Café Society (~ Aukstuomenes klubas) ' Filminin Konusu : Film 1930'lu yıllarda geçiyor. Sinema sektöründe kendine bir yer edinmeye hevesli Bobby (Jesse Eisenberg), evini ve babasının kuyumcusunu terkederek Hollywood'a gelir. Burada dayısının sekreteri Vonnie'ye (Kristen Stewart) aşık olur, bir yandan da o devri tanımlayan hızlı hayata kendini kaptırır. Filmin galası 2016 Cannes Film Festivali'nde yapıldı. Cafe Society filmi, Woody Allen'ın ilk kez dijital kamerayla çalıştığı film olma özelliğini de taşıyor.
Annie Hall(1977)(8,0-233298)
Manhattan(1979)(8,0-119964)
Midnight in Paris(2011)(7,7-350719)
Match Point(2005)(7,6-206024)
Blue Jasmine(2013)(7,3-187678)
Vicky Cristina Barcelona(2008)(7,1-244994)
Scoop(2006)(6,7-75272)
Irrational Man(2015)(6,6-49082)
Magic in the Moonlight(2014)(6,5-65453)
You Will Meet a Tall Dark Stranger(2010)(6,3-41549)
To Rome with Love(2012)(6,3-78489)
Wonder Wheel(2017)(6,2-18451)
woody allen'ın 11-22 mayıs 2016 tarihlerinde gerçekleşecek cannes film festivalinde prömiyerini yapacak son filmi. filmde 1930'lu yıllarda sinema endüstrisine girmek için hollywood'a gelen bir senaryo yazarının başından geçen aşk hikayesi anlatılıyor. başrollerini jesse eisenberg ve kristen stewart'ın paylaştığı, woody allen'ın gözünden dönemin ruhunu ve sinema endüstrisini anlatacak bu film yönetmenin klasikleri arasına girmeye aday gibi duruyor.
(acemmi - 29 Mart 2016 16:23)
fragmanı düşen woody allen filmi.https://www.youtube.com/watch?v=lsmwf3xuwhm
(zeddicus zu l zorander - 21 Nisan 2016 21:34)
19 mayısta abd'de vizyona girecek film. fragmanından resmen asalet akıyor çok heyecanlandım.
(brooklyn carter - 27 Nisan 2016 19:56)
üstad woody allen'ın en yeni filmi. fragmandan görünen o ki 1930'lu yılları masal tadında bizlere sunacak. klas ve elegant bir film olacağı şimdiden belli. sabırsızlıkla vizyona girmesini bekliyorum.
(kori sosu - 12 Mayıs 2016 08:48)
beklentiyi çok yükseltmeden gidince ılık bir yaz akşamında gülümseyerek sinemadan çıkarıyor. senaryo boşluklarınızı doldurmasa da woody allen filmlerini ne kadar özlediğinizi size hissettiriyor.
(kotubirkarakter - 13 Ağustos 2016 23:09)
woody allen'ı çok sevip bu filmi de iple çeken biri olarak beğenmedim.hatta vasat buldum.kristen stewart kesinlikle çok sırıtmış, asla kendisinin canlandırmasını beklediğimiz o kadını hissedememiş. başrol ve o kadın için fazla düz, duygusuz. oysa woody allen insan ilişkilerini, kadın ve erkeğin kendisiyle ve karşı cinsle olan ilişkilerini anlatmakta başarılı olduğu kadar ve bunu aktarabilen oyuncularla çalışmakta ustaydı. bu kez seçimi beni memnun etmedi.yan karakterler bence çok daha dikkat çekici ve başarılıydı.diyeceğim odur ki koşturarak gitmeye hiç gerek yokmuş.
(dulcineaea - 13 Ağustos 2016 23:48)
saçmasapan bir zaman diliminin ortasındayken -allah beterinden saklasın- izlemek iyi geldi, yanaklarımıza kan yürüdü biraz ama oyuncuların kötülüğünden midir, senaryonun yapaylığından mıdır nedir, sası sası bir film böyle. vakit kaybı asla değil, hatta eisenberg'te allen'ın bilindik latent kibirli karakterini biraz görür gibi oldum. yine de vurdukça çap çap ses gelen karpuzun kelek çıkması gibi bir hayal kırıklığı yaşamıyor da değilim. evet.
(aminotriazoltiyon - 14 Ağustos 2016 00:03)
“socrates said the unexamined life is not worth living; but the examined one is no bargain.”
(uggaexul - 14 Ağustos 2016 00:27)
hikâye çok özgün ve güzel değil. ama ana hikâyeye 'fon' sayabileceğimiz ve amerika'daki yahudi tecrübesine ilişkin ayrıntılar diye tanımlayabileceğimiz 'iç desen' çok özgün ve güzel. yönetmen woody allen, woody allen da âhir ömründe olunca... böyle oluyor demek. (sözkonusu 'iç desen'deki felsefi ve dini nitelik bilgice zenginleştirici ve ilginç).--- spoiler ---"first he becomes criminal, then he becomes christian"--- spoiler ---
(fakiruhakirupurtaksir - 14 Ağustos 2016 13:28)
uzun uzun okumak isteyenler için: tık1930'lara yolculuk niteliğinde olan woody allen'ın son filmi. sanat yönetmenliği bakımından öne çıkan cafe society'in hikayesi ne yazık ki çok güçlü değil. keşke konsept aynı, hikaye farklı olsaymış woody ağbi. allen'ın son dönem romantik-komedi filmlerine baktığımızda -blue jasmine ve midnight in paris hariç- asıl film anlayışına yakın bir film diyebilirim. bence sadece o dönemin ihtişamlı yaşamını hissedebilmek için dahi izleyebilirsiniz.
(kopuksenaryoo - 14 Ağustos 2016 15:25)
manzaralar güzel, kristen stewart fecaat. bol bol caz dinledik, iyi geldi.ömrüm boyunca ele gelecek bir sinema eleştirisi yapabilecek bir derinliğe ulaşabileceğimi düşünmüyorum, yeri gelmişken söyleyeyim.
(cemvscem - 14 Ağustos 2016 21:28)
filmin kime ait olduğunu söylemeseler, oturup izlesem daha 10 dakika geçmeden woody allen filmi derim. adam bütün filmlerine öyle kalın ve parlak imza atıyor ki yönetmenin kim olduğunu anlamak çok kolay oluyor.cafe society kaliteli bir film, izlemesi keyifli (woody allen filmi seviyorsanız tabii).
(boring point - 15 Ağustos 2016 07:47)
bu aksam sinemada izleyerek tüm woody allen filmlerini izlemis bir woody allen delisi olarak bayildigim film. ben woody allen filmlerini her daim keyifli bir kitap okuma deneyimine benzetirim filmini izleyecegim zaman konusuna bile bakmam kitaplari filmleri benim icin essiz bir hazinedir. sonsuza kadar yasa be ustad ve bu sonsuzlukta kamerani surekli biz insanliga dogrult... son olarak filmden bir replik "sokrates'in de dedigi gibi sorgulanmamis bir hayat hayat degildir, gerci sorguladigimiz hayat da bir seye benzemiyor..."
(h p lovecraft - 18 Ağustos 2016 00:45)
woody 81 yaşında! gene klasik temalarıyla şirin bir film çıkarmış ortaya. 30' lar los angeles ve new york' unda gangsterler ve hollywood yaşamı üzerine bir film. bunlar tabii işin sosu. asıl mesele, her woody filminde olduğu gibi romantizm, aşk ve cinsellik. genç insanların hayattaki tercihleri üzerine bir kapitalizm gerçeği aynı zamanda. yahudilik ve ince espriler de her zamanki kıvamında...woody allen' ın en iyi filmlerinden biri değil ama yönetmeni sevenleri tatmin edecektir. belki de artık son yıllarında olan ve tam 50 yıldır film çeken bu büyük entelektüel yönetmenin son filmini görmek için de herkes gidebilir tabii.
(xcays - 20 Ağustos 2016 13:22)
üstadın en iyileri arasına giremeyecek olsa da güzel film olmuş. oyuncu kadrosu çok iyi. jesse eisenberg, rol için cidden en uygun seçim olmuş. filmin geçtiği dönem çok güzel. o dönemin los angeles'ı ve film zümresi harika yansıtılmış. yine üstadın klasik dış ses olayı ve sahne geçişleri muzikleriyle tatlı bir film çıkmış ortaya. tavsiye ederim.
(cok iyi yol - 21 Ağustos 2016 22:09)
--- spoiler ---banker bilo'nun yahudi versiyonu--- spoiler ---
(trichina - 25 Ağustos 2016 01:37)
kendileri dışındaki herkesi sığ olarak gören 3 ana karakterin çok da derinlemesine anlatılmadığı bir film. (zorlama bir yorum gibi gözükecekse de bu üçlüyü birbirine bağlayan aşk değil de sahip oldukları bu kibir denilebilir.)woody allen fanlığı yapmayacaklar için açık açık soralım: bu senaryo, eğer 1930’larda geçmemiş olsaydı yine aynı tadı alıyor olacak mıydık?lafı uzatmadan muhteşem tespitler, psikolojik olarak derinlemesine eşelenmiş karakterler vb. şeyler ararsanız, beklediğinizi bulabileceğinizi söylemek zor. fakat müzikler ve görsellik her zamanki gibi. bana kalırsa, zaten sadece buna bakarak bir woody allen filmi havası yakalayabiliyor.lafı uzatınca ortaya çıkanlar ise şunlar:bobby ve vonnie, başarı hayali ile dolup taşan iki genç. fakat sonradan küçümser bir tavırla başka türlü bir hayatın (daha sade ve gerçek gözüken bir hayatın) hayalini kuruyorlar. phil ise amaçladığını başarmış bir adam, içinde bulunduğu grubun yaşam biçimine getirdiği bir eleştiri yok gibi fakat etrafındakilerin sığ kişiler olduğunu düşünüyor. öyle ki onlarla bir ilişki yaşama ihtimalinin düşünülmesi bile bir hakaret onun için. fakat yaptığı seçim ile vonnie, sonradan dönüştüğü adama baktığımızda bobby ve para kazanmasına sebep olduğu için sığ insanlarla iş yapmayı sorunu etmeyen phil, itiraf edilmemiş bir ikiyüzlülüğün çevresinde dolaşıyorlar.rahatsızlık duydukları tek nokta, aşk üzerinden hissettikleri ikiyüzlülük durumu. bu hissiyat kullanılarak, karakterler hafif çaplı bir ahlaki sorgulama içerisine sokuluyor. karar aşamalarındaki klişe laflar nedeniyle bu sorgulama da sahte duruyor. aşkın yüceltildiği ve dram sosunun boca edildiği bu noktada, insan aşka değil de duyacağı hazza ihanet etmemeli anlamı yükleniyor bana göre. (yine de karakterler bunu itiraf etmiyorlar.)filmin dram kısmı yukarıdaki üçlü etrafında kurgulanırken, mizah yan karakterlere düşen bir görev olarak kalmış gibi. burada da sadece anne ön plana çıkabiliyor. anne aracılığı ile yapılan yahudilik göndermeleri her zamanki gibi. bir de profesör var tabii. tam bir durum komiği. fakat film içindeki ağırlıkları oldukça az. film içindeki replikler o kadar zayıf ki adam, bu bir woody allen filmidir diyebilmek için anlatıcı olarak sesini dahil etmiş içine. daha ne olsun? sorgulanmamış bir hayatın, hayat olmadığı gibi karakterleri susturulmuş bir woody allen filmi de woody allen filmi gibi durmuyor işte.
(jellicle - 26 Ağustos 2016 16:00)
tam bir woody allen filmi. eğer kendisini, filmlerini seviyorsanız bitişinde mutlaka gülümseyerek ayrılırsınız salondan.* ha diğer filmlerinden bi tık altta kalmış ama olsun. büyük beklentiler ile gitmezseniz, yazın şu son günlerinde izlenebilecek en güzel filmlerden. zaten vizyonda da saçma sapan korku filmlerinden başka bir şey yok.mekanlar, kıyafetler, saçlar inanılmaz güzel; bir midnight in paris olmasa da ben beğendim. zaten woody allen dağı taşı çekse severim gibi geliyor.
(burcujk - 28 Ağustos 2016 18:12)
tam bir yaz sonu sonbahar başı filmi. bu tip dönem filmlerini sevdiğimden midir bilinmez ama izlerken dev keyif aldım. filmin her karesinde woody allen imzası var. jesse eisenberg ile woody allen nefis bir kimya tutturdular. eisenberg bütün filmi taşımış resmen. blue jasmine'de de olduğu gibi yoğun bir sarı filtre kullanımı vardı gözümden kaçmadı. woody allen ve karl lagerfeld gibi büyük ustalar kristen stewart'ta ne buluyor bilemiyorum ama kristen aktrislik yapamayacak kadar donuk bir kız. vonnie'yi rooney mara oynasaydı film uçar giderdi, film boyunca rooney'i o rolde hayal ettim. yine de çok güzel bir film. 30'ların atmosferi, caz müzik, hollywood, new york derken film akıp gidiyor. iyi ki de bruce willis filmden kovulmuş ve yerine steve carell geçmiş. jesse eisenberg'le dayı-yeğen gibilerdi. woody allen prof enişte leonard'ı yazarken kesinlikle kendisinden esinlenmiş. filmin en ilginç karakterlerinden biriydi kesinlikle. izleyin derim ben, bir şey kaybetmezsiniz keyifli 1.5 saat geçirirsiniz en azından.
(brooklyn carter - 18 Eylül 2016 18:31)
izlemesi zevkli ama içi boş yeni woody allen filmi. allen'dan yeni bir annie hall ya da manhattan beklemekten vazgeçeli çok oldu fakat arada bir midnight in paris gibi yönetmenin zekasını yansıtan filmler görmek sevindiriyordu. café society senaryo olarak başarılı woody allen filmlerinden çok uzaktayken, görsel açıdan doyurucu. cannes film festivali'nde açılışını yapan film 90 dakikalık süresi boyunca izleyiciye keyifli anlar yaşatıyor ama son dönem woody allen filmleri gibi bundan öteye geçemiyor. new york times'ın film incelemesinin başlığı ‘café society’ ısn’t woody allen’s worst movie. bu oldukça trajik çünkü, midnight in paris'i dışarı bırakıyorum, son on yılda her woody allen filminin ardından kurduğumuz cümle buna dönüştü. evet izlemesi keyifli fakat çok yüzeysel bir hikaye, bir kaç yahudi fıkrası, güzel kadınlar ve sorunlu adamlar. erkeklerin karakterlerine ve karmaşalarına göre tanımlandığı, kadınların ise güzellikleri ve erkekler üzerindeki etkileri ile yer aldığı bir başka woody allen filminden öteye gidemiyor ne yazık ki. fakat her yeni woody allen filmi gibi merakla bekledim ve izlerken zevk aldım bunu da söylemek zorundayım.--- spoiler ---jesse eisenberg, woody allen'ın ilk dönem filmlerindeki halinin yakışıklısı. to rome with love'da da benzer izlenimi vermişti. allen filmlerine çok yakışıyor. sözcükler woody allen'ın ağzından çıkıyor gibi hissediyoruz. kristen stewart her zamanki gibi berbat bir oyunculuk sergilemiş. bu kız bir kez bile şaşırtmadı izleyiciyi. hep mimiksiz donuk bakışlar ve kötü oyunculuk. üstelik rolü almak için audition'a girmiş. çok kötü bir cast. steve carell iyi oynamış ama her ağzını açtığında saçma sapan bir şey yapacak izlenimi uyandırıyor bende. the big short'ta da böyleydi. dorfman ailesinin anne ve babasıyla yahudi mizahı yapmaktan duramamış allen. yapsın güldürüyor izleyiciyi çoğunlukla. yahudilerde ölümden sonra yaşam olmaması ve babanın "i accept death, but under protest" repliği en çok güldüğüm bölüm oldu filmde.--- spoiler ---sözün özü yemekten zevk aldığım ama masadan aç kalktığım bir başka woody allen filmi. imdb'de güzel bir yorum okudum film hakkında, hislerimi eksiksiz özetliyor. " it's another woody allen movie with the same romances and love triangles centered around white people who like jazz with a pretty inconclusive and unsatisfying ending."
(darth werther - 21 Eylül 2016 14:17)
Yorum Kaynak Link : cafe society