Süre                : 2 Saat 6 dakika
Çıkış Tarihi     : 01 Ağustos 2013 Perşembe, Yapım Yılı : 2013
Türü                : Aksiyon,Drama,Bilim Kurgu
Taglar             : tren,Sürekli kış,Kapalı ekolojik sistem,Nüfus kontrolü,Distopi
Ülke                : Güney Kore,Çek,ABD,Fransa
Yapımcı          :  SnowPiercer , Moho Film , Opus Pictures
Yönetmen       : Joon-ho Bong (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Joon-ho Bong (IMDB)(ekşi),Kelly Masterson (IMDB)(ekşi),Joon-ho Bong (IMDB)(ekşi),Jacques Lob (IMDB)(ekşi),Benjamin Legrand (IMDB)(ekşi),Jean-Marc Rochette (IMDB)
Oyuncular      : Chris Evans (IMDB), Tilda Swinton (IMDB)(ekşi), Jamie Bell (IMDB), Luke Pasqualino (IMDB)(ekşi), Alison Pill (IMDB)(ekşi), Ed Harris (IMDB)(ekşi), John Hurt (IMDB)(ekşi), Octavia Spencer (IMDB)(ekşi), Ewen Bremner (IMDB), Kang-ho Song (IMDB), Kenny Doughty (IMDB), Tómas Lemarquis (IMDB), Steve Park (IMDB), Adnan Haskovic (IMDB), Ah-sung Ko (IMDB), Clark Middleton (IMDB), Emma Levie (IMDB), Vlad Ivanov (IMDB), Igor Juric (IMDB), Kojo Asiedu (IMDB), Brian Colin Foley (IMDB), Peter Hallin (IMDB), Marcanthonee Reis (IMDB), Kendrick Ong (IMDB), Sean Connor Renwick (IMDB), Joseph Bertót (IMDB), Griffin Seymour (IMDB), Tyler John Williams (IMDB)

Snowpiercer ' Filminin Konusu :
Gelecekte başarısızlığa uğrayan bir deney büyük bir felaketle sonuçlanır ve yeryüzündeki yaşamı büyük ölçüde bitiren bir küresel ısınma olur. Dünyanın çevresinde kesintisiz bir güçle dönen bir tren hayatta kalan insanların son sığınağı olacaktır. Fakat güç bela yaşamın sürdüğü bu yeni dünyada sınıfsal farklılıklar halen en büyük silahtır... Yönetmenliğini Koreli sinemacı Joon-ho Bong'un üstlendiği "kıyamet sonrası" temalı filmin kadrosu, Chris Evans, Jamie Bell, Tilda Swinton, John Hurt, Ed Harris ve Octavia Spencer gibi yıldız isimler oluşuyor.


Kıyamet / 23


  • "ömer seyfeddin'e 2 saatlik bir diyet tribute'ü."
  • "öncelikle "bu tren nası gidiyö yee" diyenlere kafam girsin.bu film bilim kurgu.bilim kurgu filmde, gerçeklik arayan adam matrix'te de, "yeö kurşunlar öyle durmaz ki" diye sorar kendisine."




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- spoiler ---

    "geçmişteki devrimler, lokomotifi ele geçiremediğimiz için başarısız oldu. bu sefer lokomotifi ele geçireceğiz" diye harekete geçen çapulcuların, dünyanın kaymağını yiyen en ön vagondaki insanlara baş kaldırısı. 17 yıldır yedikleri tek şey protein jeli (barı), 17 yıldır kandırıldıkları tek yalan "size yiyecek ve barınak verdik yetmez mi!"
    lokomotifin ve wilford'un ayakta kalabilmesi için fakirlere protein (bizdeki makarna gibi bişey), ekonomi sınıfı ve birinci sınıftaki insanlara da para dayatılması pek bi ironik.
    lirik sahneleri çok etkileyici. savaş sahneleri de. pek keyifli, pek bi kaygı verici. 10/10

    ---
    spoiler ---

    luke pasqualino ve dövmeleri nası bişeydir ağalar?


    (tavsani tekmele - 3 Nisan 2014 15:13)

  • comment image

    kapitalizm altında yapılabilecek en devrimci film.

    son zamanlarda sistem eleştirisine bulaşan, kitlesel hareketlerden bahseden filmlere pek yabancı değiliz. ben bunun garip bir şekilde kapitalizmin bir bug'ı olduğunu düşünüyorum. arap baharından, wall street eylemlerine, ispanya'daki öfkeliler hareketinden gezi'ye kadar bütün dünyada kitlesel mücadelelerin bir şeyleri değiştirebileceği görüşü yaygınlık kazanıyor. dolayısıyla bu tür konulara yer veren kitaplar ve filmler daha çok satıyor. son dönemde ilk aklıma gelenler; biraz daha öncesinden olsa da v for vendetta, hunger games, cloud atlas, elysium vb. ancak snowpiercer kendisini bütün bu filmlerden ayrıştırıyor sınıf mücadelesini mantıksal sonucuna devrim fikrine ulaştırıyor.

    --- spoiler ---

    tüm dünyanın -akp dönemi deyip geçilmesi saçma olur- küçük bir modelinin kurulduğu film korkunç koşullarda yaşayan insanlarla açılıyor. tren ilk olarak harekete geçerken trende olması planlanmayan en alttakiler sürekli baskıya tabi tutuluyor, berbat koşullarda yaşıyor ve aşağılanıyor. dünyada açlık koşullarında yaşayan 2 milyar insanı bir vagonda modelleyen yönetmen sayesinde kendimizi doğrudan onlarla özdeşleştiriyoruz. filmin başından bu kadar sert bir şekilde açılması, bizim "düzenle" en ufak bir uzlaşma olasılığımızı bile ortadan kaldırıyor.

    ana karakter'in isyanı ve planlanan ayaklanma daha en baştan bir şeylerin yolunda gitmediği hissini veriyor. gelen mesajların kaynağının bilinmezliği, "ileri gitmek"ten ibaret olan planda ters gidebilecek şeyler düşünüldüğünde aslında pek de kendine güvenli değiliz ana karakter gibi. ancak film boyunca kapitalist sistem -ve tren- içinde ilerledikçe olanları daha iyi anlıyoruz. okul sahnesi çok çok iyi bir örnek. gelecekte kana susamış birer savaşçıya dönüştürülecek olan -maskeleri hatırlayın- çocuklar bugünden endoktrine ediliyorlar. kullanılan özel hareketlerle zihne kazıma yöntemi bugün de anaokullarında kullanılıyor. okul sahnesinde çıkıp "dip vagondakiler tembel ve kendi boklarını yiyen bir grup" diyen çocuk, on sayfada anlatılmayan bir "egemen fikirler" eleştirisini bir dakikada gözümüzün önüne koyuyor. tıpkı bugün bize yoksulların kendi tembelliklerinin kurbanı olduğunu anlatan kapitalizm gibi trende de hiç gitmedikleri arka vagon hakkında yalanlar uçuşuyor. ancak bütün bu hediyelerin, yumurtaların, idealist öğretmenlerin altında sistemin soğuk şiddet gücü yatıyor ve film bize bunu olabildiği kadar yalın bir şekilde gösteriyor.

    ana karakterin ilerlemesini engellemeye çalışan "bilge kişi" ona herkesten daha ileriye ulaştığını ve artık durması gerektiğini söylüyor. her devrimci mücadelenin önüne çıkan seçim bu kez trende gerçekleşiyor. ne zaman durmak gerekir yada daha öz ifadesiyle reform mu devrim mi? ancak ana karakterin "bir kez durursak güç toplayıp geri döneceklerdir" lafında somutlaşan -biraz abartmak pahasına söylüyorum- sürekli devrim fikri kahramanı hep daha ileri itiyor.

    sonunda, iktidarın en somutlaştığı yerde, lokomotifin başında, yapılan konuşma sistemin devamının, sürekliliğinin tek umudu. parlamenterizm olarak bile okunabilecek bir noktada, başarılı olan ana karaktere sistemi devam ettirmesi karşılığında iktidar sunuluyor. sistem kendi yerine sadece kaos'u öneriyor. dışarıdaki dünyanın temsil ettiği "başka bir dünya"dan vazgeçmeye hazırlanan ana karakteri asıl vazgeçiren ise çocuk emeğinin nasıl acımasızca kullanıldığını görmesi oluyor. bu gibi bir film son sahnede pek çok farklı şekilde bitebilirdi; ana karakter aslında tren'in yaratıcısının çoktan öldüğünü keşfedebilirdi, onun yerine geçebilirdi vb. ancak filmin kendine seçtiği son, yani trenin patlatılması ve durması ve dışarıda hayatın devam ettiğinin anlaşılması ödenecek olan bedelin korkunçluğuna rağmen bir devrim güzellemesi. filmin bu şekilde bir sonla yayınlanabilmesi gerçekten şaşırtıcı.

    ---
    spoiler ---

    mutlaka daha çok izlenmesi, kült olması gereken bir film.

    ps: gerek var


    (valiant - 5 Nisan 2014 00:15)

  • comment image

    imdb'de yedi üstü bir notunun olması, criticker'ın 75 puan vereceğimi öngörmesi, burada herkesin öve öve bitirememesi sonucu dün akşam izlediğim film.

    açık konuşacağım, en son ne zaman bu kadar kötü bir şey izlemiştim hatırlamıyorum.

    öncelikle, fikir orijinal, hakkını vermek lazım. insanlığın başka bir gezegene, yeraltında kurulmuş barınaklara vs. değil de bir trene sığınmış olması epey tuhaf bir tercih olsa da zaten orijinal olmasını sağlayan bu tuhaflık ve iyi işlenseymiş buradan güzel bir film çıkabilirmiş diye düşünüyorum. vagonlar da (türlü mantıksızlıklar barındırmakla beraber) görsel olarak oldukça iyiydi.

    gelelim filmi beğenmemi imkansız kılan acayipliklere:

    --- spoiler ---

    - film, beni insanların neden trende yaşamak zorunda olduğu konusunda ikna etmedi. trenin neyle çalıştığı belli değil, ama belli ki wilford'ın kurduğu mekanizma sayesinde sonsuza dek hareket halinde olacak şekilde tasarlanmış. öyleyse bu sonsuz hareket/enerji trende dünyayı gezmek yerine sabit bir kampın enerji ihtiyacını karşılamak için neden kullanılmıyor? tüm insanlığın kaderini berbat hava koşulları nedeniyle her an bozulabilecek (hatta şimdiye kadar neden bozulmadığı da belli olmayan) bir ray sistemine bağlamanın anlamı ne? insanlığın kaderini çocukluğundan beri süregelen tren sevgisine bağlamak wilford'ın dahiliğine sığar mi?

    - filmin sonlarında hem bıçaklanıp hem de boğularak öldürülen terminatörvari kötü adam nasıl hiçbir şey olmamış gibi ayağa kalktı? bu karakterin filmin kurgusuna hiçbir katkısı yok, neden ölmediğinin bir açıklaması da yok. çizgi romandan fırlamış gibi duran bir kötü adamdan ibaret. sadece bu karakter de değil, bütün karakterler arada o kadar anlamsız davranışlarda bulunuyorlar ki izleyici konudan uzaklaşıyor. kan bulaşan parmağını gırtlağına kadar sokan sarı elbiseli abla? savaştan önce baltalarıyla balık ayıklayan kabataş maskeli abiler? birbirlerini doğrayan insanların yılbaşını kutlamak için bir dakikalığına her şeyi bırakması?

    - vagonlar göze hitap ediyor dedik, ama mantığa etmiyorlar kesinlikle. çocuklar okula gitmek için mezbahadan ve çılgın partilerin döndüğü kulüpten mi geçiyorlar? yok geçmiyorlarsa hep orada mı yaşıyorlar? sahi, nerede uyuyor bütün bu insanlar? aslına bakarsanız vagonlar kapı açıldığı anda rol yapmaya başlayan insanlarla dolu gibi. sürekli saçlarını yaptıran kadınlar, partileyen gençler, sushi servisi yapan garsonlar, ders dinleyen öğrenciler... cidden ilk vagona ulaştığında bütün bunlar esas oğlanı (adını unuttum) şaşırtmak için kurgulanmış bir şaka olsa o bile daha ikna edici olurdu.

    - üst sınıf insanlar en arka vagondaki halkla devrimden devrime karşılaşıyorlarsa ve bu devrimler daima amacına uygun olarak epey kanlı geçiyorsa neden onları gördükleri anda panik olmuyorlar? düşünsene, trende doğmuşsun, bildiğin tek dünya orası, arka taraflarda bok içinde yüzen tehlikeli tiplerin olduğunu biliyorsun ve bir gün pat diye karşına çıkıyorlar, sen de hiçbir tepki vermiyorsun.

    - trende her şey kontrol altında, her şeyin bir düzeni var, ama kimse uyuşturucu kullanımını kısıtlamak için bir girişimde bulunmamış. uyuşturucu dediğimiz de bildiğin patlayıcı. insanlığın son temsilcileri bir trene tıkılmış raylarda ilerliyor ve trenin her vagonu patlayıcı dolu. bunca yıl allah'a emanet yaşamışsınız ya, ne diyeyim.
    ---
    spoiler ---

    filmin muhteşem bir sistem eleştirisi ortaya koyduğu fikrine maalesef katılamıyorum. açıkçası buna katılmak için daha önce hiçbir distopya öyküsü okumamış/izlememiş olmak gerekiyor. tamam, kapitalizm eleştirisi izleyip halimize üzülmek, hayatımızı sorgulamak keyifli oluyor, ama bir filmi sırf niyeti sistemi yermek diye övemeyeceğim. sınıf çatışmasını ele alan bilimkurgu filmlerin sayıca çokluğu hepimizin malumu. dolayısıyla söyleyecek yeni bir şeyin, diğerlerinden daha orijinal bir ifaden yoksa elini bu taşın altına koymak pek akıl karı değil.

    bu "sistem eleştirisi" kısmının başarısız olması, "bilimkurgu" kısmının başarısız olmasıyla da alakalı. iyi bir bilimkurgu izleyiciyi olan bitenin gerçek olabileceğine ikna eder, gerçek hayatta olmayan şeyleri bile bir mantığa oturtarak gerçekmiş gibi göstermeyi başarır. bu film ise bir kısmını yukarıda saydığım nedenlerden ötürü gerçekçilikten o kadar uzak ki izleyiciyi içine alamıyor, karakterlerle özdeşleştiremiyor (karakterler de son derece klişe ve derinliksiz zira). bilimkurgunun "bilim" kısmı eksik kalınca da ortaya bu film gibi dev bir parodi çıkıyor.


    (sereia - 6 Nisan 2014 20:18)

  • comment image

    net olarak guzel filmdir...sistem elestirisidir..7.5/10 dur.cok gozumuze sokarak gostermis ama yine anlamayanlar icin tekrar soyleyeyim...bro bak , tren su an ki sistemdir..

    --- spoiler ---

    -gunluk yaptigin junior isler(makine dairesindeki cocuk) , trenin ilerlemesini saglar sisteme hizmet eder..

    -trenin icinde yasamaya mecbur olmak , disarisinin soguk olarak korkutulmasi , baska bir dunyanin mumkun olmadiginin sana dayatilmasidir , ogretilmesidir.

    -polis/asker 1.sinifin cikarlarini korur fakat olumleri de aslinda arka vagonlarin olumlerinden sayilir %74 un icinde...(ayrica sistemle catisirsan once korku salinir , (baligin kesilmesi))

    -devrim biz izin verdigimiz surece devrimdir veya bunun yanilsamasini yapar sistemi yonetenler.(bunun hangisi oldugunu bilemedim, ama acmazimiz da o degil mi su anda?)

    -sistem o kadar da guclu degildir (silahta mermi olmamasi) ,veya gucludur(silahlarin cikmasi)-bir onceki maddeye iliskin cevap degisir.

    -sistemin basina gecerek veya gecmeye calisarak sistemi degistiremessin ( makine dairesinde bir an icin devrimci abimizin , sistemin halkin iyiligi icin olduguna inanmasi)

    -zengin tayfasi kucuk devrimci bireysel olaylari ziklemez(adam gecerken tepki vermemeleri) , sadece sistemin gercekten tehlikede oldugu telkin edildigi zaman ayaga kalkar...son sahne.

    -sistemi sadece treni yikarak degistirebilirsin -o kapi degil bu kapi..

    -bocek yedirmek -en son bm raporuydu galiba -ileride insan irkinin protein kaynagi olacaktir.

    -sistemi yikmak kolay olmayacaktir.mucadele gerektirir...cogu zaman sistemi degistirecek olarak baslarsin ,cocuklari ve sistemin rezaletini gosteren olmadigi anda sicarsin...

    ---
    spoiler ---

    guzel filmdir, iyi dusunulmustur, canavar gibi filmdir , izleyiniz izletiniz ...


    (one two three four - 11 Nisan 2014 11:13)

  • comment image

    iklimi alt-üst olan bir dünyada hiç durmadan tur atan bir tren ve bu trende yaşanan "sınıf" çatışmaları ile ilgili izlemesi eğlenceli bir film. chris evans ve özellikle tilda swinton'un oyunculukları gayet iyi ama kang-ho song'un performansını da es geçmemek lazım. (bu arada kendisinin memories of murder filmi de güzeldir)

    --- spoiler ---

    toplumsal sınıfların bir "tren" benzetmesi ile işlenmiş olması oldukça özgün bir yaklaşım. curtis (chris evans) isyanı başlatıp da trenin en arkasından ileri ya da diğer bir ifadeyle toplumsal tabakalarının en dibinden yukarı doğru giderken her adımda, yukarıya çıkan her metrede gerçeklerle yüzleşiyor. her adımda şartlar iyileşiyor, hayatlar güzelleşiyor... çok değil, 50 metre ötede insanlar senin hayatın boyunca görmediğin ya da tadını unuttuğun şeyler yiyor, hayal bile edemediğin hayatlar yaşıyorlar.

    mason (tilda swinton) mesela bu yapının yılmaz bir savunucusu. curtis ileriye doğru yolculuğu sırasında histerik bir şekilde bu yapıyı savunan, bu yapıyı kuran wilford'u bir nevi doğa üstü yaratık gibi lanse eden insanlarla karşılaşıyor. okul vagonunda ise"ideolojinin" kaynağına denk geliyoruz; mason'un ya da aslında ön taraftaki herkesin sahip olduğu fikirlerin çocukların beynine kazındığını, dolayısıyla ön taraftaki herkes için kendilerinin ön tarafta olmalarının, arkadakilerin de arkada olmalarının ve bu durumdan kaynaklı tüm adaletsizliklerin normal olduğunun düşünüldüğünü izliyoruz.

    isyanın ardından yapı bozulmaya başlıyor ve bunun ne kadar hassas olduğunu izlemeye başlıyoruz. ancak ironik bir şekilde, ilerleyen dakikalarda, aslında sistemin bir isyan olmadan da yeterince hassas olduğunu ve sistemi yok etmek için başlatıldığını sandığımız (curtis'in de sandığı) asi ruhlu hareketin aslında onu düzeltmek için bizzat iki tarafın kanaat önderleri tarafından planlandığını öğreniyoruz.

    bu aşamada joon-ho bong'a teşekkür etmek lazım sanırım. zira klasik bir hollywood senaryo yazarı ve yönetmeni klişe ve popülist bir yaklaşım (law abiding citizen, elysium) benimser ve bir çuval inciri berbat ederdi. ancak joon-ho bong böyle yapmamış; filmin sonunda curtis'in kişisel fedası ile sağlanan, trenin en arkasındaki insanların da insanca bir hayat yaşayabilmelerini mümkün kılan bir sahne görmüyoruz. film arka vagonlardan eli yüzü pislik içinde bir kız çocuğu yavaş yavaş ön vagonlara yürürken, oralardaki "elit" insanların "yazıklar olsun bize, biz bu güzel insanlara bunu nasıl yaptık" bakışlarının yakın plan çekimi ya da kızın (tercihen esmer, zira ezilenler ekseriyetle esmerdir hollywood yapımlarında) pis saçlarını okşayan bakımlı elleri gösteren duygusal ama bir o kadar da saçma bir sahnenin yavaş yavaş kararmasıyla bitmiyor.

    curtis bir seçim yapıyor; en başta karlar altındaki gerçek dünyaya açılan kapıyı patlatmak yerine diğer bir kapıdan geçip wilford'la tanışıyor (ki bu seçim, matrix'te neo'nun yaptığı seçime benzetilebilir; neo aşkı tercih ederken curtis umudun karşısında gerçeği seçti). burada isyanın aslında denklemi dengelemeye çalışan planlanmış bir eylem olduğunun ortaya çıkmasının ardından wilford'un curtis'e söyledikleri de film açısından önemli. wilford'un söylediği hemen her şey akla mantığa uygun; tren sahip oldukları tek şey, yaşamlarının kaynağı ve kapalı bir sistem. bu sistemdeki en küçük bir dengesizlik ise sistemin mahvolmasına dolayısıyla da herkesin yok olmasına sebep olabilir. bu yüzden de herkesin bir görevi, herkesin bir yeri, sınıfı var. arkadakiler arkada, ortadakiler ortada, öndekiler ise önde kalmalı; hatta gerekirse bu düzenin korunması için birileri ölmeli, tabi çoğunlukla arkadan, sonra biraz ortadan, en az da 1. sınıftan... mason'un "ben şapkayım siz ayakkabı" benzetmesini hatırlayın... ilk anda curtis bu açıklamayı en kaba tabiriyle "yedi". dünya yok olduğunda kendini izinsiz, herhangi bir bedel ödemeden attığı bu tren onun dünyasıydı. dışarıda çok kısa bir süre içinde ölecekken tren sayesinde 18 yıldır hayatta kalabiliyordu. hem zaten kendisi de mükemmel sayılmazdı; ilk başta hayatını sürdürmek için hemcinslerini yemekten geri kalmamıştı... tam cusrtis yeni wilfred olacak derken, filmin başında trenin arka vagonundan kaçırılan çocukların trenin yenilenemeyen parçaları için birer yedek olarak kullanıldığını gördü. koskoca tren, sistem, yani bütün dünya, varlığını ucuz işgücüne ve çocuk işçilere borçluydu. birilerinin yılda bir kez de olsa suşi yiyebilmesi, zengin çocuklarının eğitim görebilmesi, bitki yetiştirilebilmesi ve ekabirlerin keman müziği eşliğinde şarap keyfi yapabilmesi için birkaç yaşında çocukların karın tokluğuna, durmadan dinlenmeden, muhtemelen biraz büyüyüp de ölecekleri güne kadar çalışması gerekiyordu. işte bu noktada curtis yapması gerekeni anladı; yıllar önce yapamadığı fedakarlığı yaptı, kolunu kaybetmek pahasına çocuklardan birini kurtardı. curtis'i gilliam'dan ayıran en büyük özellik de işte bu aslında. gilliam önce haksızlığa karşı çıkıp sonrasında sistemin bir takipçisi, makinanın dişlilerinden biri olmuşken curtis öncelikle sistemin bir parçasıyken sonrasında bir devrimin öncüsü haline geldi.

    ve en sonunda film sistemin çöküşüyle sonlandı. tren, muhtemelen içindeki tüm fakir, zengin, genç, yaşlı, çocuk hatta hayvan ve bitkilerle yok oldu. geriye sadece başka bir dünya, başka bir sistem umudunu sürdürecek iki çocuk kaldı.

    ---
    spoiler ---


    (salihdt - 18 Nisan 2014 15:56)

  • comment image

    öncelikle "bu tren nası gidiyö yee" diyenlere kafam girsin.

    bu film bilim kurgu.

    bilim kurgu filmde, gerçeklik arayan adam matrix'te de, "yeö kurşunlar öyle durmaz ki" diye sorar kendisine.


    (nerde o eski gunler - 3 Mayıs 2014 02:20)

  • comment image

    muhtemelen 10-15 yil sonra kari kizli ortamlarda genel kultur yaristirilirken sayilan kult filmlerden biri olacak bu film. degerinin su an pek anlasilmadigini dusunuyorum. sistem elestirisi bircok filmde var ancak isleyis olarak, kor goze parmak sekilde bu kadar etkileyici, net ve kaygi verici bir sistem elestirisi yapan film pek yok.

    filmin baslarinda mason(tilda swinton) ve sonunda wilford'un[reyis(ed harris)] attigi sade ancak metaforlarla dolu nutuklar, hem sistemin hem de filmin bayagi iyi bir ozeti.

    --- spoiler ---

    mason:

    ''yolcular!
    bu bir ayakkabi degil. bu duzensizliktir. 42 numara kargasadir. bunu goruyor musunuz? bu olumdur.

    bu lokomotife biz evimiz diyoruz. sicak yuvamiz ile dondurucu soguk arasinda tek bir sey var. pantolon mu? kiyafet mi? hayir, duzen.

    duzen, bizi olumcul soguktan koruyan tek seydir. hepimiz, trende bize tahsis edilen yerlerimizde kalip, bizim icin belirlenmis ozel islerimizle mesgul olmaliyiz.

    kafaniza ayakkabi giyer misiniz? tabi ki kafaniza ayakkabi giymezsiniz. ayakkabi kafa icin degildir. ayakkabi, ayak icindir. sapka kafa icindir. ben sapkayim, siz ayakkabi. ben kafa icin varim, siz ayaklari icin. aynen oyle iste.

    en basindan, bu duzen, biletlerinizin verdigi haklara gore siralanmisti. birinci sinif, ekonomi ve sizin gibi belesciler. ebedi duzen, kutsal lokomotif sayesinde saglanmistir. her sey kutsal lokomotif'ten gecer. her sey yerli yerindedir. tum yolcular kendi bolumundedir. suyumuz akiyor, isiniyoruz. kutsal lokomotif'e saygi gosterin. ozellikle de tahsis edilmis yerleriniz icin.

    ta basindan beri, ben on taraftayim. siz arka taraftasiniz. ne zaman bir ayakkabi kafaya cikarsa, kutsal sinir gecilmis olur.

    yerinizi bilin! yerinizde kalin. ayakkabi olun.''

    ***

    wilford:

    ''(...) bu tren ekosisteme cok yakindir. dengeyi korumak icin caba sarf etmeliyiz. hava, su erzak, nufus. daima dengede tutulmalidir. en uygun denge icin, cozum icin, bazen daha radikal kararlar almak zorunda kalinacaktir. nufusun azalitilmasi gerektiginde, sert uygulamalar gerekebilir.

    gercek dogal seleksiyon icin vaktimiz yok. bunun olmasini beklersek, korkunc derecede kalabaliklasip acliktan oluruz. siradaki cozum, bir ozel grubu oldurmek icin, baska bir ozel grup kurmaktir.

    zaman zaman tabir-i caizse, ortaligi karistiriyoruz. 7'lerin isyani, mcgregor devrimi, buyuk curtis ihtilali. hic beklenmeyen seytani bir plana sahip cok etkili bir yapim. (...) gilliam ve ben beraber calisiyorduk. on ve kuyruk bolumleri beraber calismali. (...)

    (...) yasamin devam edebilmesi ve dengenin korunmasi icin korkunun, endisenin, kargasanin ve dehsetin surmesi gerekiyordu. boyle bir durum yoksa, bunu biz yaratmaliyiz. bu baglamda senin yarattigin buyuk curtis ihtilali tam bir bas yapitti. (...)

    lokomotif'i(sistem) gozetmelisin, calisir halde tutmalisin.

    bak curtis. kapinin ardinda, bolumler ardinda hep olmalari gereken ve olacaklari yerdeler.

    sence neresi? tren.

    ve simdi insanlarin sayisi, tam olarak gerektigi kadar. hepsi dogru yerlerinde.

    sence bu nedir? insanlik.

    tren, dunyadir. insanlik da biziz. artik insanliga liderlik etmek gibi kutsal bir gorevin var. sen olmazsan, insanlik yok olur. liderleri olmadan insanlarin neler yaptigini gordun. yakip yok ederler. (...)''

    ***

    wilford'un ''tren dunyadir'' cumlesinden feyizlenerek, treni dunya olarak algilayip bastan sona okununca, tam olarak taslar yerine oturuyor.

    ---
    spoiler ---


    (mikua - 6 Ekim 2014 17:55)

  • comment image

    spoiler içerebilir:

    ekşi sözlük yazarlarınca ağırlıklı olarak "sistem eleştirisi" yaptığı düşünülmüş olan bir film. bende uyandırdığı duyguysa ne yazık ki bu olmadı. hatta şaşırdım bu şekildeki yorumlara. bana göre film resmen "sistem eleştirisi yapanları" eleştiriyor. "içinde bulunduğumuz dünya, bu tren gibi" diyor ve "herkes kendisine biçilen rolü oynamazsa kaos olur, tren raydan çıkar" diyor. mesaj çok net. dışarıda çocuğun hayatta kalması yönetmenin geri zekalılığı. dışarısı filmin başındaki gibi yaşanmayacak soğuklukta olsaydı bu mesajı net alırdınız. film resmen işçisin sen işçi kal diye haykırıyor; evrim diyor, sınıf ayrımının gerekli ve doğal olduğunu söylüyor, herkes bu trenin içinde farklı şekillerde düzenin kölesi diyor. sense orada sistem eleştirisi yaptığını iddia ediyorsun. ilginç. halbuki adam insan doğasını ve bizi doğaya her şeyi en başa sarıp 1 milyon kere de yeniden bıraksan tekrar gerçekleşecek bir gerçekliği anlatmış filmde.

    ayakkabılar ayakta durmalı.


    (usenen adam - 8 Ekim 2014 23:19)

Yorum Kaynak Link : snowpiercer