To Rome with Love (~ Roma'ya Sevgilerle) ' Filminin Konusu : Woody Allen “Roma’ya Sevgilerle” de seyircisini, hayatlarını sonsuza dek değiştirecek maceralar yaşayan insanlar hakkında romantik ve eğlenceli bir yolculuğa çıkartıyor. Film İtalya'da bir grup Amerikalı ve İtalyan'ın başlarından geçen romantik anlar ve maceraları konu alıyor. “Roma’ya Sevgilerle”deki hikâyeler, ezelden beri devam eden aşk arayışını bazen şehrin herhangi bir sakini bazen de yazın gelen bir turistin hayatına girerek anlatıyor.
Midnight in Paris(2011)(7,7-350719)
Match Point(2005)(7,6-206024)
Blue Jasmine(2013)(7,3-187678)
Whatever Works(2009)(7,2-66927)
Vicky Cristina Barcelona(2008)(7,1-244994)
Scoop(2006)(6,7-75272)
Cassandra's Dream(2007)(6,7-47982)
Irrational Man(2015)(6,6-49082)
Café Society(2016)(6,6-60510)
Melinda and Melinda(2004)(6,5-29567)
Magic in the Moonlight(2014)(6,5-65453)
You Will Meet a Tall Dark Stranger(2010)(6,3-41549)
woody allen'ın 2012 de yayınlanacak filmi.filmin kadrosunda ellen page,penelope cruz,jesse eisenberg gibi isimler yer alacakmış.
(jimmypage - 15 Mayıs 2011 12:49)
8 ağustos'ta roma campo de fiori'de farnese sineması'nın önünde çekimlerine denk geldiğim film. yakaladığım birkaç kare:http://imageshack.us/…o/my-images/706/img3413w.jpg/http://imageshack.us/…o/my-images/843/img3424k.jpg/http://imageshack.us/…o/my-images/23/img3428dx.jpg/http://imageshack.us/…to/my-images/28/img3408s.jpg/
(hal kompleksi - 16 Ağustos 2011 00:30)
fragmani ve hakkinda ufak bir yaziya surdan ulasilabilir: http://www.slate.com/…tml?wpisrc=twitter_socialflowroma, londra, paris, barcelona derken woody allen bir 10 yil daha yasarsa herhalde istanbul'da gecen bir film de yapacak.
(norwegian wood - 3 Nisan 2012 22:30)
--- spoiler olur mu bilemedim şimdi ---filmi az önce izlemiş biri olarak sıcağı sıcağına şunları söyleyebilirim: woody allen daha önce filmlerinde bir sürü konuyla defalarca dalga geçti, lafını soktu ama küçük burjuva hayatlara karşı hiç bu kadar direkt olduğunu hatırlamıyorum. ama bunu yaparken woody bey abi bizi yine şaşırttı. midnight in paris'ten sonra yine bir avrupa filmi ve belki de pek çok kişi benzer bir film bekliyordu. ama filmin o latin sosunun altında, farklı köşelerdeki küçük burjuva insanlara direkt ve acımasız bir saldırı vardı. abi yerden yere vurdu onları. ve evet, o insanlar, filmde her ne kadar italyan tiplerde karikatürleştirilmiş olarak görülse de aslında tüm "batı" dünyasında görülebilen tiplerdi.her ne kadar bey abiyi pek bir sevsem ve tüm filmlerini izlemiş olsam da şimdiye kadar hiçbir zaman ortalıkta woody allen bir dahidir diye gezmedim. ancak bu filmden zekice yazılmış bir romanın tadını aldığımı rahatlıkla söyleyebilirim. ne diyeyim, sen çok yaşa ve daha çok film çek woody bey abi.--- spoiler olur mu bilemedim şimdi ---
(istedigim tum rumuzlar alinmis - 21 Eylül 2012 03:08)
--- spoiler ---"if something is too good to be true, you can bet it's not."--- spoiler ---
(foolosopher - 27 Eylül 2012 13:50)
izlerken kitap okuyor hissi uyandıran film. woody reis de çok yaşlanmış onu farkettim. her an müslüman olabilir.
(surmenenin sifresi 61 - 7 Ekim 2012 03:28)
woody başkanın roma "markasıyla" alay ettiği filmdir. londra filmleri hakkında aynı şeyi söyleyemeyiz tabii ama, bu filmi vicky cristina barcelona ve midnight in parisle kıyaslamamak elde olmadığı gibi, zaten doğru da değil. her bir filmin adında şehre de yer vermeye özen gösterilmesinden şehrin sadece mekan değil, cansız da olsa bir oyuncu olarak yer alması bu filmleri ortaklaştıran bir unsur. buna paralel olarak bu şehirlerin allen üzerinde bıraktığı izlenimlerin, ona verdiği ilhamın bu üç filmin de omurgasında yer aldığını söyleyebiliyoruz. öyleyse hatırlayalım: barcelona'da gözümüze gözümüze, adeta pornografik biçimde sunulan enfes barcelona mimarisi (ki bu filmde de unutulmamış, gaudi'ye ufak bir selam verilmişti) midnight in paris'te aşılmış; şehir zamanda ve mekanda karış karış gezilmişti. filmin paris gösterimi öylesine büyüleyiciydi ki; kişisel bir not düşeyim, filmi ankara'da izleme talihsizliğinde bulunmuş biri olarak büyülü fener'den çıktığımda koşarak ucuzundan bir irish pub'a gitmiş, "şu anda ankara'da değilsin... şu anda ankara'da değilsin..." diye nefes kontrolüyle sakinleşmiştim. hal böyle olunca, woody allen bir günde inşa edilemeyecek oluşuyla müsemma roma gibi bir şehri istese öyle bir pazarlardı ki film bittiğinde bütün salon fatih terim italyancasıyla neo realismo yorumluyor olurdu. şimdi filmi hatırlayalım yavaş yavaş: roma'nın kentsel kimliğine dair söz söyleyen hangi sahneler var? mecburi istikametler colesseum, ispanyol merdivenleri, aşıklar çeşmesi gibi -hiç de estetize edilerek sunulmadan- kentle özdeş yapıların dışında şehrin bütünsel bir güzelliği olduğuna dair sıfır bir vurgu söz konusu. hatta ve hatta; yeni evli çiftten gelinimiz kaybolup şehrin meydanında etrafına bakındığında -doğal olarak izleyici meydanı panoramik olarak dikizleme fırsatı bulduğunda- bırakın nefeslerin kesilmesini, en ufak bir "bi ara roma yapmak lazım" etkisiyle karşılaşmıyorsunuz. vatikan gezisinde vatikan'ın dışsal mimarisine dair tek kare yok, tek iç mekan çekimindeyse michalengelo'nun işi seks işçiliğiyle (yatarak para kazanmak) özdeşleştiriliyor. filmin belki de en romantik anının da (mimarlık okuyan gençle yasak aşkı monica'nın yakınlaştığı, bonus olarak yarı gerçek yarı hayali üstat mimar alec baldwin'in de bulunduğu sahne) eski bir roma hamamına kaçak girildiğinde gerçekleşmesi manidar. keza bu üçlüye yine bir viranede gördüğümüzü (monica'ya birini yamamalarının ertesindeki gezi sahnesi) unutmayalım. buradan ele alınan temaya geçelim. filmde birbiriyle kesişmeyen ve eğlenceli ama klişe öykülere sırtını dayayan dört öykünün ortak noktasını sorgularsak karşımıza ne çıkıyor? 1) şöhret: bunun parodisi en çok roberto benigni'nin oynadığı karakterin öyküsünde yapılsa da; yeni evli çiftin öyküsünde bir aktörü (romanın en seksi erkeği olan hem kel hem fodul adam), yasak aşk üçlüsünde kendi gelmeden şöhreti gelen (çok seksidir, şudur budur diye allanıp pullanan) monica'yı ve woody allen'ın kendisinin de oynamayı tercih ettiği öyküdeki banyoda opera söyleyen adamın şöhret basamaklarını tırmanış öyküsünü izliyoruz.2) aldatma: şöhret, bir bakıma aldatmaya kapı aralıyor filmde. yine roberto benigni'nin cinsel hayatındaki inanılmaz renklenme, roma'nın en seksi erkeğiyle yatan yeni evli kadın ve ünlü bir seks işçisiyle yatan kocası, mimarlık okuyan gencin monica'ya kapılması. ee ama woody allen'ın öyküsünde nerde aldatma, ihanet? hah işte, oraya geliyorum. şimdi toparlama vakti. woody allen'ın filmde ünlü operaları kendi yorumuyla sahneleyen bir yönetmeni oynama tercihi tesadüfi değil. kaldı ki kendini "hiçbir zaman komünist olmasa da eski solcu bir ateist" olarak tanımlayan bu yönetmen kendisi oynamasa da woody allen'ı anımsatacaktı zaten. dolayısıyla filmin söylediği sözü kavramak için kanımca operacının öyküsünü bir deneme; diğer öyküleriyse bu denemenin gösterdiği örnekler olarak ele almak gerek. önce örnekleri yeniden özetleyelim: birileri, hiç de hak etmedikleri biçimde bir şöhrete sahip oluyor, ve bu hak etmedikleri şöhret onlara büyük (filmde seks üzerinden eğretilenen) hazlar getiriyor. öyle ki, ünlüyken bu ünden bunalan roberto benigni şöhretini kaybettikten sonra histeri krizleri dahi geçiriyor. esas önermeyi getiren operacı kıssasından bize ne hisse çıkıyor peki? şu değil mi: ben, woody allen, bir kültürü sahneye koyduğumda bana komünistler (damat) itiraz edeceklerdir, çünkü onu pazarlıyorum. o kültürün esas ve otantik sahibi (operacının eşi) şiddetle reddedecektir, çünkü onu elinden alıyorum. o kültürün -başta abd'liler- dışındakilerse (allen'ın kızı) bunu arzu edeceklerdir, çünkü kendini-gerçekleştirmeyi yücelten anglosakson ahlakı bunu önerdiği gibi, diğer kültürlerin de bu kültürü tanıması, ondan mahrum kalmaması gerekir. bununla kalmıyor; roma özelinde woody başkan şunu söylüyor: evet görülmesi gereken bir roma -ve daha pek çok yer- var, ama bu sizin gözünüze gözünüze sokulan, zorlama bir şöhret yaratılarak sahte bir aura oluşturulan pazarlanmış bir roma (veya pazarlanmış başka yerler) değil; aşıklar çekmesi, vatikan, şu, bu değil. benim gibi; göz boyamalara kanmadan, sunumu kötü olsa da, hatta bunun için "embesil" damgası yese de endemik estetiği ortaya çıkarıp sizlere getiren kültür gurmeleridir. burada dolaylı olarak, woody allen'ın roma'nın şöhretine kanıp çok sevdiği new york'la aldatmış olmaktan duyduğu pişmanlık gibi bir altmetne de gidilebilir elbette.bu vesileyle sözlerimi istanbul'la noktalamak isterim: hani herkeste bir "ah be woody abi, istanbul'u da bi çeksen" hevesi var ya; evet böyle bir şey olabilir ve woody allen bir istanbul filmi çekebilir, ama sanmayın ki o film kızkulesinde gün batımı, sultanahmet'te bayram sabahını gösterecek. woody başkan istanbul'un makyajına değil, "ruh güzelliğine" bakacak. dolayısıyla çekerse ben çok sevineceğim de, istanbul'u küresel bir marka kent olarak görmeye çalışanlar sağlam bir tokat yiyecek, benden söylemesi.
(sakarkral - 12 Ekim 2012 11:34)
gayet güzel vakit geçirten, hoş bir pazar akşamı filmi. bu yaştan sonra böyle film mi çekilir, olmamış, aceleye getirilmiş otur sıfır vudi diyen arkadaşlara laflar hazırlamak zorunda kaldım. filmdeki ateist eski solcu da vudi, deneyimli görmüş geçirmiş mimar da vudi, değişik tarzda opera görselleri yaratan ve fikirleri desteklenmeyen sanat yönetmeni de vudi. kimbilir belki tıfıl mimarlık öğrencisinin entellektüel görünmeye çalışan sahtekar kıza kapılışı da vudi. sürekli önemsiz yorumlar yaparak önemsenmek isteyen ortalama insanın ünlü olsaydı diyecek ya da üretecek neyi olurdu diye düşünen ve düşündüren de vudi, ruh haline göre kendi düşündüğü şeyleri filme çeken de vudi. kendini çoktan ispatlamış olan da vudi. bu arada sen ne yapıyorsun? filme gidiyorsun. şimdi sen bu filme gitmekle onun bir kısa aralıklı bir döneminde (iki filmi arasında geçen süre) düşündüğü ve güldüğü şeylere tanıklık etmiş oluyorsun. düşünüş tarzına iştirak etmiş oluyorsun. adam senin de belirttiğin gibi bu yaşa gelmiş, eğlenmek için film çektiği de çok belli. bence istese daha iyisini de yapar. ama yapmaz ve yapmıyor. niye? çünkü çok şükür ki ciddi bir amacı ve mesaj kaygısı yok. eğleniyor, dalgasını geçiyor. adam gelmiş 70 yaşına. kendi ölüm korkusu, nevrotikliği ile bile dalga geçiyor. ama yoo yooo olmamış vudi. yarın daha iyisini çek gel. her filmin birer başyapıt olmalı ve hayatın anlamını anlatmalı. bir barcelona barcelona, bir midnight in paris değil denmiş. bence hepsinden önemlisi bir whatever works değil. ama yine de güzel, yine de vudi.
(eremite - 15 Ekim 2012 11:22)
bana, roma'da birilerinin woody allen'ı fena kızdırdığını düşündüren film oldu; zira barcelona, londra ve paris'e davrandığı gibi davranmamış allen bu güzel şehre ve ortaya vasat bir eser çıkmış.
(sparkatus - 16 Ekim 2012 13:15)
woody allen aldatmayı normalleştirme mesajlarını daha önce çektiği filmlerinde yeterince vermiş olduğunu düşünmüş olmalı ki bu filmde artık aldatmanın ilişkiye faydalarına geçmiş.
(coqueta - 25 Ekim 2012 19:19)
woody allenin, kendi oynadığı karakterin eşi tarafından, zamanın ötesinde olarak degerlendirilmesiyle, sözlüğe selam çakılmıştır.
(handeyener - 30 Ekim 2012 14:31)
filmdeki karısının emeklisin, yaşlısın ve saçmalıyorsun minvalindeki sözlerini baz alarak söylüyorum ki şehir filmleri çeken sevimli yönetmenimiz, kendisine en iyi eleştiriyi yine kendisi yapmaktadır bu filmle.
(technolust - 12 Kasım 2012 13:36)
filmin monica karakteri cok gercekci. cok fazla gercekci.(bkz: ellen page)benim böyle arkadaslarim var. hatta genc kadinlarin cogunlugu böyledir, eminim.--- spoiler ---uyduruk seyler anlatan, bir filozofun bir cümlesini ezberleyerek felsefeyi cözmüs gibi görünen, cikarci, renk degistiren, bir tek kitabini okudugu bir yazarin bütün eserlerini okumuscasina davranan, ezbere konusan, insanlari kullanan, isi bitince de gözünü kirpmadan harcayan.--- spoiler ---
(filia - 17 Kasım 2012 00:47)
bu dünyada woody allen ile aydemir akbaş'ı aynı cümlede kullanmamı sağlamış eğlencelik film.--- spoiler ---italyan damadın babasının "duşta opera" macerası, aklıma şabancık filminde aydemir akbaş'ın hamamda şarkı söylerken keşfedilmesi ve sesinin sadece hamanda güzel çıkması nedeniyle hamamın gazinoya çevrilmesi sahnelerini getirmiştir.--- spoiler ---"bu film sana sadece aydemir akbaş'ı mı çağrıştırdı?" diye soran olursa da saygıda kusur etmem, "önceki entry'lerde herkes filmin hissettirdiklerini anlatmış zaten" derim.
(aliastt - 2 Ocak 2013 12:21)
roma'dan başka bir şehirde aynı hikayeler geçse mutlaka sıkılacağım bir film olurdu. midnight in paris'i sıfır beklenti ile izlemiş ve bayılmışken bu filmi çok merak ederek izledim, sonuç hayal kırıklığı oldu. ama woody allen'ın kendisine çok güldüm, filmin en eğlenceli kısımları onun sahneleriydi bana göre.
(karakediii - 23 Mayıs 2013 23:42)
hayal kırıklığı yaratmış bir film benim için. woody allan'ın manhattan filmlerine benzer bir iş beklemiyordum ancak match point, cassandra's dream, vicky cristina barcelona ve midnight in paris gibi avrupa'da geçen, farklı türlerde, oldukça başarılı filmlerden sonra çok sönük kalmış. sadece bağımsız episodlardan oluşsa veya birbiriyle daha ilgili parçalar ortak bir yere doğru aksa çok daha güzel bir film olabilecekken biraz dağınık olmuş.
(ben ruhi bey nasilim - 30 Mayıs 2013 17:54)
woody allen suratıma tükürse elhamdulillah diyeceğim herhalde. bunu onun yaptığı müthiş filmlerden etkilenerek söylüyorum. adamın düşünceleri de, eleştirileri de tam benlik. avrupa gezisinin bir diğer durağı olan roma'da çektiği bir film. ama roma'yı ''marka'' veya ''görülesi'' olarak göstermiyor. tıpkı diğer şehirlerde yaptığı gibi. oranın da birşeyini bulup eleştiriyor elbet. hatta çoğu şeyini eleştiriyor. match point, barcelona barcelona, midnight in paris sadece birkaçı.. bu filmle birlikte ünlü olmanın, magazinin, ilişkilerin ve karmaşanın altını çiziyor. italya usulü pizza önünüzde işte. yemek veya yememek sizin elinizde. bugün izleme fırsatı buldum, altyazısını bekledim. nihayet geldi bende filme kavuştum. senaryo 3-4 farklı hikayeden gittiği için her insan ayrı karakteri kendine benimseyebilir. böylece o karaktere ne olacağı sorusu aklından çıkmaz. bu karakter bana daha yatkındı deyip bitirir filmi. tam bir pazar akşamı filmi. ama ben cumartesi izledim, neyse. film beni kesinlikle tatmin etti. ama romantik ve komedi tadı biraz daha ağırlıklı olduğu için allen gibi bir adama kolay kaçmış gözüktü. tam olarak böyle değil. yani filmin içinde yermeleri keşfetmek lazım. nedir onlar? --- spoiler ---1-) ünlü olmak. ünlü olmak çoğu insana bir ayrıcalık gibi görünür. aslında filmde öyle olmadığı görülüyor. ünlü insanların hayatları ne kadar nefret etseler bile basından, kamera flaşlarından ibarettir. ünlü olmanın anlamı da budur zaten. nefes aldırmayan insanlar topluluğu.. kendini ünlü sanan insanda bir bıkkınlık hali, nerede benim özelim sorusu açığa çıkar. bunlar o hayattan çıkarsa çok sıradan bir yaşam ortaya çıkarmış gibi görünür. bu da o insana basının veya ona itici gelen bıkkınlığın oksijen kadar değerli olduğunu fark ettirir. filmin sonlarına doğru leopoldo dikkat ederseniz şoförüm dediği adama yaklaşır. adam ona şunu söyler. ''size bir zamanlar demiştim. hayat acımasızdır.. hayat; fakir olsun, zengin ve ünlü olsun kimseyi tatmin etmez. ama zengin ve fakirin ortası, kesinlikle en iyisidir.'' ne onların hayatlarına bakıp kendimizi sıradan görelim ne de bizden küçük insanlara bakıp kaf dağına çıkalım.2-) ilişki karmaşası ve aldatma. ne kadar reddetsek ve kabullenmesek de aşık olduğumuz birinin tanıdığına veya arkadaşına karşı en ufak da olsa bir kıvılcım hissi duyarız. o kıvılcım hissine yaklaşıp üflemeye kalkarsak, hiç sabretmez ve aleve dönüşür. o yasak ilişkinin sonunun kötü biteceğine dair hep bir his vardır. ancak anın tahriğine kendimizi bırakıp mağlup olmayı çoğu zaman tercih ederiz. sonunda kaybeden de elmaya kanan adem ve havva gibi biz oluruz. o kıvılcım hissine su dökmeyi tercih etmeyen insan. sonra bir bakarız, eldeki de gitmiş. irade ne zalimce birşey değil mi?3-) basın ve magazinin amaçsız soruları. bir insanın yaptığı işine değil özeline dair soru sormayı gazetecilik olarak görenler vardır elbet. leopoldo karakterine ''kahvenizi nasıl içerdiniz'' ya da ''başınızı hangi elle kaşırsınız'' gibi sorular soruluyor. kesinlikle allen bu noktaya da çaktırmadan değinmiş. acı bir gerçekti adeta.4-) son olarak da birşey belirtmek istiyorum. işadamlarının olduğu bir yemekte bir fahişenin herkes tarafından tanınması ise kesinlikle trajikomik bir olay. gerçekten 'işadamı' damgası vurmuş bunlara woody. --- spoiler ---anna karakterini canlandıran penelope cruz'a bir kez daha hayran oldum. maşallah. annesi onu woody allen filminde oynasın diye doğurmuş. allen filmi izleyecekler hiç durmasın diyorum. diğer filmlerine nazaran biraz daha sıradan gibi gözüküyor. ama aldanmayın. woody allen hayalgücü ve eleştirselliği harika gerçekten.
(edwood10 - 10 Ağustos 2013 19:23)
woody allen'ın her filmi gibi güzel, sıcacık ve komik. tek kusuru ellen page'in monica karakterine kesinlikle uymamasıydı. allen yine gözlem yeteneğini konuşturmuş ve hepimizin hayatında olan ya da yakınlarımızdan namını duyduğumuz "iki kitap okuyunca hayatı çözdüğünü sanan ama aslında bir halt olmayan kadın" tiplemesini yaratmış. karakter açısından her şey yolunda. ancak ellen page zeki gibi görünen/görünmeye çalışan fakat özünde bomboş olan bir karakteri canlandıracak bir oyuncu değil, zira kendisini birçok filmde zeki olmaya çalışan kadından ziyade gerçekten zeki olan karakterleri* oynarken gördüğümüz için monica rolüne hiç oturtamadım. ben bu rolü en çok carey mulligan'ın oynamasını isterdim, kesinlikle boş ve bencil monica'yı oynamaya çok yatkın.*
(syrinxe - 4 Mart 2014 16:28)
insanı sarhoş eden sıcacık bir film. allen bunu hep yapıyor midnight in paris sıcaklığı hissettim. hani böyle yaz akşamı olur tatlı tatlı rüzgar eser o rüzgarın savurduğu çiçek kokuları bizi mutlu eder ya işte öyle bir film bu. romanın mimari güzelliğiyle teraslı çiçekli evleriyle bambaşka şölene dönüşmüş. şu filmi izleyince bu ülkede yaşadığıma üzüldüm lan.
(patlak fermuar - 7 Mart 2014 17:36)
bu filmdeki ellen page şu an facebook ve twitter sayfalarımızda karşılaştığımız (neredeyse) herkesi temsil ediyor.
(woodstock and snoopy - 15 Aralık 2014 02:18)
Yorum Kaynak Link : to rome with love