Whiplash ' Filminin Konusu : Whiplash is a movie starring Miles Teller, J.K. Simmons, and Melissa Benoist. A promising young drummer enrolls at a cut-throat music conservatory where his dreams of greatness are mentored by an instructor who will stop at nothing...
Ödüller :
Pulp Fiction(1994)(8,9-1662820)
Fight Club(1999)(8,8-1638377)
Inception(2010)(8,8-1795404)
Forrest Gump(1994)(8,8-1812582)
The Silence of the Lambs(1991)(8,6-1102098)
Se7en(1995)(8,6-1253809)
The Green Mile(2000)(8,6-1203157)
Interstellar(2014)(8,6-1318646)
The Prestige(2006)(8,5-1059346)
American History X(1998)(8,5-946848)
Léon(1995)(8,5-1058053)
The Departed(2006)(8,5-1239777)
En İyi Kurgu
En İyi Ses Kurgusu
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Golden Globe-Best Performance by an Actor in a Supporting Role in a Motion Picture
davul çalan bizlerin aslında hiç seyretmemesi gereken bir film. yani nasıl hiç çalamadığımızı ve hırsın nasıl içimizde olmadığını veya nasıl da ortalama insanlar olduğumuzu şaak diye insanın suratına çarpıyor film. ben hayatımda bu kadar geren, üzen, merak ettiren ve nefes aldırmadan seyrettiren film az gördüm. içinde ne bir bilgisayar efekti, ne aksiyon sahnesi ne öpüşme ne sevişme var. o kadar yalın ve çıplak insani duygular anlatılmış ki çakılıp kalıyorsunuz ekrana. film ile ilgili başka bilgiler vermek gerekirse, whiplash belki biliniyordur, ilk önce bütçesizlikten kısa film olarak çekilmiş. amaç filme para yatırabilecek yapımcılara sundance film festivalinde küçük bir ön gösterim yapmakmış. bu gösterim sırasında çok beğenilip gerekli bütçeyi kapınca uzun metraj olarak çekilmiş. film 19 günde bitmiş. filmin yönetmeni ve senaristi damien chazelle kendi hayatının bir kesitini filme uyarlamış. film aslında indie olarak bilinen bağımsız kategorisinde olduğu için ve hep festivalleri dolaştığından bön amerikan seyircisinin ilgisini pek çekmedi ama akademi aynı şekilde düşünmüyor. oscar adaylarının açıklanmasına çok kısa bir süre kaldı ama bu filmin orijinal senaryo olarak yarışmasına izin verilmiyor şu anda. sebep de daha önce de kısa film olarak gösterilmiş olması. kurallara göre bir filmin orijinal olabilmesi için ilk defa uzun metraj olarak çekilmesi ve senaryosunun mesela kitaptan uyarlama olmaması gerekiyor. amerikadaki film endüstrisinde dönen paralar adam öldürmeye varabilecek kadar çok olduğundan, kimse 19 günde çekilmiş bir şaheserin 100 milyon dolarlık sadece araba patlatılan filmlerin önüne geçmesini ve oscarları toplamasını istemiyor. özellikle filmin yaratıcısı olan chazelle'in parsayı toplamasını istemiyorlar. bütün bu ayak oyunlarına rağmen birçok ödül alacağını düşünüyorum.
(neus - 7 Ocak 2015 11:55)
caz temalı gerilim filmi. türünün tek örneği. ayrıca fletcher rolü için j.k. simmons da çok isabetli seçim olmuş.(bkz: vern schillinger caz orkestrası)
(ben bilmem moderator bilir - 9 Ocak 2015 22:07)
martin luther king'in çok sevdiğim bir sözü var."eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse michelangelo'nun resim yaptığı, beethoven'ın beste yaptığı veya shakespeare'in şiir yazdığı gibi süpürün. o kadar güzel süpürülsün ki gökteki ve yerdeki herkes durup burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin."bu söze derin anlamlar katan, muhteşem bir film.
(modern tinerci - 10 Ocak 2015 03:19)
istanbul agop ve bosphorus cymbals* virali.http://imgur.com/pi42khkbu konuda emeği geçen bosphorus cymbals yöneticilerini (ya da fikir sahibi distribütör, artık herkimse) en içten şekilde tebrik ederim. ülkemizde bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki kaliteli endüstriler arasında olan zil üretimi adına gerçekten büyük vizyon örneği.pek yakında filminde heryerden zırt pırt fırlayan alakasız pepsi logoları yerinde, böyle çok başarılı bir filmde destek olarak yer almak gerçekten takdir edilmesi gereken bir davranış.tabi asıl olan bu tip kaliteli filmler ülkemizde de çekilsin ama onun tartışmasını yapmaya kalksak sonunu getiremeyiz.bu entry'mde geçen konuyla ilgili phoarbix nickli yazardan gelen mesajdan alıntı: "...bizim için bir çeşit züğürt tesellisi oluyor tabii, hollywood filmlerinde kullanılmak üzere zil üretebildiğimiz için kendimizle gurur duymak zorunda kalıyoruz."
(ters1adam - 10 Ocak 2015 11:02)
sonu havada kalmayan film. filmlerin sonunda birilerinin başarılı/başarısız olması, evlenmesi/boşanması, ölmesi/hayatta kalması, aşık olması/ayrılması vb. beklentisine kendinizi öyle bir kaptırmışsınız ki, yönetmen size "al sonunu nasıl istiyorsan kafanda öyle kurgula" deyince yadırgıyorsunuz. bakın bu, yani filmin sonunun sizin hayal gücünüze bırakılması aslında o kadar zor ki... zira yönetmenler, filmin sonunda bir karar alması gereken karakterleri buna göre yaratmak zorundalar; bu gibi bir karar aşamasında olan karakterlerin hangi yöne gideceğinin izleyici tarafından kestirilememesi çok önemli. böyle birçok örnek var ama benim ilk aklıma gelen sideways. orada da hayattan beklentisi kalmamış dul ve başarısız bir yazar olan miles*, hayata tutunmayı son bir kez denemek için ilgi duyduğu kadının evinin kapısına geliyor, kapıyı çalıyor ve film orada bitiyordu. orada kadının kapıyı açması ve birlikte mutlu mesut yaşamaları da, kapı açılmayınca adamın geri dönmesi de, inat edip kapı açılana kadar beklemesi de, kapının açılıp adamın reddedilmesi de birer seçenekti. fakat bunu yönetmen bize göstermedi. çünkü bir film aslında insanların ondan bekledikleriyle paraleldi, bir kararın göreceliliğine saplayıp kalmamalıydı izleyiciyi. karamsar bir izleyici bu noktada kötü bir sonu tasarlayabilecekken, iyimser bir izleyici mutlu bir sonu kafasında canlandırabilirdi. ayrıca yönetmen bu şekilde ebedi bir mutluluk ve mutsuzluk olmadığını, zamanın aktığını ve mutluluk ve mutsuzlukların zamanla birlikte akıp değişen evreler olduğu gerçeğini gölgelememiş oluyordu. zira titanic battıktan sonra rose'un jack'i unutup bir başkasına aşık olduğunu hiç düşünmeyiz; o kötü bir sondur ve rose'un sonsuza kadar mutsuz yaşayacağını tasavvur ederek üzülürüz. oysa gerçek böyle olmak zorunda değildir. bu filme dönecek olursak yine benzer bir durum görüyoruz. zira andrew o performanstan sonra "sikerim dalavereni, ben gidiyorum" da diyebilir, kendisini bu hale ve konuma getiren hocasıyla devam etmeyi de seçebilir. andrew'ün bu iki karardan hangisine yöneleceğini kestiremediğimiz için bu bence iyi bir son. hadi sonu karara bağlanmadı diyelim, ne olsun peki? andrew'ün hocasına yol vermesini, sonra salonda onu izleyen bir emc yapımcısının gelip kendisine iş teklif etmesini ve devamında lincoln center'da sahneye çıkarak, yeterince arkasında durmayan babasını ve division 3'te top koşturan akranlarını utandırmasını mı izleyelim yani? bıkmadınız mı şu klişelerden allahaşkına?tematik bir yapım olması bir yana, gerçekten müthiş bir pedagojik incelemeye de göz kırpıyor film. karakterler fazla derin değil denmiş ancak özel hayatına ilişkin neredeyse hiçbir şey görmediğimiz fletcher karakteri o kadar başarılı yaratılmış bir karakter ki, istese de sığ olamıyor. çünkü öyle bir adamın karakterini kafanızda canlandırmamız, hatta çocukluğuna, ailesine dair yorumlar yapmamız bile hiç de imkansız değil. şahsen tanık olduğumuz ya da en azından sağda solda duyarak var olduklarını bildiğimiz, aşırı hırsın ve mükemmeliyetçiliğin psikopatiye dönüşebileceğinin gerçeğe yakınsayan bir örneği. hatta j.k. simmons'a en iyi yardımcı oyuncu oscar'ını getirecek bir karakter ve performans aynı zamanda.
(phoarbix - 11 Ocak 2015 13:02)
rocky'nin davullu olanı.
(horacegoesskiing - 12 Ocak 2015 01:53)
gazı alamayanlar için...http://www.rixoyun.com/bateri_cal__oyna.htm
(throrun torunu thorin - 13 Ocak 2015 02:57)
bir zamanlar bir film, şarkı, sanatçı, dergi...vb. hakkında objektif ve zekice yorum, bilgi veya eleştiri edinmek isteyen insanların neredeyse tümünün ilk girdiği kaynaklardan biriydi sözlük.şu film hakkında yazılanlara bakıyorum da, herhalde film hakkında bir şeyler zırvalayanların çok büyük bir bölümü herhangi bir sebepten sözlükten uçurulmuş ve geri alınmak için yazdığı 10 entry'den birini de sırf yazmış olmak için bu başlığa girmiş. aksi halde durum çok vahim.--- spoiler ---filmdeki performansla canlı performansları karşılaştıralanlar mı dersin, filmi kaza sonrası aydınlanma zannedenler mi dersin, filmdeki baş karakterin filmin başlarında davul çalmayı bilmediğini ve film süresince bateri çalmayı öğrendiğini zannedenler mi dersin, filmin sonunu tutarsız bulanlar mı dersin (ki bu grup benim gözümde filmi götüyle izlemiş gruptur, gerizekalı diyemem bunlara, eylemi yanlış gerçekleştirmişler sadece) ve hepsi bir tarafa "çocuğun yaptığı hareketler ile çıkan ses senkron değil dublaj yapmışlar" diyen mi dersin.. bunları diyenlerle lucy'yi izleyip "karı sonda usb stick oluyor amk" diyenler arasında pek bir fark yok bence. bu tayfa gitsin rambo, cehennem silahı, işte ne bileyim 300 spartalı'yı falan izlesin. zamanını boşa harcamasın. --- spoiler ---tanım; müziğinin sadece sosu olduğu, muhtemeşm bir psikolojik gerilim filmi. kuvvetli muhtemel "en iyi yardımcı erkek oyuncu" oscar'ını alacaktır.
(one in one - 14 Ocak 2015 08:48)
filmi dün izledim, ekşide yorumlara bakayım dedim ama baktıktan sonra bu ülkenin neden sinema, sanat ve edebiyatta böyle geri kaldığını anladım; bizim az gelişmişliğimizin sebebi bu ülkede herkesin sinema eleştirmeni olması. herkes edebiyat profesörü anasını satayım. tüm erkekler mourinho, tüm kızlar güzellik jürisi...bence biz bu çok bilmişlikten kaybediyoruz. arada cahil cühela da lazım. arada yaptıklarımızı beğenen bir boktan anlamayan kitleler de lazım. tabi herkes sanat eleştirmeni olunca ortaya iyi bir şey çıkmıyor. tamam, burası serbest platform, isteyen istediğini yazabilir. eyvallah. ama bir şeye de bilmiyorum deyin ulan. arkadaş bir kere de ben anlamam deyiverin. bu elf gözler bir defa da böyle yorumlar okusun. ama yok işte, yok! hatta cem yılmaz gösterisinde bunu çok güzel işlemişti. bizim millete yol sorduğunda asla bilmiyorum demez, demişti. adam ne kadar da haklı. bir başkası da ben edebiyattan anlamam demiyor ama yaşar kemal gibi dünya çapında bir yazar için "abartılmış bir balon" diyebiliyor (#48419087). milletteki bu rahatlığa imreniyorum valla. herkes koy götüne rahvan girsin modunda.bunca şey yazdık, daha filmden bahsetmedik. film beklentimin üstünde. o kadar keskin bir senaryosu var ki, gerilim filmlerini aratmayacak düzeyde yükseliş ve düşüşler var. bu yönüyle black swan'ı anımsattı. özellikle filmin final sahnesinde jazz öğretmenin hamlesine şaşırmamak elde değil. kendisinin en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü alması kuvvetle muhtemel. christoph waltz'dan beri böyle iyi yardımcı oyuncu görmedim. gerçi ben sinemadan pek anlamam. aldırmayın yazdıklarıma*
(kafkaesque - 17 Ocak 2015 09:55)
çekimlerinde bol miktarda bateri suyu kullanılan film.
(ibrahimefendi - 18 Ocak 2015 10:26)
filmde müzisyen house oynuyor.
(peder naumoski - 19 Ocak 2015 00:13)
elemanın eski hatun zurnacıya varmış olabilir.
(puskinskaya - 19 Ocak 2015 13:10)
çok ama çok güzel bir film. izlerken oldukça keyif aldım.filmin en önemli repliği aşağıdadır;--- spoiler ----andrew, what are you doing, man?neden mi bu soru cümlesi? çünkü fletcher artık karşısındaki çocuğa saygı duymaya başlamıştır o sahnede.--- spoiler ---
(sirtustusefendy - 19 Ocak 2015 23:09)
aklıma çocukken ananemlerin köyünde gittiğim kuran kursunu getirdiği için fazla odaklanamadığım film. bizim kuran hocası da aynı böyleydi. j.k simmons'a sakal tak, şalvar geçir, dişlerini sarart, götünü büyüt, aynısı. o gün öğle namazında cemaate müezzinlik yapması için sabahtan çocukları kapıştırırdı, dua soloları attırırdı, her yanlışta rahleye sopayla vurur, o kısmı tekrar okuturdu. kim daha ahenkli ve seri okursa müezzinliği ona verirdi. çocuğun biri fazla hırslanmış olacak ki kendini alamayıp dokuz yaşında hafız olmuştu. demek böyle böyle olunuyormuş, vay be. whiplash ortamını 90'lı yıllarda sakarya'nın bir köyünde bizzat yaşamışım, haberim yok. insan değerini sonradan anlıyor işte.
(sir gawain - 20 Ocak 2015 13:55)
esas oğlan miles teller ve kız arkdaşı nicole (melissa benoist) pizzacıda buluşurlar. bu sırada fonda bir şarkı çalmaktadır. miles ; bu jackie hill, 1932 der. işin aslı jackie hill diye biri yok. filmin müziklerinin ve tüm aranjmanın arkasındaki kişi olan justin hurwitz kısıtlı bütçelerinden dolayı büyük şarkılara telif ödeyemeyecekleri için 1930'ların tonuna uygun bir parça bestelemiştir.
(cinnet mustatili - 22 Ocak 2015 09:12)
bu hafta sonu 13 bin kişi tarafından sinemada izlenmiştir. aşk sana benzer ise hafta sonu 330 bin gişe yapmıştır. sadece bu bile avrupa birliği'ne alınmamamız için yeterlidir; referanstır.(bkz: yorumsuz)
(deepsilence - 28 Ocak 2015 16:18)
--- spoiler ---filmin en güzel sahnesi andrew tam yenilgiyi kabul edip gidecekken babasını görmesi sonucu geri dönmesi bence. orada çok detaya girilmiyor ancak amaç eski hocasına dersini vermek değil kesinlikle . son bir gayretle onu hiçbir zaman anlamayan ailesini haklı çıkarmama isteğiyle geri dönüyor. yani babası kalkıp oraya kadar ona sarılmak için gelmese bence çıkıp gidecekti salondan. oradaki detay harika olmuş.--- spoiler ---
(gorkemli olur gariplerin orgazmi - 30 Ocak 2015 09:59)
--- spoiler ---1-fletcher'ın* elamanı rushing or dragging diye diye dövdüğü sahneyi ve elamanın finalde fletcher'ı mat edip, mest ettiği kısmı şu ana değin 14 kez izledim. 2-filmden aldığım ilhamla, oğlanın ağzına helvacıoğlu blok flütü dayayıp, süt içtim dilim yandı adlı eseri kusursuz biçimde çalması istedim. bu amaçla çocuğu tokat manyağı yaptım ama nafile bizim oğlanı benzin döküp yaksan çalamaz amk. anca flütün deliklerinden tükrük sıçratmayı biliyor. 3-fletcher'in orkestrayı yönetirkenki el hareketlerine de hasta oldum. hele o ortamdaki müziği bir an havadan avucuyla toplar gibi yapıp, enstrümanları susturduğu hareket yok mu, işte onu da hanımın çok sesli çenesi üzerinde deniyorum. bir an susup, öyle baka kalıyor yüzüme. --- spoiler ---
(suret035 - 31 Ocak 2015 12:23)
j. k. simmons'ın canlandırdığı terence fletcher karakterinin, kimden ilham alınarak oluşturulduğunu öğrenmek isteyenler şu videoyu izleyebilirler. https://www.youtube.com/watch?v=pklnlfzw9m0
(righteous man - 6 Şubat 2015 13:07)
yetenek sizsiniz türkiye'deki davulcu tombilik baha ile kel adam atalay demirci'nin mücadelesine gönderme yapmıştır.
(upsskirt - 13 Şubat 2015 09:37)
Yorum Kaynak Link : whiplash