• "en çok yıldız tilbenin konuştuğu film"
  • "agzini kulagini gozunu kapayan 3 maymuna denir.. "gormedim duymadim birazdan kusacagim" anlamina gelir.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    görmedim, duymadım ve bilmiyorum dan öte sosyolojik bir deneye konu olmuş maymunlardır.
    efendim bu deney şu şekilde gerçekleşir.

    üç maymun bir kafese konulur. kafesin tavanına bir miktar muz asılır. doğal olarak maymunlar bir süre sonra muzlara yönelir. muzlara ulaşmak isteyen maymunlara basınçlı su sıkılır ve maymunlar geri püskürtülür. akıllanmayan maymunlar tekrar muzlara doğru hareketlenirler. basınçlı su tekrar sıkılır, bir süre sonra maymunlar pes edip kafeste amaçsızca oturmaya başlarlar.

    üç maymundan bir tanesi kafesin dışına çıkartılarak yerine yeni bir maymun konulur. yeni gelen maymun doğal olarak tavandaki muzlara yönelir. fakat basınçlı sudan korkan diğer ikisi tarafından dövülerek muzlardan uzak tutulur. yeni gelen maymun diğerlerinin saldırısından çekinerek bir süre sonra onlara uyar ve muzlara ulaşmaktan vazgeçer.

    daha sonra eski maymunlardan ikincisi de kafesin dışına alınarak onun da yerine yeni bir maymun konulur. şimdi kafesimizde bir adet basınçlı su sıkılmış, bir adet dayak yemiş ve bir adet olaylardan bi haber yeni bir maymun vardır. yeni maymun muzlara ulaşmaya çalışır ve tabi diğer ikisi tarafından dövülerek muzlardan uzaklaştırılır.

    son olarak eski maymunların sonuncusu da kafesten alınarak yerine yeni bir maymun konulur. şimdi kafesimizde iki adet dayak yemiş ve bir adet herşeyden bi haber bir maymunumuz var. yeni gelen doğal olarak muzlara yönelir. diğer iki maymun nedenini bilmeseler de muzların yasak olduğunu bilirler. yeni gelen maymunu güzelce döverler. artık deney sonuçlanmıştır. kafesimizdeki yeni üç maymun hiçbirzaman başınçlı suya maruz kalmamalarına rağmen muzlara ulaşmaktan vazgeçmişlerdir.

    bu üç maymunu da toplum baskısı maymunları olarak literatüre ekleyebiliriz.


    (disposable hero - 18 Nisan 2008 18:59)

  • comment image

    cannes film festivalinde mikrofon uzatılan yabancı bir eleştirmen hakkında şunları söylemiştir: "beğenmedim. nedenini öğrenmek ister misiniz? çünkü filmdeki her karenin olması gerekenden en az 2 - 3 kat daha fazla ekranda tutularak sanki çok önemliymiş gibi gösterilmesi benim için yeterli değil".

    (bkz: nuri bilge ceylan)


    (thesharkisworking - 22 Mayıs 2008 01:23)

  • comment image

    nuri bilge ceylan'ın çok şey anlatan filmi... cannes film festivali'nde izleyebileyebildiğim film. kapının önünde adamın biri yanlış filme geldiğini düşünüyor takım elbisesiyle. kızına diyor ki, ben three monkeys sanıyordum bu filmi. ama bilette 3 maymun yazılı. adam 3 maymun'u okuyamıyor anlayamıyor bile. fransız baba kız birbirlerine bakıyorlar. biletleme olayında filmin orijinal ismi yazılı diye çıkaramıyorlar olayı. dönüp evet bu three monkeys zaten ama orda türkçesi yazılı diyorum. adam onu bunu boşver nuri bilge seylan'ın filmi mi diyor, evet diyorum. sonra nuri bilge seylan telaffuzunu bir kez daha hep birlikte duyuyoruz zaten. film başlıyor. ışınlanmış gibi kendimi istanbul'da buluyorum. sakatlaşan ve daha da sakat yöntemlerle tamir ettiğimiz ilişkilerimizi, dil ucumuzdan dönen, döndürdüğümüz dürüstlüklerimizi, kırpıp kırpıp gerçekmiş gibi gösterdiğimiz yalanlarımızı, kendi kendimizi nasıl yalnız ve desteksiz bıraktığımızı izliyorum. nasıl sağlam bir kurgu, nasıl gerçek çekim teknikleri diye diye bitiveriyor film. elinizi uzatsanız orda adam. ama salonla birlikte dakikalarca alkışlıyorsunuz filmi. kendi içimizdeki 3 maymunları anımsattığı için.


    (pofik - 26 Mayıs 2008 13:20)

  • comment image

    izledikten sonra hakkinda sinan cetin'in filmde anlayamadigim entelektuel bir bagirsak dugumlenmesi var demesini bekledigim cannes'dan eli bos donmeyen nuri bilge ceylan filmi.festival'den sonra yalniz ve guzel ulkemizde gosterime girecek ve recep ivedik'in %2 ile %5'i arasinda seyirci cekecektir buyuk ihtimalle.bir yerlerde bir yanlislik var ama nerde.bence cannes jurisinde bi yanlislik var bizim seyircimizde olacak hali yok ya!!! cunku bu tarz olaydan daha cok durumlari ele alan adeta hayatin bir kesiti gibi karelerle bezeli gorsel acidanda doygunluk veren filmler secilmemeli buyuk odul icin.sinemanın asla sadece sinema olmadigini sanat oldugunu unutan ulkemiz seyircisinin yuzune atilan bir tokattir uc maymun.bence oscar'dan bile degerli bir odulu almistir.maalesef ulkemizde ilgi gormeyecektir ve sahan gokbakar bile elestirecektir sinemaci kimligiyle daha once yaptigi gibi.cok cok cok aci ama gercek.


    (silvio - 27 Mayıs 2008 03:52)

  • comment image

    nuri bilge ceylan'in filmi dun montreal'de, festival du nouveau cinema kapsaminda gosterildi. uc maymun festivalin populer ve merak edilen filmlerinden biri oldugundan o tika basa dolu, kocaman salonda oturacak yer bulabildigim ve bu guzel filmi seyredebildigim icin kendimi sansli sayiyorum.

    oncelikle, nbc'nin cannes'da aldigi odulu yalniz ve guzel ulkesine adarken ne demek istedigini tam olarak anlamadiysaniz bu filmi seyretmeniz gerekiyor, ustelik yurtdisindayken, hatta damardan girelim, gurbetteyken seyretmeniz gerekiyor. cunku filmin her karesinde nbc'nin ulkesini ve insanini ne kadar iyi gozlemledigini ve onlarin hallerini ne kadar buyuk bir askla perdeye yansitigini gormek mumkun. sahsen ben sinemadan ciktigimda istanbul'dan buraya isinlanmis ve kultur soku yasiyor gibiydim.

    filmde yavuz bingol'un oynadigini duydugumda sasirdigimi ve nbc'nin kendisinden de kotu oynayamaz ya diyerek kendi kendimi teselli ettigimi hatirliyorum. filmi seyrettikten sonra soyleyebilirim ki, yavuz bingol beni ters koseye yatirdi ve tum kaygilarimin ne kadar gereksiz oldugunu ortaya koydu. filmde bir an bile turkucu ve dizi oyuncusu yavuz bingol yoktu, sadece oynadigi karakter vardi ve inanilmaz gercekciydi. bu noktada yavuz bingol kadar nbc'nin oyuncu yonetmenligini de takdir etmek gerekiyor. diger oyuncular da ayni sekilde cok iyiydi. belki de turk sinemasinin artik o siritan oyunculuklardan, tutuk diyaloglarindan kurtuldugunu mujdeleyen bir film diyebiliriz bunun icin. cunku iklimler'de bile kotu diyaloglar vardi ama bu filmde oyunculuklar kadar diyaloglar da cok iyiydi, oturmamis tek bir diyalog bile gormedim. sadece planlar nbc'nin eski filmlerine gore sure olarak biraz daha uzun tutulmus gibi geldi bana, benim sikayetim yok ama diger seyirciler icin filmi biraz sikicilastirabilir bu.

    hikayeninse beni sasirttigini soyleyebilirim. aslen filmin adinin da belli ettigi gibi iletisimsizlik uzerine bir hikaye bu. bunun yani sira, "dogru, yanlis, suc, ahlak, namus" gibi kavramlarin sorgulandigini gorduk filmde, nbc'nin bu konular uzerine gitmek istedigini hic bilmiyordum. zaten filmi seyrederken zeki demirkubuz'un bir senaryosunu nuri bilge ceylan cekmis gibi hissettim (senaryo degil de hikaye demek daha dogru belki, cunku senaryo demirkubuz'a ait olsaydi biraz daha didaktiklestirirdi sanirim). eklemeden gecemeyecegim bir sey daha var, ceylan, daha cok demirkubuz'un ilgilendigi konulara egilmis olmasinin yani sira albert camus'nun yabanci'sina da gondermede bulunmus. o yonden de demirkubuz sinemasina bol miktarda goz kirpilmis gibi geldi bana. filmi seyretikten sonra okudugum #13338890 nolu entrye ise inanmiyorum. bu iki yonetmenin bugune kadar iyi gecindikleri ve birbilerine filmlerinde tesekkur etmekten cekinmedikleri goz onunde bulundurulursa nbc'nin bu tarz bir harekette bulunmayacagini cikarabiliriz (ha demirkubuz cikar bunun boyle oldugunu soyler, o zaman bilemem).

    bu film ile nbc sinemasinin artik iyice oturdugunu ve ziyadesiyle akici, sorunsuz bir film cekilmis oldugunu soyleyebilirim. belki birkac kucuk noktada begenmedigim seyler olabilir ama onlari filmin verdigi cosku sebebiyle es geciyorum. son olarak, yazmak istedigim tek bir sey var, o da: tesekkuler nuri bilge ceylan, ulkemi boyle guzel anlattigin icin.


    (kenshin d - 20 Ekim 2008 01:31)

  • comment image

    4. avrasya film festivali'ndeki siyad jurisinin asagidaki gerekceyle odul verdigi filmdir:

    siyad ödülü’ne değer görülen film, çok yalın ve tanıdık bir öyküyü güçlü bir sinema diliyle zenginleştirerek özgün bir dünya ortaya çıkarıyor; yaratıcı ses ve görüntü kullanımı ve etkileyici oyunculuklarıyla, karakterlerin iç çalkantılarını dışa vuruyor.

    cani gonulden katiliyorum.


    (tramell - 22 Ekim 2008 22:06)

  • comment image

    şiir gibi bir film. istanbul ve insanlar o kadar güzel görüntülenmiş ki seyirci, öyküyü beğenmese bile filmi bir fotoğraf sergisi geziyormuş gibi sıkılmadan izleyebilir. karakterler çok sağlam. öyküyü ve senaryoyu tartışmaya da çok gerek olmadığını düşünüyorum. üç maymunu oynamak gayet iyi anlatılmış.

    --- spoiler ---
    nuri bilge ceylan'ın filmlerinde günlük yaşama ve insanlara dair detaylara yer vermesi hoşuma gider. bu detaylar basittir, hepimizin karşılaştığı ve yaptığı şeylerdir ama görünce gülümsetir. üç maymun'da ismail'in akşam evde televizyon seyrederken "şuramda birşey mi var?" diye başlattığı konuşma ne kadar tanıdıktı. evde buzdolabının ve mutfak rafların üzerindeki örtüler, pet şişelerde buzdolabına konan sular vs... filmler bu gibi ayrıntılarla güzelleşebiliyor.
    ---
    spoiler ---

    filmin ankara'daki galası ise "kim şık, kim rüküş" tartışması yapılabilecek bir ortamda yapıldı. bugüne kadar çeşitli kereler çeşitli filmlerin galalarına katıldım ama hiçbirinde böylesi bir şıklık yarışı görmedim. galiba cannes'dan ödül alan filmlerin havası ayrı oluyormuş.


    (didaydidayday - 23 Ekim 2008 08:56)

  • comment image

    nuri bilge ceylan filmini anlatmak, herhangi bir filmi anlatmaktan çok başka. aynı klişeler kullanılarak, beğeni ya da kötü eleştiri getirilebilir. ama sıradan bir filmdeki belli değişkenlerle nuri bilge ceylan filmini ele almak yanılgıya düşürür insanı.

    sinemanın sadece görselden ibaret olmadığını, senaryonun ve oyunculuğun da çok önemli olduğunu düşünen bir izleyici olarak, önceki nuri bilge ceylan filmlerini eksik sevmiştim.
    yine de, yaptığı işi çok iyi yaptığından, önemli de olsa bazı eksikler, beni filmden soğutamamıştı.

    üç maymun, bir filmin sahip olabileceği her şeye fazlasıyla sahip bir film. bizim için çok bildik ve sıradan bir senaryosu var. iki kişi bir masaya otursak ve senaryo yazmak istesek önce böyle bir senaryoyla eğleniriz. o kadar akla gelebilir, o kadar basit.
    sanırım yönetmenin dokunuşu burada başlıyor. zaten bir fotoğrafçı gözüyle görsel doyumu ziyadesiyle alıyoruz. ve çok iyi bir oyunculuk var. karelerle ilgili söylenecek hiçbir şey yok.

    oturup günlerce üstüne konuşup, sayfalarca yazı yazılabilecek bir film var karşımızda. o basit senaryo üstünden bile neler çıkarıyor insan. bunlar ayrı konu, benim derdim başka. biliyorum nuri bilge ceylan pek röportaj vermeyi sevmiyor, pek konuşmuyor. merak ettiğim birkaç sorunun yanıtını bazı sinema dergilerinden aldım. ama bu filmde kullanılan çekim tekniği nedir, nasıl yapılmıştır, niye başkaları yapmaz gibi sorularım var. sanki film çekildikten sonra, bazı sanatçılar tek tek baskı alıp karelerin üstüne kâh kare kalem, kâh sulu boya, kâh yağlı boya çalışmış gibi.
    ayrıca, ne zaman çekiyor bu filmleri? bir kere bile duymuyoruz çekim aşamasını, neler yapıldığını, oyuncu seçimini… bir gün bir kar fırtınası olsun, tesadüf bu ya, nuri bilge ceylan da tam bizim evin önünde mahsur kalsın, bizden başka gidecek yeri olmasın, kar yolları kapasın. ben o’na çay yapayım, o benim bütün sorularıma tek tek yanıt versin istiyorum.

    her anlamda doyurucu bir film… kimi anlamadım diyor, kimi tarzından ödün vermiş diyor, kimi sinema bu değil diyor o’nun filmleri için. diğer filmlerinde hepsine bir parça katılırım belki ama bu film kesinlikle her anından haz alınacak bir film. görüntüyse görüntü, oyunculuksa oyunculuk, sesse ses var. ve çok daha fazlası…


    (pul - 25 Ekim 2008 11:31)

  • comment image

    daha once hic nbc filmi izlememis, haliyle adamın tarzından bihaber olan ve sırf ödül aldığı için bu filme gelen tiplerin
    tepkileri baya bi eglenceliydi.
    ben dun beyoglu sinemasinda, film arasında orta yaslı bi cift arasında soyle bi diyaloga sahit oldum :

    adam : ne var ki simdi bunda ! bu filme ödül verenin aklına şaşarım. tren geliyo, tren gidiyo baska da bisi yok.
    kadın : niye öyle diyorsun ya.
    adam : ne diyim ki ? müzik bile yok ya. yıldız tilbe de olmasa ölücez sessizlikten.
    kadın : yapma arif ikinci yarıyı bekleyelim, daha once bi suru filmde oldu ilk yarı cok kotuydu ikinci yarı cok guzel olabilir.acele etme
    adam : bence bi bok olmaz yine tren gelir gider. bi de bu adam papyon takıp festivale gitmis. ne alakası varsa.
    kadın : arif abartma ya.
    adam : abartmıyorum. uykum geldi. ne o ya yesil yesil her yer.
    kadın : cık git o zaman. ben izleyecem ikinci yarıyı
    adam : neyse. bi sey sorabilir miiyim ?
    kadın : hayır soramazsın. sus.

    film sonrası

    --- spoiler ---
    adam : ben sinemadan bisi anlamadıgımı farkettim. ne oldu simdi adam öldü mü ? ölmedi mi ?
    kadın : bi sus allahını seversen.
    ---
    spoiler ---

    (bkz: belki de susmak gercegi anlatmanın tek yoluydu)


    (isli lamba - 27 Ekim 2008 08:24)

  • comment image

    hemen kisaca sunu demek istiyorum: nefesler olmamis. antalya'da ses efekti odulunu alan bir film icin guzel ses efektleri var ama nefesler haric.[not: gerci nefesler mazur gorulebilir, dolayisiyla hak etmedigini soylemek ahmakca olur] dublaj kullandigi bariz olsa da dublajli yerlerde nefesler senkronize verilebilirdi. mesela nefes'in uyumsuzluguna dair en belirgin sahne -su an hatirladigim kadariyla- ismail'in hacer ile catacuta kavga ettigi sahnedeydi.
    [dur yahu dur. simdi altyazi'nin bu ayki sayisindaki roportajdan aktariyorum: "nefes dublaji da onemli ve iyi yapilmasi gereken bir sey. biraz zaman sorunumuz olmasaydi, nefesler uzerine daha fazla calismak isterdim. nefes, seyirciyi direkt karakterin ic dunyasina yoneltebilecek bir arac" demis bay ceylan. dolayisiyla mazur gorulebilir bu, gorulsun be]

    fakat goruntuler harikulade, nbc'nin isigi kullanisina agzim dustu, uzak'taki gibi istanbul cekimleri sahane. esasinda leziz bir film.


    (hulusi acek - 27 Ekim 2008 23:48)

  • comment image

    dikkat bu entry alabildiğine spoiler içermektedir.
    senaryo kesinlikle daha özenli olabilirdi.ıssız olay yerini terkeden servetin niye gece yarısı eyüpü kaldırıp suçu üstlenmesini teklif ettiğinin cevabı yok.vicdan ? olay yerinde düşen plaka, cesedin etrafından dolanıp geçen umarsız ailenin ihbarı !!.ölen küçük kardeşin ikide bir ortalıkta görünmesinin senaryoya katkısı nedir? muhtemelen bir suçluluk duygusu söz konusu bu çocuğun ölümüyle ilgili ama ilginçtir bu ölüm yalnızca babayla ağabeyi sarsmış görünüyor, annede hiç bir iz bırakmamış sanki.hakikaten merak ediyorum yahu.
    öte yandan nbc uzak filminden sonra bir sonraki filmini sabırsızlıkla beklediğim bir yönetmen olmuştur.uzak ve iklimler ortalama türk aydınının portresiydi.üç maymun ise daha tabana yönelik bir eleştiri.hem de anlayana en ağırından...kafa ütüleyen cep telefonu melodisi hacerin nezdinde toplumun ortalama müzik zevkinin göstergesi değildir de nedir, ki her gün envai çeşidini duyabilirsiniz otobüste dolmuşta...servet karakterini tanımak için iki dakikalık bir sahne yetti bana.servet mesela ben çok duygusalım diyor bi şiir duysam ağlarım ama ilerleyen sahnelerde aynı servet kocan hapisten çıktı tamam ben de hoşlandım ama artık bitti diyor.anlıyoruz ki karakterimiz bir o kadar da realist.bu filmde her karakterin ahlaki bir defosu, eksiği var.hacer servete kaderimsin diyor.hacerin eksiği servet gibi adamları tanımayacak kadar saf olmak ama ben saf olduğunu düşünmedim.daha çok aşk kisvesine büründürülmüş, boğucu hayatından bir umut servet yardımıyla kurtulma çabası gibi geldi bana.bütün bu olanların baş sorumlusu da mağdur gibi görünen baba oluyor bence.teklifi patronunu çok sevdiği için kabul etmiyor tabii... o da paraya zaaf gösteriyor.film için baş yapıt diyemem ama şurası kesin ki nuri bilge ceylan türk sineması için alışılmadık bir soluktur.severek izliyoruz kendisini...


    (sakli su - 28 Ekim 2008 03:03)

  • comment image

    nuri bilge ceylan filmlerinin akildan cikmayan sahneleri vardir. benim icin, mesela kasaba'da soba ustune asili islak cocuk corabindan akan damlalar; mayis sikintisi'nda ruzgar, ot sesleri arasinda (kasaba filmini cekerlerken) mehmet emin toprak'in oynadigi karakterin huzunlu hali, durusu; iklimler'in son sahnesinde bahar'in yuzu etrafinda, adeta yagmayan, havada asili duran kar taneleri...nbc'nin sinemasi benim icin boyle bir sinemadir. senaryosu degil, yonetmeni konusur, olaylar degil, kucuk detaylar ve bir hal, durum, genis zamanlar akilda kalir.

    uc maymun'da da diger filmlerine gore daha akan bir hikaye olsa da, biz yine olayin kendisini degil ortaya ciktigi durumu, dunyayi goruyoruz ve bu dunyadan ozenle secilmis detaylari ve ayni ozendeki teknik detaylari (ornegin kadinin kirmizi ojelerini silmesini takip eden sahnelerde, tirnaklarinda hala ojenin artiklari vardi. bu kadarina ozen gosteren bir turk filmi ben hemen hic hatirlamiyorum) oyuncu yonetiminde de cok iyi bir film, ozellikle yavuz bingol tipiyle de kusursuz bir karakter olmus. sonra o ev. olaganustu guzellikteki son sahnede soyle dusundum, herhalde bu filme baslarken bu sahneyi nasil cekecegini cok iyi biliyordu nbc ve ona gore bir ev secti, o cerceveyi verebilecek, arkasi bos, simsiyah, solunda tren yolu, karsisi deniz. filmin akildan hic cikmayacak bir sahnesi o yagmur, bir digeri de en basinda karanlikta giden arabayi birakisimiz ve onun zifiri karanlikta yok olusu.

    filmin en vurucu darbesi sonu gibi: son ana kadar, ustlendigi suca ragmen en gunahsiz gorunen eyup bile zalime donusunce seyirciye verebilecegi umudu da aliyor elinden. o fena fikrin aklina camide gelmesi de carpici. ben boyle filmleri, boyle karamsar filmleri cok seviyorum. hemen aklima gemide'nin sonu, her seye ragmen kendini kurtarmaya, temize cikmaya calisan adamlari geldi; ucuncu sayfa'da isa'nin yuzune kapiyi kapatan meryem, o tanidik sogukkanliligi cagristirdi. benzer dilden konusan filmler bunlar, ama butunu olarak, gorsel olarak uc maymun mukemmel.

    sanirim nbc'nin en cok sevdigim en iyimser filmi mayis sikintisinin, orada anlatilan iyimser inadin yanina bu en karamsar filmi uc maymun'u koyuyorum.


    (selviboylumalyazmalim - 31 Ekim 2008 11:16)

  • comment image

    eleştirilerin aksine yıldız tilbe'li cep melodisinin filmin en kritik unsurlarından biri olduğunu sanıyorum. nasıl biri cep telefonuna yıldız tilbe'nin hem de öyle sözleri olan bir şarkısını yükler ki? normalde daha genç yaşlarda aşk heyecanı yaşayan veya yaşamak isteyen bir kenar mahalle kızı belki.. ama hacer'in telefonunda da bu melodi var: "sen de sev ama sevilme, aşk acısı çek ben gibi". aslında hacer'in hala aşka özlem duyan bir yanı olduğunu gösteriyor olabilir mi? zaten, patron servet de, soğuk karşıladığı hacer'e, ancak bu melodinin verdiği mesajı adeta içgüdüsel olarak algılayınca tavrını değiştirip ilgi göstermeye başladı. gerçi, bu kadarını bu şekilde yorumlayabiliyorum ama ben de pek anlamadım filmi, görünen mesajları anladım da daha derinde ne var açıkçası anlamadım pek...


    (firez - 9 Kasım 2008 00:52)

  • comment image

    nuri bilge ceylan’ın türk sinemasındaki rakipsizliğini perçinleyen film.adam rakipsiz derken kastettiğim şey şu.

    üstüne konuştuğumuz konu ne ise sinemayı ona göre kategorilere ayırabiliriz. nbc ise konumuz, o zaman sinemayı ikiye ayırıyorum ben. birincisi nbc gibi fotoğrafçılık kökenli, fotoğraf sinemacılığı, ikincisi mizansene, koreografiye dayalı sinema. ikincisini daha çok gişeye endeksli sinemada görebiliyoruz. bunun dünya üstündeki en kaliteli temsilcisi de spielberg’dir, tersini diyenin alnını karışlarım.

    bu fotoğraf sinemacılığının kaynağı tabii ki avrupa sineması. hatta piri tarkovsky olsa gerek. bu yaşımdan sonra, hele hollywood sinemasıyla büyümüş ve ona alışmış bi sinemasever olarak tarkovsky seyredebilecek titrim yok ne yazık ki.. ama onu kendisine idol seçmiş –ki uzak’ta tarkovsky seyreden bi karakterimiz vardı, sonrasında kasedi değiştirip porno koymuştu ama neyse- nbc ise, belki de bizim memleketi anlatan hikayeler seçtiği için, seyretmekten son derece keyif aldığım bi yönetmen. uzatmayalım,

    benim yönetmenlik anlayışım yönetmenin mizansenleri nasıl kurgulayabildiğiyle, koreografileri ve kamera hareketleriyle orantılı. hatta o yüzden çoğu sinefilin eleştirdiği ve “teknik” diyerek aklınca aşağıladığı koca bi tek plan savaş sahnesi içeren children of men benim nezdimde başyapıttır. fotoğrafçı sineması her ne kadar bana yabancı da olsa iyi örnekleri –mayıs sıkıntısı da türk filmi başyapıtıdır- her zaman ilgimi çeker. işte bizim memlekete has olan şey bu fotoğrafçı sinemasını gayet iyi kıvıran bi büyük yönetmene sahip oluşumuz ama o seviyeye gelmiş sayabileceğimiz tek bi tane bile aksiyon (macera değil, hareket manasında kullanıyorum bu kelimeyi) yönetmenimiz olmaması.

    nbc’nin kasaba filmiyle başlayan serüveni sadece güzel resimler yakalamaya dayanan sinemacılığının ilk örneğiydi. ama son örneği oluverdi. çünkü nbc sonra işi daha ileri götürdü ve daha derin senaryolar ve özellikle başka kimsenin beceremediği gerçek diyaloglar yazmaya başladı. mayıs sıkıntısı nbc’nin diyaloglardaki gerçekliği sağlamak için doğaçlamaya bel bağladığı bi filmdi. ama sonra –ki özellikle uzak’ta gördük- eline kağıt kalem alıp daha sınırları belli diyaloglar yazmaya başladı. ve patlamadı. tek başarısının iyi resimler çekmek olmadığını kanıtladı ve gayet gerçek diyaloglar da yazmaya başladı.

    işte nbc bu yüzden türk sinemasında rakipsiz. çünkü aksiyon sineması yapan bi tane meslektaşı bile gerçek diyalog yazmaktan uzaklar. nbc onların yapamadıklarını da yapıp gerçek filmler çekmeye başladı. şimdi itiraz gelebilir, zeki demirkubuz da iyi diyaloglar yazıyor denebilir. hatta uğur yücel de yazı tura’da gerçek diyaloglar yazabilmişti. ama işte nbc’yi daha çok diğer kanat sinemacılarla kıyaslıyorum. örnek vermek gerekirse b sınıfı amerikan dizilerinden fırlamış diyalogların son derece düzgün bi türkçeyle aktarıldığı ıssız adam gibi filmlerle..

    yani iyi bi film seyretmek isteyen, ama kendi tarzı fotoğraftan çok harekete odaklı bi sinema olan sinefil bile –naçizane kendimi kastediyorum- nbc’ye mahkum oluyor. çünkü nbc dışında iyi türk filmi çeken adam yok. tamamen uydurma diyaloglar, asla yaşanmayacak saçma sapan mizansenler türk sinemasını domine ediyor. bi tane bile iyi gişe filmi örneği yok son on senede. sürekli parlatılan yavuz turgul’un bile elini vicdanına koyan her sinefilin vasatın altında sayacağı filmleri iyi film demenin çok aşağısında çünkü.

    gerçek diyaloglar, gerçek hikayeler seyretmek istiyorsanız nbc (ve belki bi iki aynı kulvarda koşan başka yönetmen) sinemasına muhtaçsınız kısaca. bu kulvardan da kısaca bahsedeyim.

    en kolay tabir bunlara “sanat filmi” demek. ama internette gördüğüm bi eleştiri daha güzel kategoriliyordu bu filmleri. bu sinema daha çok entelektüel birikimleri yüksek sinemacılar tarafından icra ediliyor. ve neredeyse hepsinin ortak özelliği “varoluşçu” felsefeye yakın olmaları, o minvalde hikayeler anlatmaları. o okuduğum yazı bu tavrı eleştiriyordu ve bizim gibi akdeniz ülkesinin sıcak insanlarının bu varoluşçu ve karamsar hikayeleri benimsemelerinin zor olduğunu söylüyordu. yani nbc’nin (ya da demirkubuz’un) filmlerinin az seyirci çekmelerinin tek sebebi filmlerinin ağır tempolu olması değildi. türk izleyicisi biraz daha iyimser hikayeler seyretmek istiyordu.

    rakipsizlik yine kendini gösteriyor işte. çünkü iyi örnek sayabileceğiniz hangi türk filmini öne sürseniz hepsi bu karamsarlıktan, varoluşçu felsefeden nasiplerini almış filmler. ne iyimser, ne cıvıl cıvıl, ne hareketli hiç bi film iyi değil. çünkü bu memlekette entelektüel birikime kavuşan insan sayısı o kadar az ki, çıkardıkları filmler de kendi birikimleri ve türk seyircisinin beklentileriyle sınırlı. o yüzden iyi türk filmi seyretmek için bu varoluşçu filmlere daha uzun bi süre muhtacız.

    kendi adıma çok fazla şikayet etmiyorum bu durumdan ama özellikle nbc sinemasında gözlemlediğim bi şey var. daha çok fotoğraf çekmeye dayanan bi sineması olduğundan bazı anlarda, diyalogsuz sahneler fazla sırıtıyor. karakterlerini konuşturmak yerine göstermeyi tercih ediyor ama bazen o sahne diyalogsuz haliyle gerçeklikten bi nebze olsun sıyrılıyor. mesela bu filmde hacer’in oğlunu kanlar içinde gördüğü sahnedeki sessizliği az buçuk türk annesinden çok fransız ya da rus annesini çağrıştırıyor. oysa hacer’e çizilen türk karakteri o an sessiz mi kalırdı yoksa yaygara mı koparırdı emin değilim. işte nbc tercihini hep insanların konuşmamalarından kullanıyor. ya da hacer’in oğluna patronun parayı vereceğini söylemesi üstüne oğlanın pek tepki vermemesi de benzer bi örnektir. nbc olabildiğince diyalogdan kaçıyor ve bu biraz yaşadığımız yere yabancı diyebilirim. tamam italyanlar kadar geveze değiliz ama biz pek konuşmadan edemeyen bi toplumuz.

    diyalogdan kaçıyor ama diyalog gerekince de şak diye hedeften vuruyor. servet karakterinin tek bi cümlesi yoktu ki gerçek olmasın. doğaçlamanın daha az seyrettiği bi film olduğundan burada payeyi senaryoya vermek gerektiğini düşünüyorum. gerçek diyalog yazmak bu kadar zor bi iş olmamalı ama işte şimdilik bunun en öndeki temsilcisi –ve neredeyse tek- nbc’dir orası kesin.

    filmin tek kötü noktası ise ismi. bi ismin bi filmi bu kadar spoil ettiğine daha önce hiç şahit olmadım. gerçi nbc’nin filmi olması dolayısıyla film içinde sıradışı hiç bi hareket görmeyeceğimizi biliyorduk, o yüzden oğlu hacer’in ve servet’in odasına elinde bıçakla dalmayacaktı, bunu tahmin edebilirdik. fakat filmin isminin üç maymun olması daha sonra eyüp’ün de durumu öğrenip bi şey yapmayacağını daha o anda seyirciye çıtlatıyordu. oysa bunları yine de seyredip öğrenmeliydik. üstelik üç maymun klişesi de ağızlara sakız olup orijinalliğini yitirmiş bi betimlemedir. o yüzden nbc’nin filme bu ismi koymasının altında derin bi mana yatmamakta denebilir. ya da nbc zaten “filmimdeki olayların nasıl gelişeceği o kadar önemli değil, siz o olayları nasıl resmettiğime, gösterdiğime bakın” demek istiyordur. olabilir ama benzer şekilde mayıs sıkıntısı’nın adını da “cebimdeki kırık yumurta” diye koyabilir miydik o zaman.. yumurta kırıldığında bütün sinema “ayyyy” demişti çünkü. istediğiniz kadar öncelikli derdiniz güzel resimler çekmek olsun, bu sinema ve hikaye anlatıyorsunuz. seyircinin hikayenin nasıl gelişeceğini birebir seyretme lüksünü elden almak bana pek doğru gelmiyor.

    yazdıkça yazıyorum, daha yazacaklarım vardı oysa –boğulmuş kardeş figürü üstüne mesela- ama yeter artık keselim. son olarak diyebilirim ki nbc filmografisinde ilk iki sıralamam hala değişmedi. bence en iyi filmi hala mayıs sıkıntısı’dır. hadi uzak ve bu kapışırlar diyelim ikincilik için.

    haa dur şunu yazmam gerek. o kadar karamsarlık ve varoluşçuluk lafından sonra iddiam şudur ki, eğer nbc mayıs sıkıntısı’nı çekmemiş olsaydı, uzak’la ve üç maymun’la cannes’da ödüllerini alıp artık adını iyice duyurup, sonra mayıs sıkıntısı’nı çekseydi, birincisi mayıs sıkıntısı’yla altın palmiye alır ve sonra türk seyircisi “du bakalım, ödül almış bu film” deyip mayıs sıkıntısı’na gitseydi çoğu film sonrasında “buna mı ödül vermişler” serzenişinde bulunmazdı. mayıs sıkıntısı da çok ağır tempoludur ama türk seyircisini tavlayacak kadar iyimser ve cıvıl cıvıl sayılabilir.

    zaten kendi adıma hala en sevdiğim nbc filminin o olması tesadüf değildir herhalde.


    (brick top - 28 Ocak 2009 16:47)

  • comment image

    üç maymun bir yeşilçam alegorisidir. türk melodramlarının en klişe mevzularını kullanarak kurulan senaryo, melodramatik yapıyı tersine çevirerek gerçekliğe bağlamıştır. bu klişeler gerçek hayatta, sıradan insanların başına geldiğinde neler olabileceğini göstermiştir. ortada bütün aileyi siken bir patron vardır, aldatan kadın, ihaneti gören genç oğlan, mutfak tezgahında parlayan bıçak, feodal bir baba.

    ama filmde bütün bu malzeme başka bir boyuta taşınır. kocasını hapse gönderdikten sonra güzel kadına asılan zengin patron yerine, patrona aşık olan ve peşini bırakmayan kadın, kadının patronla birlikte olduğunu gördüğünde hiç müdahale etmeyen oğlanın, annesini sahilde patron karşısında aşağılanırken görünce dayanamayıp adamı öldürmesi, feodal babanın önce intihar etmek üzere olan karısına "saçmalama, geç yat" (süper bir repliktir bu, zira tüm sekans buraya kadar diyalogsuz olarak adamın iç dünyasındaki savaşı verir) deyişi, sonra oğlunu kurtarmak için bütün parasını başka bir evsize verişi...

    bir de zamanı kullanma biçimi ceylan'ın. konvansiyonel sinemanın hızlı ritmine karşı, ceylan'ın sinemasında zaman bize anları ve o anların değerini hissettirir. film zamanını gerçek zamana yakın bir biçimde kullanarak modern dünyanın tahrip ettiği zaman algımızı tamir etmeye çalışır sanki. bizi durmaya ve dinlemeye, anlamaya yöneltir.


    (ben her zaman ben ama hangi ben - 17 Nisan 2009 04:46)

  • comment image

    film nefis baba. onu şeyapalım da. zira kavgam başka birileriyle.

    hani şu zorlama protest tavırlarını takınmak adına, genel beğeniyle ters düşeyim de karılar kızlar groupie'm olsun perde arkamda fikriyle filme bok atanlar var ya. ya oğlum. oğlum var ya. allah senin belanızı versin ya.

    neymiş? "yaa abi, gerçekçi olsun diye kareler uzadıkça uzamış abi. sündürmüş yaa.". lan it, herifçioğlu bir karanlık filmde senin romantik komedi kaygılarını gütmek zorunda mı?

    bak bak nası bakıyo kopil. canım ya. kıyamıyorum da haa. gel koltuğumun altına sana bi tavsiye vereyim. lan oğlum o koltuk değil manyak. çık ordan oğlum napıyosun? koltukaltıma gel diyorum. tavsiye vericem diyorum. hah, o koftiden protest tavra karılar vermiyo koçerom. anlıyolar. "neden sevmedin üç maymun'u?" gibi bi soruya "abi sündürmüş yaa" şeklinde bi cevap verirsen ağzıyın orta yerine yersin şepeşilleyi hatun kısmından.

    yeter da! beni lazlaştırma operasyonunu başarıyla tamamladığına göre siktir olup yatabilirsin. lan oğlum yatağın üstüne yatacaksın. çık. yaa nabarsan yap manyak.


    (kelevelelis - 29 Mayıs 2009 02:59)

  • comment image

    filmde kadın karakterin telefon melodisinin yıldız tilbe'den yaralı bir aşk şarkısı olması karakterin kültürel düzeyini ve toplumsal konumunu yansıtması açısından oldukça önemlidir ve bana kalırsa filmin içerisinde büyük bir niteliğe sahiptir.

    ayrıca benim için geçen yılın karakter analiz filmidir, kim beğenmiş kim beğenmemiş, ona göre direkt yaftaladım insanları yıl boyu. "çok sıkıcı yeaa," hop güle güle. benim yaptığım da yanlış tabii.


    (el superagnostiko - 25 Mart 2010 00:27)

  • comment image

    çehovcu pastoral ambiyansın andrei tarkovski’nin stilistik sinema araçlarıyla bileşiminin çetelesi nuri bilge ceylan’ın (#32800515) filmsel dramaturjisi hakkında yeterince ipucu verebilirdi. yasujiro ozu ve robert bresson’un minimalist sinema anlayışları da. söz konusu değerlendirme ve referans noktaları -kabul edelim ya da etmeyelim- biraz eskidiğine göre -ceylan da bunu farketmiş ve hissetmiş olmalı- üç maymun’dan başlayarak onun sinemasına artık çok farklı düzlemlerde bakmaya başlayabiliriz.

    onun sinemasının modern temaları amerikalı (jim jarmusch), avrupalı (aki kaurismäki, dardenne kardeşler, andrei zvyagintsev), orta doğulu (abbas kiarostami) ve uzakdoğulu meslektaşları (hsiao-hsien hou, ming-liang tsai) ile eşzamanlı kotardığı çağdaş anlatı tekniklerine (minimalizm) içkindir. düzçizgisel ya da doğrusal bir biçimde seyreden yapıtları yeşilçam gelenekleriyle doğrudan bir ilişki içinde değildir. ceylan’ın yüzü avrupa sinemasına, bakışı türkiye coğrafyasına dönüktür. yeniliklere açık, araştıran, deneyen, keşfeden bir sinemadır onunki. buna karşın otantik nüvelerden yapılmıştır. bu coğrafyadan beslenir.

    peki, nedir ceylan’ın auterist vizyonunu üç maymun’dan başlayarak farklılaştıran elemanlar? şu: dramatik ve estetik araçları, belli başlı temaları tanıdık gelse de üç maymun ve bir zamanlar anadolu’da (#36698249) filmlerinde noir duygu ve dünyasının karanlık atmosferini katediyor. film noir’ın, polisiye janrın anlatım stili ve karakter araştırması metotlarını tercih ediyor. üç maymun’da metropolün kıyısındaki çıkışsız proleterlere, bir zamanlar anadolu’da yapıtında ise taşranın fonunda karanlık insan yüzlerine bakıyor. modern kentlerdeki ya da taşradaki insan yüzleri sorunları ve çıkışsızlıklarıyla, sırları ve gizemleriyle birbirlerini çağrıştırıyor.

    evet, son iki yapıtı onun giderek daha da karanlık öyküler anlatacağının birer habercisi. bekleyip göreceğiz.

    düzeltme: imla


    (hanging rock - 4 Eylül 2013 20:41)

  • comment image

    agzini kulagini gozunu kapayan 3 maymuna denir.. "gormedim duymadim birazdan kusacagim" anlamina gelir..


    (ssg - 18 Ağustos 2001 20:00)

Yorum Kaynak Link : üç maymun