Çogunluk(2010)(7,4-4236)
Iklimler(2006)(7,3-9780)
Tepenin Ardi(2012)(7,2-2909)
Pandora'nin kutusu(2009)(7,2-1980)
Kosmos(2010)(7,2-4887)
Günese Yolculuk(1999)(7,0-1277)
Yozgat Blues(2013)(6,8-2986)
Bulutlari Beklerken(2005)(6,7-752)
Ben O Degilim(2014)(6,5-647)
Tereddüt(2017)(6,5-1492)
Kaygi(2017)(6,5-599)
Araf(2012)(6,2-1368)
izdesenlibiryastığınkısasürelibiuykusonrasıyüzümdebıraktığıizgibibirizbıraktınkalbimde.farkettiğimdeşaşırdım...amaazsonrageçeceğinibiliyorum.(bkz: dil darbeleri)
(godot - 15 Ağustos 2007 15:00)
bir zamanlar yaşadığımın kanıtı. öleli çok olmadı; bedenim soğuyup toprağa karışmadan önceki son düşünceler geçiyor beynimin son devrelerinden. odamdaki izlere bakıyorum bir zamanlar yaşadığım şeyleri tekrardan yaşamak için, hepsi birer çapa gibi beni hayata bağlıyor. zamanda yolculuk yapıyorum geriye doğru, bugünün üzerine çarpı atıp daha önce bir kere yaşanmış olayları yeniden oynatıyorum. hayat güzen anların toplamıysa, bu aralar çıkarma işlemi gibiyim. bir şeyler eklediğim yok bu eşitliğe, unutmaya ve umursamamaya çalışıyorum. ama elim o izleri silmeye gitmiyor. filmlerdeki gibi hafızamı sildirip beyaz bir sayfa ile uyanmak isterdim ama bedenime çakılı tahta gibi anılarım; çıkarmaya çalıştıkça canım acıyor. paslı çivilerle, yaşadıklarımı vücuduma çakmışım. kanırtarak sökmek işlemi, uyanmak istemediğim bir pazartesi sabahında canımı daha fazla acıtıyor.banyoda dişimi fırçalayıp ağzımda köpüklerle kudurmuş bir hayvan gibi kendime bakarken, bir tane daha diş fırçası gördüm rafta. benimkinin kırmızısıydı. yazın gittiğimiz tatilde, ayvalık'taki migrostan almıştık sevgiliyle. güneşten yüzlerimiz yanmıştı, kağıt helva arasına dondurmanın sponsorluğunda, zamanı umursamadığımız kadar güzel bir hafta sonunda, taş duvarlı bir pansiyonda dişlerimizi bunlarla fırçalamıştık. izler, bu sefer beni geçmişe götürmedi. geçmişten bugüne gönderilmiş bir zıpkın gibi tam boynumun kenarından girip soluk borumu delerek diğer taraftan çıktı. kendi diş fırçamı bırakıp bir zamanlar sevgilinin dişlerine değmiş fırçayla devam ettim. dişlerini bile özlediğimi ama geri dönmeyeceğimi biliyordum. duvarları yıkacak kadar kuvvetli artçı şoklarının birisindeydim yine. bir gün sonum olacak ani krizlerin birisinde, elimde kırmızı diş fırçası ile aynaya bakıyordum. kendi diş fırçamı çöpe attım, artık kırmızı fırça ile devam edecektim.çok geç yatıp erkenden kalktığım için beyin çalışmayı düşünmüyordu. hareket eden bir eşya gibi, başka eşyaları düzenledim. elektrik süpürgesi çalıştırıp izleri tek tek yok etmeye karar verdim. mezuniyet balosunda taktığı ince tokalardan birisine doğru yaklaşırken, yaptığımın aptalca olduğuna karar verip makineyi kapattım. izler yok etmekle gitmezdi; vücudumdan ve beynimden sökmeliydim. çok uzun uğraşlardan sonra, enkaza dönüşmüş bir vücutla yeniden ayağa kalkmam gerekecekti belki ama şimdi hala yıkım aşamasındayım. elimde balyoz, sadece duvarları değil kolonları bile yıkıyorum. deniz kumundan yapılmışçasına çürüğüm, dokunduğum yer tuzla buz oluyor.elektrik süpürgesini yerine koyduktan sonra, daha önceden de bir çok kere yaptığım "dünyanın orta yerinde boş gözlerle kendime bakmak" eylemini bir kez daha gerçekleştirdim. on binlerce senedir ölüp diriliyorum mavi gezegende ve hemen hepsinde ölümümün sebebi aşk eksenli facialar oldu. bu sefer öyle olmayacak ve kendimi ben öldüreceğim. intihar değil, yavaş yavaş. sevmemeyi öğrenerek, üzülmeyerek, yalnızlığımın ucunu bileyerek. seçtiğim yolda en iyisi olarak belki de. binlerce kilometrelik çapımda başka bir canlı olmadan. oysa şimdi, geçmişten gelip suikast yapmaya çalışan izlerle boğuşuyorum. bir toka, vesikalık, fotoğraf çerçevesi, kitap ayraçları, dvdler, kitaplar derken tüm sahip olduklarım geçmişin zehirli izleri. tek yolum evi yakmak gibi gözükse de önemli olan zihnimden kopartmak. kolay değil ve kolay olmayacak.bu yazıyı yazmaya sebebiyet veren bir çıkartmayı ise, uzun zamandır açmadığım çekmecemin içerisinde, bir defterin üzerinde buldum. şimdiye kadar aldığım en keskin darbeydi, nefes alamadım:"bir gün beni bırakıp gidersen, ben de seninle gelebilir miyim?"
(mies - 4 Mayıs 2009 13:42)
yaradan kalan...
(betty puf puf - 26 Ekim 2009 10:27)
fd 7'nin dokuzuncu şarkısı. :)aşk kapıdan kovdu benibilirim bacada çok is varürkekliğim inançsızlığımdan; içimde kötü bir his varyeniden doğmak kadar mümkün yeniden aşık olmak eskiyi sıyırıp atmak içimden yerine yeniden koymakyeniden koymak...yağmur yüklü bulut gibiyim ve herkes beni unutsun gibine yakışmış yalnızlık yakamayeniden doğmak kadar mümkün yeniden aşık olmakeskiyi sıyırıp atmak içimden yerine yeniden koymakyeniden koymak...ellerimde gözlerimde sözlerimdeonun izi varken
(arig - 12 Mart 2010 18:56)
bir birhan keskin şiiri.*acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma, orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili benden savrulan parçalar kurusa da, izleri var hala yolun kenarında. izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun, ustası... olacaksın içine gerdiğin tellerin hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin. ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun. şimdi, acının ormanından geçiyorsun her şey bir daha kanasa da ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben geç meleğim, senin de şarkıların olsun içindeki telleri titreten.
(nouhad haddad - 8 Haziran 2010 15:43)
birhan keskin şiiridir. ''kurtar beni! daha fazla ölememah ingeborg,*neden mi?bilmiyorumpek çok şeyi bilmediğim gibi.sana daha önce yazdığım mektupları nedenatmadığımı bilmediğim gibi.sevgili ingeborg,birkaç gece önce seni rüyamda gördüm.ben çok üzgündüm. bir yerden,bir şeyi kurtaramamış olarak dönüyordum.mekanlar çok garipyerlerdi. tanımıyordum. seni çağırsaydımbelki sen tanırdın. çok üzgündüm.çok yorgundum.çünkü kurtaramamıştım.oysa ki, kurtarabilmek için o şeyikan ter içinde kalmıştım.tanrıya çok yalvarmış, yakarmıştım.sonra, garip şekilde bir rüyanın bitişindesen vardın. yanağına dayanmış elin vardı.gözlerinde uykusuzluk, rutubet vardı.ama ne garip, bana çoook sıcaktın. ben desanki senin sıcaklığını özlemiş gibiydim.seninle çok garip merdivenlerden inip, çok garip odalara girdik.seni çoook özlemişmişimdi.bu rüyanın gerisini sana anlatmayacağım.belki bir gün buluştuğumuzda anlatırım.''
(lhasa - 7 Nisan 2011 21:04)
çıplak ayakla bırakılan izler bir süreliğine sahibine ait koku taşır.
(de payens - 14 Nisan 2011 16:50)
gelin size en sevdiğim iz'lerimden bahsedeyim bugün;dikiş izlerim var mesela; boynumun altında, göğsümün üzerinde, iki tane. biri küçücük, dikkatli bakmadıkça göremez kimse. onun bu özelliğini seviyorum, kendini herkese göstermemesini, özenle bakmayan gözlerin onu farketmemesini. diğeri onun altında biraz; daha büyük, daha belirgin. izi kalmış her bir iğne hareketinin. onun da bu özensizliğini seviyorum, olduğu gibi gözükmesini, kendini saklamamasını.sonra, sol ayağımın orta parmağındaki derin kesik izine takılıyor gözüm. o günü hatırlıyorum, nasıl canımın yandığını, o izin bana nasıl yadigar kaldığını; ilk aşkı ve ölümle ilk tanışmamı. dikişsiz düzelir kendi kendine diye düşünürken, az daha parmağımın düşecek gibi olmasını, ama sonra derin derin, yavaş yavaş kaynamasını dokularımın, onlar kaynadıkça gözyaşlarımın da yavaş yavaş tükenmesini.kırışıklarım da var hem; 29 yıllık çizgiler. mesela; kaşlarımı çatıyorum diye oluşan o incecik ama derin çizgi, sol kaşımın hemen üzerindeki. ne zaman görsem aynada, kaşlarımı çatmamam gerektiğini hatırlatmak görevini üstlenmiş gibi o, ve bıkmadan, tekrar tekrar, anlatıyor bunu bana. sonra gözlerimin çevresindeki kırışıklıklar var. gülünce öyle bir çıkıyorlar ki ortaya, çizgi çizgi, yol yol. eşlik ediyorlar gülümsememe de, yayılıyorlar onunla beraber yüzüme. nasıl sevmem ki onları diyorum. beyaz saçlarım var; zamanında hiç sevmediğim, şimdi ise onlara kızmamayı öğrendiğim. beyaz saçtan iz mi olur? demeyin hemen. olmaz mı hiç? en güçlü izler onlar aksine; uzarlar, beyazlarlar, ölürler, dökülürler. yaşadığımı gösterir gibiler, yorulduğumu bazen, ama bana dair olduklarını en çok.çillerim var bir de; burnumun üzerinde, yanaklarımda. son birkaç senede yerleştiler yüzüme, güneşle olan alışverişimden geriye kalan hatıralar onlar, güneşi görünce yüzümde açmış çiçekler. şimdi de, içimi ısıtıyorlar güneşi hatırlatıp bana.hepsinin uzun, kısa, anlamlı, anlamsız birer hikayeleri var ya; bu sebeple seviyorum onları ben. hazır gelmediler bana, doğuştan konmadılar tenime, zaman içinde oluştular, kanadılar, kaynadılar, derine yerleştiler, görünür oldular, gizli kaldılar... ama geldiler. demek ki, temas ediyorum çevremle; iyi, kötü, az, çok. temas ediyorum; havayla, suyla, güneşle, insanlarla, yollarla... ve her temasla beraber bir çentik daha atıyorum vücuduma.
(dolls - 10 Ekim 2012 13:58)
en derinleri görülmeyenlerdir. en belirleyici olanlar da yine onlardır. gezip gördüğümüz yerleri hatırlatsın diye alıp buzdolabımıza yapıştırdığımız magnet misali vücudumuzda, ruhumuzda taşırız yaşadıklarımızın bıraktığı izleri. onlar da yaşananların veya yaşanmasına engel olduklarının hatırası olur.
(james choice - 10 Ekim 2012 17:59)
"sığmıyor mumlar artık, doğum günü pastama..."bazı insanların enerjileri bazı insanlara iyi gelir. hatta tersine nazar denebiliyor bu durumun. hani annenin nazarı değmez ya çocuğuna asla, o hesap. bir de enerji sömürücü insanlar var; içte birikmiş yaşam enerjisini, pozitif enerjiyi tüketmeyi görev bilen, bir insanın sahip olmaktan memnun olduğu beyaz ve siyahlarını karıştırıp hiç istemediği bir griye çevirebilen insanlar. bu yıl pastamın mumlarını üflerken, kendim için yegane dileğim şuydu; enerjileri bana iyi gelen insanların izleri kalsın üzerimde ve enerjimin iyi geldiği insanlarda kalsın izlerim."insanlarla geçinmenin en iyi yolu uzak durmaktır onlardan"ı yalanlayacak izlerden söz ediyorum. olmasa da olur elbette.zira: "dikişlerim sağlam.. kimseler bilmez ki... nasıl kanar içim, saklar yüzüm"
(iz - 17 Haziran 2015 17:32)
Yorum Kaynak Link : iz