Süre                : 1 Saat 49 dakika
Çıkış Tarihi     : 23 Aralık 2009 Çarşamba, Yapım Yılı : 2009
Türü                : Drama,Romantik
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Paramount Pictures , Cold Spring Pictures , DreamWorks
Yönetmen       : Jason Reitman (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Walter Kirn (IMDB)(ekşi),Jason Reitman (IMDB)(ekşi),Sheldon Turner (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : George Clooney (IMDB)(ekşi), Vera Farmiga (IMDB), Anna Kendrick (IMDB)(ekşi), Jason Bateman (IMDB)(ekşi), Amy Morton (IMDB)(ekşi), Melanie Lynskey (IMDB)(ekşi), J.K. Simmons (IMDB)(ekşi), Sam Elliott (IMDB)(ekşi), Danny McBride (IMDB), Zach Galifianakis (IMDB), Chris Lowell (IMDB), Steve Eastin (IMDB), Marvin Young (IMDB), Lucas MacFadden (IMDB), Adrienne Lamping (IMDB), Meagan Flynn (IMDB), Dustin Miles (IMDB), Tamara Tungate (IMDB), Laura Ackermann (IMDB), Meghan Maguire (IMDB), Courtney Kling (IMDB), Matt O'Toole (IMDB), Alan David (IMDB), Erin McGrane (IMDB), Cari Mohr (IMDB), Jerry Vogel (IMDB), Adhir Kalyan (IMDB), Jeff Witzke (IMDB), Dave Engfer (IMDB), Paul Goetz (IMDB), Michele Lee (IMDB), Jennifer Flaks (IMDB), Bill Yancey (IMDB), John Mebruer (IMDB), Ellen Gutierrez (IMDB), Adam Rose (IMDB), Kevin Pila (IMDB), Kelly Bertha (IMDB), Cozy Bailey (IMDB), Lamorris Conner (IMDB) >>devamı>>

Up in the Air (~ Akli havada) ' Filminin Konusu :
Filmde George Clooney’in canlandırdığı Ryan Bingham karakteri neredeyse bütün iş yaşamı şehirden şehire iş seyahatlerinden ibaret olan düşük maaşlı bir şirket elemanıdır. Çalıştığı şirketin seyahat bütçesini küçültmesi üzerine Ryan Bingham kendini hiç beklenmedik bir mücadele içinde bulur. Tam da yıllardır ulaşmaya çalıştığı 5 milyon uçuş mili hedefine ulaşmak üzereyken…Üstelik rüyalarını süsleyen seyahat tutkunu kadınla yeni tanışmışken, çalıştığı şirket tasarruf önlemlerini gerekçe göstererek, bundan sonra daha az seyahat etmesini uygun bulmaktadır.

Ödüller      :

BAFTA:BAFTA Film Award-Best Screenplay - Adapted
Golden Globes:Golden Globe-Best Screenplay - Motion Picture


  • "müthiş başlıyor, iyi devam ediyor, sonra bir ara duruluyor, sonlara doğru "eyvah filmi kaybediyoruz doktor bey" derken ani bir şokla kendine geliyor.neticede kalburun altında kalmamış bir film."
  • "- where are you from ?- i am from here. konuşma uçakta geçiyor."
  • "başrollerinde american airlines, hertz ve hilton oynamakta bu filmin.yarın öbürgün bizim televizyonlar yayınlamaya kalksa, logo kapatmaktan imanları gevrer."
  • "aynı yıl çıkan 500 days of summerfilmiyle aynı tepkiyi verdim filmin sonuna doğru : "vay orospu karı.""
  • "fazla kafa yormayan, tekrar tekrar izlenebilecek bir film. mekanların sürekli değişmesi filmi farklılaştırmış, sıkıcı olmasını önlemiş. tuncel kurtiz'i oynatmışlar yahu çaktırmadan. bu ne benzerlik!"
  • "böyle bir hayatımın olmasını çok istemişimdir. hayatın devamlı uçaklarda geçiyor, farklı ülkeler, farklı insanlar... gayet güzel filmdir, izleyiniz."
  • "mıdır nedir işte ondanen azından adamların kovulabildikeri bir işleri var, biz de o da yok...karamsar mıyım neyim? mıdır nedir işte ondan"
  • "30 seconds to mars imzalı klibi an itibari ile yayınlanmıştır.buyrunuzneyin kafasını yaşıyorsan ondan istiyorum jared leto."




Facebook Yorumları
  • comment image

    müthiş başlıyor, iyi devam ediyor, sonra bir ara duruluyor, sonlara doğru "eyvah filmi kaybediyoruz doktor bey" derken ani bir şokla kendine geliyor.

    neticede kalburun altında kalmamış bir film.


    (charles h duell - 8 Ocak 2010 12:09)

  • comment image

    filmde işten atılan insanları oynayan bazı kişiler profesyonel oyuncular olmayıp, gerçekten de son 1 sene içerisinde işini kaybetmiş gerçek insanlardır. filmin çekildiği bazı bölgelerde ilanlarla bulunan bu kişilere kameraya bakarak, kendilerini işten atanlara söylemek istediklerini, o an hissettiklerini anlatmaları söylenmiştir. (kaynak:imdb)


    (mati - 10 Ocak 2010 13:12)

  • comment image

    - spoiler -

    bana göre güvensizliği anlatan bir filmdir.

    yıllarca emek verdiğin firma seni yeni mezun bir kız tarafından önceden adına hazırlanmış bir paketi eline vererek kapı önüne koyabilir.
    tanışıp, anlaştığın ve "tam benim kafama göre, sanırım doğru kişiyi buldum" dediğin anda, o kişi sana hayatının en büyük yalanını söylemiş olabilir.

    sizde george clooney'nin aniden karar değiştirip ilk uçağa atlamak suretiyle alex'in yanına gitmesi ve sonrasında alex'in ona söylediği büyük yalan ile apışıp kalıyorsunuz. bu anlamda gerçekçi bir film olmuş. zira alex kapıyı açıp george'u içeri alsaydı ve mutlu mesut yaşasalardı çok manasız bir film daha izledim derdim. her ne kadar güvensizlik ve yalnızlık gibi kasvetli bir teması da olsa güzel ve izlenesi bir film.

    -spoiler-

    ps: tagline ı da anlamlıymış: "the story of a man ready to make a connection"


    (vorfreude - 15 Ocak 2010 22:07)

  • comment image

    ekonomik kriz nedeniyle işten cikarilmak nasıl bir şey bilmeyen lise öğrencilerinin beğenmemesini normal karşılamak lazım.

    film bu evrensel travmaya değindiği kadar, yalnızlığa, ailevi değerlere, insanın karakterindeki anlaşılmazlıklara ve endişelere kadar bir sürü konuya gayet güzel dokunmuş.

    beni işten böyle profesyonel bir kişi çıkartmadı ama; prosedür ve tepkiler gerçekten evrensel. filmdeki işten çıkarılan bir çok insanın da söylediği gibi benim de aklıma ilk "çocuğuma ne söyleyeceğim, ya onun istediklerini alamazsam" düşüncesi gelmişti.

    kısaca güzel bir film. krizin de etkisiyle bir çok oscar alabilir.

    (bkz: ekonomik kriz nedeniyle işten cikarilmak/#14709156)


    (spartacusun donusu - 16 Ocak 2010 18:55)

  • comment image

    ryan’ın (george clooney) mesleği bildiğimiz meslek türlerinden epey farklıdır. hatta böyle bir mesleğin var olduğunu bile ben şahsen bu filmi izleyinceye kadar bilmiyordum.

    ekonomik krizin en çok vurduğu ülkelerden biri olan amerika’da yüzlerce hatta binlerce kişiyi bir günde işten atacak olan dev firmalar, bu işi yapmak için birisini tutarlar. işte ryan bu işi yapanlardan biridir. onun işi insanlara işten kovulduğunu söylemek.

    ilk bakışta çok basit hatta anlamsız gibi gözüken bu işin asıl önemi, işten çıkartılan çalışanların, bu kötü haberi öğrendiklerinde gösterecekleri aşırı tepkileri önlemekte geçiyor. böylece işyerinin ödeyeceği olası tazminatların da önüne geçmek amaçlanıyor.

    ryan, görevi icabı sürekli seyahat halinde olan biridir. on yıllardır böyle yaşamaktadır. evine gittiği nadir zamanlarda kendisini rahat hissetmez. havaalanlarıdır onun asıl yuvası.

    sürekli uçuş halinde olmak, yaşamını buna göre şekillendirmesini gerektirmiştir.yerleşik bir hayatı olmamış, kalıcı dostları olmamış, uzun süreli ilişkiler yaşamamış, kısaca hiç kimseye ve hiçbir şeye bağlı olmamıştır. bundan gocunmuşluğu da yoktur. aksine evlilik, çoluk çocuğa karışma, hergün işe gidip gelme üzerine oturtulmuş bir hayattır ona aslı garip gelen.

    bu monoton hayatı, uçuşları esnasında tanıştığı bir kadınla biraz renklenir. hatta hayatının gidişatını değiştirecek bir adım atmaya çok yaklaşmışken kaderin çok ağır bir tokadını yer. filmin, insanda tokat yemiş hissi bırakan bir sahnesidir bu.

    işe yeni başlamış natalie ( anna kendrick ) , ryan’ın stajyeri olur. natalie işi öğrenme konusunda çok heveslidir, teknolojiyi de işiyle bağdaştırmaya çalışır.ancak bu durum ryan’ın hayatının hedefi olan on milyon mil uçma işini zorlaştırır.

    natalie, ryan’ın hayat tarzını yadırgar.ona ailenin önemini benimsetmeye çalşır.

    zaten film de aslolarak ailenin önemini kavratmak üzere kurulmuş gözüküyor. zira filmde işten çıkarılan herkesin ilk sözleri ‘’bunu karıma nasıl anlatacağım?’’, ‘’çocuklarıma nasıl bakacağım?’’.hepsi kendisinden önce ailesini düşünüyor.

    bu arada bu sözleri sarfeden işten çıkarılmışların aslında oyuncu değil, gerçekten işlerinden çıkarılmış insanlar olması ve onlara ‘’işten çıkarıldığınızda neler hissettiğinizi karşınızdaki kameralara anlatır mısınız?’’ denmesi üzerine söyledikleri sözlerden oluşması filmin bu kısmını gerçekçi kılıyor.

    ağır, sakin, kendi halinde ilerleyen filmde ryan’ın hayatının gidişatını sorgulamasını, sıcak bir aile ortamına sahip olmak ile alırım başımı giderim efeler gibi hey demek arasından hangisini seçeceğini izliyoruz.

    az önce de belirttiğim gibi filmin bu kendi halinde ilerleyen sakin havası kimilerine sıkıcı gelebilir. özellikle liseli gençlerin film daha bitmeden sinemadan birer ikişer çıkması bunu kanıtlar nitelikte. gerçi bunu yadırgamamak gerek. daha iş hayatına atılmamış, işten çıkarılma stresi yaşamamış genç bünyelerin bu filmden zevk almasını beklemek haksızlık olur.bu anlamda up in the air (aklı havada)daha olgun, daha yetişkin insanlara hitap eden bir film.


    (muhabirkedi - 17 Ocak 2010 13:50)

  • comment image

    bu filmin hiçbir şeyine okunmadan, jeneriğe "tarkovski", "kiezlowski", "coppola", "kurosawa" gibi bir isim veya imza koysaydınız, gösterime girmeden önce ekşi sözlük'te 25 sayfa kadar "abi o nası filmdi ya mük-kem-mel" içerikli kıç yalama entry'si okurduk. bunları okuyamıyor olmamızın sebebi olarak filmin tek günahı, bu isimleri barındırmıyor olmasıdır. çakma enteller sizi.

    "klişe" diyor.
    adam sana klişeler üzerine kurulu sahte bir hayat gösterirken ne yapsaydı? sana zaten klişelerin, kısır döngüler ve yapaylık dışında hiçbir sonuca ulaşmayan klişelerin döngüsünü çizmiş, ne bekliyordun? abidin dino'dan mutluluğun resmini mi? çakma entel...


    (spinapubica - 19 Ocak 2010 01:17)

  • comment image

    sadece aklı değil, her yanı havada kalmış bir film...

    her yıl yaptığım gibi, oscar adayları açıklanır açıklanmaz o ana kadar henüz seyretmediğim en iyi film adaylarını bir yerlerden bulup seyretmeye gayret ederim. sıra bu filme geldiğinde diğerlerine nazaran (avatar hariç) çok daha fazla haber, görüntü ve yorum gördüm... ulan neymiş bu diye seyretmeye başladım.

    --- spoiler ---

    film başlarda seyircinin ilgisini çekiyor bir şekilde... çok aşina olmadığımız bir meslek, çok aşina olmadığımız bir hayat tarzı falan derken değişik geliyor başlarda... karakterleri tanıdıkça ve konuya ısındıkça filmin nereye bağlanacağını merak ediyorsunuz. film boyunca kafamdan otuz tane son yazdım. yukarıda başka arkadaşlar da yazmış benzer sonlar. ee doğal olarak insan, filmin dönüp dolaşıp ryan karakterinin acımasız işten çıkarma metodlarının bir şekilde sonunda kendisine de uğrayacağını düşünüyor ister istemez. hatta asistanıyla film sonunda karşılıklı bir işten çıkarma diyaloğu falan hayal ediyor. hadi o olmadı diyelim. bir diğer alternatif olarak, işten çıkartılan birinin hayatına odaklanıp, onun dramasını seyredip ryan ve ekibinin bir hayat dersi çıkarmasını falan bekliyorsun... bu olası sonlar kafada kurulup duruyor film boyunca...

    filmin ortasına geldiğinizde o farklı görünen tüm öğeler kaldırılıp çöpe atılıyor ve yerine nur topu gibi bir romantik komedi geliyor. hatta o dakikada çıkartın filmden george clooney ile vera farmiga'yı yerlerine julia roberts ile hugh grant'i koyun kimse birşey anlamaz, o derece... ulan noluyo lan falan derken filmin tek ayakta kalan karakteri natalie* de kafayı çiziyor. o mesleğine aşık, idealist, dominant kadın gidiyor, manyağın teki geliyor. neymiş efendim, sevgilisinden ayrılmış da bunalıma girmiş. bir anda üstüyle enseye şaplak göte parmak oluyorlar. hatta onun hayatını sorgulamaya başlıyor falan...

    filmin sonu ise daha içler acısı... önce size özgür bir adamın hayatını anlatıyor, alıp kabul ediyorsunuz. sonuçta bir tercihtir, kimse aile kurmak, çoluk çocuğa karışmak zorunda değil. her hayatın kendine göre bir yaşanırlığı, bir albenisi var... ortalarda kız kardeş ve onun evliliği devreye giriyor ve bakın evlilik ne güzel, insanın bi ailesinin olması ne güzel mesajlarıyla saldırıyorlar bu sefer. e hadi onu da alıp kabul ediyorsunuz. ay ne ciciler, bak hayvan ryan sen daha uçakta gezmeye devam et, herkes sigortalı bir iş bulup evleniyor yorumları yapıyorsunuz... tam bu esnada ryan'ın fuck body'si alex hanım, aslında evli ve çocuklu, evinin hanımı, çocuklarının anası, aile bağımlısı bir hatun olarak çıkıyor karşınıza... işte o anda eşşeğin ziki demekten başka elinizden birşey gelmiyor...

    e kardeşim anladık iyi güzel de, sen şimdi ne demek istiyorsun bize? napalım biz şimdi gidip evlenelim mi, bekar kalıp uçaklarda tanıştığımız insanlarla yatıp kalkalım mı yoksa ikisini birden mi yapalım? e bu arada ryan'ın çatır çatır işten çıkarttığı bi ton adam vardı, onlara nooldu hacı? e hani ekonomik krizle beraber dişini sivrilten amerikan emperyalizmini eleştiriyoduk ona nooldu şimdi? e hani insan psikolojisini, değerleri hiçe sayıp onların en zor anında bile birebir temastan kaçınan, o noktaya bile teknoloji sokup insanları makinelerle muhattap eden sistemi eleştiriyoduk ona nooldu peki?

    velhasıl, bence yönetmenin kafası biraz karışıkmış bu projeye başlarken. bişeyler yapmak istemiş ama elmayla armudu, hatta üzümü, ananası, şeftaliyi getirip aynı tabakta servis etmeye kalkmış. hepsinin tadı birbirine girmiş, bok etmiş...

    ---
    spoiler ---


    (tripotter - 8 Şubat 2010 01:49)

  • comment image

    fimin 109 dakikasının en az 90'ını "yahu bu george clooney'in neresi abdullah güle benziyor acaba" diye düşünmeden geçirebilirseniz konuya girip " bu herif niçün sürekli havada?" sorusuna cevap bulabilirsiniz. (ben yapamadım.)

    filmden çıkardığım sonuç; abdulah gül de böyle saçlarını yandan ayırıyor, bir de saçı beyazlamış. onu benzettiler heralde.


    (pieta - 16 Şubat 2010 13:40)

  • comment image

    sebebini anlamamanıza rağmen sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz filmler olur. up in the air, nedenini bilmeden çok sevdiğim ve izlemekten zevk aldığım filmler arasına girdi.
    sanırım, iş hayatımda yapmayı en çok istediğim şeyleri o gariban ryan bingham'ın yaptığını görmemdi beni bu filme çeken. ben de sürekli oradan oraya gitmeyi ve hava alanları ile oteller arasında ömür tüketmeyi hayal etmiştim. hala arada bir, banka müfettişi olmadığıma sırf bu yüzden yanarım!

    filme gelirsek... adam hayatını yaşıyor işte; acımaya gerek yok.

    --- spoiler ---
    10.000.000 mile ulaşana kadar ben de bingham'la beraber kurdeşen döktüm. hele düğün yemeğine geldiğinde kızkardeşinin "seyahate çıkacak paramız yok" lafı, foreshadowing'in allahıydı. neysek abimiz, ancak hedefe ulaştıktan sonra millerinin bir kısmını hediye etti. saflık yapıp önceden devretseydi ana avrat küfredecek kadar bayağılaşırdım.

    bence "10.000.000 mil" yan hikayesi, filmin tamamını özetleyen bir metafordu. hayatının anlamı ve amacı olarak sayısal bir hedef belirleyen adamın, o hedefe ulaştıktan sonraki boşluğa düşen ruh hali... kendisine özel hazırlanmış loyalty card kartı getiren pilotta bir "tanrı" sureti ve getirdiği kartta da "cennete giriş bileti" öykünmesi sezdim. benim anladığım en önemli mesaj ise şu oldu:

    insanoğlu bu ruh hali ve yapısıyla cennete gittiğinde bile soracak: "eee? sırada ne var?"
    ---
    spoiler ---


    (seyuranto - 22 Mart 2010 16:26)

  • comment image

    düşündüm de; keşke bizi de kovan, pardon işten çıkaran, yok olmadı bizimle yollarını ayıran george clooney olsaydı. en azından meymenetsiz bir yüz görmezdik giderayak. hatta "hey corç, gel bunu ıslatalım ha, hadi ciğerlerim!" bile diyebilirdik. ayrıca filmi daha önce izleseydik, "size diyecek hiçbir şeyim yok" yerine, daha yaratıcı şeyler söyleyebilirdik esteban. ah be! "kişisel algılama, lütfen..."


    (kacin kurbagasi - 7 Nisan 2010 15:08)

  • comment image

    --- spoiler ---
    "insanlardan mi nefret ediyorsun yoksa onlarla birlikte gelen yuklerinden(bagajlarından) mı"

    mizantropi diye bir sey var tabi, ama filmin konusu bu degil.

    yalnızlık, bilincli secim oldugu durumlarda dahi, bir sure sonra insan doğasına hükmeder ve kendinden kaçışın onunu keser: seneler sonra ilk defa gordugunuz kardesinizin dugununde size dusen gorev bir baskasının olabilir, cunku pratikte kardesinizle "iki yabancı" durumuna dusmussunuzdur ; ya da daha beteri, gunun birinde yalnızlıgınızdan sıkılıp da yerlesik yasama gecmek istediginizde elmanın diger yarısı olarak sectiginiz kisi aslında size en yabancı, bu role en olmayacak insan olabilir.

    gecen zamanla yalnızlık doganızın bir parcası olmustur ve butun hareketlerinize, dusunus tarziniza, secimlerinize islemistir. bir tarafınız "digerleri" ile gecirilen zamanların hayatınızdaki en degerli zamanlar oldugunu kavrasa bile, yine kendiniz, gecmisiniz, onceki secimleriniz artık sıkıldıgınız yalnızlıgınızı rafa kaldırmaktan sizi alıkoyar.

    aynen sideways de oldugu gibi amerikan toplumunun kendiyle hesaplastıgı bir film. bir yandan omurleri boyunca para icin istemedigi isleri yapan, bu islerden atılan, artık mutsuz ve umutsuz insanları gosterirken, diger yandan islerinde basarılı ancak izole, yalnız ve "yine mutsuz" profiller tanıtıyor. ryan ın kardeşi gibi ilişki sonrası alt üst olmuş, natalie gibi kurdugu bag ugruna hayatini degistirmiş ve terkedilmiş, hepsinden de onemlisi alex gibi "mutlu aile yapısı" goruntusu altında aldatan, yalanı yaşayan, kaçışa gereksinim duyan karakterler var. sonuc olarak kimse memnun degil, film de buna bir cozum sunmaya ugrasmiyor.

    bunun yanında, natalie, ryan ve alex in karşı karşıya yaptığı konuşmada onceki jenerasyonla bu jenerasyon hesaplaşıyor. "bazen ne kadar başarılı olursam olayım doğru kişiyi bulamayınca hiçbirinin onemi yokmuş gibi geliyor." diyor natalie. bu noktada amerikan ruyasının yarattığı profillerden biri olan "şehirli, başarılı, işiyle evli yani yalnız" insan tipi retuslanıyor, rayına oturtuluyor.

    kardesinin kocasıyla evlilik oncesi yaptıgı konusma ryan ın kendi kendine itiraf edemedigi tartışmaların bir ozeti gibi.. insanları bag kurmamaya,yalnızlıga iten seyin aslında anksiyete oldugunu, ister yalnız ister sevdiklerinle yasa olumu degistiremeyecek/erteleyemeyecek oldugunu burada kendi kendine itiraf ediyor.

    "make no mistake, we all die alone"

    ancak uzerine dusunulecek nokta bu degil, onemli olan nasıl yasadıgın diyor film. yine de kendi nasihatini kendisi uygulayamiyor, dogru yolu bulmakla otomatikman gelen mutlu son kuralı gecerli olmuyor ve bu noktada onceki bir cok hollywood filminden ayrılıyor.

    icıne daha fazla gerceklik karıştırılmış o kadar da tozpembe olmayan filmler amerikada belli bir açlığa yanıt veriyor olmalılar ki guzel ornekleri oscar torenlerinde(ya da oncesinde?) ortalığı birbirine katıyor.

    ---
    spoiler ---


    (saldirgan kiraz - 10 Haziran 2010 11:26)

  • comment image

    fazla kafa yormayan, tekrar tekrar izlenebilecek bir film. mekanların sürekli değişmesi filmi farklılaştırmış, sıkıcı olmasını önlemiş.

    --- spoiler ---
    tuncel kurtiz'i oynatmışlar yahu çaktırmadan. bu ne benzerlik!

    ---
    spoiler ---


    (pentagram - 6 Ekim 2010 22:11)

  • comment image

    böyle bir hayatımın olmasını çok istemişimdir. hayatın devamlı uçaklarda geçiyor, farklı ülkeler, farklı insanlar... gayet güzel filmdir, izleyiniz.


    (djmeric - 18 Ağustos 2011 12:13)

  • comment image

    özgür takılan, açık fikirli ve modern olan, tek gecelik veya ucu açık ilişkileri seven iki cinsin aslında birbirlerinden ne kadar farklı olduğunu göstermiş olan filmdir benim için.

    --- spoiler ---

    bu özelliklere sahip iki insandan erkek olanı doğası gereği gerçekten göründüğü gibi olabilir, "hayatım süper", "nerde akşam orda sabah", "kimseye bağlı değilim", "belli bi evim yok laylaylom" gibi düsturları gayet safça, çocukça ve gerçekten hissederek hayatına uygularken kadın olanı çakal gibi önce götünü sağlama alıyor, ne yapacaksa sonra yapıyor.

    bu doğrultuda filmin gösterdiği başka bir şey de vardır ki bir kadın ne kadar "özgür ruhluyum", "kafama takmam", "ben erkek olsam var ya pihuuuu" ayakları çekerse çeksin sonuçta kadındır ve evlilik olgusu kafasının bir köşesinde her zaman vardır. yolun sonu illa ki zigon sehpaya, kartonpiyere, porselen yemek takımına çıkar.

    bu film, bu görüş için yeterli gelmediyse sizi 500 days of summer filmine alalım. gerçi herhangi bir film üzerinden ispat aramaya da gerek yok ya. bence öyle işte.

    ---
    spoiler ---


    (barrett - 28 Kasım 2011 01:03)

  • comment image

    çok gerçekçi bir film. o uçak seyahatlerinin yerine fazla mesaileri, kimi düzensiz çalışma tempolarını vs. koyabilirsiniz. sistemin sizi hayatınızın ne kadarından vazgeçmeye zorladığı üzerine düşünmenizi sağlayan bir film. uçlarda değil ortada. mutlu veya mutsuz etmiyor insanı.


    (kendigelen - 20 Ocak 2012 15:06)

Yorum Kaynak Link : up in the air