Happiness (~ Mutluluk) ' Filminin Konusu : Happiness is a movie starring Jane Adams, Jon Lovitz, and Philip Seymour Hoffman. The lives of several individuals intertwine as they go about their lives in their own unique ways, engaging in acts society as a whole might find...
Ödüller :
La montaña sagrada(1974)(7,9-30596)
La planète sauvage(1973)(7,8-19448)
Synecdoche, New York(2009)(7,6-84629)
Jacob's Ladder(1990)(7,5-90044)
La pianiste(2001)(7,5-48319)
Welcome to the Dollhouse(1996)(7,4-29920)
Punch-Drunk Love(2002)(7,3-155086)
Storytelling(2001)(6,9-16353)
Palindromes(2005)(6,8-11502)
Les escargots(1966)(6,8-1242)
Life During Wartime(2010)(6,4-6452)
Wiener-Dog(2016)(5,9-8197)
Cannes Film Festivali : "FIPRESCI Prize-Parallel Sections"
Toronto International Film Festival : "Metro Media Award"
eğer filmin tematiğine bir rating verirsek ve american beauty aynı kulvarın* softcore bir filmiyse, happiness kelimenin tam anlamıyla hardcore bir film. kısaca birbirinden sapık karakterlerin günlük hayatını birbirine kurgulayan, bu karakterlerin yollarını bir şekilde kesiştiren bir film happiness; gelin isterseniz bu karakterleri kısaca tanıyalım:joy jordan-esasen filmin sempati duyulabilecek tek karakteri. gerçi kendisi yabancı deyimiyle bir "pathetic loser"*. ama o "kaybeden" edebiyatının altında en azından tiksinç sapkınlıklar yok; sadece çirkin sapkınlıklara sahiplerin bakıp bakıp "iyi ki onun gibi bir loser değilim" diyerek kendilerini avuttukları bir karakter diyebiliriz joy içün. "neşea..vs" manasına gelen ismi ile film boyunca ağladı ağlayacak suratı arasındaki tezat "aman ironi yakaladım" diyenleri coşturur türden.bill mapplewood-oğlancı. çoluk çocuk sahibi, iyi aile babası olupta hayatından memnun olmayan film karakterleri antolojisinde en marjinal uçlardan birinde duruyor bence bill. american beauty'deki kevin spacey'nin kızının arkadaşına sarkması konseptini ters yüz edip, 11 yaşındaki oğlunun erkek arkadaşlarından ikisine tecavüz ediyor bill. yuh dedirten bill. "iğrençsin" dedirten bill. film boyu seyirci tarafından en çok "yapmaaaaa, etmee!" çığlıklarının bill'in oynadığı sahnelerde haykırıldığını belirtelim.trish mapplewood-oğlancının zavallı karısı. kendisinde biraz kıskançlık, biraz da göze hoş ve sevecen gözükme kaygısı farkedilebiliyor. nisbeten normal karakterlerden.billy mapplewood-trish ve bill'in sorunlu oğlu. en büyük sorunu ise yaşıtı sınıfdaşlarının ağacına su yürürken bill'in uğraşlarının nafile çıkması... ama finalde muradına eriyor kendisi. bu arada bir filmde gördüğüm en dokunaklı ve sinir bozucu sahnelerden birisinde babasıyla karşılıklı ağlaşıyorlar. karakteriyle duruşuyla "işte böyle yetişiyor sapık insanlar" dedirten bir karakter.allen-bir diğer sapık. bir çok açıdan haneke'nin piyanist'indeki erica kohut'u hatırlatıyor insana; sapıkça fantazileriyle kendini tatmin etmeye uğraşırken, fantazileri gerçek olmaya yüz tuttuğunda korkup tutuk davranıyor, gerçeklikten korkuyor.diğer karakterlerin isimlerini aramaya üşendim. bir gün bulursam devamını getiririm.sonuç olarak amerikan ailesi ve değerleri üzerine konuşurken iyimser sonlarıyla "şaka şaka" demeye getiren bir çok filmin karşısında, taviz vermez tutumuyla aradığını bulamamış bireylerin cinsel sapkınlığını çok güzel tesbit eden; ama bunları çok acı bir şekilde ileten bir film.
(caponsever - 6 Mayıs 2002 22:22)
is a warm gun. (bkz: the beatles)
(disq - 21 Mayıs 2000 01:27)
6 eylulde piyasaya cikacak olan hurtsun debut albumu ama her sarkisi saglam olanlarindan hani.anlamadigim ayni adli yine bir sarkilari var ki boyle bagirarak soylemek istedigim albumde yer almiyor.sanirim bonus track falandir.bir de over and over again in tonlamasi the rapture olio ile ayni gibi.album olani;silver liningwonderful lifeblood, tears & goldsundaystayilluminatedevelynbetter than lovedevotion (featuring kylie minogue)unspokenthe waterverona (hidden track)sarki olani;are you looking for happiness?are you looking for something better?do you ever feel emptiness?are you scared it's gonna last forever?don’t give it away, don’t give it away.i don’t want your happiness.i don’t need your happiness.so never show me happiness.i don’t want your happiness.everybody needs sanctuary.everybody needs hope and fear,but not everybody needs a preacherdon’t tell me what you want me to hear.and don’t give it away, don’t give it away.i don’t want your happiness.i don’t need your happiness.so never show me happiness.i don’t want your happiness.i don’t want your happiness.i don’t need your happiness.so never show me happiness.i hope you find happiness.we don’t need your cheap salvation.we don't want your sympathy.we don’t need your cheap salvation.over and over again.we don’t need your cheap salvation.we don't want your sympathy.don’t need your cheap salvation.happiness.i don’t want your happiness.i don’t need your happiness.so never show me happiness.i don’t want your happiness.i don’t want your happiness.i don’t need your happiness.so never show me happiness.i hope you find happiness.
(obscure59 - 29 Ağustos 2010 03:12)
amerikan orta sınıf aile mefhumunun (burada kısaca amerikan rüyası da diyebiliriz belki de..) itin götüne sokulduğu todd solondz filmi. çekilmiş en rahatsız edici filmler listesine kolayca girebilecek nitelikte olması mutsuzluğu anlatmak için kullanılan temalar olsa gerek. ha bir de filmin her santimetre karesine güzelce sinmiş mutsuzluğun son derece gerçek, acı ve haliyle inandırıcı olması var tabii.. filmin sizi de garip bir mutsuzluğa sürüklemesi pedofili olan iğrenç psikolog insanına dahi acıyabilmenizdendir belki de.. mutsuzluk pornosudur bu film; kaldırabilene..
(catharsis - 4 Mart 2012 17:23)
woody allen'ı çocukken tecavüze uğratıp film çektir: happiness.
(stargazer - 12 Eylül 2012 10:08)
çok matrak bir film. allen isimli karakterin saptığı kadına telefonda söyledikleri ve söyleyiş tarzı, o hırs.. bravo dedim. bir de:- baba, beni hiç siktin mi?- seni sikmektense osbir çekmeyi tercih ederim...ve tabii ki:"i came..."
(arnold schwarzeneger - 28 Haziran 2003 19:14)
house m.d.'nin 1x18 bölümünün finalinde çalan grant lee buffalo şarkısı. diziyi izleyenler aşinadır zaten, aşmış şarkıdır. http://www.youtube.com/watch?v=2ypwvlvfypo
(when dream and day unite - 26 Eylül 2012 13:46)
"everybody in the world is seeking happiness - and there is one sure way to find it. that is by controlling your thoughts. happiness doesn’t depend on outward conditions. ıt depends on inner conditions."--dale carnegie--
(try to set the night on fire - 20 Aralık 2012 16:38)
west ryder pauper lunatic asylum isimli muhteşem albümden muhteşem bir kasabian şarkısı. bu kadar güzel olmasına rağmen sözlükte yıllardır yer bulmamasını anlayamıyorum.sözlerini de copy-paste yapayım ki tam olsun.i will follow you nowwherever you goi'll be with you nowstick around foreverand i never wanna see those tears againno nowhen will you realizethat i ain't that toughsave what you gotkeep it safedon't ever stopthere's nothing moreit's nothing lessit's all we gotit's happinessit's happinessain't that rightain't that rightand i will have a thousand dreamsof how i care for youthrough these careless dreamslook into the futureand i never wanna see those tears againno nowhen will you realizethat you make me breath outsave what you gotkeep it safedon't never stopit's nothing moreit's nothing lessit's all we gotit's happinesshappinessoh it's always been youit's always been youand i know you got to make it righthanding out my feelingson these goods are too loudoh and it don't matteryeah i pay my duesand you know there's one thingthat keeps us togetherit's gonna keep us togethernow now now nowsave what you gotkeep it safedon't ever stopit's nothing moreit's nothing lessit's all i gotit's happinesshappiness!(bkz: sevgili ile uyanmak)
(avedis - 23 Aralık 2012 10:09)
ismiyle müsemma olmayan rahatsız edici film.
(nisyan - 14 Şubat 2013 08:57)
deli bozuk karakterleriyle gayet eğlenceli bir film. bütün karakterler ya sapık, ya ruh hastası ya da her zaman kaybetmeye mahkum karakterler. çoğu iğrenç şeyler yapsa da insan nefret edemiyor, öyle bir atmosfer oluşturulmuş filmde. çok keyif alarak izledim ben, tavsiye ederim.
(feministim ben - 19 Mart 2013 23:32)
philip seymour hoffman'ın erotik yayınları raporlayan terli rtük üyesi karakterini canlandırdığı film.
(sanal hayvan - 14 Ekim 2013 16:17)
bu filmdeki her karakterin gerçek olduğunu düşünüyorum. aynı apartmanda oturduğunuz adam, her gün selam verdiğiniz o uzaktan sevdiğiniz tanımadığınız onca insandan sadece bir kaçı anlatılmış.--- spoiler ---özellikle pedofili sapkını bir psikoloğun oğluna itiraf sahnesi ağzıma burnuma sıçmıştır. telefon sapığı amcanın olgun komşu teyzeyle birlikte olamaması da hayatı gerçek olarak ele almış bir senaristin yüzüme tokadıdır. diğer şişko yaşlı teyze hapsi boylamış , bunu hak etmiştir.buzdolabı poşetlerinde tecavüzcüsünün parçalarını saklamak adil değildir, insandır sebepleri vardır, zayıflayıp kendine gelmeliydi, belki canım philip seymour hoffman ı bu yöntemle tavlayabilirdi, ayrıca o loser söz yazarı çakma müzisyeni söylemiyorum bile, keşke 1 kişi mutlu olsaydı sadece 1 kişi, finali boşalmayla son bulmuştur, ölü çocukları yalayan köpeğe saygılarımı iletiyorum.--- spoiler ---
(gorgonrapunzeli - 9 Şubat 2014 04:28)
bill mapplewood'un çimlerin üstünde elinde tüfeğiyle yürüdüğü rüya gerçekten rahatlatıcıdır.
(murtilli - 26 Nisan 2004 15:23)
aku no hana'nın yaratıcısı oshimi shuzo'nun yeni yayınlanmaya başlamış mangası. mangastream demin görüp baktığım ve her ne kadar şu ana kadar üç bölüm yayınlasa da yine oldukça hoşuma gitmiş bir manga olmuştur kendisi.oshimi favori mangakalarımdan birisi. bunun asıl nedeni ise kendine özgü yarattığı ilginç hikayelerdeki karakterlerin serinin başlarından zihnen zayıf, lakin hikaye ilerledikçe bu karakterlerin, özellik ana karakterin esrarengiz bir bilgelik kazanarak yetişkin insanlara dönüşmesi ve o zayıf karakterin olgun bir karakter yapısına bürünmesidir sanırım. konusundan kısaca bahsedecek olursak: makoto okazaki kendi dünyasındaki fantezeleriyle mutlu olabilen, sıradan lakin okulda da bir o kadar zorbalık kurbanı lise öğrencesidir. gecenin bir vaktinde arkadaşından ödünç aldığı dvd'yi ona geri vermeye giderken karanlık bir sokağa sapar. çatıda birisinin onu izlediğini farkına varır ve çok geçmeden bu kişi ona hamle yaparak boynunu ısırır ve kanını emer. saldırgan makoto'nun kanını bir güzel içtikten sonra ona döner ve bildiğimiz klasik vampir hikayelerinde geçen o kilişe soruyu sorar: "ölmek mi istiyorsun yoksa benim gibi ucube birine mi dönmek istiyorsun?". makoto kızın güzelliği karşısında ama bir o kadar da zayıf bir insan ve yaşamak istediği için vampir olmayı seçer ve olaylar gelişir. eğer alışılmışın dışında sapkın * ve karanlık hikayelerden hoşlanan arkadaşlarınız varsa ve aku no hana'yı da seven biriyseniz mutlaka bu seriyi de takip etmenizi tavsiye ederim. sonradan ne olur bilinmez ama şu anlık güzel giden mangadır.edit:şu iğrenç espiriyi de yapayım da güzel güzel meşe odunlarıyla kafama vurun bari (bkz: still a better love story than twilight)
(toutaku - 13 Nisan 2015 20:13)
ingilizce konustugunu sanan fransizlar tarafindan a penis olarak okunan kelime.
(brownie - 24 Kasım 2004 22:29)
"happiness is understanding that friendship is more precious than mere things, more precious than getting your own way, more precious than being in situations where true principles are not at stake." -- j. donald walters --
(istanbullshit - 13 Ocak 2005 13:24)
ing. mutluluk
(tramell - 25 Ekim 2001 15:06)
banliyo yaşamının karanlık yönünden bahsetmeleri ve sübyancılık konusuna yer vermeleri ile kendisinden bir sene sonra çekilmiş american beauty ile sürekli karşılaştırılan ama bunların dışında daha isminden başlayarak ironiyle en acı biçimde yoğrulmuş nevi sahsina munhasir nefis bir film happiness. öncelikle american beauty de, happiness de banliyo yaşamının gerçek yüzünü, insanların dışarıya yansıttığı imajla arkasındaki gerçek arasındaki çatışmayı, göstermelik mutluluğu en iyi anlatan kara mizah örneklerinden ikisi. ama bunu anlatış biçimleri konusunda happiness biraz daha uç noktalara gidiyor, derinlere dokunuyor sanki. solondz'un amacı ironik olmanın yanında aynı zamanda seyirciyi rahatsız etmek. bunu bir haneke gibi yapmıyor ama film boyunca gülsek mi ağlasak mı durumlarından o kadar çok var ki atılan acı kahkaların ardından böyle korkunç bir duruma nasıl olup da gülümseyebildiğinize şaşırıyor ve kendinizi kötü hissediyorsunuz. filmin eleştirilmesinde, american beauty'den daha çok gürültü koparmasındaki ana faktörlerden biri bu rahatsız ediciliğin kimi zaman gerçekten çok uç noktalara dayanması. örneğin american beauty'de kahramanın arzu nesnesi yetişkinliğe daha yakın ve sübyancılık eylemi gerçekleşmiyorken, happiness'de "iyi aile babası" portresi çizen bill'in 11 yaşındaki oğlunun iki arkadaşına tecavüz ettiğini görmüyor ama biliyor daha sonra bunu oğluna itiraf etmek zorunda kalışına tanık oluyoruz. bu sahnelerde solondz'un öyle ironik ve sinik diyalog seçimleri, müzik ve renk kullanımı var ki içinde bulunulan durumu çok normalmiş gibi gösteriyor, " ohoo bu ne ki demeye getiriyor" ama kimi izleyenlerin dayanma sınırını zorlayacak noktaya varmadan da duramıyor.zaten aslen üç kızkardeşin hayatları ekseninde dönen filmin tek amacı takılan mutluluk maskelerinin arkasındakini göstermek. bunu yaparken cinayet, tecavüz, intihar, pedofili ve telefon sapıklığı gibi konular üzerinden anlatıyor meramını. solondz belli ki her karakterine çok detaylı yaklaşıyor, birçoğunun öyle ya da böyle aşırılıkları veya sapkınlıkları olmasına rağmen bunları seyircinin özdeşleşme hissini ortadan kaldırıcak kadar karikatürize etmiyor. mutluluk kavramını alaşağı ederken de çıkış noktası kişilerin izolasyonu ve iletişimsizliği. iletişimsizlik temasına en güzel örnek de telefonda çok yaratıcı olabilen, tacizin doruğuna ulaşan, philip seymour hoffman'ın oynadığı ( her zamanki gibi muhteşem bir performans sergilediği) telefon sapığı karakterinin feci halde arzuladığı karşı komşusunun evinde süt dökmüş kediye dönmesi ve en ufak bir temastan çekinmesi. kısaca hiçbiri tam anlamıyla düşüncelerini ve arzularını açıkça ortaya koyamayan mutsuz karakterler bunlar ama filmde kime sorsanız iyi, bir şeyi yok, mutlu. karakterler "mutluyum" sözünü o kadar çok kullanıyorlar ki biz işin iç yüzünü öğrendikçe ve filmin adını hatırladıkça basbayağı komik bir tabir oluyor bu.todd solondz bir duygu olarak mutluluğa değil, ulaşılması gereken görsel bir ideal olan mutluluğa yöneltiyor keskin oklarını ve filmde envai çeşidini gördüğümüz aşırılıkların, insanların bu sahte ideali yansıtmakla uğraşırken gerçekte içinde olan biteni iletemez hale gelmesi sonucu oluştuğunu ve arzularının ancak çöküntü ya da sapkınlıkla dışarı çıkabilir hale geldiğini anlatıyor. yani her ne kadar mutluluğu ulaşılması zor bir hedef olarak görse de altını oyduğu kavram başarı ya da mutluluk değil, bunun tribünlere oynanması ve sahte mutluluk maskeleriyle dolaşılması. bunu da kullandığı yol bazılarına ağır gelecek olsa bile çok iyi başarıyor.
(gebura - 16 Temmuz 2005 16:25)
rahatsız edici öğelerini rahatsız edici bulduğumdan değil -bu konuda gayet sağlam bir bağışıklık sistemine sahip olduğumu düşünüyorum- bu öğelerin filmin meramıyla ilgili hiçbir amaca hizmet etmediğini düşündüğümden son derece rahatsız olduğum film. gereksiz karakter kalabalığı, başı sonu olmayan hikâyeler.. bunların hepsi mutluluğu yanlış yerlerde aradığımızı anlatmaya çalışıyor, hissediyorsunuz ve fakat emin olamıyorsunuz. sözün özü: çok şey söylemeye çalışırken hiçbir şey söyleyemeyen bir film olmuş "happiness" maalesef. ben çok daha rahatsız edici ama bir o kadar daha anlamlı olan bir başka todd solondz filmi, palindromes'u tercih edeceğim bunun yerine.--- spoiler ---filmdeki allen* tiplemesi de, sanki kafayı mastürbasyonla bozmuş bir diğer karakter olan billy'nin yetişkin(!) hâliymiş gibi geldi bir an. fiziksel benzerlikler de yok değildi hani. spoiler'dan ziyade bir komplo teorisi olarak not düşmek istedim bunu da.--- spoiler ---bunu sevmeyen bunu da sevmedi (bkz: the squid and the whale)
(gosalyn mallard - 9 Haziran 2006 02:36)
Yorum Kaynak Link : happiness