Süre                : 2 Saat 39 dakika
Çıkış Tarihi     : 16 Temmuz 1999 Cuma, Yapım Yılı : 1999
Türü                : Drama,Gizemli,Heyecanlı
Taglar             : Orgy,parola,fahişe,Grup seks,masked ball
Ülke                : İngiltere,ABD
Yapımcı          :  Warner Bros. , Stanley Kubrick Productions , Hobby Films
Yönetmen       : Stanley Kubrick (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Stanley Kubrick (IMDB)(ekşi),Frederic Raphael (IMDB),Arthur Schnitzler (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Tom Cruise (IMDB)(ekşi), Nicole Kidman (IMDB)(ekşi), Sydney Pollack (IMDB)(ekşi), Todd Field (IMDB), Michael Doven (IMDB)(ekşi), Sky du Mont (IMDB)(ekşi), Julienne Davis (IMDB)(ekşi), Thomas Gibson (IMDB)(ekşi), Vinessa Shaw (IMDB), Rade Serbedzija (IMDB), Togo Igawa (IMDB), Leelee Sobieski (IMDB), Sam Douglas (IMDB), Angus MacInnes (IMDB), Brian W. Cook (IMDB), Leon Vitali (IMDB), Alan Cumming (IMDB), Fay Masterson (IMDB), Cindy Dolenc (IMDB), Treva Etienne (IMDB), Tres Hanley (IMDB), Stanley Kubrick (IMDB), Taylor Murphy (IMDB)

Eyes Wide Shut (~ Gözü tamamen kapali) ' Filminin Konusu :
Stanley Kubrickin tartışmalar yaratan  filmi, Tom Cruise ve Nicole Kidman gibi oyuncuların kariyerleri için de önemli bir adım. Evli bir çiftin psiko-seksüel meceralarını; kabuslarla dolu bir hayal alemini ve filmin sonunda aralanacak yüksek gerilimli bir esrar perdesini. Doktor William Harford (Tom Cruise), eşinin o güne dek gizlediği cinsel arzularını öğrenince, hayatında şüphe, korku ve cinsel keşiflerle dolu yeni bir sayfa açılır...Kubrick, oyuncuların her hareketini takip ettiği usta çekimler, kullandığı zengin renkler ve çarpıcı görüntülerle, herkesin gözünü sonuna dek açıyor.

Ödüller      :

Venedik Film Festivali:Filmcritica "Bastone Bianco" Award


  • "am peşine düşmüş bir apaçi'nin kazara illuminati'nin seks ayininde götünü siktirmekten son anda kurtulmasını ele alan, am yolunda yaşadığı trajediyi anlatan acıklı film.."
  • "-parola -fidelio-buyur abi-saol cici......olaylar gelişir"
  • "kubrick'in en son dersi. sinemayı resimden, heykelden, romandan, müzikten, fotoğraftan, tiyatrodan farklı kılan ama onu sanat yapan ne varsa bu filmde mevcut."




Facebook Yorumları
  • comment image

    fidelio dur ya cehenneme giriş şifresinin adı .. fidelity den gelmektedir o .. sadakat tan yani . sonsuza kadar sevişmek ve sevişenleri izlemekle cezalandırılmış ölülerin cehennemine giriş şifresi "sadakat"tir .. bill bu şifreyi zorla öğrenir piyanist arkadaşından .. bill piyanist arkadaşıyla aslında aynı kefededir , fakat daha bunun farkında değildir, öykünür, sınıf bilinçsizliği mi desem lümpenlik mi .. burdan da anlayabiliriz ki gözleri tamamen kapalıdır .. kitap 19. yüzyıl sonu viyanasında gecer, film de 20. yüzyıl sonu new yorkunda.. iki şehrin de kendine has aritokrasisi vardır fakat bunlar özünde aynıdır, paralı zenginler vardır, hedonistler vardır, entellektüeller.. bill bu sınıfa kaptırıp gitmek ister ısrarla .. zira başından beri gözü dışardadır bill in .. camdan dışarı bakar hep.. zira karısınını elinde tuttuğu kuş farzeder, ki o kadar emindir ki bundan yanıldığını anladığında öylesine bir dönüşüme girecektir ki çıktığında aşk ve sevgi yi öğrenmiş, aile babası olacaktır ..

    eyes wide shut aşka bir güzellemedir aslında ..

    maske nin kimliği gizleyen, saklayan gibi anlamları yanında ölüm ve değişim gibi anlamları da vardır.. sonlaradoğru bill in yastığında bill in kaybettiği maskesi durmaktadır.. alice uyanır , ve bill e sarılır.. bill her şeyi anlatır .. maske bill in dışadönük kimliğidir, süper egosudur, maske aynı zamanda ölümü de temsil eder, süper egosu bastırılmıştır sonunda bill in .. kendini keşfetmiş, ne bok olduğunu anlamıştır.. o bi doktordur sadece.. ve kapitalist düzende yeri yoktur.. o insana hizmet eder.. sınıfsal farklılıklar ona işlemez, o her sistemde kendine yer bulur.. sisteme dahil olma çabası beyhudedir.. doktorluğu peşini bırakmaz.. hem nick tir arkadaşı hem ziegler.. iki farklı sınıfsal uç ..

    alice kendini duyulan aşırı güvenden şiddetle rahatsız olur ve denizci fantezisini dile getirir.. dah doğrusu üniformalı adam fantezisini .. bill de üniformalı bi adamdır nihayetinde-doktor-, ve sorar alice : "hiç hastalarından tahrik olduğun oluyor mu" , alice kendine bir cevap aramaktadır aslında.. fantezisindeki denizci adamla yaşadığı ilişkiye bir dayanak ister, denizci adamın onu isteyip istemediği konusunda ufacık bir ipucu alice in fantezilere nice nice deryalar katacaktır .. zizek bahseder, kadının libidosu erkeğin asıl düşmanıdır, ezikliğinin mahcubiyetinin, zayıflığının kızgınlığının sebebidir.. kadın şu dünyadaki en azgın yaratıktır .. onun arzularının sınrıları yoktur ve her dilediğini fantezi de olsa elde eder.. fakat sadakat yine kadında daha fazladır .. bill, tüm bu libidonal istekleri, narsist tavırları ve meleğimsi güzelliğinden dolayı-üstüne üstlük sadık bi de- alice e tabiri caizse kıl olur .. eyleme döker.. yeni arayışlara girer.. halbuki tek yapması gerekn sevmektir, cinsellik aşkn yanında ikinci planda kalır.. alice sevgi istemektedir, fakat mokar hastası nihan rolü kesmektedir ki bill gözünü açsın..

    bill sokağa düşer, öncelikle sübyanla karşılaşır-ilk cinsel abukluk-, sübyancı durumuna düşeblir, daha sonra sokakta eşcinsel olduğu sanılır, bir diğer yanlış anlaşılma, -olgunlaşamamışlık,hamlık- ve sosyolog fahişeye gider, fahişe aids tir, ilişki zaten yanlış olduğu gibi yine önüne bir engel çıkmıştır, hastalık .. ve en sonunda cinsel hoşgörü cenneti ya da cinsel aşırılıklar cehennemine iner.. orji, anal, oral ve tabi şiddet-özellikle abartılı sahneler... kadınların amcık olduğu erkeklerin yarraktan müteşekkil olduğu düşünülen maskeler dünyası.. toplumsal kimliklerden sıyrılınca kalan id dünyası .. ve bu dünya karşısında fantezi dağarcığı 3 yaşındaki çocukla özdeş olan bill in yaşadığı afallama , korku ve akabinde maskesini çıkarması.. toplumsal rolünden kopamayışı .. izleyen durumundayken bi, anda izlenen durumuna geçişi .. hem de kim tarafından olduğu da belli değil .. biz mi izleyenler olarak - yoksa maskelerin ardındaki ulaşılmaz sınıf mı .. biz mi voyeuristiz yoksa maskeliler mi.. yoksa tam da bu mu kubrick in dediği .." siz, entel, elitist, filmlerime tapan, ıncık cıncık eden kültürlü kesim, işte siz aslında maskeler takmış ölülerden ibaretsiniz.. "kubrick in bu filmde gercek ile kurguyı birbirine karıştırması o kadar şiddetlidir ki oyncu seçimlerinden başlar bu karmaşa.. kubrick son filmiyle kitlesiyle hesaplaşmıştır aslında.. bill gibi insanların aşkı en azından bulabildiğini/keşfedebildiğini göstermiştir..

    kubrick lafını esirgemez kimseden .. uzakdoğu ve rusya da gereken ayarı almıştır.. yavşak rusyanın yavşaklığı muhabbet tellallığıyla sembolize edilmiştir.. hem de öz kızını - ideoloji .. zamanının çılgın komünistlerinin düştğü hallere bak dercesine.. rezilsiniz ulan siz demenin daha müthiş biylolu olamazdı.. ve bu durumdan yararlanmaya çalışan uzakdoğulular.. çok çalışkan, karınca millet olarak anılan uzakdoğunun gizlerini-siyasi-, ikiyüzlerini, aslında ne yaptıklarını ve nasıl da riyakar olduklarını- el sıkarlar bi de- ifadelendirmiyor mu o sahneleyle kubrick .. peki o lolita kız-sembolik kız- ne der bill in kulağına fısıl fısıl ..? bir orta sınıf burjuva olarak rusyayla ilişki kuran, japonları rahatsız eden amerika temsiline küçük kız neler fısıldar .. ne zaman istersen mi der, emrine amadeyim mi der, kapitalizmin köpeği oldum mu der, gene bi kuyruk sallar ve gider ya , en azından o ulaşılmaz cazibesi baki kalır..

    filmin noel arifesinde gecmesi de ayrıca manidardır .. zira noel bir dönüşümdür ve kutsaldır, kutsallığın artık para olduğuna dair bir çok emareler vardır filmde, dönüşüm yönü de bill ile anlatılır.. bill filmin sonunda tıpkı yeni bi yıla girer gibi yeniden doğmuştur.. eskinin üstünü örtmüş, ailesine dönmüştür.. bu film oldukça karamsar olsa da kubrick in olağanüstü bir eseridir, tek boyutlu karakterleri, nefis sanat yönetimi ve anlatısal nitelikleriyle yüzyılın sonunda, başıyla da ilişki kurarak, noktayı koymuş, sinemayı bir eleştiren ve sorgulayan olarak dahiyane kullanmıştır****


    (ditriell - 9 Nisan 2007 03:00)

  • comment image

    bill (cruise) filmin başındaki partide yıllardır görüşmediği bir okul arkadaşıyla karşılaşır. ikisi, hal hatır sorduktan sonra beraber yürümeye başlarlar ve aralarında uzun süredir karşılaşmayanlara özel sessizlik vuku bulur; benim açımdan filmi mükemmel yapan detay bu sessizliktir.


    (yoldaki isaretler - 10 Mayıs 2007 15:49)

  • comment image

    ismi kötü çevrilmiş bir filmdir. ancak mikado'nun "gözler sımsıkı kapalı" önerisi de uygun değildir, çünkü "eyes wide shut" ifadesinde bilerek yapılmış bir hata var, eyes wide open olabilir mantıken sadece, ama bilerek böyle denmiş. bu durumda dreamer'ın "gözler ardına kadar kapalı" önerisi bu mantığı yakalamış güzel bir öneri oluyor. ancak ardına kadar açık olma durumu kapılar için kullanılan bir kalıp. bu nedenle, benim önerim "gözler faltaşı gibi kapalı".


    (endoplazmikretikulum - 22 Mart 2002 18:40)

  • comment image

    --- spoiler ---

    film boyunca anladığım tek şey bill harford'ın çok bonkör adam olduğudur. ya arkadaş, ben böyle herhangi bir şeye fiyatının 2 katını vermeye meraklı adam görmedim. ulan utanmasa adam geneleve gidecek hiçbir şey yapmadan sadece kadına parayı verip çıkacak demek isterdim ama onu da yapıyor bu hayvan filmde.

    ---
    spoiler ---


    (thugster - 19 Ekim 2010 01:26)

  • comment image

    am peşine düşmüş bir apaçi'nin kazara illuminati'nin seks ayininde götünü siktirmekten son anda kurtulmasını ele alan, am yolunda yaşadığı trajediyi anlatan acıklı film..


    (everythingburns - 15 Aralık 2011 01:48)

  • comment image

    bir eleştiride filmin politik göndermeleriyle bezeli olduğundan bahsediodu.cruise un bill adıyla başkanı, evli olduğu (ahidi) seçmenleri,
    ayindeki maskeliler-aristokrat(hakim, doktor,üst düzey yönetici(altın yakalı)) veya oligarşik brjuva(burj-el-arap) düzülen kızlar-gariban emeğin platformu olan halka işaret ettiğini kiralama dükkanında ki kızın ? japonlara peşkeş çekilmesi (pearlharbor).. sıralıyoda sıralıyodu. benim kafama takılansa bill in bindiği taxilerdi. arabanın sağ yada sol önünde hasar var ve filmdeki tüm takisler bu hasarlı taxiydi.kubrick gibi bir ayrıntı saplantısı olan maniac bir yönetmenin böyle bir kifayetsizliği ? kimbilir...


    (zzzzz - 27 Temmuz 2003 13:18)

  • comment image

    şimdi burda filmin konusu kadın-erkek ilişkisiymiş yok illuminatiymiş ayinmiş diye tartışmaya gerek yok.

    --- spoiler ---

    filmde bill'in alice'i aldatmasının sebebi şu sahnede saklı. evet. orda alice ne yapıyo? tuvaletten kalkarken sadece kağıtla kandini siliyo, yıkamak falan yok. bill de bunu aynadan görüyo ama ses etmiyo. alice de sonra elini bi ıslatıp çıkıyo. alice pisin önde gideni.

    bill de bişey diyemiyo kaç yıllık karısı sonuçta. ama içten içe rahatsızlık duyuyo durumdan. sonra aldatmaya kadar gidiyo iş. bill sokakta gördüğü fahişenin evine gidiyo falan içi rahat değil. sonra bi partiler, orgyler, ayinler falan var arada. filmin süresi uzasın diye eklemişler pek önemli değil onlar.

    filmin ana konusu tuvalet sonrası temizlik arkadaşlar.

    ---
    spoiler ---

    bu önemli tespitimi okuduğunuz için teşekkürler.


    (cbt - 17 Ocak 2013 22:22)

  • comment image

    kübrik için gg olmuş filmdir. filmin montajlanmamış halinin sinema versiyonu süresinin yaklaşık iki katı olduğuna dair röportajlar var. kübrik abimiz ne gösterdiyse o süre içerisinde; filmi prodüksiyon şirketine teslim ettikten üç gün sonra hakkın rahmetine kavuştu.


    (yellow flash - 24 Haziran 2013 05:31)

  • comment image

    kadın erkek ilişkilerini anlatıyor...

    asdlfgjslkjhglkf tamam lan şaka.

    stanley kubrick bu filmiyle, son derece açık bir şekilde karanlık elit grupların sürreal işlerini afişe ederek son nefesinde "o maun sandık var ya...götünüze girsin." demiştir.
    iki yılda bir kez izleyesim geliyor, pek severim bu filmi, gece 12'den sonra kafalar da hafif güzelken iyi gidiyor.

    ayrıca bu filmde tom cruise tarafından canlandırılan üst sınıf mensubu, yakışıklı, genç doktor karakteri, dandik aksiyon filmlerinden daha fazla yakışmaktadır kendisine.
    tarikatla marikatla kafayı bozmasa iyi adam aslında. let's fuck. ;)


    (kirlikedi - 16 Mart 2014 23:00)

  • comment image

    kubrick'in en son dersi. sinemayı resimden, heykelden, romandan, müzikten, fotoğraftan, tiyatrodan farklı kılan ama onu sanat yapan ne varsa bu filmde mevcut.


    (blackbird - 25 Ağustos 2001 04:16)

  • comment image

    sadece bir kez belirtildigi icin tekrarlamamda fayda var, bu film arthur schnitzlerin ruya romaninin uyarlamasidir. filmin sonu da kitabin sonuna uygun olarak bitirilmistir, yani...

    stanley kubrick oldu mu,
    issiz acun kaldi mi,
    nerede janjanli sinematografi,
    filmin sonu hafif kaldi mi?

    demeyiniz, dedirtmeyiniz. tabii ki illa kitabin sinirlari icinde kalinmasi gerekmez, gorsel olarak daha vurucu bir sonla bitebilirdi bu film. lakin bu epey dikkat dagitici olurdu, zira odak noktasi olan "ve hicbir ruya, sadece ruya degildir" ile "gelecekten bahsetmeyelim" denmesi, romanda ve filmde islenilen fikirleri -ozetlemese de- cok guzel bicimde vurgular.

    nitekim bu arthur bey hakkinda freud soyle demistir: "benim uzun yillar boyunca yaptigim deneyler ve gozlemler sonucu vardigim sonuclara, bu yazar bir nevi sezgiyle varmis sanki. vardigi sonuclar tesaduf olamayacak kadar bilimin bulgulariyla paralel"

    sonucta, sadece gorselligiyle degil, konusuyla da kubrick gibi bir yonetmene yarasir derinliktedir bu film; haksizlik etmeyelim. kubrickin hakkiyla anlasilamamis bir baska filmi icin (bkz: 2001 a space odyssey) *


    (immanuel tolstoyevski - 31 Ocak 2005 00:43)

  • comment image

    --- spoiler ---
    bill ve alice cenetteler.

    güzel yüzler, güzel bedenler, iyi bir gelir, genis ve iyi dösenmis bir ev. güzel, akilli, sorun çikarmayan bir çocuk, saygin bir çevre, parlak bir kariyer...

    alice bill'e yasak meyveyi sunuyor. yasak meyve ne? intikam? üstte olma tutkusu? belki de gizlenmesi gerekenlerin teshiridir bu meyve. hani insani insan yapan biraz da gizledikleridir, bastirdiklaridir ya.
    ilginç olan su: alice bu meyveyi daha önceden tatmis ve belli ki aci tadini begenmis.

    bill'e bakin. oynu hep kuralina göre oynayanlarin kurallar degistiginde ne hale geldigini görün. ya da söyle söyleyelim: iyi biri olmayi çizilmis çizgilerin disina çikmamakla basardiklarini sananlarin çizgiler ortadan kalktiginda ne hale geldigini görün.

    bir de allice'i yatakta bill'in maskesiyle yatar halde gördügümüz sahne var ki ne sahne! kadinlarin erkeklere bakislarini, kadinlarina birlikte olduklari erkekleri nasil seçtikleri, neleri ile birlikte olduklari daha güzel nasil anlatilabilir? tam afislik kare.

    kubrick muhtesem bir filmle veda etmis.
    ---
    spoiler ---


    (yoldaki isaretler - 26 Nisan 2005 23:21)

  • comment image

    uzatilmak istense uzatilacak akillara ziyan bir senaryosu vardir.. kari koca diyaloglari hasta eder. filmin "fuck" diye bitmesi akla insanin hipnozdan kalkmasi icin doktorun parmagini siklatmasini getirir: ayilabilirsiniz.


    (hybridus - 4 Haziran 2005 07:01)

  • comment image

    kubrick'in artık sağır sultanın bile duyduğu detaycılığı. titizliği ve obsesif kontrol takıntısı göz önüne alındığında film içinmde kubrick'te görmek istemediğimiz hareketler diye nitelendirilen şeylerin poetik estetik ve fonksiyonel duruşlarına aynı titizlikle yaklaşmak durumundayızi tabii kubrick'in montajı tamamlayamama ve ölümü gibi hadiseler göze alındığında ortaya tekinsiz durumlar da çıkabiliyor. paranoya yaratabiliyor insan da öyle miydi böyle miydi diye. zaten paranoyayı gözümüze sokan bu filmin psikanalizle olan göbek bağı (bkz: ruya roman) bu bağlantıyı destekler nitelikte. tamamen gerçek ve gerçek dışı arasındaki gel gitlerle, sosyal, psikolojik ve maddesel uyuşturucularla (seks, aile, ot, para, kariyer, sanat) bezenmiş hayatların hükmettiği diyaloglar ve ilişkiler de gözden kaçmamalı kubrick'in bize gönderdiği ipuçları ve semboller olarak görülmelidir belki de, mesela alice'in diyarında. kubrick'in seçimleridir ve işaretleridir sonuçta önümüze gelen, ha bu bize hitap etmeyebilir ama bunu eleştirel olarak ele almak farklı bir okuma gerektirir. ayrıca yanlış hatırlamıyorsam kızımız sanatr sepet işleriyle meşguldü, doktor olan oğlanla birlikteliğindeki ikircikli ve mücadeleci dinamiğe sanat - bilim kutuplarından bakılabilir, tabii bi de psikanaliz var o n'olacak?
    film boyunca gözümüze sokulan yapaylık da cabası. camdan giren ışıkların, bütün film boyunca karşı karşıya getirilen kırmızı ve mavi, her yerde aynı olan ve bir nevi zamanı durduran yılbaşı ağaçları ve donuk ışıkları, yavaş ve bayıltıcı abartılı rol kesilen diyaloglar, hepsi bize gerçekle hayalın arasında bir yeri işaret eder, zaman ve mekan donmuş gibidir, maskelerdeki ifadeler donmuş, kadınların hepsi tornadan çıkmış gibi (belki de tek bir kadın - bu da kubrick'in sevdiği kadın modelinden daha fazlasını ifade ediyor olsa gerek bütün bu işaretlerle beraber)bu bir tiyatro sahnesi olabilir, olmayabilir de, insanın aklına hemen erwing goffman geliyor ama kubrick orda da durmamıştır büyük ihtimalle elimizden tutup bizi de bi yerlere götürecek hali olmadığı için meşrebimize göre dağılmışızdır filmde kimimiz sıkı sıkı kapalı gözlerle gerçeğe tutunarak kimimiz faltaşı açık gözlerle hayale dalarak ya da sahnenin tam ortasında kubrick'in takdim ettiği maskeleri takarak. sonuç olarak takip edilmesi ve incelenmesi gereken onca metafor ve gösterge vardır filmde (kırmızı mavi ışıklar, maskeler, zaman ve mekan, kadınların tek tipliliği vs...)
    günümüz post kapitalist toplumunun ve özellikle amerikanın sosyal yapısına da söyleyecek bir kaç lafı vardır tabii ki kubrick'in, üst orta sınıf bireylerin bireysel hezeyanlarından çok toplumsal yapının ve iletişimin (aile, cemiyet, kurum vs.) eleştirisi de filmin bir başka katmanıdır. burda da aids olan kızın sosyoloji öğrencisi olması (sosyo-ekonomik bir izlek, hatta wallersteincı belki de) ve alice'i dansa kaldıran orta avrupalı zengin entelektüel sanat çevresinden yaşlı elit beyin genç ve daha tam pişmemiş yuppie sanatçı üst orta sınıf amerikalı kızla flörtü (yaşlı ve elit gelenekçi avrupanın genç züppe amerikayı baştan çıkarma durumu ve amerika'nın avrupa karşısındaki bilinçaltındaki eziklik ve bunun telafi edilme yolları) ve kim bilir daha neler dikkate almaya değer gibi geliyor bana, uzun zaman oldu seyredeli sallamıyım daha fazla. ha bir de obsesif mükemmelliyetçi kubrick'in genç dimağlarda yarattığı muammalardan biri de tuvalette geçen filmin başlangıç sahnelerinden birinde duvardan yansıyan ışıkçı mıdır kameraman mıdır nedir setteki heriflerden biridir. bu gözden mi kaçmıştır, yoksa bu işte de var mıdır bir keramet bilemiycem. yoksa yok mu öyle bişey.


    (flaneur in exile - 13 Temmuz 2005 01:22)

  • comment image

    sinemafanatik forumlarının fidelio nickli üyesinin, vakti zamanında yine bu forumlara aktardığı sağlam bir yorumunun bulunduğu mükemmel filmdir. bu yorumdan sonra söylenecek pek bir şey kalmamıştır fikrimce.

    --- spoiler ---
    stanley kubrick'in ölmeden kısa bir süre önce bitirebildiği "eyes wide shut", çoğu kişi tarafından yönetmenin en kötü filmlerinden biri olarak görüldü, beklediğini bulamayan insanlar tarafından film çıkışlarında yuhalandı, eleştirmenlerin ardından film bir de 'oscar amca' tarafından pas geçildi. hatta filmin yapımcılarını yalanlayarak filmin kubrick öldükten sonra başkaları tarafından bitirildiğini iddia edenler oldu. fakat film benim de katıldığım bir kısım kimselerce usta yönetmenin en iyi filmlerinden biri. gözleri tamamen kapalı bir rüyayı, rüya aracılığıyla da sadakati ve varoluşu sorgulayan, fantastik öğeler taşıyan bir gerilim. zaten filmin senaryosunda esinlenilen eser arthur schnitzler'in "traumnovelle (rüya romanı)" adlı kitabı.

    doktor william bill harford (tom cruise) ve eskiden sanat galerisi sahibi olan karısı alice (nicole kidman) küçük kızları ile birlikte new york'taki lüks apartman dairelerinde mutlu bir hayat sürerler. film, çiftin arkadaşları ziegler'in (sydney pollack) evinde verilen yılbaşı partisine gitmek üzere hazırlanmalarıyla açılır.
    partide bill'in kollarına kendilerini atmaya hazır olan iki kadın onu "gökkuşağının sona erdiği yere" götürmek isterlerken, bill, ziegler'in yardımına çağırılır. evin üst katlarındaki odalardan birinde ziegler, kendinden geçmiş bir şekilde koltukta çırılçıplak yatan genç bir bayanla birliktedir. mandy (daha sonra gazetede çıkan haberdeki adıyla amanda curren) uyuşturucuyu fazla kaçırmıştır ve bilincini kaybetmiştir. ziegler durumdan korkunca doktor arkadaşı bill'i çağırtmıştır. bill, mandy'e yardım etmeye çalışırken mandy'nin hemen arkasında asılı olan tabloda aynı mandy'nin yatış şeklinde, fizik olarak da mandy'i çağrıştıran bir kadın yine çırılçıplak yatmaktadır. filmde gerçekliğin ve gerçek dışılığın birbirine karışacağı ilk defa burada anlaşılır. daha sonra benzer bir çağrıştırma filmin önemli sembollerinden biri olan evin içindeki noel ağacı için kullanılır. noel ağacına bakan kapı girişinin hemen sol tarafında bir noel ağacı resmi vardır. (filmdeki birçok tabloyu yapanlar arasında kubrick'in eşi christiane kubrick ve üvey kızı katharina kubrick de var.)

    filmdeki rüya ya da gerçek dışılık bölümü alice ve bill'in birbirlerine bağlılıklarını sorguladıkları tartışmaları sonrasında alice'in bir sene önce bir deniz subayına tüm hayatını feda edebilecek kadar duyduğu tutkuyu kocasına anlatmasıyla başlar. bu olay bill'in kafasından çıkmaz ve daha sonra onun başka arayışlara girmesindeki ana neden olur.

    bill genç bayanların (kaderin) onu götürmek istediği yeri, kostüm almak için gittiği "rainbow customes" dükkanının kostümlerle dolu koridorunun sonunda (gökkuşağının bittiği yerde) bulur. gökkuşağının bittiği yerde millich'in (rade serbedzija) kızı (leelee sobieski) japon göçmenlerle iş üstündeyken babasına yakalanır. bill'in arkasında kendini korumaya alan kız ona kendi söylediği kostümü almasını tavsiye eder.

    bill gizli orji partisinin verildiği malikaneye ulaştığında kendisine parola sorulur. parola 'fidelio', yani 'sadakatli'dir. filmdeki rüya - gerçek dışılık olgusunun en belirgin olduğu bölüm bu malikanede geçer. rüya tüm ismi ve cismiyle karşımıza çıkar. rüyaya girebilmek için ise bu rüyaya 'sadık' olmak, girmeden önce sadık olmak için söz vermek gerekmektedir. bu sadakat sözü aynı zamanda alice'in rüyasına, alice'e verilmiş bir sözdür. filmin sonuna kadar bill, aldığı baştan çıkarıcı teklifleri ya reddeder ya da bu sözü bozmasını engelleyen sebepler ortaya çıkar.

    malikanede ise insanoğlunun temel içgüdüsü cinsellik tüm göz kamaştırıcılığı ve albenisiyle ortaya çıkar. bill'in malikanede yaptığı gezinti aynı zamanda da insanın içine yapılan bir yolculuktur, çünkü daha sonra ortaya çıkacağı gibi aslında bill aynı zamanda alice'in rüyasındadır. bill, alice'in harikalar diyarında alice'in sınavına tabi tutulmaktadır.

    sevişenler ve malikanede dolaşanlar artık maskelerinin ardında insan oğlunun altbenliğinde dolaşan simgelere dönüşmüşlerdir. malikanenin groteskliği, org müziği, picasso'nun tablolarından çıkmış gibi duran maskeli kostümler, bilinmezlik, ayin ve orji sahneleri birleşerek sinema tarihinin en ihtişamlı sahnelerinden birini oluşturur. bill malikaneden çıkıp evine döndüğünde alice rüya görmektedir. alice rüyasını anlattığında aslında kocasının yaşadığı olayların kendi rüyasında geçtiği anlaşılır.

    bill'in, ziegler'in evinde onunla beraber bilardo masasının etrafında yaptığı konuşma sahnesi rüya olgusunun belirsizliğinin oluşturulduğu sahnedir. rüyanın gerçek olup olmadığı (bill'i korkutmak için düzenlendiği söylenen malikanedeki olaylar, mandy'nin öldürülmesi) belirsizleşir ve ne seyirci ne de karakterler doğruyu (olayların gerçek mi yoksa rüya mı olduğunu) tahmin etmekte tamamen kararsız kalırlar.

    filmde gerçeğin ve gerçek dışılığın savaşı yaşanırken, paralel olarak mavinin (gerçekliğin) ve kırmızının (gerçek dışılığın) savaşı da yaşanır. filmin büyük bölümünde kırmızı ve mavi göz alıcı biçimde ve sınırları birbirlerinden kesin biçimde ayrılmış olarak verilir. filmin sonlarına doğru ise kırmızı ve mavi artık birbirine karışır ve olması gereken dengeye varır. bill, ziegler'la konuşmasını bitirdikten sonra eve döndüğünde kırmızı tonlardaki noel ağacının ışıklarını kapatır. rüya bu hareketle sonun başlangıcına girer. bill'in, masmavi yatak odasındaki kırmızı yataklarında maskeyi görmesiyle birlikte karısına olanları anlatması rüyayı bitirir. maskenin nasıl ortaya çıktığı belli değildir, maske yatağın kırmızısından (bilinmeyenden) çıkmıştır. bill'in ağlamaya başlamasının hemen ardından yapılan kesmeyle birlikte sabah olmuştur ve alice'in ağlamaktan kızarmış yüzüne sabahın soluk sarısı vurur. artık mavi ve kırmızı dengeye ulaşır. verilmek istenen (artık birbirine iyice karışmış) kırmızı-mavi birlikteliği renklerin en rahat kullanılabileceği yerde, bir alışveriş merkezinde verilir. hatta bill mavi pantalon üstüne kırmızı kazak giymiş, huzura ermiştir.

    filmdeki rüya olgusu bill - alice çiftinin filmin sonundaki konuşmasıyla belirgin şekilde açığa çıkar. alice "yaşadıklarımız ister rüya ister gerçek olsun şu anda yaşadığımız için şükür etmeliyiz" derken, ölen eski güzellik kraliçesine atıfta bulunur. ölen kadının haberinin bulunduğu gazetede "lucky to survive (yaşayakaldığımız için şanslıyız)" manşeti atılmıştır. bill'e yardım eden kadın ölürken, çift yaşamıştır ve bu durum onlar için bir şans, şükretme nedenidir. ayrıca çiftin "the reality of one night, let alone that of a whole lifetime, can't be the whole truth. (bir gecede yaşanılanın gerçekliği, bırak tüm hayatınkini, tüm gerçek olamaz)" ve "and no dream is just a dream. (hiçbir rüya sadece bir rüya değildir)" sözleriyle de karakterlerin artık farkında olamama, kontrol edememe durumlarının sona erdiği belirtilir. alice ve bill sadakat sınavlarını vermişlerdir. alice'e göre "artık önemli olan uyanık olmalarıdır", asıl düşünülmesi, hissedilmesi gereken an yaşanan andır, artık başarının tadı çıkarılmalıdır. alice'in söylediği filmin son cümlesi ise filme son noktayı ironik bir şekilde koyar: "seni seviyorum ve sen de biliyorsun ki en kısa zamanda yapmamız gereken çok önemli bir şey var: düzüşmek!".

    filmdeki karakterlerin kaderin avucunun içinde oluşu, karakterlerin abartılı oyunlarıyla verilir. karakterlerin garip ve alışılmadık davranışları izleyici tarafından da garipsenir ve komik bulunur. film boyunca bill farkında olmadan ya da alışkanlıkla her fırsatta doktor kimliğini yabancı insanlara gösterir, filmdeki kişiler birbirlerine söylediklerini tekrar ettirip durur. karakterlerin uyuşturucu ve alkol almaları karakterlerin farkında olamama ve kontrol edememe durumlarını doruğa çıkarır ve açıklanabilir yapar. bu durum özellikle esas oğlan bill'in hareketlerinde görülür. bill, karısının başka bir adama karşı yaşadığı tutkuyu anlatmasıyla birlikte yeni arayışlara girer, başına beklenmedik olaylar gelir, tesadüfler hayatını yönlendirir, yaşadığı olayları anlamakta güçlük çeker. taksideyken ve kendi arabasını sürerken kendinden geçmiş bir halde yapması gerekeni yapar, gitmesi gereken yere gider. orgy partisine giderken de taksinin ana yoldan çıkarak yan yola sapması kader çizgilerini anlatırcasına açık şekilde gösterilir. film boyunca bill'e birçok alternatif sunulur, diğer karakterler bazı şeyleri yapması, bazı şeyleri yapmaması için bill'i ikna etmeye çalışır, konuşmalarda birçok emir ifadesi geçer. ayrıca izleyiciye bill - alice çiftinin başına geleceklerin kaçınılmaz kader olduğu, filmin başında bill'e 'gökkuşağının sona erdiği yere' gideceğinin söylenmesiyle verilir. aslında filmin karakterleri arasında kubrick de var. kubrick tanrı rolünde! kubrick, karakterleri kendi mutlak hakimiyetine alıyor ve sanki kendisi bir tanrı'ymış gibi onlarla oynuyor ve yer yer dalga geçiyor. bu da kubrick'in kesinlikle çok hoşlandığı bir şey olsa gerek.

    kubrick'in gözleri tamamen kapalı'ya paralel olarak daha önce çektiği film ise 2001: bir uzay macerası'dır. her iki filmde de baş karakter bilinmeze doğru yolculuk yapar, fakat bilinmez yine bilinmez kalır. zaten her iki filmde de asıl nokta, 2001'de evrenin ve insanoğlu dışındaki akıllı varlıkların yapılarının, gözleri tamamen kapalı'da ise insanoğlunun algılarının ne kadar doğru olduğunun, dolayısıyla gerçekliğin / var olmanın bilinemezliği, bundan öte de hep öyle kalacağı ve bilinemezliğin bilinemez olarak kabul edilmesi gerektiğidir. gözleri tamamen kapalı'da gerçek ve gerçek dışı ayırt edilememektedir, olayların olup olmadığı bilinememektedir, film aynı 2001'de olduğu gibi bilinmezlikle bitmektedir. "kubrick sinemanın tiyatrodan ve edebiyattan ziyade resim ve müziğe benzediğini, bu iki sanatın icra ettiği şeyin "açıklanmasına" gerek olmadığını, 2001'in kültürel birikimi atlayarak doğrudan duyguları ve bilinçaltını hedefleyen bir film olduğunu söylemektedir" *. gözleri tamamen kapalı da yönetmenin bu bakış açısıyla değerlendirilmelidir.

    alice'in sandor szavost'la (sky dumont) dans ettiği sırada kameranın da neredeyse onlarla dans etmesiyle, alice'in bir yıl önce arzuladığı subayı anlatırken zamanın sanki durmasıyla, kubrick'in klasik zoom'larıyla, tüm oyuncuların başarılı performanslarıyla, mozart ve liszt'in parçalarının ve jocelyn pook'un bazen ihtişamlı, bazen gerilimli bestelerinin durumlarla derinden örtüşmesiyle, renk kullanımıyla "gözleri tamamen kapalı" sinema tarihindeki boş kalmış köşe taşlarından birini daha dolduran bir başyapıt, yönetmenin dünyadan ayrılmadan önce sinema tutkunlarına verdiği bir hediye; sıcak bir şekilde başlayan, daha sonra gizemli bir karabasana dönüşen bir rüya. aslında sinema da bir çeşit rüya. geçici bir bilinçsizlik, kendini filme bırakma durumu.
    bize bu rüyayı yaşatan kubrick'e sevgilerle...
    ---
    spoiler ---


    (antrakt - 1 Ağustos 2005 20:57)

  • comment image

    aslında bu harika hakkında yazılabileceklerin çoğu antrakt'ın alıntıladığı (ve ne de iyi yaptığı) yazıda mevcut. bu durumda benim aşağıda geliştireceğim uslamlama olsa olsa bir tali yol, bir alt okuma olacaktır.

    filmde baş rol ne adamın ne de kadının. baş rolleri filmin eğildiği kavramlar üstleniyor. nihayetinde sinemasıyla kubrick ve sinematografisiyle larry smith.

    film zor. zorluyor. "bak adamım, ben çetin cevizim. kasacaksın kendini. anlamak için çaba göstereceksin. anlamayacak, başa döneceksin. kolaycılıkla işim yok benim, her bir cevabın sana yeni sorular soracak. ayrıntılar okyanusunda gezinmekten korkmamalısın, çabana ikna olursam eğer, bizzat ben vereceğim ip uçlarını sana. her ip ucu yeni düğümlere götürecek seni; şaşırma. ilerledikçe sen resim netleşecek. o dünyaya varacaksın an gelecek, böylece ikimiz de amacımıza ulaşmış olacağız."

    kavramların üzerinde sörf yapan her bir baba filmde bulduğum harika özellik bu filmde de var. olaylar örülüken, filmde yavaş yavaş sular yükseliyorken, diyaloglar sayesinde elle tutulur hale gelen sadece karakterlerin iç dünyaları olmuyor; birey zihninin ve duygusunun anonim özellikler gösterebildiği noktalara da varıyoruz. ve bu motif olup çıkan karakterlerler, kader*lerini yaşarken bir çeşit pasif direnişle ayakta kalmaya çalışıyorlar. engeller birer sembol, sembolizasyonun rengi ise filmdeki çaresizce çırpınan inisiyatif ekseninde, belirsizlikler karşısında tercihinin neredeyse korkunç sonucuna bir şekilde tahrik olan insan tanımı. şimdi insanı bu tanımıyla ele alırsak olayların gidişatında başına gelecekler yapbozun parçalarını oluşturuyor. şimdi ben bundan neyi nasıl çıkarıyorum, bir bakalım.

    çıkardığım şey, kendi kimliğini bulmuş (kendini gerçekleştirmiş) üst sınıf; elit burjuva bir adamın (erkek egemen toplumun beşamel soslu adam motifi) hayata dair sistemlerinin çöküşü. nasıl oluyor bu?

    william bill harford bir doktor. çok iyi para kazanıyor. nyc'nin (ny burg) şık mekanlarından birinde gayet güzel bir evde oturuyor. "bana tapan bir eşim ve iki mükemmel çocuğum var" dese yeri olacak bir hayat sürüyor (tek çocuğa sahip olması ayrıntısına takılmıyorsunuz değil mi?). kendinden emin bir tavrı var. düzgün konuşuyor. balolara gidiyor. kimliğiyle övünüyor bir yandan; bir garsona, ileride kızının pezevenkliğini yaptığını öğreneceği bir mülteciye ya da gay bir resepsiyoniste göstererek sosyal bir pasaport olarak kullanabileceğini biliyor. biliyor ki o kimlikle kazandığı money talks.

    e peki ne oluyor sonra?

    önce parlak mesleki kariyeri, uçkuruna düşkün bir dostu (ziegler) yüzünden illegal bir olayın üstüne çullandırılıyor. ve sonradan öğrenecek ki, tıbbi müdahalesine rağmen, filmin sonunda öğreniyoruz ki kaderin cilveleri ikinci buluşmaları için morgu seçmiş. sağlıksız bir faaliyet olan uyuşturucu kullanımının içinde yeşeren ve kıskançlık, kadın ve erkek türlerinin evrimi, itimat, sadakat gibi kavramların köküne kibrit suyu döken mütalaanın esiri olmaktan kurtulamayan doktorumuzun asklepiosluğunun da üzeri karalanıyor. materyalist bilgileri sayesinde ameliyat masasında hastanın ve tıbbi komplikasyonların tek tanrısı olan doktorumuz, kadın konusunda kaçırdığı ayrıntılar aklında, aldığı telefon sonrasında, artık hiç mi hiç hakimi olmadığını içten içe fark ettiği burgunun sokaklarında savrulmaya başlıyor. bir ölüm haberiyle gittiği başka bir elit evde hiç hesapta olmayan bir öpücükle, bir ilan ı aşkla yanılgısının derinlikleri hakkında fikirleri genişliyor.

    adamımız dışarı çıkıyor, şehrin serserileri onu itip kakıyor. sosyal statüsü yerle bir. kimliği işe yaramaz. "homo!" diyorlar ona; "parlak!". bill'in hayatı yumuşatılmış bir özgüvenin, kendini tehlikeye atmak zorunda kalmadığı ikliminde geçiyor. sokak serserilerininse dünyası alabildiğine sert ve gerçek. temaslar gerçek (hastasının memeleri onun "sanal" dokunuşlarının adresiydi), şiddet gerçek (onun dünyasında şiddet yok, diyalog ve bilgi var), omuz atılıyor ona ve sendeleyip çarptığı arabanın kapısı gerçek; sert bir metal. william bill harford'a göre dış dünya sosyal bir snuff. karısına duyduğu bağlılıktan ve çocuğunun annesi oluşundan bahsederkenki kahramanlığı, iyi aile babası rolü, bir fahişenin kösnül yatak odasında can çekişiyor. karısından tam da o anda aldığı telefon büyük adamın şapkasını yerleştiriyor kafasına.

    belli belirsiz bir şekilde statüsünü küçümsediği (hatta sadece soyadıyla: "nightingale" hitap ettiği) eski okul arkadaşının çıktığı kulütpe (ki onun girmeye tenezül etmeyeceği caz ve alkol kokan bu kulüp, asla sahip olamayacağı türden bir özgürlüğü, nick'e vermektedir) hayatını yaracak olan telefon numarasına ulaşır. burjuvazi, sergüzeştin sürprizleri ve kaçınılmaz tesadüfleri sayesinde bohem hayatın altında ezilecektir.

    net karar ve yönergelerle sürdürdüğü yaşantısı, hayatın belirsizlikleriyle alt üst olan doktorumuz, nihayet köklü bir şehirli geleneği olan noeli kutlayışıyla da yenilgiyi kabul eder. ağacın ampullerini söndürür.

    neyse, yaklaşık on iki saattir bilgisayarın karşısındayım. işyerinde bir sabahlama söz konusu. ben yapacağımı yaptım, yazacağımı yazdım, zehrimi akıttım.

    bu saatten sonra da yapabileceğim tek bir şey var (fark ettiyseniz biraz önce başladım bile): entry nin sonuna dogru sacmalamaya baslamak.


    (samborasi - 8 Ağustos 2005 06:49)

  • comment image

    çok çok geç izlediğim, az evvel bitti, sinema konusunda değil eğitimi, yeterli altaypısı veya film analizi geçmişi bile olmayan biri olarak beni çok etkilemiş bir filmdir. kubrick'in bile çok kassam 5 filmini izlemişimdir, ammavelakin bu filmi en azından kendi haznem içerisinde bir başyapıt olarak nitelemekte hiç beis görmüyorum.

    öncelikle filmin çok kapalı olduğunu belirtmeliyim. kapalı derken ilerleyen bir kapalılıktan da bahsetmiyorum, olaylar, duygular ve mekanlar, sürekli bizim onları keşfetmemizi bekleyen döngüler halinde iç içe yuvarlanıyor gibi. filmin gotik atmosferi de burada ortaya çıkıyor daha çok. bütün bu döngüler, karakterlerin biraz aciz olduğunun altını çiziyor, daha doğrusu karakterler, kendi duyguları ve ihtiraslarının karşısında acizler.

    bu arada, filmi porno veya erotik olarak nitelendiren arkadaşlara acil şifalar.

    filmdeki sembolizm zannımca sırf yüzü olmayan insanların orgy sahnesinde değil. hatta bana kalırsa, en az sembolik sahne orası. zira, yüzü olmayan, daha doğrusu yüzü önemli olmayan, insanların kişisellikten uzak, ana odaklanmış cinsellikleri, sembolik olmaya gerek duymayacak kadar açık işlenmiş.

    ilgimi çeken bir başka şey ise, filme genel olarak hakim olan poligam anlayış. ama bu anlayış, cinsiyetlere eşit dağıtılmış halde değil. başta nicole kidman'ın karakterinin de bahsettiği erkek poligamisinin baskınlığı çok güzel bir oyun zannımca. zira film boyunca en poligam profil, kadınlara ait. yani her erkek bir şekilde birden fazla kadınla beraber, ama sonuç olarak filmdeki her kadın, emin olamasak da belki nicole kidman hariç, filmdeki her erkekten daha fazla kişiyle sevişiyor. bu durumda yaygın olarak poligaminin erkek merkezli bir olgu olduğu inancı yıkılıyor. dahası, filmde her ne kadar yüzeysel bakıldığında kadınlar törenin bir öğesi olarak pasif görünseler de, partner seçimi de kadınlara ait. bu önerme yine sokaktaki fahişeden törendeki herhangi bir kadına ve nicole kidman'a kadar geçerliliğini koruyor (son sahne de buna bir gönderme olabilir diye düşünüyorum).

    öte yandan benim filmde en çok beğendiğim şeylerden biri, belki biraz sığ görünecek ama, maske seçimi oldu. kubrick'in alışılagelmiş, ki ben alışmışsam insanlarda içgüdü haline gelmiş bile olabilir, takıntılı bir şekilde bütünsel mükemmeliyetçiliği burada kendini gösteriyor. maske içeren her sahnede, her karakterin maskesi, duruma, durumun yarattığı hissiyata, maske takan insanların konumlarına ve onların bakış açılarına çok uygundu. özellikle doktorun ifşa edildiği sahnedeki diabolik (türkçesi ne ki bunun) maskeler çok başarılıydı. sonlara doğru yataktaki maske ve doktorun bunu kabullenemeyişi* ise dillere destandı.

    son tahlilde (bu lafı bir gün kullanmayı dört gözle bekliyordum), bu film, kubrick'in en azından benim izlediğim diğer filmlerine göre daha sağ gösterip sol vuruyor. diğer filmlerdeki bağlantılar, kendilerini olmasa bile varlıklarını daha net ifşa ediyorlardı. bu film ise kapalı bir kutu. açmak isteyenler, belki de açmasını bilenler için. film o kadar "film" ki, hakkında yorum yapmak, kendimi nispeten daha yetkin hissettiğim müzik hakkında yorum yapmak kadar zor. bu yorumda zorlanma hadisesi bende başarı izlenimini de uyandırıyor bunu da belirtmek lazım. bu filmi izlemeden, belki izledikten sonra bile, yazdıklarımdan bir bok anlamak zor olduğundan (ben bile yazdığım şeyleri ikişer kere okuyorum), salladım spoiler'ı falan.


    (anakha - 18 Aralık 2005 03:36)

  • comment image

    filmde "fidelio" olan giris parolasi filmin dayandigi arthur schnitzler'in kitabinda "dannemark"tir.
    buradaki "dannemark" ciftin tatillerini gecirdikleri ve alice'in "denizci fantezisi" kurdugu yer oluyor.
    "peki fidelio nedir?" derseniz, fidelio da beethoven'in fidelio operasindan geliyor. operada leonore kocasi florestan'i hapisten kurtarmak icin erkek kiligina giriyor. bu "kadinin erkek kiligina girmesi" konusunu bir bilene birakiyor, olayin psikolojik incelemesine dalarak haddimi asmiyorum (burada akilli bkz. vermek isterdim: science is my radar).
    bakin su tesadufe ki, schnitzler'in kitabindaki bas kahramanin adi da florestan. kubrick ise bill gibi uyduruk bir adi tercih etmis.
    herseye ragmen tom cruise'un "florestan" rolunde oynamasi da cok gay bir hareket olurdu. burada george fortescu maxillian maxim de winter'den bahsetmiyoruz ya, eninde sonunda florestan'dir soz konusu olan.
    lutfen (bkz: fidelio) ve hatta lutfen (bkz: george fortescu maxillian maxim de winter)


    (ebben - 11 Ocak 2002 02:10)

Yorum Kaynak Link : eyes wide shut