuşsun ve bunu adamın sana aşık olduğunu bile bile ilişkiye devam ediyorsun; o zaman ya bunun acısını çekmeyecek bir karakterin olacak ve arkana dönüp bakmadan gideceksin ya da bu vicdan azabı ile yaşayamayı becereceksin. vicdanını hafifletmek için el tutmayacaksın, kusura bakma demeyeceksin, karşındaki insanı saf yerine koyan ve bana göre sövmekten farkı olmayan “sen çok iyi birisin…” anlamına gelen davranışlar da bulunmayacaksın. sadece çekip gideceksin, bıçak gibi keseceksin, görmeyeceksin, arkadaş kalmayacaksın ve bitecek…--- spoiler ---kısacası ilişki sırasındaki tutumundan ziyade ilişki sonrasında adamı maymun etmeye devam eden tutumu için kıza kızdığım güzel bir sonbahar filmidir.
(segovia - 18 Ekim 2009 23:00)
film güzel, soundtrack harika, zooey* insan değil.--- spoiler ---summer'a* sinirlendim, sonda autumn'a sevindim filan ama 25 senedir filmdeki expectations/reality sahnesini neredeyse her gün yaşamış, summer'ın bankta söylediklerinden çok daha saçmalarını defalarca dinlemiş biri olarak da tom'un 500 günlük serüveni sonunda aşk tanımımı gözden geçirecek filan değilim.--- spoiler ---tomcum bize hayat zaten hep winter, sen yine iyisin.üşüyoruz reis...
(ctrleng - 3 Kasım 2009 23:09)
sonunda geçen diyalogla aşkı çok güzel anlatmış filmdir.--- spoiler ---- bir sabah uyandığımda biliyordum.- neyi biliyordun?- seninleyken asla emin olamadığım şeyi.--- spoiler ---
(harmanim - 4 Kasım 2009 04:13)
bu filmi yirmilerinde izleyip etkilenmeyenin kalbi, otuzlarında izleyip etkilenenin aklı yoktur.--- spoiler ---"papercuts hurt, please work safely"--- spoiler ---
(shocktheworld - 6 Kasım 2009 18:43)
filmin adını "beş yüz deyz of samır" şeklinde okuyanlarla bir zirve düzenlense heralde bin kişi filan gelir.
(fitneci - 14 Kasım 2009 12:05)
filmin içinde pek çok güzel replik vardı ama bi tanesi çok hoşuma gitti:--- spoiler ---bence teknik olarak hayallerimin kadını oldukça büyük göğüslere, daha farklı saçlara sahip ve muhtemelen spora daha düşkün olurdu. ama doğrusu robin, hayallerimin kadınından daha iyi. o gerçek.--- spoiler ---
(vote - 30 Kasım 2009 00:30)
yani diyor ki :--- spoiler ---sevdiceğiniz ciddi bir ilişki aramıyorum, kimseye aşık olamıyorum, hazır değilim falan filan diyorsa, direk üstünüze alının. zira kendisi bizzat sizinle ciddi olmak istemiyordur ve size aşık değildir. yarın öbür gün fikrini başkası değiştirince şaşırmayın, hani kimseye aşık olamıyodun yeaaaa diye isyan etmeyin.--- spoiler ---
(very irish person - 21 Aralık 2009 11:50)
--- spoiler ---filmin girişinde summer ile ilgili bir bilgi sahibi oluyoruz; bitch. summer film boyunca buna uygun davranıyor ve seyircinin tepkisini çekiyor. aslında sorunu aşkla ilgili değil.. daha önce aşık olmamış ya da bir sabah aşık olduğunu farketmiş değil. summer birini arıyor.. hoşlandığı, beraber vakit geçirmek istediği, ten uyumu olan, kendisine aşık olan ve kimseye anlatmadığı şeyleri anlatabileceği birini arıyor... summer için bunlar yeterli olmaz, olmuyor da, o aynı zamanda ayakları yere sağlam basan, kariyeri olan ve zengin birini arıyor, en azından diyor bir hedefi olsun. tom, son maddede aranılan şartlara haiz olmadığı için ve tekrar tekrar yoklama çeken summer'a bir türlü burada yanıtını veremediği için koca yazı heba ediyor. evlenme teklifi aldığı gün dahi son bir umut tom'a pas atıyor, tom aslında mimar... tom sikerim mimarlığı ben aşk adamıyım ayaklarına devam ediyor. bunu gören summer tek taşıyla şov yapıyor. summer aşık olmamış olsa gerçekten yani bir sabah uyandım masalı gerçek olsa o mekana gidip tom yolları gözlemezdi. oraya gidiyor ve geleceğini biliyordum diyor. kim bilir kaç gün daha gitti ve kaçıncısında denk geldi. aşık olduğun adamla evleneceksin ve sana aşık olan adamın mekanına gidip adamı bekleyeceksin ha, hadi canım sende. oraya gidiyor çünkü; kimseye anlatamadığı şeyleri anlattığı adamı değil diğer şartlara uygun adamı seçti ve evlilik kararını sorguluyor. tom'u yine davetiye yazan biri olarak görürse içi rahat edecek ve kocasına koşarak gidecek. o da ne? tom, kariyer peşinde hareket etmeye başlıyor ve summer deliriyor. 450 gün bir adım atmadın da ben evlenince mi yola çıktın diye hırslanıp; tom'un canını acıtacak sözler söylüyor. yalanını yiyim senin. o gece dans etmesinin sebebi de; istediğinin o olması. ama açık açık diyemiyor; bak tom koçum iyisin hoşsun da, davetiye yaza yaza nereye kadar? senin gibi çulsuzla zaman kaybettim zaten kendime çatı katında parti verdiğim, tek taşı göstererek şov yaptığım bir koca buldum. bir senede mimar olsaydın senine olurdum. gelelim tom efendiye. o da yanlış yollara giriyor. nasıl filmin başında bitch diye bilgi sahibi oluyorsak tom hakkında da bilgi sahibi oluyoruz. o bilgiyi bize veren küçük bir kız çocuğunun repliği;- güzel bir kız, sırf seninle aynı tuhaf şeylerden hoşlanıyor diye ruh eşin olmaz, şapşal.evet, şapşal kendisi... aşık olmak istiyor, birisi olsun istiyor. bu birisi kafasındaki aşka uygun olsun istiyor. ortak zevkleri olsun, beraber vakit geçirmekten hoşlansın ve en önemlisi güzel olsun istiyor. kız güzel olduğu için aşka uygun oluyor. kızı ruh eşi olarak görme sebebi; müzik zevklerinin uymasından ve kızın güzel olmasından ibaret. bu uğurda kızın yaptığı bütün yamuk hareketleri görmezden gelme yolunu seçiyor, farketmiyor değil ama görmemeyi-değerlendirmemeyi seçiyor. hazırladığı cd'yi dinlemediğini, siklemediğini farkediyor ama hemen geçiştiriyor, gibi... zaten filmin başında söylemiş arkadaşına benim ligimde bir kız değil... o da hakediyor yaşadıklarını. götü-başı oynayan, istediği gibi birini ararken bir ihtimal istediğim kıvama gelir diye kendisini yedekte tutan birine takılıp kalıyor. yeni beş yüz gün böyle olmaz, neden olmaz? çünkü yeni kızla davetiye yazarken tanışmıyor, kariyer kovalayan bir mimar olarak tanışıyor. kız penceresinden güzel bir başlangıç. kız da maşallah taş gibi. bu da erkek için güzel başlangıç. daha uzun ömürlü bir ilişkileri olur.--- spoiler ---
(rewlofweno - 11 Mart 2010 14:05)
çok sevdiğim arkadaşım bu filmdeki referansları listelemiş, "500 days of summer kullanma kılavuzu" hazırlamış. yazısını aynen kopyalıyorum, ismini vermemem için ısrar etti ama övgüler bana değil ona gelsin :)--- spoiler ---önemli not: filmi izlemeyenler okumasınbu filmi cumartesi günü izledim ve izlerken çok fazla detay olduğunu fark ettim. bu ayrıntıları yakalamak için sadece sinefil olmak yetmiyordu. bu nedenle filmi tekrar izleyecek sinemaseverlere filmin daha keyifli izlenmesine yardımcı olması bakımından bir kullanma kılavuzu hazırlamaya karar verdim. bu kılavuzu hazırlarken hiçbir siteden yararlanmadığımı özellikle belirtirim. edebiyat, sinema, resim, müzik ve mimari gibi alanlarda göndermelere sahip olan bu filmi dakika dakika inceleyip daha önce fark ettiğim detayları yazdım. 1-2: karakterleri tanıtırken tom’un odasına baktığımızda çeşitli grupların önemli albümlerinin posterlerini görüyoruz. tom ingiliz pop müziği sevdiğinden bahsediyor ve haliyle posterler de bunu destekliyor.arka planda gözüme takılan posterlerden bazıları şunlar: the smiths, the jesus and mary chain’den psycho candy, pixies’den doolittle ve pil. bu dört gruptan üçü britanya’dan birisi ise amerika’dandır. summer tom için, iyi bir müzik zevkine sahipsin dediğinde bana göre haklıydı. bilhassa psycho candy albümü pop tarihinin en gürültü albümü olup çoğu metal albümünden daha sert bir sounda sahiptir. her kesime hitap etmeyen bu ‘pop’ albümü müzik tarihindeki en devrimsel 10 albümden birisidir gözümde. son olarak albümlerin sırasını da verip bu poster kısmını halledelim. soldan sağa: pil, psychocandy, doolittle ve the smiths.1-2: yine aynı dakika içerisinde tom’un aşk mevsimi filmini yanlış anladığından bahsediyor. aşk mevsimi dustin hoffman’ın çıkış yaptığı filmdir. orijinal ismi the graduate olan aşk mevsimi’nde hoffman kiliseyi basarak (yani düğünü) sevdiğini kaçırır. filmdeki elaine sesi de aşk mevsimi filminden gelmektedir. ses hoffman’a aittir.1-2: tom’un üzerindeki t-shirtteki baskı joy division grubunun unknown pleasures albümündendir. the smiths’deki gibi tatlı bir melankoliden daha çok ağır ve kasvetli bir hava mevcuttur parçalarında.1-2: summer’ın odasında onun ilgi alanına dair sadece the smiths posterini ve the smiths’in solisti morrissey’in resmini görürüz aynasında. resim aynaya iliştirilmiş şekilde solda kalırken poster sağ taraftadır. 5-6: summer ile tom seinfeld’teki kafeye benzer bir kafedeyken ayrılık kararı alırlar. daha sonra summer, tom’a sid ve nancy gibiyiz der. sid vicious, daha sonraları pil grubunun solistliğini yapan johnny rotten’ın sex pistols grubundan arkadaşıdır. sex pistols grubu ’77 ingiliz punk’ının öncüsüdür. sid nancy’i öldürdükten sonra (ki filmde de 7 yerinden bıçakladığını söyler) grup dağılır ve johnny rotten da kendini pil grubunda bulur. ayrıca sid & nancy’nin hikayesi filme aktarılmış ve sid’i gary oldman oynamıştır. sanırım ’86 yılı emin değilim. 9: asansörde ilk kez karşılaştıklarında summer, tom’a the smiths’ten bahseder. o sırada tom’un kulaklığındaki parça ‘there is a light that never goes out' parçasıdır. tam da ‘if a double decker bus...’ diyeceği sırada kulaklığı çıkarır ve summer ile konuşmaya başlarlar.ortak konu olarak ‘muzbalığı’ndan bahsetmeleri yüksek ihtimal bir romana gönderme ama hangi roman bilmiyorum. ayrıca tom ile küçük kardeşi arasındaki tenis maçını 3-0 küçük kardeşi kazanıyor. (editörün notu: burada salinger'dan a perfect day for bananafish olabilir, henüz izlemediğimden bilemiyorum.)15: tom, summer’ın the smiths’ten hoşlandığını anladıktan sonra the smiths’in bir albümünden parça açar, summer yaklaştıkça bilgisayarının sesini açar. ancak beklediği ilgiyi görmez. çalan parça ‘please please please let me get what i want’ parçasıdır. aynı parça pretty in pink filmindeki çılgın karakter ducky, aşk konusunda hüsrana uğradığında arka fonda çalmıştır. sonuç olarak bu parça devreye giriyorsa melankolinin dibine vurulmuştur size diyeyim :p 17: karaoke bara ilk girdiklerinde arka fonda çalan parça poison grubunun en büyük hiti ‘every rose has a thorn’ parçasıdır. 18: summer karaoke için born to run parçasını söylemek istemiştir. parça bruce springsteen’e aittir. daha sonra tom’un arkadaşı tom için new jersey’li der, ki bu springsteen’e göndermedir. çünkü springsteen nj’dendir. summer kedisinin adını springsteen’den etkilenerek koyduğunu söylediğinde tom ve arkadaşı kedinin isminin the boss/patron olduğunu zannetmektedirler ilk etapta. çünkü patron, bruce springsteen’in lakabıdır. summer’ın kedisinin isminin bruce olduğunu söylemesi onlarda hafif de olsa hayal kırıklığı yaratır. mimiklerden anlayabilirsiniz. 20: summer, tom’a alman aksanında werther diye seslenirken goethe’nin romanı genç werther’ın acılarına göndermede bulunur. romanda werther, aşkını bir ömür boyu sevmiş ve onun aşkı olmadan yaşamanın manasız olacağını belirtmişti. goethe, roman karakteri werther ile örtüşmüştür. karşılıksız aşkları olmuştur ancak intiharı seçmemiştir. werther’le örtüşmüştür örtüşmesine ama aynı zamanda onu deliler gibi seven bir kızı da reddetmiştir. bu reddedişi yıllar sonra alman edebiyatının en büyük şairlerinden rainer maria rilke tarafından ağır bir dille eleştirilmiştir. 20: tom’un karaokede söylediği parça pixies’den here comes your man’dir. 25: tom’un arkadaşı tom’u apartmanında bastığında summer da içeridedir. ona çeşitli cinsellikle ilgili sorular sorar. ‘yeni bir iş bulursan bana haber ver’ der. direkt olarak cinselliğe göndermedir. eğer yeterince anlaşılmadıysa o kısmı ingilizce altyazıyla izlemenizi tavsiye ederim. çünkü buraya yazılmayacak kadar 18+ 30: tom evden çıkarken aynanın yansımasında star wars karakteri han solo’yu görür. han solo’yu harrison ford oynamıştır. 31: tom’un herkese gülümsedikten sonra dans etmeye başlaması ferris bueller filmindeki twist & shout performansına göndermedir. ayrıca tom’un ilk dans figürü disko filmlerinin atası saturday night fever’dandır. o filmdeki o figürü john travolta yapmıştır. 32: tom ile arkadaşı tartışırken arkadaşı ona kitap yazması gerektiğini söyler. daha sonra henry miller örneği verirler. tom, henry miller için benden daha fazla kadınla birlikte olmuştur derken haklıdır. çünkü miller’ın (öyle zannediyorum ki, ama emin değilim) erotizmi kullanmadığı ve cinsellikten bahsetmediği herhangi bir kitabı yoktur. 33: tom’un t-shirt’ündeki baskı joy division grubunun hit parçası love will tear us apart’tandır.34: tom’un t-shirt’ündeki baskı the clash’in london calling albümündendir. grubun bass gitaristinin gitarı yakıp yere çarptığı fotoğraf o yılın en iyi fotoğrafı seçilmiştir. aynı t-shirt çok sevgili ablam tarafından ispanya’dan getirtilmiş olup bende de mevcuttur. (editörün notu: hava atıyor sevgili arkadaşım ben çizerim ama o tişörtü :p)37: summer’ın odasındaki siyah şapkanın üstündeki elma figürü sürreal bir ressamın tablosunda vardır. hangi ressam olduğunu hatırlayamadım şimdi. bu tarz göndermeleri sadece greenaway filmlerinde görmemek güzeldi doğrusu. 37: tom’un elindeki karikatür ringo starr’a ait hani summer’ın şu çok sevdiği baterist, the beatles’ın bateristi. 45: tom, summer’ın evindeki tartışmasından sonra merdivenleri iner. o anda kameranın açısı vertigo filmine göndermedir.49: tom ile summer parkta argo kelimeleri tekrar ettikten sonra bir ara tom ipin ucunu kaçırır ve çok yüksek sesle bağırır. bunun üzerine parktakilere bende tourette sendromu var der. tourette sendrom’u sakinken bir anda çıldırmanın eşiğine gelme sendromudur. aşama aşama seslerini yükseltmeleri de buna göndermedir. (tabii ki de ikisi de tourette sendromuna sahip değildir)51: tom sinemada tek başına film izlerken 3 filmin parodisi yapılır. açıkçası ilk filmi bilmiyorum ancak 2. ve 3. filmler isveçli yönetmen ingmar bergman’dandır. 2. film persona, 3. film 7. mühür filmlerine göndermedir. 7. mühür filminde şövalye sahilde ölüm ile satranç oynarken, tom’un filminde melek ile satranç oynar. 55: tom, summer’ın dış görünüşünü daha önce tanımlamıştır. ancak bu dakikada onun çarpık dişlerinden, 60’lardan kalma saç modelinden, yamuk yumuk dizlerinden gibi şeylerden bahseder. bu ve buna benzer tasvirleri jean-luc godard filmlerinde sık sık görürüz. o sahne tam anlamıyla godard’a saygı duruşu niteliğindedir.57: tom, summer için ‘evil, emotionless, miserable human being or a robot’ tasviri kullanır. bu da benden summer’a gitsin.the smiths’ten ‘heaven knows i’m miserable now’ 57: 2. karaoke macerasında tom’un söylediği parça the clash’ten train in vain parçasıdır. 1.09: tom güneş gözüklerini kapalı alanda çıkarmaz. artık o da vampirlerden birisi olmuştur. burada, summer’ın onun kanını gün geçtikçe sömürdüğüne göndermede bulunur. 1.13: summer, sinemada tom ile aşk mevsimi filmini izlerken ağlamaya başlar. açıkçası bir insanın aşk mevsimi filminde ağlaması bana göre imkansızdır. hele hele son sahnede kahkahalarını bile tutmaması gerekir. ama summer gider o filmde ağlar. nedeni ne olabilir diye düşündüm, iki şey geldi aklıma ilk etapta.i) filmin ilk sahnesinde tom’un aşk mevsimini filmini yanlış anladığından bahseder bir dış ses. acaba tom, summer ile sinemaya gittikten sonra kendisinin filmi yanlış anladığını mı düşünmüştür. çünkü küçükken izlediğinde de ağlamaz. yani bu filme ağlamak mı gerekiyordur? bana kalırsa tam tersi tom filmi doğru anlamıştır, summer yanlış anlamıştır. bu yüzden summer kendinin de deyimiyle salakça ağlamıştır. ii) summer’ın tom’un dustin hoffman kadar cesaretli olabileceğine ihtimal vermemesi veya evliliğe gerçekten hazır olmadığının bu yüzden özgürlüğünün kısıtlanabileceği düşüncesine kapılması.1.20: summer ile tom her şey kopmuşken parkta son kez konuşurlar. o sırada tom, summer için ‘sen hep istediğin şeyi yaparsın, değil mi?’ diye sorar. bu durumda tom’a sadece bir parça ithaf edilebilir. the rolling stones’dan ‘you cant always get what you want’ sonuç olarak, bolca göndermenin olduğu bir filmdi. edebiyattan, sinemaya, resimden, müziğe ve mimariye bütün bu göndermeler sebebiyle aslında karşımızda hiç de sabun köpüğü bir film durmuyor. mimari göndermeler 1-2 kez geçse de mimarlık hakkında kırıntı kadar fikre sahip olmadığım için yazamadım. kaçırdığım detaylar olabilir benden bu kadar (hiç bir siteden yararlanmadığım için özel isimlerde yazım hataları olabilir :))--- spoiler ---ellerine sağlık diyorum, sözlükte yazar olsun diye ısrar ediyorum buradan!
(su nanesi - 28 Mart 2010 00:35)
ağlak, vıcık vıcık aşk filmlerinden zerre hoşlanamam da arkadaş bu filmi izleyip seven, beğenen liseli ergendir demek için beyninin %72'sini aldırmış olman gerekir. ya da en düzünden lise 4'e yeni geçmişsindir. gerçi ikisi de aynı şey nihayetinde.
(akustik cinayet - 24 Eylül 2011 17:18)
bence filmin adını "autumn'u bulabilmek için summer kaltağıyla geçen 500 gün" olarak değiştirmeliler. dengesiz kevaşe ya, hasta etti beni. lütfen herkes izlesin bu filmi ve uzak dursun böyle karılardan, bilinçlenelim.
(kizil sakal - 29 Aralık 2011 17:49)
--- spoiler ---bir erkek açısından bu filmin adı 500 days of orospuçocukluğu'dur.--- spoiler ---
(huor elensar - 1 Ocak 2013 21:04)
--- spoiler ---filmde summer'ın kocasını bir sahne dışında hiç görmüyoruz, parti sahnesinde öptüğü adamın summer'ın kocası olduğunu düşünürsek yalnızca o sahnede var. eğer o değilse, kocasına dair hiç bir şey yok, film burada çok güzel bir şeyi vurguluyor aslında. seni seçmediği zaman kimi seçtiğinin bir önemi yok, onun senden ne kadar güzel ya da yakışıklı olduğu, ne kadar başarılı ya da özel olduğu, kısacası kim olduğu önemli değil. sen seçilmedin, bu senin kim olmadığınla ilgili değil yani, kim olduğunla ilgili. neden ben değil de o diye sormanın anlamsızlığını vurguluyor. bir de en son konuşmalarında tom'un summer'ın arkasından yine de mutlu olmanı isterim diye seslenmesi, seslenebilmesi bir şeyi gösteriyor bence, hala birşeyler hissettiğimiz ve unutamadığımız insanlara karşı, mutlu olmanı isterim diyebildiğimizi göstermek istiyoruz. yani seni o kadar da umursamıyorum ya da hala bir umut var içimde sen benim için değerlisin. halbuki gerçek öyle değil, eğer biz mutlu olamıyorsak, o da olmasın istiyoruz. üzülsün, pişman olsun, acı çeksin diye bekliyoruz. ne zaman ki gerçekten onu unutmaya başlarız, belki bir ihtimal onun da mutlu olmasını isteriz. bir ihtimal ama o da, çektiğimiz acı, döktüğümüz gözyaşı ne kadar artarsa bu ihtimal de o kadar azalır...--- spoiler ---
(elika - 10 Nisan 2013 13:05)
itiraf edin hadi;(bkz: beş yüz days of summer)
(mrsco - 29 Temmuz 2013 09:04)
Yorum Kaynak Link : 500 days of summer