The Day After Tomorrow (~ Yarindan sonra) ' Filminin Konusu : Dünya, doğanın gazabına uğramaktadır. Şiddetli kasırgalar Los Angeles'ı haritadan silmiş, Yeni Delhi karlar altına gömülmüş, Tokyo devasa dolu yağışıyla yıkılırken New York ani iklim değişikliği ile dev dalgaların tehditi altında kalmıştır. Bir iklim bilim uzmanı olan Jack Hall, dünyayı, küresel ısınmanın tetiklediği bu felaketten kurtarmak için çözüm arayışındadır
Men in Black(1997)(7,3-473985)
I Am Legend(2007)(7,2-658681)
I, Robot(2004)(7,1-468098)
World War Z(2013)(7,0-624936)
Independence Day(1996)(7,0-487679)
Men in Black 3(2012)(6,8-331435)
Armageddon(1998)(6,7-369578)
War of the Worlds(2005)(6,5-386286)
Mr. & Mrs. Smith(2005)(6,5-408519)
Hancock(2008)(6,4-403785)
Men in Black II(2002)(6,1-306662)
2012(2009)(5,8-326028)
bu filmin kafamda yarattigi soru isaretlerinden biri kitaplarla ilgili. "madem o buyuklukte bir kutuphanede kisili kaldiniz, madem sogugu altetmek icin ates yakmalisiniz, madem kitaplar cok degerli, madem bilgi kutsal, madem su bu, neden raflar, masalar, sandalyeler, dosemeler, kapilar dururken kitaplari yakiyorsunuz" diye bagirmak istegim de bu soru isaretinin getirisi zaten.hah, bir de sogugun yayilmasiyla ilgili bambaska bir kitap kahramani icin (bkz: buz dokuz)
(kaamos - 19 Mart 2009 21:44)
daha önce değinilmiştir muhakkak ama ben de demeden geçemeyeceğim. bu filmde bir klişe öyle bir yerde kullanılmıştır ki adama oha dedirtir. hani yaratıklı, öcülü, psikopatlı filmlerde bir kısım kaçar, o da filmin kötüsü olarak bunları kovalar ya, bu filmin kötüsü olarak da don olayı kovalıyor elemanları. adamlar buzdan koşarak kaçıyor mına koyim. sonunda bi oda görüyolar kendilerini hışımla içeri atıp buzun yüzüne kapıyorlar kapıyı ki giremesin. o an ben bir kapıya tekme bir zorlama bekliyordum buzdan ama yapmadı.
(holoscene - 25 Temmuz 2009 19:23)
film felaket filmi sevenlen için tatmin edici olabilir. o açıdan tavsiye edebilirim. sinemada izlemiştim. ama çok güldüğümüz bir şey vardı filmde. telsizle iletişim kuran bütün hükümet kurumları şu minvalde cümleler kullanıyorlardı: "verileri verin", "veriler nedir?", "bu bölgedeki son verileri gönderin". ne verisi arkadaşım? dünyanın çok afedersin .mına karlar yağmış (kelimenin gerçek anlamıyla), küresel ısınma dolayısıyla (artık nası ısınmaysa her yer eksi beşyüz derece) uçaklar uçamaz olmuş, gemiler donan okyanuslarda yüzemez olmuş, insanlar herhangi bir yerden kapıyı açıp çıkamaz olmuş, o meşhur new york city falan yerle yeksan olmuş sen hala veri soruyosun. tey allam. al vereyim sana veri; sıcaklık eksi yüz derece. n'apcan şimdi?
(saladze - 26 Haziran 2011 00:41)
hemen her sene havalar soğuduğunda yayınlanan film, kanal yöneticileri beterin beteri var mı demek istiyor acaba? ayrıca ısınmak için tahta masalar, sandalyeler, raflar yerine kitaplar yakılıyor. sonrada bu çok değerli bir kitaptı, yandı bitti kül oldu.
(30 yasindayim artik okumak istemiyorum - 3 Ekim 2011 09:58)
--- spoiler ---- elindeki ne?- guttenberg'in incili. nadir kitaplardan biri.- tanrı seni kurtaracak mı?- hayır, tanrıya inanmıyorum.- incil'e çok sıkı yapışmışsın ama...- onu koruyorum... bu incil basılmış olan ilk incil. mantık çağı'nın doğuşunu temsil ediyor. bence yazı insanlığın en büyük başarısıdır. gülebilirsin... ama batı uygarlığının sonu geldiyse, en azından bir parçasını kurtarmış olurum.- ...the day after tomorrow 2004 1:20:00--- spoiler ---
(maledawn - 2 Mayıs 2013 03:44)
sikik ötesi film. aynı yönetmen bundan 5 yıl sonra bunun birebir kopyası olan 2012'yi bize yedirmeye çalışmıştı. ya anasını satayım herifin 5 metre ötesinde kapılar bacalar donuyor eksi bilmem kaç derece soğuk oluyor diye. bizim adamlara soğuk etkilemiyor ama niye çünkü yavaş yavaş ilerliyor soğuk. aşama aşama, sokak sokak. yapacağınız filmi sikeyim. bir kere de sikik sikik kahramanlık tavırları olmasın şu filmlerde bir kere de başkan gemiyi ilk terkeden olsun, bir kere de şevkatli ve idealist karakterler olmasın lan. bir kere de başkalarının hayatı için kendini feda eden figüran bozması yan karakterler olmasın.
(liu kang - 22 Ağustos 2013 03:05)
dunya 3 gunde buzul cagi'na girmiyor olsa, filmdekiler buzul cagi'ndan kosarak kaciyor olmasalar, bir rus gemisi manhattan'daki binalarin arasinda slalom yapmiyor olsa, o geminin icinde 4-5 tane kurt nobet bekliyor olmasa, sogugun yuzune kapiyi kapatip sogugu engellemiyor olsalar, friedrich nietzsche kiz kardesini dusunup asiliyormus hadi onun kitaplarini yakalim gibi akil almaz bir diyalog olmasa, internette bile bulmak mumkun olan olan gutenberg incili ve bati uygarligi arasinda sikindirik sembolik bir baglanti kurmaya calismamis olsalar, gencecik pirlanta gibi cocuklarin aklina birbirlerine sarilarak isinma olayi gelmis olsa... aslinda iyi film.
(mikua - 22 Haziran 2014 17:54)
solonielle ile "hmm, independence day gibiyse komiktir" diyerek gittik, yanilmadik. film boyunca gulmeden, fisildasmadan duramadik. bastan sona ufak tefek gorsel bazda kliseler ile dolu olmasindan ote, genel anlamda hikaye, karakter ve replik bazinda da muthis kliseler barindirmaktaydi. "bak filmin ikinci yarisinda kesin sunlar olacak, olmazsa 40 milyon veriyorum sana" dedim hemen solonielle'e ve param cebimde kaldi, ama bunlarin ne oldugunu soylersem spoiler olur.gerci spoiler filan olmaz. zira filmin en basinda karakterler birer birer tanitilmaya baslandigi zaman bile birtakim seylerin olacagini, gayet yuksek bir oranla kestirebiliyorsunuz. isin komigi, zaten karakterlerin %20 civari bir kisminin oraya olmeleri icin konulmus olmalari idi hatta.filmin ortalarina dogru seyirciye bir "kapali yemekhanede ve mutfakta velocilaptorler ile jurassic park heyecani" tadinda yonetmenin bize yasatmaya calistigi "duygu yogunlugu" bolumu de zaten soylemeden edemeyecegim bir kisim. cok detaya yine giremeyecegim, ama izleyenler ne dedigimi anlayacaklardir. sadece o sahnede "oeah!" diyerek yerimden sicramama neden olan bir olay oldu, ama gerisi o kadar tahmin edilir derecedeydi ki, korkmama neredeyse imkan yoktu.yonetmeninse aslinda asiri liberal bir kimse oldugunu, yaptigi kinayeler ile anlamamak elde degildi. yok "vergilerle ilgili kitaplari yakalim" olayi, yok amerikalilar'in ucuncu dunya ulkeleri'ne muhtac olma durumu, yok diger devletlerin abd'ye olan dis borclarinin silinmesi ve benzeri bircok sey buna dogrudan isaretti.zaten saniyorum ki solonielle daha bir detaya girecektir ozellikle amerika olayi hakkinda, ve hatta hikayenin genel gidisat olayi hakkinda. ozel efektler haricinde hikaye bakimindan muthis vasat bir filmdi (ama yine de van helsing yerine buna gitmeyi 1000 kat tercih ederim, o hala ayri konu).
(spincrus - 3 Haziran 2004 00:07)
felaket filmlerinde olması beklenen klişelerden birçoğunu barındırmasına rağmen gene de çok kötü sayılmayacak bir filmdi. teksaslı petrolcü zihniyeti yoktu en azından.bildiğimiz gibi amerikan milleti nerede bir felaket olsa oraya bi delik açar. bekledim ki armageddondaki gibi delik açsınlar içerde bomba patlatsınlar, the core'daki gibi dünyanın merkezine delik açıp kaşıklan karıştırıp dünyayı kurtarsınlar. ama olmadı. halbuki mantıklı olan da oydu bu filmde. yukarı çok soğuksa kazın aşağı inin çekirdeğe yaklaştıkça ısınır hava. olmadı atom bombası patlatsınlar üç beş tane çıtır çıtır yansın onlar bi kenarda soğuk moğuk kalmazdı. tahminlerime göre türkler kış uykusuna yatıp fırtına dinince uyanmış şöyle bir gerinip üzerlerinde kalan son buzları silkeleyip "bu kış soğuk yaptı be" demişlerdir. mangal başında rakı içerek fırtınayı geçiren türkler olduğuna da eminim.
(baykunduz - 4 Haziran 2004 01:41)
yönetmeninin bir röportajda "filmdeki tek bilimkurgu sahnesi, abd başkanının özür dilediği sahnedir. politikacılar asla yanıldıklarını kabul etmezler " dediği film.
(neanderthal - 4 Haziran 2004 13:54)
türkçülüğe göndermelerde bulunan film..rus gemisini kurtların bastığı sahnede gözlerim doldu..
(ortamvirusu - 12 Haziran 2004 23:03)
-roland* abi şimdi bu esas oğlanı bir maceranın içine atmamız lazım, büyük bir tehlike, hayatını riske atsın felan sevdiği kız uğruna. ne diyorsun?-manhattan'ın ortasına giren dev petrol tankerini kurtlar bassın?-sana hiçbir şey demiyorum...
(mithril - 12 Haziran 2004 23:31)
aradan geçmiş kaç yıl, geçen tv de görünce birşeyi fark ettiğim film;--- spoiler ---abd yerle bir olup başkanı dahil herkes mantar olurken, meksika ile anlaşma yaparlar. tüm sınırları abd vatandaşlarına açmaları karşılığında meksika nın tüm borçları silinecek. şimdi ülke afedersin yarağı yemiş. ortada ne halk kalmış ne hükümet teklife bak... meksika da balıklama atlıyor. hayır 15 dakikadır hoca gelmeyince ders düşüyor zaten meksika. ne diye rapor almaya çalışıyorsun. siktir git çek üstüne de savaş ilan et. bak bütün latin amerika nasıl destekliyor seni. zaten abd lilerin yarısı sizden gitme. vatandaşları alıyorum borcu da götünüze sokun diceğine neler yaşıyorsun sen meksika. harbiden bize benzeyen sikko bi ülkesin. daha da mariachi içmem amk...--- spoiler ---
(sicarken oldurulen kral - 28 Aralık 2014 23:19)
içinde buzul çağından koşarak kaçan adam ın olduğu film.
(gersusleo - 24 Haziran 2004 00:14)
amerikada yasayan pek fazla insan kalmayinca uydudaki adamin dunyaya bakarak arkadasina "look at that,have you ever seen the air so clear?" sorusunu sordugu film.*
(cascarino - 29 Haziran 2004 19:15)
dünyanın yarından sonra nasıl olacağını simüle edip küresel ekolojik sorunlar karşısında izleyicileri daha duyarlı olmaya çağıran, siyasetçileri de körükörüne gelişimini sürdüren çevreye duyarsız bir sanayileşme karşısında uyaran, bir roland emmerich filmi. öte yandan bu açık mesajın yanında, filmin, “yarından sonra nerede olacaksın?” sorusuna aradığı cevaba eşlik eden ve alttan alta işlenen çok daha çarpıcı bir başka mesaj daha var: “dünya, bürokrasinin, ekonomik ilişkilerin, medyanın ve teknolojinin bir ağ şeklinde her yeri sarıp sarmalaması nedeniyle git gide daha karmaşık bir simülasyona dönüşüyor. yaşamını sürdürebilmek için yegâne dayanağı bedeninin gücü ve fiziksel dayanıklılığı olan tarih öncesindeki atalarımızın aksine, tüm gücünü ve enerjisini zihninin soyutlama kapasitesini geliştirmeye, eğitim seviyesini yükseltip kredi kartı limitini artırmaya adayan ve bu soyutlama düzeyini gitgide daha da yükselten bizlerin, tüm bu kurgu yerle bir olduğunda, hayatta kalma şansı neredeyse hiç yok.” sadece bir bilgisayar virüsü nedeniyle dahi, tüm ekonomik dengelerin altüst olabileceği kadar kırılgan bir dünyada, ilişkilerin pamuk ipliğine bağlı olduğu bir düzende yaşıyor ve bu düzene ayak uydurabilmek için bedenimizden mümkün olduğunca kurtulup zihnimizi küresel ağa adapte etmeye çabalıyoruz. ne var ki, her yeri buzların kapladığı ve hayatta kalmak için tek kriterin bedensel dayanıklılık olduğu koşullar altında, çağımız insanın, halihazırda kendisine büyük prestij sağlayan engin sosyoloji bilgisi de, yoğun ekonomi deneyimi de, bilgisayar kullanma becerisi de, okulda aldığı çok yüksek notlar da hiçbir anlam ifade etmeyecektir. hatta böyle bir yıkım karşısında ilk olarak eleneceklerin, az önce sayılan bilgi, deneyim ve becerilere sahip olmak için bedenlerini bir yana bırakan entelektüel kesim olacağı bile söylenebilir. işte bu nedenle yarından sonra’nın buzlarla kaplı dünyasının, onu izlerken bir yandan da ertesi gün faizlerin artıp artmayacağının hesabını yapan bir bankacının veya sınavına çalışmayıp da filme gelmenin vicdan azabıyla yanıp tutuşan bir öğrencinin tüylerini ürpertmesi kaçınılmaz. film boyunca da buna dair izleklere sıklıkla rastlamak mümkün. örneğin filmin genç kahramanları sam hall (jake gyllenhaal) ve laura chapman’ı (emmy rossum) yaşadıkları yerden kalkıp new york’a getirenin, üniversiteler arası bir bilgi yarışması olması hiç de tesadüf değil. zira üniversiteler belki de borsayla beraber bugün içinde yaşadığımız düzenin soyutlama düzeyi en yüksek yapıları. ne var ki, film bizlere eğer yarın bir gün bu yapı yerle bir olursa, yıllar yılı uğraşıp didinerek edinilen eğitimin, kazanılan sıfatların ve toplumsal rollerin nasıl bir anda tepetaklak olacağını çarpıcı bir şekilde gösteriyor. dünyanın bugünkü koşulları göz önünde bulundurulduğunda herkesin gıptayla baktığı bu çalışkan ve zeki öğrenciler, buzul devri soğuğunda nasıl ısınacaklarını olağan koşullarda yüzüne bile bakmayacakları yıllardır sokakta yatan bir dilenciden öğreniyorlar. öte yandan modern uygarlığın en değerli ürünleri olan kitaplar, buzul çağındaki bir dünyada ancak sıcak tutulmaya çalışılan bir şömenenin niteliksiz yakıtları olarak işlev görüyorlar. nihai olarak, yarından sonra’nın belki de en çarpıcı kareleri olarak beyazperdeye, “yasadışı göç yön değiştirdi” diyen bir muhabirin sözleri eşliğinde, meksika sınırından kaçak yollarla geçmeye çalışan amerikan vatandaşlarının acınası koşuşturmacaları yansıyor. mexico city’deki amerikan mülteci kampının görüntüleri, bizler gibi orta halli üçüncü dünya ülkelerinde, yıllar yılı birikmiş bir hıncın yol açtığı karşı konulmaz bir keyifle izlenirken, başkanını dahi küresel felaketin gazabından kurtaramayan abd’nin o güne kadar üçüncü dünya olarak adlandırıp üçüncü sınıf vatandaş muamelesi yaptığı ülkelerden boyun büküp özür dilemesi ile rollerin tersine çevrilmesi yönündeki eğilim doruk noktasına ulaşıyor. yarından sonra, geleceği bugünkünün tersine kurgularken aslında bugünü kelimenin tam anlamıyla yapıbozumuna uğratıyor. böylece kurumsallaşmış ve gelenekselleşmiş birçok tahakküm ilişkisini ve hiyerarşik konumu çarpıcı bir biçimde eleştiriyor. elbette böylesi bir yaklaşımın hollywood yapımı bir film tarafından dile getirilmesi oldukça şaşırtıcı. nitekim, bu şaşırtıcı durumun masaya yatırılması filmin açık ve gizli mesajının ötesinde yeni bir tartışmaya, filmin bizzat kendisinin kime veya neye hizmet ettiği sorusuna kapı aralıyor. genelde sinemanın özelde felaket filmlerinin, olası durumların birer simülasyonu olduğunu göz önünde bulundurursak, bahsi geçen filmimizin de adı üstünde yarından sonra’sının nasıl olabileceğini simüle eden bir yapım olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. ve bu yoruma dayanarak da, dünyayı sarsan devasa iklim değişikliklerinin topu topu bir hafta içinde gerçekleşebileceğini gösterdiği için filmi eleştirenleri, kolaylıkla haksız çıkarabiliriz. zira aslında gerek devasa iklim değişiklikleri gerekse toplumsal ve siyasal konumların radikal bir biçimde ters yüz edilişi çok daha hızlı gerçekleşmiştir. yaklaşık iki saat süren böylesi bir filmde, bildiğimiz dünya iki saat içinde yerle bir olmuş ve yıllar yılı edindiğimiz statüler iki saat içinde uçup gitmiştir. yine aynı zaman dilimi içinde hem bugün üçüncü dünya olarak adlandırılan ülkelerde yaşayanların bastırılmış birtakım arzularının hem de kalkınmış ülkelerinin şu an sahip oldukları maddi zenginliği elde ederken dünyanın geri kalanına çektirdikleri ızdırabın vicdan azabının simüle edildiğini söyleyebiliriz. bu noktada, yarından sonra dünyanın neresinin buzullarla kaplanıp neresinin yaşanabilir olacağının öngörüldüğü sınıra dikkat çekmekte fayda olduğunu düşünüyoruz. dikkatli izleyiciler, filmde gösterilen, yeni buzul çağı sonrası haritasındaki buzulların sınırının, tam da, bugünlerde elinize alacağınız bir karşılaştırmalı politika kitabında veya demografi atlasında rastlayabileceğiniz gelişmiş kuzey ülkeleri ve az gelişmiş veya gelişmekte olan güney ülkeleri arasından geçtiği varsayılan sınırla birebir örtüştüğünü göreceklerdir. ‘yarından sonra’ için öngörülen bu haritada bahsi geçen bu sınırın sadece kuzeyinde kalan ülkeler buzlar altında kalmış gözükmektedir. demek ki, filmde küresel iklim değişikliği, doğanın adeta mesaj verircesine(!) direk olarak küresel kirliliğin faillerine verdiği bir ceza olarak tasvir edilmiş, bu işte bir sorumluluğu olmayan fakir ülkelerin gururuysa, eski zenginleri onlara muhtaç sığıntılara dönüştüren doğa tarafından okşanmıştır.
(verwandlung - 22 Temmuz 2004 19:44)
hollywood filmleri klişesi olaraktan, bir dünya felaketinin büyüklüğünü ve ciddiyetini özgürlük heykelinin gördüğü zarara göre açıklama mantığının devam ettiği film olmuş. hikayenin klişeliği bir yana, saçmalığı ayrı bir dumur. doğa uyarısını yaptı, bıraktı. bir nevi "armageddon preview". bir gün havada osuruğunuz donuyor, ertesi gün aa güneş açtı hadi jack plaja gidelim. sittirin.
(chaucer - 3 Ağustos 2004 22:37)
filmde bir sahnede elemanin uzerine atlayayim diye son surat havada ucan kurt hayvanciginin nasil bir motivasyon ile atlayabildigini (yada atlatilabildigini) bir turlu kavrayamadim. cekimler esnasinda kac adet kurdu helak ettiler dusunmedim degil.- jack sen kosuyorsun, mike sen de kurdu salla.- aiiyykkk...- hayvansin mike, vur dedik oldurdun, yazik hayvan izgaralara sinek gibi yapisti. puh sana.- pardon abü.holivud bu filmde klise chase sahnelerinde yeni bir soluk yakalamis, ki esas adamlar metre bazinda ilerleyen meteorolojik facia tarafindan kovalaniyorlar. ben olsam menhetin hazir su altinda iken, esas adami buz kaliplarinin uzerinde ac orca'lara da kovalatirdim penguen misali, tam olurdu. bu arada boyle bir facia olunca zamaninda kuponlarla ciltleyip kutuphaneye koydugumuz tomarla meydan laruslar hayat kurtaracakmis, dinc bilgin ve aydin dogan'a hayir duasi edecekmisiz, onu da kavramis oldum.filmi izledikten sonra aninda donmus bilimum hayvan ve insanlarin nasil sekillerde olabilecegini dusundum. mesela donmus bir tavuk yada donmus bir mehmet ali erbil nasil gorunurdu, dusunmedim degil.son olarak uc ayri kisinin kadehlerini farkli seylere kaldiriyor olmasi sahnesinde atilan replikler toplumu profilleme konusunda yazilmis oldukca basarili ve sade bir manifesto idi, metin yazarini takdir ettim.- nasil abi film?- abi acayip film ya, usudum izlerken anuna koyim.
(vpr - 28 Aralık 2004 03:23)
--- spoiler ---bir bayrağın hikayesinin anlatıldığı film.. bayrağı ıslanırken, rüzgarda eserken, hiç rüzgarın olmadığı bir ortamda esemezken, soğuğa maruz kalırken, aniden donarken, meksika güneşinin altında dalgalanırken seyredebiliyoruz... filmde tanrıtanımaz olduğunu açıkça beyan eden kişinin elinde tarihte basılmış ilk incille kurtulması güzel bir espridir...tıpkı independence day gibi filmin en önemli sahnesinde başrolü empire state oynamıştır.... cast ta adının geçmemesi haksızlık olmuş... sırf efektleri için sinemada izlenmeliymiş film... kısaca özetlemek gerekirse new york donunca bizde donmuş sayıldıkson olarak filmin başında veya sonunda şöyle bir mesaj verilseydi esas konu beyinlere daha sağlam kazınabilirdi;"film konusu şimdilik kurgudan ibarettir... gerçeğe dönüşmesinde katkısı geçen herkese teşekkürler !!??"--- spoiler ---
(zorba - 8 Şubat 2005 21:17)
eleman elinde nietzsche * nin kitabını tutmuş haykırmakta.bunları kurtarmalıyız bunlar çok önemli kitap cartt curt. "ne nietzsche mi nietzsche ablasını mikmiş olum bırak onları hemen " * şeklinde gereksiz bi diyalog vardır anlam veremedim.
(stilllife - 20 Şubat 2005 19:41)
Yorum Kaynak Link : the day after tomorrow