Zerkalo (~ Ayna) ' Filminin Konusu : Birçoklarına göre Tarkovsky’nin en derinlikli eseri olan Ayna, yönetmenin kendi yaşamından yola çıkarak aşk, anılar, bağlılık ve belki de hayatın kendisi üzerine şiirsel bir film. Tarkovsky’ninki olup olmadığı belirsiz, orman içinde bir kulübede, II. Dünya Savaşı’nın öncesinde, yönetmenin eski karısı, annesi, babası, kendi ve ebeveynlerinin kuşakları arasında gidip gelerek anlatılan bir rüya, Ayna’nın yansıttıkları.Efsanevi yönetmenin anne ve babasının gerçekten iştirak ettiği film, ailenin evlerinin eskiden bulunduğu aynı yere hakikaten inşa edilen bir kulübede çekildi. Baba Tarkovsky şiirlerini kendi sesiyle okudu. Anne ise kameranın karşısına geçti.Eleştirmenler Tarkovsky’nin aslında bu filmi Solaris’ten önce çekmek istediğini ancak Sovyet sansürcülerden ürktüğü için politik olarak daha az ristli olan filmi öne aldığını söylerler.
Det sjunde inseglet(1957)(8,2-140302)
Andrey Rublev(1971)(8,2-37524)
Smultronstället(1957)(8,2-83872)
Viskningar och rop(1973)(8,1-25103)
Ivanovo detstvo(1962)(8,1-25434)
Offret(1986)(8,1-19474)
Nostalghia(1983)(8,1-18272)
Solyaris(1972)(8,1-67898)
Stalker(1980)(8,1-94907)
Persona(1966)(8,1-84597)
Katok i skripka(1961)(7,5-4698)
Tempo di viaggio(1983)(7,4-1267)
s. k. aksal'ın "düşümde gördüm, ölüler sağ, diriler ölmüş, eski evimizdeyiz yine." dizelerinin görselleştiği film. bu filmdeki ev, bütün çocukluk düşlerinin yandığı evdir. bu filmde, rüzgarda sallanan otlar eski oyun yerlerinin sahibidir. zerkalo, düşünenlerin aynasıdır.
(ivan karamazov - 11 Kasım 2007 18:21)
filmdeki rüzgar efekti 2 helikopter ile yapılmıştır.
(oziloz - 26 Ağustos 2009 00:05)
1975 yapımı bir tarkovski işi. film hakkında yazacağım şeyler önceleri benim kişisel görüşlerimdi. nedense bir türlü anlam meselesini algılayamıyordum. sonra mühürlenmiş zaman adlı tarkovski kitabını okudum ve yönetmenin de benimle aynı fikirde olduğunu gördüm. öncelikle bu filmde 'felsefi' ya da 'sembolik' hiçbir 'şey' yoktur. bu filme başyapıt bile diyemiyorum. sanki başyapıt dersem bir güzelliğe tecavüz ediyormuşum gibi hissedeceğim. bu, çok nadir görülen bir iş. kelimenin tam anlamıyla 'duru' ve 'naif'. filmin sembolik ya da felsefi olmamasının bence asıl nedeni 'izlenimler' sunması. çocukluğa özlem var, bu kadar. 'aslında o kadar mı? tabii ki değil! çünkü insanın benliğinin bilmemkaçıncı kademesine' filan gibi cümlecikler kurmayacağım. malesef çoğu tarkovski'sever benim çok tiksindiğim bir insan çeşidinde: entelektüel. yapmayın, bu filmi benim köydeki anneannem izlemeli, onlar sevmeli. ama sanırım onlar 'gerçek' olduklarından malesef yapaylar bir gerçek görüp sarılıveriyorlar. bu işte görüntülerden 'başka' hiçbir şey yok! bir ağaca bakın! bakın, yalnızca bakın! ne var aslında burada demeyin! sadece ağaç. mis gibi gölgesi var, ışık oyunları var, belki meyvesi ve kokusu var. hışırtısı da var. kendisi dibine kadar 'öylesine' ve kemiğine kadar duru! görsel ustalık budur! yapmayın. o, güzel. sadece güzel.siz leonardo'nun vaftizci yahya'sını biliyor musunuz? bu tür işlerde herhangi bir 'şifre' (da vinci şifresi) yoktur. bu işler aslında sadece bir ot, ağaç, insan çiziminden 'öte' değildir. leonardo o derece ot çizebilmiştir ki, o bize normal ot gibi sorgusuz sualsiz güzel gelir. siz kötü bir kentte iseniz ve etrafınızda güzel yapılar veya çevre yoksa, o zaman güzeli derinlerde ararsınız. yani en azından etrafınızı görmemeye çalışırsınız. ama bir şey güzelse onun için bir çaba sarfetmezsiniz. güzeli sevmek kolaydır. o yüzdendir ki müthiş bir sakinlikle leonardo'nun figürlerine, yumuşacık gölgelerine, zarif bitkilerine kendinizi kaptırıverirsiniz. ama bir de düşünün, leonardo diğer tüm özelliklerini bir kenara atarsak bile sırf ressamlığıyla insanlığın getirdiği en büyük değerlerden ve dehalardandır. o madem ki yalnızca 'ot' çizdi, neden bir 'deha' oldu hiç düşündünüz mü? çok mu biliyordu, sanmam. o ne bildiğini biliyordu, hepsi bu. o bir uzaylı gibi bir ota bile şaşırıp sana bana ilk defa görüyormuşcasına sundu otu yeniden. o ot gerçekten ot olabildiği için yalnızca leonardo'ya has oldu artık. işte zerkalo da yalnızca bir ağaç gölgesi. onun duruluğu kaç tane sanat eserinde var? yani milyon tane görsel benzerlik içerse bile onun bir önemi kalmıyor işte. minicik fark kocaman büyüyüveriyor, gerçek ve sahte olarak ayrılıyor. bazı eleştirmenler yorum yapmaya başlamış. işin içinden çıkamamışlar. orada sinemayı temizleyen temizlikçi ise tarkovski'nin ve benim çok hoşuma giden bir cevap vermiş. 'siz neyi çözemediniz? biri yaptıklarından pişman. film bu pişmanlığı anlatıyor hepsi bu'. bu kadar işte! nefret ediyorum bu film üzerinden 'anlam'a, felsefi akımlara, hayatın hiçbir insanın algılayamadığı fazla 'sözel' boyutuna derinleşenleri. zaten görsel sanatlarla ilgili çok ama çok ciddi yanılgılar var. görsel sanatlar felsefi olamazlar. hatta görsel sanatlar sözel oldukları ölçüde zayıflarlar. edebiyat açısından da öyledir. edebi bir eser niteliği taşıyamaz bir film. o yüzden kitabına hiç benzemiyor ya da kitabı daha güzel gibi yakıştırmalar aslında çok alakasızdır. elbette ki görsellik insanlığın diğer hiçbir duyuyla veya araçla tam anlamıyla ifade edemediği bir şeydir. elbette ki görsellik durgun, suskun ve anlamsızdır. onda yalnızca duru 'duygu' vardır. ille de derin anlamlar yüklemek çok yavan. sanat sıfır olabilmektir. bir olduğunuz anda o sanat olmaz. o yüzden sıradan sanatçılar tarkovski'nin ettiği laflardan çok ama çok daha felsefi ya da edebi laflar edebilir, ederler de. zaten bu yüzdendir ki sanat zeka işi de değildir. sanat 'kişiselleşebilme' işidir.
(rumuz nickname - 5 Kasım 2009 05:50)
bu film için söyleyebileceklerimiz, tarkovsky'yi büyük yönetmen yapan şeyle ilgilidir. o denli uçlara, zaman savrulmalarına ve kişilerin özdeşleşmesi üzerinden gelişen şimdide-varolamama ve geçmiş ile yaşama, geçmişte yaşama haline bizi gönderir ki, orada o duyguları yaşayanlardan bağımsız olarak bizim hayatımızda bu yaşamsal oluşun izleri belirir ve kimin hangi karakteri, hangi kurgu içinde, nerede ve ne zaman oynadığı önce belirsizleşir, sonra önemsizleşir. çünkü orada aynaya bakan birden biz oluruz, çocuk üzerinden aynaya bakarız ve geçmişimize dalarız. çocuğun yüzü, olduğu yer, geçtiği zaman silinir, yerine sanki bir tür ölümsüz-zamansız duygu durumun betimlenmesi kalır. bu öyle çok çok derinlerden yakalanmış bir yaşam sahnesi değildir, bizzat o derinliklerden, algı etiketlerinden ve düşünsel biçimlerin tek-yanlılığından kurtulmuş duruluktur ve bu duruluk yaşayan herkesin sahip olduğu ve sürekli içte hissedilen duyguyla, yaşama haliyle ilgilidir. tarkovsky'nin kendi hayatını çokça anlattığı, annesinin ve babasının bizzat oynadığı, şair olan babasının kendi sesiyle güzel şiirlerini okuduğu bu filmde çok fazla şey buluruz. bu denli yoğun bir kişiselleşmenin içinde izleyicinin çok dışarıda bir yerlerde kalsa da benzer özdeşleşmeleri ve ortaklıkları hissediyor olması tesadüf değildir. baba vardır, boşanılmış bir eş ve annede kalan ignat. bu karakterler babanın çocukluğuna gidildiğinde yüzlerini hiç değiştirmez fakat bu sefer şimdi baba olan artık çocuktur ve şimdi baba olanın karısı orada çocuğun annesidir. baba orada alyosha'dır, onun şu anki çocuğu ignat'tır ama yüzler aynıdır çünkü yaşam aynasından aynı duruluk, aynı geçmişe-takarlık ve yaşamsal beliriş çıkar. aynı melankoli, hüzün ve pişmanlık babanın gözünde çocuğunu da sarar. oysaki babayı çocuk üzerinden saranlar çocuğun baba tarafından sarılması demek değildir, çocuk hep babanın aynısıdır ama tam da bu nedenle babadan dışarda kalmış yalnız bir çocuktur. zamanlar arası kayan olguların sahte bir yansımasıdır, hiç yoktur çocuk baba için, olmamıştır. çünkü o sadece kendi çocukluğudur.anlatı-cı belirsizlikleri, 1930'larda başlayan ve savaş yılları ile rus halkının durumunu ele alan sahneler 1969'lara kadar uzanır ve yönetmenin hangi zamanda olduğunu doğal göstergeler dışında izleyiciye hissettirmek gibi bir derdi yoktur. tam da bu nedenle orada tarkovsky ve onun bambaşka dünyası vardır. zerkalo'da da diğer fimlerde olduğu gibi su, geçmiş, köpek, orman, akıntı, duruluk ve soğuk su ile yıkanırlık sonrası hissedilen dinginlik ve yaşam ile olan sıkıntı vardır.
(aletheia - 1 Şubat 2010 02:52)
tarkovski ayna filmi için "bu film annem hakkındadır." demiştir. çocukken annesiyle yaşadığı sorunlu ilişkiyi aynadaki anne ve çocuk karakteriyle sinemaya yansıtmaya çalıştığını söyler.savaş döneminde babasından ayrı olması ve bu yüzden annesiyle beraber yaşamasının neden olduğu acılı ve sancılı çocukluğunu ayna filmine sığdırmıştır.ve yine bu yüzden tarkovskinin filmlerinde aile kavramı bütünlük göstermez tam tersine filmlerdeki aile ilişkileri kopuktur, sakatlanmıştır.ailesiyle iletişim(sizlik)ini şöyle dile getirir:“ benim ailemle ilgili bir kompleksimin olduğu artık çok açık.onlarla birlikteyken kendimi yetişkin biri gibi hissetmiyorum.onlar da beni yetişkin olarak görmüyorlar zaten.ilişkimiz her nasılsa zedelenmiş,karmaşıklaşmış ve hiç konuşulmaz bir durumda.onları çok seviyorum fakat onlarla kendimi hiç rahat hissetmedim.bazen bana tamamıyla yabancı insanlarla ilişki kurmak daha kolay geliyor.”
(ilenc - 1 Nisan 2011 00:56)
sahne listesini şöyle çıkarttığım film (aslında izlenim):1. kekeme.2. rüzgar sahnesi.3. şiir ve ateş sahnesi.4. 'baba' ve yıkılan ev.5. baba anneyle konuşur.6. matbaadaki kaybolan kağıtlar, şiir ve tartışma.7. banyo sahnesi.8. ispanyol adam.9. sürgün insanlar.10. leonardo da vinci ve büyükanne. yaşlı kadın görünür, büyükanne yok olur.11. izin yok oluşu ve babayla konuşma.12. ateş etme eğitimi ve el bombası.13. sürgündeki askerler ve şiir.14. baba gelir ve leonardo da vinci.15. eşiyle dostoyevski hakkında konuşma.16. eski evi düşler, rüzgar.17. misafirlik, göğe yükseliş.18. şiir ve rüzgar, rüzgarlı ev, yaşlı kadın.19. doktora gidilir, yaralı kuş havaya fırlatılır.20. erkek mi olsun, kız mı konuşması yapılır, kadın ağlar ve son.
(rumuz nickname - 3 Temmuz 2011 23:02)
filmde maria'nın (aleksey'in annesi) yağmurda koşuşturarak matbaaya girdiği, sonra da panik içinde, düzelttiği yayında gördüğünü düşündüğü hatanın baskıya gidip gitmediğini araştırdığı sahnede bize ne olduğu açıklanmayan hata, çeşitli kaynaklara göre stalin yerine sralin (sıçan adam gibi bir manası varmış) yazılmış olmasıdır. bu sebeple eleştirmenler "stalin döneminin dehşeti, sepyanın kullanılması ve maria’nın ofisine ulaşana kadar aşmak zorunda olduğu bir dizi çit, giriş kapısı ve monoton ve donuk koridor vasıtasıyla hissettirilmiş" gibi yorumlar yapıyorlar. ben de "bu ne be bir renkli, bir sepya, bir siyah beyaz, derdi nedir acaba?" şeklinde yorumladıydım. ayrıca, izlediğim tarkovski filmleri içinde, at bulundurmayan tek filmdir. solyaris'de bile var halbuki.
(piper - 1 Haziran 2012 04:30)
filmin başındaki kekeme genci terapi sahnesinde kadrajın sol üstünde kabak gibi gölgesi çıkan boom'un bilerek yapılmış birşey olduğunu umduğum film.
(yunus - 24 Ocak 2005 00:57)
hakkında ilginç bir anektod olan filmdir.imdb'de bir kullanıcının yorumuna göre - ki kendisi şahit olmuş bu olaya - , tarkovski bu filmin moskova'daki bir gösterimi sonrasında eleştirmenlerle uzun bir tartışmaya tutuşur. bu ateşli sohbet o kadar uzar ki, bir ara görevli kadın salona girer ve içeridekilere temizlik yapması gerektiğini, işlerinin ne zaman biteceğini sorar. içerideki eleştirmenlerden biri de kadına, burada çok karmaşık bir filmi tartıştıklarını ve de zamana ihtiyaçları olduğunu söyler. bunun üzerine kadın eleştirmenlere bakarak filmle ilgili neyi anlayamadıklarını sorar; ben hepsini izledim, gayet anlaşılabilirdi der ve ekler; 'film sevdiklerine ve onu sevenlere çok acılar çektirmiş bir adamı anlatıyor. şimdi de o adam ölmek üzere, bağışlanmak istiyor ama bunu da nasıl yapacağını bilmiyor!' der. salondaki sessizlikten sonra herkes tarkovski'ye döner, o ise 'bu sözlere ekleyebileceğim hiç bir şey yok!' der...kıssadan hisse; sanat toplum içindir...
(god is an astronaut - 4 Mayıs 2017 11:09)
tarkovsky'nin kendi ifadesiyle "filmsel, görüntüsel şiir"i. "film, canımdan çok sevdiğim ve çok iyi tanıdığım insanların hayatlarını yeniden canlandırmak amacını taşıyordu. kendisi için değerli olan insanların hakkını ödeyemeyeceğini, kendisine gösterilen sevgiyi, verilen onca şeyi hiçbir zaman gereğince karşılayamayacağını düşünen bir insanın çektiği acıları anlatmak istiyordum. bu insan, onları yeterince sevmediğine inanıyor ve bu, onun için gerçekten acı veren, katlanılması zor bir düşünce... ayna'da benden değil, bana yakın olan insanlara karşı duygularımdan, onlarla olan ilişkilerimden, hiç tükenmeyecek anlayışımdan, ama aynı zamanda da onlara karşı işlediğim ve hiçbir zaman düzeltemeyeceğimi düşündüğüm günahlarımdan ve başarısızlığımdan söz etmek istemiştim..." (mühürlenmiş zaman, s.155)
(tenar - 29 Nisan 2006 16:11)
Yorum Kaynak Link : zerkalo