Nokta (~ Dot) ' Filminin Konusu : new york'da bulunan 4 ceset yetkililerin dikkatini çeker. genç polis dedektifi mike reilly, sağlık bakanlığına bağlı güzel araştırmacı terry houston'ın da yardımıyla 4 şüpheli ölümü araştırmaya başlar. hepsi de ortak bir payda da birleşmişlerdir. fakat bunun bir tesadüf olup olmadığı belli değildir..! kurbanların hepsi, feardotcom adresindeki internet sitesine girdikten 48 saat sonra gizemli şekilde ölmüştür. zamanla ölümlerin arkasındaki gerçeğin, gözükenden çok daha karışık olduğunu fark etmeye başlarlar. sırrın çözülmesi içinse tek bir yol vardır. o da siteye girmek!.. filmin yönetmenliğini lanetli tepe ile tanıdığımız wiliam malone üstleniyor. film, başarılı bir yapım olmamasına rağmen, interneti kullanış biçimiyle dikkat çekiyor. benzer bir temayı önümüzdeki dönem sık sık görebiliriz...
Ödüller :
Tabutta Rövasata(1996)(7,8-8014)
Kaç Para Kaç(1999)(7,7-2614)
Insan nedir ki?(2006)(7,6-2861)
Filler ve Çimen(2001)(7,1-2560)
Gölgeler ve Suretler(2011)(7,0-684)
Yozgat Blues(2013)(6,8-2986)
Cenneti Beklerken(2006)(6,8-1373)
Bekleme Odasi(2004)(6,5-1996)
Devir(2013)(6,1-135)
Balik(2014)(5,8-239)
Çamur(2003)(5,4-454)
Dream(2016)(5,1-173)
!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali : "Best Turkish Director of the Year"
yillar sonra tekrar cikanveilk sayisinda eksi sozluk malazgirt te zirvesi ne ve dolayisiyla eksi sozluk e 5 sayfa ayiran saglam dergi.edit : gun itibariyle taksim megavizyonda bir 20-30 adet bulunmaktadir.
(la traviata - 3 Kasım 2006 00:47)
bizim medyamız dısarıya meraklıdır, özenir deriz ya. öyle abi aynen öyle. işte bir dergi, tek basına türkiye'yi sarsacak kadar büyük habere imza atıyor, andıc'ların resmi dairelerinde dolastığını, insanların devletin ona verdiği görevi değil de, kendi kendine kurabileceği sistemi tartıştığını gösteriyor, ama bizim medya, watergate'i yıllar sonra bile unutmayan, ismi john olduğu için parayla röportaj yapmaya çalışan medya, hatta bir tanesi dosya için "yalan" dedi, cevabını resmi ağızdan şak diye aldı, bunu gözardı edebiliyor. sıraya sıraya girin sıraya.. alper gormus ile röportaj yapmak için, nasıl cesaret ettiniz, gazetecilik nasıl olur, habercilik nedir, yazarlık nedir öğrenmek için sıraya girin...
(daha - 6 Nisan 2007 14:50)
genel kurmay'ın isteği üzerine terörle mücadele şubesi tarafından basılmış olan muhalif yayın organı..polis, askerin emriyle (ya da ricasıyla, farketmez) hareket ediyorsa zaten darbe olmuş demek ki, daha ne..
(burali - 13 Nisan 2007 13:46)
son sayılarının hemen hepsiyle gündem belirlemiş, gazeteciliği onurunu koruyarak yapan bir dergi. başına bu tür sorunların gelmesi üzücüdür ama şu an ülkedeki havayı düşününce çok da şaşırtıcı olmuyor. işin garibi normal bir ülkede * bu haberlerden dolayı başına baskın gibi olayların gelmesi gereken adresler çok farklıdır. diğer taraftan herkesin üzerinde konuştuğu "2 darbe atlatmışız" haberi zamanın genel kurmay başkanı * tarafından açıkca yalanlanmamıştır. hatta verdiği söyleşiden bu iddaaları kabul ettiği yorumu bile yapılabilir. adalet mekanizmasının doğru şekilde çalışmadığı yapılarda diğer kavramları yüceltmenin pek bir anlamı olmuyor.
(xarziyan - 13 Nisan 2007 14:04)
"fetullahçı dergi" dendikçe kıçımla güldüğüm şeydir bu.ortalık cahil cüheladan geçilmiyor. bir zahmet bir araştırın be adamlar, kim dindarmış, kim cemaattenmiş, kimin karısının kızının başı kapalıymış: el insaf! dezenformasyondan kusup boğulmak üzereyim - yani sırf bu yüzden atesit halimizden vazgeçip ailece mümin olup allah'a yalvaracğız bu gidişle: tanrım kurtar bizi şu cahil ve geveze güruhtan diye. imdat.
(portugam - 13 Nisan 2007 15:11)
hakkında sözlük'te yazılanları okuyunca "bu ülkede kimse demokrasi istemiyor" diye kendime yine yeniden söylenmeme neden oldu bu..bir kısım, demokratım diye geçinip sonra da rejim muhafızlığı adı altında ona söyleneni yapıyor..kendisini ifade etmekten o kadar yoksun bırakılmış ki, "oldu paşam" deyip anayasayla tariflenmişliği kaale almadan "gettii gettii" diye canhıraş her yöne saldırıyor..bir kısım, demokratım diye geçinip, gazetecilik yaptı diye bir derginin basılmasını, zamanında benim tarafımda duramadı ama diyerek umursamazlıkla "yiyişin bre" diyerek seyre dalabiliyor..bir kısım, demokratım diye geçinip cemaat yönlendirmelerinden bahsediyor..cemaat yayınıysa bana ne, cemaat yayını değilse yine bana ne..benim tüm inandığım fikirlerin arkasında durmayı beceremediyse bana ne..bana, arkasında durduğu fikirleri okumak ve üzerine düşünmek gayet yetiyor.benim yaşama hakkıma, ifade hakkıma dair kim bu ülkede bana "özgürsün" diyebiliyor ki?kim kişilik haklarını kendi adına savunuyor ki?demokrasiyi istesek seçim barajlarıyla uğraşırız, demokrasiyi istesek şu an meclis çoğunluğunu sağlayan halkın çoğunun neyi istediğini görmezden gelmeyiz, demokrasiyi istesek askerin siyaset değil ulusal güvenlikle ilgilenmesi için çaba harcarız, demokrasi istesek gündem gazetesinin kapatılmasına da nokta'nın basılmasına da karşı dururuz..demokrasi istesek, meclisçe seçilebilirliği olan başı kapalı bir cumhurbaşkanı eşininin bizi temsil etmesinde sakınca görmez ya da başı kapalı bir eşle temsil istemiyorsak bunu içimize sindiremiyorsak seçimlerde bu fikirde olan partilere oy veririz..bunun için çalışırız.yoksa, eyvaaah rejim elden gidiyor diye veryansın ederek, orduyla beraber yürüyerek demokratlık olmaz.yarın ankara'da yürüyeceklerin sayısının kaç katı insan evinde oturup eğlence programı izleyecek tv'de asıl bunun farkında mıyız?bir ülkede demokrasi var ise, herkesin fikrini söyleme ve yazma, yazdıklarından dolayı da polisçe basılmama ve hatta kapatılmama hakkı var.bu ülkede kimse demokrasi istemiyor kardeşim..alenen "demokrasi istemiyoruz" desek de rahatlasak ya..son dakika. az evvel nick fury demokratlığıyla ilgili açıklamasını yapmış..takdir ediyorum
(gurubvakti - 13 Nisan 2007 17:30)
girtlağımıza kadar işe gömüldük, bakirköy'e, incirli'ye gidemedik. hiç olmazsa burada yazalim. her şey tartişilabilir. nokta'nin haberciliği, habercilik anlayişi, haber-yorum ilişkisi vs. tartışabiliriz. nokta'nin yer yer yeterli araştirmaya dayanmadan zaman zaman spekülatif habercilik yaptiği da iddia edilebilir. ama saniyorum tüm bu konularda nokta, mevcut haftalik haber dergileri, aktüel, haftalik, aydinlik, tempo vb. gözönüne alindiğinda en namuslu en doğru dürüst yayin yapan ve habercilik etiğine en uygun çalişan haber dergisidir. bu durumda son bir kaç aydir sözkonusu "andiç" ve "darbe" haberlerinin neden nokta'ya servis edildiği, hangi amaçla sizdirildiği vs. tartışılabilir ve bu soru soruldruğunda yanit muhtemelen anlaşilabilir. çünkü nokta bu 'haberleri' "en objektif" biçimde sunmasi muhtemel, yani siyasal olarak, şantaj vb. amaçlarla kullanmayacak ve haberin servis edilmesiyle amaçlanan etkiyi yaratmaya en uygun yayindir. benzer haberlerin diğer dergilerde nasil yayınlanacağı bir tarafa, yayinlanip yayinlanmayacağı, hangi sümen altlarinda saklanip nasil ve nerelerde kullanilacağı bile tartışmalıdır. eh malumunuz andiç'ta, günlük de haberleri takip edenler için doğruluğu pek kuşku götürmeyen ve türkiye gündemini belirleyen haberler olarak nokta'da yer bulmuştur. eleştirilecek tek yani ilgili andiç'larin ve günlüklerin neden kismen kısaltılarak yayınlandığı olabilir. öte yandan bir miktar işin içinde olanlar bilir, bu çapta haberlerin kaynağı, neden servis edildiği vs. sorgulanmaz. bunlar çok büyük ve çok önemli haberlerdir ve akli siyasal hedeflerle, mali çikarlarla vs. bulanmamiş, iktidar gruplariyla göbek bağı olmayan her gazeteci bu haberleri gözünü kirpmadan yayinlar. elbette kaynak sorgulanir, hedefler tartişilir, haberi sizdiranların amaçları tahmin edilir, haberin sunumunnda "kimseye alet olunmamasi" için gayret edilirama haber yayinlanir. her düzgün haber dergisi ve editoryal bu haberleri yayinlar. ötesi laf-i güzaf'tir, art niyettir. bu bakimdan "demokrasi", "bağımsız medya" laflarini dillerinden düşürmeyenlerin ve medya tekellerinden, kartellerinden yakinanların şimdi yaptiği haberler dolayisiyla nokta'yi hedef göstermeleri ya da yapilan baskini nokta'nin fettullahçiliği vs. iddialariyla bulandirip hakli göstermeye çalişmalari traji komik ve basin özgürlüğünden ne anlaşıldığını göstermesi bakimindan ibret verici bir durumdur. ama tüm bunlar bir yana özellikle son bir kaç haftadir nokta'nin mevcut siyasal çatişma düzleminin bir tarafi haline getirilmesi başli başina ilginç bir gelişme. özellikle büyükanit'in açıklamasıyla birlikte nokta da içinde olmak üzere "bir kısım medya"nin (hatirlarsiniz bu bir kisim medya lafini) hedef haline getirilmesi, nokta'nin "islamciliği" ve "fettullahçılığı"ndan dem vurarak saçma sapan bir şekilde suyun bulandirilmaya çalışilmasi gerçekten ilginç. çünkü bunlarin gerçeği yansitmadiğnii, noktanin editoryal yönetiminin bu tür gruplarla ilişkisi olmadiğini biliyoruz. bilen bilir diğer gazete ve dergilerde çalişan gazetecilerden hemen hiç bir farki olmayan, çoğu da doğan, merkez vb. çemberlerinden geçerek noktaya gelen editoryalin üyeleri geçmişte cumhuriyet, milliyet, radikal, sabah, yeni şafak, aktüel, haftalik gibi farkli mecralarda gazetecilik yapmiş kişilerden oluşuyor.. bu ekibin diğer gazetecilerden farkinin sadece biraz daha bağımsız çalişabilmek olduğunu ve bu bağımsızlığın bile iyi bir dergi yapmaya yaradığını biliyoruz. o halde söz konusu haberlerin büyük olasilikla abd kökenli ya da destekli gruplar tarafindan, utah ya da langley kanallarindan geçerek neden nokta'ya servis edildiği tekrar sorulabilir. yani ne islamci ne de ulusalci cepheye dahil olmayan, ne milliyetçi ne liberal, ne avrupa yanlisi ne karşıtı olmayan, yani ortaliktaki mevcut suni siyasal kutuplaşmalardan herhangi birine sempati duymayan görece bağımsız bir haber dergisine neden bu kadar önemli haberlerin servis edildiği sorulabilir. ama yaniti yukarida verdik ve yanit sorunun içinde gizli. çünkü bu haberleri yayinlayabilecek başka bir medya grubu bulunmuyor. asil sorulmasi gereken soru haberin kime servis edildiği değil, arka arkaya neden servis edildiği? çünkü daha önce genelkurmay önünde basina atabeyler dosyasi dağıtanlar kimlerse, noktaya bu haberleri servis edenler de muhtemelen ayni gruplar vehaberlerin sizdirildiği konjonktür gayet ilginç. yine haberler içinde abd, tüsiad, mit, ordunun işbaşindaki mevcut kadrosu hakkinda hiç bir şey bulunmamasi ya da bu yönde traşlanması da size de bizim gibi gayet ilginç gelebilir. noktaya servis edilen ve her iki ses getiren haber de, hem akp'nin temsil ettiği siyasal cepheye, hem de ordu da bir tür temsiliyet bulan ulusalci cepheye verilmiş birer "uzlaşma notasi" olarak okunduğunda olaylari anlamak belki biraz daha kolay. ortadoğu'da ciddi bir yeniden yapılanma süreci yaşayan, şii islamci hareketlere karşi abd yanlisi bir sünni baraj kurmaya çalışan abd'nin politikalari açisindan en istenmeyen şey muhtemelen türkiye'de yaşanacak köklü bir siyasal çatışma. bu süreçte ordu, emniyet, üst düzey devlet bürokrasisi ve akp iktidari arasinda cumhurbaşkanliği, ab, seçim süreci vb. konularda abd kökenli inisiyatifin herkesi bir uzlaşmaya zorlamasinda ve sopayi gösterip havuca razi etmeye çalişmasinda şaşirtici bir yan yok. bu inisayitifin sunduğu zorlama uzlaştirma projesinin başarısızlıği bir başka konu. bu projenin başbakan'in ve ordu komutanlarının amerika gezileri sirasinda hallolmadiği da son gelişmelerle iyice ortaya çikiyor. gezinin ardindan ortaliğa dökülen anketler, andiçlar, günlük'ler ve son olarak büyükanit'in konuşmasi, nokta'ya yapilan baskin ve haftasonu yapilacak miting bu gerginliğin ve yeni bir zorlama sürecinin başladığının işaretleri. akp'yi uzlaşmaya zorlamak, mevcut siyasal poziyonlari korumak ve güçlendirmek bu yeni gerilim sürecinin yeni hedefleri. bu gerilim'den demokratik bir gelişme doğacağını, demokrasi yanlisi bir cumhurbaşkanı seçileceğini vs. umanlar ise sanirim fazlasiyla yanilacak. demokratik kanalları hizla tikamaya yönelen ve büyükanit'in konuşmasiyla açilan bu yeni gerginlik cephesinde nokta'nin da özel bir savaş alani haline getirilmesi ise bunun göstergelerinden sadece biri. bağımsız habercilik ve gazetecilik yapmaya çalişan bir dergiye karşı askeri savcilarin verdiği izinlerle baskinlarin yapildiği bir ülkede tüm bu gelişmelerin "demokrasi" adina yapildiğini zannetmek ve böyle sunmak, mevcut siyasal taraflara destek vermek ise ancak safdillerin ve kötü niyetlerini gizlemeye çalişanların işi olabilir. tüm bunlar karşisinda hiç olmazsa bu gece bakirköy'de "ne şeriat, ne darbe" diyen birilerinin sesini duymak sevindirici olacak. onu da bu aralar sadece bakirköy'de duyabileceğiz anlaşilan. ama olsun, normal olana deli, deli olana normal muamelesi yapildiği bir ülkede yaşamak isteyenlere ithaf ederiz bunu da.. burnunun dikine giden tüm delilere selam eder, nokta'ya geçmiş olsun dilerim. umarim dergi yetişir..halkin delilerinden ziya...
(ged - 13 Nisan 2007 19:21)
kesintisiz tek plan çekilmiş bir filmdir.kesintisiz tek plan nedir?:kamera bir kez çalıştırılır ve filmin sonuna kadar çekim devam eder. örneğin 60. dakikada hata yapılırsa tüm çekime en baştan tekrar başlanır.(kesintisiz tek plan çekilmemiş, planları kesintisizmiş. e filmi izlemeden girilen entry de bu kadar doğru olur.)
(can - 8 Mayıs 2009 13:57)
derviş zaim film yapar da biz gidip izlemez miyiz, dedik, film gösterime girdi, koştuk gittik.neredeyse bir başımıza koca emek'in delisoğuk salonunda bir saat süren, kesintisiz tek plan (gibi) çekilen ve dolayısıyla da ara verilmeyen filmini izledik.cenneti beklerken'de minyatürdeki hanların hamamların üç boyutlu hale gelivermesinin bir adı/tekniği vardır elbet -ki o filmde esas hoşuma giden, bu sahneler olmuştu. nokta'yı ise, film bittiğinde önümde oturan dörtlünün ağzından çıkan "cuma gecesi için en kötü seçim" cümlesine inat, kare kare, an an, cümle cümle sevdim beğendim dertlendim. derviş zaim'i görmek, kendisine filminin nasıl içime oturduğunu söylemek ister deligönül.tabii burada onun "hayattaki eylemlerimiz söz konusu olduğunda, hangi durumda ahlaki sorumluluklarımızı bütünüyle yerine getirdiğimiz söylenebilir" sorusu üzerine kurulu* senaryosu mu daha çok vurdu bana, yoksa dizilerdeki bıçkın delikanlı rolünden hele şükür sıyrılmış, azapta gerek mehmet ali nuroğlu'nun oyunculuğu mu, işte onu bilemedim.ha bir de film, nun'unun noktasını aradıkları sözün yazılışı gibi gidiyor, ne güzel yahu.ayn'ı yazmak için başladığınız yerin hemen hizasına gelmek ama geriye doğru gitmek gerekiyor.sonra devam ediyorsunuz, yine geri geri gidiyor kalem, anlatılanın hizasında;bir elif her zaman dümdüz bir elif olmuyor.derviş zaim hep film yapsın, daha da güzel filmler yapsın,bekliyoruz, inanıyoruz "dedirten" filmdir.nokta.* derviş zaim'le "izliyorum", altyazı, mayıs'09, sf-27.
(bayan muannit sahtegi - 9 Mayıs 2009 00:51)
iyi film. nokta başka bir elden çıksaydı nasıl olurdu bilemiyorum, fakat pek tanımadığım derviş zaim'in bu filmdeki yalınlığını, filmin müziğini sevdim. mazlum çimen iyi iş çıkarmış. gelelim üzerine söyleneceklere. filmin kesintisiz tek plan çekilmesi, önemli bir gerçeğe gönderme yapıyor bence. bilenler bilir, hüsn-i hatt sanatında harflerin tek seferde, hatta tek nefeste çıkması gerekir (evet nefes tutulur yeri gelince). bazen yarıda mürekkep biter veya harfi bitiremeyecek kadar azalırsa, yeniden hokkaya batar kalem. ama bu ikinci hamle ilkinden her zaman daha zordur. çünkü yazının tamamen bozulması riski vardır.ilim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı sözü "afallahu anhu" kelimesinin noktasında karşılığını buluyor. olayların düğümünde hep "nun"un noktası var. yani ilim aslında onun noktasında gizli, etrafında dolaşılıp bulunamayan, künhüne varılamayan birden fazla gizem, hep bir "nokta"nın sırtına yükleniyor. hattat ahmet'in hikâyesinde eksik kalan bir şeyler vardı. moğol istilası döneminden kalma bir yazmayı aynen kopya edebilecek yetenekte bir hattat, hokkaya kalemi asla öyle batırmaz ve mürekkebi kalemle öylesine hoyratça karıştırmaz (genellikle bu iş ayrılmış minik çubuklarla karıştırma işi yapılır, kalemin ucunda en küçük bir deformasyon bile olmamalıdır) . yazısına elifle başlarken (sevgilisinin adının elif olması, elif'in başlangıcı simgelemesi [ki filmde de yeni bir hayatı imliyordu] hep atmosfere hizmet eden şeylerdi) uzaklaşan kamera geri döndüğünde kağıtta ayınla başlayan "afallahu anhu" yazıyordu. filmin yazılarını yazan fuat başar montaj aşamasında görseydi muhakkak müdahale ederdi; sadece sehiv diyelim buna iyi niyetle. mevlana hamdım piştim yandım diyor ya hani, tam da araftaki ahmet bana biraz ham geldi. kaosunu besleyen, zıtlarda salınan ruh halini anlamaya çalışmama rağmen. filmin finali ise fuzulî'nin müstensihlere yönelik edibane bedduasını hatırlattı bana: "kalem olsun eli ol kâtib-i bed tahririn ki fesâd-ı rakamı sûrumuzu* şûr *eyler kâh bir harf sükûtuyla nadiri nâr* kâh bir nokta kusuruyla gözü kör eyler"edit: seyretmeye niyetlendiğim filmler hakkında önceden edinilecek her türlü malumata kendimi bilinçli olarak kapatmışken her zamanki gibi; meğer amerika'yı yeniden keşfetmeye uğraşmışım, hazır keşfedilmişi varken: http://www.noktafilm.net/directorsstatement.htm
(kirkinin da kulpu kirik kup - 13 Mayıs 2009 20:16)
derviş zaimin filmleri genelde bana çok sentetik gelir, fazla düşünsel, fazla yükleme yapılmış ve üzerine aldıkları düşünceleri taşıyamıyacak kadar zayıf gelirler. daha doğrusu bu taşıyamama problemi filmin dramatik yapısından değil de bahsi açılan düşüncelerin hamlığından filan kaynaklanır. düşünceler sanki filmin öncesinde varmış da omurgayı düşünceler üzerine inşa etmiştir derviş zaim. karakter, olay veya imge odaklı değil de fikirler odaklı çalışır. sonuçta o kadar fazla meseleye el atar ki film hepsini süpürür ve hiçbirini özümsemez. işlenmemiş düşünceler filmi hantallaştırır ve ham bir şekilde yüzeyin dışına taşarlar. bir alt metin ve fikir kalabalığıdır ki sentetikliğin sebebi de budur. akıcı ve kıvamlı değil blok blok istiflenmiş gibidir.nokta bu açıdan daha farklı bir yerde duruyor sanki. bir kere daha kısıtlı bir alan üzerinde yoğunlaşıyor, sürekli o alanı deşiyor, o alanda işliyor. ve derviş zaim hakkaten de filmin içine iyice yediriyor meselesini. filmlerinin biçimi üzerine çok kafa yoran, sinemanın imkanları konusunda devamlı araştırma yapan, biçim ve içerik arasındaki ilişkiye olabildiğine özen gösteren bir yönetmen zaten derviş zaim. hattı merkeze alan bu filmde de kamerayı bir kalem gibi kullanıyor, takip ediyor, ortaya çıkarıyor, belirginleştiriyor. mekan olarak tuz gölünün tercih edilmesi de çok yerli yerinde. uçsuz bucaksız, bembeyaz bir arkaplan üzerinde ilerleyen kamera. çok etkileyici bir görselliği var filmin, hem mekan seçimi, hem de çalışılmış görüntü yönetimi nedeniyle.--- spoiler ---şimdi gelelim filmin meselesine. yukarda da bahsedilmiş ama gene yazalım buraya. hz. ali'nin sözü "ilim bir nokta idi cahiller onu çoğalttı." bu filmin nirengi noktası. bütün o kayıp nokta hikayesi aslen bu sözle birlikte okununca anlam kazanıyor sanki. şöyle ki, film iyilik ve kötülük kavramlarını bireylerin iç dünyalarındaki karşılıklarıyla beraber tartışıyor. iyilik ne? niyet ne? eylemlerin sonuçlarıyla, niyetlerinin örtüşmemesi durumunda vicdana binen yük ne? bu yükle cezalandırılan bireylerin tepkileri ne? bütün bunlar filmin taradığı alandan bir çırpıda çıkardığım sorular. oradan iyiliğin tanrı kaynaklı olduğunu savunan ya da daha doğru bir ifadeyle tanrı'nın mutlak iyi olduğunu savunan klasik teolojik görüşü de tartışmaya açıyor. bu kayıp nokta metaforunun anlamı ne peki? yani nasıl bir ilime karşılık geliyor? ne tür bir bilgiye? burada sanırım ilim kelimesini "iyinin neliğinin bilgisi" olarak yorumluyor. kaybedilen bu bilgiyle eylemler ve niyetleri arasında uçurum açılıyor gitgide, "kötü adam"lar da "iyi adam"lar da aynı yöntemleri kullanıyorlar, farklı niyetlerle olsa da iki taraf da kör bir şiddetten geri durmuyorlar. noktanın kayıp olmasının sebebine bakarsak da hat üstadı halis bir niyetle oraya o hattı meşk ederken (ki yere "allah affetsin" yazıyor.), moğollar gelip onu öldürüyorlar. orada o nokta, o bir tek nokta, hattın iliğini, sinirini, kemiğini oluşturan nokta eksik kalıyor, ilim belki orada kaybedilmiyor ama orada kayıp olduğu bir kez daha anlaşılıyor. derrida "önemli olan bağışlanabilir olanı değil, bağışlanmaz-olanı bağışlamaktır.” diyor, bunun bir benzerini konukseverlik kavramı için de söylüyor gene. orada hat üstadının kendisini öldürmeye gelenlere karşı gösterdiği bu yüce gönüllülük bu erdem, o meczubun peşinde divane olduğu yazı gibi kayıplara karışıyor, ne esas oğlanın verdiği sözü tutmaması sonucunda mafya bozuntuları bu bağışlamayı gösterebiliyorlar, ne de onlara geri verildiğinde yazmanın asıl sahipleri bu tarz bir erdemle davranabiliyorlar, belki de o noktanın o yazıya eklenememesinin sebebi, burada söz konusu edilen ilmin insanlığa hiç verilmediğini işaret etmek.insan bağışlanmaz olanı bağışlasa bile karşılığında bağışlanma göremiyor, iyilik yapmaya niyetlense bile kötülük yapmamayı beceremiyor, iyilik yapsa bile kötülük görmekten kaçınamıyor. o nokta "afallahu anhu" cümlesine eklenemiyor asla, bağışlama asla kemale eremiyor. insan, eksik ilmini ne kadar çoğaltırsa çoğaltsın, o kayıp noktanın yerini dolduramıyor. --- spoiler ---
(aptus - 17 Mayıs 2009 03:47)
"nokta, hat sanatı ile sinemanın buluşma noktası. biçimsel olarak olağanüstü. hiç kesme yapmadan, tek planda film çekiliyor. kamera hat kalemi gibi, hiç kalkmıyor kağıttan. her sahne bir harf sanki. af’allahu anh (allah onu affetsin), yazısı yahut duası filmin belkemiği. nasıl ki, o yazıda “nokta” koymak için kalemi kaldırmak gerekir, bu filmde de nokta yok. çünkü yönetmen kamerayı hiç kesmiyor. finalde bir noktaya dönüşüyor karakter. kendisi nokta oluyor. yazı tamamlanıyor mu? bence soru burada."http://www.sakinkafa.com/dervis-zaimin-noktasi/
(cam irmagi tas gemi - 25 Mayıs 2009 08:07)
>> iş bu bu entry derviş zaim'in filmi hakkındadır <<derviş zaim'in filmlerini genelde beğenen biri olarak çok memnun kaldım nokta'dan. ilk önce eksik bulduğum bir iki "nokta" ya değinip beni etkileyen konuya geçeyim. işlediği konu çok güzel ve yalın işlenmiş, ama diyaloglar ve karakter gelişimi çok derin değil, senaryosu biraz zayıf kalıyor ne yazık ki. filmin alt mesajı çok derinken değindiği felsefik konular bir kaç yerde biraz üstün körü kalmış. oyunculuk genelde fena değil.allah'tan sinematografisi çok güzel, yalın anlatılmış görsel bir hikaye nokta. en kuvvetli yanı sürekliliği, beyazperde üzerinde akar gibi anlatıyor hikayesini derviş zaim. sinematografisini o kadar beğendim ki hiç bitmesin, nokta koyulmasın istedim filmi seyrederken. oldukça yalın ve basit bir hikayeyi, kupkuru bir ortamda sunuyor seyircisine derviş zaim. bir hattat mantığıyla işlemiş filmi kendisi, bembeyaz tuz gölünü beyaz kağıt, iç hesaplaşmasını yapmaya çabalayan karakterini de kağıdın üzerindeki mürekkep gibi aktarmış sahneye. kameranın bütün film boyunca yer ve gök arasındaki yolculuğu, geçmiş ve bugün arasında bağ kurup rehber oluyor seyirciye. iyilik ve kötülük arasında seyahat edip kendini arındırmaya çalışan kahramanın kendisi de filmin sonunda yolculuğunu tamamlayıp nokta oluyor, geride kaybedilmiş erdemler bırakarak. "peki insanoğlu'nun bu iyilik kötülük arasındaki savaşı, arayışı kendi hikayesini noktalayacak mı?" diye düşündüm ister istemez filmden çıkınca.kaçırmayın mutlaka izleyin nokta'yı. derviş zaim türk sinemasının en büyük kazanımlarından biri.
(mistaken identity - 22 Mart 2010 21:08)
bana yalanlar söylese yetinecektim.ama yalan söyledi.--- özdemir asaf ---
(kantelem - 3 Ocak 2003 10:02)
hem boyutsuz hem de varligiyla doyumsuz olan matematiksel bir kavramdir kendisi. binlercesi de bir araya gelse adam olmaz bunlarin
(barbie - 10 Ağustos 1999 00:00)
ortaokul yıllarımdan lise bitinceye kadar aşık olduğum (karşılıklı ya da platonik) kim varsa, günlüğümde kullandığım kod adı idi nokta.sonra bir gün bir baktım ki, defterin başından sonuna kadar sadece noktadan bahsetmişim; ama hiç bir nokta bir diğerini tutmuyor. sinirlendim kendime ve şiirlerimi yazdığım defterimle beraber bir sabah kalkıp banyo kazanında yaktım hepsini.yine de severim noktayı, hep özel gelmiştir bana.sanırım bunun nedeni, benim lügatimde yüklemi aşk olan cümlelerin öznesi nokta olduğundandır...
(mjorate - 17 Şubat 2014 23:51)
zoom yapıncada top oluyor. hayrola inşallah.
(qwen - 24 Ekim 2004 08:02)
bir taneden fazla kullanılırsa mutlaka bir anlam ifade eden noktalama işaretleri.bir nokta cümleyi bitirirken, şöyle açılımlar da bulunabilir.iki nokta (..) nefes arası verildiüç nokta (...) daha gider bu (veya bir metin aktarırken, yazılmayan kısımlar bulunuyor)dört nokta (....) çok uzun, devamını yazacak takatım kalmadıbeş nokta (.....) hayat ne tuhaf vapurlar filanaltı nokta (......) canım çok sıkılıyoryedi nokta (.......) denizleri as da gel kurbanin olam....
(sleepy99 - 25 Ekim 2004 12:43)
sonsuz doğruyu kesiştirip en küçük bir yanlışta kesip atıp bitirebilen (.) doğrusal olmayan üç tanesiyle 180 derecenin içine hapsedebilirken her şeyi, söz konusu doğrusallar olunca bitiremeyen, hep sürsün isteyen (...) bazen arada kalıp bitsin mi sürsün mü bilemeyip virgülle işbirliği yapan (;) zaman zaman açıklamalara, konuşmalara da müsade eden (:) ama hep doğrucu, hep dürüst, karakter sahibi bir im. (bkz: saygı duyuyorum)
(gosalyn mallard - 29 Ekim 2005 17:29)
sabahat akkiraz ve orient expressions birlikteliğinde çıkan "külliyat" albümünde yer alan bir türkü.adem geliradem göçerbil ki sensiz devran dönerbir noktasın şu dünyadagör ki bunun varolasınah aman ah aman aman aman amansenin yüzün bir yüz değilaşka giden bir yol banagel merhamet et şu garibegül nefesin gönder bizeadem geliradem göçerbil ki sensiz devran dönerbir noktasın şu dünyadagör ki bunun varolasınah aman ah aman aman aman aman
(m0ruzak - 3 Haziran 2006 22:29)
Yorum Kaynak Link : nokta