Intouchables (~ Can Dostum) ' Filminin Konusu : Can Dostum, felçi bir adam ve ona bakıcılık yapan gencin hikayesini anlatıyor. Zengin bir iş adamı ve aristokrat olan Philippe, yamaç paraşütü yaparken geçirdiği kaza sonrası felç olur ve boynundan aşağısı kullanamaz hale gelir. Driss ise hapishaneden henüz yeni çıkmış bir işsizdir. Philippe 7 gün 24 saat boyunca bakımını üstlenmesi için Driss'i evine yatılı yardımcı olarak alınca ikisinin de dünyası değişecektir. Normal şartlar altında hiçbir zaman yan yana gelmeyecek bu ikili iyisiyle kötüsüyle hayatın tadını beraber çıkarmaya başlarlar. Fransa'da geçtiğimiz kasım ayında vizyona giren film, hayatta bir noktadan sonra kültür ve sınıf farklılıklarının ortadan kalkması temasına odaklanan ve dram-mizah arasında gidip gelen bir yapım. Fransız sinemacılar Olivier Nakache ve Eric Toledano'nun beraber yazıp yönettiği filmin başrollerinde ise François Cluzet ve Omar Sy var.
Inception(2010)(8,8-1795404)
Forrest Gump(1994)(8,8-1812582)
Fight Club(1999)(8,8-1638377)
The Matrix(1999)(8,7-1584942)
Se7en(1995)(8,6-1253809)
The Green Mile(2000)(8,6-1203157)
La vita è bella(1997)(8,6-560362)
Whiplash(2014)(8,5-593729)
The Pianist(2002)(8,5-624330)
American History X(1998)(8,5-946848)
Gladiator(2000)(8,5-1205636)
Léon(1995)(8,5-1058053)
2011 yapımı bir fransız filmi.yamaç paraşütü kazası sonrası felç olan bir adam ile kendine yardımcı olması adına işe aldığı diğer bir adamın hikayesi.(bkz: inspired by a true story)edit: sezofren: (bkz: based on a true story)imdb: http://www.imdb.com/…75434/faq?ref_=tt_faq_1#.2.1.1
(pasif laura - 16 Aralık 2011 13:25)
son yillarda izledigim açik ara en leziz fransiz filmi. siddetle tavsiye ediyorum ...
(jan klok vandayime - 7 Ocak 2012 18:34)
françois cluzet gerçeğiyle tanışmama vesile olmuş ve komedi filmi olarak anılmasına rağmen bende bastırılmış hüznü tetiklemiş olan güzel film.ayrıca gördük ki türkçeye saçma çevrilmiş film isimleri hadisesi almanca için de geçerliymiş. intouchables ne yana düşer usta, ziemlich beste freunde ne yana?
(anavarza1940 - 17 Şubat 2012 06:00)
soundtrack'i bir güzel ki bi güzel ki, bal dök yala resmen.
(mamu - 17 Şubat 2012 11:29)
muhtemelen farkedilmeyecek ama farkedenler tarafından kesinlikle beğenilecek film. yüzümde, bazen kahkahalara dönen sürekli bir tebessümle izledim.
(hohhoyytt - 22 Şubat 2012 13:58)
fransız filmlerine hafif önyargılı olmama rağmen, muhteşem bulduğum film. üstelik başından sonuna... tek bir saniyesinde bile sıkılmayacağınız, sizi gülümsetecek bir film. özellikle driss rolündeki omar sy döktürmüş; diyaloglar her ne kadar absürd olsa da, oyunculuk yeteneğiyle, "yok bu kadarı da fazla" demenizi engelliyor.gerçek hayattan bir masal izlemek isteyenler kaçırmasınlar.soundtrack'indeki iki favori şarkım için;http://www.youtube.com/watch?v=ltmm3i3dyzahttp://www.youtube.com/…lyhz-shqhtk&feature=related
(agluna - 24 Şubat 2012 14:35)
gecenin şu saatinde salak gibi sırıtmamı sağlayan enfes film.
(noluyo lan - 1 Mart 2012 03:55)
çok tadında bırakılmış, istismara uzanmamış, hafif ama bir o kadar da derin bir film. nabza göre şerbet vermemenin yararları nefis bir dokunuşla aktarılmış. karakterlerin bu dokuyu oluşturmak için çaba sarfetmeyen yapıda olması, oldukları gibi olmaları, sadece kimyanın tuttuğunda neler olabileceğiyle alakalı kurgu filmi daha çok gerçeğe yaklaştırıyor.iyi-kötü falan yok, olduğu gibi karakterler yansıtılmış, bu karakterlerin uyumu filmi mükemmelliğe doğru götürüyor. izleyenleri çok keyifli, sıcak bir 107 dakika bekliyor, izlediğine pişman olan olacağını sanmıyorum. hayatınızdan 107 dakikayı verin. en az 107 dakika kazanacaksınız, kendini kompanse eder merak etmeyin...
(draco - 15 Mart 2012 00:47)
sırf bu başlık altında bir yazım olsun diye burdayım. zaten filmi izleyen biri için burada yazılanların bir önemi yok. o alacağını aldı filmden. sadece benimle aynı güzel dakikaları paylaşmış insanlar arasında hissetmek için lafı uzatıyorum. yoksa film hakkında yazıp onun mükemmelliğine toz konduracak değilim. film bittiğinden beri ağlıcam ağlıyamıyorum. mutluluktan ağlamayı beceremem ben.
(ya birak ya - 16 Mart 2012 21:20)
her zaman iyi bir film olarak kalacak film...--- spoiler ---benim asıl engelim tekerlekli sandalyeye sahip olmam değil; onsuz sahip olmam--- spoiler ---
(a little boy must suffer - 31 Mart 2012 22:09)
112 dakika süresince sadece bir kez "acaba ne kadar kaldı bitmesine?" dediğim film. ama sıkıldığımdan değil "inşallah daha çok vardır bitmesine" diye dilediğimden.
(i thank you very many - 1 Nisan 2012 15:46)
çok leziz bir film. fransız yapımı olduğuna bakmayın, erotik ya da pornografik tek bir sahne bile yok (kulak memeleri muhabbetini saymazsak, haha!). tamamen dostluk üzerine kurulu, insanın içini sımsıcak yapan bir film bu. zengin-sakat amcanın şahsında karşısındaki varoş zenci gencine sunulan fırsatı; zenci çocuğun şahsında ise sakat adama acımak yerine katıksız, en doğalından bir sevgiyi görünce "faith in humanity - restored" diye düşünmeyecek olan var mıdır acaba? keşke her birimiz onlar kadar önyargısız olabilsek...driss'i (bildiğin idris) canlandıran omar sy hayatımda gördüğüm en sempatik zenci herifti. driss karakteri ise inanılmaz tatlıydı, al evde besle lan... modern resim ve opera üzerine tam da benim düşündüklerimi söyledi, hay ağzına sağlık... başroldeki françois amcayı ise aynı anda hem dustin hoffman hem de robert de niro'ya benzetmeyi başardığım için kendimi tebrik ediyorum. izleyin, pişman olmayacaksınız.
(sarmasik gozlu kiz - 4 Nisan 2012 05:56)
driss'in zeka dolu esprileri sayesinde uzun zamandır bu denli çok güldüğüm bir film hatırlamam, üstelik nüktelerin beni çeken tarafı, göçmen, serseri, banliyölü bir kişinin burjuvaziye ve onun getirdiği yaşam tarzına eğlenceli ve bir o kadar eleştirel bakış açısıydı. filmin eleştirel yönleri driss'in komik üslubuna dayanarak biraz daha geri planda kalsa da genel ahlak ve zevk anlayışını sorgulama bakımından gayet yerinde idi ki philippe'deki değişim daha doğrusu kaçış zaten bunu açıklar tarzda.yinelemeden geçemeyeceğim: film hakikaten eğlenceli, hatta komedinin eğlenceye göre daha öznel olduğunu düşünmesem çok çok komik bile diyebileceğim. çünkü her şeyden önce filmin diyalogları bizi de yakalıyor, evrensel bir konuyu bizlere sunuyor, hepimizin aklının bir köşesinde yatmaz mı klasik müzik - telefon ilişkisi, hiçbir şey ifade etmeyen tabloların aşırı değerli olmaları falan.filmin tabii duygusal yanı da var ki beni yakalaması bakımından bu kısmı da çok başarılı. duygu sömürüsüne bağlayacağım bir sahne aklıma gelmiyor. evet philippe'in acıklı yaşam öyküsü hüzünlendirse de yaşam olanaklarının muhteşemliği ajitasyondan sıyırıyor bizi belki de, bilemedim. driss'in hayatının boktanlığı da etkiliyor bizi ve seçim yapamıyoruz hangisine üzülsek. neyse. burada emin olduğum şey zaten filmin bu duygusallıktan ziyade, ilk başta ortak noktaları olma ihtimali sıfır gibi gözüken iki bireyin dostluğu ve paylaşımlarını sunma çabasıdır. zaten bu sebeple çok başarılı bir filmdir.son olarak, handikaplı -veya engelli- bir karakteri baymadan, başarı ile canlandırmak büyük oyunculuk ister sanıyorum. bu anlamda ilk örnek olarak izlemiş olan herkesin aklına scent of a woman'daki al pacino'nun oyunculuğu gelir. bence philippe karakteri de aynı şekilde çok iyi canlandırılmış. driss karakterine ise söylenecek hiçbir şey yok. özenle yaratılmış.son demiştim ama şunu da söylemeden edemeyeceğim: bu fransız filmi vurgusuna pek alışamadım. 70'ler ve 80'lerde ve daha öncesinde yapılmış filmleri nadiren izlerim, klasikler dışında. bu anlamda takip etmediğim dönemlerdeki fransız sinemasını doğal olarak bilmiyorum. ancak 90'lar ve özellikle 2000 sonrası fransız sinemasında "fransız filmi ıyyy" tribine gireceğim bir film ile karşılaşmadım. belki çok şanslıydım bilemiyorum, belki de ağızdan ağıza dolaşan bir geyiktir bu fransız filmleri söylemi. her neyse diyeceğim o ki aynı fikirde değilseniz bile bu filme o şekilde bakmayın derim. izleyin, izlettirin, keyiflenin, etkilenin.
(heofthdack - 14 Nisan 2012 01:44)
bize insanlığımızı yeniden hatırlatan bir film. hayatımızın --ne kadar boktan olursa olsun-- kıymetini hatırlatan bir film. dostluğun sıcaklığıyla ekran karşısındaki bizleri ısıtan bir film. ajitasyondan uzak, yalın bir senaryo, gösterişsiz bir yönetim, olması gerektiği gibi oyunculuklarla olması gerektiği gibi bir film. o kadar mutlu oldum ki bu filmi izlediğime, anlatamam.oyuncuların canlandırdıkları karakterler o kadar samimi ki, her duyguyu izleyiciye yansıtıyorlar. onlarla mutlu oluyorsun; onlarla üzülüyorsun.--- spoiler ---philippe'in, felç olduktan sonra hayata küsmüş biri olduğuna katılmıyorum. zira öyle değil. her zamanki gibi, hayat dolu bir insan. işlerini yürütmeye çalışıyor, kitap okuyor, aktivitelere katılıyor, bir kadınla mektuplaşıyor. yani durumu elverdiğince, hayatını yaşamaya çalışıyor. sadece, çevresinin ve çalışanlarının kendisine kırık bir eşya muamelesi yapması nedeniyle huysuzlaşmış. fakat, driss'le tanışır tanışmaz, gözleri parlıyor. driss'in içinde bulunduğu duruma rağmen aldırmazlığı hoşuna gidiyor. arkadaşıyla buluştuğunda dediği gibi, driss'in ne olduğu umrunda değil. şu an ihtiyacı olan şey bu. driss, philippe'i ilk gördüğü andan itibaren, diğerleri gibi kırık bir eşya olarak değil; başına kötü şeyler gelmiş bir insan olarak görüyor. ona insan olarak yaklaşıyor. çünkü driss, yaşamı boyunca ne kadar kötü tercihler yapmış olursa olsun, samimi kalmayı başarmış biri. bu samimiyetini de çevresine sirayet ettirebilecek kuvvette olumlu bir enerjisi var. zaten izleyici --en azından ben-- hep philippe'in gözüyle driss'i seyrediyor. o, philippe'i mutlu ettikçe biz de mutlu oluyoruz. o kadar tatlı bir duygu ki bu, anlatamam. dünya üzerinde driss gibi insanların yaşadığını bilmek o kadar rahatlatıcı ki... olm ağlıycam galiba......... dur bi....... tamam iyiyim...--- spoiler ---hâsılı kelâm, izle bu filmi şansal. sakın pas geçme. böyle filmlere ihtiyacımız var çünkü. ha bir de, rica ediyorum, bak çok rica ediyorum, amerikan-ingiliz dayatmasıyla fransız sinemasına boğucu, sıkıcı, angut muamelesi yapma. rica ediyorum, ezberden konuşma. fransız sineması genel olarak iyidir. hepimizin her ülke sinemasında katlanamadığı öğeler vardır. fakat bu, bütününü çöpe atmamızı gerektirmez.
(yerli mal - 24 Mayıs 2012 21:50)
filme konu olan philippe pozzo di borgo kökleri 1764'e kadar dayanan pozzo di borgo aristokratlarının 5. nesil temsilcisi ve ailesinin politikacı olmayan ilk temsilcisidir. kendisi 5. pozzo di borgo dükü olarak anılmaktadır. ailesi geçmişte devlete büyük hizmetler etmiş, fransa'da özellikle paris'te hatırı sayılır mülkleri olan ferdinand ii. ve napoléon i. gibi fransız tarihinin etkili figürleriyle yakın ilişkileri olan bir soylular grubudur.---spolier değil ancak filme konu olan hikayenin aslı---filmi bu kadar etkili kılan ve kendisinin yaşamını değiştiren asıl olaylar ise ders çıkartılması gerekecek nitelikte gerçeklerdir. masallarda olduğu gibi bildiğiniz 300-350 yıllık şatosunda paris'te ikamet etmekte olan bir iş adamıdır philippe. hayattan zevk almayı, adrenalini, hızı, ekstrem sporları seven philippe col de saisies bölgesinde 1993 yılında bir yamaç paraşütü macerasının elim bir kazayla sonuçlanması sonucu boynundan aşağısı felçli olarak kalır. bu olaydan üç yıl sonra ise çok sevdiği eşini kaybeder.bu olayların etkisiyle ağır bir depresyon geçiren ve durumundan ötürü çok istediği intiharı bile edemeyen philippe'in karşısına bakıcı adayı olarak 1996 yılında filmde driss adıyla omar sy tarafından canlandırılan cezayir asıllı abdel yasmin sellou çıkar. işin tuhafı abdel oraya işe girmek için değil devletten aldığı işsizlik maaşının keslimemesini sağlamak için başvuru kağıdına red mührü vurulması için gitmiştir. kendisi vurdumduymaz, hapishane geçmişi olan vagabon bir banliyö serserisidir. abdel'i philippe için farklı kılan şey kendisinin kural tanımaz oluşu ve araya mesafeler koyan prosedürlerden bihaber biçimde ona sanki ev arkadaşı, abisi gibi davranması olmuştur. abdel kendisinin yanında yaklaşık 10 yıl kalmış; üzüldüğünde onunla gezip tozmuş, yaşıtı gibi şakalar yapmış onunla çalışmaktan ziyade parayı vs. önemsemeden bildiğiniz beraber yaşamıştır. philippe abdel ve yaşadıkları hakkında le second souffle adında bir anı kitabı da yazmış ve tüm içtenliğiyle arasında dağlar kadar fark olan bu insanla kurduğu dostluk ve onun kendisi girdiği çıkmazdan nasıl kurtardığı hakkında çıkarımlarda bulunmuştur. abdel'e taktığı lakap le diable gardiendir, yazdığı kitabın film sonrası ikinci derlemesinde de adını bu şekilde değiştirmiş ve o basımı tamamen ona ithaf etmiştir.şu anda abdel'in tavsiyesiyle bağlantıya geçtiği eşiyle evlenip 2 çocuk sahibi olmuştur ve fas'ın suvayr kentinde bir malikanede yaşamaktadır. fransa-fas arası gidip gelmektedir. abdel de onun yardımlarıyla bir şirket kurmuş ve evlenip üç çocuk sahibi bir adam olmuştur.filmden ziyade daha detaylı açıklamalar için;kitap: le diable gardien belgesel: à la vie à la mort ikilinin film galasındaki resmi abdel ve philippekişisel not: fransız sinemasının hangi sebeple aslen cezayirli olan abdel'i senegal göçmeni bir siyahi olarak canlandırmayı seçmiştir anlamıyorum tabii ki. aslında; (bkz: pied noir)
(ponton - 5 Haziran 2012 17:16)
--- spoiler ---rahmi koç felç geçirip pascal noumayı bakıcı olarak alirsa neler olur?--- spoiler ---ah ulan bir de o kizili götüreydi kusursuz diyecektim filme... tek kusuru o
(notorious brklp - 12 Ağustos 2012 12:34)
aksiyonsuz, entrikasız, sıradan, sakin seyreden ve çok güldüren film.öyle çok övülen filmleri izleyememe gibi kötü bir özelliğim var. lanet gelsin. ancak bu filmi milletin övmesine gerek kalmadan izleyebilmiştim. --- spoiler ---bir aksiyon olur mu diye bekliyorsunuz ama yok. mesela ben sonuna kadar philippe ölecek diye bekledim. en azından driss'in kardeşi bir sorun çıkarır dediydim.driss: felçli bir adamı nerde bulursun?philippe: nerde?driss: tabi ki bıraktığın yerde.--- spoiler ---ayrıca anneyle film izlemenin ne kadar keyifli olduğunu bir kez daha gösteren film.--- spoiler ---driss işe girdi, annem: yazık, annesine biraz yardım eder inşallah. sonra driss tablo yaptı ve philippe tabloyu satıp parasını driss'e verdi, annem: o parayla annesine bir ev alsa bari.(toki'ye yazılsalardı iyiydi.)film bitti, annem: çocuk annesine biraz yardım etseydi keşke böyle hiç olmadı ki.--- spoiler ---driss'i örnek göstererek annem bana alttan alttan mesaj vermeye mi çalıştı, ne yaptı?
(zahist - 12 Aralık 2012 03:07)
salt samimiyet olan film. kalıplara sığdırılmaya çalışılmayan bir dostluk, öyle kelimelere de gelmeyecek cinsten. arınmaya, rahatlamaya ihtiyaç duyduğunuz bir anda açıp izleyin muhakkak. dediğim gibi kelimelerle anlatılmıyor ama, hissedeceksiniz. --- spoiler ---en sonunda driss philippe'i restauranta yalnız bırakıp gittiğinde ve eleonore geldiğinde, philippe'in yüz ifadesi... defalarca izledim, o nasıl bir yandan minnettarlık, bir yandan mahcubiyet, bir yandan mutluluk, bir yandan hayatın yaşanmaya değer olduğu hissi, sonra mutluluktan ağlamak istemek ve bunu bastırmaya çalışmak... duygular, duygular... tüm bunlar bir adamın 5 sn'lik mimiklerinde. yalnız orada da değil sizin de içinizde... bu nasıl oyunculuktur?--- spoiler ---
(cemaziyelevvel - 12 Ocak 2013 23:32)
çok güzel hikayesi olan bir film fakat yatalak akraban varsa eğer huzunlenmeden edemiyorsun. biz hastalandiginda ambulansa vereceğimiz parayı nasıl denklestirecegimizi düşünürken o adamın yamaç paraşütü yapması falan ne bileyim garip oluyor insan.
(timberwolves - 12 Ağustos 2013 04:18)
incici piç ile ekşici piçin arkadaşlığı.
(no one knows who i am - 29 Mart 2014 00:55)
Yorum Kaynak Link : intouchables