Süre                : 2 Saat 26 dakika
Çıkış Tarihi     : 10 Ağustos 2011 Çarşamba, Yapım Yılı : 2011
Türü                : Drama
Taglar             : çikolatalı turta,yazar,Roman yazmak,Gazete köşe yazarı
Ülke                : ABD,Hint,Birleşik Arap Emirlikleri
Yapımcı          :  DreamWorks , Reliance Entertainment , Participant Media
Yönetmen       : Tate Taylor (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Tate Taylor (IMDB)(ekşi),Kathryn Stockett (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Emma Stone (IMDB)(ekşi), Viola Davis (IMDB), Bryce Dallas Howard (IMDB)(ekşi), Octavia Spencer (IMDB)(ekşi), Jessica Chastain (IMDB)(ekşi), Ahna O'Reilly (IMDB)(ekşi), Allison Janney (IMDB)(ekşi), Anna Camp (IMDB)(ekşi), Chris Lowell (IMDB), Cicely Tyson (IMDB), Mike Vogel (IMDB), Sissy Spacek (IMDB), Brian Kerwin (IMDB), Wes Chatham (IMDB), Aunjanue Ellis (IMDB), Ted Welch (IMDB), Shane McRae (IMDB), Roslyn Ruff (IMDB), Tarra Riggs (IMDB), Leslie Jordan (IMDB), Mary Steenburgen (IMDB), Tiffany Brouwer (IMDB), Ashley Johnson (IMDB), Ritchie Montgomery (IMDB), Nelsan Ellis (IMDB), David Oyelowo (IMDB), LaChanze (IMDB), Dana Ivey (IMDB), Becky Fly (IMDB), Amy Beckwith (IMDB), Julie Ann Doan (IMDB), Jordan Sudduth (IMDB)

The Help (~ Duyguların Rengi) ' Filminin Konusu :
Duyguların Rengi, gizli bir yazı projesi etrafında birbirlerine daha çok yaklaşan 3 farklı kadının dostluk öyküsünü anlatıyor. Eugenia Phelan, bir genç kız olarak iyi eğitim aldığı okuldan mezun olmuştur ve diğer kız arkadaşları gibi evlenip, çocuk yapmak yerine kendine meslek edinmek ister. Bir yazar olmayı kafasına koyan genç kız, ailesinin beklentilerini de boşa çıkartarak yerel bir gazetede küçük bir köşe sahibi olur. Ev işlerinde püf noktalarını yazdığı bu minik köşe için en yakın arkadaşının hizmetçisi Aibileen'dan yardım ister ve böylece kendisini sıra dışı bir projeye başlarken bulur. Bu gizli projede dokunaklı hikayeler yazmaya başlayınca ona bu ilhamı hizmetçi Aibileen ve aşçılık Minny'nin anlattığı gerçek insan öykülerinden çok etkilenir... Yönetmen Tate Taylor tarafından beyazperdeye uyarlanıp çekilen filmin baş rollerini ise Emma Stone, Viola Davis ve Octavia Spencer paylaşıyor...

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
BAFTA:BAFTA Film Award-Best Supporting Actress


  • "'' onlarin cocuklarina vurmayacaksin. beyazlar, cocuklarini kendileri dovmek ister.''"
  • "celia foote* karakterine ilk gördüğüm andan saygı duyduğum, ırkçılık karşıtı hoş ve duygusal film.tek saçma noktasıda emma stone o yaşına kadar sevgili bulamamasıdıri göz var nizam var."




Facebook Yorumları
  • comment image

    türkçeye yardımcı adıyla çevrilmiş olan kitap ki doğrusu da bu zaten; kathryn stockett tarafından yazılmış. ayrıca yazarın ilk kitabıymış.

    sıkılmadan keyif alınarak okunacağını söyleyebilirim. 1960-1970 arası jackson mississippi de geçen siyahi-beyaz ayrımcılığını akıcı-insancıl bir üslupla yazmış sonuna doğru baya baya gözleri doldurmuştur.
    zor zamanlar yaşayan insanları dinlemek için güzel bir kitap.

    okudum, sevdim, bildirdim.


    (benekli geyik - 5 Mayıs 2010 15:43)

  • comment image

    1960'larin jackson, mississippi'sinde zenci hizmetciler ve hizmet ettikleri evlerin hanimlari arasindaki ili$kiye dair etkileyici bir film. guzel gozlu skeeter karakteri (emma stone) ise yazar olmaya niyet etmi$, arkada$larinin irkciligindan tiksinen bir genc beyaz hanim. the help diye isimlendirilen bu zenci hizmetcilerin hikayesini yazmaya niyet eder ve olaylar geli$ir. sinema salonunda yuksek sesle kahkaha atmama neden olan sahneler oldugu gibi zaman zaman aglatiyor da. ho$, benim aglamam nasil bir referans onu bilemeyecegim, reklam izlerken bile dokturebilen bir insanim sonucta...
    ayrica, bryce dallas howard'i 40 sene du$unsem boyle bir role uygun goremezdim ama ne diyeyim, cuk oturmu$. gidin gorun, cok guzel bir film.


    (euhemuhu - 8 Eylül 2011 19:59)

  • comment image

    2011'in izlediğim en güzel filmlerinden biriydi. zenci beyaz ayrımının üstüne gitmesi ve altmışlarda geçmesi itibariyle zaten kalbimden vurmuştu beni, izledikçe hakkını verdiğini fark ettim. anlatım dili filmin gerçekten yumuşak, gereksiz acıtasyonlar, flashbackler, sorunlu karakterler yok. ama bu kadar yumuşak, sakin bir anlatıma rağmen gerçekten insanın içine oturuyor. insanların arasındaki bu ayrımı görüp ürpermemek elde değil çünkü. oyunculuklar da çok güzel, kesinlikle izlenmeli.


    (swanqueen - 18 Kasım 2011 13:45)

  • comment image

    dişi bir film olduğunu söylemek gerekiyor en başta. geneline sarı tonlar hakim. sanırım mississippi öyle bir yer. ayrıca filmde anlatılan ayrımcılığın karanlık yüzünün biraz daha tahammül edilebilir hale gelmesi amaçlanmış olabilir. öte yandan, sanırım bu film biutiful gibi boğucu bir atmosfer yaratılarak yapılsaydı, yılın değil, onyılların en iyileri arasına girerdi. yine de, kendisi ayrımcılığa, ırkçılığa bulaşmamış olsa da, bunlara maruz kalan insanlarla karşılaşmış, onlara yakın bir yerlerde bulunmuş herkesin izlemesi yerinde olur, diye düşünüyorum. insanı, "insaniyet"i sorgulamak için.


    (pilachka - 28 Kasım 2011 09:23)

  • comment image

    gerçi daha erken ama 2011 yılında izlediğim filmler arasında oskar için en ciddi aday diyebileceğim ilk filmdir.

    en iyi film, en iyi yardımcı kadın oyuncu, en iyi kadın oyuncu, en iyi kurgu, en iyi uyarlama senaryo ve belki en iyi kostüm ve sanat yönetmenliği gibi ciddi dallarda adaylıklarını görür gibiyim ama dediğim gibi izlediğim filmler arasında ve iddialı filmlerin henüz ortaya çıkmadığını bilerek konuşuyorum.

    ayrıca çok sürükleyici olmasa yadırganmayacak ve tür olarak ağır olması gereken bi filmin 137 dakika boyunca hiç sıkmaması her baba yiğidin harcı değil.

    8.1/10

    karşılatırılmasının yapılması için oscar için adı geçen izlediğim diğer filmleri yazayım.

    (bkz: tree of life)
    (bkz: drive)
    (bkz: midnight in paris)
    (bkz: the ides of march)


    (on ay bekleyen caylak - 30 Kasım 2011 23:51)

  • comment image

    --- spoiler ---

    viola davis'e en iyi yardımcı kadın oyuncu oscarını getirmesi muhtemel ırkçılık üzerine yapılmış en iyi filmlerden biri. siyahi hizmetçileriyle aynı tuvaleti paylaşmaya tiksinen, hatta bunun için evin dışında hizmetçiye özel ayrı bir tuvalet yaptıran beyaz kadınlarla, onların çocuklarına annelik yapan, yemeklerini ve temizliğini yapan siyahi yardımcılarının iç içe ama aynı zamanda uzak yaşamlarının etkileyici hikayesi.

    aibileen ile mae mobley'in ilişkisi en dokunaklı anlardı benim için, bakıcılığını yaptığı küçük kızı öz annesinden daha çok sevmesi, daha çok değer vermesi..küçük kıza her fırsatta özel olduğunu hissetirmesi,o içten gelen sevgisi... kendi öz evladını ırkçı ayrımcılık yüzünden kaybeden bu kocaman yürekli, 17 beyaz çocuk yetiştirmiş kadının hikayesi asıl etkileyici olan bu hüznün yansımasıydı... gümüş çatal bıçak takımını çalmakla suçlandıktan sonra aibileen evi terk ederken, mae'nin minik elleriyle cama vurarak ''gitme'' diye ağlaması ve aibileen'in yolun sonuna kadar gidişini izlerken gözlerin dolup taşmaması mümkün değil, akabinde mary j. blige'nin the living proof yorumuyla hiç süphesiz daha da vurucu etki yaratmıştır filmin sonu.

    ''you're my real mama,aibee''

    ---
    spoiler ---

    edit: bir düzeltme viola davis'e en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü uygun görmüşüm ama kendisi en iyi kadın oyuncu kategorisinde adaydır.shame on me.


    (jarawa - 6 Aralık 2011 16:17)

  • comment image

    --- spoiler ---

    beyaz kadınlar, yardımcılarından hastalık kapmamak için,
    ayrı tuvalet bile yaptırmaktadır.
    asıl ironik olansa,
    kendi tuvaletlerini kullandı diye yardımcılarını kovarken,
    afrikalı çocuklara yardım geceleri düzenlemeleridir.

    filmde birkaç hastalıktan daha bahsedilmekte.
    asıl tehlikeli hastalık, yardımcıların haksızlıklara, ezilmelere göz yumması, ses çıkarmamalarıdır.

    beyaz kadınlar açısından tehlikeli olabilecek "hastalıksa",
    sırf ten rengi farklı diye aşağılanan, ezilen insanların sesi olması, bir şeyler söylemeye başlamalarıdır.
    skeeter'ın işte bu "hastalığı" yavaş yavaş diğer ezilenlere de bulaştırmaya başlamasıyla,
    asıl hastalıklıların aslında beyaz kadınların olduğu gün yüzüne çıkmaktadır.
    yazarın adının skeeter* olması da, bu açıdan raslantı değildir.

    ---
    spoiler ---


    (boyle bir yazar aslinda var - 17 Aralık 2011 22:13)

  • comment image

    çok sıcak ve çok gerçek bir film. uzunluğuna rağmen sonuna kadar merakla kendini izletiyor.
    ve film sırasında insan bu filmin herhangi bir dalda oscar kazanacağına emin oluyor.

    --- spoiler ---
    aibe ile küçük kızın son sahnesinde gözlerden yaş gelmemesi mümkün değil.
    ---
    spoiler ---

    ve bir de, skeeter bana isim olarak devamlı , harry potter'a musallat olan gazeteci rita skeeter'i çağrıştırdı. ikisinin de gazeteci olması da ilginç bir tesadüf.


    (susam krokan - 18 Aralık 2011 00:15)

  • comment image

    oscar zamanı için türkiye'de bekletilen, bilerek gösterime sokulmayan film.. şu güzelim yapımları neden izleyemiyoruz anlayamıyorum. yurtdışında vizyonda olan ses getirmiş filmler ülkemize oscar gündemi için bekletiliyor. kimse de kalkıp bir şey demiyor. allah belanızı versin.


    (kumrengi - 20 Aralık 2011 20:52)

  • comment image

    hiçbirimizin yabancı olmadığı bir öyküdür bu. düşler perdesinin anlattığı en gerçek öykü belki de. kimse siyah - beyaz bizim konumuz mu demesin. çünkü film bunu anlatmıyor. bir coğrafyada siyah - beyazsa, öbür coğrafyada başka bir ayrımcılık mutlaka vardır. tıpkı bizim topraklarımızda da olduğu gibi. içinizden olur mu öyle şey deseniz bile, bir yandan da bunu adınız gibi biliyorsunuz.

    din, dil, ırk, mezhep kavgaları, hepsi bir kenara spor takımları bile insanları birbirini hor görmeye, dışlamaya itmiştir. kimisi çıldırıp kendinden olmayanı öldürmek için kamplar kurmuş, kendi ırkını üstün görmüştür. öbürü ise sadece hor görmekle yetinebilmiştir. ikisi de aynı iğrençliktedir.

    insanlığın ortaya çıkmasından bile vardır bu. herkes farklı, kimi çekik gözlü, kimi koyu tenli, kimi kısa, kimi uzun, kimi zayıf kimi şişman. kimisi inanmaz gökten bakana, kimisi tapar tüm bunlara. kimisi ister kendi dilini konuşmak, kimisi ise sadece özgür olmak…

    bir yaratılış anlatılır. insanlığın doğuşu. öyküler vardır. tüm insanların aynı olması istenseydi, herkes aynı olurdu. milletler, ırklar olmazdı. neden var? insan olduğunuzu unutmamanız için.

    the help durağan anlatımına rağmen dolu dolu bir öykü sunuyor. özellikle siyahi oyuncular çok başarılı iş çıkartmışlar. bir roman uyarlaması olması filmin gücünü azaltmamış, yükseltmiş. sulandırmadan, duygu sömürüsü yapmadan. samimi bir anlatım çıkartılmış. hüzünlü bir konudan sıcak bir film çıkartılmış.

    bedeninizi, sabit fikirlerinizi bir köşeye atıp, sadece ruhunuzla izlemeniz gereken bir film.


    (cncn - 27 Aralık 2011 04:02)

  • comment image

    oyunculukların zirvede gezindiği, hikayesi derinden ve etkileyici bir şekilde işlenmiş, hiç sıkmadan kendi izlettiren film. özellikle jessica chastain'e hayran kaldım. 2012 oscar sezonunda şu ana kadar izlediğim en iyi film.

    --- spoiler ---

    aibileen'in bakıcılık yaptığı kıza her seferinde "sen akıllısın, sen önemlisin..." demesi ve tekrarlatması filmin en akılda kalan sahnelerinden biriydi.

    ---
    spoiler ---


    (kenjadams - 16 Ocak 2012 21:47)

  • comment image

    tek kelimeyle; harikulade.

    --- ağır spoiler içerir ---

    oğlumu öldürdüler. tahtaları taşırken değirmenden düşmüş. traktör üzerinden geçip ciğerlerini ezmiş. beyaz ustabaşı oğlumu traktörün arkasına atıp siyahi hastanesine götürmüş. kapının önüne atıp kornaya basarak uzaklaşmış. yapabilecekleri bir şey olmadığı için ben de evladımı eve getirdim. şuradaki kanepeye yatırdım. gözlerimin önünde can verdi. daha 24 yaşındaydı, bayan skeeter. hayatının baharındaydı. her sene ölüm yıl dönümünde nefes alamam. sizler için herhangi bir briç günüdür oysa. buna son verirseniz benim yazdığım, onun yazdığı, onunla ilgili her şey de onunla ölmüş olur.

    --- ağır spoiler içerir ---


    (kartal ruhu - 5 Şubat 2012 16:26)

  • comment image

    iyilik ve saf kötülük kavramlarının savaşını çokça iyi anlatmış filmdir,izlerken insanlık tarihinin kusulacak nitelikte olduğunu,insanlığın,renk ayrımını,sınıf ayrımını normal kabul edecek düzeye geldiğini acıklıkla anlatmış.esas mesele de bu zaten kötülüğü normal kabul edecek düzeye gelmemiz,pişman olunmayacak bir kötülük,yapmaya hakkımız olduğu düşüncesi kıvamındaki kötülük kadar adaletsiz bir şey olamaz...kötülüğün kurallara bağlanması ayrı bir trajedi zaten,o zaman kurallar olduğu için yapılan kötülük ,suan yapılmaması için var,yani kurallar olmasa hemen o döneme kadar gidebiliriz gibi geliyor bana..kurallar olduğu için yapılan kötülük,kurallar olduğu için yapılmayan kötülük kadar iğrençtir. aibileen hilly ye yorulmadınız mı derken aslında tüm insanlığa sesleniyor;
    yorulmadınız mı?
    inanıyorum ki; robin williams ve morgan freeman iyiliği dünyayı fethedecektir bir gün..

    --- spoiler ---

    bir anne çocuklarını güzel bulmuyorsa çocuk çok yalnızlık çeker.

    ---
    spoiler ---

    --- spoiler ---

    beyazların çocuklarına vurmayacaksın.beyazlar çocuklarını kendileri dövmek ister.

    ---
    spoiler ---

    --- spoiler ---

    çocukları küçükken çok severiz ama büyüdüklerinde tıpkı anneleri gibi olurlar.

    ---
    spoiler ---

    --- spoiler ---

    sen çok tatlısın, akıllısın,önemlisin.

    ---
    spoiler ---

    --- spoiler ---

    mae mobley son bebeğim olmuştu.10 dakika içinde bildiğim tek hayat sona ermişti.tanrı düşmanlarımızı sevmemiz gerektiğini söylüyor.bu çok zor ama işe gerçekleri söyleyerek başlayabiliriz.ben olmanın nasıl bir şey olduğunu kimse sormamıştı bana.bu konudaki gerçekleri anlattığım an özgür kaldığımı hissettim.tanıdığım onca insanı düşündüm,gördüğüm ve yaptığım onca şeyi...

    ---
    spoiler ---


    (a little boy must suffer - 8 Şubat 2012 17:08)

  • comment image

    --- spoiler ---

    bir tür milgram deneyi yaşadığımız bu dünya. otoriteye duyulan inanç, ona olan koşulsuz bağlılık bizi insanlığımızdan çıkarıyor. sorun burda. ve insanlığımıza aykırı kurallara uyma konusunda, bizi rahatsız eden vicdanımızı susturan da o. ne zaman vicdanımız ile kurallar arasında kalsak sopasıyla beliriveren de o. bize otorite tarafından öğretilen "değerleri" değil, artık vicdanımızı dinlememiz gerekiyor. vicdanı olan insanların artık sesinin daha çok çıkması gerekiyor ki bu lanet düzen artık biraz insanileşebilsin.

    ırkçılık ve ayrımcılık sadece bizim değil, bütün dünyanın en büyük problemi. ama biz bu savaşımızda henüz çok yeniyiz. bin dokuz yüz yirmilerin başında insanlar bunlar için hayatlarını verirlerken, biz bu konuda kulaklarımızı tıkamakla meşguldük. hala çoğumuz buna kulaklarını tıkamaya devam ediyor. ama eugene nin annesinin yaptığı gibi hilly yi evimizden kovabiliriz, kovmalıyız da. ırkçılığı evlerimizden kovabiliriz. filmdeki siyah karakterlere duyduğumuz sempati, "biz"den olmayan bütün halkları da kapsamalı artık. çok daha büyük bir "biz" kavramı mümkün çünkü.

    insanlık tarihinin hiç de şanlı olmadığı bu filmle bir kez daha göz önüne seriliyor. bizim ülkemizin yakın tarihinin de "şanlı" acılarla dolu olduğunu hepimiz biliyoruz artık. görmek ya da yüzleşmek istemesek de yaşanan acılar orada duruyorlar ve değişmeyecekler. ancak geçmişin acıları intikam duygularımız yerine, birlikte çok daha güzel günlere olan umudumuzu çoğaltmalı. gandhi nin dediği gibi "göze göz, tüm dünyayı kör eder." artık yeni acılar yaratmaktan yorulma zamanıdır. yorulmadık mı yeterince?

    ---
    spoiler ---

    bazı filmler var sadece hikayesine odaklandığınız, oyunculuklarına, yönetmenin yapmaya çalıştıklarına, kurgusuna, kamera açılarına dikkat etmediğiniz...bu film, bu türden bir film.


    (good grief - 11 Şubat 2012 23:07)

  • comment image

    hizmetçilerin yaşadıkları olaylara ayrıca değinmeye gerek yok, ancak the help'in konu ettiği şeyin "aynı"sı, bu defa ten rengi gözetmeksizin 50 yıl sonra da sürüyor.. türkiye'de uzun süredir "yabancı uyruklu bakıcı/hizmetçi" takıntısı var, biliyorsunuz.. lüks site/villarında oturup, hizmetçilerinin de "üniversite" mezunu olmasını tercih ettiğini gevrek gevrek anlatan, bundan gurur duyan kadın-yaratıklar var.. tek kriterleri var tabii: hizmetçilerin kendilerinden daha "güzel" olmasını istemiyorlar.. buradaki yabancı uyruğun tabii ki ekonomik ayağı da var: çalışma izni olmadıkları için birçoğu yatılı olarak 3-5 kuruşa çalışmaya razı oluyorlar/ediliyorlar.. en ufak bir yanlışlarında "seni şikayet ederim.." gibi doğrudan çalışanın hayatını etkileyecek kozlarını oynayarak bu kadın-yaratıklar kendi "ev köle"lerine sahip oluyorlar.. çocuk bakımından, ev temizliğine-
    işte the help'in aynısı.. ve bu kadın-yaratıklar tıpkı filmin en itici karakteri hilly gibi, içinde bulundukları berbat durumdan gurur dahi duyabiliyor..

    filmi bence mutlaka izleyin, izlerken de türkiye'de çalışan yabancı uyruklu "ev köleleri"ni düşünün..
    (http://yucitek.blogspot.com/…ki-yabanc-uyruklu.html)


    (ug tek - 12 Şubat 2012 14:23)

  • comment image

    sene olmuş 2012. martin luther king'in halka i have a dream diye seslenişinden 50 sene geçmiş. 50 sene sonra a.b.d. başkanlık koltuğunda bir siyahi başkan. 50 sene önce wcsini, otobüsünü, üniversitesini paylaşamayan bir ülke için fazlaca iyi bir ilerleme. tabi dünyayı yönetenlerin çook küçük azınlıklar olduğunu düşündüğümüzde ırkçılık kavramını beyninden silmesi gereken hala milyonlar var. etrafımızda da bolca var bunlardan, her gün şahit oluyoruz.

    bu tarz filmleri de işte tam bu tarz ırkçılara izletmek lazım. clockwork orange filmindeki gibi böyle; zorla, göz kapaklarını kanırta kanırta izletmek lazım. izletirken bir yandan da minny'nin turtasından yedirmek lazım bunlara... evet tam bir ırkçı söylemi gibi oldu. hiç hoş değil.


    (budamikullaniliyo - 2 Mart 2012 01:29)

  • comment image

    ırkçılık üzerine yapılmış en iyi filmlerden biri. en iyisi bile olabilir. filmi izlemeden önce hayatımda izleyeceğim en iyi filmlerden biri olacağını asla tahmin etmiyordum. o ne detay, o ne muhteşem, ne naif, ne gerçekçi oyunculuklar... her oyuncu mu bu kadar mükemmel olur bir filmde. duygu sömürüsü eşiğini asla geçmeden bir tema bu kadar mı güzel, bu kadar mı dozunda işlenir. bir dönem filmi izleyiciye o yılları bu kadar mı yaşatır. sanat eseri çıkartmışlar ortaya. her dakikasını izlemeye değer bu uzun filmin, yapanların da önünde saygıyla eğilmek gerek. en iyi film ve en iyi kadın oyuncu oscar ödülünü almaması büyük talihsizlik.


    (the queene - 16 Eylül 2012 20:09)

  • comment image

    ırkçılık temalı şahane bir film.

    iki bucuk saat boyunca bir an bile olsun sıkılmadım. hem ağlattı hem güldürdü. özellikle emma stone'un performansı çok iyiydi. ilk defa, izlediğim bir filmden sonra kitabını da okumaya karar verdim.

    --- spoiler ---

    + küçük bir kızken büyüdüğünde hizmetçi olacağını biliyor muydun?
    - evet, hanımefendi. biliyordum.
    + nereden biliyordun?
    - annem de hizmetçiydi. anneannem ev kölesiydi.

    şu kısımda çocuklarla ilgili tespite de bayıldım: ''beyazlara yaptığın yemeklerin tadına başka bir kaşıkla bakacaksın. ağzına soktuğun kaşığı tencereye soktuğunu görürlerse hepsini çöpe atarlar. kaşığı da öyle. her gün aynı fincanı, aynı çatalı ve aynı tabağı kullanacaksın. onları dolaba kaldıracaksın ve beyaz kadına bunları bugünden sonra buraya koyacağını söyleyeceksin.yapma da gör gününü. beyazlara kahve ikram ettiğinde tepsiyle önlerine koy. elinle uzatma çünkü fincanları ellememen gerek. çocuklarına vurmayacaksın. beyazlar çocuklarını kendileri dövmek ister.''

    ---
    spoiler ---


    (bir nevi - 4 Mart 2013 02:05)

Yorum Kaynak Link : the help