Süre                : 1 Saat 7 dakika
Çıkış Tarihi     : 01 Ekim 1955 Cumartesi, Yapım Yılı : 1955
Türü                : Cinayet,Drama,Heyecanlı
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Minotaur Productions
Yönetmen       : Stanley Kubrick (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Stanley Kubrick (IMDB)(ekşi),Howard Sackler (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Ralph Roberts (IMDB)(ekşi)

Killer's Kiss (~ El beso del asesino) ' Filminin Konusu :
Bir boksör ile dansçı bir kızın aşk öyküsünü kara film atmosferinde ele alan 'Killer's Kiss', İç içe geçen geri dönüşler ile anlatılan öykünün sağlam sinema dili hemen dikkati çeker. Boksör Dave Gordon, karşı evde oturan Gloria'nın bir adamla kavga edişine tanık olup, onu kurtarmaya niyetleniyor, bu insani çıkış, pek çok entrikayı, karanlık olayları ve tuhaf bir aşk ilişkisini beraberinde getiriyordu. Gloria, bir dans salonunda kiralık partnerdi. Patronunun ona duyduğu saplantılı aşk, Dave'nin hayatını tehlikeye sokuyordu. Son derece basit bir öyküye sahip 'Katilin Öpücüğü' ama Kubrick'in görsel zekasıyla etkileyici ve alışılmadık bir çehreye bürünmüştür. Gloria'nın ailesine dair anıları anlattığı geri dönüş sahnesi filmin en beğenilen bölümlerinden biri oldu. Ailesi uğruna kariyerini feda eden ablasının intiharını anlatan genç kızın sesi üzerine, sadece sahnede bale figürleri sergileyen ablasının görüntüleri döşenmişti.

Ödüller      :

Locarno International Film Festival:Best Director


Oyuncular
  • "kubrick'in 2. uzun metrajlı filmi. iyi bir film sayılmaz, hatta biraz daha açık konuşmak gerekirse dandik bir filmdir."
  • "iyidir, hoştur ama sinema tarihinin en iyi 3000 filmi arasına bile giremez. bu filmi yapan kimsenin sonradan stanley kubrick'e dönüşmüş olması hepimiz için umuttur, ekmektir."
  • "kübrick bunu çekerken normal bir insanmış. hayret ettim. yalnız sevmedim."




Facebook Yorumları
  • comment image

    finaldeki manken fabrikasında çekilen sahne aslında oldukça güzel. arenanın içinde döğüşen iki gladyatörü çağrıştırıyor. birinin elinde balta, diğerinde mızrak. çevrelerinde de bir sürü cansız manken.

    1950 lerin moda anlayışı çok kötüymüş. hatta 80 lerden bile beter. erkekler, giydikleri takım elbiseler içinde resmen yok olmuşlar. pantolonlar göbeğin de üstünde ve inanılmaz bol.

    ayrıca filmdeki sarışın afet gerçekten müthiş güzel. (bkz: jamie smith)


    (are you talking to me - 29 Kasım 2007 11:06)

  • comment image

    kubrick'in 2. uzun metrajlı filmi. iyi bir film sayılmaz, hatta biraz daha açık konuşmak gerekirse dandik bir filmdir.


    (doc dr stein - 17 Nisan 2010 01:51)

  • comment image

    iyidir, hoştur ama sinema tarihinin en iyi 3000 filmi arasına bile giremez. bu filmi yapan kimsenin sonradan stanley kubrick'e dönüşmüş olması hepimiz için umuttur, ekmektir.


    (fly girl - 1 Temmuz 2011 02:54)

  • comment image

    evet kubrick'in tarzının dışında bir filmdir. hikayenin çok fazla derinliği yoktur. hatta film balerin sahnesinde "gloria" anlattığı hikaye daha ilginçtir. yine de kubrick parça parça hissettirmektedir kendini. hitchcock'un sık kullandığı bir konuşma esnasında görüntünün başka bir yere odaklanması olayını bu filmde kullanılmış. boksörümüz telefonda konuşurken camın diğer tarafında soyunan kadına odaklanırız. ayrıca özgün senaryo olan iki filmden biridir. diğer film fear and desire.

    birde filmdeki sarışın afet irene kane olarak geçse bile gerçek adı chris chase (chase kocasının soyadı) olan bir gazetecidir. filmografisine baktığımızda da bu film dışında bir kaç dizide oynamış. dizilerden sonra gazeteciliğe başlamış ve new york times, cbs ve cnn'de çalışmış. kitapları filan var.


    (kikuchiyo - 9 Temmuz 2011 23:53)

  • comment image

    hikaye anlataimi oldukca fena olan ancak cekildigi yillara bakinca olur o kadar denilebilecek insanda hic bir iz birakmayan bir film. klasik bir araba guzelliginden ziyade eski bir araba hali var filmin genelde.


    (kuzen - 20 Ekim 2012 19:46)

  • comment image

    stanley kubrick'in 1955 yapımı, akrabalarından aldığı 40.000 dolarlık borçla çektiği uzun metrajlı ikinci filmi. konu bakımından fear and desire daha kubrick tarzıyken killer's kiss'te filmin bir kubrick filmi olduğu pek aşikar değildir.

    --- spoiler ---

    film davey gordon (jamie smith) adındaki bir boksör ile, gloria price (irene kane) adındaki fakir bir konsomatris arasındaki aşk hikayesini anlatır. stanley kubrick'in bir öyküsünden uyarlanan bu filmin senaryosunu stanley kubrick ve howard sackler yazmıştır.

    oyunculuk bakımından film birçok açıdan yetersizdir. zira oyuncular arasındaki en deneyimli kişi fear and desire filminden de tanıdığımız frank silvera'dır. frank silvera ise bu filmde gloria'nın yakasını bırakmayan ve genç kadının çalıştığı yanlış hatırlamıyorsam 'pleasure land' adıyla anılan salonun mafya babası kılıklı sahibidir ve filmin birçok sahnesinde davey ile çatışır. frank silvera diğer oyunculara göre daha iyi bir performans sergilese de kanımca irene kane filmi bayaa bir bozmuştur. zira kendisi film boyunca sadece düzgün öpüşebiliyor. onun dışında diğer sahnelerde çok donuk ve tutuk. zaten bu irene kane'in ilk oyunculuk deneyimidir. stanley, irene'yi look dergisindeki ortak arkadaşları aracılığıyla tanımıştır ve o sıralar modellik yapan irene kane'den senaryodaki altı dakikalık bir bölümü okumasını ister, irene ilk başta bunu yapamayacağını söylese de stanley'nin sabırlı tutumu karşısında üç buçuk dakikada işi halleder ve böylece başrol oyuncularından biri belirlenmiş olur. hatta kubrick irene'yi motive etmek için sahip olduğu çocuksu sesin ve oyunculuk yeteneğinin irene'yi büyük bir yıldız yapacağını söyler. fakat bunların hiçbir olmaz. irene iyi bir yazar olur. zaten film irene'nin ilk deneyimi olduğundan dolayı ''oyunculuk yeteneğini'' göremeyiz, seslendirmeler esnasında da 8 saat boyunca diyalogları kendi ağzına uydurmaya çalışmıştır daha sonra senaryoyu yere atıp florida'ya gitmiştir bu yüzden sahip olduğu çocuksu sesi de duyamayız. film peggie lobbin adındami bir radyo oyuncusu tarafından seslendirilmiştir.

    bütçesi 75.000 dolara ulaşan film ''yumuşacık dudakları, günah bulaşmış şiddete giden yoldu!'' şeklindeki bir sloganla gösterime girer. fear and desire'e göre daha fazla kar eden film, stanley'nin sadece borçlarını ve ertelenmiş kira masraflarını ödemeye yetmiştir. stanley'e zaten daha fazla para kalmamıştır. irene kane'e göre stanley kubrick, ruth sobotka adında bir dansçının işsizlik sigortasından aldığı para ile geçiniyordu. toba metz ile evliliği sona eren stanley,ruth ile aşk yaşıyordu. bu yüzden filme koca bir bale sahnesi eklenmiş, ruth'a da gloria'nın dansçı kardeşi iris rolü verilmişti.

    öyküsü bakımından killer's kiss stanley'nin hayatı boyunca uğraştığı en sıradan filmdi. fakat çatılarda ve manken fabrikasında geçen sahneler bunu telafi ediyordu. aynı zamanda davey'nin gördüğü kabusu anlatan sahnedeki iki tarafı binalarla çevrili bir sokakta koşan siyah-beyaz görüntü geriye doğru bakıldığında yaklaşık 13 yıl sonra çektiği 2001: space of odysses'deki yıldız kapısı sahnesinin habercisi olarak nitelenmektedir.

    sette soğuk hava sebebiyle çıkan olaylar yüzünden stanley ile konuşan irene bu olaylar karşısında stanley'nin nasıl bu kadar sabırlı olabildiği sorar ve stanley de bu filmden kazançlı çıkacak tek kişinin kendisi olduğunu söyler. nitekim öyle olur, film her ne kadar başarılı olamasa da ve stanley'nin tarzını yansıtmasa da stanley için büyük bir deneyimdi. çünkü stanley'e göre dünyadaki hiçbir yönetmen bu kadar amatör şartlarda çektiği uzun metrajlı bir filmin dünya çapında bu şekilde dağıtılmasını sağlayamamıştı.

    1983'te yönetmen matthew chapman stranger's kiss adlı konusu killer's kiss'e çok benzeyen kurgusal bir film içinde film öyküsü anlatan bir film çekti. peter coyote filmin yönetmeni olarak stanley adındaki bir karakteri canlandırıyordu.

    ---
    spoiler ---

    alıntı: bir stanley kubrick kitabı.


    (freddie mercury nin disleri - 21 Nisan 2013 23:19)

  • comment image

    filmin esas-kadını (ki yanlış hatırlamıyorsam filmde başka kadın karakter de yok) hakikaten çokça güzel bir kadındır ve hatta heteroseksüel-bir-erkek/lezbiyen-bir-kadın bu filmden söz ederken yutkunmadan edemiyorsa, yegane sebebi, filmde şöyle bir duruş durmuş bu —gerçek adında hemfikir olamadığımız— kadından ötürüdür.

    ayrıca gönül isterdi ki, kronolojik stanley kubrick izlemeleri yapıldığı sırada "2 numaralı kubrick filmi" olarak izlenen bu film hakkında irene kane yerine teknik detaylardan ve içerikten söz açılabilsin... aslında hayır, teknik olarak harikulade bir sahneden söz edebiliriz;

    --- spoiler ---

    vincent rapallo'nun telefonda konuşurken penceresinden gloria price'ı izlediği şu sahne... bu sahne, sinema kürsülerinde rahatlıkla ders olarak okutulabilir. zira bu sahnede izleyici hem birinci tekil şahıs gözünden, hem de üçüncü tekil şahıs gözünden filme dahil edilmiş oluyor. yani o sahneyi izleyen bir kimse, —eli mahkum— kendisini o sahneyi yaşamak zorunda hissediyor. eh, genel olarak bir şey vaad etmeyen/edemeyen filmdeki bu küçük sahne de, bir yıl sonra "the killing"i, iki yıl sonra "paths of glory"yi çekecek stanley kubrick efsanesinin sinyalini vermeye yetiyor.

    ayrıca filmden çektiğim bir görsel bana hatırlatıyor ki, filmdeki bale sahnesi de epey estetikmiş meğer. özellikle şu an... dans'ı bir sanat dalı yapanın ne olduğunu hatırlatır cinsten hakikaten...

    ---
    spoiler ---

    ayrıca, entry'yi yazarken düşündüm de, chris chase a.k.a. irene kane'i böylesi güzel bulmamızın altında yatan sebep de kadının günümüz güzellik algısına denk düşüyor olması olabilir. zira biz biliyoruz ki, 1955'te "balık etli" kadınlar güzel bulunuyordu ve o dönemlerde bir filmde zayıfça bir aktrisi oynatmak düpedüz risk almaktı. hatta '50'lerde yaşıyor olsaydık irene kane için «bu ne be, kürdan gibi kadın...» deyip, yüz çeviriyor olabilirdik. fakat '50'lerde yaşamıyoruz ve ben marilyn monroe'yu ne denli pespaye buluyorsam, audrey hepburn'ü o denli güzel buluyorum.

    da... ben ne demeye gelmiş bu başlıkta öznel güzellik anlayışımdan söz edip duruyorum?

    çünkü film hakkında söyleyebileceklerim ancak bu kadar.


    (siyah giysili adam - 29 Kasım 2013 04:17)

  • comment image

    stanley kubrick'in ikinci filmi. dandik oyunculuklar, vasat bir senaryo ve pek de iyi olmayan bir yönetmenliği içinde barındıran bir film. haliyle biter bitmez unutuluyor. '55'te çekilmiş bu film. dolayısıyla "dönemine göre iyi" de diyemiyorum filme. çünkü billy wilder'den fred zinnemann'a, william wyler'a kadar bir sürü yönetmen benzer konuya sahip enfes işlere imza atmışlardı o dönemlerde. kubrick'in filmiyse çok dandik. kara film, yani film noir türünde. belalı bir manitası olan femme fatale, boksta düşüşe geçen adamımızı etkiliyor. tahmin edileceği üzere bu adam, kadını bu bataklıktan kurtarmaya çalışıyor film boyunca. ama mafyavari siyahi eleman da bu kadına hasta ve kadını bırakmaya hiç mi hiç niyetli değil. başından sonuna kadar orijinal yönü olmayan, öte yandan kubrick'in acemice çektiği bir film. önceki işi fear and desire'da da çok acemiydi, burada da öyle. neyse ki the killing'le acemiliği atlatıp ustalığa geçiyordu usta yönetmen. tamamen ezberlediğimiz bir öykü anlatılıyor ama gayet yüzeysel ve hızlı bir şekilde işleniyor her şey. bunun dışında finaldeki kavga sahnesi de pek amatörceydi. neticede izlenir tabi, ama iyi bir film değil.


    (sherlock holmes 90 - 1 Mayıs 2014 14:35)

  • comment image

    killer's kiss / katilin busesi:

    önce giriş için katilin iki eylemini farklı muhataplar üstünde gerçekleştirdiğini, bunda bile bir tür sanat bulmanın ustaya saygı gereği olduğunu anımsayalım. yoksa doğal akıl katilin öldürdüğünü öpeceğini, veya öptüğünü öldüreceğini varsayıyor.

    filmin ana karakteri boksörün boynundaki atkı daha sonra kadir inanır'ın boynuna dolaşacak ve ölümüne (kariyeri boyunca) ayrılmayacak. o bakımdan boksörün el çabukluğu ile kaşkolu kapan fesli, eksantrik sokak serseri/sanatçılarının peşine düşmesi elzem. sonra miras bırakabilmesi için gerekli.

    belki catherine deneuve de fiziğini irene kane'den devrelmıştır. yalnız deneuve'e kadar zevkimiz, güzellik anlayışımız şekillenmişken, o sırada film için onun seçilmesini risk alma olarak gören susere katılmamak elde değil.

    gerek rüya sahnesi, gerek sokaklara ve şehre soğukluk ve siyah-beyaz derinlik olarak bakış yavaştan kubrick doğumu. genç yönetmenlere kamerayı alıp hemen film çekmeye başlamalarını önerirken kendi geçmişini iyi anımsadığını, yönetmen göçünün de yolda düzüleceğini bildiğini anlıyorum. malzememiz varsa pişeriz, malzememiz yoksa dolgu malzemesi kendimiz oluruz.

    her halde quentin tarantino, kubrick hayranı ve bazı bakımlardan devamı olmaya onun en garanti filmlerine yamanarak değil, bu dönemine de sevgi, ilgi duyarak başlamıştır. gerilime, kavgaya, şiddete soğuk ve mesafeli bakış, gözlemden asla caymama, ayrıntılara girip şiddeti stilize etme ortak paydalarından sadece birkaçı.

    azıcık da manken dükkanı kavgasından söz edelim. manken deposu ilginç şekilde klostrofobik. dikey durdukları halde mankenler kemiğe, mekan da mezara ulaştırıyor duygularımızı. hem de benzemedikleri halde; atmosferden belki. beri yandan o ortamdaki erkekler/gladyatörler savaşı birinin elinde balta (thor), birinin elinde mızrak (poseidon belki) oluşuyla bir kat daha dönüşüyor. mezar yani uzayda yani zamansızlıkta belki de saçma ve sonsuz bir tanrılar kapışmasını insanların içinde ve arasında görüyoruz.


    (ibisile - 5 Eylül 2014 00:11)

  • comment image

    kubrick'in ilk kara film/#36965810i.

    boksör davey gordon’ın (jamie smith) gördüğü kâbus ilginçtir: dışavurumcu kamera kullanımıyla çekilen, görsel bozulmalar içeren sahne, ileriye doğru kaydırmalı-çekimle kotarılmıştır ve hakiki korku filmlerini aratmayacak cinstendir.

    kamera ruhsal sarsıntıyı ima etmek ister gibi sarsılarak ileri doğru kayar. bu sahne sonradan the shining/#36156309'deki steadycam'ın mükemmel bir görüntü elde etmek için icra edilmesiyle, bir başka dekor içinde yeniden çekilir: finaldeki labirent sahnesi. bilindiği gibi labirent sahnesindeki kamera kullanımı sonradan birçok filmde tatbik edilmiş, örnek alınmıştır. bu adamın filmleri sinema kitaplarından daha yararlı ve öğreticidir.

    özetle kubrick, henüz ikinci filmiyle araştıran, keşfeden, yaratıcı bir kimlik sergiler ve dışavurumcu alman sinemasına olan derin farkındalığını ve sevgisini ortaya koyar.


    (hanging rock - 16 Mayıs 2015 22:07)

  • comment image

    bir kubrick filmi izlediginiz hissiyatını verememektedir film size,hikaye ortalamadir olsa olsa,yine de davy ruya gorurken ufak bir goz kırpar kubrick izleyiciye ki bu sahne 2001 a space odyssey ile dolayli bir baglantiya da sahiptir. bundan gayri, ustaya saygi filmi izlemenizin en onemli nedenidir.


    (gaye topbas - 3 Nisan 2005 17:19)

  • comment image

    garip bicimde rahatsiz eden filmdir, anlatilan ask aska benzemez, katiller tam katil degildir, kurbanlar masumdur, egreti kavga sahneleri falan filan,

    kubrick'in ilerisi icin mesaj verdigi dogrudur, ozellikle sokakta danseden iki adam, oldukca durter izleyeni...


    (henryleyden - 9 Nisan 2005 23:02)

  • comment image

    ha patladı patlayacak derken üstadın kapatıp bitirdiği film. ama filmden öğrendik ki, new york'ta eskiden kerane yerine dancehall'lar varmış, millet para verip karı kızla slow dans edermiş. inceden yiyişme durumları da yok değilmiş. aklıma geçim kaynağımı nasıl sağlayacağım konusunda fikirler soktuğu için rahmetli kubrick beye müteşekkirim.

    (bkz: elinde dildo cukunde sokellayla kalakalmak)


    (frank n furter - 4 Eylül 2005 18:04)

Yorum Kaynak Link : killer's kiss