• "komiktir de bazi sahnelerinde afrikali polis - for a diplomat you re not a good liaringiliz diplomat - well i haven t risen very high"
  • "i dreamed of africa'dan sonra, afrika'ya giden kadinlarin, oralarin huyundan mi suyundan mi bilinmez ne kadar guclu olduklarini gosteren bir film."
  • "insana iki tokat bi aparkat atan film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bu film aynı anda yaşadığımız ve varlıklarını suratımızda çıkan bir sivilce kadar önemsemediğimiz insanların dramını çiziyor büyüleyici bir şekilde. insanoğlunun kapitalizm kanserinin elinde ne hale gelebileceğini gösteriyor. manhattan sokaklarında i love capitalism tişörtü giyenlerin dünyanın anasını nasıl bellediğini anlatıyor. batıya özgü ilişkiler içinde doğulu masallıkta bir aşkın üstüne kurgulanarak gelişiyor olaylar.

    tarih kitapları bugünleri nasıl anlatacak? bu tarifsiz acımasızlık ve dramı kimler nasıl aktaracak? torunlarımız zamanında da yaşanacak bu şeytanlaşmada bizim katkımız ne kadar olacak? nasıl bir filmden çıkıp hayatla derin bir hesaplaşmaya girer insan?
    akılda sorular yumuşak bir afrikalı gırtlaktan çıkan melodilerle her şeyi sorgulatarak sonlanmış film. görüntülere ne yazılsa, aşkına ne denilse eksik kalacak bu yapım için.
    "aşırı toplumsallaşma insanlığın, bireye yaptığı en büyük zulümdür." demiş ya kaczynski, modern solculuğa getirdiği bu tespit güzelde peki yaşanan onca ızdıraba rağmen hiçbir şey hissetmeyen canilere nasıl bir tanımlama yapmak gerekli? ya da hangisi daha kabul edilebilir bu iki durum arasında? insana her şeyi bir kenara bırakıp yerkürenin neresinde, hangi boyutunda olduğunu düşünmeye sevk eder bir film. insan ömrüyle senetler üstünden oynayanları görmek için bile izlemeli. afrikalı acılara ortak olmalı kendimize zulm ede ede.


    (o ben degilim - 24 Eylül 2006 01:32)

  • comment image

    city of god gibi, bu da çok iyi bir film.
    içimden şaheser demek geliyor, o kadar da değil diyorum.
    yönetmen brezilyalı. o da sıcak memleket insanı, duyduğu yakınlık bu afrika hususunda uzman yapmış onu.
    kurgu şahane.
    ne diyeyim işte, ağla ağla bi hal oldum be.
    "ulan hollywood piçleri, enişteniz o bahsettiğiniz ilaç fabrikalarından birinde müdürdür, cumartesi mangalı onun 1000 hektarlık bahçesinde yapıp 300 kilo domuz sucuğunu getirttiğiniz kamyonları da bu filmlerden topladığınız paralarla tutuyosunuzdur!" diye çemkiresim geliyo da çemkiremiyorum, duygularımı fena sömürdü bu filmoğlufilm.


    (magdalena - 3 Mayıs 2008 01:21)

  • comment image

    içinde olduğumuzdan daha acımasız bir kast sisteminde, dünya kocaman bir yer ya, dünyanın uzaklarında olanlarla ilgili. umrumuzda olmayanları yine dertsiz başımıza dert edecek değiliz tabi. teğet geçer bunlar bizi.

    doğruyu söylemem gerekirse, bu tip filmlerden benim beklentim yarım saat kadar çok sıkılıp sonra alışmaktır. lakin kendini izletmek gibi acayip halleri var bu filmin, senaryo oscar almayı hak etmiş, iyi bir yönetmenin elinde iyice güzelleşmiş. uyarlamalarla bir sorunum var, yine de filmin giriş, gelişme ve sonuç bölümleriyle ilerlemesini ve runaway jury'yi anımsatan finalini yadırgamıyorum aslında. fakat film okutulmamalı izleyiciye, eskiz defterini roman diye satmak gibi bir şey.

    oyuncu seçiminde de çok başarılı olunmuş, onca filmini izlediğim rachel weisz beni buradaki karakterin de kendisi olduğuna inandırabildiğine göre, rahatlıkla mükemmel bir performans sergilediğini iddia edebilirim. ben ömrümde böyle birini tanımadım ama evrenin bir köşesinde bulunması mümkün geldi. ayrıca ralph fiennes'in donuk karakteri de yeterince donuktu. dikkat çekici olmaması lazımken rol çalmaması ne güzel, ne etik.


    (alice in sourland - 25 Şubat 2009 21:46)

  • comment image

    görüntüleri ve müziği alabildiğine güzel, biri baştan sona diğeri sondan başa doğru anlatılan iç içe iki hikayesi de can yakan film. hikayelerden biri ne de güzel bir aşk hikayesini anlatırken, diğeri siyasi ve ticari pisliklerle bezeli bir macerayı önümüze koyuyor. birbirine oldukça zıt iki karakter, justin ve tessa. justin içe dönük, dünyanın tüm çirkinliklerini bahçesine kapanarak unutan, sakin, her şeyi kurallarına uygun yapmış bir ingiliz diplomat, karısı tessa ise fevri, idealist, cesur, risk almaktan yana ve dışa dönük biri. ikisi de kendi içinde öyle gerçek ve güzel karakterler ki, film içinize oturuyor, ne afrika'nın güzelliği ne de müzikler kalıyor. filmin anlatımı da herhalde bunda çok etkili, izlerken film gibi değil, belgesel izler gibi oluyorsunuz yer yer ve justin ile tessa film karakterleri değil, afrika'ya yerleşmiş tanıdıklarınız, sevdikleriniz gibi geliyor. fernando meirelles yapmış yapacağını, hikayeyi hem samimi hem gerçekçi yapmayı becermiş, oyuncular da döktürmüş. hele ralph fiennes ne de güzel bir aşık olmuş.

    --- spoiler ---

    hızlı tanışmalarının ardından evlenip afrika'ya gidiyorlar ve biz de zarif görünümlü canavar politikacılarla ve afrika'yı deney alanı olarak kullanan ilaç firmalarıyla tanışıyoruz. ne kadar acımasız olduklarını da kısa zamanda öğreniyoruz. afrika'da neler yaptıklarını, önlerine çıkan herkesi ne kadar kolaylıkla ortadan kaldırabildiklerini ve ne kadar dokunulmaz olduklarını. film ilerledikçe zarif karakterlerin ve süslü salonların her yerinden pislik akıyor.

    daha filmin başında karnı burnundayken öldürülen tessa'yla açılıyor film. ve acı gelen tarafı, kocası tessa'yı asıl ölümünden sonra tanıyıp, aşık oluyor. tessa hiç bir şeyi değiştirememiş, dünya yine aynı dönüyor gibi görünse de aslında hiç olmazsa bir kişiyi, yani kocasını tamamıyla değiştiriyor. dünyaya kendini kapatmış olan justin, kabuğunu kırıp, karısının hiç olmazsa ideallerine yakın olabilmek için, ondan kalan tek şeye yani ilaç firmalarına karşı savaşına karısının bıraktığı yerden devam ediyor. karakterleri bu kadar zıt olan karı koca aynı ideali ve aynı sonu da paylaşmış oluyorlar. afrika'nın kötü talihini değiştiremiyor belki, ama kendini gerçekleştirerek ve hayatından memnuniyet duyarak ölüme gidiyor, bir de bir kaç taşı yerinden oynatarak.

    ölümü beklerken justin'in yüzündeki o huzur ifadesi ve gülümseyişi, onun savaşı en önemlisi kendi içinde kaybetmediğini gösteriyor.

    ---
    spoiler ---

    (bkz: john le carre)


    (amaninbe - 17 Mart 2009 05:17)

  • comment image

    izledikten sonra insanda derin bir suçluluk duygusu bırakan, vicdanını da bir güzel sızlatan film.. "ulen neler oluyor dünyada ben bööyle yayıyorum millet amaçları uğruna yiterken orada burada, ne işe yararım ben be" tribine sokuyor insanı hafiften en azından bana öyle bir etkisi oldu şahsen.


    (piggythehippy - 1 Mayıs 2009 07:02)

  • comment image

    şu entry de (bkz: gözlük/@duce mehmet) anlatmak istediğim şey bu filmde tessa'nın başına gelen şeyin ta kendisidir. eril sinemada kadın nesne olmaya baş kaldırırsa, sonu ölüm olacaktır. gözlük motifi ayrı bir konuydu elbette. tessa'nın gözlük takması böyle bir yönetmenin düşmeyeceği kadar acemice bir tuzak olsa da; bence bir önemli nokta daha var ki bir o kadar özgün olan bana göre, filmde adamın gözünü de açan aslında kadının ta kendisi. ilginç ve farklı bir şey bence bu. farklı bir kurmaca senaryo var. kalıpsal değil. belki bu yüzden çok fazla hoşuma gitti belki de...


    (duce mehmet - 18 Kasım 2010 09:12)

  • comment image

    mevcut duzenin vahsiligini bu kadar insanca anlatabilmek ve insana sahip oldugunu zannettigi herseyi sorgulatabilmek...hem de slogansiz, sessiz sedasiz. son yillarda izledigim en kaliteli film.

    --- spoiler ---
    this is how they fuck africa.
    ---
    spoiler ---


    (cameo - 9 Ekim 2005 01:39)

  • comment image

    nedendir bilmem, bu filmi 2 1/2 kere seyrettim. ilk seyredişimde (ki 1/2 rasyonuna tekabül eder) "aman," dedim. "ne stilize çekimler, ne şahane müzikler ama keşke rachel weisz yerine kate winslet olsaymış tessa rolünde..." bir sonraki seferde yarıda bıraktığım yerden tekrar başlayacaktım ama "hadi," dedim, "fernando meirelles'e ayıp olmasın." baştan seyrettim. "aman," dedim yine. "ne stilize çekimler, ne şahane müzikler..." (alberto iglesias, ah be abi, ah) ve sonra baktım rachel weisz daha bir "tessa" gözüktü gözüme, ve sonra hikaye çözülmeye başladı ve hatta ralph fiennes'in o her zaman itici bulduğum ağır ve ağdalı ingiliz aksanı bile hoş geldi kulağıma. ve geçen sene hotel rwanda'nın yaptığını bu kez de the constant gardener yaptı bana. boğazım düğümlendi, içim acıdı ama ne yalan söyleyeyim, bu kez afrika'nın kara yazgısından öte aşkın, aşık olmanın, ait olmanın, o bir daha asla eşi benzeri bulunamayacak aidiyet ve "evde olmak" duygusunun yitirilmesinin acısı oturdu içime.

    tessa diyor ki justin'e: "i feel safe with you..."

    ve ilerleyen sahnelerde de kendisine "git evine, bırak bu işleri" diyenlere justin cevap veriyor: "i don't have a home, tessa was my home..."

    işte budur.

    ölüm döşeğindeki ablası wanza'nın başına musallat olan sinekleri kovmak için 40 km. yürüyebilen çöp bacaklı küçük adam kioko'nun dramı, ilaç firmalarının insaniyetsizlikleri ve ilaç firmalarına inat, tessa'nın kuzeni ham'in -latin genleri sağolsun- ekrandan taşan o insaniyeti... bu film bir çok açıdan sizi yakalayabilir ama ben tessa ve justin arasında teslim oldum, bıraktım kendimi. ve dün gece son kez seyrettiğimde de artık emindim. ödüller sezonunun başlamasıyla beraber brokeback mountain istediği kadar ödülü silip süpürsün. eğer birileri benim oyumu kaale alıp değerlendirseydi, 2005 için "en iyi" ünvanını the constant gardener'a verirdim.


    (arsonist - 31 Ocak 2006 11:53)

  • comment image

    insanı balık gibi oltaya alan film.

    --- spoiler ---

    harbi spoiler demedi demeyin

    seyrederken sırayla düşünülenler:
    - ehehe nasıl da ayarı verdi adama kıza bak
    - kız solcu falan demek hmmm
    - hassiktir demin alkışlıyolardı kızı, şimdi iki laf soktu devlete diye çıkıyo pezevenkler salondan, lan her ülkede var bu güya vatansever pıtırcıklardan, hoşunuza gitmedi di mi kızın dedikleri pezevenkler sizi
    - ehehehe kahve ısmarla tabii ki
    - ana!! daha ilk günden mi, lan burada niye yok bu kızlardan off
    - hö? bu zenciyle mi aldatıyomuş adamı, iyi de karnı burnunda lan bunun ben anlamadım şimdi
    - ulan bi de arkadaşı olacak adamın, bu da kıza asılıyo
    - ne demeye çalışıyo bu film ya, "bütün sosyalist kızlar böyle çirkefleşirler" mi, iyi başlamıştı film oysa
    - şimdi film kız yerine adamın tarafını tutmaya başlarsa seyretmeyeceğim yemin ederim, kırk kilometre yol yürüyecekler lan ellerinde bi de bebekle, alsan arabaya ölür müsün
    - anlaşmalı evlilik ha, “bu solcu kızlar zaten saçma idealler peşinde koşup insanları böyle kullanırlar” demek istiyo film şimdi de off
    - haydaaaaaa kız adama pas verdi, şimdi de kaşar demeye başladılar kıza ya, e ne farkınız kaldı o salonu terk eden tatlı su milliyetçilerinden tü allah belanızı
    - şaka maka beni de nefret ettirdiler kızdan lan
    - lan yeter sallama şu kamerayı be başım döndü, anladık belgesel tadı vermeye çalışmışsın ama arada bir de sabitle be
    - ben neden her filmde aldatılan koca ile kendimi özdeşleştirip sinir oluyorum ya…
    - ahahahaha lan zenci gay’miş, bu kız da ayşe teyze gibi çantasından şak diye çıkarabilmek için hazır mı tutuyodu fotoğrafı yanında
    - kızın peşine düştüğü şey az buz bişey dilmiş lan, boşuna laf sokmamış partidekilere
    - bi dakka ya, kızın tarafına geçmeye başladı sanki film
    - anlaşmalı evlilik lafını şirketler için etmiş meğeeeeerrrr… fırk
    - hass… adama da yalandan pas verir gibi yapmış, seviyomuş meğer bizimkini yaaaa, amına koyim gözüme bişey kaçtı
    - keşke kız yaşarken öğrenseydi bütün bunları ya, kıza sarılsaydı offf
    - helal be helal, dışarıda binlercesi var ama şu an şurada yardım edebileceğin biri var, sen de yola geldin, ah be tessa sen ölecek kız mıydın ya
    - adamı da öldürdünüz, ulan adam ölmeseydi bari, bu kadar da mutsuz son olur mu ya, öldüm be yeter, mektubu da yollamıştı zaten, taşlar öldü kurtlar serbest, seyretmeyecem bi daha böyle filmleri…
    ---
    spoiler ---


    (brick top - 18 Şubat 2006 19:20)

  • comment image

    aski anlatisi, ilac sirketlerinin resmi kuruluslarla olan baglantisini gostermesi, afrika'daki duruma dikkat cekmesi ve mukemmel gorselligiyle buyuleyici bir film.. yalniz rachel weisz'dan ote ralph fiennes'e ayri bir ozen gosterilmelidir bu filmi izlerken.. ayrica kullanilan muziklerin atmosfere mukemmel uyumuyla da ayri bir yerdedir bu film.. cok duygusaldir.. cok vurucudur.. cok cesurdur bu film..


    (whatdreamsmaycome - 7 Mart 2006 12:27)

  • comment image

    hem buyuk bir askın hikayesini, hem de dunyanın orta yerinde insanların yapabilecegi seylerin korkunclugunu cok guzel bir sekilde harmanlayarak anlatan bir film.

    filmi izledikten sonra, gercekte nelerin yasanabileceğine dair ufak da olsa bir fikre sahip olunabiliyor.bunların yasananların kucuk bir parcası oldugunu dusunmek bile yeterince utandırıyor insanı.

    --- spoiler ---

    filmden bazı replikler de filmin neler anlattıgına, orada neler yasandıgına dair ipucları veriyor.

    "-this is how the world fucks africa, mr. black.

    -look, there are thousands of them out there.i can't make an exception for this one child.listen, that's the way it is here.

    -no, there are no murders in africa.only regrettable deaths.and from those deaths we derive the benefits of civilization,benefits we can afford so easily...because those lives were bought so cheaply."

    ---
    spoiler ---


    (anatomik durus - 21 Mart 2006 22:53)

  • comment image

    kurgusuna kurban olunası filmlerden..
    kurguyla anlatmak istediğini anlatan bir film bu...izliyiciyi bu yolla oyuna getirip bakın şu ana kadar gösterdiklerimizi yuttunuz ,gördüklerinizi gerçek sandınız. işte şimdi gördünüzmü gerçeğin ne olduğunu...hiçbirşey göründüğü gibi değildir,uyanın diyen bir film bu..
    --spoiler--
    filmin başında emin oluruz bu kız bir işin peşinde,adamcağızı kullanıyor..ne kadarda masum görünüyor aslında..o da ne..evet aldatmış.. siyah tenli bir bebek bu..evet mantık evliliği diyor..inanılmaz söz bile verdi o pis adama..o mektup..kocasına bahçesi için kullandığı ilaca bile bağırıyo kadın..bu kadın ne istiyor?
    film ilerler...kocasını görürüz..heryeni öğrendiği şeyle ekran bulanıklaşır ..herşey değişir,kafası karışır...taa ki dupduru berrak,bomboş gölet manzarına varıncaya kadar...artık onu daha net görebilmektedir..onu bilmektedir...
    --
    spoiler--

    film çokçok güzel değil belki..eksikleri varki film bazen duraksıyor...sebepler,kaçmalar,bunların altyapıları yetersiz bence..ama anlatmak istediğini,hissettirmek istediğini hissettiriyor..görüntüleri,müzikleri mükemmel...oyuncular için söz söylemek haddime değil belkide..fakat ralph fiennes 'a tamamiyle oturan bir karakteri oynamış..resmen o...bakışlarla oynamış...rachel weisz ise rolüne yakışmış..

    bu filmi herkes izlemeli..herkese izletmeli..elimde olsa bütün tv kanllarını basar bu filmi izlettirirdim zorla...en azından neler olduğunu bilmek,farkında olmak lazım..


    (akheron - 7 Haziran 2006 23:54)

  • comment image

    iki insan arasındaki kapanmaz mesafeye rağmen yürüyen aşkı saymazsak çekim, kurgu, senaryo, anlatım tekniği açısından hollywood fabrikasından türemiş barkotlu bir filmdir bu. lakin bir aşk hikayesini afrika görselliğine eklerseniz zaten kötü bir film yapmanız güçleşir. seyredilebilir tarafı burası. çok uluslu şirketlerin petrol, silah, ilaç sanayii üzerinden yaptığı kar ve katliamlar ise bize uzak değil. amerikalılar/ingilizler kendi vicdan masturbasyonlarını bu film üzerinden yapacaklarsa o da benim derdim değil. o kıtadan * tüm pılı pırtılarını (kamera ekipmanları dahil) toplayıp gitmeleri ise içten hissiyatım.


    (mustafa mahir - 13 Haziran 2006 13:04)

  • comment image

    hakkinda "oryantalizm yapilmis" denerek kucumsenen bir filmdir..

    oryantalizm nedir? oryantalizm benim bildigim kadariyla dogu'nun degerlerinin, dogu'ya ait nesnelerin metalastirilmasi, eglence unsuru gibi sunulmasidir.. mesela indiana jones serisinde bu cokca yapilir.. mumya filmlerinde de vardi.. peki constant gardener'de ne var.. burada ilac sirketletlerinin afrika'da ne halt yedigi var.. ve meirelles mekani kullanmayi seven bir yonetmen, cidade de deus'dan asinayiz.. burada da mekani kullaniyor, insanlariyla birlikte.. peki yaptigi oryantalizm mi? kesinlikle hayir.. gosterdikleri, hikayesini anlatmak icin kullandigi unsurlar..
    --- spoiler ---
    mesela aids'le ilgili yorede gerceklestirilen bir tiyatro oyunu var, bu arada da oradaki insanlar kameraya takiliyor.. yoksul, sefil..
    ---
    spoiler ---
    bu mudur oryantalizm? siklikla biz oradaki insanlarin pespaye hallerini goruyoruz ama iste bunlar, bati'nin dogu'yu ne hale getirdigini gosteriyor.. burada dogu mistik, eglence mekani tadinda sunulmuyor..


    (whatdreamsmaycome - 19 Haziran 2006 23:11)

  • comment image

    biraz estetize edilmiş, ama maalesef çok gerçek bir film. evet, belki bu filmin kendisi de vicdani rahatlama için batılı adam tarafından yapılmış denebilir, afrika'daki sözümona yardım aksiyonları gibi tıpkı. yine de desperate houswife temalı, amerikan rüyası kıvamındaki, bol duygu sömürülü bomboş zırvalıklardan daha dolu olduğu açık. düşünmek, düşündürmek, dünyayı kavramaya çalışmak adına atılmış güzel bir adım. ralph fiennes ve rachel weisz yine göz dolduruyorlar ve alberto iglesiasimzalı film müzikleri tüylerinizi diken diken ediyor.


    (briseis - 22 Haziran 2006 11:05)

Yorum Kaynak Link : the constant gardener