Facebook Yorumları
  • comment image

    1959 yapımı, jerzy kawalerowicz filmi.
    bir tren filmi.

    açılış jeneriği boyunca, çok şık bir üst açıdan istasyonun ana girişine bakıyoruz.
    devasa, anıtsal bir merdiven ve lebaleb akan insanlar... böyle akıp giden mahşeri insan sellerini seyretmek hep bir hüzün sebebidir bana. sabah erken saatlerdeki üsküdar iskelesi de hep aynı duyguyu yaşatmış, sorgulatmış; işimden, hayatımdan soğutmuştur çoğu zaman. üsküdar'ı bırakıp tekrar polonya'ya dönelim.

    başroldeki trenin hareket düdüğü ile film de başlıyor. ve hemen karakterlerle tanıştırılıyoruz. o kadar çok yan karakter var ve hepsi de o kadar kendine has ve sıradışı ki. hepsinde bir gizem, bir farklılık. bu gerçekten bir gizem mi yoksa sadece öyle görünme isteği ve çabası mı bilemiyoruz.

    bu karakter bolluğu içerisinde öne çıkan iki karakter var.

    bir adam; son derece şık giyimli ve sürekli kalın güneş gözlükleri ile dolaşan, herkesten uzak kalmak ve kompatımanında yalnız ve sakin bir yolculuk yapmak niyetinde, bir adam.

    bir kadın; insanı görür görmez etkileyen, çok farklı çekiciliği olan bir kadın. fakat bir bela kokusu da var üzerinde, hüzün dolu derin gözlerine rağmen hem de. hüzünlü bir femme fatale adeta. ama bela insanı çeker... çekiyor da...

    durumlar gereği bu iki insan aynı kompartımanı paylaşmak zorunda kalıyor.

    ve tren filmlerini en güzel tarafı. ritmik bir tren sesi... ritmik bir sarsıntı...
    gidiyoruz katarın gittiği yöne doğru. çöh çöh çöh çöh...

    hikayenin bundan sonrasına girmiyorum. ilk on dakikadır anlattığım hepitopu.
    izlemek lazım, idrak etmek lazım.

    efendim böyle gizemli, gerilimli, trenli bir film olunca herkesin aklına "adanın dombilisi" geliyor. hayır bir filmde de şu adamın adını ağzınıza almayın. ömrü boyunca böyle bir film çekmemiş, çekememiş bir dombiğin ismini böylesine rafine bir filmde bile görmek sinirlendiriyor beni.

    film sırasında beni rahatsız eden tek şey müzik kullanımı idi. o da kişisel bir rahatsızlık. rosemary's baby filminnin "la la la la" şeklindeki huzursuz edici müziğini bilirsiniz. zaman zaman takıntı şeklinde ağzıma dolaşmışlığı nedeniyle ben çok iyi bilirim. işte bu filmde de bunun "da di di da" şeklinde bir versiyonu var. böyle olunca da sizi trenden atan durumlarla karşı karşıya kalıyorsunuz ama dediğim gibi; kişisel bir durum benimkisi.

    final sonrası (spoiler yok devam et) son planının muhteşemliğini de belirtmek isterim yazımın finalinde. filmin sonundaki olsa da olur olmasa da denilebilecek bu plan, filmin en anlamlı ve en güzel sahnesidir öte yandan. işte bu tür ayrıntılardır onu farklı kılan.


    (ronesans adami - 24 Eylül 2013 16:59)

Yorum Kaynak Link : pociag