Süre                : 1 Saat 25 dakika
Çıkış Tarihi     : 11 Mart 2005 Cuma, Yapım Yılı : 2005
Türü                : Döküman
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Red Light Films , HBO/Cinemax Documentary , Creative Visions
Yönetmen       : Zana Briski (IMDB)(ekşi), Ross Kauffman (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Zana Briski (IMDB)(ekşi),Ross Kauffman (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Zana Briski (IMDB)(ekşi)

Born Into Brothels: Calcutta's Red Light Kids (~ Kalküta'nin çocuklari) ' Filminin Konusu :
Born Into Brothels: Calcutta's Red Light Kids is a movie starring Kochi, Avijit Halder, and Shanti Das. Two documentary filmmakers chronicle their time in Sonagchi, Calcutta and the relationships they developed with children of...

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Belgesel
Sundance Film Festivali:Audience Award-Documentary
Independent Spirit Awards:Truer Than Fiction Award


Oyuncular
  • "yeniden izleme firsati için, bu akşam ntv 20:30 ."
  • "subat 2005'de 77nci oscar torenlerinde best documentray feature dalinda odul alan belgesel..."
  • "kendi hayatlarına çıplak gözle bakmaktan yorulmuş çocuklara, dışarıdan bakabilecekleri bir araç verildiğinde ortaya çıkan güzelliklerle şaşırtan, dokunaklı belgesel."
  • "bugün itibarıyla,şaşırtıcı şekilde gösterime giren şahane belgesel."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bu tarz belgesel-filmleri izledikten sonra genellikle içimde olu$an duygu; dunyanın belirli bolumunde ya$ayan insanların hayatlarını gozler onune sererek "bakın dunyada bunlar da var. buzdagının gorunmeyen yuzundeki acılar bunlar." şeklinde sunanların mesleki gorevlerine karşı sergiledikleri tutkunun insanlık odevini biraz olsun erteletmi$ oldugudur. bunu fotografcilarda da gorurum sıklıkla. fakat bu belgeselde bir kadının kendi gucu yettigi kadar çocugun gelecegini kurtarmak için canını di$ine takarak sava$tıgını goruyorum. butun olumsuzluklara ragmen onlar icin bir $eyler yapmayı denemesi bile guzel. pes etmemesi takdir edilesi. hatta butun bu olanları filme alıp milyonlara ula$masını saglayarak insanlıga kar$ı bir sesleni$te bulunması ticari kaygıdan öte bir yardım cagrısı niteliginde algılanabilir.


    (okocha - 18 Ağustos 2008 00:03)

  • comment image

    2004 yapımı born into brothels,zana briski ve ross kauffman'ın sonagachi, kalküta'daki bir genelev sokağında yaşayan fahişelerin çocuklarının hayatı ve briski'nin onlara fotoğraf dersleri vermeye başlayarak hayatlarını değiştirişi üzerine, sosyal içeriği son derece güçlü, özyargılayıcı, iş birliğine dayalı ve biyografik bir belgesel.her şey new york'lu fotoğrafçı zana briski'nin bölgedeki fahişeleri fotoğraflamak üzere görevlendirilmesiyle başlıyor fakat kadınların bu duruma son derece kapalı oluşunun ve bu durumun aksine genç fotoğrafçının çocuklarla kurduğu müthiş iletişim bu projenin dönüşümünü sağlıyor ve ortaya etkileyici bir başyapıt çıkarıyor.

    hikayenin kahramanları yaşları 10 ila 14 arasında değişen sekiz çocuk;avijit, gour, kochi, manik, puja, shanti, suchitra ve tapasi.her biri yaşları dolayısıyla içinde bulunmaları gereken masumiyetin çok ötesindeler.içine doğdukları hayatın acımasız şartları onlar için normal durumda.ekonomik olarak çok kötü durumda olmaları bir yana, okuyup düzgün bir meslek sahibi olmaları ihtimalı neredeyse yok.hindistan'daki gayri resmi kast sistemi dolayısıyla sınıf atlama şansları da bulunmuyor bu yüzden gereken yaşa geldiklerinde aileleri gibi seks işçisi olmak zorundalar.hiçbiri bunu istemese de hepsi bu gerçeği kabullenmiş durumdalar.birbirleriyle ilişkileri çok naif.alışıldık şehir çocuklarının aksine,işlerini yapmak konusunda çalışkanlar, sorumluluklarının bilincindeler ve hayret verici bir olumluluk taşıyorlar.hayat şartlarındaki güçlüğün pek de etkilemediği neşeleri ve coşkuları da briski'nin hayatlarına girişiyle iyice artıyor.bu noktada söyleyebiliriz ki filmin bizi duygu sömürüsüne boğmak gibi bir niyeti yok, yönetmenin de.onun odaklanmak istediği nokta dünyada bizden uzak bir yerlerde tahmin bile edemeyeceğimiz şartlarda yaşayan çocuklar olduğu, bu çocukların okuma veya düzgün bir iş sahibi olma şanslarının bulunmadığı fakat hayatlarına yapılan en ufak bir müdahalenin bile -bu, filmde fotoğraf makinelerini ellerine aldıkları an olarak tanımlanabilir- hayat değiştirici olabileceği,gereken imkanlar verildiğinde özgün bakış açılarıyla sanata müthiş katkılar yapabilecekleri ama her şey bir yana,bu değiştirilemez gözüken durumun vahametine devletin, gerekirse de devletlerin el atması gerektiği.o yüzden bunu yaparken gözyaşları, ağır,duygulu müzikler kullanmak gibi kötü klişelere kaçmıyor, sefaletin içindeki gülen muzır suratlara odaklanıyor ki zaten filmin kamerasal ve kurgusal anlamdaki ritmine karşın bu suratların ardındaki korkunç gerçek apaçık ortada.dolayısıyla sunuluş tarzı ne olursa olsun, izleyici koruma içgüdüleri ve empati kurmaları dolaysısıyla karakterleri sahiplenmekte güçlük çekmiyor, bu da daha filmin en başından duygusal bağın kurulması ve ilginin tamamen toplanmasına yarıyor.bütün bu durumu anlamlı bir öyküye çeviren de filmin sadece objektif, mesafeli bir belgesel olmaması.onlara fotoğraf makinelerini verip neler ortaya çıkarabileceklerine bakmak yalnızca sosyal bir deney olurdu.fakat zana briski bir çevirmen aracılığıyla, oldukça zorlanarak ama bir o kadar da keyif alarak onlara ciddi fotoğraf dersleri vermeye başlaması, fotoğraflardaki gelişimin barizliği ve son olarak briski'nin onları bulundukları bölgeden çıkarıp eğitim sahibi olmaları için uğraşmaya başlamasıyla filmin ana hattı belirleniyor,böylece soğuk bir belgeden ziyade etkileşimli bir umut hikayesi sayılabilecek bir iş ortaya çıkıyor.

    filmin alt metinlerinden biri kuşkusuz öğrenmenin psikoloji üzerindeki etkisi.hayatlarında ilk kez fotoğraf makinesi gören karakterlerimizin kendi fotoğraf makinelerine sahip oluşları, mahallelerinden ilk kez doğru düzgün uzaklaşıp fotoğraf çekmeye çıkmaları ve ortaya çıkan sonuçların memnuniyet verici olması dolayısıyla büyük bir tatmin duygusuyla kaplanmaları onlar için umut olduğunu hem kendilerinin,hem de izleyicinin anlamasını sağlıyor.ilk kez kendilerini önemli hisseden, birşeyler yapabileceklerine inanan çocuklar, bu noktadan itibaren yönetmenin amacına doğru nihayet ilk adımı atıyorlar seyircinin ifadesi de endişeli gözlerden meraklı gözlere dönüşüyor.

    zana briski filmde bölgeye ilk gittiğinde yapmak istediği şeyi belli bir mesafeden yapamayacağını anladığını belirtiyor.bu yüzden çok uzun bir süre onlarla birlikte yaşıyor ve güvenlerini kazanıyor.öykü de bu süreci oldukça zaman dizinsel olarak anlatıyor, özellikle de çocukların okullara girmeye çalışmaya başladıkları bölümlerden itibaren.öykünün düzenlenişinde tabii ki de olması gerektiği gibi esas karakterler olan çocuklara odaklanılıyor fakat ailelerin koyduğu mesafe dolayısıyla briski'nin kamerasının da onlara karşı bu temkinli duruşu bir açıdan eksiklik bırakıyor denebilir.çocuklar gelecek korkusu içindeler,okutulmuyorlar, ev temizliği gibi işlerde çalıştırıyorlar ve bütün bunların yanında inanılmaz kibar ve sempatikler.onlar için asi, inatçı, isyankar, bencil gibi kelimeler kullanmak neredeyse imkansız ve bu kabul edilebilir olsa da oldukça ilginç bir bileşim.bu yüzden onların aileleri olmayan ikna edici disney karakterleri gibi gösterilmesi kimi zaman izleyiciyi tam olarak tatmin etmiyor.kapalı kapıların ardında varlığı hissedilen ama somut olarak görülmeyen, korkutucu ve soğuk gölgeler yerine, çocuklarının durumu hakkında gerçekten ne hissettiklerini anlatan samimi röportajlarla varolsalar belki bu eksiklik hissi bir nebze kapanırdı.belki de bu, karakterlerimizi daha sahipsiz göstererek etkiyi büyütmek adına yapılan bilinçli bir seçim, belki de yalnızca kameralardan rahatsız olan seks işçilerinin briski tarafından ikna edilemeyişi, ne olursa olsun merak uyandıran cevapsız sorular olarak filmde yer alan bir nokta olduğu gerçeği değişmiyor.

    karakterlere odaklanılırken yapılan seçimler de gayet düşündürücü.örneğin çocukların fotoğraf dersleri, röportajları ve sokaktaki çekimlerinden oluşan görüntüler kullanılmış fakat hikayenin gerçeğine en acı şekilde parmak basan durumlardan biri olarak avijit'in annesinin ölümü gayet basit ve kısa bir şekilde verilmiş.kadının pezevengiyle yaptığı kavga sonucu adam tarafından mutfakta yakılarak öldürülmesinden kısaca bahsediliyor, bunun çocuklara bir mutfak kazası olarak yansıtıldığı belirtiliyor ve konu kapanıyor.filmin o noktasında karakterlerle çoktan güçlü bir duygusal bağ kurmuş olan seyirci, avijit için üzülüyor, onun durumunu hislerini, olayı nasıl atlatmaya çalıştığını bilmek istiyor ama bunların cevaplarını alamayınca,konu hiç açılmadan kapanınca rahatsız oluyor, hatta öfkeleniyor.filmin kurgusuna bakıldığında olaydan sonra gelen sahneler dolayısıyla zana'nın olayı umursamadığı fikri ortaya çıkıyor ve bu durum da ayrı bir tatminsizlik yaratıyor.

    karakterler konusunu kapatırken zana briski'ye değinmeden geçmemek lazım.yönetmen briski bu belgeselde hiç görünmemeyi de seçebilirdi ama o kararını performative bir iş yapmaktan yana kullanmış.aynı zamanda sosyal bir belgesel olan film amacına kuşkusuz daha objektif bir bakış açısından da verilebilirdi fakat o kadar uzun zaman onlarla yaşayan briski'nin çocuklarla ilişkisini göstermeden kurgulansa, anlam eksikliği kaçınılmaz olurdu.briski'nin çocuklarla olan iletişimini gördükten sonra oluşan onların başarılı olacağına dair inancın sağlanması da bu yüzden güçleşirdi.

    filmin anlatısında tek bir yol kullanılmamış.çoğunlukla zana briski'nin sesi filme eşlik etse de bu kimi zaman onun kamerayla direkt konuşması, kimi zaman çocuklarla olan diyaloğu kimi zaman da farklı görüntüler üzerine bindirilmiş sesi ile sağlanıyor.bunun yanında elbette çocuklarla olan röportajlar da var.röportajlardaki sesleri de bazen bahsettikleri şeyin görüntüleri üzerine voice over yapılmış ve böylelikle briski'nin filmin tek anlatıcısı olması önlenerek keyifli bir çeşitlilik sağlanmış.çocukların anneanneleri veya briski'nin bir takım belgeler almak için uğraş verdiği memurların sesleriyse de genellikle sahneleriyle eş zamanlı verilmiş.yani öykü bize zana briski'nin açısından verilse de bu kısıtlı bir öznel açı değil, paylaşımcı ve geniş bir pencere.

    belgeseller en iyi anlık görüntüleri yakalamak için genelde yalnız bir şansları bulunduğundan ve non-fiction olduklarından dolayı her zaman çok kaliteli bir görselliğe sahip olamayabilirler.bu noktada filmimizi bu ihtimalden uzaklaştıran sebepler zana briski'nin orda geçirdiği sürenin kısıtlı olmayışından ötürü bu konuda daha şanslı oluşu ve ilk belgeselini çekiyor olmasına rağmen fotoğrafçılıktan gelen ışık bilgisi ve kadrajının iyi oluşu gibi avantajlarını kullanması kuşkusuz.bu yüzden de yalnızca derdini anlatması değil,bunu yaparken seçici ve estetik olması filmin büyük artılarından biri.örneğin filmin girişindeki ilk kareden bahsedelim.'red light district'i bariz bir şekilde simgeleyen kırmızı bir lamba, fonda sıvası yıpranmış bir duvar ve ampulün etrafında uçuşan sinekler.fazla söze gerek yok.sinekler hem bölgenin leşliğini-gerek fiziksel gerek psikolojik olarak- hem de ordaki fahişelere üşüşen erkekleri temsil ediyor bence.yani aynı iyi bir kurmaca filmde filmin derdinin daha ilk sahnelerden anlaşılması gibi, briski de bir kareyle bize konuya dair ilk ipucusunu veriyor.ardından gelen ikinci kareyse küçük bir kız çocuğunun gözlerine yapılmış extreme close up, siyah fonda duruyor ve bir ışık kaynağıyla aydınlatılmış.iki kare ve arkadaki ağır, bölgesel,adeta ağıt denebilecek müzik neredeyse filmin özeti denebilir.bu iki kareyi caddenin eğik açılı görüntüleri ve aralık kapıların gerisinde,neredeyse ve belki de gizlice çekilmiş gibi gözüken fahişelerin görüntüleri takip ediyor.her bir kare son derece fotografik ve etkileyici.bu karelerden siyah fondaki kızın kocaman üzgün gözlerine dönüşler devam ediyor ve ardından sokaklardaki görüntülerin açısı sokağın içine çekiliyor ve kamera alt açı ile çocukların gözünden dolaşmaya başlıyor.zana briski'nin sesi bize anlatmaya başladığında ise sözü çabucak çocuklara getiriyor.çocuklarla tanıştığını söylediği ansa adeta bir ağıt olan müzik değişip yerini hareketli ve neşeli bir başka bölgesel müzik alıyor ve müziğe ek olarak çocuk kahkahaları duyulmaya başlanıyor.bu esnada cut'ların ritmi de artıyor ve film bize daha önce de bahsettiğim ağır konulu fakat duygu sömürüsünden uzak,çocukları anlamaya çalışan hareketli bir dil kullanacak bir belgesel olduğunu belli ediyor.bunu yaparken de izleyicinin onlara oldukça uzak olduğunu bilse de belli bir mesafeyi korumuyor.çocukları filmin başında teker teker tanıtıyor,birbirleri hakkındaki yorumlarına yer veriyor ve ardından hepsinin çektiği fotoğraflardan örnekler gösteriyor.filmin başında briski'nin fotoğraflarını da gördüğümüzden onların onun stilinden son derece etkilendiğini anlıyoruz.eğik çerçeveler, nesneleri ve kişileri çoğu zaman kesik olarak kadraja almalar...fakat aynı zamanda hepsinin kendi özgün stilleri var ve film ilerleyip biz de onları tanıdıkça fotoğraflarını ve aralardaki belirgin farkları daha iyi anlıyoruz.film,karakterlere bir bütün olarak bakmıyor,onların her birine bireysel olarak bakıyor ve bu da durumu iyice kişiselleştiriyor,seyirciyi daha da içine alıyor.hepsinin hayatlarından kişisel kesitlere de yer veriyor.onları iş yaparken izliyoruz, bir yandan da kişisel görüşlerini dinliyoruz.bunu yaparken briski kuşbakışı shotlar, close up'lar ve zaman zaman fotoğraflar kullanıyor.müzikse film boyunca ritmini ve coşkusunu koruyor.dış mekanlarda veya apartmanın ortak alanlarına hatta kimi zaman evlerin içindeyse müthiş bir gürültü söz konusu.dış sesin olmadığı neredeyse her sahnede çevre sesleri var.bu da hindistan'ın ve tabii ki genelev mahallesinin kalabalıklığını, kaotikliğini, koşuşturmasını gayet açık bir şekilde veriyor.yine bilinçli bir seçim olarak sokakların ve evlerin içi,son derece klostrofobik bir biçimde verilmiş, bu da çocukların içinde bulundukları çıkmazı en iyi şekilde yansıtacak kadrajlara sebebiyet vermiş.

    filmin genelinde naturel ışık kullanılmış.genelev mahallesinde geçen sahnelerdeki çeşitli renkli ışık kaynakları ve neonlardan da en iyi şekilde faydalanılarak hem bölgenin ruhu yansıtılmış hem de iyi bir görsellik yakalanmış.işık, yine ev içi sahnelerde, içinde bulunulan sıkışık,büyük ölçüde mutsuz ve sıkıntılı durumu da hissettirecek şekilde, iyi düzenlenmiş kontrast ve dengelerle başarıya ulaşmış.teras sahnelerinde de güneş ışığının önünde duran çocukların ani hareketlerle çekilmeleri ile kamerada patlayan ışık, doğal ve spontane hisler yaratarak bir çocuğun oyuncu yapısını yansıtmış adeta.

    filmin genelinde elde kullanılan kamera, genelde bir takip halinde.bu da hem ilgiyi ayakta tutucu, hem de hikayenin içine çekici bir durum yaratmış.fakat evlerin içindeki sahnelerde bir kişi sözgelimi merdivenden çıktığında veya bir kapının diğer tarafına geçtiğinde kamera genellikle duruyor ve bize 'evet, olayın içindeyiz ama bir yerden sonra mesafeyi korumalıyız' hissi veriyor, ev sakinlerinin çocuklar gibi cana yakın olmadıklarını, kendilerini bizden saklamak istediklerini hissettiriyor.film ilerledikçe baştaki ağır ve kasvetli müziğe benzer parçalar ara ara tekrarlanıyor, bu sahnelerde de genellikle can sıkıcı şeyler gösterilirken yavaşlatılmış görüntü kullanılıyor.bunun sebebi filmin genel kurgusal ritminin o sahneyi farklı bir müzik ve hızlı görüntülerle istenildiği kadar dramatik kılamayacak olması.aynı zamanda briski'nin çocuklardan biri hakkında duygusal bir şey anlatırken yine daha ağır bir müzik altta varlığını sürdürüyor fakat bu oldukça kısık şekilde kullanılıyor, ajitasyona yer yok ve kısa sürede filmin dinamik yapısına geri dönülüyor.

    ara ara yine özelden genele geçen zoom'lar, izleyicinin anlık ruh değişimlerine sebep oluyor.büyük bir heyecanla elindeki fotoğraf makinesini inceleyen çocuktan birden geniş plana alınınca odadaki kir,dağınıklık, fakirlik, kalabalık, bağırış çağırış o çocuğun yüzündeki heyecana duyulan sempatinin yerini üzüntüye bırakmasına sebep oluyor.

    zana briski'nin katılımcı belgeselciliği sonlara doğru kendisini iyice gösteriyor.çocukları daha iyi bir geleceğe sahip olabileceklerine inandırıp okullara yazdırmaya çalışıyor, bizzat aileleri ikna ediyor,belgeler için bürokrasiye takılıyor ve okullara çocukları yazdırabilmek için uzun uzun dil dökmek durumunda kalıyor.bu konudaki çabaları kısmen işe yarasa da, çocukların bir kısmı yerleştirildikleri okullarda mutlu olmuyor ve kendi istekleriyle genelev mahallesine geri dönüyorlar.bu da briski'nin çocukları yeteri kadar anlamadığını gösteriyor olabilir.çocukların bir kısmı da ailelerinin zoruyla evlerine dönüyorlar ve kaçınılmaz sona ulaşıyorlar.film bu açıdan ne kadar tatmin edici bitiyor tartışılır.83 dakika boyunca izlediğiniz bir umut hikayesi, doğal ama üzücü bir şekilde sonlanıyor ve bu sanki biraz fazla ani oluyor.bir grup karakteri izleyicinizle duygusal bağlar kurduracak şekilde sunduğunuz zaman izleyiciye karşı bir takım sorumluluklar üstlenilmiş olur, bu yüzden son sahneler biraz daha uzatılabilirdi.


    (digilidigili - 29 Mayıs 2010 00:24)

  • comment image

    şimdi nerden başlasam, kimlere taş atsam, neler desem bilmiyorum. dünyada ve türkiye'de fotoğrafçı etiketi ile sağda solda dolaşan insanların izleyip kendilerine "neden?" sorusu sorması gerekiyor. özellikle sosyal belgesel alanında çalışanların... zana briski'nin fotoğraflarını henüz incelemedim ama bu yaptığı iş takdir edilesi. çünkü fotoğrafla da olsa o küçük hayatlara dokunmak, o hayatları değiştirmek çok zor! bunu başarmak çok değerli.
    belgesel fotoğraf uğraşçıları günde binlerce fotoğraf çekiyor olsalar da eğer bir şeyleri değiştiremiyorlarsa yaptıkları işi sorgulamaları gerekiyor. çünkü belgesel fotoğrafın amacı sadece göstermek, izleyenin estetik algısını okşamak değil, değiştirmek...
    ama bunun farkına henüz varamamış onlarca ve yüzlercesi var ki... bu mağdur hayatlara dokunmadan görüntüler çalıp bunun üzerinden para kazanan. bu noktada etik meselesini tartışmak da yerinde olur.

    neyse konuyu toparlayayım. belgesel fotoğraf ile uğraşan insanların özellikle izlemesi, örnek alması gereken bir film.


    (rollei - 19 Nisan 2011 23:51)

  • comment image

    zana briski ve ross kaufman'in calcutta'nin red light bolumunde calisan fahise cocuklari ve cocuk fahiselerin hayatlarini anlattigi bol odullu belgesel.

    zana briski'nin ifc independent spirit awards showda dedigine gore filmin websitesine girerek belgeselde yer alan cocuklarin durumunu ogrenebiliyorsunuz, onlarla konusabiliyorsunuz.

    burdan buyrun:

    http://www.kids-with-cameras.org/…brothels/film.php


    (ny doll - 3 Mart 2005 22:18)

  • comment image

    kesinlikle aldigi ve alacagi odulleri hak eden bir belgesel. konunun dogusu geregi acaip depresif olmasi beklenebilecekken film oldukca farkli bir yaklasim sergiliyor. zana briski calcutta'da red light district'te calisan kadinlarin fotograflarini cekmek icin baslamis projeye, daha sonra onlarla yasamaya baslamis bir sure ve elbette bu surec icerisinde oradaki cocuklarla arkadaslik yapmaya baslamis. bir sure sonra bu cocuklara fotograf ogretmek gibi bir proje baslatmis, ve film genellikle bunun uzerinden anlatiyor ortamdaki durumu. cocuklarin inanilmaz yetenekleri bir yana, kurgusu da cok basarili filmin, hem yapimcilarin gozunden gorebiliyorsunuz tum bu mekanlari, hem de cocuk gozunden. cocuklarin fotograflari dunyada bircok yerde sergilenmis bildigim kadariyla, buyuk ihtimalle internetten de ulasilabiliyordur.


    (geyiketto - 14 Mart 2005 02:39)

  • comment image

    subat 2005'de 77nci oscar torenlerinde best documentray feature dalinda odul alan belgesel...


    (trquaz - 21 Nisan 2005 14:57)

  • comment image

    filmekimi 2005 kapsamında gösterilecek olan bu belgeselle ilgili olarak iksv yer alan tanıtım;

    --- spoiler ---
    yönetmenler: zana briski & ross kauffman

    hindistan-abd, 2004
    35 mm. / renkli / 85’
    bengalce-ingilizce; türkçe altyazılı

    1 cumartesi 13.30
    4 salı 13.30
    2004 abd los angeles film eleştirmenleri birliği: en iyi belgesel
    2004 abd usa ulusal eleştiri kurulu: en iyi belgesel
    2004 seattle en iyi belgesel
    2004 sundance izleyici ödülü
    2005 oscar en iyi belgesel
    2005 bangkok en iyi belgesel

    kalküta’nın genelevler mahallesinde yaklaşık yedi bin kadın çalışıyor. yalnızca bir grubun sosyal seviyesi bu kadınlardan da düşük: çocuklarının. new yorklu fotoğrafçı zana briski’nin hayatına bu çocuklar 1988 yılında briski, kalkütalı fahişelerin fotoğraflarını çekmeye başladığında girmiş. aylarca genelevlerde yaşayan briski, çoklukla kötü davranılan ve korkutulan bu çocukların birçoğuyla yakınlık kurmuş. dünyayı onların gözünden görmenin harika bir fikir olduğunu düşününce de, genelev sahipleri, kadın satıcıları, polis, siyasetçiler ve mafyaya rağmen bu çocuklara fotoğrafçılık dersleri vermeye başlamış. bu çocukların 35mm’lik ayarsız, basit makinelerle çektiği fotoğraflar, çocukların aileleri, sokak manzaraları, günlük yaşamdan enstantaneler ve kendi portreleri, canlı renklerle bezeli yaşam dolu belgeler olarak briski’nin karşısına çıkmış. kalküta’nın çocukları, kalküta’nın genelevler mahallesinde yaşayan bu unutulmaz çocukların dünyaya yepyeni gözlerle bakmayı öğrenmelerinin çarpıcı ve duygu yüklü öyküsüdür.
    ---
    spoiler ---


    (ride - 15 Eylül 2005 20:32)

  • comment image

    korkunç zengin ve hoş hint müzikler ve fotoğraflarla başlayan belgesel, tahminimin ötesinde iyimser geldi. belki konu çocukların kendisi olması nedeniyle umut dolu olması ve tasaların anında unutulabilir olması ya da belki sadece öyle olması.

    fahişelik mesleğinin anadan-kıza adeta geçmesi, hiçbir okulun bu mahalleden çıkan çocuklara şans vermek istememesi, erkek doğmanın bu ortamdan çıkmak değil sadece farklı bi şekilde dahil olmak olduğunu ve bölgenin yapıştırdığı yaftanın herkes için geçerli olması üzücü.

    ama fotoğrafların sahici olması, çocuk-ergen çocukların kendi ağızlarından kendilerini, ailelerini, hayatlarını anlatmaları acayip hoş olmuş.

    mütevazi bir dille duygu sömürü yapmazken, biz bu film seyrederken az da olsa manik, tapasi, avijit , gour, shanti, suchitra, kochi, puja icin katki sağladığınızı, onları umursadığınızı hissetmek güzeldi. 2 saat için onların hayatlarına dahil olurken, belgeselin sonunda neler olduğunu, topluma & yapıya rağmen ayakta kalıp kalamadıklarını öğrenmek iyiydi, çoğu güzel haberler olmasa.


    (ride - 2 Ekim 2005 10:42)

  • comment image

    enfes bir belgesel. kıskandırıyor. bunu yapanın, çekenin, hissedenin, hatta editleyenin, hatta kablo taşıyıcının yerinde olmak istiyor insan. çok samimi, iyi niyetli, kasıtsız, kontrollü bir film.gitmeli, görmeli, hissetmeli, eve de bir adet dvd sini alıp aradabir yeniden yeniden izlemeli insan.


    (blueclue - 4 Ekim 2005 20:21)

  • comment image

    kirli dunya.
    firsat esitsizligi.
    seks iscileri ve cocuklari.
    cocuklar;gozlerini actiktan sonra dayatilan gelecegi muglak kucukler. yasama inat, o safiyane ama zengin dunyalari, ne denli renkli ve nasil gercekci..


    (heloise - 5 Ekim 2005 02:39)

  • comment image

    kendi hayatlarına çıplak gözle bakmaktan yorulmuş çocuklara, dışarıdan bakabilecekleri bir araç verildiğinde ortaya çıkan güzelliklerle şaşırtan, dokunaklı belgesel.


    (kaktus - 7 Ekim 2005 17:18)

  • comment image

    özellikle anlatımında tutturduğu acındırmadan uzak üslubu ve konuyu fahişe çocuğun dışlanmış ve aşağılanan oğlu emrah mantığıyla işlememesiyle kalbimde yer edinen belgesel. en etkileyici yönü çocukların çektikleri fotoğraflardan anladığımız olağanüstü farkındalıkları olan hoş çalışma.


    (irie - 16 Ekim 2005 18:36)

  • comment image

    etkileyici ve sinema perdesinden belgesel izlemeye pek alışık olmayan bünyem için sarsıcı bir etki yaratmış olan bol ödüllü belgesel. çocukların ne gerektiğinde ne kadar bilge, gerektiğinde ne kadar sanatçı gerektiğinde de ne kadar cesur olduklarını bunun yanında ise büyüklerin onların yanına bile yaklaşamadığını anladım. dünyanın eşitliğe, insana saygıya ne kadar ihtiyacı olduğunu da pekiştirdim.


    (nisandede - 26 Ekim 2005 20:24)

  • comment image

    amerikan ortamlarında çok üşüyen ruhunu derin temizlikten geçirmek için arkadaşları gibi hindistan'da gurular tarafından istismar edilip üçüncü göz ve sariyle geri dönmek yerine daha hayırlı bir iş yapıp genelev mahallesinde büyüyen çocuklara fotoğraf öğreten zana briski'nin akademi üyelerinin tam da beğeneceği şekilde ördüğü rengarenk, oryantalist oya.
    gıy gıy hint müzikleri, cascavlak hint renkleri eşliğinde seyrediyoruz bu çocukları ve inanılmaz fotoğraf becerilerini ama film boyunca asıl gayretimiz onları bu batakhanede uyuşturucu müptelası pezevenk babaları, orospu anneleri ve anneanneleri arasından çekip kurtarmak, yatılı bir okula kapağı atmalarını sağlayarak bu batakhane hayatına kesinkes veda ettirmek. bu yüzden finalde yatılı kolejlere kabul edilen çocukların çoğunun ya kendi özlemlerinden ya da ailelerinin isteğiyle okuldan ayrıldığını okuyunca 'vay salaklar' demekten kendimizi alamıyoruz güzel ingilizce konuşan dillerimizle. niye ki? sevdiklerinden, yakınlarından, tuhaf bir şekilde birbirlerine kenetlenen batakhane insanlarından kopartılıp kondukları misyoner kolejlerinden orospu ya da uyuşturucu müptelası çıkmıyor mu *? bu tecrit kolejlerinde gerçekten fırsat eşitliği ve mutluluk diploması mı vermiş olacağız ellerine? liberal beyinlerimizin herkes için en iyisini düşündüğünden ne kadar eminiz.

    aklıma çalıştığı ücra köylerden, yol kenarında duran küçük çocukları toplayıp istanbul'daki malikanesinde çalıştıran meşhur doktor geldi. çocuklar 'annemiz babamız nerde? bizi köye götür.' deyince 'vay nankörler, orada sürünecektiniz. sizi kurtardım, karnınızı doyurdum, şükredin bana.' diye bağırırmış.


    (mental - 2 Kasım 2005 09:18)

  • comment image

    akla gelebilecek en elverişsiz ortamda yetişmelerine rağmen çocukların aslında neler yapabileceğini, hayagüçlerinin, yeteneklerinin ve zekalarının nelere kadir olduğu anlatan süper belgesel. duygu sömürüsünden uzak, olaylara tu kaka şeklinde yaklaşmadan genelev mahallesini ve sakinlerini olduğu gibi yansıtan, özellikle zana briski ’nin emeği düşünülünce aldığı oscar’ı hakeden yapım. erken olgunlaşmak zorunda kalmış çocukların söyledikleri de insanı ayrıca etkiliyor. anne ve babalarına dair tespitleri, çaresizliklerini sakin ve hatta bilgece kabullenişleri insana çocuk olduklarını unutturuyor. sahile yaptıkları gezideki sevinçleri, denizi görünce yaşadıkları coşku ise çocuk olduklarını yeniden hatırlatıyor insana.

    çocukların özellikle avijit’in fotoğrafla ilgili yaptığı yorumlar bu işle yeni ilgilenmeye başlamış biri olarak beni çok etkiledi. sosyal içeriğinin yanında fotoğraf nedir, ne işe yarar gibi konularda da aydınlatıcı olduğunu düşünüyorum bu filmin. izlenmeli.


    (empas kumpas - 11 Kasım 2005 11:18)

  • comment image

    insanin canini yakan bir belgesel. bazen ufak gulumsemeler beliriyor insanın yuzunde ama bu gulumsemeler de yetmiyor belgeselin huznunu ardında bırakmaya. durust olmak gerekirse utandim zana briski nin yaptıklarını gorunce. belki birkac cocugun hayatini degistirmeye calismak garip gelebilir insana, ama biz ne yapiyoruz ki kicimizi televizyonun ya da bilgisayarin basina yaymaktan baska. en cok da avijit in "gelecegimde umut goremiyorum" cumlesi canimi acitti, kendimi eve atip hungur hungur aglamak istedim. belki butun cocuklara yardım edemedi zana briski, ama uc cocugun hayatini kurtardi. ben mi ne yaptim? eve dondukten sonra bilgisayarin basina kicimi yaydim, yine ve her zamanki gibi, bir sey yapmadim.


    (antiseptik8 - 20 Kasım 2005 19:22)

  • comment image

    insanin icini isitan bir film. hem can acitici gercekleri hem de umudu-neseyi harmanlayan, yagmurun ardindan parlayan isik huzmesi.
    --- spoiler ---
    cocuklarin ilk kez denizi gordukleri sahnede, tarifi olanaksiz bir yogunluk var.
    (bkz: 400 darbe)
    ---
    spoiler ---


    (viva paulista - 20 Aralık 2005 00:52)

  • comment image

    izlerken ister istemez halinizden memnun olacağınız filmdir.halbuki tam da bu yüzden kalküta nın cocuklarının hayatları acı ve sefalet içinde sürmektedir.herşeye rağmen doğu insanın sıcaklığı ve az ile yetinmeyi bilmesi,zorla batı ya çevrilmiş gözleri insanlığa,maneviyata bakmaya davet etmektedir.

    --- spoiler ---
    avijit in babasının esrar içerken ki surat ifadesi muhteşemdir,adamın yüzünden beyinsizlik fışkırmaktadır,hele gözler kayık bir sırıtışı var ki görmelere sezadır.
    ---
    spoiler ---


    (piccola - 25 Şubat 2006 16:42)