Çıkış Tarihi     : 24 Eylül 2001 Pazartesi, Yapım Yılı : 2001
Türü                : Macera,Drama,Korku,Gizemli,Romantik,Heyecanlı
Ülke                : Japan
Yapımcı          :  Creature Labs , Konami Computer Entertainment
Yönetmen       : Takayuki Kobayashi (IMDB), Masashi Tsuboyama (IMDB)
Senarist          : Hiroyuki Owaku (IMDB),Keiichiro Toyama (IMDB)
Oyuncular      : Guy Cihi (IMDB), Monica Horgan (IMDB), Donna Burke (IMDB), David Schaufele (IMDB), Jakey Breckenridge (IMDB), Dominic Allen (IMDB), Dennis Falt (IMDB), Ward E. Sexton (IMDB), Florence Minowa (IMDB)

Silent Hill 2 (~ Silent Hill 2 - Saigo no uta) ' Oyununun Konusu :
Silent Hill 2 is a video game starring Guy Cihi, Monica Horgan, and Donna Burke. After receiving a letter from his late wife, from Silent Hill, James Sunderland makes his way to the town in an attempt to find her.


  • "windows 7 de çalışıp çalışmadığını merak ettiğim oyun. evet windows 7 de çalışan oyundur."




Facebook Yorumları
  • comment image

    silent hill 1'deki konu mantığından biraz uzaktı bu oyun. tamamiyle kasaba üzerineydi. kasabaya kimler düşer, kasabada o kadar yaratık olmasına rağmen insanlar niye rahat vs.

    james sunderland yıllar önce ölen karısından bir mektup alır. mektupta yaşadığını( yaşamasa nasıl gönderecek o da ayrı bir konu) onu silent hill kasabasında beklediği yazar. james buna inanamaz komşu çocuklarının ona şaka yaptığını sanar. ama dayanamaz ve kasabaya gider ve kasabanın garip yüzüyle karşılaşır.

    james kasabada bir tuvalete girer, bir karsının yazdığı nota bir aynada kendisine bakar. o kadar güzel bir kadın bana nasıl bakar diye düşünmez. o karısını sever, karısı onu sever. karısının adı mary.

    kasaba çok sislidir, james karısın notunda yazan göl kıyısında süper manzaralı parka doğru ilerlemeye başlar. ama canavarlar ve sis onun peşini bırakmayacaktır. çoğu yol kapalı olduğu için mezarlıktan geçmek zorundadır. ve bir kadın ağlama sesi duyar, yaklaşır ve; bir kadının mezar başında ağladığını görür.

    angela orosco
    james kadına yaklaşmaya çalışır ama kadın irkilir, james'a kötü davranır. işte burada karakterlerin garip yüzüyle ilk karşılaşmanızı yaşarsınız. bu kadın acayip evet.
    james angela ile konuşmaya başlar; kasabaya gitmek istediğini karısını aradığını söyler. angela gitmemesini orasının tehlikeli olduğunu söyler. angela'da annesini aramaktaymış orada öyle söylüyor.

    james ilerler,ilerler,ilerler.
    ilerlediğinde küçük bir kızı ona hep sataşmaktadır. almaya çalıştığı anahtarı daha uzağa atar falan. james bu kıza dikkatle bakar; kız o kadar yaratığın içinde rahat rahat takılmaktadır. hatta james ona burasının tehlikeli olduğunu söylediğinde ''ne tehlikesi'' karşılığını verir.

    ve james üçüncü karakteri tanır. eddie. eddie tuvalette kusmaktadır. şüpheli hareketler ile ben bir şey yapmadım der. kendi kendine konuşur.
    eddie'de yaratıkları görebilen birisidir. angela'da öyleydi.

    james karısının bahsettiği göle gelir. orada bekleyen bir kadın görür. karısına benziyordur. dikkatlice yaklaşınca karısı olmadığını anlar. onun ismi: maria .

    buraya kader james'in karakterlerle nasıl tanıştığını ve karakterlerin şüpheli hareketlerini öğrenmiş olduk.

    silent hill neydi? kasaba. bu kasaba nedir: silent hill 2'de kasaba cehennem gibi anlatılıyor. oraya bir şekilde yolu düşen insanların günahlarını çektiği yer.
    bakalım:

    angela orosco: babası thomas bu tatlı kadına tecavüz eder ve döverdi. bir gün dayanamaz ve babasını bıçaklar. oyun içinde gördüğümüz angela'nın bıçağı o bıçaktır. silent hill gazetesinde de bu olay yazmaktadır.
    işte angela bu günah sebebiyle kasabadadır. annesinin kaybolduğunu kafasından uydurmuş ve bir şekilde buraya düşmüştür. james'in gördüğü yaratıkları da kendisi de görmektedir.

    eddie dombrowski: kendisini gördük şişmandır. bununla okulda herkes dalga geçermiş. ayı yogi falan. o da artık bu dalgalara dayanamayıp kendisiyle dalga geçen herkesi öldürmeye başlamış. hatta daha da abartarak kendisinden daha iyi görünen kişileri de öldürmeye başlamış. işte bu da bu şekilde buraya düşmüş. kendi günahını çekiyor.

    ve şimdi james'i ilgilendiren kişilere geldik. bakalım mı? bakalım:
    laura: soyadı yok. laura arkadaşını aramak için kasabaya gelir ve hastahanede mary ile karşılaşır. mary laura'ya james'i anlatır. laura james'e mary'i bırakıp gittiği,onu aramadığı için kızmaktadır. işte bu yüzden james'e bulaşır, onun işlerine karışır. laura yaratıkları görmez, laura'ya göre silent hill güzel bir yerdir. insanlar gelir geçer. o yaratıklar ona göre insandır. çünkü; laura'nın hiç günahı yoktur.

    maria: maria stipriz klübünde çalışmakta olan bir hatun. mary'ye çok benzemektedir ama tavırla mary gibi değildir. james'i etkilemek için seksi seksi konuşur, mini eteğiyle james'in önünde domalır falan. james gittikce maria'dan etkilenir. maria kasabada james'ten başkasını görmemektedir. maria, kasabanın james'e uyguladığı günahlardan birisidir. sanırım james karısı hasta olduktan sonra mary'den bıkmaya başladı, ondan etkilenmedi. işte maria çok güzeldir, etkilenmemek mümkün değildir. kasaba maria'yı 3 kere öldürür; james'in açısını arttırmak için. maria ölür geri gelir ölür geri gelir.

    james sunderland: karısı ile birlikte silent hill'e tatil amaçlı giderler, evlerine geri geldiklerinde mary hastalanır ve çekilmez bir hal alır. james'a sürekli laf sokar falan. mary hastahaneye yatar, silent hill'e. çünkü oraya gitmek istemiştir. mary, ölür ama james o öldükten 3 gün sonra bir not alır not mary'den. james kafasında o notun 3 sene önce geldiğini düşünür. silent hill'e gider ve olaylar burada gelişir.
    james'in kasabaya düşmesinin sebebi mary'i kendisinin öldürmesidir. karısının daha fazla acı çekmesini istemediği için onu yastıkla boğar. işte james'in cehennemi başlar.

    james'in gördüğü yaratıklar onun için bir önem teşkil etmektedir. o hemşire hatunlar mary'nin kaldığı hastahaneyi temsil eder. ama eddie ve diğer kişiler hemşire görmez onlar da onları ilgilendirecek başka şey görür.

    piramit kafa; bu oyunda azrail işlevi görmektedir, cezalandırıcı. maria'yı da o öldürmüştür. piramit kafayı herkes görmektedir. ama dediğim gibi hemşireleri eddie veya angela göremez.

    ama kesinlikle ki seri içinde en güzel konu bu oyunun.


    (eazy - 13 Mart 2010 00:49)

  • comment image

    şimdi farkettim, gamespot bu oyunun pc versiyonuna "the problem with silent hill 2 is that it's all atmosphere and no real scares." başlığıyla 6.2 puan vermiş. incelemeyi yazan gerizekalıyı ne tatmin edebilir gerçekten bilmiyorum.

    fanlarının büyük çoğunluğuna göre serinin en iyi oyunu olarak da bilinir.


    (r e d n e c k - 16 Ağustos 2010 16:42)

  • comment image

    kesinlikle garip, ve şahsi kanaatimce başarılı bir oyun. ilk başladığım gün 8 saat başından kalkamadım. bilmemkaç üzeri bilmemkaç tane kombinasyon denemek yerine verilen ipuçlarını değerlendirmeye çalışarak hem oyunun keyfi daha iyi alınır, hemide zamandan tasarruf edilir.

    konu biraz garip. kahramanımız biraz hıyar(daha bitirmedim gerçi oyunu fakat şu ana kadar gayet embesil davranışlarda bulundu). 3 sene önce ölen karısından mektup gelir işbu kişiye ve karısının peşinden silent hill adlı kasabaya gelir.(kasaba dediğime bakmayın hektar hektar, koş koş bitmiyo mübarek)
    en etkileyici yanı (aynı zamanda sıkıcı da bi yanı olmasına rağmen) oyun alanının dev gibi oluşu. ıssız, sessiz , sisli artı zifir karanlık sokaklarda ne yapılması gerektiğine karar vermek , "nerelere gitsem de bi sıcak çorba içsem" diye düşünmek bile oldukça gerilim yaratmakta. action kabiliyeti düşük biri olarak hard'ın bi alt seviyesinde olmama rağmen bi hastaneye yeticek kadar first aid kit'im, health drink'im ve iki üç madde bağımlısına yetecek kadar da ampoule'üm birikti. bilmece-bulmaca kısmı da ziyedesiyle başarılı bence. kesinlikle bi ingilizce-türkçe sözlük şart gene de.
    bir detay daha, bi merdiven var, koşarak inince 3-4 dakika sürüyo dibine varmak; bi de sandalla göl gezisi var, 2 metreden ötesi sis yüzünden görülemiyor ve haybeye kürek çektiği hissiyatına kapılıyor insanoğlu. sabırlı biri olarak 20-25 dakka kadar kürek çektim ama otele vardım.

    sözün özü, bir elde redhouse sözlük, bir elde manevi destek olarak peluş ayı, bir elde kalem, bir elde kağıt, bir elde tesbih(uzun süren yolculuklar için), geriye kalan ellerle de klavyeyi yöneterek güzelce zaman öldürülebilir.


    (mirounga leonina - 1 Mart 2003 01:08)

  • comment image

    çok zaman harcamama, oyunu yarılamama (brookhaven hastanesinin daha kötücül versiyonuna kadar gelmiştim) rağmen bitiremediğim oyundur.

    korktum mu? "hiç korkmadım" diyemem, hatta beni en çok korkutan oyunlardan biridir. fakat bilgisayar oyunlarında korku bir yere kadar sürer. başlarda biraz korkarsınız, sonra neyin nerede, nasıl ve ne zaman olacağını az buçuk kestirmeye başlarsınız. ondan sonra işi otomatiğe bağlarsınız zaten. silent hill 2 genel korku oyunu klişelerini çok kullanmadığından ötürü bu konuda bir avantaj sağlasa da eninde sonunda başlardaki korkutuculuğunu yitiriyordu. lakin silent hill 2'yi başarılı (belki de fazlasıyla başarılı) yapan şey yaratıkların (ki belki de oyun tarihinin en orijinal, en anlamlı yaratıklarıdır) arada sırada çıkıp "bö!" demesi değildi.

    silent hill 2 oynadıkça insanın ruhunu ezen, melankoliye iten bir oyundu. henry james'in "yürek burgusu" diye çevrilen bir romanı* var ya, işte bu oyun öyle bir şeydi. ben o zamanlar liseye yeni başlamış bir tıfıldım; daha önce doğru dürüst bir macera oyunu oynamamıştım, silent hill hakkında hiçbir bilgim yoktu, ingilizcem ancak başkahramanın karısını aradığını anlayacak kadardı, babamın işyerinden çıkarttığım bir tam çözüm sayesinde oyunu oynuyordum. yaptığım iş masanın üstündeki bir tomar kağıttan aldığım direktifi uygulamaktan ibaretti. bütün bunlara rağmen james sunderland'in çaresizliğini ve pişmanlığını iliklerime kadar hissetmiştim. normalde günde on iki saat oyun oynayabilen ben, bu oyunu ancak bir - iki saat oynayabiliyordum. sonra moralim bozuluyordu, sıkıntı basıyordu, oyunu kapatmak zorunda kalıyordum. en sonunda "lan ben manyak mıyım, beni mutsuz eden oyunu neden oynuyorum?" deyip oyunu silmiştim.

    işin özü şu ki awesome" ve "cool"dan başka laf bilmeyen amerikan bebelerine, o bebelere yaranmak için bilgisayar oyunu sektörünün ırzına geçen büyük yapımcılara karşın bugün ben hâlâ video oyunlarının sekizinci sanat olduğuna inanıyorsam silent hill 2 gibi oyunlar sayesindedir. bir de bu oyundaki lying figurelerin cüce versiyonu tarafından evde kovalanmışlığım vardır ki anlatsam çoğunuz gece rahat uyuyamazsınız.


    (13th waffen ss non serviam - 29 Ekim 2011 02:28)

  • comment image

    konu anlatımı bakımından, şahsi fikrimce dünyanın en iyi oyunudur.

    --- spoiler ---

    silent hill oyununun en büyük özelliklerinden bir tanesi, size tam olarak açıklayıcı bilgi vermemesidir yani bu ne demek? en basitinden size yüzde yüz elle tutulur veri vermez demek, yorum katmanızı ister demektir. bu oyunda da bir kaç noktaya, birazcık daha farklı bir bakış açısıyla yaklaşacağım.

    eveeet, artık her şey daha net, oyunda aslında 3 tane ana karakter var ama 1 kişinin oyun gidişatına odaklanıyoruz, diğer karakterler biraz yan kalmış ama hepsinin net hikayeleri var, o yüzden ben başrol, yardımcı rol diye ayırmıyorum.

    daha da net olan konulara girersek(zaten oyun bize veriyor bunları, tabi tek bir belgede - alın bu size oyunun özeti- tadında vermesede oyun için de bazı noktalara ehemmiyet gösterirsek oyundaki net bilgilere ulaşabiliyoruz) ilk konumuz; 3 tane nevroz kişilik bozukluğu yaşayan insana odaklanıyoruz. oyun içinde ki ortak noktaları, bir şeyleri fütursuzca arıyor olmaları.(aslında eddie burada konu dışı ama gene de oyun içinde bir şekilde karşımıza çıkıyorsa, onun hikayesi de o kadar basit değildir)

    angela orosco ve james sunderland kişilikleri, oyun içinde akut ekibi gibi takılsalar da(bulana kadar aramak) neyi nasıl aradıkları aslında bir sır gibi kalıyor. oyun başından itibaren bize gösteriyor ki, bu iki karakter ya çok bilinçsiz ya da bir şeyleri net unutmuşlar. o yüzden aradıkları şeylere ''bir kişi'' demekten ziyade, ''kendilerini'' arıyorlar desek pek yanlış olmaz.( tamam biri anasını, diğeri de kırkı çıkmış karısını arıyor ama o bilinçsizliği algılarsanız bu konuda ki kafa karışıklığı'da azalmış olur.) zaten oyun devam ettikçe ilk amaç olan ''bir kişiyi aramak'' olgusu ileride ''gerçeği aramak'' olgusuna doğru evriliyor ki şehir de bu kısıma yönlendiriyor insanları. (eveet, hala bu insanlar bir kişiyi arıyor ama şehrin yönlendirmeleri ve peygamberin de kavliyle, konu o en baştaki olgudan çıkmaya başlıyor) eddie dobrowski karakteri ise tam anlamıyla bir şey aramıyor, bir olgunun sonucunu yaşıyor ve işte karşınızda bu konuyla ilgili bağlam noktası geliyor. (bu konular yarıdan çoğu net ve birazda bakış açısı içeren kısımlardı)

    bu seksi şehir, bize gerçekten birilerini arattırmıyor, tamamiyle bizim gözümüze gerçeği sokmaya çalışıyor. biz sadece birilerini arıyoruz tribindeyiz o kadar, aslında plan daha büyük.(bakış açısı katarsak eğer oyunun sonlarına doğru gerçeği de arattırmaktan ziyade, geçmişte işlediğimiz o büyük günahın bedellerini ödetiyor bize) insan beyninin koyduğu bloklar, empati yoksunluğu, suç atma, kendini rahatlatma ve konuyu ört bas etme durumumuz bize bazı gerçekleri unutturmuş, yerine de bizim benliğimizin atadığı gerçekler kısmını koymuştur.(işte şehir bize burada babayı verdirmeye çalışıyor, helal len)

    konunun ortak paydadan çıktığı kısım ise günahların ve bedellerin farklı oluşu, yani bu 3 kişide aynı naneyi yaşayıp, aynı şeyleri görmüyorlar burada şehir onların üstü kapatılmış yaralarını deşecek şekilde konu örgüsünü ilerletiyor. ( ben bu güce şehir diyorum, isteyen tanrı diyebilir hatta ve hatta mahmut bile denebilir bu güce çünkü yoruma açık bırakılmış, bunun en güzel örneği oyunun köpek sonundadır. düşünün yani o kadar açık bir güç, hala oğlu bile olabilir bunları yaptıran)

    - meselam meselam meselam, oyunun başların da şehirde sırtlan gibi gezerken yerde bir ceset ve 4-5 tane saçılmış not kağıdı görüyorduk, okuduğumuz da bize anlattığı bir kısım vardı ve takriben şuna benzer bir şeydi.

    -2 kişiyiz, ben şeytanları(oyun içi yaratıklar) görüyorum ama arkadaşım hiç bir şey görmüyor. acaba halisünasyon mu görmeye başladım? (yazı elbet böyle değildi ama çıkarılan sonuç buydu)

    - alakasız ama şehrin garip garip yerlerinde cesetler buluyorduk, o kadar yaratığın olduğu yerde normal tabi tepkisi verebilirsiniz ama herkes yaratık görmüyor yani illa bir şey onları öldürmek zorunda değil, gene ekstra bakış açısı, bunlar da günahlarının bedellerini ödeyen insanlar, bakın bu olabilir ama net değil belki de eddie'nin öldürdüğü kişiler de olabilir. sonuçta biz eddie'yi her gördüğümüz de yanında da bir ceset görüyoruz neyse bu yorum sadece.

    -tabi şu da var, eddie benimle dalga geçen kişiler dediğinde biz bir bok görmüyorduk, aynı şekilde angela'nın pederle kapıştığımız sahnede, angela babaa babaa deyip kafa da televizyonu parça pinçik ederken, biz sadece yaratık görüyorduk! ya da laura bacım fersah fersah ortalıklarda dolaşırken biz daha önümüzde ki kapıdan çıkmaya tırsar olduk . yani şehir herkese aynı gözükmüyor.

    eddie: hikayeyi bilen bilir, hep eddiyle dalga geçilir, şişko patates yarım kilo domates tadında.(şişmanlarla dalga geçerken dikkatli olun bundan sonra. 45'lik magnumu bi çekerse beklenmedik anda, kılçığınızı ayıklayıverir.(sokak ağzı :o) sonra sıyırıyor, koçun köpeğine bir kurşun, ona bir kurşun, buna bir kurşun ötekine, berikine bir kurşun derken en sonunda kafayı iyiden iyiye çiziyor ve şehir onu artık çekmeye başlıyor, o kadar bilinçsiz geliyor ki buraya, yazık sonu da aynı ironiyle bitiyor.(35-40 handgun mermisi, 10 tane falan da shotgun mermisi gerçi ama oyunu hard da oynarsan böyle olur işte, gerçi ben rifle mermisiyle olayı kapatmıştım ama whatever) gerçi diğerlerinden daha zeki olduğunu söyleyebilirim çünkü konuyu ilk çözenlerden oluyor ve şehrin onu çağırıp kullandığını anlıyordu. sonra kaldıramayıp rahmet okunuyordu kendisine, zaten mezarı da kazılmıştı(oyun mesajı sonda açıklanabilir)

    angela: anasını mezarlıkta arayan bir garip dilber kendisi. ilk konuştuğumuz da annesini aradığını, babasının ve abisinin de şehir de olduğunu ama kaybolduklarını, haber alamadığını falan anlatmıştı kendileri. sonuç olaraktan zaman geçtikçe nevrotik bozukluklar ortaya çıkmaya başlıyor, elde bıçak aynaya doğru tükenmişlik bakışları atmalar, bıçağı ver lan demeler, bizi anası zannetmeler, durduk yere çığlık çığlığa kafa ütülemeler yeeep işte burada konu artık anayı aramaktan çıkıyor ve gerçeği kurcalamaya gidiyor, tabi bunu angela kaldıramıyor o ayrı konu. babasıyla kapışmadan önce okuduğumuz gazete küpüründe, thomas orosco'nun bıçaklanarak öldürüldüğü yazıyordu işte burada konu aydınlanıyor, angela burada anası için yok, gizlenmiş ve baskılanmış bir duygunun açığa çıkması için var, angela şehri seçmemiş, şehir angelayı seçmiş. angela babası tarafından tecavüze uğramış ve artık en sonunda isyan bayrağını çekip pederden bir antrikot çıkarmış birisi. biz de yaratıkla güreşirken, angela o yaratığa baba diyordu, demek ki babası yaratıkmış gibi bedava bir sonuç çıkmasın, ehem demek ki bizim yaratık gördüğümüzü, angela bildiğin insan şeklinde babası olarak görüyor. tabi gene kaldıramıyor, tekrar eden gerçeklerin açığa çıkmasını ve en sonunda çelik'in ateşteyim ben ateşte şarkısıyla son yolculuğuna doğru gidiyor. bu karakterin yalnız extra aksiyonlarını bilmiyoruz, yani bir kaç yerde görüyoruz ama yanında ne bir ceset var ne başka bişi, o yüzden angela oyunun sonuna kadar sığır gibi yürüyor mu yoksa türlü cengaverlikleri var mı sır küpü.

    ek kısım: bir de oyunun içinde bir ayna gerçeği var. yani oyun'da aynalara baka baka bir hal oluyoruz, adamlar bize bak aslında karını değil, kendini arayacaksın mesajı vermek için ellerinden geleni yapmışlar. angela'da ayna, biz aynaya bakıyoruz,eddie bizle konuşurken ölmeden önce sanki aynaya bakıyormuş gibi hareket ediyor falan bir aynadır gidiyor oyunda.

    james: geldik bizim köylüye, şehre ilk geldiğimizde aynada! kendimize bakıp karımızla ilgili çıtır konuşmalar yapıyorduk. karıdan mektup var, özel yerimizde bekliyorum diye ama karı 3 sene önce ölmüş, biz ne bok yemeye gelmişiz o zaman şehre, bi fatiha okur gider miyiz acabaaaa soruları eşliğinde şehre bodoslama dalıyoruz. oyun ilerledikçe bir ton kafa karışıklığı yaşayıp, karımızı kendimizin öldürdüğünü öğrenip, maria adlı şahsiyetin 3 kere ölümünü izleyip, eddie'yi öldürüp, orosco bacımızın yanışına da şahit olduktan sonra artık sıyırma eşiğini aşıyoruz. hele ki o en sonda, o kadar cebelleştiğimiz yaratıkların aslında kendimiz ve kendi hayatımızın imgelediği varlıklar olduğunu öğrenince, terminatör moduna nasıl girilir, adlı bir belgesel de başrol teklifi alıyoruz. alın size james'in özeti.

    geri kalana bakarsak, fizyolojik ve psikolojik acıları yaşadık but farklı olarak o yaratıklar bence tamamiyle james ile ilgili ve hayatının izlerini taşıyan yaratıklar. hatta bir tanesi direk kendisi yani şehrin ona gösterdiği yaratıklardan ziyade, şehrin o yaratıkları göstermesini sağlayan imgelemelerin sahibi bir kişi. burada ki olay da, yaratıklar konusunda şehir jeyms'i değil, jeyms şehri yönlendiriyor.

    bir maria karakteri var ki, zaten tahmin ettiğiniz üzere reel bir karakter değil. james'in mary hastayken kafasında kurduğu, - ah karım şöyle kendine baksa, -ah karım tekrardan şöyle cilveli olsa, - ah karım bana kötü davranmasa, - ah karım beni sevdiğini gösterse tarzı mantığın bir izdüşümü. tamamiyle jeymzin (iyice ağız yamuldu) mary'i görmek istediği hali. tabi şehirin süprizleri biter mi hiç? ehem bağlayıcı anlatmak lazım.

    pyramid head: bu yaratığa ayrı bir başlık açmak lazım. piramit kafayı ilk gördüğümüzde, mannequin yaratığına üflüyordu sonra, apartmandan çıkarken de bu sahneyi yaşadık. kapışma kaldığı yerden devam etti sonradan ama bu yaratık daha özel çünkü bu yaratık lying figure ya da mannequin ya da ve de ya da nurse gibi imgeleme bir yaratık değil, direk biziz. mannequin yaratığına(kadın şekline benzer) kötü davranması, maria karakterini 3 kere temiz halletmesi gibi hadiseler mesajlarından bir kaçı. biz mary'i öldürdük, pyramid head'de kopya maria'yı, biz mary'e kötü davrandık, pyramid head de mannequine kötü davrandı. bizim ne yaptığımızı anlamamız için bu yaratık, devamlı kopya hareketler yaptı.(maria'yı üç kere öldürmesi hem acıyı misli misli yaşaması içindi ama hem de jeymsin kafasına mary'i öldürdüğü gerçeğini sokması içindi, ilk sefer de jeyms konuyu çözse, iki ve üçüncü öldürmeler yaşanmayabilirdi) zaten bir tane konu var ki o da tamamlayıcı etmen. labirent bölümünde odada the great knife'ı alıyorduk(piramit kafanın bıçağını). ondan sonra pyramid head mızrakla gezmeye başlıyordu.( ne yani koskoca pyramid head soluklanmak için bıçağı masanın üstüne mi bıraktı? biz bayaa çaldık mı onu) biz de bıçağı kullanmaya çalıştığımızda aynı pyramid head gibi yerde sürüyüp onun gibi vuruş yapıyorduk. zaten amaç aslında o bıçağın sahibi olan pyramid head'in aslında james sunderland olmasını göstermekti.

    şöyle bakalım

    1.) maria ilk hastanede pyramid head tarafından öldürüldü.

    mary hastanedeyken james biladerimize berbat davranıyordu. en sonunda james hastaneye gelmemeye başladı, mary'i hastanedeyken psikolojik bağlamda kafasında öldürdü.

    2.) maria ikinci olarak labirent çıkışında ki hücre gibi odada pyramid head tarafından öldürüldü.(aslında pyramid head mi belli değil ama bu mantıkla o olması lazım)

    mary, eve döndükten sonra tahmin üzere bütün günlerini yatakta geçirdi ve çıkmadı yani o odaya hücre gibi bakabiliriz. labirent kısmına da, james'in sonuç arayışı diyebiliriz. hayatına dönmek istedi, çıkış yolları aradı, kurtulmak istedi, farklı planlar düşündü ve en sonunda mary'i öldürme kararı aldı. labirent'den yani sonuç arayışından çıktıktan sonra da mary'i boğarak hakkın rahmetine kavuşturdu.(dikkat edersek maria'nın vücudunda bir yara yok, sadece başında var ve ağzı nefes almak istermişçesine de aralıktı.)

    3.) iki tane pyramid head baş aşağı duran maria'nın yanında dururken, biri mızrağı saplayıverdi veee gene rahmet yolları açıldı.

    bu şehirle alakalı artık, james her şeyi anlamış ve artık halletmesi gereken son viraja gelmişti o da kendisi. benliği ona fire verdirirken artık james olayı çözmüş ve kafasında ki bu düşünceyi öldürme kararı vermişti.
    zaten artık her şeyi bitirmenin zamanı geldi demişti. artık benliği onu değil, o benliğine savaş açmıştı ve sonuçta pyramid headler, intihar olayına girdiler.

    oyun sonlarına göre olan kısımda maria'yı son olarak öldürmemiz;

    artık pyramid head yok, sadece gerçek james var ve artık kendi benliği değilde sadece kendisi olarak maria'yı öldürüyor ve freeeeeedoooooooooom eşliğinde konuyu kapatıyor.

    laura var bir de o konu bize gerçeği göstermek için kafa kurcalatan bir karakter. aslında o da şunun kanıtı olabilir. şehir kimseye aynı değil, james, angela, eddie şehirde kafaları sıyırırken, laura'nın hiç bir şey olmamışçasına şehir de fink atması bunun kanıtı. hastaneden çıkmadan önce laurayı görüyorduk. bayağı şehir de turluyordu ama bizim için alternate(karanlık) taraftı ama onun için değildi.hastanedeyken bizi kitlediğinde, yaratıklar çıkmıştı bizim odada laura şaka yapıyordu ama yaratıkların olduğunu bilmiyordu çünkü ona yaratık gözükmüyordu. tahminen o şirin, sessiz bir silent hill kasabasında güneşli bir gün geçiriyordu.

    the end.

    ---
    spoiler ---


    (fucking battery - 20 Ocak 2014 14:15)

  • comment image

    hayatımın yerleşik taşlarını sağlam biçimde oynatmış bi anlamda beni de açıklayan mükemmel bir oyun. konusu kendi içinde oldukça gizli kalan bu yüzden ilk oynanışta hemen hemen kimsenin yaşananlara, nesnelere, kişilere tam bir anlam veremediği oyun. böylesine mükemmel, gözleri yaşartan bir sonun ardından herşeye tam olarak bir anlam verebilmek için yaptığım sağlam bir araştırmayı oyun içinden kendi yorumlarımla pekiştirip aşağıda gözler önüne serdiğim oyun.
    öncelikle oyunu oynamamış ve olayı merak edenlerin kesinlikle okumamasını tavsiye ediyorum:

    --- spoiler ---
    başlangıç:

    james sunderland kardeşimiz oyunun başında acayip görünümlü bir tuvalettedir ve bir mektup alır.. mektup hoş bir bayan sesi taraından okunur:

    in my restless dreams..
    i see that town..
    silent hill..
    you’d promised me to take there again someday..
    but you never did..
    well i am alone there now..
    in our special place..
    waiting for you..

    mektup okunduktan sonra james konuşmaya başlar..
    james bu mektubun karısı mary’den geldiğini söyler.. fakat sonrasında şaşırtıcı bir biçimde bunun gerçek olamayacağını çünkü ölü insanların mektup yazamayacağını söyler.. söylediğine göre karısı 3 yıl önce kötü bir hastalıktan ölmüştür.. peki ölü bir insandan bir mektup nasıl gelir? james bu noktada afallar.. bir taraftan karısının 3 yıl önce öldüğüne emin olduğunu düşünür, bir taraftan da mektuptaki yazının ve imzanın tam anlamıyla karısına ait olduğunu görür.. bu ikilem içinde james, karısı olmadan kendinin hiçbir şey olduğunu onu çok sevdiğini onsuz yapamayacağını söyleyip yönüne karar verir: ölü olan karısından gelen mektubun içinde yaktığı “ya gerçekten yaşıyorsa” şeklinde bir umut ışığıyla karısının mektupta bahsettiği “special place”e yani james’a göre mary sağlıklıyken saatlerce oturup denizi seyrettikleri rosewater parka doğru yönlenir ve arkadan çok hoş bir gitar melodisi bütün konuşmasına destek verir (bkz: promise third version).
    bu tatlı ve olumlu müzikle pekiştirdiğimiz umutlarımızla ilginç yolculuğumuza başlarız.

    hikayeye bir giriş yapılması açısından şunları da söyliyim.. oyunda james sunderland ve ölü olup olmadığına emin olamadığımız mary sheppard sunderland haricinde 4 temel karakter daha vardır.. şimdi kendilerinin kısaca adını verip daha sonrasında detaylı bir biçimde ele alacağız kendilerini:
    oyunun hemen başında silent hill’e yakın bir mezarlıkta karşılaştığımız annesini aradığını söyleyen angela orosco,
    bir apartmanın tuvaletinde kusarken bulduğumuz birşeylerden kaçtığını söyleyen eddie dombrowski
    silent hill içinde hiç beklenmedik anlarda karşımıza çıkan ve bize engel olmaya çalışan laura
    ve mary’e çok benzeyen fakat ondan 10 kat daha bakımlı, çekici ve nazlı olan maria.

    silent hillin işlevi:

    evet oyunu baştan sona anlatmama luzum yok, bu yazıyı okuyan herkesin oyunu bitirdiğini varsayarak girişiyorum burada açıklamalara. öncelikle silent hill silent hill 2’de diğer her silent hill’de olduğu gibi sisli, 2 metre önünüzü göremediğiniz, acaip sesler ve yaratıklar içeren ve diğerlerinden farklı olarak pyramid head’in kol gezdiği bir mekan.. peki tüm bü yaratıklar ve daha da önemlisi elinde mızrağıyla gezen azrail havası veren pyramid head neyin nesi? neden varlar? neden bize düşmanlar?

    evet silent hill işlevi tam anlamıyla bir cehennem olması, fakat ölülerin gittiği değil yaşayanların gittiği bir cehennem.. oradaki yaratıklar, sis ortamları, görülen kan revan görüntüleri, ölüler.. bunların hepsi cehennemin acı veren ateşini temsil ediyor. pyramid head ise cehennemin en büyük zebanisi, bir nevi azraili. o acıların en büyüğü bu cehenneme uğrayanlar için..
    bu cehennemin diğer bir çok önemli özelliği ise kendisine uğrayan zaten bilinç altında ciddi sorunları bulunan insanları devamlı bilinç altıyla yüzleştirerek onlara daha da acı çektirmek, yaptıkları suçları yüzlerine vurmak ve sonunda da onların bu çektikleri acılardan çıkardığı derslere göre onların sonlarını belirlemek. bu belirlenen sonlar aslında biraz daha kendiliğinden karakterlerin seçtikleri şeyler. silent hill’in 3 temel günahkar üzerine bu özelliklerini nasıl yansıttığını, onlara neler gösterdiğini, onlara nasıl acı çektirdiğini aşağıda ayrı ayrı anlatacağım.
    peki nedir bu insanların bu cehennemde işi bunu sorgulayalım şimdi.. silent hill yollarında kaybolan bu 3 büyük günahkarı tersten önem sırasına göre bir sıralayalım ki heyecan giderek artsın*

    eddie dombrowski:

    eddie küçüklüğünden beri şişmanlığıyla dalga geçilen devamlı arkadaşları tarafından dışlanan bu yüzden psikolojik sorunların getirisiyle beraber insanlardan nefret eden bir insandır. eddie artık bunlara bir son verme amacıyla okulunun amerikan futbolu takımına girmeye koyulur. fakat daha ilk antremandan koçu eddieyi takımda istemez ve kovar. eddie bir kere daha dışlanmanın verdiği intikam arzusuyla koçunun köpeğini bulduğu bir tüfekle ayağından vurur. köpek can çekişir birkaç el daha ateş edip onu öldürür ve kayıplara karışır. oyunun içinde de eddie ilk buluşmada dikkat edilirse “ no i didn’t killed the dog”, i didn’t kill him!” tarzı şeyler söylemektedir.. sonradan eddie kafayı cizip kendisiyle her dalga geçeni öldürmeye başlar ki bu noktada silent hill’in kapıları kendisine ardına kadar açılmıştır. eddieyle james sunderland’in son konuşmalarının birinde eddienin psikolojisini çok güzel açıklayan çok müthiş ve etkileyici sözleri vardır kendisinin.. hatırladığım kadarıyla eddie şöyle söyler: “it does not matter if you are ugly, stupid, dumb, smart …. they are all the same once you are dead..” eddie de sonradan hiç anlamadığı bir şekilde kendini silent hill’de bulmuş ve o da cehennemin 3 önemli parçasından biri olmuştur.

    biraz eddie’nin silent hill’de başına gelenlerden bahsedelim.. eddie özellikle oyunun sonlarına doğru geçen muhabbetlerde devamlı insanların kedisine güldüğünü, devamlı kendisiyle dalga geçildiğini söyler, hatta kendisine en ufak bir sırıtan insanı bile vuracağını söyler. halbuki etrafta tek yaşayan insan göremezsiniz james sunderland gözünden. buradan şu sonucu çıkarabiliriz: cehennem içinde eddie’nin cezası devamlı kendisiyle dalga geçen insanlarla karşılaşması, bilinç altındaki bu büyük utancın yüzüne vurulmasıdır. james bunları göremez çünkü bu ceza eddie’ye has bir cezadır.

    eddie oyunun sonlarına doğru olayı daha da abartıp james’a bile saldırmış yani silent hill’in çektirdiği cezadan kendine hiçbir pay çıkarmamıştır. yani cezası james tarafından öldürülmek olacaktır. ve böylece asi çocuğun varlığı son bulur. konuyla ilgili olarak söylemek istediğim, bu ikilinin konuşmalarının en sonunda eddie tarafından sarfedilen ilginç sözler vardır. eddie james’a “ikimiz de birbirimize benziyoruz.. sen de buraya nasıl geldiğini bilmiyorsun!” şeklinde karmaşık şeyler söyler. halbuki daha niye burada olduğunu bilmeyen james ve bize aynı cehennemin birer parçası olduğumuzu ima etmeye çalışmıştır eddie.

    angela orosco:

    angela daha küçük bir kızken babası ve kardeşi tarafından sürekli rahatsız edilir, hatta babası tarafından defalarca tecavüz edilmiştir. oyunda angela’yla 3. karşılaşmamız olan dar bir odada masamsı bir yaratıkla kapıştığımız angela papa sahnesinde, angela babasının kendine çektirdiklerini james'a olan haykırışında dile getirip yaşadıklarını güzelce özetler. kendine bir yardım eli uzatan james'a "don't touch me!!" diye çok sert şekilde çıkışır. angela o kadar acı çekmiştir ki böylesi insancıl bir davranışa bile böylesine ters tepki vermektedir. konuşmanın devamında. "siz erkekler hep böylesiniz.. sadece birşeyin peşindesiniz" ve sonunda da " karının öldüğünü söylememiş miydin? çoktan birini bulmuşsundur bile!" gibi james'a sert çıkışlarda bulunmuştur. anlaşılan çocukken yaşadıkları onu böylesine sert önyargılara sürüklemiştir. bunlar dışında angela’nın hayatta tek sevdiği kişi annesidir.

    angela'nın silent hill'e düşme sebebi ise oyunda angela papa sahnesinin hemen öncesinde yerde bulduğumuz yarı okunur gazete küpüründe bellidir. gazete küpüründe thomas orosco isimli vatandaşın bıçak darbeleriyle öldürüldüğünü yazar. yani angela babasını öldürmüş ve kaçmıştır. sonrasında bir nevi şizofreni durumuna düşerek yaptığı şeyleri unutmuş ve kendini silent hill’de bulunca annesini aramaya koyulmuştur. angela’nın büyük günahı ve yanımıza uğrama sebebi işte budur.

    silent hill cehennemine giren angela’da diğerlerinden biraz daha farklı olarak yaptığı kötü şeylerin bilinç altında aktif bir şekilde yer alması sebebiyle devamlı bir dengesizlik durumu mevcuttur. angela’yla ikinci karşılaşmamız olan aynalı oda sahnesinde elinden aldıüğımız bıçağıyla intihar etmeye meillidir kendisi. normal yaratıklar, pyramid kafa ve silent hill ortamı haricinde, silent hill’in angela’ya has olan cezası da onu içten içe nefret beslediği babasıyla karşılaştırmasıdır. az önce yukarıda bahsettiğimiz angela papa sahnesindeki yaratığı angela babası olarak görür ve dikkat edilirse ona baba diye hitap eder. sonrasında da onun üstüne televizyonu fırlatıp onunla savaşmaya başlar. yaratıkla kapışma sonrası da angela james’a karşı çok ters davranır.“ölü olan karını arıyorsun ha? çoktan birini bulmuşsundur bile!” şeklinde çok sert laflar eder. bunun da sebebi tahminime göre angela’nın babasından dolayı erkeklerden nefret ettiğidir.

    oyunun sonunda mükemmel bir müzikle** eşlik edilmiş, efsanevi yanan merdivenler sahnesinde angela artık yelkenleri suya indirmiş, son bir çare önce annesini james sanıp ona yakınlaşmış, sonra da annesi olmadığını anlayınca ondan yaptıkları için ondan özür dilemiştir. angela bu noktada artık içindeki dayanılmaz acıyla başedemez duruma gelmiş ve hayatına bir nokta koyma kararı vermiştir. james’den bıçağını ister, james ne yapacağını bildiği için vermez ve angela güzel bir dokundurma yaparak “you want to keep it for yourself?” der. muhabbetin sonlarında angela yaşadığı acının boyutunun ne büyük olduğunu james’a söylediği müthiş replikle ifade eder. james yanmakta olan merdivenlere bakıp “it is as hot as hell in here” der. angela sözüyle oyundaki misyonuna noktayı koyar: “you feel it? it is always like that inside me..” bunun üzerine yanan merdivenlerden yukarı doğru çıkarak kendini ölüme terkeder adeta. angela üzerine söylenecek başka bir şey kaldığını sanmıyorum.

    mary, laura, maria ve james sunderland:

    evet ve kilit noktaya geldik sonunda. bu 4 kişi birbiriyle çok bağlantılı olduğundan hepsini bir arada anlatayım dedim. şimdi temel karakterimiz jamesin hikayesine en başından başlayıp bir ara başlık yapalım..

    oyunun başlangıcından önceki mary, laura, james hikayesi:

    james ve mary evlenip mutlu bir hayat sürerler. ikilinin silent hill’de çok güzel anıları vardır. mary lake view hoteli özellikle çok sever. fakat en son gidişlerinde mary hastalanır ve ayrılmadan önce james’dan kendsini bir daha oraya getirmesi için söz alır (bu kısım room 312 ve oyun dışı videolardan görülebilir). mary doktoruna muayene olduğu zaman maalesef kötü bir gerçek ortaya çıkar mary’nin en fazla 6 aylık ömrü kalmıştır. james bu gerçeği başta kabullenemez, doktorlara isyan eder fakat sonuç değişmeyecektir. doktor james’a ellerinden geleni yaptıklarını fakat yine maryi iyileştiremeyeceklerini söyler. (oyun sonu kasetten dinlenen konuşma) bunun üzerine james yıkılır, sonucu mary de öğrenir.

    mary kendisinin ölüm haberini duyunca en başta bunu kabullenmek istemez ve devamlı hayatta tek sevdiği insan james’a ters davranmaya başlar. hatta bu terslenmelerin boyutunu zaman zaman artırıp james’a hayatı zindan eder. zaman zaman “defol git seni görmek istemiyorum!” şeklinde ağır cümleler sarfeder. devamlı içtiği ilaçlardan şikayet edip çok kötü bir hale dönüştüğünü, bunu sırf ilaçlardan dolayı olduğunu hatta hastanenin kendisi üzerinden iyi kar ettiğini ve dolayısıyla en kısa sürede ölmesinin en iyi olacağını söyler. fakat sonrasında yine ölmek istemediğini söyleyip james’a kendisini hiç bırakmamasını söyler. (oyun sonu long hallway konuşması)

    mary hasta olduğu sürece brookhaven hospital’de kalır. ilk başlarda james mary’e devamlı ziyarete gelse bile mary’nin james’a olan terslenmelerinden dolayı sonradan james hastaneye hiç gitmemeye başlar. sonradan mary yaptığının hatalı olduğunu farketse de iş işten geçmiştir james hastaneye hiç uğramamaktadır. mary de bu duruma günden güne daha çok üzülmekte ve yaptığından da bir o kadar pişman olmaktadır.

    mary hastanede olduğu zaman süresince kendisine hastaneden ufak bir arkadaş bulmuştur. evet laura . mary laura’yla zamanla çok samimi olup onu kendi kızı gibi sevmeye başlamıştır. hatta ona eğer birgün iyileşirse onu evlatlık edinmek istediğini bile söylemiştir. tabi böyle bir samimiyet ortamında laura mary’nin devamlı üzüldüğünü görmüş ve nedenini de er geç öğrenmiştir. durum böyle olunca laura james’dan nefret etmeye başlamış, annesi gibi sevdiği mary’i hiç ziyarete gelmeyen bu adama iyice kıl olmaya başlamştır. git gide ölüme yaklaşan mary’nin hastalığının ilerleyen safhalarında laurayla ayrılmışlar ve mary kızı gibi sevdiği laura’ya son bir mektup yazmıştır. bu mektupta mary laura’ya güzel nasihatların yanında james’ın aslında kötü bir adam olmadığını söylemeye çalışmıştır. mektubun tam metni işte burada:

    my dearest laura, i'm leaving this letter with rachel to give to you after i'm gone. i'm far away now. in a quiet, beautiful place. please forgive me for not saying goodbye before i left. be well, laura. don't be to hard on the sisters. and laura, about james... i know you
    hate him because you think he isn't nice to me, but please give him a chance. it's true he may be a little surly sometimes, and he doesn't laugh much. but underneath he's really a sweet person. laura... i love you like my very own daughter. if things had worked out
    differently, i was hoping to adopt you. happy 8th birthday, laura.
    your friend forever, mary

    mary benzer bir mektubu james’e de yazar. mektubunda onu ne kadar özlediğini, onun hiç gelmemesine sitem etmesinin yanında, kendi yaptıklarının da affedilemez olduğunu söylemeye çalışır. mary bu ikilemini mektupta çok güzel açıklar.. bu mektup bir taraftan mary’nin james’e yazdığı son mektuptur, okumaya yürek dayanmaz. oyun sonunda james’a gelen asıl mektup da budur. bize de oyun sonunda ağlamak düşer . o mektubun da tam metni işte burada:

    in my restless dreams, i see that town. silent hill. you promised you'd take me there again
    someday. but you never did. well i'm alone there now... in our "special place"... waiting for you... waiting for you to come to see me. but you never do and so i wait, wrapped in my caccoon of pain and loneliness. i know i've done a tarable thing to you, something you'll never forgive me for. i wish i could change that but i can't. i feel so pathetic and ugly laying here, waiting for you. every day i stair up at the cracks in the ceiling and all i can think about is how unfair it all is. the doctor came today, he told me i could go home for a short stay. its not that i am getting better, its just that this maybe my last chance, i think you know
    what i mean. even so i am glad to be coming home i've missed you tarably but... i'm afraid james, i'm afraid you don't really want me to come home.when ever you come see me i can tell how hard it is on you. i don't know if you hate me or pitty me or maybe i discust you. i'm sorry about that. when i first learned i was going to die, i just didn't want to except it. i was so angry all the time and i struck out at everyone i loved most, especially you james. thats why i understand if you do hate me but i want you to know this james. i'll always love you. even though our life together had to end like this. i still wouldn't trade it for the world. we had some wonderful years together. well, this letter has gone on to long, so i'll say goodbye. told the nurse to give this to you after i'm gone, that means that as you read this i'm already dead. i can't tell you to remember me but i can't bare for you to forget me these last few years since i became ill. i am so sorry for what i did to you, did to us. you've given me so much and i haven't been able to return a single thing. thats why i want you to live, for yourself now. do whats best for you james.
    james... you made me happy.

    mary mektubu yazdıktan kısa bir süre sonra doktoru tarafından eve gitmesine izin verilir. fakat bu izin iyileştiğinden değil maalesef eve son kez gidebilecek olmasındandır. eve geldiğinde james yine mutlu değildir. karısını onun hayatının önemli bir bölümünü alıp götürmüş olarak düşünmektedir. bir anlamda o da karısından çok soğumuştur ve artık ölse de kurtulsam düşüncelerine kapılmıştır. işte bu düşünceleriyle karısından zamanında duyduğu“ölsem de kurtulsam” içerikli lafları kendi kafasında harmanlayınca şeytanca bir fikirle karısını öldürmeyi düşünmüştür. böylece hem kendini hem karısını kurtaracağını düşünür ve de maalesef fikrini bir yastık aracılığıyla uygular. room 312nin bitirici müziğiyle beraber gelen bu yıkıcı, öldürücü sahnede bu olaya tanık oluruz. ve artık james sunderland’e silent hill cehenneminin kapıları sonuna dek açılmıştır. ve oyunumuz artık yeni başlamaktadır.

    oyunun başlangıcı ve james’ın kendini ve bizleri kandırışı:

    evet james karısını öldürmüş işlediği büyük günahı kaldıramayıp kafayı çizmiş ve sonuçta bir nevi şizofren durumuna düşmüştür. kendi kafasından bir hikaye uydurmuş, karısının 3 yıl önce öldüğünü, ölüm sebebinin de yaşadığı hastalık olduğunu kendine kabullendirmiştir. bu yalana kendisi inanadursun, james’a birgün mary’nin ölmeden önce yazdığı yukarıda tam metnini verdiğim mektup gelir. mektup da zaten mary’nin isteği üzerine o öldükten sonra james’e teslim edilecektir. fakat işin kötü tarafı mektubun büyük bir kısmı yırtılmış sadece başındaki kısım gelmiştir. bu kısım da işte james’ın oyun başında aldığı benim entrynin en başında yazdığım mary’nin sesinden okunan bölümdür. bu kısımda ise mary’nin öleceğine dair hiçbir şey yoktur dikkat edilirse. james özellikle “waiting for you..” cümlesinden dolayı kendisini hala bekleyen bir mary olduğunu zanneder. işlediği büyük günah bilinç altında oturadursun, mary’e karşı çok daha hassaslaşmış hayatının onsuz hiçbir şey olmadığını düşünür. işte biz de james’ın bizi de kendisini kandırdığı gibi bu psikolojiyle oyuna başlarız ve mary’nin james’ın lafına göre 3 sene önce öldüne inanırız bir taraftan da var mıdır yok mudur merak ederiz oyun boyunca.

    james’ın büyük cezası maria:

    oyunun ilk bölümü geçilip angela orosco ve eddie dombrowski’yle tanışma muhabbetlerinden sonra mary’i bulacağımız yer olarak umduğumuz rosewater park’a geldiğimizde karşımıza mary’i değil ama onun ikizi gibi görünen maria çıkacaktır. angela’nın babasını, eddie’nin devamlı kendine gülen insanlar görmesi gibi james sunderland de karısına çok benzeyen bir halüsünasyon olan maria’yla devam edecektir yolculuğuna. peki maria neler çektirmiştir bu adama onları bir sayalım:

    1. basitten başlayalım önce. brookhaven hospital’da maria önce hastalanır, çantasından bir ilaç kutusu çıkarır ondan bir tane yutar. james’a bu olay derinden hiç hoşlanmadığı birşeyler hatırlatır. dikkat edilirse “acaba maria da mı hasta?” şeklinde bir soru sorar kendine. mary’nin hastalığına güzel bir dokundurmadır bu olay.

    2. sonra yine hastanede james othersidea geçtikten sonra maria’yı bıraktığı odada bulamaz. uzun aramalardan sonra maria’yı bodrum katında bulunca maria’nın çok sinirli bir şekilde “nerdeydin! beni niye yalnız bıraktın” şeklinde bir celallenişi meydana gelir ki bu da yine mary’nin hastalıklı ve james’ı tersleyen dönemlerinden kalma james’a sağlam bir dokundurmadır.

    3. üçüncü olarak aklıma gelen maria’yla james’ın ikinci defa karşılaşmasında meydana gelen diyalog. oyunun oldukça güzel sahnelerinden biridir bu demir parmaklık hadisesi. daha önceden maria’nın öldüğünü gözleriyle gören james’ın onu ikinci defa görmesinin şaşkınlığının yanında, maria’nın direk mary gibi konuşması, ona hotel anılarından, hatta video kasetinden bahsetmesi james’ı tamamen şaşkına çevirir. burada maria’nın söylediklerini de bir kenara not edelim:

    - james honey.. did something happen to you.. after we got seperated that long hallway? … are you confusing me with someone else?.. you were allways so forgetful.. remember that time in the hotel..
    - maria??
    - you said you took everything.. but you forgot that videotype we made.. i wonder if it’s still there..
    - how do you know about that??? aren’t you maria?
    - it doesn’t matter who i am.. i am here for you james.. see i am real..

    muhabbete bakılırsa maria resmen mezardan çıkıp gelmiş mary gibi konuşmaktadır. hatta kendi yorumumca burda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta maria’nın başta söylediği “after we got seperated that long hallway” cümlesindeki long hallwaydir. long hallway tahmin ederseniz oyunun en sonunda maryiyle james’ın acıklı bi konuşmasını içeren ucsuz bucaksız koridordur benim tahminim. artık bu cümlenin yorumu nedir ben bir şey demiyorum.

    4. ve son olarak maria’nın james’a verdiği en büyük acıya geldik. dikkat edilirse maria oyunda tam 3 defa ölür. maria bir anlamda james’ın karısına çok benzeyen ve buluştuğu yerden itibaren james’ın koruma sorumluluğunu üstlendiği ve az çok da olsa jamesla arasında bir bağ oluşan bir insandır. fakat oyunda tam 3 defa james’ın gözleri önünde, james en ufak bir yardım eli uzatamadan acı biçimde ölür. james defalarca yıkılır. magdelane çalar james’ın ağzından acısının büyüklüğünü anlatan “yine bir insanın ölümüne mani olamadım.. ne zavallı bir adamım..” gibisinden laflar çıkar. işte bu tam anlamıyla karısının gözünün önünde eriyip gidişidir. bu acıyı bir kere çekmiş bir adam için bunu bir daha yaşatmak kadar acı bir şey olamaz.

    james’ın yaşadığı mary’e dair tüm bu dokundurmalar, james’ın bilinç altındaki gerçeğe yapılan ciddi bir işkencedir. böylece silent hill james’a has olan cezasını da kesmiş olur.
    tabi maria dışında pyramid head ve diğer silent hill yaratıkları da jamesla beraber oynayan bizlere de bir nevi cehennem ortamı yaratmıştır. her an elinde mızrağıyla gelecek olan azrailin sesi ne taraftan gelir oynayanlar olarak bizleri de pür dikkate sevketmiştir. yani bu şekilde açıklayacak olursak silent hill misafirlerine iki çeşit işkence yapar bu oyunda: fiziksel ve psikolojik olarak. herkesin fiziksel işkencesi aynıdır: pyramid head ve yandaşlarının korku veren takibi, ama herkesin psikolojik işkencesi farklıdır yukarıda 3 örnekte gördüğümüz gibi.

    böylece james’ın da silent hill’de yaşadıklarını açıkladıktan sonra sıra james’ın sonunun ne olacağına geldi. hatırlarasanız eddie beyefendi olan bitenden kendine hiçbir anlam çıkarmayıp uslanmayınca ölümü boylamış, angela yaşadıklarından gözünü açmaya imkan bulamamış, acılarına son vermek için intihar yolunu seçmişti. peki james sunderland’e ne oldu? önce kısaca bir laura’dan bahsedelim sonra sıra bendedir.

    laura’nın çabası:

    yukarıda anlattığım gibi laura james’a son derece kıl olmakta ve mary’den ayrıldığı zamandan beri onu özlemektedir. yukarıdan mary’nin laura’ya yazdığı mektuba bakarsak maketupta mary ölümden bahsetmemiş hatta bu mektup ben öldükten sonra sana gelecek tarzda bir şey söylememiştir. bu yüzden laura hala bir umut taşır ve o da annesi gibi sevdiği mary’i aramaya koyulur. tabi bu yolda devamlı karşılaşacağı kişi de aynı yola başkoymuş james’dır. laura’nın james’den farkı onun pyramid head’i zombileri, ve diğer yaratıkları görmemesi, onun için silent hill’in son derece güvenli bir yer olmasıdır. çünkü laura bir silent hill mahkumu değildir.

    laurayle ilgili bu kilit noktadan sonra james’a yaptığı gıcıklıklara bir göz atalım. öncelikle woodside apartmentta 2. katta bir anahtarı almamıza engel olup james’ın eline basması, daa sonra james rosewater parka gelmeden hemen önce duvardan james’a soktuğu oyun atmosferi içinde şok etkisi yaratan“sen zaten mary’i hiç sevmedin” lafı ve de brookhaven hospital’de james’a attığı müthiş kazıkla onu bir odaya kitlemesi. açıkcası ilk etapta çok kızsak da sonradan ister istemez hak veriyor insan laura’ya.

    sonuç olarak laura da room 312 sahnesiyle james’ın ağzından jamesla aynı anda gerçeği öğreniyor. ve ne dese haklı tabiki. bizden dilediği kadar nefret etmekte haklı. “i hate you.. i hate you.. i hate you..”

    oyun sonu ve james’ın uyanışı:

    evet efendim şimdi en önemli kısma geldik. herkesi gönderdik bir james bir de maria kaldı. maria’nın ve pyramid babanın james’a çektirdiklerinden yukarıda ayrıntılı bir biçimde bahsettim. oyunun sonuna doğru yaklaştığımızda james’ın artık silent hill ve içinde olan biten şeylere bir anlam verebilmesine tanık oluruz. oyunun başından itibaren ilk olarak laura’nın james’a “geçen yıl maryle aynı hastanedeydik” lafı james’ın kafasındaki “mary 3 sene önce öldü” tezine müthiş bir darbe vurmuştur. sonradan gözleri önünde ölen maria’yı bir kere daha karşısında son derece sağlıklı bir biçimde görünce neye uğradığını şaşırmış ve durumu bizim de yaptığımız gibi sorgulamaya başlamıştır. daha sonradan james’ın mary’nin laura’ya yazdığı mektubu okuyup “happy 8th birthday” yazısını görmesinin ardından laura’ya “kaç yaşındasın?” sorusuna laura’nın 8 diye cevap vermesi artık james’ın kafasındaki mary’nin 3 yıl önce öldüğü fikrini tamamen çürütmüştür. artık james tamamen yanlış şeyler düşündüğünü kabul edip, çok acayip şeylerin olduğu, olup olmadığına emin olmadığı şeyleri görmeye devam ettiği bir yerde olduğunun farkına varmıştır. diğerlerinden biraz daha aklı başında olan james bu kadar uyarı ve sonradan oyun sonlarına doğru gelen room 312 sahnesinde günahının direk yüzüne vurulmasıyla artık hemen hemen herşeyin farkına varacaktır. yani artık o da geçmişte işlediği büyük bir günahın cezasını çekmek için burada olduğunun, maria olsun pyramid head olsun hepsinin aslında bu cehennemin kendisine acı vermek için yaratılan halüsünasyonları olduğunun farkına varacaktır. sadece bir adım kalmıştır.

    ve işte son adım james’ın maria’yla 3. kez karşılaşması.. maria 2 adet pyramid head tarafından bir kez daha öldürülür. ve james bir kere daha yıkılır fakat bu sefer maria’ya üzüldüğünden değil, artık tüm bu dünyanın nasıl bir aldatmaca olduğunu, maria’nın, onu öldüren piramitlerin ne amaçla o an orada olduğunun farkına vardığından yıkılır. james o an düşündüklerini dizlerinin üstüne çökmüş şekilde çok güzel ifade eder. ingilizce tam olarak ne dediğini hatırlayamıyorum fakat şunları söyleyebilirim: ”i was weak…” diye başlar. ve devam eder “ neden sana ihtiyaç duydum ki… çünkü günahlarımı cezalandıracak birini arıyordum..”

    james bunu söyler evet herşey son derece açıktır artık. bu dünyanın gerçek olmadığı ortadır. maria’yı kafasından bu şekilde silmiştir james. sıra bu dünyanın azraili pyramid headlere gelir. evet artık james onların da birer fake olduğunun farkındadır. ve artık onları da yok etmenin sırası gelmiştir. ve mücadele sonunda pyramid babalar dünyanın en karizma intihar şeklini seçip intihar ederler. artık onlar da yoktur. james oyun başından beri kılına zatrar veremediği piramitleri kafasında yenip onlara noktayı koymuştur. ve böylece oyun sonuna geliriz.

    oyun sonunda yukarıda bizi mary görünümlü bir maria veya aslında şöyle desek daha iyi, bu fake dünyanın james’ı kandırmak için kullandığı son silahla karşılaşır james. görünüm mary fakat konuşma maria gibi. yine gerçek olmayan silent hill’in son halüsünasyon öğesi, maria’nın james’ın gözünde gerçek olabilmesi için son şansı. fakat james artık herşeyin farkındadır. “sana inanmıyorum! sen gerçek değilsin” diye haykırır james ve maria buna dayanamaz ve kendisi oyun sonu bossu olur karşımızda. onu da yeneriz. ve oyun noktalanır. son olarak oyun sonlarını yorumlayıp bitirelim.

    farklı bitiriş yorumları:

    3 temel son için yorumlarda bulundum. diğerleri oyunun bütünün oynanışıyla değişmediğinden yorumlama ihtiyacı duymadım kendilerini.

    leave: en çok rastlanan son “leave”le başlayalım. yani james’ın mary’nin yatağının başında onunla konuşması ve mary’nin james’a bir mektup vermesi ardından ölmesi. bu sona ulaşmak içn oyuncu mary’i gerçekten çok sevdiğine ve ona gerçekten çok ulaşmak istediğine bilgisayarı ikna etmelidir. bunu da inventorydeki mary fotoğrafına devamlı bakarak, maria’yı fazla sallamayarak, maryle ilgili geçen muhabbetlere dikkat ederek sağlayabilir. şimdi tamamen kendi yorumumu belirtiyorum bu noktada: james maryle tamamen hayali bir konuşma yapar. artık herşey ortadadır james itiraflarını yapar “senden nefret ettim, çünkü hayatımı geri istiyordum” der. mary de “madem nefret ediyosun o zaman neden burdasın?” der. sözleriyle james’ın onu gerçekten sevdiğine dair inancını belirtir. james işlediği büyük günah için özür diler, mary de özür diler. oldukça duygusal bir konuşma sonrası herkes misyonunu tamamlar. ve mary son olarak mektubunu teslim eder ve dünyadan göçer gider. bu son itibariyle benim yorumum james’ın yaptığı bu hayali konuşma onun vicdanını temizlediğini gösterir. o karısını sevmiştir ve onun için çok çabalamıştır. ve işlediği büyük günahın acısından kendini vicdanıyla temizlemiştir. leave sonu itibariyle durum budur.

    maria: marialı sonda maria’ya gerçekten çok önem verdiğinizi, mary’le alakalı hiçbir şeyi sallamadığınızı bilgisayara göstermeniz gerekir. yani maria’ya çok dikkat edin, hastanede hasta olduğunu devamlı ziyaret edin, mary’nin fotosuna bakmayın, long hallway konuşmasını hiç dinlemeyin. bu durumda gönül ferman dinlemez maria 10 kere de ölse artık oyun sonunda yine mariayle devam ederiz. yani bu fake dünyanın esiri olup, onun bir halüsünasyonuyla devam edip şizofrenik durmumuza devam ederiz. maria’ya bu kadar dikkat ettiğimiz vakit istediğimizi de alırız böylece. bu sonda dikkatimi çeken şey maria’nın oyun sonunda kurduğu cümle “you killed mary again?” gerçekten açıklıyo herşeyi.

    water: bu son için de oyun başından beri yaşamak için hiçbir sebebimiz olmadığına bilgisayarı ikna etmemiz lazım. yani “mary ölmüştür, onu bulabileceğimize ihtimal vermiyorum, bizim de yaşamamız için bir sebep yok bu yüzden” şeklinde bir mantıkla hareket etmemiz lazım. enerjimizin hep düşük seviyelerde kalmasını sağlayıp, arada bir angel’dan aldığımız bıçağa göz gezdirmemiz lazım, maria’yı da fazla sallamamız lazım. böylece oyun sonuna gelince james acı gerçeği de öğrenince artık bu denli umutsuzluk için de yapacak birşeyi kalmaz ve angela gibi intiharı tercih eder. suların içine gömülür.water’ın olayı da budur.
    ---
    spoiler ---


    (james sunderland - 18 Aralık 2004 22:35)

  • comment image

    bulmacaları şiirlerle birleştirip ortaya enfes birşey koyma adına mükemmeliyet noktasına erişmiş oyun.
    öyle ki:

    --- spoiler ---
    bulmacamızda 2 ayrı oda:
    birinde tavana asılmış 6 adam ve hepsinin üstünde adamın işlediği hangi suçtan asıldığı yazan birer plaka,
    diğerinde tavandan sarkmış asılmaya müsait boş 6 ip. ve hemen yanlarında duvarda iki adet not:
    ilk notta: "burada sadece sana masum olan yardım edebilir" yazısı.
    ikinci notta:

    dead men, dead men swinging in a tree
    how many dead men do you see?
    tongue turned blue and face gone grey
    watch them as they twist and sway

    the first one killed the butcher man
    then cooked him in the frying pan
    served him to his hungry guests
    and gave them seconds on request

    the next one with his smileand sweets
    stole poor children off the streets
    to men who dressed unsavory
    he sold them into slavery

    breaking into home at night
    the thief he had a nasty fright
    filled his foolish head with ale
    woke in the morn in the county jail

    the artist with his daunting skill
    tried his hand at painting bills
    but caught in rain he was undone
    when the ink he'd use did start to run

    with promises of great return
    taking gold he did not earn
    bundled it up out of sight
    quietly slipped off into night

    three houses into ashes burned
    the sheriff with no place to turn
    did spy a stranger to his town
    locked him up and beat him down

    dead men, dead menswinging in a tree
    how many dead mendo you see?
    six feet long and six men wide
    round their necks the noose be tied
    ---
    spoiler ---


    (james sunderland - 14 Şubat 2005 00:10)

Yorum Kaynak Link : silent hill 2