Süre                : 2 Saat
Çıkış Tarihi     : 21 Nisan 1984 Cumartesi, Yapım Yılı : 1984
Türü                : Drama
Taglar             : Evde kalma,sürgün,Komünizm
Ülke                : Yunanistan,İtalya,İngiltere,Batı Almanya
Yapımcı          :  Greek Film Center , Zweites Deutsches Fernsehen (ZDF) , RAI Radiotelevisione Italiana
Yönetmen       : Theodoros Angelopoulos (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Theodoros Angelopoulos (IMDB)(ekşi),Thanassis Valtinos (IMDB),Tonino Guerra (IMDB)(ekşi),Theodoros Angelopoulos (IMDB)(ekşi),Pierre Baudry (IMDB)(ekşi)

Taxidi sta Kythira (~ Kitera'ya Yolculuk) ' Filminin Konusu :
Yunan mitolojisinde Kitera, insanın kendisini mutluluğa adayabileceği (ya da mutluluğun peşinden gidebileceği) düşler adasıdır. Bu arayış içinde, babanın geri dönüş öyküsü sanki oğlu Telemakhos'un gözünden, ve sanki Telemakhos bir sinemacıymış gibi, ayrıca bir oğlu olan orta yaşlı bir adamını gözünden anlatılır. Mesleğinin yanılsamalarından ve kurgularından yorgun düşen bir film yönetmeni, politik sürgünden yeni dönmüş yaşlı bir adama bağlanarak asıl olanın öyküsünü aramaya koyulur. 32 yıl Sovyetler Birliği'nde yaşayan ve artık yurtsuz olan adam, kendisini bir yolculuğun sonunda değil başında bulur ve Angelopoulos, gerçeklik ile hayal arasındaki açığı kapatmak için geçmişi, bugünü ve geleceği anımsatır. Kitera'ya Yolculuk, ülkenin sol tarihinden gelen ve ülkesinin bugünüyle barışamayan yaşlı bir adam hakkındadır. Belki de geçmişi ile mücadeleye hazır olmayan Yunanistan'dır. Sonunda yaşlı adam, gidecek bir yuvası olmaksızın, bir teknede Yunanistan'dan uluslararası sulara doğru, yanında karısı çağa uygun Penelope ile sürüklenmektedir. Penelope, bunca yıldan sonra adam kendisi için bir kocadan çok bir yabancı olmasına rağmen, yaşamının geri kalanını onunla paylaşmayı tercih eder ve böyle yaparak onun tüm geçmişini, kederini, politik düşüncelerini ve başarısız düşlerini kabul eder. Bu, Yunan tarihinin karanlık yanına yapılan ve yolların mitlerle aşıldığı bir yolculuktur..

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:Best Screenplay


  • "84'te cannes film eleştirmenleri ödülü'nü almıştır ayrıca bu film."
  • "ulisin bakisi ve puslu manzaralar ile birlikte bir yolculuk üçlemesi olusturan theo angelopulos filmi.."
  • "o melissokomos ve topio stin omichli ile devam eden sessizlik üçlemesinin ilk filmidir."
  • "muzikleri eleni karaindrou tarafından yapılan film. kithira'ya yolculuk anlamına gelen yunanca ifade.(bkz: kalo taksidi)"
  • "bir dalaras sarkisi ayni zamanda."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir anlamda odysseus'un yolculuguna benzetilebilir bir öykü bu. belki de ayni öykünün yeniden islenmis hali denebilir. eve dönüsten çok oradan ayrilmak gibi bir farki var sadece. 32 yil boyunca sürgünde yasayan yasli adam döner dönmesine evine ama geçmisindeki inadidir belki, ya da artik degismis olan kosullardir uyumsuzluguna neden, sonunda onun tüm geçmisine, acisina ve tarihe karismis hayallerine biat eden eski esiyle birlikte denizin ortasinda bir dubanin üzerinde kabul edilmedigi ülkeden ayrilir.


    (komodin - 6 Kasım 2002 13:44)

  • comment image

    --- spoiler ---
    -ilk sene zaman geçmek bilmiyor..idare ediyorsun..sonra ikinci yıl,üçüncü..bir şeye tutunmak zorundasın.başta yunanistan'ı düşünüyorsun..geride bıraktıklarını..kalbin rahatsızlanıyor.sonra birgün bir kadın çıkıverir.sana yemek pişirir düğmeni diker.bu gibi şeyler.orada 3 çocuğum daha var.

    (ve kadının gözyaşları sel olur)

    yutkunur : "nasıl birisi ....diğer kadın?"

    ---
    spoiler ---

    (bkz: kadın olmak)
    (bkz: erkek olmak)


    (frusciantegreenie - 3 Ekim 2010 12:50)

  • comment image

    filmin son çeyreğindeki liman sahneleri olağanüstüdür... hayat/tarih, işçi sınıfı ve festival bu kadar mı güzel/doğru/epik kullanılır.
    angelopoulos chaplin'in bir başka boyutudur orada; burada/ora da ve şimdi ancak bu kadar ironik gibi durabilir, kullanılabilir..
    o duba sahneleri/buluşu; bu kadar mı kafka/yunanistan/türkiye olabilir...
    bir adam bu kadar mı brecht, nazım, kafka, yunanistan, türkiye olabilir; angelopoulus.
    filmin başındaki "ben geldim" ve sonundaki "onunla gitmek istiyorum" bu kadar mı çok şey söyler...
    -tabii ki halden bilene/anlayana-


    (cala balik - 28 Aralık 2010 00:23)

  • comment image

    sahne 91
    köylülerin kızgın çığlıkları aşağı caddeden yükseldi. yaşlı kadın kederle ardına baktı. alçak bir sesle, “her şeyi yakıp yıkacaklar" dedi. merdivenlerden aşağı koştular. yaşlı kadın kapıyı kilitledi ve anahtarı yaşlı adama verdi. "üçüncü kez sürgün" diye fısıldadı yaşlı adam...
    _

    bazen bir korku ve ona eşlik eden bir rahatlamayla farkına varıyorum ki artık hiçbir şeye inanmıyorum. böyle zamanlarda, ilgimi bedenime veriyorum. bana yaşadığımı hatırlatan yegâne varlığa...

    üçüncü sürgün

    çok uzaklardan geliyor spyro. yıllarca elinde silahla dağlarda mücadele etmiş, sonra terk etmiş vatanını, yunanistan’ı. 32 yıl sonra, kendi yurduna, özüne, toprağına dönüyor. bakışları limanda kesişiyor alexandros ve voula ile. spyro, puslu bir kasabanın ortasında. yersiz, yurtsuz bir adam. bu gelişi, gelecek belanın ve kaosun habercileri. kimse istemeyecek spyro’yu, dışlayacaklar, yabancılaşmış, kendi toprağında bir sürgün hâli kalacak ona. yaşam, bütün çetinliğini omuzlarına bırakacak bu adamın. mücadele alanı daralıyor. hüzün boğazda düğümlenmiş. pek konuşmuyor, susacak, susup anılara gömülecek. insanın tutunacak dalı olmalı. spyro, angelopoulos’un gölgesinde büyüyor, devleşiyor, hüzünlendiriyor, göç ediyor, sürekli, sürgün hâlinde, kendi arazisinde, kendi kalbinde bile. yaşam direnişlerin savaşına dönüşüyor, hakikati bulmak çok uzaklarda değil. gökkuşağı kitera’da doğacak, denizler onu izleyecek, dalgalar fırtınasız bir tepenin ardında saklanacaklar. gözyaşı birikiyor pınarlarda, asfaltların sertliği yerleşmiş çakıl taşlarına, evren kafiyelerini arıyor, çemberi daralıp genişliyor, kanlar pıhtılaşıyor, silahlar artık yok, göç çocukların bakışları altında kurşuna diziliyor. angelopoulos, hecelerin aralarına giriyor usulca, derinliklerin kuvvetini sise katıyor, grileştiriyor.

    topraklar satılıyor, herkes göç ediyor. spyro, onca yılın hasretini toprakta buluyor, direniyor, herkes düşman ona. satmayacak arazisini, bu kimsenin para almaması demek. kimse bilmiyor bunu, toprağa dönmüyor, bakmıyor kimse. her şey kapitalleşip özün çekirdeğinden kopmuş durumda. spyro’nun aşağılanışı bundan, istenmeyişi bundan. her yer ona bir pranga, ruhu zincirleniyor toprağa. kalbi, anılarının buğulu tabakasıyla kaplı. alexandros’un ıssız yolun ortasında dururkenki soğukluğu hâkim yüzünde. dönüşü, hakikat söküklerini getiriyor. katerina, gözlerinde kayboluyor spyro’nun. o’nun en derinlerinde, sevgisi, bir olmuş bir kalbi var. spyro, göçün tam ortasında. yalnızlığın, sessizliğin izlerinde eziliyor, her saniye, her dakika. böyle bir sürgünlüğün acısı ve kaybı olmalı. anlam verilemeyen bir yıkım, bir çeşit hakikatin yitirilişi. şiirselliğin ritminde kitera. theodoros angelopoulos, bu yolculuğun rediflerini tek tek işliyor, ustalıkla, sessizce, sis katarak, vicdanı ve hakikati göstererek, limanların soğukluğunu yaşatarak.

    -ilk sene, zaman geçmek bilmiyor. idare ediyorsun... sonra ikinci yıl, üçüncü… bir şeye tutunmak zorundasın. başta, yunanistan'ı düşünüyorsun, geride bıraktıklarını... ama sonunda, kalbin rahatsızlanıyor. sonra bir gün, bir kadın çıkıverir, sana yemek pişirir, düğmeni diker... bu gibi şeyler... orada üç çocuğum daha var...
    -nasıl birisi... diğer kadın?

    spyro’nun sessizliği, yıkılışın sesi. burada bir yenilmişlik yok. sadece geçmişe dayalı anıların içinde yitip giden bir adam ve arkasındakiler saklı çayırlarda. uçsuz bucaksız bu topraklar, kalbin genişliğini, ferahlığını istiyor ama düzen insanları müsaade etmiyor. bugün sislerin içindeki figüranların ortaya çıkma zamanı. hepsi direniyor, hepsi konuşlanıyor, bağırıyor, bağırıyor, hiç durmuyorlar. kasabanın üstündeki bu kasvet ve rahatsızlığın yıllar sonra ortaya çıkışındaki art niyet, belanın işareti. belayı istemeyecekleri gibi, göçün sancılarını da reddedecekler. hakikati gizliyorlar, sessizliğin içine. sisleri fırsat biliyorlar. ortadan kalkmalı onlara göre, çayırlardaki yangın bu yüzden, çapa seslerine tahammülleri yok. göçün hüznü bir kez daha yaslanıyor spyro’nun kalbine, katerina sessizliğe gömülüyor yine. korku ve ümit arasında bir adam. ikisinin arasında sıkışıp kalıyor, her defasında sonsuz bir döngünün içinde, yaşamı ölülerle dolu. yersiz yurtsuzluğun çok ötesinde, tütün yaprakları biliyor çilesini, hakikatini. anılara gömülü bir yaşam dakikası çayırların serinliğine bedel ama spyro bu noktada tek başına. katerina gözlerinde doluyor, yeşeriyor, birleşiyor, o bugünde, spyro’ysa dünde. dün ve bugün iç içe.

    sağanak yağmur kamçılıyor spyro’yu. yılların acısını çıkarıyor bedeninden, defalarca, acımasızca, merhametsizce. kemanı da ıslanıyor. sovyetler’e yağan kar gibi her teli, soğuk ve hüzünlü. dinmiyor, şiddetini arttırıyor gündüz ve gece. sadece izliyorlar, bakıyorlar, denizler köpürüyor. bir hiç gibi. koca bir hiç spyro. kitera uzakta yasını tutuyor. onurlu bir adamın onuru eziliyor. susacak spyro, o sustukça bizim vicdanımız bir darbe daha alacak, kalbimiz bir kez daha titreyecek. karadaki adımları silik. kalbi, anıları, zihni göç hâlinde olan bir adamın ne zaman yurdu olur? öldüğünde mi? yoksa öldürüldüğünde mi? spyro’nun yurtsuzluğu, onların korku dolu ve taşlaşmış kalpleri.

    angelopoulos manzaraların pusluluğunda gizleniyor. kitera’yı hakikatin eşiğine bırakıyor, en kuytuya, kuytularda ölüm daha derin. ölüm, yaşamın içinden ansızın doğuyor. martı sesleri çok uzaklardan duyuluyor, sis çöküyor, yağmurlar diniyor. soğuk rüzgârlar esiyor, liman kederlendirilmiş bir vasıfla isyan ediyor bu katlanılmaz yazgıya. ruhlar çoğalıyor, git gide, kalabalık soytarıların gösterisini izliyor. çirkin krallar tahtını bırakmıyor, gökyüzünü paylaşmıyorlar, gölgeleri yokluyor bir adam. kadın onu istiyor, en uzağa, en kuytuya, en sessizliğe. bu dünyanın tozluluğundan uzağa, hainliğin olmadığı bir yer olmalı. yolculuk çetin olsa da inanmış iki el, bir kalbe karşı koymaya gücü yetmez, yetmeyecek de. ıstırap ve elem birlikteler, adam ve kadın susuyorlar, birbirleriyle bütünler. deniz, onları göğüslüyor, onların yurdu, kovulmuş bir kalp birbirlerine ağlıyor, yağmurda ağladıklarını bile bilmiyorlar. sis, bütün bunları onlar görmesin diye üzerlerini örtüyor, yavaşça, sessizce ve merhametli bir şekilde. bakışlar ufukta birleşiyor, kitera’ysa kalbini bekliyor.

    çürük elma.


    (zarp - 27 Ocak 2014 00:20)

  • comment image

    cillop gibi şarkıdır, seneler sonra tesadüfen tekrar denk geldim.

    şurada eleni abla ve koro eşliğinde
    şurada filmden

    ingilizce sözleri şöyledir:

    a sick heart which finds no remedy...in forgetting,
    fades away in the frost, in the north wind,
    far away in foreign parts,
    waiting always for the moment to return;
    the ship will appear in the harbor,
    a sea-bird in our dreams.

    you've been touched once more by the ice
    and the loneliness of the world;
    how can you heal the old wound deep in your soul?
    waiting always for the moment to return;
    the ship will appear in the harbor,
    a sea-bird in our dreams


    (flavius aetius - 29 Ocak 2015 22:13)

Yorum Kaynak Link : taxidi sta kithira