• "insanla hayvan arasında fark gözetmez bandini; ama camille, noktalama işaretlerinden bile haberi olmayan sammy'yi sever. bu kitabı bu kadar fazla anlamış olmasaydım keşke."
  • "şu cümlelerle beni yardıran kitaptır;(...)tanrım, artık bir ateist olduğum için beni bağışla, ama nietzsche'yi okudun mu? ne kitap!"
  • "beat generation'dan asagi yukari 30 yıi once yazmaya baslayan birinde nasil bu akimin izleri gorunur, bu da ayri bir merak konusudur."
  • "ismi karizmadan ölecek olan kitaptır. yıllar yılı en sevdiğiniz kitap sorusunu gördüğüm her yere yapıştırdığım yegane cevap: ask the dust!film olmamış ama. genelde olmaz zaten."
  • "aşkı, en güzel anlatan kitaptır."




Facebook Yorumları
  • comment image

    john fante'nin ince ironisi ve anlatim dehası sadece su paragraftan bile gorulebilir. kahramanımız 20 yaşında,yazar olmaya çalışan bir genç.şu ana kadar sadece bir hikayesi bir dergide basılmış. los angeles da,bir otel odasında tek başına yaşıyor.bir akşam avare avare dolaşırken bir kilisenin önüne geliyor:

    "kilisenin önündeyim,kerpiç bina yıllarla kararmış.duygusal nedenlerden ötürü içeri gireceğim.sadece duygusal nedenlerden ötürü.lenin'i okumadım ama onun,"din kitlelerin afyonudur," dediğini başkalarından duydum.kilisenin basamaklarında kendi kendime konuşuyorum:evet,kitlelerin afyonu.kendim,ateistim:mesih düşmanı'nı okudum ve önemli bir yapıt olduğunu düşünüyorum. değerlerin değişiminden yanayım ben.kiliseden kurtulmalıyız,kilise aptalların,ahmakların,cibilliyetsizlerin ve şarlatanların sığınağıdır.ağır kapıyı çektim,ağlar gibi inledi. mihrabın üzerinden süzülen o kan kırmızı ebedi ışık iki bin yıllık sessizliği kızıl gölgelerle aydınlatıyordu.ölüm gibiydi,ama vaftiz törenlerinde feryat
    figan bebekler de anımsıyordum.diz çöktüm.alışkanlık.oturdum.diz çökmek daha iyi.dizlerimde hissedeceğim acı bu korkunç sessizliğe katlanmamı kolaylaştırır belki.bir dua.neden olmasın,tek bir dua:duygusal nedenlerden ötürü.tanrım,artık bir ateist olduğum için beni bağışla,ama nietzsche'yi okudun mu?ne kitap!ulu tanrım,sana karşı dürüst olacağım.bir teklifte bulunacağım sana.benden büyük bir yazar yarat kiliseye döneyim.ve lütfen tanrım,bir ricam daha olacak:annemi mutlu kıl. ihtiyar o kadar önemli değil,onun şarabı var ve sıhhati yerinde,ama annem her şeye kaygılanır.amin"


    (marcel - 2 Mart 2007 14:24)

  • comment image

    sabahın bi körü şu kitabı okuyayım da uykum gelsin diye kütüphanemden çektiğim ve bütün sinir sistemimi altüst eden, ve iki gün boyunca da sinir sistemim bozuk gezmeme neden olan başucu kitabı..her satırı çok ince bir buz tabakası gibidir... üzerinde kayabilmeyi başarmak neredeyse imkansızdır..mutlaka bir yerinde kırılır buz ve sizi dibe çeker..


    (polyethylene - 24 Nisan 2002 16:12)

  • comment image

    portakalı soyan başucuna koyamayan bir melankoliğin, arturo bandini'nin, aşkın derin sularında boğulduğu roman. gece uyumadan önce okuyorsanız, akıp giden cümleler belanızı siker, yüzünüze tükürülmüş gibi hissedersiniz, yatağınızın içine gömülürsünüz yavaş yavaş. napıyorum lan ben dersiniz bu fani dünyada, ne kadar boş yaşıyorum, alıp başımı gitmeliyim, hayatın buz gibi sularından kana kana içmeliyim dersiniz. bukowski'nin kitap için yazdığı bir önsöz vardır ki tam bir manifestodur. o önsözde şöyle der: ''...derken bir gün bir kitap çektim, açtım ve kalakaldım. bir kaç paragraf okudum. sonra çöplükte altın bulmuş gibi kitaba masaya götürdüm.''


    (as melancholic as empyrium - 3 Ekim 2009 14:15)

  • comment image

    charles bukowski'nin kitaba önsözü:

    aç, ayyaş ve yazar olmaya çalışan genç bir adamdım. daha çok los angeles halk kütüphanesi’nde okurdum ve okuduklarım ne benimle, ne sokaklarla ne de etrafımdaki insanlarla bağdaşıyordu. herkes sözcük oyunları peşindeydi sanki, süslü cümleler kurup, hiçbir şey söylemeyen yazarlar mükemmel addediliyordu. yazıları, beceri, kurnazlık ve biçim karışımıydı ve öğretiliyor, özümseniyor ve okunuyorlardı. herkesin işine gelen bir tertiple, çok düz ve kurnaz bir dünya kültürü ile karşı karşıyaydık. biraz kumar ve tutku bulabilmek için devrim öncesi rus yazarlarına gitmek gerekiyordu. istisnalar vardı; ama sayıları o kadar azdı ki, bir süre sonra onlar da tükeniyor, kendini raflar dolusu can sıkıcı kitaba bakarken buluyordun. geçmiş yüzyılların edebiyatına ve bütün olanaklarına rağmen çağdaş yazarlar iyi değillerdi.

    raflardan çekip göz attıktan sonra yerine koyduğum kitapların sayısı bini geçer. neden kimse bir şey söylemiyordu? neden kimse haykırmıyordu?

    kütüphanenin başka odalarını da denedim. din kitaplarının bulunduğu oda devasa bir bataklıktı- benim için. felsefeye girdim. beni bir süre için neşelendiren iki sert alman buldum, sonra o da bitti. matematik denedim ama yüksek matematik dinden farksızdı; üstümden kayıp gidiyordu. aradığım mevcut değildi sanki.

    jeoloji denedim; bir süre ilgimi çekti ama çok sürmedi.

    cerrahi üstüne bir kaç kitap buldum sevdim; sözcükler yeni, çizimler harikuladeydi. orta kolon ameliyatını özellikle sevmiş, ezberlemiştim.

    sonra cerrahiden de sıkılıp romancı ve öykücülerin bulunduğu büyük odaya döndüm. (yeterince ucuz şarabım varsa kütüphaneye gitmezdim. kütüphane içecek ve yiyecek bir şeyin olmadığı ve ev sahibinin kira yüzünden peşinde olduğu zamanlarda gidilecek yerdi. kütüphanede tuvalet ihtiyaçlarını giderebiliyordun hiç olmazsa.) kitapların üstünde kestiren berduşlar eksik olmazdı kütüphanede.

    büyük odada gezinmeye, raflardan aldığım kitaplardan bir kaç satır ya da bir kaç sayfa okumaya devam ettim.

    derken bir gün, bir kitap çektim, açtım ve kalakaldım. bir kaç paragraf okudum. sonra çöplükte altın bulmuş gibi kitabı masaya götürdüm. cümleler sayfada yuvarlanıyorlardı, kayıyorlardı. her cümlenin kendine özgü enerjisi vardı. cümlelerin özü sayfaya bir biçim veriyordu; sayfaya oyulmuşlardı sanki. duygusallıktan korkmayan birini bulmuştum sonunda. mizah ve acı olağanüstü bir kolaylıkla iç içe geçmişti. o kitabın ilk sayfaları benim için çılgın bir mucizeydi.

    kütüphane kartım vardı. kitabı alıp odama götürdüm, yatağıma uzandım, okumaya başladım ve çok geçmeden farklı bir üslup geliştirmiş biri ile karşı karşıya olduğumu biliyordum. kitabın adı toza sor, yazarı ise john fante idi. fante’nin, yazarlığıma ömür boyu sürecek bir etkisi olacaktı. toza sor’u bitirdim ve kütüphaneye gidip diğer kitaplarını aradım. iki tane buldum. dago kırmızı ve bahara dek bekle, bandini. aynı üslupla yazılmışlardı; kolayca ve yürekten.

    evet, fante beni çok etkiledi. o kitapları okuduktan kısa bir süre sonra bir kadınla yaşamaya başlamıştım. benden daha ayyaştı ve korkunç kavgalar ederdik. bazen ona, “bana orospu çocuğu deme! bandini’yim ben, arturo bandini!” diye bağırırdım.

    fante benim tanrı’mdı ve tanrıların rahatsız edilemeyeceğini, kapılarının çalınmayacağını biliyordum. ama angel’s flight’ın neresinde oturduğunu tahmin etmeye çalışır, hala orada yaşadığını düşlemeyi severdim. hemen her gün oradan geçerdim. camilla’nın tırmandığı pencere bu muydu? lobi bu mu? hiçbir zaman emin olamadım.

    39 yıl sonra toza sor’u bir daha okudum. fante’nin bütün kitapları bu gün de tazeliğini koruyor. ama benim favorim toza sor, çünkü sihri keşfettiğim ilk kitaptı. dago kırmızı ve bahara dek bekle, bandini’den başka kitapları da var fante’nin. hayat dolu ve üzümün kardeşliği. şu anda fante, bunker hill düşü adlı yeni bir roman yazıyor.

    fante’yi nihayet bu sene, çok farklı koşullarda tanıdım. fante’nin öyküsü bu kadarla kalmıyor. şanssızlık, bahtsızlık ve ender bulunur bir cesaretin öyküsüdür onunki. bir gün anlatılacaktır, ama burada anlatmamı istemediğini hissediyorum. ama şu kadarını söyleyeyim; sözü nasıl yazdıysa, hayatı da öyle yaşadı; güçlü, iyi ve yürekten.

    yeter, şimdi kitap sizin.

    charles bukowski
    6/5/1979


    (kvashiorkor - 13 Ocak 2010 02:13)

  • comment image

    güzel bir kitaptır.

    kitapta başkarakter, bir kafede çalışan latin asıllı bir kızı "yağlı" diyerek ırkından dolayı küçümser. kızı küçümsedikten sonra da vicdan azabı duyar, şöyle ki:

    "yağlı dediğimde yüreğim değildi konuşan, eski bir yara titreşti sadece. yaptığımdan çok utanıyorum."


    (whatdreamsmaycome - 31 Ağustos 2010 00:42)

  • comment image

    insanla hayvan arasında fark gözetmez bandini; ama camille, noktalama işaretlerinden bile haberi olmayan sammy'yi sever.
    bu kitabı bu kadar fazla anlamış olmasaydım keşke.


    (bisky - 6 Eylül 2010 04:53)

  • comment image

    şu cümlelerle beni yardıran kitaptır;

    (...)
    tanrım, artık bir ateist olduğum için beni bağışla, ama nietzsche'yi okudun mu? ne kitap!


    (calysto - 1 Temmuz 2011 12:50)

  • comment image

    "sevgili sammy,

    küçük orospu bu gece buradaydı; biliyorsun sammy, şu harikulade vücutlu, beyinsiz meksikalı. kendisi bana senin yazdığını iddia ettiği bazı metinler getirdi. ayrıca azrailin yakında seni alacağını da ilave etti. olağan koşullarda bunu trajik bir durum olarak nitelerdim. ancak metinlerinin içeriğini okuduktan sonra kendimde bütün dünya adına konuşma hakkını buluyor ve aramızdan ayrılacak olmanın herkes için hayırlı olacağını söylüyorum.

    yazamıyorsun, sammy. ölümünden sonra derin bir nefes alacak dünyayı terk etmeden önce aptal ruhunu toparlamanı şiddetle öğütlerim. bütün samimiyetimle aramızdan ayrılacak olmandan derin bir üzüntü duyduğumu söylemek isterdim. ayrıca bu dünyada geçirdiğin günlerin bir anısı olarak gelecek nesillere benim bırakacağım gibi bir şeyler bırakmanı da isterdim. ancak bunun olanaksızlığı bariz olduğundan son günlerini nefret duygusundan arınmış olarak geçirmeni öğütlerim.

    kaderin kötüymüş, sammy. bütün dünya gibi, yakında göçecek olmaktan ve bırakacağın mürekkep lekesine geniş bir perspektiften bakılmayacağını bilmekten mutluluk duymalısın.

    yazdığın edebi gübre yığınını yakmanı ve bundan böyle mürekkep ve kalemden uzak durmanı öğütlerken bütün aklı başında ve medeni insanlar adına konuştuğumu bilmeni isterim.

    şayet daktilon varsa ondan da uzak dur. fakat her şeye rağmen yazma isteğini kovalamakta kararlıysan bana metinlerini yollamaya lütfen devam et.
    seni en azından eğlendirici buluyorum. bilerek değil elbette." *


    (bir nick bulamadim ki - 1 Şubat 2012 14:15)

  • comment image

    yazarlık serüveni ve hırsı, bunun beraberinde getirdiği açlık sınırında gezinen bir yokluk, paçavracı flaneur...
    bu bağlamda evrensel bir durumu anlatır fante; kalemiyle geçimini sağlayan ve elinden başka bir şey gelmeyen kişinin yaşadığı drama. bu ahmet hamdi tanpınar, malcolm lowry, walter benjamin, ece ayhan, william faulkner'dır. ama en çok fante'dir.


    (struwwelpetter - 9 Şubat 2012 21:34)

  • comment image

    ismi karizmadan ölecek olan kitaptır. yıllar yılı en sevdiğiniz kitap sorusunu gördüğüm her yere yapıştırdığım yegane cevap: ask the dust!

    film olmamış ama. genelde olmaz zaten.


    (seriouslysleepy - 3 Temmuz 2012 22:47)

  • comment image

    hellfrick bedava biftek bulmak için arturo bandini'yi bir ahıra götürür ve bir buzağıyı öldürür, işte bu anın geçtiği satırları tam da bugün, kurban bayramının birinci günü okuyunca çifte kavrulmuş bir şekilde yüreğim sızlatan kitap.

    --- spoiler ---

    hellfrick, "bana yardım et," dedi.

    arturo bandini:

    tel örgüyü yükü ile geçebileceği şekilde kaldırdım. bir buzağı vardı sırtında, kulaklarının arkasındaki yarıktan kan fışkırıyordu. gözleri açıktı. ay ışığı yansıyordu gözlerinde. dehşete kapılmıştım. hellfrick ölü buzağıyı arka koltuğa fırlattığında midem kalktı. önce bedeninin, sonra da başının çıkardığı sesi duydum. kusmak üzereydim. bir cinayet işlenmişti...

    birkaç kez buzağının kıpırdadığını duyar gibi olmuştum. başımı ellerimin arasına alıp annesinin yürek parçalayıcı böğürtüsünü, buzağının tatlı yüzünü unutmaya çalıştım...

    zavallı buzağıya baktım. derisi siyah beyaz benekli, bilekleri son derece zarifti.hafif aralanmış ağzından pembe dili çıkmıştı. gözlerimi kapatıp hellfrick'in odasından çıktım ve odama girip kendimi yere attım. yerde yatıp titredim, ayışığında bir başına yavrusu için böğüren zavallı ineği düşündüm. cinayet! hellfrick'le yollarımız ayrılmıştı...

    ---
    spoiler ---


    (dolaysiztumlec - 25 Ekim 2012 17:38)

  • comment image

    mükemmel satırlara sahip olan kitap. kitap demek hafif kalıyor yahu, başka bir şey, bambaşka. vücudumun bir uzvu haline geldi.

    --- spoiler ---

    tanrım, canımı al ve naaşımı eve yolla, canımı hemen al ki günah çıkartamadan bir pagan gibi yığılıvereyim şuraya, sekiz dolar, sekiz dolar...

    ---
    spoiler ---

    --- spoiler ---

    arkasına yaslandı, parmaklarını ensesinde kavuşturdu ve dramatik ses tonu ile tavana bakarak konuştu:
    "seveceksin beni bu gece aptal yazar bozuntusu; evet -bu gece beni seveceksin."
    "nedir bu?" dedim.
    gülümsedi.
    "ne önemi var? sen bir hiçsin, bense bir zamanlar biri olmuş olabilirim (...)"

    ---
    spoiler ---


    (sylph - 18 Nisan 2013 19:55)

  • comment image

    arturo bandini gibi buram buram samimiyet kokan bir karakteri içinde barındırır. ufak ayrıntılara değinerek bu samimiyeti yaratmıştır john fante.

    --- spoiler ---

    bana göre kitabın en etkileyici kısmı bandini'nin, vera'nın yaraları karşısında yaptıkları ve söyledikleriydi. bu kısım o kadar başarılı anlatılmış ki, kendimi vera'nın kasıklarındaki yaralara değil de yüzüne bakmaya zorlarken buldum. sanki dokunsam geçecekti o izler, acılarıyla birlikte.

    ah bandini, kasıkları şarkı söyleyen bandini!
    ah vera, iğrenilmekten fazlasını hak eden vera!***
    ah camilla, severek ulaşılamayan camilla!*
    ah sammy, büyük işi başaran sammy! *

    "... ve lütfen tanrım, bir ricam daha olacak: annemi mutlu kıl."

    arturo bandini, ne balık ne de kuş.

    ---
    spoiler ---


    (zebercetinbiyigi - 10 Kasım 2013 14:23)

  • comment image

    " bir şiire kent merkezinde aylak aylak dolaştıktan sonra öğleye doğru kendime acımaya başladım, önünü alamadığım bir hüzün kapladı içimi. odama döndüğümde kendimi yatağa bırakıp hıçkıra hıçkıra ağladım. uzun süre ağladıktan sonra kendimi iyi hissettim tekrar. samimi ve arınmış." cümlesiyle insanın içine işleyen john fante eseridir.

    kitaptan diğer alıntılar için; toza sor.


    (madameaylak - 2 Şubat 2014 10:38)

  • comment image

    kitabi gencligimde okudum. bazi kisimlari hala ezberimdedir. fante'nin los angeles yolu da bunun gibi harika bir eser. film gelince, yeni izledim. fena degil, kitabi izledikten sonra, filmi okunabilir.


    (gonulcelence - 10 Nisan 2014 22:59)

  • comment image

    malumunuz filmi de var ve collin farrell oynuyor iyi de oynuyor ama asıl olay camilla' yı oynayan salma hayek. yine malumunuz üzere afet-i azam kendisi. film, kitap kadar iyi değildi bana göre. kitap nasıldı, eh işte. yeraltı edebiyatının hayranları kabul etmese de -ki büyüyünce ederler- yeniliğe kapalı, sürekli kendini tekrar eden ve bir iki örneği hariç vasat bir yazın türüdür yeraltı edebiyatı. fante ne kadar yeraltı sayılır bilmem sonuçta gereksiz yere sağa sola sıçmıyor ya da birileriyle sikişmiyor ama işte bunları yapmadığı için ben fante' yi ayırıyorum onlardan ve biraz daha üst bir seviyeye koyuyorum. bunları yapan bukowski' yi de severim ayrıca. çünkü en azından taklit değildir, orijinaldir.
    bu kitaba gelirsek, yazar olmak isteyen genç bandini' nin sefalet hayatına tanık oluyoruz. tamam bu çok klişe ama fante' yi ayıran üslubu. üslup çok önemli bir mevzu edebiyatta. fante' nin cümleleri akıp gidiyor zihninizde. ve bu durum kitap boyunca hiç sekteye uğramıyor. hiçbir yere takılıp başa dönme gereği duymuyorsunuz, hiçbir yerde heyecanınız artmıyor ama azalmıyor da. ben zaten tek karakter üzerinden giden, o karakterin kahvesini, sigarasını, içkisini, hatununu anlatan kitapları severim, her erkek sever. dolayısıyla bu kitabı da sevdim çünkü tam olarak bunu anlatıyor ama hepsi o kadar. başka derdi yok kitabın. al otobüste eve giderken oku, kuyrukta sıra beklerken oku vs. vs. peki al orhan pamuk' u kuyrukta sıra beklerken oku? yemez. bir abim var, harika bir sahaftır. ona dedim ki bir gün ya otobüste kitap okusana gelip giderken senelerdir bir şey okuduğun yok, o da dedi ki ''otobüste okuyup da anlayabileceğin kitabı okusan ne olur okumasan ne olur'' kitap okumayı pek sevmeyen biriyseniz alın okuyun bunu, keyifli, akıcı, anlaşılır, özendirici... e haliyle başarılı; ama daha fazlası da değil.
    biraz daha içeriğe değinmek gerekirse eğer yine üslubu sayesinde karakterin neyi neden yaptığını açık açık anlatmasa da yazar siz çok iyi anlıyor, hissediyorsunuz. an geliyor helal lan diyor, an geliyor salak mısın ya diye sitem ediyorsunuz. karakterle bu kadar yakın bağ kurabilince de ister istemez aynı sizi anlatıyor oluyor yazar. ama anlatmıyor tabii. aynı bizi anlatsaydı, o; fante olmazdı.
    bandini, hiçbir kızla ilşki yaşamamış karşı cinse aç bir karakter. zaten nasıl iletişim kuracağını da pek bilemiyor. kendi olmaktan çok kendine biçtiği rolü oynamaya kalkıyor ama sonrasında ilk aşkın da verdiği gazla duygular önüne geçiyor mantığın ve kendisini fena halde camilla' ya kaptırıyor. burayı gerçekçi bulsam da biraz fazla dramatik buldum, gerek yokmuş bence bu kadarına ama tam bundan şikayetçi olacağım anda küçük bir paragrafla hayranlığımı kazandı fante.

    spoiler geliyor; 147. sayfada bandini, camilla' nın dolabın içinde ot çektiğini biliyor ve tam kapıyı açacakken vazgeçiyor. onu kendi haline bırakmanın daha doğru olacağına karar veriyor. spoiler bitti.

    benim için bu çok önemli bir şey. robotum ama sorun değil filmini anımsattı bu küçük paragraf. ikisi arasındaki ilişkilerde tek hoşuma gitmeyen yan bandini' nin fazla fedakar tavırlarıydı(bu da türev filmini anımsattı, -sammy, zagor oluyor haliyle- ey başını usul usul yürü şimdi) ki bunu da ilk aşk acemiliğine verebilirim. onun dışında muazzam bir ilişkileri var. bir hatun var, acayip seksi bir şey ona diyorum bazen, ben ilişkilere karşıyım, senin de kimle ne yaptığın umurumda değil ama bana ayırdığın zamanlar gerçek olsun yeter diye, kızıyor tabii, sevsen böyle düşünmezsin diyor. farklı düşünsem, hissetsem bile sana yansıtmaya hakkım yok, senin içinden gelene saygı duymam gerek diyorum. bandini böyle söylemiyor, bir adım daha ileri gidip böyle yaşıyor. sakın tam da beni anlatıyor olmasın fante? :)

    beat kuşağının doğumundan 20 30 yıl önce o kuşağın izlerini taşıyan bir kitap yazmak ise başlı başına bir yıldız zaten. ben bu kitabı kendi türünde değerlendirecek olsam 5 üzerinden 5 verirdim ama dediğim gibi, bunlar hafif siklet kitaplar ve diğer kitaplara haksızlık olur bunlara kusursuz demek. kendi türünün en iyi örneklerinden biri, o yüzden 4 diyeyim.


    (meursault samsa - 16 Mart 2015 11:36)

  • comment image

    john fante'nin yazdığı büyüleyici roman. böyle yalın ve sade bir anlatım gerçekten zor bulunur ama bu kadar nefis bir romanın film uyarlamasını türkçe'ye "aşka sor" diye çevirmek izleyicilere ve okuyuculara yapılmış büyük saygısızlıktır.


    (ironick - 14 Nisan 2006 12:47)

Yorum Kaynak Link : ask the dust