Süre                : 2 Saat 8 dakika
Çıkış Tarihi     : 09 Haziran 1989 Cuma, Yapım Yılı : 1989
Türü                : Komedi,Drama
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Touchstone Pictures , Silver Screen Partners IV , A Steven Haft Production
Yönetmen       : Peter Weir (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Tom Schulman (IMDB)
Oyuncular      : Robin Williams (IMDB)(ekşi), Robert Sean Leonard (IMDB)(ekşi), Ethan Hawke (IMDB), Josh Charles (IMDB)(ekşi), Dylan Kussman (IMDB)(ekşi), Allelon Ruggiero (IMDB)(ekşi), James Waterston (IMDB)(ekşi), Norman Lloyd (IMDB)(ekşi), Kurtwood Smith (IMDB), Kevin Cooney (IMDB), Lara Flynn Boyle (IMDB), Alexandra Powers (IMDB), Melora Walters (IMDB), Welker White (IMDB), John Cunningham (IMDB), Debra Mooney (IMDB), James Donnell Quinn (IMDB), Barry Godin (IMDB), Jamie Kennedy (IMDB)

Dead Poets Society (~ Ölü ozanlar dernegi) ' Filminin Konusu :
50'lerin Welton Akademisi, ciddi, disiplinli ve akademik çevrelerde saygınlığı yüksek olan bir okuldur. Okul yönetiminin muhafazakar ve ortodoks tavırları okulu öğrenciler için sıkıcı ve bunaltıcı bir hale getirmektedir. Fakat yeni ingilizce öğretmeni John Keating'in okula atanmasıyla çok şey değişecektir.

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Özgün Senaryo
BAFTA:BAFTA Film Award-Best Film, BAFTA Film Award-Best Original Film Score


Öğretmen / 12
  • "filmler genelde son sahnede patlar ama bu film keating'in todd'a walt whitman'ı tasvir ettirdiği sahnede patlamıştı bence."
  • "bir de charlie'nin yürümeme hakkını kullanması çok hoşuma gitmişti."
  • "filmin bi bolumunde hatta tam olarak charlie nin tanridan telefon geldigini soyledigi bolumde genel planda ogrenciler gosterilirken sag tarafta bi turk bayragi bulunur..."
  • "tarihteki ilk adam liseli beyler repliği, bu filmin çekimi esnasında ingilizce olarak ve guys this lad is an highschooler şeklinde söylenmiştir."
  • "10 edebiyat/felsefe hocasindan 6'sinin ozenip, olmaya cali$tigi ogretmen tipini icinde barindiran film.*"
  • ""ormanda yol ikiye ayrılıyordu.ben az kullanılanı seçtim.bu hayatımdaki tüm farkı yarattı.""
  • "bugün kaptanı yolluyoruz.kaptan yolun açık olsun, eyvallah!(bkz: #44912809)"
  • "eğer öss sizin için önemli bir sınavsa, öss kanalıyla iyi bir yerlere girmeye çalışıp çabalıyorsanız çalıştığınız dönemde izlemekten sakınmanız gereken film."
  • "scriptlerini bir ara ezbere bildigim ve olur olmaz okudugum sevdigim bir film. masaya cikma sahnesi mendil gerektiriyo..."




Facebook Yorumları
  • comment image

    filmler genelde son sahnede patlar ama bu film keating'in todd'a walt whitman'ı tasvir ettirdiği sahnede patlamıştı bence.


    (reload - 12 Şubat 2002 19:37)

  • comment image

    14 yasimdayken edebiyat hocamizin izlettigini hatirladigimda hocamin motivasyonunu anlamakta zorlandigim, cocuklar disinda her bir seye oncelik veren baskici bir okul duzeninde bunu yapmasina sastigim film. son kertede bilumum guzelligin (thoreau ve whitman gibi) metalastirildigi, kapitalist toplumda tuketici konumundaki seyirciye dalga gecer gibi "iste bunlarin eksikligini cekersin amd biz seni oyle uyusturmusuz ki bu eksikligi bile ancak ekranda gosterince animsar hale gelmissin" mesajinin verildigi bir urun.


    (deyvidbovi - 12 Şubat 2002 19:49)

  • comment image

    ders çalışmadan önce izlemek büyük talihsizliktir. filmden derin anlamlar çıkartmaya kasan hasta ruhlar "yapmadıklarımdan pişman olacağıma yaptıklarımdan olurum" der ve filmden sonra play station başına geçer. sonra da yaz okuluna kalır. pişman mısın diye sorulduğunda da ağlar hıyarlar.


    (rektum - 18 Mart 2007 05:09)

  • comment image

    one flew over the cuckoo s nest'e güzel bir gönderme yapan film. mağarada toplaşan gençlerden en piç olanının (charlie) mağaraya iki eblek kız getirip diğer gençleri kadın olgusuyla tanıştırması, jack nicholson'ın akıl hastanesindeki deliler partisinde arkadaşlarına yaptığı kıyakla bayağı benzeşir.


    (kaportaci mahmut - 22 Nisan 2007 01:54)

  • comment image

    daha 12-13 yaşlarında ortaokuldaydım, foçada bi yazlığımız vardı. her gün denize girer, balık tutar, yazlıkçı diğer elemanlarla çeşitli oyunlar falan oynardık. böyle günlerimi geçirirdim tabii boşça; yani çocukça da olsa yine de vakitleri boşça geçirmek. o kadar aktivitenin içinde oturup kitap okumak, benim için o çocuk kafasıyla, tabii ki çok sıkıcı ve vakit kaybına yol açan bi uğraştı. bi de aşağı siteden çok hastası olduğum bi kız vardı; işte bisikletimle önünden her defasında tesadüf eseri geçermiş de karşılaşırmış gibi yapardım. beraber sahile iner çekirdek çitler, arkadaşlarla her gece "muhteşem korku hikayeleri" falan anlatır, sonra götümüz titreyerek eve dönerdik.

    benim bu yaz aşkım, işte çok güzel hikaye anlatırdı; biraz da farklıydı hakkaten. gözlerim açık keyifli bi şekilde dinlerdim; sakızlar içinden çıkan stickerlar ve maç muhabbetlerinden sonra ilgimi çeken tek muhabbet onunkisiydi heralde. çarşıya alışverişe gittiğimizde eski kitapçılara falan girerdi. oha eski kitapçı! benim için o zamanlar, hiç içine girmediğim şaaşalı bi mabed çekimserliği yaratan bi yerdi benim için. her hafta 3-4 kitap alırıdı.

    bi gün benim elime okumam için işte bu kitabı tutuşturdu. "heheh ölmüş lan bunlar niye okuyayım ki" şeklindeki denyo espriyi herkes gibi patlatmıştım tabi ben de. "merak etme okuduktan sonra ölmüş de tekrar dünyaya gelmiş gibi olacaksın zaten" diyerek gülmüştü.

    neyse, ben okumaya başladım, ilk başta siklemez tavırlarla; sonra ilk 5 bölümü bitirdikten sonra duramadığımı farkettim. acayip sarmıştı beni bu hikaye. ilk defa farklı düşünceler ve farkındalıkların cezbedici şekildeki etkisiyle içim gıdıklanıyordu. kitabı bitirene kadar okuduğum o süre boyunca, çocuk suratımdaki o ilk defa farkındalığın verdiği garip duyguyla oluşan tebessüm yerini vurucu finaliyle beraber, gözyaşlarıyla yanakları ıslak ıslak bırakmıştı. sanırım bende okuma ve öğrenmeye olan açlık ve yazma alışkanlığı bu şekilde dank etmişti. ve bundan sonra hiçbir şey boş vakitlerimi bir kitap kadar başarılı dolduramazdı...
    (bkz: bir anı defteri olarak ekşi sözlük)


    (morphling - 12 Eylül 2007 18:31)

  • comment image

    bi de yillar önce leman daha limonken olu bozanlar dernegi diye bi karikatür vardi. taze cesetleri cikarip tecavüz eden iki kafadardan biri yalnislikla iskelet gorunce kalp krizinden olmus, arkadasi da firsati degerlendirmistir. olu ozanlar dernegi denince nedense hep bu akla gelir. kendi kendine gülünür.


    (dikakana bey - 8 Mayıs 2002 16:13)

  • comment image

    sadece filminin izlenmesi değil kitabının da okunması gereken etkileyici yapıt.

    filmin final sahnesini izleyen hemen hemen herkesin içinde belli bir takım duygular harekete geçmiştir.

    --- spoiler ---

    benim bu final sahnesinin en beğendiğim noktalarından biri şurasıdır:

    john keating sınıf kapısından içeri bakarken izleyenlerin bildiği üzere tüm öğrenciler sıralarının üstüne çıkmıştır ve "o captain my captain" sözü ile öğretmenlerini selamlamakta ve saygılarını göstermektedirler. işte tam hepsinin sıralarının üstünde olduğu sırada keating'in gözünden sınıf gösterilir.

    öğrencilerin bir kısmı, onun öğrettikleri ve kazandırdıkları adına savaşmaya cesareti olmayanlar başlarını kollarının arasına gömmüş, boyunlarını eğmiş ve sıralarında sessizce oturmaktadırlar. ölü ozanlar derneği'ni yaşatmak konusunda kararlı davranan, öğretmenlerinin onlara anlattıklarının değerini kavrayabilenler ve ona sahip çıkanlar ise sıralarının üstünde kendinden emin ve dik bir şekilde durmaktadırlar.

    işte tam bu sahnede insanı etkileyen mükemmel bir tezat var. ölü ozanlar derneği'ni anlayanların o kazanmış ve gösterişli durumunun yanında diğerleri o kadar hayatta kaybetmiş ve çaresiz görünürler ki... işte onları farklı kılan bir şeyler olduğunu ve her zaman olacağını anlatan bir sahnedir. görülesidir.

    ---
    spoiler ---


    (marley - 22 Şubat 2009 15:45)

  • comment image

    filmin bi bolumunde hatta tam olarak charlie nin tanridan telefon geldigini soyledigi bolumde genel planda ogrenciler gosterilirken sag tarafta bi turk bayragi bulunur...


    (azuth - 9 Kasım 2002 15:41)

  • comment image

    yıllar sonra tekrar izleyince neil perry'in tanıdığımız bildiğimiz wilson olduğunu farkettiğim film. filmde babası doktor ol doktor ol diye diye hayatını kaydırıyor çoçuğun, gerçi house'da ki başarısını görünce babaya hak vermemek de elde değil.


    (zapatocni - 18 Mart 2011 09:20)

  • comment image

    bilemediniz. ama önemli olan yarışmaktı.
    çünkü hepimiz solucan yemi olacağız, arkadaşlar!
    buna ister inanın, ister inanmayın, her birimiz bir gün nefes almayı kesecek ve öleceğiz. şimdi öne doğru bir adım atın.
    ve geçmişten gelen bu yüzleri biraz inceleyin.
    onlara daha önce ciddi olarak bakmadınız.
    sizden pek farklı değiller. aynı saç modeli. tıpkı sizler gibi hormonlara sahipler.

    sizler gibi yenilmez hissediyorlar!
    dünya onlar için bir istiridye.
    çok büyük şeyler başaracaklarına inanıyorlar.
    sizler gibi gözleri umutla dolu. peki yapabileceklerini yapmak için yaşamaya acaba çok geç mi başladılar?
    çünkü bu oğlanlar artık çiçeklere gübre oldu.
    ama eğer dikkatle dinlerseniz size fısıldadıklarını duyarsınız. yaklaşın. dinleyin! duyuyor musunuz?

    carpe… carpe… carpe diem…
    yaşadığınız günü kavrayın, çocuklar.
    hayatınızı olağandışı yapın!

    robin williams


    (pinkpinokyo - 12 Ağustos 2014 12:59)

  • comment image

    eğer öss sizin için önemli bir sınavsa, öss kanalıyla iyi bir yerlere girmeye çalışıp çabalıyorsanız çalıştığınız dönemde izlemekten sakınmanız gereken film.


    (daughtear - 2 Ağustos 2004 22:31)

  • comment image

    --- dikkat! bu entryde filmin inciği cinciği irdelenecek, filmlerde sürprizleri dörtgözle bekleyen biriyseniz hevesiniz kursağınızda bırakılacaktır. ---

    bu filmi ilk izlemem, lisedeki bir ingilizce dersi vasıtasıyla olmuştu. lisenin nispeten disiplinli ortamında, yakın gelecekte bir öss baskısı hisseden bünyeme çok iyi gelmişti bu film. öğrencilerin hepsi otoriteye başkaldırıyor, okuldan atılmış öğretmenlerine karşı görevlerini yerine getireren bağırıyorlardı: "o captain my captain!!!". işte o anda bütün sınıfın tüyleri diken diken olmuş, herkes ilerici, özgürlükçü bireyler olmanın nasıl bir şey olduğunu hemencecik anlamıştı.

    gelin görün ki bu filmi yıllar sonra dün tekrar izledim; ama bu sefer oturdum internetten 3-5 eleştirisini okudum, üzerinde düşündüm; artık filmin bambaşka bir anlamı olduğunu düşünüyorum. john keating "hell"-ton'ı onur derecesiyle bitirmiş, öğretmenliğe başlamış ama ortodoks olmayan metodu benimseyip öğrencileriyle arkadaş olan, şeker gibi bir edebiyat öğretmenidir. mr. keating daha işine başlar başlamaz başını neil'in çektiği öğrenciler carpe diem şiarını baştacı edinirler. baş tacı edinmekle yetinmeyip, benimsemiş de görünürler; neil babasına haber vermeden tiyatro oyununda başrolü kapar, knox çevre baskısını önemsemeyip sevdiği kız için uğraşıp didinmeye başlar, kendisine nuwanda adını takan charlie ise heyecanlı yapısından dolayı zaten sürekli günü hissetmektedir. ama birazdan savunacağım gibi hiçbiri ne top teperken dinledikleri beethoven'un 9. senfonisinde kullandığı schiller şiirinde söylendiği gibi hürdürler, ne de mr. keating ıslıkla çaldığı 1812 üvertürüyle ima ettiği gibi muzaffer olacaktır.

    lakin olaylar gelişir, neil'in babası neil'in çevirdiği kumpasın farkına varır, oyunun ilkgösteriminde izlediği muhteşem performansa rağmen geleceğin doktoru oğlunun oyunculuk gibi saçma sapan bir işle uğraşmasını istemediğinden, oğlunu askeri okula göndermeye karar verir ve oğlu da yine çok teatral bir performansla hayatına kıyar. tabi okulda araştırmalar başlar, soruşturmalar açılır, bizim elemanlar da bir bir görüşmeye alınırlar. topluluklarını ispiyonlayan cameron, üstüne üstlük bir de yaptıklarının doğruluğunu dayatınca, ağzına sümsüğü yapıştıran nuwanda okuldan atılır. diğer kahramanlarımız ise tek tek sorguya alınarak mr. keating'in sonunu getirecek belgeyi teker teker imzalarlar. edebiyat derslerine tekrar ortodoks metodları baş tacı edinmiş bir öğretmen girmeye başlamışken, en beklenmedik anda daha önce bir sahnedeki patlaması hariç hiçbir gelişme göstermemiş gibi görünen özgüveni eksik todd, ayağa fırlayıp sıranın üstüne fırlayıp değişimin dik alasını gösterdiğini kanıtlamak istercesine bağırır: "o captain my captain!!!". tabi diğer arkadaşları da anlık tereddütlerden sonra ona katılıp sıraların üstüne fırlayıp aynı sözcükleri aynı coşkuyla tekrarlarlar. mr. keating ve filmin yönetmeni peter weir ise mesajlarını vurguladıklarından emin bir şekilde filmi nihayetine erdirirler.

    erdirirler de, aslında ilk bakışta görülen o özgürlükçü mesajı mı vermişlerdir aslında? bir bakalım, babasına başkaldıran neil ölmüş, okul otoritesine başkaldıran nuwanda ise okuldan atılmıştır. oysa sevgili öğretmenlerinin okuldan atılma kağıtlarını imzalayan gençler, son dakika gösterilerini yapsalar da okul sistemiyle ateşkes halinde, okuldan atılmadan, şiirleri alan hesabıyla değerlendirmeye geri dönmüşlerdir. e hani konformizm kötüydü, hani her ne kadar doktorluk, mühendislik asil de olsa şairlik insanın özüne seslenirdi? ben bu mühendis halimle bunlardan daha özgürüm be, daha özgürlükçüyüm; en azından hakkımın yendiğini düşününce gidiyorum, asistanla, hocalarla konuşuyorum, gerekirse tartışıp kavga ediyorum; eşek kadar adamlar çevir kıçını diyince sessiz sedasız çeviriyor, şaplak üstüne şaplan yiyorlar. bu kadar konformizm karşıtı mesaj verdikten sonra, thoreau aşağı thoreau yukarı konuştuktan sonra; karşıtlığı okuldaki yerinizi garantiledikten sonra yapar gibin yapın, öcne doktor olun, sonra ne bok yerseniz yiyin, yoksa ya okuldan atılırsınız hayatınız kayar, ya da dayanamaz kendinizi öldürürsünüz mesajı veren adama, waldo sen neden burada değilsin? demezler mi ulan?!


    (kurulananfok - 23 Ocak 2005 01:19)

  • comment image

    scriptlerini bir ara ezbere bildigim ve olur olmaz okudugum sevdigim bir film. masaya cikma sahnesi mendil gerektiriyo...


    (bacchus - 23 Kasım 2001 03:31)

  • comment image

    günlük hayatı yaşarken gelecek nedir bilmeyen, koyundan farksız bir hayat süren tüm insanlara wake up and smell your coffee; kendine gel" diye seslenen baba roman. tom amca'nın kulübesi, küçük prens, zen ve motosiklet bakım sanatı gibi bir tür kültür degistiren (culture bearer) kitaptır. yani hayata bakış açınızı yeniden yorumlamanızı saglar.

    edebiyat dersinde "ölü ozanlar dernegi ni okudunuz mu hocam? diye sormuştum ki aldıgım "hööa o ne ki ne? adamlar ölmüş zaten ne geregi var daha yarayışlı bi şeyler okuyun" cevabı benim hoca emekli olana kadar okula bir dönem ara vermeme neden olmuştu. okulun adı mı. başlıkla alakasız olacak ama (bkz: uludag universitesi)

    edit: harf hataları...


    (fortuneteller 657 - 18 Ocak 2002 09:40)

Yorum Kaynak Link : dead poets society