Ah-ga-ssi (~ Hizmetçi) ' Filminin Konusu : 1930'ların Koresi ve Japonyası... Kendisine büyük bir miras kalmış asilzade Hideko (Kim Min-hee), onun servetine göz dikmiş bir dolandırıcı Fujiwara (Ha Jung-woo), dolandırıcı tarafından tutulmuş, hizmetçi görünümlü yankesici Sook-hee (Kim Tae-ri) ve asilzadenin velisi ve amcası Kouzuki (Cho Jin Woong) etrafında gelişen bir hikaye. Film, Sarah Waters'ın romanı Fingersmith (2002)'in modern bir uyarlaması olarak Park Chan-wook tarafından uyarlandı.
Ödüller :
Oldeuboi(2003)(8,4-447217)
Jagten(2012)(8,3-234159)
Faa yeung nin wa(2000)(8,1-109868)
Salinui chueok(2003)(8,1-97032)
Madeo(2009)(7,8-36886)
Gongdong gyeongbi guyeok JSA(2000)(7,8-24921)
Ang-ma-reul bo-at-da(2010)(7,8-93396)
Ajeossi(2010)(7,8-53936)
Chinjeolhan geumjassi(2005)(7,6-72442)
Boksuneun naui geot(2002)(7,6-57871)
Ssa-i-bo-geu-ji-man-gwen-chan-a(2006)(7,1-20946)
Bakjwi(2009)(7,1-40702)
Best Film Not in the English Language
orijinal adıyla ah-ga-ssi, ingilizce adıyla the handmaiden güney kore'den 2016 yapımı bir chan-wook park filmi. 1930'larda japon işgali sırasında geçmekte filmin konusu ve süresi de 144 dk. civarı...imdb: ah-ga-ssi (2016) / chan-wook park
(fij - 11 Eylül 2016 04:54)
filmekimi kapmasında şu sıra sinemada izlenebilecek chan-wook park filmi. 145 dakikalık film uzun gözükse de sürükleyici, sizi hikayenin içine alan zaman zaman şaşırtan bir film. hizmetçi'yi oynayan kim tae ri adlı kız 1500 kişi içerisinden bu rol için seçilmiş ve henüz 2. filmi olmasına rağmen gayet güzel bir performans sergiledi bence.
(gzd cng - 10 Ekim 2016 09:38)
ölünce kore'de bir sakura ağacının altına gömün beni. ağacın dallarına da fularımı bağlayın.*en sevdiğim yönetmenler listesinde en üst sıralarda yer alan chan-wook park'ın sarah waters'ın fingersmith romanından uyarladığı filmi cannes'da altın palmiye için yarıştı ve vulcain prize kazandı. 19. yüzyıl londrasında geçen romanı, yönetmen 1930lu yıllar kore ve japonyasına taşımış. yönetmenin yarattığı harika atmosferin yanında, simetrilerle zenginleştirilen muhteşem görsellik üst sınıf bir sinema zevki sunuyor. --- spoiler ---üç bölüme ayrılan filmde çok sayıda plot twist ile yönetmen izleyiciyi sürekli tetikte tutuyor. hideko ve sook-hee'nin aşkına bazen şüpheyle baktım, bazen hayran oldum, en sonunda da büyük bir gülümseme ile mutlu ayrıldım. iyi bir kurgu var fakat benim için filmin tek zayıf yanı farklı karakterlerden farklı kamera açılarıyla izlesek de tekrarlanan sahne süresi çok fazlaydı. bunun farklı açılardan yapılması biraz toparlasa da, filmin temposuna zarar veriyor.oyuncular harika iş çıkarmışlar. özellikle henüz ilk uzun metrajlı filmi olan, kim tae-ri çok etkileyici. lady hideko rolündeki kim min-hee filmin ilk bölümünde naif bir karakteri canlandırırken, aslında kurnaz bir karakter olduğu nüansını çok iyi aktarmış.tabi izlediğimiz film merkezine iki kadının aşkını alınca, bu filmlerin sayısı az olduğu malum, son dönemde çekilmiş iki film aklımıza geliyor. altın palmiye sahibi la vie d'adèle ve hollywood yapımı carol. bu filmleri karşılaştırmak aslında pek doğru değil ama, hollywood'un hala çok muhafazakar olduğunu gösteriyor.--- spoiler ---kostümler, müzik, sinematografi, oyuncular ve yönetmenlik hepsi olağanüstü. chan-wook park'tan bir başyapıt.
(darth werther - 11 Ekim 2016 19:17)
kadin cinselligi ve japon-kore manyakligi bir yana, yönetmenimiz chan-wook park gene psikanalitik yorumlanabilecek bir filmi yaratmis. ustune japon resim tarihi, araya katilmis bati oykulu (sade- yatak odasinda felsefe) hiroshige cizimleri de eklenince muthis bir film ortaya cikmis. yorumlama leziz. siddetle tavsiye edilir.sanirim hayatimda seyrettigim en guzel sevisme sahnelerinden birine de evsahipligi yapmis olabilir. *
(botamaniaensis - 22 Kasım 2016 23:44)
filmin yönetmeni chan-wook park tan yine izlerken rahatsız olacağınız ilginç bir film.zaten kendisi de pasif ve insanları rahatlatan filmleri izlerken keyif almadığını ve insanların böyle film izleyeceklerine gidip spa da rahatlamalarını tavsiye ediyor. ayrıca sadece kitap okuma seans sahneleri için bile izlenebilir. ahtapotlu kadın resminin olduğu kitap :'the dream of the fisherman's wife', - katsushika hokusai (balıkçının karısının rüyası)https://www.sartle.com/…ans-wife-katsushika-hokusai
(chaud - 25 Kasım 2016 13:39)
chan-wook park, ziraat bankası atmsi önünde bekleşen emeklileri çekse beğenerek izleyeceğim için - ki oradan aşırı sapkın, tam kendisine göre öyküler de çıkabilir; emekli deyip geçmemek lazım aslında - bunu da beğenerek izledim. hatta çok beğenerek izledim. hatta ve hatta fingersmith'i izlemiş olduğum ve hikayeyi kısmen bildiğim, ayrıca plot twist denen naneyle zaten oldum olası ilgilenmediğim için her bir karenin keyfini çıkararak, lady hideko'nun pirinç tanelerini yemesi gibi izledim. tabii ki en çok beğendiğim ve etkilendiğim sahneler "okuma seansları" oldu. ki bence bu spoilerın yanından bile geçmez. açıkçası başta chan-wook park'ın neden bu hikayeyi uyarlama gereksinimi hissettiğini pek anlayamamıştım. meğer tentacle erotica olayını imza niyetine kullanacakmış çakal. galiba bu spoiler sayılır. bilemedim. kısacası ben chan-wook park'ın karanlık zihnini aşırı beğendiğim için filmlerini de aşırı beğeniyorum. bunu da her yerde söylüyorum. karanlık ve de sapkın zihnine sağlık sayın abim. (bkz: #35933086)
(fuckleberry linn - 28 Kasım 2016 02:00)
yönetmenlik sanatının ne olduğunu izah eden film. başka yönetmenlerin elinde basitçe işlenip piyasaya sunulacak bir öyküyü chan-wook park almış, yoğurmuş, kendine özgü bazı çeşnileri katıp mayaya bırakmış. nihayetinde hakikaten 2016 yılının en iyi, en estetik, en hatırda kalacak filmlerinden birini yaratmış. yönetmen her sahnesine, atmosferiyle, kadrajıyla, kıyafet, diyalog ve yüz ifadeleri ile fonda dönen müzikle ve en nihayetinde kurgusuyla kendini damgalamış. şayet filmin chan-wook park’a ait olmadığını bilmeyip izleseydim ilk 10 dakikada yönetmeni tahmin ederdim. auteur olmak böyle bir şey işte. izleyin izlettirin.ayrıca harika bir soundtrack albümü var, edinin.
(apedron - 28 Kasım 2016 06:32)
''bu bir chan-wook park filmidir'' ibaresinin en çok oturduğu yönetmenlerin başında geliyor park. sinemasal vizyonu, estetik arayışları onu izleyici ve eleştirmen nezdinde de farklı ve değerli kılıyor. nitekim son yapıtı ah-ga-ssi yönetmenin sinemasal kodlarını eksiksiz bir şekilde barındıran bir nevi geri dönüşünü müjdeleyen film olarak sinema tarihindeki özel yerini alıyor. peki ah-ga-ssi park sineması için bir referans filmi mi? ya da bir başyapıt mı? benim açımdan hem öyle hem değil.park, benim için yaşayan en önemli 3-5 yönetmenden biri. bu sebepten filmlerine karşı olumlu bir ön yargım var. nitekim bu sene fragmanı gördüğümden beri izlemek istediğim iki filmden biri olması (diğeri yine çok önemli bir yönetmen olan asghar farhadi ) hasebiyle gün saydığım bir filmdi ah-ga-ssi. ---------------- spoiler içeriyorbundan sonrası ----------------filmi izlemeye koyulduğum andan itibaren yönetmen diğer filmleriyle mukayese etmekten kendimi alamadım. nitekim park'ın görsel peyzajı her zamanki gibi kusursuz. ayrıntıların karakter yönelimleriyle kesiştiği, kullanılan, yaratılan her obje, plan ve rengin karakterlerin değişim, dönüşümleriyle kurduğu anlamın çoğaldığı, dönüştüğü ve bir sonraki sahne ya da sürprize çentik attığı bir yaratıcı yönetmenlik bu. özellikle objelerin plan ve eylemdeki önemi park'ın takıntılı olduğu şeylerin başında geliyor bu filmin anahtar objelerinden biri saç tokası örneğin. özellikle alan derinliği yarattığı sabit planlarda iki kadının birbirine özdeş kıldığı, bir bakıma birbirlerine dönüşümlerini imlediği yerler tek kelimeyle harika. çok katmanlı bir okuması var filmin. park iki kadının cinsel personaları üstünden bir hikaye anlatmaya koyuluyor. hikayenin dönemeçlerinde plot twistlerle rashomon vari farklı bakıç açısı kompozisyonuyla karakterlerin görünen şeylerin ardında sakladığı sırlara ve bu sırların ilişkilerini taşıdığı bir sonraki evreye hazırlıyor izleyiciyi. ama özelikle serim, düğüm evresinde izleyiciye hazırladığ sürprizleri çözüm evresine taşımayarak sinemayla ilgili meselesinin filmin sonu olmadığını, hikayenin nasıl geliştiği hususu olduğunun altını da çiziyor kalın kalın. hatta bu düsturu karakterlerden birine söyletme ihtiyacı bile duyuyor. sapkın enişte kouzuki, fujiwara'ya hikayeyi anlattırırken fujiwara 'nın kestirmeden sonuca ulaşmasına kızıyor ve ''hikâyenin sonu değil, nasıl geliştiği önemlidir.'' cümlesini söylüyor.park'ın burada izleyiciye bir mesajı olduğu aşikar. zira oldboy hem sinema tarihinin hem park'ın en iyi filmlerinden biri olurken hikayesinin nitelikli gelişimine birde nefis bir sürpriz son kondurmayı başarmıştı. tıpkı sinemanın kullandığı evrensel dilin değişmezliği gibi seyircinin de değişmez tepkileri var. bunlardan biri sürpriz son merakı. özellikle bizim izleyicimiz filmin finale kadar anlatılma biçimiyle pek ilgilenmeden finalde yaşayacağı şoka odaklanır. böylelikle hem filmin genelini heba eder, hem ucuz ve kötü sinemacıların filmlerin serim, düğüm kısımların hiçe sayıp ucuz numaralarla finale odaklandıkları boktan filmler yapmasına neden olur. park'ta oldboy'un ezici şöhretinden ötürü kendinden beklenen '' sürpriz son'' titrini def ediyor bu hamlesiyle ve izleyicisine mesajını açık bir şekilde veriyor. iki kadının süreklediği hikayeye feminist yaftası kondurulmuş birçokları tarafından. bence feminist bir film değil karşımızdaki ama kadınlar hakkında bir film demek yanlış değil. burada sadece feminist kanadın (yönetmenin seçimlerine koşut bir şekilde) doğal olarak tepkisi olabilir ki iki kadın arasındaki cinsel persona gelişimi ''erotik olanın egemen ataerkil düzenin dilince kodlandığı'' düşüncesine uyuyor . yani filmin odaklandığı şey aşk mı yoksa erotizm mi ya da iki kadının erotik olanı keşfiyle başlayan sürece dahil olan şey aşkı tanımlayabilir mi ya da aşkı tanımlayan şey erotik olana dönüşürken libidinal enerji, çekim, skopofili (gözetlemecilik) ve voyorizm (dikizcilik) sinemasal ifadeyle nasıl örtüşüyor soruları sorulabilir. nitekim park iki kadının her türden yoksunluğunu (maddi, manevi değil sadece) freud eksenli kastrasyon, odipal komplex ve hayali uzuv teori gibi kavramlara eşlik eden fallik objelerle desteklerken psikolojilerinin açmazlarını ve elbet gelişimini de bu kavramlar içinde düğümleyip, serimliyor ustaca. zira kendisinin felsefe eğitimi aldığını herkesler bilir. park, özellikle ayakkabı, saç tokası, küpe, ip, fırça gibi objelerle fallusu sembolik bir varlık gibi yeniden üretirken bu iki kadının arzuyu temsil eden karanlık taraflarının açığa çıkışını da basit, çarpık, yer yer absürt durum, olaylarla temsili hale getiriyor. özellikle arzunun tatminine dönük çarpık belirsizlik ve teslimiyetin skopofilik güdüsü cinsellik ve aşk köprüsünü kurarken seyircide yaratılan belirsizlik ve tekinsizlik hissiyle kestirilemez olanın beklentisi yeniden üretiliyor finale doğru. klasik bir hollywood temaşasında ''işin içinde iş var'' kurnazlığıyla sürdürülen gerilim park tarafından başka hiçbir düşünceye mahal vermeden bertaraf ediliyor ve iki kadının hastalıklı keşfi finalde gemi, deniz, yeni ufuklar, yolculuk gibi özgürlüğü imleyen temalarla temize çekiliyor. freud, “yaşam itkisine” karşılık bir “ölüm itkisi” fikrini geliştirmiştir. buna göre “ölümitkisi” dışa vurulamadığında mazoşizmle, dışarı aktarıldığında ise sadizmle sonuçlanır. nitekim enişte ve yeğen arasında kurulan ilişkini arzunun tatminine dönük köleleştirici bir tür dokun(a)mama röntgenciliği, gözetlemeye, röntgene dönük objeleştirici sapkın bir haz. okuma seansları eniştenin küçük masum objeyi elde ettiği, fethettiği yer. oradaki ritüelistik bağlam, mükemmelli ve ideali arıyan, kusursuz, altın oranın peşindeki sapkınlığın erotik hazza, doyuma ulaştığı yegane yeri işaret ediyor. üstelik enişte bu voyöristik yönelime başkalarını da konuk ederek sahip olduğu şeyin ulaşılmazlığını ve obje olarak değerini yeniden üretip bir ürün gibi satmayı hedefliyor ve her defasında başarılı oluyor. işte tüm bu psikanalitik katmanlar iki kadın-enişte ve kont arasında oluşan olayların doğallığına da ikna ediyor seyircisini bir süre sonra. çünkü park özellikle iik kadının birbirini keşfine odaklanırken diğer taraftan süregelen entrikanın ustalığı konusunda hem erkenden elini açık ediyor hem de özellikle entrika ayağını bir bakıma önemsemediğini gösterip meselesinin daha çok bu iki kadın arasında yaşanılan şeylerin bir sonucu olarak çözüme ulaştırmak istediğini söylüyor bana kalırsa. zira istese filmin son ayağında iki kadının kötülüğüne de işaret eden bir tür belirsizlik ilkesiyle filmi noktayalabilirdi. ama başta da dediğimiz gibi 'hikayenin sonu değil, nasıl anlatıldığı önemli'' diyor ısrarla park ve amacına ulaşıyor. bu arada elbet japon- kore vurgusuyla politik bir bağlam yarattığını da atlamayalım park'ın. özellikle japonların kore'yi işgalini de (kadın-erkek fethi, mazoşist köle-efendi lişkisi) filmin güzel metaforlarından biri haline getiriyor zamansal tercihiyle akıllıca. bedenlerin simetrisini kadraj simetrisiyle ölümsüzleştirip hazzı yeniden tarif ettiği finaldeki sevişme sahnesi saflığın doruğu neredeyse.işte tüm bunları dikkate aldığınızda çok katmanlı erotik bir romansın ötesinde saf bir aşk filmine dönüşüyor ah-ga-ssi. carol ya da blue ıs the warmest color'dan ayrıldığı en önemli nokta bu. her iki filmde beklenti ve yönelimin kesin olduğu entrika ve komplekslerden ziyade somut nedenselliğin (fiziki, maddi) yarattığı duygulanımla uğraşıyordu. her iki filmde kendi mitleriyle yarattığı karaktlerin yasak ya da sakıncalı aşkına toplumsal kompozisyonun baskı ve zorunluluğunu iliştirip karakterlerin sebep-sonuç ilişkisine dayalı seçimlerini bir bakıma temize çekiyordu. ama ah-ga-ssi işin o kısmıyla hiç uğraşmayıp tamamen psikanalitik bir çerçeveden değişim ve keşfedişin pirüpaklığna konsantre oluyor. beri yandan hikayenin gerilimine, şiddetin yarattığı erotik gerilimin doyumunun izahına gelindiğinde park'ın daha fazlasını yapabileceği gerçeğini bilmek izleyici olarak canımı sıkıyor benim. ve bu yüzden film nazarımda bir başyapıt değeri kazanmıyor. ama yukarıda sıralanan şeyleri gözden geçirdiğimde de park'ı neden bu kadar sevip önemsediğimi bir kez daha hatırlayıp onun eşsiz sinemacılığının hakkını vermeden de edemiyorum.son tahlilde park filmografisin en üstlerinde değilse de sinema tarihinin özel ve seçkin sayfalarında yer edecek bir film ah-ga-ssi. büyük bir yönetmenin silkinişinin, sahalara geri dönüşünün diyonizyak müjdecisi.
(kulotsuzcorap - 28 Kasım 2016 14:18)
hollywood'un el atıp mahvetmemesi gereken filmdir.
(ramone - 2 Aralık 2016 23:26)
cok zekice, cok provokatif, az biraz rahatsiz edici ve cokca etkileyici bir saheser. ben bu filmi izlemeye doyamadim, ki ne kore sinemasina ozel bir ilgim var, ne intikam hikayelerine.. sinema sanatinin en saf ve vurucu hallerinden birisi bu film bence. --- spoiler ---tarihi yorumlayan bir atmosfer, sansursuz lezbiyen seks, biraz iskence, bir de devasa ahtapot. bunlari bir araya getirebilip, absurd gorunmemeyi basarmak sanat degil de nedir?--- spoiler ---
(betterthanyourex - 5 Aralık 2016 09:31)
film bende bir masalın içindeymişim gibi bir his yarattı. oldeuboi ne kadar vurucu ve rahatsız ediciyse bu film de o kadar huzur vericiydi. bir film tüm o olaylara kurguya ve erotizme rağmen nasıl bu kadar naif kalabilir doğrusu hayret verici. film bitip de jenerik akarken insanın unutmasının pek mümkün olmadığı bir şarkı başladı. filmin naifliğine son noktayı da bu şarkı koymuştu, sanki filmi baştan sona tekrar anlatıyordu. film bittiğinde tabi şarkının da etkisiyle huzur kapladı içimi, rahatladım. tavsiyem odur ki izleyiniz ve izletiniz efendim.
(onuyazmabunuyazma - 11 Aralık 2016 04:13)
kendi içerisinde tutarlı ve özgün bir görsel dil oluşturmaya çalışan bir film öncelikle söyleyeyim, gözünüz okşanacak. --- spoiler ---film üç bölüme ayrılıyor. bölümlerin karakterlerin algılarından oluştuğunu bilmiyorduk en başta tabii: hizmetçi, prenses ve sahte kont. meğerse prenses en başından beri olanları biliyormuş, ondan sonra da bu ikisi bir olup bunun arkasından değiştirmişler her şeyi. o dönemdeki fantazilerden birini öğrenmiş oluyoruz böylece. okuma dersleri buymuş meğerse. sapık amca karakteri çok fena mide bulandırıcı.--- spoiler ---benim bu filmle beraber sorguladığım şey, uzakdoğuluların garip fantazileri olması normal mi meşru mu bunu anlayamıyorum. hayır, bizim yönetmenler ya da diğerleri de bu kadar cesur olsunlar madem (lars von biraz daha serbest bu konuda), çünkü insan her yerde insan. uzakdoğuluysan vahşet bas gibi bir moda girdik gibi geliyor sanki?açıkçası psikolojik olarak o kadar derin film izledikten sonra film ekiminde, bu film bana fazla biçim sevdalısı geldi (benim film zevkime göre biçim yeterli deil) ve pek içine giremedim. ama bu rexxde en arka koltukta oturduğumdan, iki kafa arasındaki 10 santimden izlediğim kadarıyla düşündüklerim. bir de altyazıcı sağolsun kaydırıyordu doğru sahneye doğru yazı gelmiyordu ama onlar da haklı tabii kalibre etmek zordur.
(yalansayalan - 11 Aralık 2016 12:15)
dış ülkelere servisi handmaiden-hizmetçi olarak yapılmış olsa da ah ga ssi yanılmıyorsam hanım anlamına gelmekte. öyle duydum filmi izlerken.bu arada film gördüğüm en başarılı filmlerden. aileyle değil yalnız başınıza izleyin yoksa kumanda ararsınız.
(nediyebilirimki - 12 Aralık 2016 21:13)
bu yıl izlediğim en iyi film. anlatmıyor, gösteriyor. göstermiyor, filmin içine alıyor. neredeyse her bir karesi görsel bir şölen. (bkz: chan-wook park) efsanevi bir yönetmen.--- spoiler ---hizmetçi kız ve hanımının sevişirken, bedenlerinin salgıladığı sıvıların seslerine kadar düşünülmüş. pornoyla erotizm arasındaki farklardan biri bu olsa gerek. o kadar gerçeğe yaklaşmış ki chan-wook park.--- spoiler ---
(gala - 25 Aralık 2016 10:16)
not: bu entry filme dair bir takım sürprizleri açık ediyor, filmi izlemeyenler ona göre okusun.bu senenin bence en iyi filmlerinden biriydi. klasik bir kadının özgürleşmesi hikayesine chan-wook park sinemasına has plot twistler katarak bu hikayeyi daha şaşırtıcı veya çekici kıldığından dolayı değil elbette. neden dolayı peki? ilk katmanda hikayenin yerleştirildiği tarihsel arka plan var. film japonyanın, koreyi işgali döneminde hem ingiliz hem de japon hayranı sapık bir bibliyofili, taşralı, ingilterede uzun yıllarını geçirmiş sınıf atlama meraklısı bir dolandırıcıyı ve iki kadın karakterin hikayesini birbirine bağlıyor. - her ne kadar kadın karakterler başrolde olsa da ben onları biraz fazla yüzeysel, yüzeysel değillerse de fazla açık bulduğum için atlıyorum - bizim sapık bibliyofilimiz işgal ve sömürge kaynaklı bir kültürel bunalımın yarattığı bir tipoloji tıpkı lüks bir restoranda fiyatlarına bakmadan şarap siparişi vermek isteyen köylü dolandırıcımızın aynı çarpık kültürel atmosferin ve sınıfsal gerilimin mahsulü bir tipoloji olması gibi. fakat burada basit bir züppe tipi yok, olgunlaşmamış, modele benzemek için çaba sarf ettikçe aslının sönük bir kopyası olarak kalmış, bizim ilk romanlarımızdan çok tanıdık olduğumuz o felatun bey tipi. bunun yerine chan-wook park çok daha karmaşık bir ilişkiler ağı örüyor film boyunca. benim en çok dikkatimi çeken de filmin, bu bahsettiğim arka plana yerleştirilmiş karmaşık örgüsü, kendimce var olduğunu düşündüğüm bu alt metni ve "kültür karşıtı" tavrı oldu. kültür karşıtlığı (tabi ki bu ifadeyi her halükarda tırnak içinde düşünmemiz lazım) genelde kültürün karşısına hayatı, doğayı, kültürle belirlenmemiş olan barbarlığı yani doğal olanı veya biraz daha ileri gittiğinde kendini vahşet olarak dışa vuran yıkıcılığı çıkarır, bu film ise kültürün karşısına barbarlığı çıkartmak yerine tam da kültür ve barbarlık arasındaki ilişkiye yaptığı vurguyla (belki eleştirel teoriye aşina olanların çok da yeni bulmayacağı bir vurgu) kendine has bir tavır alıyor. her şeyi bütün ayrıntılarıyla anlatmaya teşvik eden, hayatı boşluk bırakmamacasına en küçük detaylara kadar inceltip hazzın nesnesi kılan, estetize eden, kendi halesiyle kutsadığı müddetçe yani edebileştirdiği, edebi bir söylem içinde anlatısallaştırdığı müddetçe vahşeti bile hazzın nesnesi kılan yüksek kültürün - filmde japon veya ingiliz kültürünün - vahşetle girdiği alışveriş, barbarlıkla içli dışlılığı. manyak fakat aşırı incelmiş zevklere sahip bibliyofil karakterin, bizim taşralıyı harcarken hala karısıyla gerdek gecesinde yaşadıklarını anlattırmaya çalışması, parmakları kıtır kıtır doğramaya verilen arada, etin katmanlarından, ıslaklıktan, yumuşaklıktan bahsedilmesi ve hatta kendisini zehirleyerek öldüren dumanı bile bir tür görsel haz nesnesi kılmayı becermesi bu bahsettiklerime bir örnek olarak verilebilir. bir de bunu, başta bahsettiğim arka plana yerleştirdiğimizde yani japonyanın - o yüksek kültür sahibi, her ayrıntısı ayrı ayrı tasarlanmış incelmiş hazların ülkesi japonyanın- koreyi ilhak etmesi tarihsel arkaplanında okuduğumuzda bu kültür barbarlık ilişkisi, kore tarihine dair siyasi bir vurgu da kazanıyor. bu arada yalnız kaba kuvvetiyle değil kanı hareketlendiren, dünyayı olduğu gibi daha küçücük bir çocukken bizim dolandırıcımızı da cezbeden yüksek zevkleriyle sömürgeci ingilterenin bu işgale destek verdiğini de unutmayalım. işte her şeyi kişisel bir haz nesnesi kılarken sınır tanımayan ve giderek türlü sapıklıkları, manyaklıkları, eziyetleri de anlatısallaştırıldığı oranda ve hatta giderek o estetik yaşantıya dahil edilip tecrübe edildiği oranda kabul edilebilir kılan o kişisel boyuttan, o naif inancın aksine sahip oldukları pek yüce kültür, uzun bir barbarlıklar tarihini geride bırakmalarını engellemeyen belki de barbarlığın tıpkı bir parada olduğu gibi sadece diğer yüzü olan o yüksek kültüre sahip olan ülkelerin siyasi-tarihi boyutuna. burada eğer bu okumayı sürdürürsek bibliyolfil beyefendinin eziyet etmekten imtina etmediği kadınları belki korenin kendisi olarak bile düşünebiliriz. yani erkek-kadın arasındaki ilişkiyi, sömürgeci sömürge arasındaki ilişkinin hem bir yansıması ve belki de bir tür alegorisi olarak. (sanırım kusacağım, bu çok bayağı oldu biliyorum ama tabloyu tamamlamak için sadece) bir sonraki adımda da kültüre karşı, doğanın değil ama doğal olmayan bir doğallığın, yani iki kadının aşkla birbirine bağlanmasının çıkarıldığını bile söyleyebiliriz. (tamam bitirdim) fakat garip olan bir şey bu iki kadının "aşkının" tam da o sapık literatürden öğrenilmiş ve hayata geçirilmiş olması. kısmen. buraya kadar filmi bir tür aşırı yoruma tabi tuttuk galiba. fakat bu yorumu sürdürerek chan-wook park'ı eleştirmemiz, chan-wook park'ın eleştirisi dediğimiz şeyi yönetmenin ta kendisine yöneltmemiz de mümkün. yukarıda anlattığım ve kültür karşıtı olarak tavsif ettiğim tavrı, plastik bir görüntü dünyasıyla ve stilize, simetri düşkünü bir görüntü işçiliğiyle yapmanın bir anlamı var mı? bundan da öte, parmak kesilirken, tezgahtan yavaşça akan kanı, o kanın dokusunu ve sıcaklığını seyirciye hissettirecek kadar şehvetle göstermenin, vahşeti bile hazzın kaynağına taşıyan bir tavırdan farkı ne? farkına varmadan kapıldığı bir tuzak mı bu yoksa chan-wook park'ın taşımakta bile bile ısrar ettiği ve böylece kaçınılmazlığını göstermek istediği bir çelişki mi? bunu bilemiyoruz, fakat bir çelişki olduğu muhakkak.edit: entry'yi yazarken hasta japonların yaklaşık 200.000 güney koreli kadını sex kölesi olmak için zorladıklarını bilmiyordum. bu bilgiyle birlikte hem film hem de bu entry'de yapılan okuma çok daha anlamlı bir yere oturdu: http://www.telegraph.co.uk/…---forced-to-be-sex-sl/
(aptus - 26 Aralık 2016 22:58)
chan-wook park'ın oldeuboi kadar olmasa da muazzam şeklinde nitelendirebileceğim bir diğer filmi. bir hikâyeye dâhil oluyorsanız elbette karakterleri tanıtıcı birtakım ögeler seyretmek durumundasınız ki ilk bölüm buna hizmet ediyor. ikinci bölümle birlikte film çok daha sanatsal bir boyut kazanıyor ve vites yükseltiyor. erotizm sahneleri senaryoya öyle güzel yedirilmiş ki izledikten sonra düşündüğünüzde olmasalar filmin eksik kalacağını düşünüyorsunuz. hatta filmde erotik sahnelerin "eksikliği "ile ilgili bir mizansen bile var. yönetmen belki erotik sahneleri eleştirenlere bir cevap olarak koymuştur bunu, bilemiyorum. sonuç olarak senaryosuyla, müzikleriyle, tablo gibi görüntüleriyle estetik bir sanat filmi izledim.
(minareden atlayan fil - 8 Ocak 2017 13:12)
oldeuboi ile taninan chan-wook park'in erotizm ve gerilim iceren 2016 yapimi filmi.film, sarah waters'in fingersmith adli romaninin uyarlamasi. roman, victoria donemi ingilteresinde geciyor olmasina ragmen filmde japonya somurgesi altindaki kore backgroundi islenmis.1930'lar. kouzuki, erotik bir roman koleksiyoneri. bu erotik romanlarla ilgili belirli okuma saatleri duzenliyor ve bu okumalari yegeni hideko'ya yaptiriyor. hideko bir nevi seks oyuncagi gibi. ustelik cok da zengin bir kadin ve bu yuzden amcasi kouzuki tarafindan esaret altinda tutuluyor. fujiwara adindaki uckagitci bir adam, japon bir kont rolune burunerek hideko'nun servetine konmayi ve onu akil hastanesine kapatmayi planliyor. bu plan icin de sook-hee adindaki bir genc kizla anlasma yapiyor. ne var ki evdeki hesap carsiya uymuyor ve twist ustune twist gorebileceginiz olaylar silsilesi ve entrikalar yasaniyor. insanlarin aslinda gorundukleri gibi olmadigi da basarili bir sekilde izleyiciye yansitiliyor.erkek hegemonyasi altindaki bir kadinin ozgurlesme surecine sahit oluyorsunuz. ister heteroseksuel ister homoseksuel bir iliski olsun askin ve tutkunun gucunun bir insanin hayatini nasil etkiledigini gozler onune seren bir film.
(aspetto - 13 Ocak 2017 02:33)
plot twist'in allahını tattırmıştır. hassiktiiiir! aaa hassiktir! oo hassiktirrr! şeklinde kavşaklardan geçe geçe filmin sonuna geldim. neticeden memnunum şahsen. tişikkirler.arada abuk subuk sevişmeler yok değil ama manalı sevişmeler var ya, işte o kısımlar enfes. memelerini yediğim...
(demesi kolay tabii - 23 Ocak 2017 22:01)
başka sinema tarafından yapılan açıklamaya göre, filmin ithalatçısıyla yaşanan bir sorundan dolayı vizyona giremeyecek olan chan-wook park filmi. ithalatçı değil de filmdeki erotik sahnelerden dolayı veto yemiş olma ihtimali daha yüksek. güney kore sineması severlere ise filmi kaçırmayın derim.
(timon - 6 Nisan 2017 19:29)
şahsi fikrim, sinema alanında oldukça kötü geçen 2017'nin en iyi filmi. büyük keyifle izledim, izleyin.
(sir archie rainsborough - 12 Mayıs 2017 10:26)
Yorum Kaynak Link : ah-ga-ssi