• "haneke'nin filmi üzerine şu yazı da ayrıca okunabilir."
  • ""georges laurent is dead""




Facebook Yorumları
  • comment image

    dvd versiyonundaki haneke röportajı atlanmadan izlenmesi gereken sarsıcı film. haneke sinemasının en büyük özelliklerinden "sahneye mümkün olduğu kadar geç girip, bir o kadar erken çıkma ilkesi"nin kusursuz örneklerini görüyoruz bu filmde de. asıl mesele suçluluk duygusu işte ve dahi vicdan, hem bireysel, hem de toplumsal bazda. filmde toplumsalını çok kurcalamadan bireyseline odaklanıyor ve biz her ne kadar haneke öyle düşünmese de toplumsalına yönelik çıkarımlar yapıyoruz. her şey bittikten sonra ise tıpkı georges'nin yaptığı gibi perdeleri sıkı sıkıya kapatıp bir gündüz uykusuna dalıyoruz. arada uyandırmak isteyenler oluyor işte adları hrant falan oluyor ama ne gam biz uyumaya devam ediyoruz. ve tıpkı çalar saati duvara fırlatır gibi fırlatıp atıyoruz dış etkenleri. haneke söz konusu röportajda da ucu açık yerleri tamamen izleyiciye bıraktığını tekrarlıyor. bana bıraktığı yerden ben böyle okudum. şimdi uykum var. uyandıktan sonra konuşalım.


    (ama arkadaslar iyidir - 15 Mart 2007 10:28)

  • comment image

    ben haneke sevmeyen bir sinemaseverim. o köstebek suratı, o entelektüel görünümü, sakalları, yılışık konuşma tarzından hazzetmiyorum. filmlerinden de, hepsini izlemedim elbette ama, sanırım wolfszeit isimli olan dışında beğendiğim olmadı. ama haneke beğeniliyor, ben de karşı çıkamıyorum, karşıma çıktıkça izliyorum.

    cache de karşıma çıktı, izlemiş bulundum. en başta beğendim. daniel auteuil'ün ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu vurgulamak gerekiyor. çok incelikli bir adam. içinde bulunduğu inkâr psikolojisini, huzursuzluğu ve bastırılmış öfkeyi, donukluğu ve utanma duygusunu o kadar iyi veriyor ki; oynadığı karakterin sakladığı sır çözülene kadar bu sırrın mahiyeti hakkında sırf oyunculuktan yola çıkarak bir yerlere varabiliyoruz. haneke'nin sakin ve dikkatli bir görsel tarzı var, klinik bir soğukluğu ve acımasız bir yanı var. iyi veya kötü bulan olabilir ama tarzı var, üslubu var, tartışılmaz. velhasıl izleyip beğendiydim.

    bakın spoiler geliyor rahatsız olanlardansanız devamını okumayın. filmi izledikten sonra bir ara aklıma düştü: bu kasetleri kim göndermiş ola ki? yukarıda birisi, tahmin edilebileceği üzre "haneke'nin kasetleri kimin gönderdiğiyle ilgilenmediği..."ni belirtmiş. zaten bir filmde böyle açık bırakılan kapılara gelen tepkiler bellidir:

    1) yönetmen efendi "bu soruyla ilgilenmiyor"! yönetmen meşgul sonra gelin! yönetmen bu soruyla ilgilenmiyor çünkü esas soru bu değil, filmin başka bir meselesi var. bu kasetler sadece bir tetikleyici, nereden çıktıkları neden önemli olsun ki? diyerek yönetmen asistanı rolüne soyunanların cevabı.

    2) yönetmen bunu seyirciye bırakmış! buna da uyuzum. seyirciyle film arasındaki ilişkiyi interaktif kılmak, seyirciyi içinde bulunduğu pasif pozisyondan çıkarmak, üstündeki ölü toprağını, ataletini atmak ulvi amacındaki yönetmen baştan aşağı filmi çekiyor; sonra gidip böyle içine kimi özentili seyircinin kendi kıçıkırık sosyal bilgiler birikimini şov yaparaktan gösterebileceği bir yorum alanı bırakıyor. jodorowsky'ye uyuz olma sebebim budur. david lynch'i de seviyorum ama filmlerindeki her boku işaret olarak algılayıp inanılmaz komik yorumlara varanlar var. neymiş kasetleri gönderenin belli olmaması seyircinin çözmesi gereken bir sırmış: freudyen açıklamalar, verwerfung, lost highway'e göndermeler, bok ve püsüratı.

    şimdi cache'de kasetleri gönderen belli değil. karakterlerden birisinin, mesela macit'in oğlunun göndermiş olabileceğini düşünmek isteyenler için kimi ipuçları bırakılsa da daha belirleyici olan, böyle bir yoruma giden yolun açık bırakılması; yani başka yorumlara da izin verilmesi. en bariz açıklama ise elbette ki freudyen olanı: bastırılmışlık bir semptomdur, etkilerini öznenin kendisinde gösterir; bir de bastırılan objenin tamamen dışa atıldığı durumlar vardır, bilinçaltında bile barınamayan; onlar kişiye dışarıdan gelir; verwerfung başlığında anlatılan bu. bana sorarsanız da, kimin gönderdiği belli olmayan bu kasetlerle ilgili açıklama, pek masum değil ve filmin söylemini de gölgeleyecek kadar rahatsız edici. dahası haneke ve filmlerinin belli bir zayıflığına da işaret ediyor kanımca.

    yukarıda yazılanların çoğuna katılıyorum, filmin burjuva eleştirisi ve "kültürlü" fakat duyarsız üst orta sınıf portresi ve içinde yaşadıkları toplumun hem şimdiki zamanına hem de geçmişine karşı kayıtsızlıkarı problematize edilesi bir vaziyet. fakat sebepsiz yere yoktan gelen kasetler, bilinçaltının daniel auteuil'e gönderdiği bir mesaj yorumunu beraberinde getiriyor. bastırılmış ve dışarı atılmış olanın geri dönüşü. günahın günahkarı kovalaması. gayet katolik ve freudyen ve sakıncalı bir yanı var o da şu: işlenen günahın, günah olduğu bilinciyle işlenmiş günahın, suçluluk duygusunun geri dönüşüyle üst orta sınıf avrupa insanının analizini yapmak doğru mu? işlenen günah, bastırılan suçun katolik birey açısından güzel bir yanı var: geri dönüşü kesin, geri dönüşü için fazladan bir çaba sarfetmeye gerek yok. haydi diyelim kasetlerin arkasındaki açıklamayı ben abartıyorum; fakat daniel auteuil ve bastırılmışlık duygusu ve kasetlerden duyduğu abartılı rahatsızlığın böyle bir yorumu desteklemesine ne demeli?

    problemin ne olduğunu tam ifade edemiyorum. belki şöyle düşünmeli: ortalama üst orta sınıf fransızın bir suçluluk ve bastırılmışlık psikolojisi içinde olduğu fikrine nereden varıyoruz? ve haneke de bu tarz tespitler bir semptom halini almış durumda kanımca: durmaksızın önce çok ideal ve sorunsuz bir üst orta sınıf portresi çizip sonra bu "görüntünün" ardındaki "korkunç" gerçekleri kovalayıp duruyor. idealliğin bir görüntü olduğunu ve bunun arkasında bastırılmış binbir çatışma ve suç olduğunu iddia ediyor. hatta kimi zaman bu iddia "görüntü"nün sadece o çatışmaları görünmez kılma amacıyla yaratılmış bir süs olduğu iddiasına varıyor. şunu sormuyorum: ya öyle değilse? şunu soruyorum: varsayalım öyle, o halde bu filmleri izleyen kimsenin özdeşleşmeyeceği spesifik bir zümre eleştirisinin manası nedir.

    veya şunu soruyorum: fransız üst orta sınıfını arap göçmenlere ve onların kaderine olan kayıtsızlıklarıyla suçlayan haneke'nin filmlerini izleyen türklerin kaçta kaçı köyleri yanan kürtler, dersim isyanında ölen 90.000 kürt konusunda düşünmektedir, kaçta kaçı bir haneke filmi izleyip toplumu kıyasıya eleştiren, elini masaya vurup emmmmmmperrrrryaliiizzzzmme haddini bildiren sakallı bir köstebek suratlının filmini izleyip "ben holivud filmi değil haneke izlerim" diyebilmeyi sağlayan bir elitleşme sürecine girmiş olmanın sevinciyle yaşamaktadır?

    veya şunu soruyorum: haneke gerçekten herhangi bir şeye muhalif midir? yoksa öyle olduğunu düşünmemiz kendisine ve onu izleyen bizlere prestij mi kazandırmaktadır.

    cevabı bilemiyorum. elbette ki sinema yoluyla kitleleri aydınlatmaksa mesele, bunun nasıl yapılabileceği konusunda bir fikrim yok, haneke'ye de böyle bir sorumluluk yükleyemem. ama kendisi böyle bir sorumluluğu yüklenmiş ve filmleriyle bunu başarıyormuş gibi yapıyor ya, o yüzden haneke'yi sevemiyorum.


    (bir takim dis mihraklar - 6 Haziran 2008 04:34)

  • comment image

    sevenlerini üzmeyecek, beklentileri yüksek tutsanız da hüsrana uğratmayacak haneke filmi.
    bundan sonrası spoiler...

    --- spoiler ---

    öncelikle film, hiç film havasında değil. haneke bunu filmin başına koyduğu uzun sahne ile belli ediyor. adeta "bu film değil, gördükleriniz gerçek. o yüzden iyi izleyin..." mesajını veriyor seyirciye. ayrıca uzun süre haneke'nin kamerası diye izledikten sonra, aslında karakterlerin kaseti izliyor olduğunu göstermesi; haneke'nin açık açık seyirciye "sizin hayatınızı, size göstericem" demesidir. film bu açıdan yorumlanmalı.

    senaryo kötü yorumları at koşturmuş. kesinlikle klasik bir senaryo değil. ne bir şey açıklıyor, ne şaşırtıyor, ne yanıltıyor... tamamen gerçek hayat gibi, bilinmezlerle bizi bize bırakıyor. gerçek hayatımızda, etrafımızda olan şeylerin kaçının tüm iç yüzünü bilebiliyoruz ki? bu açıdan senaryoya laf edenler, haneke'nin gözden çıkardığı seyirci kitlesine giriyor.*

    filmdeki spesifik noktalara gelirsem:

    kaseti gönderenin belirsizliği... tamamen haneke'nin farklı izleyicilerin farklı yorumlarına bıraktığı hadise. haneke bu belirsizliği yaratırken, aklında -kendi açısından- belirlediği bir cevap vardır illaki, ama o da haneke'nin kendine sakladığı yorum olarak kalmıştır. benim yorumum ise, majid'in oğlunun yaptığıdır. kendi içimde kurduğum mantık, sonraki paragraflarda kümülatif bir şekilde anlaşılacaktır.

    filmde genel olarak georges laurent'e* el bile kalkmaması... haneke burda burjuva toplumunun, büyük korkularla yaşadığını ama sonuç olarak bir zarar görmediklerine bir gönderme, dokundurma, sürtme yapmıştır. ayrıca georges laurent'in korkusuzca zenciye atarlanması, majid'in evine girip çıkması, tuvalette majid'in delikanlı bıçkın oğluna atarlanması falan, hepsi bunlara alamettir.

    hanım teyzenin aldatma durumu ve sübyanın tribi... yönetmen, burjuvanın içinde bulunduğu -genel olarak herkesin birbirine hissettiği- güven bunalımını gözümüze gözümüze sokmuştur. misafirleri ağarlama sahnesinden, hanım teyzenin pierre ile yakınlaşmasından, laurent'in yengeye herşeyi anlatmaması ve teyzenin buna çok bozulması, laurent'in emriyle teyzenin misafirleri bir yalanla evden kovuşu, çocuğun annesine olan tribi vs...
    ayrıca sübyanın attığı tribe şöyle bir açıklamam var:
    kurduğum mantığa göre kasetleri çeken majid'in oğlu. bu ne demek; aileyi gözetleyen o. yani bir şekilde hanım teyzenin, pierre veya başka fransız erkekler ile yaşadığı durumlara tanık olacak birisi varsa, bu o'dur. yani sübyana söyleyen bu majid'in oğlu. ne alaka, var mı böyle saçmalık, palavra! diyenlere cevabım tokat gibi gelecek; filmin sonu... majid'in oğlunun bizim sübyanla rahat bir şekilde konuşması, bundan önce bir muhabbetleri olabilme ihtimalini destekliyor. ayrıca sübyanın annesinden nefret edip, babasına da bir şey çaktırmamasının sebebi: annesine kızgınlığı çok fazla, çünkü ailesine ihanet ediyor; babasına olan soğukluğu ise babasının eskiden yaptığı şeyi bilmesi ve onu suçlu bulması. bu açıdan kilit nokta bizim artist sübyan. en sonda majid'in oğlu ne mi dedi? açıkçası annesinin aldatmaya devam ettiğini, babasının ise geçmişinden hiç vicdan azabı çekmediğini anlatmıştır. çocuk ta zaten konuşmadan sonra evine doğru değil de, arkadaşlarının yanına doğru gidiyor.

    majid'in oğlunun detaylı yorumu... majid'in oğlu, bu filmde en soru işaretli adamdır bizzat. yukarda aslında soru işaretlerine cevapları belli bir mantık çerçevesinde cevapladım. adam yapmadım diyor, cezayirli adam yalan mı söyler diyenlere cevabım ise; ailesi hizmetkar olarak ölmüş, kendisi yetiştirme yurdunda büyümüş bir adamın oğlu olduğu düşünülürse, bu adamın, sistemin çarklarını bir şekilde sekteye uğratmak için -ki tamamen başarıyor- sistemden memnun, kaymağını yiyen kesime yalan söylemesi gayet normaldir.

    majid'in kendisi... majid'in intiharı, eski kuşakların artık bu sisteme karşı koyacak gücü kalmadığını ve değişmeyeceğine olan inancını simgeler. öte yandan oğlunun bütün her şeyi organize etmesi, bu açıdan genç nesilin gücünü ve isteğini gösterir.

    genel olarak toparlayacak olursam yönetmen, ırkçılık ve sınıf farkı üzerine yoğunlaşıp, bir yandan da burjuvanın boktanlıklarına -medyada saman altı, aile içi huzursuzluk, polise olan güvensizlik vs...- derinleme inmeye çalışmıştır.

    son olarak ırkçılık üzerine haneke'nin hoşuma giden 2 ince mesajını belirtirsem:
    georges'in, emniyet binası çıkışı bisikletli zenci çocuk ile atışmasından sonra, söylediklerinden dolayı zenci çocuktan değil de kavga çıkarttığı için karısından özür dilemesi.
    majid'in oğlu asansörde laurent ile çıkarken, asansöre sonradan binen iri fransız abimizin majid'in oğluna "bu herifin burda ne işi var?" gözüyle durmadan bakması.

    ---
    spoiler ---


    (fungus amongus - 6 Ocak 2011 22:10)

  • comment image

    gıcık oluyorum hanekeye. cidden öyle böyle değil. sinema bu olmamalı diyorum, ucuz bi taktik bulmuşsun diyorum. insanlara kendi birikimi satıyorsun diyorum ama nafile.

    gereksiz bir ayrıntıyı yorumlayayım filmle ilgili;

    --- spoiler ---
    çocuk kaybolduğunda ailesi diğer olaylar yüzünden ve iletişim kopukluğundan dolayı geç farkeder. hatta çocuğu bir ajandadaki haftalık programdan takip ettiklerini görürüz. anne ipucu bulmak için odaya girer oda ne; odada eminem ve zidane posterleri.

    eminem amerikanın isyan eden zenci kültürü içine yerleştirilmiş beyaz ikon. (üvey anne nefreti de konuyla ilgili olabilir)

    zidane cezayirin yandaş ailelerinden birinin fransız milli takımının yıldızı evladı göz bebeği.

    sömürgeci ülkelerin vicdan rahatlatıcı isimleri kısacası. harika ayrıntı yada ayrıntı yakalamayı saplantıya dönüştürdü haneke.

    ---
    spoiler ---
    toplum vicdanını kişisel vicdan üzerinden yola çıkarak çok güzel yerin dibine batırmış. alkışlamamak elde değil.


    (fosseptic - 21 Şubat 2011 22:58)

  • comment image

    haneke'nin en sevdigim filmlerinden biri. izleyeli baya olmustu ama simdi lost highway'i izledim ordaki kassiz adam beni buraya getirdi.

    film kesinlikle güzel. kötü film oldugunu söyleyenler "boktan film lan iste, sikici" dan öteye gidemiyorsa bir daha o adamdan filmler üzerine tavsiye almayin. eger düzgün temellendirebiliyorsa her sanat eseri gibi bu da öznel bir bicimde insanlarin hosuna gider ya da gitmez bir sey diyemem.

    neyse lost highway'le bunun arasindaki baga gelince. (bundan sonrasi spoiler olabilir, ama spoiler ibaresi koymayacagim).

    cache'nin basindaki videolari yollayan kim? asil soru bu mu? neyse buna cevap verelim önce. iki teori var. birincisi, ki ben bu birinci teoriyi en basindan beri destekliyorum, yönetmenin kendisi, kendi yarattigi karakterlere yolluyor. ikincisi de cezayirli ve fransiz adamlarin cocuklari yapiyorlar. özellikle ikincisini desteklemek icin gösterilen sahne de filmin kapanis sahnesi. o okulun önündeki plan cekim. güzel bir sahne evet.

    neyse, ben neden 1. teoriyi destekliyorum, cünkü bu film avrupa burjuvazisinin ve entelektüelinin bilincaltina, bir sanatcinin görev bilinciyle soktugu comak*. burda sanatcimiz haneke, yönetmen oldugu icin direkt kendinden geldigini düsünüyorum. öyle olmasa bile estetik acidan güzel bir cözüm bence. lost highway'deki kassiz herbokolog amca bana yönetmenin filme direkt müdahelesi gibi gelmisti. lost highway'de yönetmen biri tarafindan kismi canlandiriliyor, burda yönetmen yok, daha cok tanri gibi. (bkz: #24428014)

    filmin kendisine gelince. dedigim gibi sanatci gelismis entelektüel avrupalinin bilincini cubukla dürtüyor. gecmisiyle yüzlesmeye zorluyor. o herkesi asagi gören kibrini bir nevi kendisine yöneltiyor. neden fransizlara yapiyor da almanlara degil bilemem. belki zaten almanlar her seyin günah kecisi avrupa'da ondan, nazizm gölgesinde kalmadan bütün avrupa'ya saldirmak istemis olabilir. fransizlar da bir nevi bircok idealin cikis noktasi.

    filmde cok güzel cekimler ve göndermeler vardi. dedigim gibi izleyeli oldu ama aklima kalan hala sahneler var ve en cok cezayirli cocugun avluda arabaya bindirilis sahnesini seviyorum sanirim. sabit kamera, genis aciyla bütün avluyu yukardan aliyor. araba bir kenarda duruyorm cocuk önce kadrajin solundan cikiyor, sonra sag altindan cikiyor, sonra da yakalanip arabaya sokuluyor. araba da yavas yavas hem avludan hem de kadrajdan cikiyor.


    (eec - 9 Temmuz 2011 02:25)

  • comment image

    --- spoiler ---

    bu filmi daha izlemeden bütün akademik çevrelerin "fransa'nın cezayirlilere yaptığına enfes bir cevap" dediğini bildiğimden, filmde haneke'nin sinematik kaygılarına odaklandım. zira buralarda da güzelce tartışıldığı gibi, salonda/evde filmi izleyip vicdanı rahat bireyler olarak evimize/yatağımıza (az sonra ben de yapacağım bunu) gideceğimizden, filmin içeriğine dair tartışmalar bir yerden sonra bayabiliyor.

    bir kere kasetlerin haneke tarafından çekildiği garanti. onu tartışmaya bile lüzum yok. haliyle bu "ekranlarınızın ayarıyla oynamayın!" tarzı bir uyarı ile açılan filmde, kasetleri mantıklı bir zemine oturtmaya çalışmak, ayarlarla hakkaten oynanmadığına delalet eder. oynayın lan azıcık!

    beni filmde en çok etkileyen sahne: intiharın ardından kahramanımız nereye gidiyor? sinemaya! neden? unutmak için. biz ne yapıyoruz? film izliyoruz. neden? unuttuk bile! ya da şöyle de yapabiliriz: intihar sahnesinin ardından hangi sahne var? kahramanın sinemadan çıktığı sahne. yani? bu etkiyi ancak böyle açıklayabilirim, sinemadan bu adam gibi çıkacaksınız! her türlü, o çıplak intihar sahnesini kıvama getiren bir devam sahnesiydi o sinema sahnesi.

    neticede salonlarda oturup filmi izledik; akademik makaleler yazdık; geldik ekşisözlük'te de entelliğimizi belirttik. güzel filmdi yani.

    ---
    spoiler ---

    bir allah'ın kulu da 1960'larda fransa'da cezayirlilere ne olmuş, diye anlatmamış şurda...


    (cam irmagi tas gemi - 8 Eylül 2012 05:33)

  • comment image

    haneke işçiliğine bir örnek:

    filmde georges majid'in evine üç kere gider. ilk ikisinde kendi kararıyla gider, beklenmemektedir ve bunlarda georges koridorda kapıya doğru yürürken kamera da onunla beraber ilerler. sonuncusunda ise majid onu evine çağırmıştır. bu sefer kamera onu koridorun sonunda beklemekte ve georges kameraya doğru yürümektedir.


    (paspasanahtarinustunde - 8 Nisan 2013 10:13)

  • comment image

    ke$ diye okunur.. normalde ula$ilmasi vakit alan bir bilginin tekrar eri$ilmek istendiginde kolayca alinabilecek kopyalarinin saklandigi bolgeye denir.. (bkz: cache memory) dezavantaji bilgi her zaman guncel olmayabilir.. cpu'larin "olmazsa olmaz"'idir.. i$letim sistemlerinin ise file system'larda mutlaka kullandigi eger kullanmazsa diski surundurecegi ozellikleridir.. kullandiginiz web browser'larin bile yaptigi bir$eydir..


    (ssg - 2 Ocak 2000 13:24)

  • comment image

    iksv yer alan film tanıtım yazısında;

    --- spoiler ---
    yönetmen: michael haneke
    oyuncular: daniel auteuil, juliette binoche, maurice benichou

    fransa, 2005
    35 mm. / renkli / 117’
    fransızca; ingilizce ve türkçe altyazılı
    2 pazar 21.30
    3 pazartesi 16.00
    2005 cannes en iyi yönetmen; fipresci ödülü

    gizli saklı, varlığı tehdit edilen burjuva çekirdek ailesini ele alıyor; ama asıl kaygısı suçluluk, sorumluluk, hafızasızlık ve batı ile gelişmekte olan ülkeler arasındaki ayrım... televizyonda bir edebiyat programı sunan georges’a, içinde ailesinin ve kendisinin gizlice çekilmiş görüntülerinin olduğu video kasetler gelir. kasetlerin ardı arkası kesilmezken bunlara vahşet dolu birtakım çizimler de eklenir. georges, kasetleri yollayanın kim olduğunu bilmese de verilmek istenen mesaj açıktır: izleniyorsun! kasetlerin içeriği kişiselleştikçe georges’un karısı anne, doğal olarak tedirgin olur, ama asıl öfkesi, georges’un fotoğrafları yollayan kişiyi büyük bir ihtimalle tanıdığını söylemesine rağmen polise gitmeyi reddetmesiyle patlar. geriye dönüşler ve video görüntüleriyle filmin birbirine girmesi sonucunda, georges’un çocukluğundan tanıdığı cezayirli bir aileye dair, karısına anlatamadığı acı verici, örseleyici anılar su yüzüne çıkmaya başlar. filmin adı “gizli saklı”ya birçok farklı anlam yüklenebilir; gizli kalan ister bir kamera, ister georges’un hiç bilinmeyen anıları olsun, güncel olaylarla ilişkisi açıktır: korku, yalanlar ve suçun başkalarının üzerine yüklenmesi. film içindeki film, bizi kahramanı izlemeye zorlarken, aynı suçu üzerimize alarak kendimizi de yargılarız. gizli saklı, psikolojik gerilim tarzında anlatılan son derece etkileyici bir siyasi taşlama olmakla beraber her iki türün hayranlarına da cazip gelecek.`
    ---
    spoiler ---


    (ride - 15 Eylül 2005 20:28)

  • comment image

    --- spoiler ---
    upuzun es'leri, soğuk tarafsız gibi görünen ama konunun kendisi ile her zamanki mevkisinde taraf olan kamerası ile bir haneke filmi daha. hakkında yazmak isteyip de bir türlü çok yazamadığım, kelimeleri bulmakta zorlandığım yazamadığım. gene o pek sevdiği eşitliksizlik / burjuva yargısı; haksız kazançlar* ve bu haksız zenginleşen burjuvayı en azından filmlerinde cezalandırma çabası. ne burjuva cezalandırılmaya doyamadı ne de haneke onları cezalandırmaya.

    başı, eski bir günaha bağlanan; sonu vicdan azabından olmasa bile vicdan azabı yaratması söz konusu olan ve varlığı çoktan unutulmuş bir adamın ölmesiyle huzurlu uykuya dönüşen. sahi ya o yorgunluk, bitmişlik,tüketmişlik dou uyku nasıl hissettirmişti kendini. o boynu kesilen tavuğun upuzun tutulan sahnesi ile boynu kesilen insanın haddinden kısa sahnesi. bi daha seyredilesi filmlerden.

    ah tabi ailenin cezayirli olması; filmin fransız aktörlerle çekilip fransa da geçmesi; televizyonda amerika, ırak, filistine ilişkin görüntiler olması; sömüren & sömürülen ilişkisine bir başka deyinmektir ki. her zamanki gibi haneke işte.
    ---
    spoiler ---


    (ride - 3 Ekim 2005 16:41)

  • comment image

    michael haneke'nin "rahatsiz edici" (tirnak icinde, evet) denen filmlerinden biri..

    --- spoiler ---
    filmin jenerigi, anliyoruz ki eve yollanan kasetten.. haneke diyor ki, "sizin alginizla oynayacagim" iyi eyvallah, cok guzel.. bunu 3-5 kez yapiyor haneke.. sonracigima, daha once yaptigi gibi, horoz kesimi - ki daha once benny's video'da domuzun oldurumunu gostermisti -.. ardindan da macit'in "horoz"un olumune benzer intihari - ne kadar da alegorik*..

    hepsine eyvallah.. video kasetleri kimin kaydettigini de ogrenemiyoruz ki eyvallah, hic sozum yok, haneke bununla ilgilenmiyor, bizi de ilgilendirtmiyor.. filmin sonunda macit'in oglu, esas adamin ogluna bir sey diyor, biz duymuyoruz, buna da eyvallah, haneke zihnimizi bulandirmak istiyor.. peki cocuk neden kaciyor? hadi kacti, bu yuzden esas adam macit'i polise sikayet etti.. intihara giden yolu tetikledi, peki o zaman pierre'le anne yakinlasmasinin filmdeki islevi nedir? daha dogrusu boyle bir yakinlasma var mi? ha diyor ki hazret haneke, bakiniz burjuva ailesinde anne, kocasindan gizli sakli ne varsa aciklamasini isterken, kendisi de saman altindan su yurutuyor.. eger buysa, cocugun bunu sezinlemesi nasil oldu? ayriyeten cocuk bunun uzerine neden evden kacsin? mantiksal bir baglilik var mi?.. ha diyor ki "burjuva ailenin gizli sakli"si, cocuk o zaman masum mu? yani diyecegim odur ki, haneke bana uymuyor..
    ---
    spoiler ---


    (whatdreamsmaycome - 17 Kasım 2005 00:33)

  • comment image

    yazılan yorumları okumadan entry girme gafletinde bulunduğum bir filmdir ki, şimdi bu gafımı temizlemek namına "dikkat haneke var" uyarısını açmak istiyorum. zira en azından buradaki yorumların büyük çoğunluğu siyasi vakalar üzerine yoğurulmuş.

    evet gerçekten siyasi, toplumsal sorunlara dokunduran, batı kültürünü eleştiren bir film olabilir. lakin filmde bu duruş olsa da, bunun yanında başka şeyler de olabileceğini düşünüyorum.

    --- spoiler ---

    teoriler:

    1 - siyasetle alakalı olabilecek teorimiz:

    filmdeki tüm kasetleri, bizzat haneke yollamaktadır, ki seyircinin bunun farkına varmasıyla, bu konudan ilgisini kaydırmasını ve asıl vurgulanmak istenen mesaja dikkatinin çekilmesi amaçlanmaktadır.

    eğer laurent ve ailesinin evini gözleyen video kayıtlarının açısına ve filmdeki karşı sokağın durumuna bakacak olursak, oradan, o açıyla ve farkettirmeden bir kayıt alınamayacağını söyleyebiliriz. hatta boş sayılabilecek, lineer ilerleyen çekimlere eklenmiş ev dışı görüntülerinin, seyirciye bunu farkettirmek amacıyla çekildiğini bile söyleyebiliriz. sanırım "haneke'nin bir mesajı var agalar" varsayımını en iyi bu şekilde somut gerçeklerle temellendirebiliriz.

    bu bağlamda, kanıtlamaya çalıştığımız teorinin bizi nereye götürdüğünü sanırım buradaki 30-40 kadar filmle ilgili entryi okuyarak anlayabiliriz. söylenmemiş pek söz bırakılmamış bu hususta.

    2 - insan ilişkileri teorimiz:

    esasında bu teoriyi yukardakinden çıkarmak istemiyorum. sanki hem yukardaki, hem bu aynı anda filmde kotarılmaya çalışılmış. peki bu nedir?

    bana kalırsa bu tamamen inanmak hissiyatı ile ilgili bir mevzu. bir insana inanmak tabii sözünü ettiğimiz şey. zira filmde o kadar çok açık kapı bırakılıyor ki, izleyicinin kafasında filmin kurgusunu tamamlaması için karakterlerin bazılarına inanıp, bazılarına inanmaması gerekiyor.

    filmde yalan söylediğini, hatta uslanmaz bir yalancı olduğunu bildiğimiz tek kişi laurent. lakin diğer karakterlerin de doğrucu davut olduğunu gösteren bir bölüm yok.(anne'nin var bi tane gerçi ama neyse efenim) anne'nin çocuğa yaptığı açıklamaya mı inanmalı, majit'e mi inanmalı, oğluna mı inanmalı; kime inanmalı?

    bu tarz bir açılım getirmek gerekiyor filme zira ilk teorimiz kesinlikle inandırıcı bir biçimde anne'nin adını unuttuğum adamla kafedeki buluşmasını filmle ilişkilendiremiyor. bu tarz bir yan açılım, sanırım zihinlerdeki bulanıklığı biraz olsun atabilir.

    hatta bu bağlamda bokunu çıkarmak ve filmin sonundaki majit'in oğlanla, laurent'in oğlan arasındaki konuşmayı buna bağlamak istiyorum. zira öyle bir konuşuyorlar ki, sanki daha önceden muhabbetleri olmuş. sanki haneke, oğlanın evden kaçmış/kaçırılmış gibi yapmasının arkasında da aslında majit'in oğlu veya hem oğul, hem de majit olabileceği konusunda açık kapı bırakıyor.(burasını feci yazdım, laurent'in oğlu niye böyle bir şeye kalkışsın? 12 yaşında gerçi, kolay kandırılabilir başka bir bahaneyle.)

    3 - tamamen götümden uydurduğum, psikolojik temelli teorimiz:

    bu teorimizin hiçbir şekilde yukardakilerle bağlantısı yoktur ve doğru düzgün bir boku açıklamamaktadır, ama yine de yazmadan edemeyeceğim ehe.

    buna göre laurent ağbimiz şizofrendir ve kasetleri kendisi çekmektedir, ki bu şekilde daha küçüklüğüyle ilgili bir mesaj almadan rüyalarının başlamasını da açıklayabiliriz.(aha bir şeyi açıklar gibi oldu teorimiz, eloloy) hatta suyunu çıkarmak gerekirse, majit'in ölümü de aslında laurent'in gözünden gördüğümüz kadarıyladır. esasında majit'i öldüren laurent'tir. kendisinin bastırılmış ötekisi, ortamlarda salınan asıl kendisine kartlar atmak suretiyle, bu hikayeyi..(öeh, gerisini başkası sallasın)

    ---
    spoiler ---

    kıssadan hisse: hanekesel bir film, iyi mi kötü mü bilmem ben.


    (liquid - 3 Mart 2006 23:17)

  • comment image

    sempati kaygısı gütmeyen bir yönetmen michael haneke. ne en sevdiğiniz yönetmen olmak, ne de en sevdiğiniz filmleri yapmak niyetinde. tek derdi, kamerası vasıtasıyla seyircinin karşısına çıplak gösteren* bir ayna tutmak -ki biz buna "rahatsız etmek" de diyoruz- ve hafızalara kazınacak filmler yapmak -ki bu filmde bunu isim seçimiyle bile başarıyor.

    --- spoiler ---
    önümüze en az georges'a* gelen kasetlerdeki kadar yansız bir kamera koyarken, bize de en az georges kadar -kendimizi, geçmişimizi sorgulamak yerine- kasetleri kimin gönderdiğine odaklandığımızı söylüyor. yapılan ve yapılmaya devam eden haksızlıkları görmek istemeyenleri, programını yayına hazırlarken karamsar görüşleri keserek hazırlayan georges ile özdeşleştiriyor. inkâr edemeyeceğimiz gerçekleri unutmak uğruna görmezden gelmekle kalmıyor, siliyor ya da çarpıtıyoruz.
    ---
    spoiler ---

    bu yönüyle bireyden yola çıkarak egoizme varan toplum hafızasını/hafızasızlığını eleştiriyor yönetmen. toplumuna olan güven sorunundan kaynaklı hataları, bağırlarına bastıklarını iddia ettikleri, ama yine de -her ihtimale karşı- azınlık olarak görmekten vazgeçmedikleri azınlıklardan sorumlu tutan milletleri; en ufak tökezlemelerin, pürüzlerin altında -güvenlik tehdidi gerekçesiyle- 3. dünya ülkelerinin parmağını arayan yönetimleri alaşağı ediyor.

    bütün bunları göz önünde tutarsanız, şurda burda okuduğunuz konu özetleri ve başlangıcı itibariyle büründüğü gizemli ve sürükleyici polisiye-macera imajına aldanarak gideceğiniz bu film, sizi çok büyük hayâlkırıklığına uğratabilir. söz konusu bir haneke filmi olduğunda huzursuz, rahatsız -ve hatta sinir- olmaya hazır olmalısınız. kaldı ki karşınızdaki izlemesi en kolay haneke filmlerinden biri.


    (gosalyn mallard - 4 Mart 2006 21:17)

  • comment image

    --- spoiler ---

    georges in film sonunda karanlıkta * uyuması, macit in oğluyla tek kelime mantıklı konuşamaması,3.dünya devletleriyle modern devletler arasındaki ciddi iletişimsizlik sorunlarına,vurdumduymazlık, sağduyu kavramlarına yorulabilirken, son sahnedeki enfes ışıkla macit in oğluyla georges in oğlunun konuşmasını yeni nesilin dünya barışına daha yakın, rasyonel çözümlere itibar eden bir geleceğe ışık olarak yorumlamayı temenni ediyoruz. kaliteli şaraplar tüketilen , fondülü fransız yemeklerinin yendiği masalarda entel sohbetleri gırla giderken,aynı masanın yanındaki tv deki savaş istila görüntülerine alışmışlığı yüzümüze vuruyor haneke, iğreniyoruz kendimizden. bu sahne bana daha çok hotel rwanda da ki gazetecinin ben bu katliam görüntülerini göstersem avrupalı insanlar görüntüleri gördükten sonra ah vah çekip yemeklerini yemeye devam edecekler sözlerinin hatırlattı. ben de alıştım bu haberlere, bağdattaki 30 kişinin öldüğü haberleri radyoda çerez gibi dinler oldum, silkinelim kendimize gelelim.
    filmle ilgili diğer bir ayrıntı da baban yapmadıysa, sen yapmışsındır zihniyeti *. ne de olsa cezayirli deyiminden bahsediyorum. benzerlerini görmek çok da zor değil amerikada 9/11 den sonra her ortadoğulunun potansiyel terörist, güneyde her meksikalının uyuşturucu satıcısı, her güney amerikalının da mülteci olması gibi.

    ---
    spoiler ---


    (rebel - 13 Mart 2006 22:35)

  • comment image

    burjuvanın, ama öyle ülkemizde sıklıkla anlaşıldığı gibi bir miktar parası olan kişi anlamında değil de kültür, şehir alışkanlıkları sahibi, evinde milyon tane kitabı olan gerçek anlamda kentsoylusunun igrencliğine tanık eder haneke bizi bu filminde. onun alıskanlıklarının kolesi olmus, farklılıklardan korkan, gercekler yerine yalanlarla yaşayan, çok sosyal gözükse de aslında iletisim ozurlu olan, kayda deger bi bok yapmadığı halde kendini baskalarına hep mesgul lanse eden, hep kendi cıkarının pesinden giden, alıskanlıklarıyla cevrili o kucuk dunyasından dısarı cıkmaya odu kopan, yasadıgı dramlar uzerine biraz kafa yormayı çok görüp 2 hap alıp uyumayı yegleyen o igrenc yasantısına tanık ediyor bizi. ve bunu eglenceli seyleri gösterelim, araya sekil katalım da cocuklar sıkılmasın demeden olduğu gibi o igrenc hayatın tum sıkıcılıgıyla yapıyor.
    son not: o kasetleri haneke cekti..!!


    (keramullah - 14 Mart 2006 00:24)

  • comment image

    güçlü bir film

    --- spoiler ---

    ve kanimca en güçlü yer, macitin oglunun kahramanimiza neden bu kadar korktugunu sordugu andir. sahi neden? ötekinin öfkelenmek için her türlü sebebi ve hakkı oldugunu biz de bilmiyor muyuz?

    ---
    spoiler ---


    (sunrise - 19 Mart 2006 23:23)

  • comment image

    haneke'ye öğütler:

    --- spoiler ---
    1. küçük macit'in evden götürüldüğü sahne: ne o öyle anasının dininden tek plan? macit arabaya götürülürken çak yakın planı, bağırıyo filan zaten, binsin arabaya. arabada şöyle alttan bir çekim, gözyaşları kameraya dökülsün çıp çıp. bas alttan damar müziği, şöyle amelievari birşey.bir kare üvey anneyi göster, mutsuz bir surat.
    bir kare üvey babayı, yüzü allak bullak. bir kare de küçük georges pencereden izliyor olup biteni, ifadesiz bir suratla.

    2. macit'in intihar ettiği sahne: ne o öyle zart diye, olur mu hiç öyle, olmaz di mi. yavaşlat olayı. eli böyle yavaş yavaş cebine gitsin. çat kes, bas zumu georges'in gözlere, böyle kıllanmış bir şekilde baksın, çat yine macit, daha bıçağı anca çıkarıyo. bas fona da şöyle arya filan, adagio bişeyler. sindire sindire izlesin millet. altı saat okul merdiveni göstermeyi biliyosun ama.
    ---
    spoiler ---
    rahatla, yak bi sigara şimdi. gişe hasılatı on katına çıkmazsa ben de cengizhan değilim.


    (cengizhan - 22 Mart 2006 16:38)

Yorum Kaynak Link : cache