Süre                : 2 Saat 6 dakika
Çıkış Tarihi     : 04 Haziran 2014 Çarşamba, Yapım Yılı : 2014
Türü                : Drama,Romantik
Taglar             : kanser,aşık olmak,yeni,genç,ölümcül hastalık
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Fox 2000 Pictures , Temple Hill Entertainment , TSG Entertainment
Yönetmen       : Josh Boone (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Scott Neustadter (IMDB)(ekşi),Michael H. Weber (IMDB)(ekşi),John Green (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Shailene Woodley (IMDB)(ekşi), Ansel Elgort (IMDB)(ekşi), Nat Wolff (IMDB)(ekşi), Laura Dern (IMDB)(ekşi), Sam Trammell (IMDB)(ekşi), Willem Dafoe (IMDB)(ekşi), Lotte Verbeek (IMDB)(ekşi), Ana Dela Cruz (IMDB)(ekşi), Randy Kovitz (IMDB), Toni Saldana (IMDB), David Whalen (IMDB), Milica Govich (IMDB), Allegra Carpenter (IMDB), Emily Peachey (IMDB), Emily Bach (IMDB), Tim Hartman (IMDB), Mike Birbiglia (IMDB), Bethany Leo (IMDB), Alexis Hodges (IMDB), Jean Brassard (IMDB), Carly Otte (IMDB), Lily Kenna (IMDB), Silvio Wolf Busch (IMDB), Viviana Cardenas (IMDB), Jordan Drexel (IMDB), Pj Rossotto (IMDB), Tanner Boatwright (IMDB), Cheyenne Hurley (IMDB), Jennifer Kline (IMDB), Carole Weyers (IMDB), Elyse Alberts (IMDB), Nicholas Augusta (IMDB), Nicholas Balzer (IMDB), Camera Chatham Bartolotta (IMDB), Tyler Craig (IMDB), Giordan Dixon (IMDB), Mark Falvo (IMDB), Eric Filo (IMDB), Joe Fishel (IMDB), Richard C. Fishel (IMDB) >>devamı>>

The Fault in Our Stars (~ Aynı Yıldızın Altında) ' Filminin Konusu :
16 yaşındaki Hazel üç yıldır tiroid kanseriyle boğuşmaktadır ve kanser akciğerlerine de sıçradığı için yanında bir oksijen tüpüyle gezmektedir. Kanserli hastalar için oluşturulan destek grubunun bir terapi seansı esnasında Augustus isimli bir gençle tanışır. Augustus da beyin tümörüyle savaşmış ve bu yolda bir bacağını kaybetmiştir. İkili birlikte zaman geçirdikçe birbirlerine aşık olurlar. Akciğer tedavisi için hastaneye yatırılan Hazel'ın yanından bir an dahi ayrılmayan Augustus, sevgilisinin çok istediği bir hayali gerçekleştirmek için onunla birlikte yola çıkar. Planlarına göre Amsterdam'a gidecek ve Hazel'ın en sevdiği yazar olan Peter Van Houten'i bulmaya çalışacaklardır...Josh Boone’un yönetmenliğini üstlendiği film, John Green’in romanından Scott Neustadter ve Michael H. Weber tarafından uyarlandı. Filmin başrollerindeyse Shailene Woodley, Ansel Elgort ve Willem Dafoe yer alıyor.


  • "okumadığım halde paylaşılanlar nedeniyle sayfa sayfa bildiğim kitapokuduktan hemen sonra gelen edit: ağzıma sıçtı az önce"
  • "genç nesle "metafor" kelimesini öğretmiş romandır.(bkz: it's a metaphor)"
  • "kitabın adının esin kaynağı shakespeare'in (bkz: julius caesar)'ıdır. yalnız tam tersini söyler,cassius brutes'e hitaben ;"the fault ıs not in our stars..but in ourselves..""
  • "(bkz: çabuk ağlattı dikkat edersen) anne frank'in evinde öpüşmelerinin ardından etraftakilerin alkışlamaya başlaması çok eğreti, çok klişe olmuş; onun dışında mis gibi romantikli film."
  • "ağlamaya meyilliyken izlemeyiniz ağzınıza sıçıyor. çok net"
  • "ağlayıp rahatlamak için bir film aradım. kendisini seçtim. şimdi beni bu moddan çıkaracak bir film arıyorum. film beni tamamen dağıttı."




Facebook Yorumları
  • comment image

    john green'in altıncı romanı.

    büyük arayışlar sonrası d&r'ın internet sitesinden sipariş edip edindim bu kitabı. aradığıma da değmiş. 16 yaşındaki kanser hastası hazel'ın ailesi zoruyla bir destek grubuna katılması * ve burada eski beyzbol oyuncusu augustus'la tanışmasını anlatıyor roman.
    her ne kadar young adult kategorisinde yer alsa da yetişkinlerin de severek okuyabileceği bir kitap olmasının yanı sıra akıcı ve içten bir dile sahip.

    --- spoiler ---

    hazel'ın kansere olan duruşu, hissettikleri, düşünceleri, gus'a olan aşkı muhteşem bir şekilde verilmiş. twilight türevlerinde olduğu gibi saçma sapan sulu aşk cümleleri değil ama bahsettiğim. kısa sürede tanıyıp kaybetmenin acısını onunla beraber hissedebiliyorsunuz. kanseri kabullenmiş hali, "my lungs suck at being lungs" deyişi ile kendini özetlemesi onu ve kitabı farklı kılmaya yetiyor.
    augustus ise onun ihtiyacı olabilecek tüm destekmiş gibi geliyor insana. sarkastik cümleleriyle onu güldürüyor, kanserin onu yok etmemesi için yanında oluyor ve hayallerinden vazgeçmemesi için onu destekliyor. hazel ve okuyucu onu tanıdıkça "cool" görünüşünün altında aslında ne kadar savunmasız biri olduğunu görüyor. ikisinin arasındaki esprili ve düşündürücü diyaloglar romanın akışına yardımcı oluyor, ciddi konularla çevreliyorlar okuyucuyu ve onlara herkesin kendisiyle ilişkilendirebileceği "sevilecek miyim, hatırlanacak mıyım, bir iz bırakabilecek miyim" sorularını soruyorlar.
    john green romanın hızını iyi ve düzenli şekilde ayarlayabilme; insanı etkileyecek, koltuğa çivileyip düşünmesine sebep olacak cümleler kuran karakterler yaratma yeteneğine sahip. oldukça inandırıcı bir şekilde tasvir ettiği 16 yaşındaki kanser hastası kızı, kitabı okudukça arkadaşınız olarak görmeye başlıyorsunuz. yazar john green, kitabı yazmadan önce hayranlarından biri* olan kanser hastası esther earl'le tanışıyor ve ondan çok etkileniyor. esther 2010da hayata veda ediyor ve bu john'u bu kitabı yazmaya itiyor. bundan kaynaklanıyor olacak ki hazel, augustus, isaac hepsi gerçekçi karakterler.
    aynı konuyu işleyen diğer romanlarda olduğu gibi bu romanın kahramanı hazel "ölümü kabullenme safhası"ndan geçmiyor. çünkü romanın başında zaten oradan çoktan geçmiş oluyor. ondan ziyade "hayatı kabullenme"yi anlatıyor. hayatın adil olmadığını, hayatın sadece böyle olduğunu anlatıyor. depresif bir roman değil ama insana neşe katabilen bir roman da değil. bitirdikten sonra buruk bir gülümseme kalıyor insanın yüzünde.
    aşkın, kaybın ve kanserli bir kızın tasviri the fault in our stars, belki bitirdikten sonra boğazınızda tuhaf bir kaşıntı olacak ama hayata daha iyimser bakmaya başlayacaksınız bir şekilde.

    ---
    spoiler ---


    (serpensortia - 3 Ağustos 2012 23:01)

  • comment image

    fazla mükemmel karakterlere sahip olmasına rağmen akıcı, kanser olan gençleri anlatmasına rağmen oldukça komik ve hoş bir kitap. insanın içini baymıyor. zaten ana karakter kız da kanserli çocuklarla ilgili kitapların ne kadar karamsar olduğundan şikayet ediyor. fazlasıyla şirin bir kitap. ana karakterler arkadaşım oldular resmen.

    --- spoiler ---

    -okay?
    -okay.

    ---
    spoiler ---


    (tulpen en molens - 21 Haziran 2013 03:19)

  • comment image

    kanser hassas noktam olduğu için midir bilmem beni derinden etkileyen bir kitap oldu. kanserle savaşmaktan ziyade ölümü kabullenmenin çok acımasız ama çok da gururlu olduğunu düşünmüşümdür hep. kitaptaki karakterler bana bunu fazlasıyla verdi. sonlarında da hüngür şakır ağlamaktan kendimi alamadım. çok da teenage sayılmam oysa. ama kalbim feci kırık. okunası.


    (gonulcuk - 4 Kasım 2013 00:09)

  • comment image

    ramazan'ın ilk günü olması nedeniyle zamanın su gibi akıp geçmesi için bazı araçlara ihtiyacım vardı.işte bu arayış yolculuğum esnasında hazel ve gus ile tanıştım.film gerçekten yaş ayrımı yapmaksızın izlenmesi gerekiyor. hikayesi,kurgusu,oyuncu seçimi ve bu oyuncuların rolünün hakkını vermesi gibi bir çok özelliği barındırınca ortaya böyle sımsıcak bir film ortaya çıkmış.filmden birçok kare hafızalara kazınacak cinsten.
    bunun dışında gus ile hazel'in sessiz iletişimde mimiklerde bile birbirine sevgi dolu bakışları seyirciye hissettirmesi hem sahiciliğini hem de duygu yoğunluğunu arttırmış.

    --- spoiler ---
    gus-ısaac-hazel üçlüsünün ısaac'i terkeden monica'nın evine gidip desarj olduğu sahne ayrı bir keyifliydi.gus, monica'nın annesine efsane ayarı burada vermiştir . biz 4 gözü 5 bacağı 2.5 ciğeri olan bir gücüz.bizden korksanız iyi olur hanfendi.
    ---
    spoiler ---

    gus'un bakirliğiyle ilgili çemberli anlatım da çok muzipçeydi.bu örnek bana herkes aynı dairenin içindeki insanlarla etkileşim halinde olduğu gerçeğini hatırlattı.kanserli bir hasta maalesef sağlıklı insanların yaşam alanından soyutlanıyor.gus ile hazel'in biraraya gelmesi birbirini anlaması hissetmesi de bunun gibi birşey.ama gus artık tek bacağı olmayan bakir bir erken dairesine dahil değil.

    bu filmin izleyin ok mi?


    (kaskoluprezervatif - 29 Haziran 2014 00:10)

  • comment image

    orjinal dilinin çok üst düzey olmamasından ötürü rumence alt yazılısını izlerken bile rahatca anlayabilecegimiz film.

    bir proje kapsaminda toplanan grubumuzla gittik. romanyada gittiğimiz için mecbur ingilizce olarak izleyecektik. hem ingilizce film izledim hem de rumence kelime dağırcığımı geliştirdim. hayatimda ilk defa denedim ve başarılı olduğumu hissediyorum. salonun %80nin aglamaktan gozleri kurudu.


    (trigonometrik fonksiyon - 30 Haziran 2014 11:03)

  • comment image

    kitabın adının esin kaynağı shakespeare'in (bkz: julius caesar)'ıdır. yalnız tam tersini söyler,cassius brutes'e hitaben ;"the fault ıs not in our stars..but in ourselves.."


    (chikchok - 5 Temmuz 2014 12:45)

  • comment image

    izlediğim en iyi kitap uyarlamalarından biridir. elbette kitaptaki her şeyi tam vermemişler ama zaten 2 saatlik bir filmde bu pek mümkün değil. en çok hoşlandığım kısmı kitaptan bağımsız hiçbir sahne olmayışıydı. özüne sadık kalınmış bu iyi. karakterlerin hepsi çok yakışmış rolüne. açıkçası beni ve salonun çoğunluğunu kız erkek gözetmeksizin ağlattı.
    tek eleştirim türkçe altyazıya. çeviri yaparken orjinal dile sadık kalınması taraftarıyım hep. "kaybınız için üzgünüm" kalıbını "başınız sağolsun" "tanrı'yı" "rabbimiz" falan diye çevirmenin öz dile saygısızlık olduğuna inanıyorum.
    sadece bu da değil bir sahnede "güzele bakmak sevaptır" diye bir çeviri harikası daha vardı.

    kanser hastalarının tümörleri mr'larda karaltının içindeki ışıltı gibi görünür, augustus hazel'a kanserinin nüksettiği açıklarken "mr'da noel ağacı gibi ışıl ışıldım' dedi. bu o'nun ölüme ve hastalığına karşı bitmek bilmez espri anlayışının hoş bir tezahürüydü bence. ama çevirmen bunu "kanser her yanımı kaplamış" diye çevirmiş. dediğim gibi bence bu öz dile yapılan bir haksızlık. ingilizce'niz iyiyse orjinal dilinde izleyin. zaten aksanı temiz basit bir ingilizce ile konuşuyorlar hele kitabı okuduysanız hiç zorlanmazsınız.


    (gonulcuk - 9 Temmuz 2014 10:09)

  • comment image

    az önce izleyip moralimi siken film.
    ben bu amk filminin kitabını da askerde okumuştum, orda da çok moralim bozulmuştu. şimdi de çok moralim bozuldu, augustus waters'ın çöküş sahnelerini göstermemeleri dozajı biraz düşürmüş. ama gene de çok moral bozdu.

    açıkçası şu aptal puştları da anlamıyorum: ergen filmi, çocuk filmi, kadın filmi, erkek filmi.

    iki tür film vardır: iyi film, kötü film.

    bu da iyi bir film. ne filmi olduğuna bakılmaz.


    (kamera motor - 30 Ağustos 2014 22:54)

  • comment image

    divergentda ki hatunun kısa saçlı halini görünce saç modelini incelemek amacıyla konusunu bilmeden açtığım, 5. dakikası dolmadan kızın benim de sahip olduğum hastalığın ayvayı yemiş evresinin üzerine kurulmuş olduğunu görünce videoyu durdurup bir süre "izlemeli miyim", "izlememeli miyim" diye kendimi yoklamama neden olmuş sonra merakıma yenilerek salya sümük izlemiş olduğum ve "küçük sonsuzluklar"ı günün her anı kaçırmaya endekslenmiş bir hayatta neden hep o büyüklerin peşinden koştuğumuzu sorgulatmış film, kitabı da varmış ama okuyabileceğimi sanmıyorum.


    (midem eksidi - 31 Ağustos 2014 02:58)

  • comment image

    kanserle en ufak ilişkisi olan insanların izlemesini önermediğim güzel film. yüzlerce kanserli insan görmüş olmama rağmen filmi on kez durdurup araya eğlenceli bir şeyler sıkıştırmama rağmen gözümden yaşları akıttı -hoş bu göze aldığım bir riskti-. güldüğüm yerler de oldu yalan yok. özellikle amsterdam sahnelerini, anne frank huis vs çok beğendim.

    belki kitabından daha az dramatiktir ama ben de filmi izlerken "bu kadar drama yapmanıza ne gerek vardı?" diye düşünmedim değil. ama kanser gibi bir hastalığın kendisi zaten yeterince yıkıcı, senaryonun kendisi zaten oldukça üzücü. istersem bu senaryodan çok daha üzücü ve anlamlı bir senaryo yazıp insanları salya sümük edebilirim ama bundan elime ne geçer? bana göre filmde değil ama senaryoda duygu sömürüsü var bu yüzden.

    sinematografik açıdan film oldukça iyi, genç oyuncular işi iyi kotarmış -hazel ağlarken gözyaşlarını tutabilmek zor.- puanım 8/10 ama dediğim gibi ironik olacak biraz ama filmi kimseye izlemesi için önermiyorum. psikolojiyi altüst eden dağıtan bir tür çünkü.

    --- spoiler ---

    filmin de hazel'in sevdiği kitap gibi bitmesi çok ironik. agustus öldükten sonraki hayatlarını bilmiyoruz. hazel kurtuldu mu yaşadı mı bilmiyoruz. mutlu sonlu filmlere alışkın yapımız hazel'in kurtulduğunu düşünmek istiyor ama senaryo o kadar gerçekçi ki ben kanserli insanların erken teşhis edilmediyse eninde sonunda kansere yenildiklerini gördüğüm için hazel'in da öldüğünü düşünüyorum. bilmem kitapta nasıl geçiyordu?

    filmin gerçekçi yanını sevdim. mesela kör olan çocuğu sevgilisi terk eder. etmese absürttü.

    benim sinirimi bozan en büyük şey hazel'ın oksijen tüpü çantasını kimsenin taşımaması oldu. kız film boyunca inleye inleye taşıyor biri de dur ben alayım demiyor insanlık ölmüş resmen içim eridi burda.

    gerçekçilikten devam edersek; filmin içindeki bencilliği de sevdim. annesi kızı öleceği zaman aklına ilk gelen düşünce "artık anne olmayacağım." oluyor. kızı üzerinden kendini anlamlandırmış çünkü. o gidince elinde hiçbir şey kalmıyor. agustus hastalandığında söylemiyor çünkü hazel'ı yanında istiyor ve güzel günler yaşamak istiyor bu da bir tür bencillik.

    agustus'un kendi cenazesini yapması ve hazel'a da onun cenazesi için hazırladığı konuşmayı yollaması bence çok güzeldi. sanırım öleceğimin yakın olduğunu bilsem ben de sevdiklerim için ne ifade ettiğimi bilmek isterdim. çünkü cenaze törenleri geride kalanlar için yapılır ölenler için değil.

    filmin güzel bir yanı daha ise; küçük mutlulukların belki hayatının en büyük mutlulukları olabileceği. hayallerdekindense eldekiyle yetinmek daha iyi. çünkü elindeki mutluluğun gerçek ve sahip olduğun tek mutluluk bu. bu yüzden onunla yetinmek zorundasın ve bunu kabullenmelisin.

    okay?

    ---
    spoiler ---


    (princess sparkle - 31 Ağustos 2014 07:25)

  • comment image

    --- spoiler ---

    pek değinilmemiş ama isaac'in, anma konuşması feci derecede üzücüydü.

    "bundan yıllar sonra, geliştirdikleri robot gözlerle kapıma geldiklerinde onlara tek bir şey söyleyeceğim: defolun gidin, ben augustus waters'ın olmadığı bir dünyayı görmeyi reddediyorum."

    ---
    spoiler ---


    (kamera motor - 4 Eylül 2014 06:24)

  • comment image

    "you are so busy being you that you have no idea how utterly unprecedented you are" şeklinde bir cümle geçen güzel bir film.

    türkçesi aşağı yukarı "kendin olmakla o kadar meşgulsün ki, ne kadar nadide olduğunun farkında bile değilsin."


    (bir kac yazar once - 6 Eylül 2014 20:10)

  • comment image

    yolu amsterdam'dan geçmiş kişilerin mutlaka izlemesi gereken bir film. çoğu kişi ne kadar üzücü olduğundan, gözyaşlarına hakim olamadıklarından dem vurmuş. ancak ben ağlamak bir yana, oldukça mutlu oldum izlerken. gus ve hazel'ın çoğu kişinin onlarca yılda yakalayamadığı "sonsuzluğu" bu kadar kısa sürede ve zor imkanlar dahilinde yakalayabilmiş olması bana onların ne kadar şanslı olduğunu düşündürdü.


    (charlotte light and dark - 17 Eylül 2014 13:42)

  • comment image

    ağlayıp rahatlamak için bir film aradım. kendisini seçtim. şimdi beni bu moddan çıkaracak bir film arıyorum.
    film beni tamamen dağıttı.


    (omelas - 22 Eylül 2014 00:38)

  • comment image

    --- spoiler ---

    bir film izlemeden önce neler bekliyor insanlar bilmiyorum. bilimkurgu dışında tüm filmler klişe geliyor olmalı bazılarına. ne üzücü. yeni hiçbir şey yok. çünkü hayatın tam da kendisi klişe. yıllardır aynı şeyler tekrarlanıyor. yani birileri bir yerlerde seviyor, terk ediliyor, acı çekiyor, hastalanıyor, ölüyor, sevdiklerinin ölümünü izliyor falan. çok sıkıcı değil mi ya. hüzünler hep aynı, duygular milyon yıldır değişmiyor, olaylar bile bir yerden sonra tekrara bağlıyor. napsak ki şimdi. izlemeyi mi bıraksak aynı hüzünleri, yazmayı mı, çekmeyi mi...
    ama işte her hikayenin okuyanda uyandırdığı duygular da başka be. bu filmi kanserden ölen bir kızın tutku dolu aşkı olarak okumayıp bambaşka bir yerinde bir cümle yakalayarak izlersen, bu film başka şeye dönüşüyor işte. hikaye her haliyle güzel de hep aynı okunduğunda sıkıcı gelse gerek.
    ben çok başka yerlerini sevdim bu filmin. i like my choices dediğinde çok başka bi şey düşündüm ben. konuyu güzel anlattı mı, ne anlatmak istedi falan üzerine düşünmesem de, film bittiğinde aşina olmadığım bi düşünceyle tanıştım misal. hangi kitabın, filmin, hikayenin insana bir şey katabileceğini kestiremiyor insan.
    o yüzden işte, hufff holivud artık kndni tkrr etmyi bıraksnn'dan biraz farklı yerlere gitmek lazım sanırım. çünkü bırakmayacak. çünkü anlattığı şeyler hep tekrar olacak çünkü maalesef onları yaşıyoruz. sanırım bu aynı hikayeleri, aynı dramayla ömrümün sonuna kadar izlemeye devam edebilirim. nelere gebe olduklarını kestirememek bir harika.
    ---
    spoiler ---


    (odetojoy - 28 Eylül 2014 17:50)

  • comment image

    romantik ya da aşk filmlerini sevmem. çünkü sahte gelir, bir science fiction filmi, her ne kadar kurgu olsa da bir aşk filminden bin kat daha gerçekçidir.

    ama kanserle ilgili filmlere ilgim var. ne kadar kanserle ilgili film varsa izlemişimdir ki dün gece direnmeme rağmen, bir zaman kaybı olarak görsem dahi, bu film eksik kalmasın diyerek izledim. sıkıntılarımın ne kadar boş, ne kadar halledilebilir, hallolmasa bile ne kadar önemsiz ve elbette bir gün geçecek şeyler olduğunu yüzüme çarpsın istedim biraz da. hayatta en mühim şey sağlık... geri kalan her şey halloluyor. olmasa bile; sağlık olsun.. diyebiliyor insan, bir an olsun. sahip olduklarımızın aslında eksiklikleriyle beraber ne kadar mükemmel ve ne kadar özel olduğunu hatırlamak gerekiyor. bunlar için mücadele etmek ve bunlar için mutlu olmak gerekirken, bir yandan içerisinde kusur arayarak nasıl da aptalca bir mutsuzluğa kendimizi kilitlediğimizi de farketmek gerekiyor.

    dün gece bir deprem olsaydı.. ve şu an bacaklarınızı kaybetmiş olsaydınız, kollarınızı ya da gözlerinizi.. ya da sevdiklerinizi ? neyin önemi olacaktı? hangi beğenmediğimiz uzvumuzun, hangi sevmediğimiz huyumuzun, hangi bıktım dediğimiz ayrıntının, hangi mükemmel manzaranın?


    (lyven doppelganger - 22 Ekim 2014 08:02)

Yorum Kaynak Link : the fault in our stars