Le gamin au vélo (~ Bisikletli Çocuk) ' Filminin Konusu : Rosetta, L'enfant / Çocuk, Le fils / Oğul, Le Silence de Lorna / Lorna'nın Sessizliği gibi filmleriyle birçok festivalden ödüllerle dönen Dardenne Kardeşler, son filmleri Bisikletli Çocuk ile izleyicisiyle buluşuyor. Screen dergisine göre "çocukluk hakkında yapılmış en iyi filmlerden biri" olan Bisikletli Çocuk, Cannes'da Jüri Büyük Ödülü'nü Nuri Bilge Ceylan'ın Bir Zamanlar Anadolu'da filmiyle paylaştı. Film, babasının artık onu istemediğini söyleyen ve yetimhanede bir başına kalan 11 yaşındaki Cyril'in iyimser, bir o kadar da masalsı hikâyesini anlatıyor. Başroldeki küçük Thomas Doret oyunculuğu ile büyük beğeni topladı...
La promesse(1996)(7,9-6381)
Le fils(2002)(7,7-8214)
Rosetta(1999)(7,6-11200)
L'enfant(2005)(7,5-16408)
Deux jours, une nuit(2014)(7,3-40599)
Le silence de Lorna(2008)(7,2-7738)
La fille inconnue(2016)(6,5-5758)
muhteşem bir film.filmekimi'nden önce izledim. gerçekten şahane. şayet biletleri tükenmemişse kaçırmayın derim. öyle bir çocuk ki, soluksuz sizi peşine takıyor ve filmin sonuna kadar sırtında taşıyor. şiddetle tavsiyemdir. bu bir baba-oğul filmi değildir. bu babasız bir oğulun filmidir. bir oğul ya da bir çocuğun filmidir.
(zzebercett - 2 Ekim 2011 12:50)
tr. pisikletli çocukbeğendim ben bu filmi, güzeldi. bi çocuğun sevgiyi arayışı gibi.of of off, girişin klişeliğine bakele. neyse dinle bak,--- spoiler ---yaa filmde bi çocuk var tamam mı, yuvada kalıyo, babası buna söz vermiş, gelicem alıcam seni demiş.ama gelmemiş. sonra çocuk hep kaçıyo yuvadan, eve gidiyo, kapıyı çalıyo ama açan yok. çünkü çoktan taşınmış ordan babası. çocuğun pisikletini de satmış, siktir olup gitmiş pezevenk. baba tam bi şampapası yani. ama çocuk pes etmiyo, kendisini istemeyen babasını aramaktan vazgeçmiyor.derken bi kadın, çocuğun pisikletini, onu satın alan adamdan geri alıp çocuğa veriyo. ay çocuk bi mutlu, bi mutlu sorma!kadın sonra çocuğu koruyucu annesi olarak alıyor, evine getiriyor. kadın çocuğu hiç bırakmıyor, çocuk binbir türlü piçlik yapıyo, tam bi kopil afedersin.ben olsam allah ne verdiyse girişirdim, çocuk kadını yaralıyor, piçaklıyor, ama kadın yine de çocuğu sevgisiyle sarıyor.kadının sevgilisi "ya o ya ben" diyo, çocuğu kastederek.kadın "o" diyor. sevgiliyi şutluyor, çocuğu tercih ediyor, helal olsun, taşaklı kadın.çocuk haylaz, çocuk yaramaz, sorunlu...torbacının tekine takılıyo, soygun işine girişiyo. torbacı çocuğa cinsel tacizde bulunacak diye ödüm koptu lan,meğer soyguncu yapacakmış onu, hırsızlık için eğitiyomuş meerse.çocuk bi soyguna karışıyo, soygunla kazandığı parayı babasına götürüyo, hani babam parayı alsın da beni sevsin gibilerden.bak sana hiç masrafım olmayacak, rızkımla beraber geldim gibilerden.ama eşşoğlueşşek adam kabul etmiyor. çocuk kadının yanına tırıs tırıs geri dönüyor. kadın her seferinde evini, kollarını açıyor çocuğa.düzelmemek, adam olmamak için inat eden bir çocuğu kendine bağlıyor, ondan vazgeçmeyerek, ona inanarak yapıyor bunu.bir çocuğun hayatı böyle kurtuluyor belki de.bi de hani çocuk ağaçtan düştüğünde ölmedi ya, kendi evladım ölmemiş gibi sevindim lan!--- spoiler ---güzel film. düşündürüklü, göz yaşartıcı ama iç şişirmeyen, gaz yapmayan cinsten.filmde geçen "ya o ya ben" ikilemine takıldım biraz: (bkz: ya o ya ben/#25723779)
(kirlikedi - 10 Ekim 2011 13:52)
sadelik ve basitlik arasında ne kadar önemli bir fark olduğunu gösteren film. yetişmekte olan bir çocuğun karakterinin oluşmasında ebeveynlerin, arkadaş çevresinin ne kadar önemli olduğunu, abartıdan ve karmaşadan uzak, 'süzülmüş' dramatik yapısı ve sadeliğiyle anlatıyor. başarılı ve etkili olduğunu yadsıyamam fakat cannes'da ödülü bir zamanlar anadolu'da ile paylaşması konusunda kişisel fikrim, bu filmin biraz abartıldığı. çünkü bir zamanlar anadolu'da sinematografisinden senaryosuna, oyunculuklarından, temasına kadar le gamin au velo'dan fersah fersah önde bir film.
(canon in d - 10 Ekim 2011 17:20)
daha filmekimi kitapçığını elime alır almaz, başlığına, avatar resmine ve tanıtım yazısına göz attığım anda kanımın ısındığı ve "kesin gitmeliyim" dediğim; nitekim gerçekten ilk andan beri izleyiciyi içine alan, sürükleyici ve etkileyici dardenne kardeşler filmi. başroldeki "cyril"i oynayan thomas doret'nin oyunculuğu gerçekten inanılmaz...--- spoiler ---bir erkek çocuk için "baba"nın ne kadar önemli bir unsur olduğu; oğlunu terk eden babanın ne kadar yıkıcı olabileceği daha iyi anlatılamazdı herhalde... film bizi küçük cyril'in dünyasına öyle bir soktu ki, yaşadıklarını onunla beraber bizzat yaşadık sanki.filmde tuhaf bulduğum nokta ise samantha'nın sevgilisinin "ya o ya ben" diyerek rest çekişiydi kanımca. olayların nası o rest çekme noktasına geldiğini sanırsam çok net göremedik. --- spoiler ---bence kesinlikle le silence de lorna'dan daha güzel bi filme imza atmış dardenne kardeşler. iyi ki yapmışlar bu filmi ya.
(ucurtmam agaca takildi - 13 Ekim 2011 20:10)
filmin en etkileyici sahnesi hiç kuşkusuz final sahnesi.--- spoiler ---gazete dağıtıcısının siril in yanına gitmeden önce polise söylecekleri olası hikayeyi ayarlaması, delil olabilecek çocuğunun attığı taşı uzaklaştıması ve tüm bunları yaparken siril i kurtarıp kurtaramayacağına bakmaması. yani bir çocuğun ölümünün, onu sadece aptal hayatını alt üst edecek bir bela olarak ilgilendirmesi. "biz aynı durumda olsaydık delilleri yok etmeyi mi yoksa çocuğu kurtarmayı mı seçerdik?" bu hepimizin yapması gereken bir eleştiri sanırım. filmdeki bu son sahneden yola çıkarak çok fazla çıkarımlar yapılabilir, çok fazla benzeri soru sorulabilir gazete satıcısının bu davranışı üzerine. küçük ve aptal bir hayatı var gazete satıcısının muhtemelen. ama bu kadar küçük ve aptal bir hayatın bile geleceği tehlikeye girdiğinde sıradan ve "masum" insanların nasıl vahşileşebildiğinin çok güzel bir resmidir filmin son sahnesi. nihayetinde filmden sonra akılda kalan soru :bir çocuk için suç mahalini yeniden düzenleyecek bir babanın olması mı yoksa olmaması mı daha iyidir? --- spoiler ---
(good grief - 15 Ekim 2011 09:58)
festivalde izleyip, sadeliğine vurulduğum bir dardenne yapımı. adım adım her bir aşamasının nasıl düşünüldüğünü öğrenince 55 günlük çekim sonucunda ortaya çıkan çalışmayı sessizce ayakta alkışlıyorum. mekanın, zamanın, ışığın seçilmesi, çocuk oyuncunun yüzlerce kişi arasından kendini buldurması tesadüflere sığınılamayacak gerçeklikte.yukarıdaki bir eleştiride yazan ''babasız oğullar'' sözünü film adına o kadar benimsedim ki film hakkındaki yazıya başlık yaptım.
(goflet - 18 Ekim 2011 01:17)
yaşlı bir kızıltopraklı bayanın dediğine göre bu film; acıma ile sahiplenme duygusunun bisiklet pedalındaki ritmidir.
(huzur izlanda - 27 Ekim 2011 14:03)
babası tarafından terkedilen bir çocuğun duygusal karmaşalarını, babasına hissettiği sevgiyi, özlemi ve en önemlisi içinde bulunduğu çaresizliği anlatan bir film özetle bisikletli çocuk. filmin klasik bir dardenne kardeşler filmi olduğunu söyleyerek söze başlamakta fayda var ama bu sefer karakter betimlemerinde olay örgüsünde eksiklikler olan diğer filmlerine kıyasla daha özensiz bir dardenne kardeşler filmi diyerekten...--- spoiler ---film cyril'in yetimhaneden kaçarak babasını araması ve bu esnada da tesadüfen onun koruyucu anneliğini üstlenecek olan samantha ile tanışmasıyla açılıyor. filmin eksikliklerinin ilki de burada kendini gösteriyor. 'samantha'nın sadece bir kez gördüğü ciddi anlamda sorunlu bir çocuğa ani bir şekilde bağlanması, onun sorumluluğunu üstlenmek istemesi ve asıl önemlisi samantha'nın bunu neden yaptığına ilişkin sorunun karşılığına film içinde yer verilmemesi kanımca filmin en önemli eksikliklerinden birini oluşturuyordu. gerçekçi sinema diyince akla ilk gelen isimler olan dardenneler bu sefer gerçekliğin sınırlarınız biraz zorlamışlar sanırım..bunun yanında cyril'in babasının cyril'i görmek dahi istememe onun varlığından rahatsız olma hali ki bu filmin en önemli vurgularından birisiydi, ne yazık ki içi boş ve nedenlemesi yapılmadan yansıtılmıştı. cyrill'in babasına aşırı düşkünlüğü, çocuksu doğasıyla ona yüklediği anlam, onun için göze aldığı her şey, babanın cyril'e karşı olan tepkili tavrının eksik anlatımı sebebiyle, gerçekçilikten öte, sadece vicdanları etkilemeye dönük bir ayrıntının film içindeki kurgusuymuş gibi bir algılamaya sebep oldu. nedenlemeler başarılı kurulmuş olsaydı ya da babasının nedensiz bile olsa cyril'i istememe durumu daha net ve vurgulu anlatılabilseydi, çocuğun içsel durumu, babaya aşırı düşkünlüğü ve tüm yaşadıkları daha bir ele tutulur gerçeklik algısına görürecekti biz seyircileri..--- spoiler ---kısaca dardenne kardeşler eksik bir filmle karşımıza çıktılar film asla kötü değil ama yavan geldi bana. diğer filmlerindeki etkiyi ben hissedemedim. baba rolundeki, dardenne kardeşlerin fetiş oyuncusu jérémie renier bildiğimiz oyunculuğunu sergilemişti. cyril'i canlandıran thomas doret şahaneydi belirmeden geçmeyeyim. bu arada filmin adının çok iyi seçildiğini düşünüyorum. baba sevgisini ve babadan yadigar kalan bir objeye verilen değeri vurgulaması açısından iyi bir seçim olmuş.. bunu da yazayım bulunsun...
(mimiko - 9 Kasım 2011 01:56)
"gel çocuğum benim kardeşim ol." demek istediğim bir başrol oyuncusuna sahip film.--- spoiler ---samantha'nın sevgilisinin, arabada 'ben mi, o mu?' diye rest çekmesi o an salonda bir gülüşmeye neden olmuştur.yavrum cyril'in, babasına her seferinde 'beni ne zaman alacaksın?' diye sorması ve umudunu hiç kaybetmemesi... bir de babasının onu istemediğini öğrendikten sonra arabadaki sinir krizi sahnesi beni benden almıştır. bak yine aklıma geldi de fena oldum.--- spoiler ---'istenmeyen çocuk' durumunu ve psikolojisini bir de dardenne gözüyle izleyin derim.
(ak gandalf - 4 Aralık 2011 23:35)
cyril bisikletse samantha o bisikletin çamurluğudur.
(a little boy must suffer - 8 Aralık 2011 16:46)
olay tamamen çocuğun bakış açısından devam ettiğinden nedenselliklerine inilmediğini düşünüyorum. çocuk dediğin karşılıksız ilgi/sevgi bekler, güvenir, nedenine bakmaz, terk etmeyi anlamaz, şifrelemez, neyse odur. ola ki nedenleri bir bir anlatılsaydı bir yetişkin filmine döner, çocuğu zerre anlayamazdık. final sahnesi de, ki bence olağan üstüydü, bunu doğrular nitelikteydi. bu yüzden filme gönül rahatlığıyla muhteşem diyebiliyorum.
(technolust - 20 Aralık 2011 11:50)
beklenmedik şekilde bitişiyle ilginç bir film. istediğiniz gibi tamamlayabilirsiniz kafanızda. bir çocuğun hayatı nasıl değişir nasıl değiştirilir sorularının yanıtını son derece yalın ve sürükleyici şekilde anlatmış.sahip olduğu halde çocuğundan vazgeçen bir baba ve sahip olmadığı halde o çocuktan vazgeçmeyen bir kadın.izlenmesi gereken bir film.
(yy - 23 Aralık 2011 22:59)
çocuk ruhunun nasıl öldürülebileceğini ya da kurtarılabileceğini göze sokan film.
(yuzdeyuzipek - 25 Aralık 2011 18:10)
cannes jürisi tarafından ödüle layık görülmüş bir film. görünen o ki sözlük jürisi tarafından da oldukça beğenilmiş. yoo hayır kötü bir film demiyorum ama her ne kadar konuları tam olarak uyuşmasa da haevnen isimli şaheseri düşününce beğendim de diyemiyorum. neyse ben zamanın ötesine doğru yola çıkayım. erken kalkan yol alır *
(dystrophin - 26 Aralık 2011 16:08)
bu film için iyimser diyorlardı. hakkaten iyimser bir filmmiş.--- spoiler ---kısaca özetlersek; bir insana yapılacak karşılıksız ve saf iyiliğin, onun hayatında çok büyük değişikliklere -er ya da geç- sebep olabileceğini anlatıyor.samantha, cyril'e "seni yuvadan almayı seçtim çünkü bir çocuk hasretim vardı" deseydi, ya da bunu hissettirseydi, cyril gider bencil, hayvan bir herife dönüşürdü muhtemelen. ya da sevgilisi, "ben mi, o mu?" dediğinde, "ya dur saçmalama, ne alakası var?" tribi atsaydı, cyril yine saçma sapan bir adam olabilirdi. babası tutup arabeske sarsaydı ve "oğlum az sabret, biraz para biriktireyim, gelip alacağım seni" deseydi, cyril'den gene bir bok olmazdı. en son, cyril'in dangalak olması için gazeteci ve oğlu uğraştı ama neyse ki, samantha'nın saf iyiliği onu artık tedavi etmişti.ama en çok murat ve ailesini sevdim. bu kadar mı anlayışlı, dost-canlısı insanlar olur...--- spoiler ---
(cam irmagi tas gemi - 28 Aralık 2011 23:47)
--- spoiler ---cannes film festivalinde ödülü paylaştığı bir zamanlar anadolu'da ile bir benzerliğine vurulduğum filmdir. çocuk karakterimiz travmalar içerisinde kıvranırken bisikletinin üstünde ağlaya ağlaya sokaklarda gitmektedir, kolay değil babası yüzüne karşı onu istemediğini söylemiş hem bizim hem de cyril'in yüreğini dağlamıştır. cyril bir anda bir sahanın kenarında durur ve top oynayan çocukları seyreder hatta hafif tebessüm bile eder. o an için unutmuştur hayatındaki acıyı belki de... nbc'nin bir zamanlar anadolu'da filminde de babası öldürülen ve annesiyle bir başına kalan ufak kavruk çocuk, efsanevi otopsi sahnesinden sonra hastaneden çıkıp giderlerken okul bahçesinden kaçan topu görür ve topa vurmak için geri döner. topu tekrar bahçeye yollar ve annesinin elinden tutup yürümeye devam eder...benim için iki filmi de neden çok sevdiğimi özetleyen sahnelerdir bunlar. daha doğrusu sahnelerden sadece biridir... --- spoiler ---
(camelf - 29 Aralık 2011 07:14)
bir anda hiç aklımda yokken bu hayatımı bir çocuğa verilecek sevgiyle anlamlandırma düşüncesi geçti. belki her şey böyle iyidir ama bir çocuğu güldürmek çok şeyden önemlidir.
(hazreti insan - 5 Ocak 2012 18:49)
--- spoiler ---sosyal hizmetler ve cocuk esirgeme kurumunun isleyisini bilen ve oradaki cocuklari gozlemlemis biri olarak soyluyorum ki film ebeveyni tarafindan terk edilmis bir cocugun yasantisini, duygularini ve tepkilerini neredeyse oldugu gibi yansitmis. sadece cocugu da degil onu istemeyen ebeveynini ve koruyucu ailenin yasadiklarini da apacik ortaya koymus. kanimca bu nedenle cok basarilidir. filmde bana en cok dokunan cyrill'in uzerindeki kirmizi tisortun hic cikmamasidir. ayni derisi gibi, gecmisi gibi. bundan sonra ne yasarsa yasasin cikarip bir kenara atamayacagi gercekleri gibi. insan boyle seyler var mi, bir baba nasil cocugunu istemez diye sasiriyor. inanmak istemiyor. ama malesef hepsi gercekte de aynen boyle yasaniyor.--- spoiler ---
(tenarrr - 8 Ocak 2012 08:47)
sorunlu çocuk filmleri içinde bugüne dek ken loach'ın kes'inin yanına yaklaşan bir iş yapılmamışsa da beğendiğim bir filmdir. gayet basit bir anlatım ve iyi bir oyunculukla izleyiciyi yormadan hikaye çok güzel anlatılıyor. abartıp dramatize etme yok, her şey dozunda. bir diğer karşılaşırmayı da cannes'da ödülü paylaştığı bir zamanlar anadolu'da ile yapacak olursam, nuri bilge ceylan'ın filminin az farkla da olsa bir adım önde olduğu düşüncesindeyim.
(piccadilly - 28 Ocak 2012 23:56)
bugün izlediğim, bir yandan gülümseten bir yandanda içli içli ağlatan fransız sineması örneği.. yaptığım tanımlama klişe oldu ama siz benim klişelerime takılmadan filmi izleyin.. çünkü film klişe değil..--- spoiler ---bir kere cyril'i oynayan thomas doret bir harika.. bütün film boyunca, asilik- psikopatlık-masumluk arasındaki dengesini o kadar güzel korudu ki; bir yanda inatla rahatsız edici hareketleri tekrarlayan çocuk, bir yandan babasına ulaşmak için ortalığı ayağa kaldıran ve çevresine zarar veren çocuk, diğer yandan da bütün bunların ezikliğini taşıyan , birşey sorulduğunda küçücük bir sesle cevap veren, sevgi yoksunu çocuk..en içimi acıtan yer ise sonuydu galiba, cyril'in dayak yiyip ağaçtan düştükten sonra sessiz sedasız kalkması ve yoluna devam etmesi durup dururken ağlattı beni.--- spoiler ---
(ml in neverland - 23 Eylül 2012 20:34)
Yorum Kaynak Link : le gamin au velo