Süre                : 2 Saat 9 dakika
Çıkış Tarihi     : 12 Eylül 1997 Cuma, Yapım Yılı : 1997
Türü                : Drama,Gizemli,Heyecanlı
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Polygram Filmed Entertainment , Propaganda Films , A&B Producoes, Lda.
Yönetmen       : David Fincher (IMDB)(ekşi)
Senarist          : John D. Brancato (IMDB)(ekşi),Michael Ferris (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Michael Douglas (IMDB), Sean Penn (IMDB)(ekşi), Deborah Kara Unger (IMDB)(ekşi), James Rebhorn (IMDB)(ekşi), Carroll Baker (IMDB)(ekşi), Anna Katarina (IMDB)(ekşi), Armin Mueller-Stahl (IMDB)(ekşi), Charles Martinet (IMDB)(ekşi), Elizabeth Dennehy (IMDB), Caroline Barclay (IMDB), John Aprea (IMDB), Kimberly Russell (IMDB), Gerry Becker (IMDB), Jarion Monroe (IMDB), Tommy Flanagan (IMDB), Kathyjean Harris (IMDB), John Cassini (IMDB), Harris Savides (IMDB), Yuji Okumoto (IMDB), Mark Boone Junior (IMDB), Christopher John Fields (IMDB), Vic Ferreira (IMDB), Bob Stephenson (IMDB), George Maguire (IMDB), Trish Summerville (IMDB), Jason Kristofer (IMDB), Charles Branklyn (IMDB), Spike Jonze (IMDB), Michael Massee (IMDB), J. Anthony Pena (IMDB), Elise Robins (IMDB), Jason Uson (IMDB)

The Game (~ Oyun) ' Filminin Konusu :
Nicholas Van Orton hem iş hem de özel hayatında kontrolü elinde tutmaya alışkın, zeki ve başarılı bir işadamıdır. Bu düzenli hayatı, kardeşi Conrad'ın ona verdiği alışıldığın dışındaki doğumgünü hediyesi ile köklü değişikliklere uğrayacaktır. Artık bir ölüm kalımsavaşı başlamıştır.


Dumur / 15
  • "-size imreniyorum, keşke ben de baştan başlayabilsem. her şeyi yeniden yaşasam.bu film nasıl abi diyenlere yukardaki quote'ı kurdurtan film.."
  • "michael douglasin evinin bir graffiti cennetine dönüştüğünü gördüğü an fonda çalan sarkisiyla da dikkati ceken film.(bkz: white rabbit)"
  • "sonunda sinirden gülme krizine girdiğim film."
  • "senaryosuyla olsun, dumura uğratan sonuyla olsun ki izlediğim en güzel sona sahip, gördüğüm en güzel filmlerden biriydi. ayrıca;(bkz: mutlaka izlenmesi gereken filmler)"
  • "sadece bir kere izlenebilen bir film."
  • "filmde geçen crs adlı firmanın afişinde süleymaniye camii'nin ve galata kulesi'nin olduğu film."
  • "senaryo işte budur dedirten filmlerden biri...başlangıçta sıradan bir film gibi görünen, fakat insanı gerçekten koltuğa yapıştırıp izleme isteği yaratan film..."
  • "boğuldum..mexico'da terkedildim..ve tek kazandığım bu aptal tshirt.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    izlerken sürekli şaşırtan sonunda ise şaşkınlığı en üst seviyeye çıkartan bir david fincher filmi. sean penn ve michael douglas oynuyor. izleyeni film boyunca strese sokarken finalinde rahatlatıp aynı zamanda salaklaştırdığı çok zekice hazırlanmış bir kurguya sahip film.


    (dezember - 14 Nisan 2008 11:55)

  • comment image

    david fincher'ın hep bir iyi film bir kötü film çektiği fikri eleştirmenler arasında çok seviliyor. o yüzden işte the game, se7en ile fight club arasında "kötü film" olarak algılandıydı ilk çıktığında yanlış anımsamıyorsam. ben filmi beğenmiş olsam da fincher'ın bir iyi bir kötü film çekmesi fikrini öyle benimsemiştim ki the game'i kötü film olarak şeyediyordum. neden kötüydü? işte böyle didaktik, zaten michael douglas hep böyle yuppie adamları oynuyor, klasik yuppie'yi sadist bir oddysey'den geçirip sağaltalım hikayesi. diyordum. ama bi düşün ya. bi düşün.

    heycanlı mı? evet! iyi çekilmiş mi? evet! gizemli, korkutucu, paranoyak bir atmosfer var. çok '60lar bir film bi kere. white rabbit sahnesinde ucundan da olsa charles manson'ı hatırlıyor muyuz? evet. aslında seconds, the manchurian candidate vesair gibi paranoya ve kimlik kaybı başyapıtlarını da hatırlıyoruz. david fincher ne kadar entelektüel bilemiyorum ama filmleri bir tarantino'dan çok daha incelikli bir şekilde popüler kültür göndermeleriyle döşeniyor. gönderme yanlış kelime: yarım yamalak hatırlama diyelim. gerektiği yerde "bir yerlerden hatırlıyorum" dedirtecek şekilde cepten çıkarma diyelim. tarantino tarzı bir fanboy coşkusuyla değil, duruma hizmet edicek şekilde. çok dolu filmler çekiyor fincher.

    nihayetinde şey diyebiliriz. böyle ayakların altından halı çekiliyor gibi bir film. bunu yapan ilk filmlerden birisi. bunun ne kadar basit olduğunu da gösteren.


    (bir takim dis mihraklar - 12 Nisan 2009 04:22)

  • comment image

    yıllardır arkadaşlarımın oluuum bu film var ya çok güzel sonu acayip bitiyor resmen oha dedim amuda kalktım üzerime işedim falan tarzında konuşmasıyla anca yeni izleyebildiğim film. üzerime işemesem de oha dedim ama güzeldi.


    (cladoceran - 12 Haziran 2009 14:50)

  • comment image

    cambridge bilimkurgu kulubü'nden elemanların 1977'de bulduğu en acımasız oyunlardan.

    1- oyunu her zaman oynamaktasınızdır.
    2- ne zaman oyunu düşünürsen, kaybetmiş olursun.
    3- kaybettiğinde en az bir kişiye bildirmen gerekir.

    kaybettikten sonra bir süre kaybetmezsin*.

    çok sinir bozucu.

    http://knowyourmeme.com/memes/the-game

    not : oyunu kaybettim.

    http://www.losethegame.com/ bu da offical site. 30 saniye olmadan yazayım derken.. ah be. oyunu kaybettim.


    (thorn pyros - 9 Aralık 2009 01:37)

  • comment image

    filmden sonra çeşitli duygular geldi geçti, bunlar hep iyi şeyler de, benim aklım o saatte kaldı. spoiler ibaresine gerek yok da, korkan çekinen olursa kessin okumayı şurda diye cümleye başladım, aslında açıklamama gerek kalmadan bırakmanız lazımdı okumayı, spoiler kelimesini görünce kaçacak şekilde eğitildik çünkü, spoiler kötüdür.

    neyse, meksika'dan çıkabilmek için orospu çocuğunun birine baba yadigarı saatini bırakıyordu abim rüşvet olarak, o saat işte, sonra film ilerledi değişik şeyler oldu, ama o saat kaldı yani. benim aklım da o saatte kaldı. baba yadigarı lan o, bırakılır mı öyle? elinin altında imkan var, gidip geri alacaksın sonra o saati gerekirse, parası neyse vereceksin. el oğlu savaş zamanı gerekirse götünde taşıyor saati, bu mu büyüklere saygı, anılara verilen değer? olmamış fincher.


    (sylarcan - 9 Nisan 2010 21:34)

  • comment image

    izlediğim en müthiş kurguya ve senaryoya sahip film. ayrıca michael douglas'ı sevmezdim ama bu filmden sonra saygı duydum. yalnızca ilk 15 dakikası kapatmayı düşündürtecek kadar sıkıcı ve sakin, lakin ondan sonra film bir akmaya başlıyor..

    imkanı yok sonunu tahmin edemezsiniz.. zaten senaryo bir öyle bir böyle 4-5 defa belinizi kırıyor, sizi şaşırtıyor..

    10 üzerinden 10.


    (popara - 10 Mayıs 2010 00:20)

  • comment image

    mükemmel bir film. şu zamana kadar bu filmden habersiz olduğuma utandım doğrusu. gerçi bir ortamda bu filmin konusu açılsa kesin piç olurdu. eğer henüz izlemediyseniz biran önce izleyin derim.

    --- spoiler ---

    filmin sonunda sarışın hatunun ''benimle hava alanında bir kahve içermisin?'' dediğinde michael douglas' ın cevap vermeden önce bir anlığına durup, sanki içinden ''yoksa??!!'' der gibi sağa sola bakınması olayı bitirmiştir.

    ---
    spoiler ---


    (alpergoker - 16 Kasım 2010 23:34)

  • comment image

    daha ufacıkken bir arkadaşın sonunu söyleyip benim için piç ettiği filmdir. belki unuturum diye o olaydan 10 yıl sonra izledim ve bu süreç içinde hiç düşünmemeye çalıştım bana verilen spoiler'ı ama nafile. heyecanla izlemiş olsam da sürprizini aldı filmin.

    o değil de, filmde çok fazla mantık hatası olduğu söyleniyor. vizontele de benimdir lucy de'nin entry'sinden yola çıkarak bunlara bir cevap vermeye çalışıcam.

    çok deli spoiler var. öyle böyle değil. o yüzden aman deyim, filmi izlemediyseniz okumayın.

    --- spoiler ---

    dayanaksız olduğu söylenen şeylerin aslında dayanakları var ve filmde açıklanıyor.

    zaten film ilk 15, 20 dakikasının izleyiciyi sıkma pahasına testlerle geçmesinin sebebi bu. "bizim ufak bir anket vardı" deyip yüzlerce soruyla, onlarca fiziksel test ile bütün bilinçaltı, bilinçüstü, kapasitesi, psikolojisi, (şakaya katılan aile üyelerinin yardımıyla da) geçmişi çözülüyor.

    yani mesela "nicholas kukla palyaçoyu yolda görüp sürüye sürüye eve getirmese ne olacaktı? " denmiş. ama adamlar böyle bir bilinmezlik karşısında "nicholas'ın gizemi çözmek için ipuçlarını yanında ayırmadığını" tam anlamıyla tespit etmişler. (diğer ipuçlarını da film sırasında yanından ayırmıyor ne anlama geldiğini bulana kadar dikkat ettiyseniz). bu yüzden televizyon olayına rahatça geçiş yapabileceklerini tahmin edebiliyorlar.

    filmin sonunda çatı sahnesinde kadın hala şaka devam etse de şu iki soruya yanıt veriyor aslında
    1) "nicholas ve christine'e sözde taramalı tüfeklerle ateş açılan sahnelerde bunlar kaçarken o panik haliyle bi arabanın altında kalmayacağı ne malum?"
    2) "nicholas'ı taksiyle beraber denize attıklarında adamın aklına camı açacak o kolun gelmeme ihtimali ve boğulma ihtimali ne olacak?"

    her şey, ama her şey, olayların geçtiği bütün çevre, tıpkı bir film çevrilirken olduğu gibi kontrol altında. (christine hatta direk "sen denize daldığında çıkamazsan diye dalgıcımız bile hazırdı" diyor) ev baskını sonrasında arabayla kovalamaca sahnesinde hatta nicholas bir taksiye sıyırıp geçiyor. o bile hesaplanmıştır filmin kurgusuna göre, nicholas'ın arabayla hangi stratejiyi uygulayacağı, ne tip yollara gireceği tahmin edilerek.

    "nicholas, christine'in evindeyken yok banka şifresiydi bilmem neydi derken cinnet geçirse peki? dolapları boşaltmışsınız ama erkek adam sonuçta yumruklarla beynini patlatma ihtimali yok mu? " denmiş.

    daha önce dediğim gibi, adamın bütün psikolojisi çözülmüş. kimsenin beynini yumrukla patlatmayacağına eminler. o anket boşuna yapılmadı.

    "filmin sonlarında nicholas, kardeşini beyninden vursa? " diye sorulmuş.

    filmin başında kendisini takip eden adamdan silahı aldığında tahmin ediyor, "büyük ihtimalle sahtedir" diye ve tekere ateş ediyor. (bu arada silahı ne kadar kolay adamdan aldığına dikkat ettiniz mi?) bütün bunlar hesaplanmış ve hatta olayların sonunda o adamların bulamadığını zannettiği 6 patları denemiyor büyük ihtimalle filmin başında yaşadığı bu olay nedeniyle. yani her şey bilerek, ve hatta iddia ediyorum, filmin sonundaki 6 patlar da kuru sıkı hale getirilmiş. christine "evini aradık başka silah yoktu" filan derken ve "şimdi sıçtık" derken yine yalanlarda yani. gerçekleri söylerken bile şaka devam ediyor. o yüzden kafasından vursa da kardeşini, kardeşi ölmeyecekti (ki biliyorlar, kafaya nişan almayacağını, raad olun). onu da geçersek, zaten kapı açılır açılmaz ates ediyor. bunu da omuz hizasından yapıyor. sean penn'in vücudunda nereye denk geleceğine kadar hesaplamışlar, ona göre özel efekleri adama yerleştirmişler zaten.

    "nicholas o binadan atladığında camlara allah ne verdiyse girdi ama yara dahi almadı onu hiç anlamadım ayrıca. " denmiş.

    zaten düştükten sonra yardıma gelen sağlık ekipleri söylüyor, "bu cam özel bir cam türüdür, kesmez ama sadece gözünüzü açmayın, gözünüze girerse zarar verebilir" diye. büyük ihtimalle dublörlerin kullandığı bir cam türü.

    "hem ya o gerilen branda tarafına değil de arka tarafa, betona atlasa ne olacaktı?" denmiş.

    daha önce de dediğim gibi adamın bütün psikolojisine ve geçmişine girilmiş. babası zaten intihar etmişti hatırlarsanız. filmin birçok yerinde babasını atlarken gördüğü hatırasını da nicholas ile birlikte görüyoruz zaten. büyük ihtimalle kardeşi, "babamız intihar ederken nicholas onu gördü, babamız da şu şekilde, binanın şurasından atladı" filan diye anlatmıştır. bilinçaltında bunu taşıyan nicholas'da aynı babasının atladığı açıdan ve pozisyonda atladı büyük ihtimalle, bu şekilde düşeceği noktayı tespit edebildiler. ayrıca dediğim gibi her şey kontrol altında ve çok büyük paralar dönüyor. büyük ihtimalle bir diğer 10, 20 ne bilim bir sürü başka hava yastıkları da yerleştirilmiştir daha küçük olasılıklara sahip ama yine de olası başka noktalara.

    hikayede mevcut olduğu iddia olunan daha birçok açık öne sürülebilir ama kurgu çok sağlam ve bir bilimkurgudan bahsediyoruz. o yüzden bu şekilde açıklanamayacak, hikaye örgüsünde belli bir mantığa oturtulamayacak bir sorun olduğunu düşünmüyorum.

    ---
    spoiler ---


    (roidescieuxacierprincipale - 12 Ağustos 2012 23:28)

  • comment image

    nicholas van orton'ın zenginliğinin derecesini gece son model arabasıyla işten eve dönüşünde mülkünün kapıları daha evine 10 kilometre falan varken açılınca anlıyoruz. hizmetçi elsa'nın önceden hazırladıklarını süper lüks, süper geniş mutfağından büyük bir zerafetle alıp süper konforlu odasına geçip bacaklarını uzatıp tv izlerken doğum gününü kutlamak için arayanlarla "bok vardı aradın" havasında konuşması rahat 10 senedir izlememiş olmama rağmen bütün ayrıntılarıyla zihnimde. bu yönetmenin başarısı mıdır? ütopik şeyler olmasına rağmen beni hiç rahatsız etmeyen nadir filmlerden, mükemmel demeyeceğim ama muhteşem bir film diyebilirim.


    (saladze - 27 Ekim 2012 23:07)

  • comment image

    çok ince mesajlar veren film. böyle muhteşem bi konunun içine sıçtığı için de senaristlere ayrıca teşekkür etmek gerek. çok daha etkileyici olabilirdi.

    --- spoiler ---

    o değil de, o adam bir daha o kadınla kahve içmeye gitmedi değil mi? yok hani oğlum manyak mı lan bu adam, ben o günden sonra kardeşimle görüşmem bir daha, sikerim şakanı da, doğum gününü de der, basar giderim. insan insana bu ayıbı yapmamalı.
    ---
    spoiler ---


    (1zenciolmasamda - 16 Ağustos 2014 17:52)

  • comment image

    senaryo işte budur dedirten filmlerden biri...başlangıçta sıradan bir film gibi görünen, fakat insanı gerçekten koltuğa yapıştırıp izleme isteği yaratan film...


    (eksimsi kayisi - 6 Ağustos 2004 16:51)

  • comment image

    sinemada ilk izlediğimde 1.yarıya sırf sean penn yüzünden katlanmış çok sıkılmış ve fakat 2.yarının sonunda koltuğa yapışmış olduğum*, filmin sonunu bilmeme* rağmen defalarca seyretmekten zevk aldığım filmlerden biri.


    (veralynn - 8 Ağustos 2001 14:37)

  • comment image

    dr dre'nin yeni "protege"lerinden biri olan "west coast" hip-hop'cu. tabii 50 cent de var isin icinde, o olmassa olmaz. albumu hayvanlar gibi satmistir, hatta su an bir yerde millet birbirini ezip albumu almaya calisiyordur, sahsimca muhtesem bir pazarlama harikasi. daha album cikmadan single cikmadan, neler neler soylendi, "ben 50e de koymak istiyorum, kimsenin ulasamadigi bir yere erismek istiyoruuum" gerci 50 de bu ayaklarla baslamisti, "da club" gibi onun da ilk singlei "how we do" da bir catchy tune var, ustune arkadasimiz soylemis de soylemis, ustelik bunun ustune bir cep telefonu reklaminda kullandilar muzigi, kanye west filan da cikti ortaya- ki o da albumde emegi gecenlerden- ticari basari kendiliginden gelmis. tabii ki yanlis tahmin etmediniz, sokaklarin cocugu "the game"in de araba calma, uyusturucu saticiligi kariyeri var, bilmemkackez de vurulmus, olmassa olmazlar bunlar zaten. ama son 4-5 senedir muzik dunyasindaymis, sonunda zamani gelmis demek ki simdi patlamis. buraya kadar ilk izlenimlerim var tabi. sonra oturup albumunu dinleyeyim dedim, "west coast rap'e gelen yeni soluk!" tadinda bir albumu var. clublerde calinsin milyarlar alinsin diye degil, gayet dinlensin diye yapmislar albumu. sonucta 50 cent gibi intimidate eden bi hali olmayan tas gibi bir west coast rapper. dinlenesi bi kisi.


    (icarion - 28 Ocak 2005 19:59)

Yorum Kaynak Link : the game