Süre                : 1 Saat 56 dakika
Çıkış Tarihi     : 28 Haziran 2013 Cuma, Yapım Yılı : 2013
Türü                : Heyecanlı
Ülke                : Türkiye
Yönetmen       : Yesim Ustaoglu (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Tayfun Pirselimoglu (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Derya Alabora (IMDB)(ekşi), Aytaç Arman (IMDB)(ekşi), Mustafa Arslan (IMDB)


Oyuncular
  • "izdesenlibiryastığınkısasürelibiuykusonrasıyüzümdebıraktığıizgibibirizbıraktınkalbimde.farkettiğimdeşaşırdım...amaazsonrageçeceğinibiliyorum.(bkz: dil darbeleri)"
  • "yaradan kalan..."
  • "çıplak ayakla bırakılan izler bir süreliğine sahibine ait koku taşır."




Facebook Yorumları
  • comment image

    iz

    desenli
    bir
    yastığın
    kısa
    süreli
    bi
    uyku
    sonrası
    yüzümde
    bıraktığı
    iz
    gibi
    bir
    iz
    bıraktın
    kalbimde
    .
    fark
    ettiğimde
    şaşırdım
    ...
    ama
    az
    sonra
    geçeceğini
    biliyorum
    .

    (bkz: dil darbeleri)


    (godot - 15 Ağustos 2007 15:00)

  • comment image

    bir zamanlar yaşadığımın kanıtı. öleli çok olmadı; bedenim soğuyup toprağa karışmadan önceki son düşünceler geçiyor beynimin son devrelerinden. odamdaki izlere bakıyorum bir zamanlar yaşadığım şeyleri tekrardan yaşamak için, hepsi birer çapa gibi beni hayata bağlıyor. zamanda yolculuk yapıyorum geriye doğru, bugünün üzerine çarpı atıp daha önce bir kere yaşanmış olayları yeniden oynatıyorum. hayat güzen anların toplamıysa, bu aralar çıkarma işlemi gibiyim. bir şeyler eklediğim yok bu eşitliğe, unutmaya ve umursamamaya çalışıyorum. ama elim o izleri silmeye gitmiyor. filmlerdeki gibi hafızamı sildirip beyaz bir sayfa ile uyanmak isterdim ama bedenime çakılı tahta gibi anılarım; çıkarmaya çalıştıkça canım acıyor. paslı çivilerle, yaşadıklarımı vücuduma çakmışım. kanırtarak sökmek işlemi, uyanmak istemediğim bir pazartesi sabahında canımı daha fazla acıtıyor.

    banyoda dişimi fırçalayıp ağzımda köpüklerle kudurmuş bir hayvan gibi kendime bakarken, bir tane daha diş fırçası gördüm rafta. benimkinin kırmızısıydı. yazın gittiğimiz tatilde, ayvalık'taki migrostan almıştık sevgiliyle. güneşten yüzlerimiz yanmıştı, kağıt helva arasına dondurmanın sponsorluğunda, zamanı umursamadığımız kadar güzel bir hafta sonunda, taş duvarlı bir pansiyonda dişlerimizi bunlarla fırçalamıştık. izler, bu sefer beni geçmişe götürmedi. geçmişten bugüne gönderilmiş bir zıpkın gibi tam boynumun kenarından girip soluk borumu delerek diğer taraftan çıktı. kendi diş fırçamı bırakıp bir zamanlar sevgilinin dişlerine değmiş fırçayla devam ettim. dişlerini bile özlediğimi ama geri dönmeyeceğimi biliyordum. duvarları yıkacak kadar kuvvetli artçı şoklarının birisindeydim yine. bir gün sonum olacak ani krizlerin birisinde, elimde kırmızı diş fırçası ile aynaya bakıyordum. kendi diş fırçamı çöpe attım, artık kırmızı fırça ile devam edecektim.

    çok geç yatıp erkenden kalktığım için beyin çalışmayı düşünmüyordu. hareket eden bir eşya gibi, başka eşyaları düzenledim. elektrik süpürgesi çalıştırıp izleri tek tek yok etmeye karar verdim. mezuniyet balosunda taktığı ince tokalardan birisine doğru yaklaşırken, yaptığımın aptalca olduğuna karar verip makineyi kapattım. izler yok etmekle gitmezdi; vücudumdan ve beynimden sökmeliydim. çok uzun uğraşlardan sonra, enkaza dönüşmüş bir vücutla yeniden ayağa kalkmam gerekecekti belki ama şimdi hala yıkım aşamasındayım. elimde balyoz, sadece duvarları değil kolonları bile yıkıyorum. deniz kumundan yapılmışçasına çürüğüm, dokunduğum yer tuzla buz oluyor.

    elektrik süpürgesini yerine koyduktan sonra, daha önceden de bir çok kere yaptığım "dünyanın orta yerinde boş gözlerle kendime bakmak" eylemini bir kez daha gerçekleştirdim. on binlerce senedir ölüp diriliyorum mavi gezegende ve hemen hepsinde ölümümün sebebi aşk eksenli facialar oldu. bu sefer öyle olmayacak ve kendimi ben öldüreceğim. intihar değil, yavaş yavaş. sevmemeyi öğrenerek, üzülmeyerek, yalnızlığımın ucunu bileyerek. seçtiğim yolda en iyisi olarak belki de. binlerce kilometrelik çapımda başka bir canlı olmadan.

    oysa şimdi, geçmişten gelip suikast yapmaya çalışan izlerle boğuşuyorum. bir toka, vesikalık, fotoğraf çerçevesi, kitap ayraçları, dvdler, kitaplar derken tüm sahip olduklarım geçmişin zehirli izleri. tek yolum evi yakmak gibi gözükse de önemli olan zihnimden kopartmak. kolay değil ve kolay olmayacak.

    bu yazıyı yazmaya sebebiyet veren bir çıkartmayı ise, uzun zamandır açmadığım çekmecemin içerisinde, bir defterin üzerinde buldum. şimdiye kadar aldığım en keskin darbeydi, nefes alamadım:

    "bir gün beni bırakıp gidersen, ben de seninle gelebilir miyim?"


    (mies - 4 Mayıs 2009 13:42)

  • comment image

    fd 7'nin dokuzuncu şarkısı. :)

    aşk kapıdan kovdu beni
    bilirim bacada çok is var
    ürkekliğim inançsızlığımdan; içimde kötü bir his var
    yeniden doğmak kadar mümkün yeniden aşık olmak
    eskiyi sıyırıp atmak içimden yerine yeniden koymak
    yeniden koymak...

    yağmur yüklü bulut gibiyim ve herkes beni unutsun gibi
    ne yakışmış yalnızlık yakama
    yeniden doğmak kadar mümkün yeniden aşık olmak
    eskiyi sıyırıp atmak içimden yerine yeniden koymak
    yeniden koymak...

    ellerimde gözlerimde sözlerimde
    onun izi varken


    (arig - 12 Mart 2010 18:56)

  • comment image

    bir birhan keskin şiiri.*

    acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun
    izlerime rastlıyorsun, bıraktıklarıma,
    orada o yolda çekmiştim ruhumu patlatan fitili
    benden savrulan parçalar kurusa da,
    izleri var hala yolun kenarında.

    izini sür yolun, acının ormanı büyütür insanı
    vakit geniştir, ufuk sandığından daha yakın
    acıyla geçtiğim yoldan geçiyorsun,
    ustası... olacaksın içine gerdiğin tellerin
    hangi sızıyla titrer içinde, hangi sesle
    büyük bir aşk, hangi sesle ölür, bileceksin.

    ne zamandı bilmiyorum. yaşadıklarından sana
    kalan tortu, seni olduğun yere çakan, olduğun
    yerde fırtına koparan korku. kendi sarmalında
    döndün, döndün, sanma ki daha dönmeyeceksin
    kalsan da bir yer için, aslında hep gidiyorsun.

    şimdi, acının ormanından geçiyorsun
    her şey bir daha kanasa da
    ne geçtiğin yola ne sana dokunabilirim ben
    geç meleğim, senin de şarkıların olsun
    içindeki telleri titreten.


    (nouhad haddad - 8 Haziran 2010 15:43)

  • comment image

    birhan keskin şiiridir.

    ''kurtar beni! daha fazla ölemem
    ah ingeborg,*
    neden mi?
    bilmiyorum
    pek çok şeyi bilmediğim gibi.
    sana daha önce yazdığım mektupları neden
    atmadığımı bilmediğim gibi.
    sevgili ingeborg,
    birkaç gece önce seni rüyamda gördüm.
    ben çok üzgündüm. bir yerden,
    bir şeyi kurtaramamış olarak dönüyordum.
    mekanlar çok garip
    yerlerdi. tanımıyordum. seni çağırsaydım
    belki sen tanırdın. çok üzgündüm.
    çok yorgundum.
    çünkü kurtaramamıştım.
    oysa ki, kurtarabilmek için o şeyi
    kan ter içinde kalmıştım.
    tanrıya çok yalvarmış, yakarmıştım.
    sonra, garip şekilde bir rüyanın bitişinde
    sen vardın. yanağına dayanmış elin vardı.
    gözlerinde uykusuzluk, rutubet vardı.
    ama ne garip, bana çoook sıcaktın. ben de
    sanki senin sıcaklığını özlemiş gibiydim.
    seninle çok garip merdivenlerden inip,
    çok garip odalara girdik.
    seni çoook özlemişmişimdi.

    bu rüyanın gerisini sana anlatmayacağım.
    belki bir gün buluştuğumuzda anlatırım.''


    (lhasa - 7 Nisan 2011 21:04)

  • comment image

    gelin size en sevdiğim iz'lerimden bahsedeyim bugün;

    dikiş izlerim var mesela; boynumun altında, göğsümün üzerinde, iki tane. biri küçücük, dikkatli bakmadıkça göremez kimse. onun bu özelliğini seviyorum, kendini herkese göstermemesini, özenle bakmayan gözlerin onu farketmemesini. diğeri onun altında biraz; daha büyük, daha belirgin. izi kalmış her bir iğne hareketinin. onun da bu özensizliğini seviyorum, olduğu gibi gözükmesini, kendini saklamamasını.

    sonra, sol ayağımın orta parmağındaki derin kesik izine takılıyor gözüm. o günü hatırlıyorum, nasıl canımın yandığını, o izin bana nasıl yadigar kaldığını; ilk aşkı ve ölümle ilk tanışmamı. dikişsiz düzelir kendi kendine diye düşünürken, az daha parmağımın düşecek gibi olmasını, ama sonra derin derin, yavaş yavaş kaynamasını dokularımın, onlar kaynadıkça gözyaşlarımın da yavaş yavaş tükenmesini.

    kırışıklarım da var hem; 29 yıllık çizgiler. mesela; kaşlarımı çatıyorum diye oluşan o incecik ama derin çizgi, sol kaşımın hemen üzerindeki. ne zaman görsem aynada, kaşlarımı çatmamam gerektiğini hatırlatmak görevini üstlenmiş gibi o, ve bıkmadan, tekrar tekrar, anlatıyor bunu bana. sonra gözlerimin çevresindeki kırışıklıklar var. gülünce öyle bir çıkıyorlar ki ortaya, çizgi çizgi, yol yol. eşlik ediyorlar gülümsememe de, yayılıyorlar onunla beraber yüzüme. nasıl sevmem ki onları diyorum.

    beyaz saçlarım var; zamanında hiç sevmediğim, şimdi ise onlara kızmamayı öğrendiğim. beyaz saçtan iz mi olur? demeyin hemen. olmaz mı hiç? en güçlü izler onlar aksine; uzarlar, beyazlarlar, ölürler, dökülürler. yaşadığımı gösterir gibiler, yorulduğumu bazen, ama bana dair olduklarını en çok.

    çillerim var bir de; burnumun üzerinde, yanaklarımda. son birkaç senede yerleştiler yüzüme, güneşle olan alışverişimden geriye kalan hatıralar onlar, güneşi görünce yüzümde açmış çiçekler. şimdi de, içimi ısıtıyorlar güneşi hatırlatıp bana.

    hepsinin uzun, kısa, anlamlı, anlamsız birer hikayeleri var ya; bu sebeple seviyorum onları ben. hazır gelmediler bana, doğuştan konmadılar tenime, zaman içinde oluştular, kanadılar, kaynadılar, derine yerleştiler, görünür oldular, gizli kaldılar... ama geldiler. demek ki, temas ediyorum çevremle; iyi, kötü, az, çok. temas ediyorum; havayla, suyla, güneşle, insanlarla, yollarla... ve her temasla beraber bir çentik daha atıyorum vücuduma.


    (dolls - 10 Ekim 2012 13:58)

  • comment image

    en derinleri görülmeyenlerdir. en belirleyici olanlar da yine onlardır. gezip gördüğümüz yerleri hatırlatsın diye alıp buzdolabımıza yapıştırdığımız magnet misali vücudumuzda, ruhumuzda taşırız yaşadıklarımızın bıraktığı izleri. onlar da yaşananların veya yaşanmasına engel olduklarının hatırası olur.


    (james choice - 10 Ekim 2012 17:59)

  • comment image

    "sığmıyor mumlar artık, doğum günü pastama..."

    bazı insanların enerjileri bazı insanlara iyi gelir. hatta tersine nazar denebiliyor bu durumun. hani annenin nazarı değmez ya çocuğuna asla, o hesap.
    bir de enerji sömürücü insanlar var; içte birikmiş yaşam enerjisini, pozitif enerjiyi tüketmeyi görev bilen, bir insanın sahip olmaktan memnun olduğu beyaz ve siyahlarını karıştırıp hiç istemediği bir griye çevirebilen insanlar.

    bu yıl pastamın mumlarını üflerken, kendim için yegane dileğim şuydu; enerjileri bana iyi gelen insanların izleri kalsın üzerimde ve enerjimin iyi geldiği insanlarda kalsın izlerim.
    "insanlarla geçinmenin en iyi yolu uzak durmaktır onlardan"ı yalanlayacak izlerden söz ediyorum.

    olmasa da olur elbette.
    zira: "dikişlerim sağlam.. kimseler bilmez ki... nasıl kanar içim, saklar yüzüm"


    (iz - 17 Haziran 2015 17:32)

Yorum Kaynak Link : iz