La notte brava (~ Bad Girls Don't Cry) ' Filminin Konusu : La notte brava is a movie starring Rosanna Schiaffino, Elsa Martinelli, and Laurent Terzieff. In Rome, the smalltime thieves Scinttilone and Ruggeretto steal four rifles and catch the prostitutes Anna and Supplizia on the street to...
Pociag(1959)(7,8-2198)
Il bell'Antonio(1960)(7,5-1083)
Big Night(1996)(7,3-14993)
Beau père(1981)(7,0-2686)
I delfini(1960)(7,0-129)
The Big Night(1951)(6,4-521)
The Big Night(1960)(5,7-30)
The Big Night(2017)(0,0-0)
1961 yapimi film. 1912 dogumlu antonioni... 49 yasinda cektigi filmde, "iliskileriniz ve toplumunuzun sorgulanmasi icin size bir alan ayarladim, gelin beni izleyip dusunun kendinizi." demis gibi gelmedi. antonioni, insa ettigi hastane sahnesindeki iniltiler dusunuldugunde bile film boyunca durmaksizin bir tutku alani acar. siralamak benim icin bir zevk olacak: hastanedeki hastanin iniltileri, odaya giren kadinin hasta adamla (dile dokulmedik) yakinlasma arzusu, komsu odadaki genc kizin isterisi, isterili kizin cosku sesinin altindan patlayan sert hemsire tokatlari, film boyunca adamlar-kadinlar arasi flort ve flortu asmis alis verisler, adamlar-adamlar arasinda gerceklesen sokak dovusunde konusan yumruklar, kadinin yoldan gecerken adamlarla cilvelesmesi, siyah sacli bir monica vitti, bitis sahnesinde genis arazide, sac bas dagitarak sevisen cift..... bu adamin la notte'si, 49 yasinda hayat sorgusuna girismis, ve andropozuna yaklasmis bir sanatcinin enfes kompleksli ve sorunlu gozlerinden akan asiri atesli bakislar gibi bir sey olmus. bence en karizmatik filmi. kollarimi acip kendimi birakasim geliyor filme. bir de blow up gibi bazi yerlerinde uykuya suruklemiyor, l'avventura'da karsima ciktigi haliyle bir bitirilmeme israri yok.
(lacivert kadife ve kirmizi visne - 10 Mayıs 2007 14:55)
bu filme karşı hissettiğim şey: aşk...filmden bi sahne görünce tekrar dalııııp gidiyorum, öyle mutlu ediyor ki beni. açıp tekrar izlesem büyüsü bozulacak gibi. büyülü kıpır kıpır bir his.sadece 5-6 entry yazılmış. yazık.bir de hatırlatayım, üstad kubrick'in son eseri eyes wide shut'ı izlediyseniz bu filmi izledikten sonra fark edeceksiniz ki ikisi aslında aynı film. kubrick'in de favori filmlerinden biridir zira.izlediğim en iyi film diyebilir miyim? sanırım diyebilirim.büyük adamsın antonioni.
(melankomik - 29 Haziran 2012 15:22)
yaşamımız, ilerleyişini düzgüsel ilerlemenin dayatılarına karşı koyarak, hedefe tam yaklaşmışken konudan saparak gerçekleştirir. sürekliliğin kusursuzluğu hayatı ayıntılara ve kusurlara muhtaç eder. sinema sanatı, konvansiyonel sinemanın kusursuz anlatı yapısının hayatı özünden kopardığını fark ederek konudan sapmayı keşfetmiştir. tabii ki michelangelo antonioni ve çağdaşları sayesinde. antonioni, çoğu filminde öykü anlatımının takdis edilmiş kurallarını bilerek göz ardı eder. ikincil olayları tarafsız bir bakışla gözlemleyip, belgeler. bu yüzden jeanne moreau'nun (ne güzel bir kadındır) parmaklarını duvarın çatlaklarında gezdirirken ne yaptığını sorgulamaz, dışa vurduğu düşünceleri anlamaya çalışırız. kestane fişeği havalandıran gençleri izlerken biz de o'nunla birlikte izleriz ve hiç şikayet etmeyiz.hülasa; zaman, duygunun halinden anlayabilsin ve küstahça ilerleyip gitmesin diye kamera tarafından yavaşlatılır. böylece duygular ilk defa ıskalanmadıklarına ikna olarak kadrajın kıyılarına, oyuncuların bakışlarına dolar. la notte böylece başlar.
(stoss - 30 Temmuz 2012 03:46)
antonioni'nin iletişimsizlik üçlemesinin ikinci filmi yani gece. birincisi l'avventura (macera), üçüncüsü l'eclisse (batan güneş/tutulma)."hastaneler gittikçe gece kulüplerine benzemeye başladı. insanlar son ana kadar eğlenmek istiyorlar." antonioni daha 1961'de kapitalist sağlığın sonunu, yönünü görmüş. sektör özel hastanecilikte karı 'otelcilik hizmetlerinden' kazanmıyor mu?kitap ve yayın dünyası farklı mı? giovanni karısıyla kitap tanıtım kokteyline gidiyor. 50 yıl sonra biz elif şafak, orhan pamuk kitap reklamı, promosyon, tanıtım yaptı diye kızıyoruz. e, aynı düzene ayıla bayıla, hem de asker ve darbe marifetiyle, sokakta insanlar ölmesindi artık diyerek koştura koştura arka kapıdan giren de türkiye halkı değil miydi?arkeolojik eser haline geldiğinden film cillop gibi purfina markasına reklam yapamamış (filmde gösterdim diye firmaya yüklü fatura gönderememiş). purfina neydi kim bilir, tarih olmuş olabilir. canını koruduğu için daha küçük bir tabelada görünen fiat, reklam vermiş sayılabilir hala: purfina'ya selam, fiat'a devam.--- spoiler ---"her milyoner kendine bir aydın seçer. o da seni seçti işte."***lidia: "hayır, yapma. artık seni sevmiyorum. sen de beni sevmiyorsun. hadi söyle."giovanni: "hayır, söylemeyeceğim işte."--- spoiler ---(bkz: flaneur/@ibisile)
(ibisile - 24 Aralık 2013 09:43)
temel olarak iki ana bolume ayrilabilir.ilk bolumde dis etkenlerin olusturdugu tedirginlik, kayginin icsellestirilmesi, giderek anlamini yitiren bir dekor ve iletisimsizlik hakimken, ikinci bolumde (ciftin baloya gitmesiyle baslar) bu cikmazdan kacis yollari ararlar cok da farkinda olmadan.guncelligini kaybetmesi mumkun olmayan bir filmdir; insandan, bireylerin kendi cikmazlarindan bahseder, ve ozellikle aralarindaki iletisememezlik veya iletememezlikten.
(igloo maker - 22 Mayıs 2004 16:20)
italyanca gece. ayrica michelangelo antonioninin 1960 yapimi, jeanne moreau ve marcello mastroiannili filmi.
(tramell - 31 Ekim 2001 12:29)
daha başında, söz konusu ilişkinin eskimişliğini şehrin eski sokaklarını, paslı kapılarını ve bozuk bir saat ile veren film.
(anahita - 29 Kasım 2005 01:37)
izlediğim antonioni filmleri arasında*** kendimi zorlamadan,hatta büyük zevk alarak izlediğim tek film.jeanne moreau ve marcello* evliliklerinde bir nevi kriz aşamasındadırlar.aynı zamanda yakın bir aile dostları ölüm döşeğindedir.bu karakterlerin bir gününü anlatır film.önce hastane ziyaret edilir.bu bölümde moreau'nun hasta yatağındaki amcaya olan sevgisi ve marcello'nun köftehorluğu,edilgen zamparalığı gösterilir.ikinci bölümde marcello'da,moreau'da şehir içinde ayrı ayrı dolanır,ortamlara süzülürler.bu bölüm tipik antonioni idi.karakterler avare kasnak dolanıyor,etrafta olan bitene kesif bir ilgisizlikle bakıp sonra yollarına devam ediyorlar.antonioni'de seyirciyi sıkmak için belirgin bir çaba seziliyor.aynı tavır "yolcu" ve özellikle "l'avventurra" filminde de belirgindi.bu arada "seyirciyi sıkma" çabasının bilinçsizce yapılmadığını belirteyim;antonioni,karakterlerinin sıkkınlığını ve bıkkınlığını seyirciye yansıtmak istiyor.zeki demirkubuzun dediği gibi,bıkkınlığı yansıtırken steadycamlerle hızlı çekimler kullanırsanız,videoclip estetiğine takılırsanız,bu düpedüz yalan,kandırmaca olacaktır.ama açık konuşayım bu bölümlerde filmi bırakmayı düşündüm.ama iyi ki dayanmışım.çünkü üçüncü bölüm gerçektende meditasyon hissi yarattı,koltuğuma zıpkınladı,sigara bile içmeden büyülenmişçesine seyrettim.hayatımda izlediğim en güzel,en iyi,en kusursuz 3-4 filmden biri olan la dolce vitayı hatırlatıyordu bu bölüm;marcello'nun varlığınında etkisi var elbette.arkada durmaksızın çalan jazz müziğiyle film akıcılaştı,karakterler arası ilişkiler alevlendi.olayların gidişatını anlatmayacağım elbette,ama sonu bence çok iç burucuydu,karamsardı.sonuçta sanırım birkaç izleyiş sonrasında hakettiği değeri daha iyi kavrayabileceğim,ama şu haliyle bile 10'da 10luk gördüğüm bir film.
(caponsever - 25 Aralık 2001 02:09)
mastroianni'nin moreau'ya yazdığı mektubun el emeği göz nuru serbest bir çevirisini verelim:"bu sabah uyandığımda sen hala uyuyordun. uyanır uyanmaz yumuşak soluğunu duydum. dağınık saçlarının altında kapalı gözlerini gördüm, bu beni derinden etkiledi. haykırarak seni uyandırmak istedim ama öyle derin bir uykudaydın ki... loş ışıkta tenin capcanlı, öyle sıcak ve tatlı ışıldıyordu ki öpmek istedim ama seni uyandırmaktan korktum... uyanırsın diye kollarıma almadım. bunun yerine kimsenin benden alamayacağı, sadece benim olan şeyle yetindim: senin sonsuz görüntünle. yüzünün ötesinde, tüm ömrümün ışığında bizim saf, güzel halimizi gördüm: geleceği ve hatta bütün geçmişimizi. bu en mucizevi olaydı; ilk kez hep benim olduğunu hissetmek, senin sıcaklığın, düşüncen ve isteklerinle bu gecenin sonsuza kadar süreceğini hissetmek. lidia, o anda seni ne kadar sevdiğimi fark ettim. duygularımın yoğunluğu beni ağlattı. bunun asla bitmemesi için ömrümüz boyunca böyle kalmalıyız. sadece yakın değil, birbirimize ait halde. tek tehdit alışkanlığın yaratacağı bir kayıtsızlık olacaksa da hiçbir şeyin bozamayacağı bir halde.o anda sen uyandın, tebessümle, kolların boynumda, beni öptün. ve artık korkulacak hiçbir şey olmadığını hissettim. hep o anki gibi kalacaktık; zamandan ve alışkanlıktan bile güçlü bağlarla.- bu mektubu kim yazdı?- sen yazdın."
(grapes of butcher - 22 Temmuz 2006 13:58)
antonio vivaldi'nin iki numaralı, sol minör flüt konçertosudur, rv numarası 428'dir ve alışılmadık şekilde altı bölümden oluşur:1. largo2. presto (fantasmi)3. largo4. presto5. largo / il sonno6. allegrokesinlikle anlaşılabilir bir şekilde "gecelerin adamı" olan bestecimizin largo'ları bile neşeyle dolup dolup taşan konçertosu, antonio amcanın acelesi varmış gibi bi çırpıda yazıldığı izlenimini verir, zira eser toplam yaklaşık sekiz dakika sürer ve neredeyse son bölüm hariç her bölüm dinleyende, bir eksik kalmışlık, zirveye ulaşmadan yarı yoldan dönmüşlük hissi uyandırır. klasik barok konçerto yapısını bir kenara bırakacak olursak eserin dikkat çeken diğer yönleri, ilk largo'da, birbirini kısa aralıklarla takip eden 14 ve 20 saniye uzunluktaki iki trildir ki, körük gibi ciğer gerektirmesi itibariyle flüt çalmayı öğrenmeye niyetli kişileri bunalıma sürükleme potansiyeli vardır. "eh biraz da melodi kasalım" maksadıyla yazılmış olması muhtemel görkemli son bölüme eşsiz tınısı ve staccato'larıyla flüt tamamen hakimdir ve diğer enstrumanlara "bizim materyalimiz organik değil diye eziyosunuz biliyorum, yoksa ne eksiğim var bi kemandan bi mandolinden" mesajını da usulca verir. güzel, ayakları yere basan, güne başlamak için (ironik midir nedir?) ideal bir konçertodur velhasıl, vivaldi'nin dehası hakkında önfikir oluşmasını sağlar.
(riemann - 22 Temmuz 2006 15:17)
Yorum Kaynak Link : la notte