The Circle (~ El círculo) ' Filminin Konusu : Aralarında hamile bir kadının da bulunduğu (Allegra Masters), hemen hemen her ırk ve yaştan birbirine yabancı 50 kişi, kendilerini nasıl geldiklerini hatırlamadıkları büyük, karanlık ve gizemli bir odada kapalı halde bulur. Hareket etmelerini kısıtlayan birbirlerine dönük oldukları bir çemberde her iki dakikada bir, birisinin odanın ortasındaki elektrikli cihazla ölmesi gerektiğini öğrenirler. Başlarda saldırılar rastgele görünse de zaman geçmeden grup olarak sıradaki ölecek kişinin kim olduğunu belirleyebileceklerini fark ederler. Oylama yapma ve makineyi kontrol etme şansları vardır. Fakat kimin ölmeyi hak ettiğine nasıl karar verebilirler ve geriye bir kişi kaldığında ne olacaktır? Film, insanların birbirine nasıl değer verdiğini, zor koşullar altında nasıl karar vermesi gerektiğini, kötü bir durumdan kurtulmak için nasıl hareket edeceğini ve olabilecek en kötü durumlarda neler yapabileceklerini gösteren, ‘insanlığın doğası’ hakkında psikolojik bir gerilim.
Sully(2016)(7,5-201196)
Colonia(2016)(7,1-41451)
Going in Style(2017)(6,6-65846)
Inferno(2016)(6,2-138191)
A Hologram for the King(2016)(6,1-37134)
Regression(2015)(5,7-33195)
The Bling Ring(2013)(5,6-80014)
Flatliners(2017)(5,2-31878)
blackmore's night'in secret voyage albumunden uzerine cok ugra$ildigi belli bir aranjeye sahip, muthi$ bir kapani$a sahip parcasi.doganin sonsuz dongusuyle tekrar tekrar yeniden dogmasi ve insanin bu donguyu kalici olarak bozma israri uzerine akici sozler ve bu sozlerle cok iyi uyum saglami$ beste ve aranje sunmu$lar, ortaya harika bir eser cikmi$..
(kusmuk - 4 Temmuz 2008 21:43)
internete düşen bon jovi albümü. ilk 3 şarkı güzeldir, bullet isimli şarkı da fena değildir ama gerisi klasik son dönem bon jovi'si olmaktan ileri gidemiyor maalesef. yine de work for the working man için bile dinlemeye değer dediğim albüm.
(le comte de monte cristo - 2 Kasım 2009 02:05)
blackmore's night ın secret voyage albümünden dinledikçe bünyeyi daha bir sarmalayan über şarkısı. sakin ve tutarlı ama hatırlandıkça da mutlu edenlerden. http://www.youtube.com/watch?v=xenlbpurzgq
(kirmizi pabuclarim - 2 Eylül 2013 18:31)
tom hanks ve alicia vikander'ın başrolünde olduğu uyarlama film. dave eggers'ın aynı adlı romanından sinemaya uyarlanacak.edit: emma watson, kadroya katılmış.
(zeddicus zu l zorander - 12 Mayıs 2015 20:06)
distopik bir roman. çok yakında distopik bir film. film henüz tamamlanmadığından entariye romanla devam edelim. amerikalıların pek sevdiği dave eggers'ın kaleme aldığı bir roman bu. dediğim gibi distopya türünde. önce biraz bu türü yorumlayayım. amerika'dan son dönemlerde çıkan distopik romanlar genelde birbirlerine benziyorlar. çoğu uyarlandığı için filmlerden de öykülerini biliyoruz zaten.(genelde) genç bir kız distopik bir gelecekte hayatına devam ederken bir süre sonra sistemle, yani totaliter yönetimle mücadele etmek zorunda kalıyor. mesela hunger games'in katniss'i, onun çakması divergent'ın triss'i, uzaylılar üzerinden distopik bir gelecek inşa eden the host ve the 5th wave, maze runner serisi ve daha filme çekilmeyen diğer romanlar. bu romanların merkezinde genç bir kız yer alır (maze runner'da erkekler merkezdedir). yazarlar da bu kızın amerika'yı totaliterizmden kurtarmalarını anlatırlar. birbirlerinin aynısı, gerçek distopik romanları okumuş olanları tatmin etmeyecek romanlar bunlar. bence öyle. mesela 1984'teki orijinalliğe ve çarpıcılığa sahip değiller, ya da brave new world'tekine ya da biz romanına. zaten ergen kesim hedeflendiğinden içinde insanı tiksindirecek yoğunlukta ve dandiklikte bir romantizm-aşk üçgeni oluyor. özetle, distopyanın ne yazık ki geldiği nokta bu. çokça dandik aksiyon, çokça daha da dandik romantizm, en klişesinden politik cümleler. [sonrası spoiler içerir]eggers da merkeze genç bir kızı (mae) koyuyor. ama neyse ki edebiyatı istila eden o sıradan distopyaların düştüğü tuzaklara düşmüyor. mesela okuyucuyu dandik bir âşk öyküsüyle yormuyor, bu âşk üçgenleriyle okuyucunun zihnini aşağılamıyor. mae'nin romantizmine -ki mae'nin romantizminden çok cinselliği anlatılıyor- geniş bir yer ayırmaması oldukça doğru bir karar olmuş. böylelikle yukarıdaki sıradan romanların arasından sıyrılabiliyor. öte yandan distopyanın temel klişelerine de pek yer vermiyor. mesela filmde ya da romanda fark etmez, genelde kahramanımız önce sistemin içinde yer alır, daha sonra faşizmden bunalarak sistemin karşıtı haline gelir ve bir devrimi amaçlar. başarır ya da başaramaz, genelde sistemle ona karşı çıkan kahramanımız arasındaki bu mücadele anlatılır. the circle'da ise mae, yani genç kızımızın devrimcilikle, sistemi devirmekle bir alakası yok. eggers gene klişeyi tekrar ediyor: sistemin içine masum bir kızı dahil edip (mae, çember adlı şirkete girmeden evvel bu şirketin inşa ettiği faşist sistemden habersizdir) onun kirlenişini, sistemin kölesi haline gelişini anlatıyor. ama dediğim gibi diğer klişeyi, yani mae'nin en sonunda sistem karşıtı olma klişesini kullanmıyor. tam tersine, mae yükseldikçe yükseliyor, sistemin en önemli yüzü oluyor ve giderek sistemin, yani çember'in getirdiği kolaylıkların (!) esiri, dolayısıyla faşizmin kurucusu oluyor. yani mae iyi bir kariyer hedefiyle girdiği çember'de bütün insanları gözetleyen sisteme en mühim taşları döşeyen kişi bile isteye oluyor. mae'nin ilk sayfadan başlayıp gittikçe artan görevlerini okumak insanın ruhunu daraltıyor. roman bir oyun gibi kurgulanmış. nasıl ki bir oyunda her level'dan sonra zorluk derecesi daha da artarsa mae de görevlerini iyi yaptıkça daha fazla görev alıyor, daha da köleleşiyor. sistem mae'yi sömürdükçe sömürüyor. mae'nin ise bundan pek şikayeti olmuyor. işte romanı farklı yapan da genelde "yeter amk!" deyip isyan eden bir kahramanının olmaması. romanın diğer etkileyici tarafı, sosyal medyanın geleceğinin nasıl korkunç bir yere gelebileceğini göstermesi. tabii ki romandaki gibi geleceğin olması şu an için zor ama gene de faşizmin romandaki noktaya gelebilecek oluşu tedirgin etmiyor değil. eggers romanında mae gibi milyonlarca insanın bile isteye, tutkuyla inşa ettikleri faşizme odaklanıyor (akla akp'yi güçlendiren libareller geliyor sıkça, bilhassa mae'nin akp'li liboşlardan pek farkı yok kanımca). facebook'ta falan faşizm için hep şu tanım kullanılır: faşizm susma değil, söyleme mecburiyetidir. işte eggers da öyle bir gelecek yaratıyor. insanların mahrem hiçbir şeylerinin kalmadığı, hatta mahremiyetin yasaklandığı ("yoksa bir şeyler mi saklıyorsunuz?") ve sürekli konuşma-paylaşma (twitter'dan sürekli sürekli rt etmek, tweet atmak) zorunluluğu, en sonunda her şeyini milyarlarca kişiye kameralarla gösterme... yani söyleme, gösterme mecburiyeti. mae, çember'de işe girince işte bu faşizmin yayılmasına yardımcı oluyor. evine kamera koymamak, tweet atmamak, yani konuşmamak-paylaşmamak, mahremiyet suç oluyor. ki bakıldığında epey korkunç bir distopik gelecek bu. eggers romanını sosyal medya bağımlılığından yola çıkarak kurgulamış. twitter'ın gelebileceği noktayı ifade etmeye çalışmış. romana distopya desek de aslında şu anda bile benzer şeylerin yaşandığını söyleyebiliriz. mesela twitter'dan, facebook'tan, pinterest'ten, instagram'dan, swarm'dan, snapchat'ten, vimeo'dan sürekli bir şeyler paylaşmak, mae'nin yaptığı şeyin aynısı. bir nevi kölelik, teknolojinin köleliği. mae de gün boyu koltuğundan pek çok şey paylaşıyor. ya da çember'in internet aramalarının % 90'ını ele geçirdiği söyleniyor. çember tabii ki hemen google'ı akla getiriyor. çünkü en büyük arama motoru google. eggers 1984'teki büyük birader'i de unutmuyor ve gözetlenme, vatandaşları 7/24 kameralarla takip etmeye de öyküsünde yer veriyor. 1984'ten esinlenen eggers bu roman kadar politik olmasa da bu roman kadar tedirgin edici bir roman yazmış. belki de söyleme-konuşma mecburiyeti, susma mecburiyetinden daha korkunç. insanı bu iki faşizm üzerine düşündürtüyor. asıl korkunç olansa ülkemizde olduğu gibi faşizmi güzel sözlerle kitlelere satabilmek. romanda çember'in kurucusu faşizmi tatlı dili, güçlü hitabeti, mizahi konuşmasıyla satıyor, yayıyor. romanın diğer etkileyici tarafıysa mutlu sonla bitmemesi. son sayfalara doğru iyice tiksindiğimiz mae, çemberin tamamlanmasının önüne geçmeye çalışan kalden'ı ifşa edip çemberi tamamlıyor ve faşizm yıkılmayacak bir şekilde oturuyor. fakat yazarın sonlara doğru acele etmesi ve pek çok şeyi son sayfalara sığdırmaya çalışması kaliteyi azaltıyor. yani eksiksiz bir roman değil. halbuki öykünün çözümünü son 3 sayfaya değil de 10-15 sayfaya yaymalıydı. öte yandan karşıt fikirli, çember (yani faşizm) karşıtı mercer'ı öyküye daha fazla dahil etse daha iyi olurdu kanımca. sözün özü; çember son zamanlarda yazılmış en iyi distopyalardan. hele kalkıp hunger games'lerle mukayese edersek kesinlikle onlardan daha değerli. çünkü ergen kitleye yaranmak amacıyla rezil romantizm öykülerine yer vermiyor, distopik geleceği tasarlarken klişelerden kaçınıyor. politikaya da bulaşıyor ve kimilerine saçma gelse de teknolojinin geleceği konusunda uyarıyor. okunmalı. bakalım emma watson ve tom hanks'li film, romanın hakkını verebilecek mi.
(sherlock holmes 90 - 14 Ağustos 2016 19:04)
ben bu senaryoyu yazan insanın eğlence anlayışını aşırı merak ediyorum. bu hikayeyi yaparken hiç mi sıkılmadı, okurken hiç mi oflayıp puflamadı. bu filme harcadığınız her saniye açıkça ziyan. g i t m e y i n!!!!
(de nada - 29 Nisan 2017 22:13)
guzel bir konunun kotu islendigini dusundugum film. black mirror yapimcisinin, yonetmeninin elinde cok iyi bir ise donusebilirdi.
(theboyunderthewaterfall - 29 Nisan 2017 22:19)
şimdi bu film için formata uyup tanım kasmaya hiç niyetim yok. bu nasıl film abi? o kadar kötü bir film ki neden yapıldığına dair hiçbir fikrim yok. oyunculuk kalitesini zaten yerin dibine sokmuşlar, emma watson bu konuda açık ara önde gidenlerden. son zamanlarda izlediğim en kötü film umarım daha kötüsü çıkmaz karşıma.
(clones - 1 Mayıs 2017 01:21)
hakkinda uzun uzun yazmaya degmeyecek kotulukte bir film, atanamamis black mirror.
(principito - 1 Mayıs 2017 04:14)
dave eggers'in aynı isimde olan romanından uyarlanan black mirror'vari (!) bir teknolojik distopya.filme aktarılması güzel olur diyeceğiniz bir hikaye ama film çok fazla emma watson'ın üzerinden döndürülerek ve iyi bir şekilde bir yerlere bağlanmayarak beklenen tatmini veremiyor ne yazık ki. (evet tom hanks'e rağmen)film genel olarak "big data", "social media transparency" üzerine. açıkçası işin distopik tarafını çok güzel bir şekilde hissettiremediğini normalde ty karakterinin biraz daha ön planda olmasını beklerken baya sönük bir şekilde gösterildiğini düşünüyorum. yine de öyle direk vakit kaybı, sal falan diyerek kestirip atılacak kadar kötü bir film değil.--- spoiler ---sonunda bailey ve stenton'ın hayatlarını ve tüm hesaplarını "fully transparent" yaparak bitirmesi güzel bir hamlede olsa devamında pek de bir şeye bağlanmaması benim açımdan yetersiz kıldı filmi--- spoiler ---
(out of bound exception - 2 Mayıs 2017 19:45)
bu ülkenin sinemasının sonunu düşük tempolu filmden sıkılanlar getirdi. o kadar dakik ve time is money mentalitesinde yaşayan insan var ki boş olduğu halde. ya da bilet fiyatları aşırı arttığından verdiği paranın karşılığının inception veya matrix gibi yapımların karşılaşacağını düşünüyorlar. şimdi şunu kabul etmek gerek; film istenen etkiyi ve yapması gereken vurguyu tam yapamıyor. fakat kesinlikle sıkıntıdan patlatacak bir film de değil. zaten bunları yapamaması da onun kötü film olduğunu göstermez. bence film cidden bizi bekleyen tehlikeyi güzelce anlatıyor, belki de spontane, doğal bir şekilde anlattığı için beklenen etkiyi yaratamıyor. mahremiyetin şeffaflığı şuan zaten başlangıcını gösteriyor. filmde dikkatimi çeken emma watson'ın oyunculuğu oldu. fikrimce watson çok da iyi bir sinema oyuncusu değil. tavırlarından ve konuşma yapısından sanki tiyatro oyunu sergiliyormuş gibi hissediyorum. doğal olarak hiç sahnede izlemedim ama bana mükemmel bir tiyatro oyuncusu, ortalama bir sinema oyuncusu gibi geliyor. son olarak da boyhood'da büyüyüşüne şahit olduğumuz ellar coltrane'i görmek sanki akrabayı sinemada görmek gibi geldi bana. vay be.
(wagner in ruyasi - 4 Mayıs 2017 01:27)
keske onden kitabini okusaydim dedigim filmlerden. filmi senaryo disinda ele alirsak cok da parlak sayilmaz ama bu senaryoyu cok daha kotu de cekselerdi yine buyuk zevkle izlerdim. --- spoiler ---film eninde sonunda sirketkerin ulkeleri yonetecegini anlatiyor. film icin ister utopik deyin ister dispotik deyin ama liyakatin ve meritokrasinin hakkinin verildigi bir dunya yaratilmis. soyle bir dusununce transparency vs. gayet mantikli. benim vergimle beni yonetecek memur bi zahmet seffaf olsun arkadas! cok guzel! mae'nin toplantida soyledikleri de gayet mantikli ama tabi ki boyle buyuk bir gucun kotu niyetli insanlarin elinde tutmasina musade edilmemesi lazim. zaten mae de filmin sonunda bu gucu onlardan aliyor. (mae sisteme gercekten inaniyor)yani mutlu son iste daha ne olsun--- spoiler ---bu arada gunduz vassaf radikaldeki kosesinde kitaptan bahsederken romanin kahramanlari icin "totalitarizmin gonullu kullari" demis, bana biraz sacma geldi. ne alaka yani bu mu totalitarizm? mae icin soyluyorum tabi. mae sistemin totaliterlesmesinin onune geciyior ve herkes onu destekliyor. filmin sonunda iyi olan sey iyilerin eline geciyor. totalitarizmden anladigi nedir acaba. yine de kitabi okumadan cok da konusmiyim. kismet olur da okursam editlerim.
(tuafbulmaca - 6 Mayıs 2017 03:10)
dünya çapında oyuncuların olduğu, sağlam prodüksiyonlu fakat black mirror'un yanından bile geçemeyecek filmdir. black mirror'un her bölümünün sonunda tokat yemiş gibi çarpılan kişileri asla tatmin etmeyecektir.cloud ve veri güvenliğini işlemesi sebebiyle dikkatimi çekmiştir fakat bu kadar ilgi çekici konuları oldukça yavan ve sıkıcı bir şekilde işlemiştir.filmin tek artısı, bilgi güvenliği konusunda gelecekte bizi nelerin beklediği konusunda araştırma yapmaya teşvik etmesi olmuştur.
(lostinhurricane - 6 Mayıs 2017 17:29)
dun izledim, fena degil, ama sanki emma watson degil de baskasi olsa daha iyi olurmus hissi uzerimden gitmedi tum film boyunca.tom hanks guzel olmus ama, her ne kadar kendisinin iyi adam tiplemelerine alismis olsak da, tom hanks zaten, her rolun altindan kalkiyor, sasirmadik.film hakkinda detayli dusundugunuzde uymayan, oturmayan, abartili veya eksik gelen cok nokta var ama eglencelik izleyin gitsin isiniz yoksa.
(drink je verdriet weg - 6 Haziran 2017 09:46)
günümüz amerikan edebiyatının en popüler yazarlarından dave eggers'ın, internet çağının 1984'ü denebilecek romanı.
(hicadam - 8 Haziran 2017 16:47)
fikir güzel, kadro fena değil, film berbat. bunun bu kalitede olanı zaten dizi olarak yapılıyor, sen bunu sinema filmi diye getirirsen 5.3 puan aldığına şükredersin.
(samuelwalter - 24 Temmuz 2017 19:31)
güzel bir ocean colour scene şarkısı...saturday afternoon the sunshine pours like wine through your windowbut i know golden june can turn an empty grey against your windowand i feel like i’m on the outside of a circle-if i walk by the trees i’ll catch the falling leaves if the wind blowsbut i know all this means is whiling on the hours watching side-showswill i turn my coat to the rain i don’t knowbut i’m going somewhere i can warm my bonesfare you well i’ll carry me awayand sing for those i know upon their birthdays
(muk - 4 Haziran 2005 01:00)
londra shad thames bolgesinde bulunan yaklasik 200 daireli bir apartman. her ne kadar bir dizayner isi olsa da mavi fayansla kapli oldugu icin bir cok insan tarafindan tuvalete benzetilir. kocaman binayi yol keser ortadan ikiye, ve tam bu yolun gobeginde butun taksicilerin adinin jacob oldugunu iddia ettigi bronzdan bir katana heykeli vardir. londra yanginlarindan bir tanesinde jacob caddesinden kurtarilabilen yegane esyadir kendisi, bu nedenle oyle yolun ortasinda arz-i endam eylemektedir ancak maalesef yilbasi agaciymiscasina sulenmektedir zaman zaman, karizmasi yerle bir olmaktadir. hani su ara cin ve hindistana yatirim yapmak moda ya, bu "the circle" denen bina yapilirken de onlarin batiya yatirim yapmasi modaymis ki dairelerin cogunun sahibi ozbeoz hong kongludur. binaya girip cikan cogu kimsenin cekik olmasi da bu yuzden olsa gerek...
(arundati - 5 Mart 2006 01:47)
Yorum Kaynak Link : the circle