Le livre d'image (~ Image et parole) ' Filminin Konusu : Le livre d'image is a movie starring Jean-Luc Godard, Dimitri Basil, and Buster Keaton. Nothing but silence. Nothing but a revolutionary song. A story in five chapters like the five fingers of a hand.
Ödüller :
Manbiki kazoku(2018)(8,0-34975)
Lazzaro felice(2018)(7,7-4296)
Zimna wojna(2018)(7,6-35428)
What You Gonna Do When the World's on Fire?(2018)(7,3-222)
Se rokh(2018)(7,1-1266)
Low Tide(2012)(7,0-484)
Jiang hu er nv(2018)(7,0-1245)
Grass(2018)(6,9-299)
Stop the Pounding Heart(2013)(6,9-847)
The Other Side(2015)(6,9-860)
The Passage(2011)(6,9-194)
Netemo sametemo(2018)(6,5-595)
jean-luc godard'ın yeni filmi. 71. cannes film festivali'nde yarışma bölümüne seçilen filmler arasında yerini aldı. usta sinemacının bir önceki filmi olan ve 3 boyutlu olarak çektiği adieu au langage sinema çevrelerinde epey ses getirmiş ve cannes film festivalinde jüri ödülünü kazanmıştı. kariyeri boyunca hep farklı şeyler denemekten vazgeçmeyen büyük usta, sinemanın eşsiz dilini kullanarak eleştirel vizyonuyla sanatseverlere her daim ilham vermeye devam ediyor. öyle ki hiçbir ödül onu onurlandırmak için yeterli değil, bilakis onun filmlerinin festivallerde var olması hatta adının geçmesi bile ödülleri ve festivalleri onurlandırmak için yeterli. zaten bu yılki cannes film festivalinin posteri yine onun başyapıtlarından biri olan pierrot le fou filminden hareketle tasarlanmış.
(midnightcowboy - 13 Nisan 2018 01:42)
godard'ın öleceğini anlamasıyla, içimi iyice bir dökeyim de öyle öleyim diye çektiğini düşündüğüm daha çok belgesel tadında, olağanüstü yorucu filmi. insanlığa, hiyerarşiye, devlete, egoya, emperyalizme, savaşa; kısacası insanı insan yapan çoğu şeye bir eleştiri niteliğinde. zerkalo'yu zor film bilirdik.
(dumbleshanks - 24 Eylül 2018 16:03)
godard'ın sinemaya merak sardığında, çeşitli amerikan filmlerini sardıra sardıra, ilerlete ilerlete izleyip boşlukları kafasında doldurarak sinefillik mertebesine eriştiğini duymuştum. sonra filmlerini de sanki böyle sardıra sardıra, ilerlete ilerlete yapmaya başladı, "boşlukları seyirci doldursun" dedi galiba (serseri aşıklar'da başladığı jump cut kurgusu da tam olarak 'ilerlete ilerlete film izleme' olayına benzer). o zaman godard için "james joyce'un edebiyatta kullandığı bilinç akışı ve kolaj tekniğini sinemada kullanan adam" diyorlardı, bu filmde ise artık bu tekniklerin uç noktasını görüyoruz. adam masada oturup filmleri birleştirmiş, artık düşüne düşüne bi hal olduğu konular hakkında parça parça şeyler söylemiş ve alın izleyin demiş. hatta "izlerseniz ekime, izlemezseniz sikime kadar" demiş ve filmekimi'nin reklam mantığıyla insanları filmekimi'ne çağırmış bile olabilir.
(cag disi bir uyumsuzluk delisi - 2 Ekim 2018 11:06)
öncelikle sizden açık bir zihin ve büyük enerji talep ediyor, baştan sona ve sürekli acımasız bir bombardımana maruz kalıyorsunuz; deforme edilmiş görüntüler, hollywood klişe klipleri, vahşet içeren ışid propagandaları, sloganlar, çığlıklar... ve genel olarak sinemanın tarihi ve etik kaygıları, arap dünyası, oryantalizm derken gerçek dünyanın referansı neydi, başkalarının acısını anlayabilir miyiz, acı ideolojilerin ürettiği metin ve görüntülere göre mi durum belirler gibi düşünceler uçuşmaya başlıyor. kalan şeyse çeşitli ve genellikle apokaliptik atmosferlerle görülen simge ve imgelerin o atmosferlerle, sosyal-siyasal yaşamla ve yine kendileriyle olan ilişkilerinde gizlenmiş gibi. ne kadar doğru bilmem ama bana, dört başı mamur bir roman yazmaktansa her türlü medyaya elde makasla saldırıp günlerce uğraşarak politik, zehir zemberek bir fanzin ortaya koymak gibi geldi.
(deniz ihtiyari - 12 Ekim 2018 04:00)
20.yy bir yandan bir kelimeler yüzyılıydı; foucault'nun kelimeler ve şeyler'i, sartre'ın sözcükleri, wittgenstein ve derrida... fakat diğer taraftan da bir imgeler yüzyılıydı; bergman, tarkovski, antonioni ve kurosowa...godard öyle bir film çekmiş ki, çok hızlı unutulan bir çağa adeta bir ağıt niteliğinde. şu yitip giden, filmin sonunda da belirtileceği üzere, artık kimsenin pek de umursamadığı imgelere ve sözcüklere bir ağıt. paul auster'ın, "artık hayatımın kışı başladı" diyerek yazdığı kış günlüğü gibi, imgeler ve sözcükler de godard'ın kışının bir temsili. fakat arada bir nüans var tabi. godard kişisel bir film yapmak yerine unutulan tüm dostları ve unutulan tarih adına da bir film yapmış. tarihin sonu'nun da sonunun tartışıldığı şu zamanlarda, bu film bir hatırlama pratiği olarak tüketici seyircinin önünde duruyor, kesikliklikleri, siyah ekranları ve deformasyonuyla. şüphesiz ki insanlık 22.yy'a ulaşabilirse, 20.yy'ın imge ve sözcüklerini hatırlamak için 21.yy'da üretilmiş bu filme başvuracak.
(tarihsel bulgular isiginda sevisen adam - 15 Ekim 2018 20:28)
kolaj bir sinemasal kurguyla hazırlanmış godard'in düşünsel yaşamının yer yer kopuk, kısa cümlelerle ve dağınık anlatımı. oryantalist ama bir o kadar da keskin bir bakis acisiyla gunumuz toplumsal yapisi ve siyasi konjonturune dair felsefi bir değerlendirme ama yukarıda belirttiğim gibi kisa cümlelerle ve dağınık. toplamak düşünmek ve bunlar uzerine uzun cumleler kurma gorevi ise seyircinin. kisa ama derinlikli cumlelerle anlattigi olaylari birer meteryal kabul edip, düşünsel bir kurgudan geçirerek verili düşünceye paralel veya degil ama bunu uzun cümleler kurarak yeniden tanımlama süreci imgeler ve sözcüklerle godard'in bana göre asil yapmak istediğiydi. calismasinin didaktik olarak tanımlanması da sanirim biraz bundan. keza uzun cumlelere eslik eden aksi düşünce veya paralel düşünce bu didaktik yer yer kiskirtici üslup sebebiyle gelişiyor.bu arada filme olumsuz yorum yazan arkadaşlar olmuş görüş farkıdır saygı duyarım ancak kisisel bir tavır içeren bu dikkate deger bir çalışmaya haksızlık edildiği kanaatindeyim. bu sebeple yorumlara katılmıyorum ve ben bu arkadaşlara film socialisme 'yi izlemelerini ve sonra bu calismayi tekrar degerlendirmelerini tavsiye ediyorum!
(mimiko - 16 Ekim 2018 02:44)
jean-luc godard'ın ne yaptığını kitleler kavrayamayabilir fakat godard 2001'den beri klasik film anlayışının dışına çıkmakta ve kitleler için film yapmamakta. ustaya saygı duyarken, nitel anlayışımızın ötesine geçmek zorundayız. giderek teknolojiyle sanatı buluşturan godard, geleceğe bir zaman kapsülü bırakıyor imajinasyonal evreninde, ki, aslında bu bizim içsel topografyamızın gezegendeki yansımasından başka bir nen değil. anlamak zor, bağlantıları kurabilinceyse kolay. yine de yorucu, yorucu da, keyifli bir yorgunluk bu. üstad bu yaşında (1930 doğumlu) böylesi üretkenliklerde bulunabiliyor. takdir edip izlemekten başka çaremiz yok godardseverler olarak. ingilizce adı image book. evet öyle, bir kitap bu. sesli ve görsel bir kitap, renklerden, ışıktan, seslerden oluşan imajinatif bir yapıt.le livre d'image'dan sekiz kare:i) / ii) / iii) / iv) / v) / vi) / vii) / viii)filmin afişi:ek: godard'ın bugün yaptığı işlerin izlerini geçmişte de görmek mümkün, örneğin "histoire(s) du cinéma" ile "le livre d'image" arasında yakın bağlantılar var: histoire s du cinema/@fij.
(fij - 6 Aralık 2018 06:06)
spoiler içerebilir. anlaşılması çok zor, tamamen farklı bir teknikle çekilmiş, jean-luc godard’ın yönetmenlik yaptığı, ankara büyülü fenerde bugün vizyona giren ve beyin yakan bir film. filmin çoğu sahnesinden bir şey anlamadım. toplam beş bölüm var filmde. renkler, sesler, sözcükler çok değişik şekilde veriliyor izleyiciye. ben siyaset bilimciyim. dördüncü ve beşinci kısmından sonra açıkçası biraz daha filmin içine girebildim. dördüncü kısmın ismi “kanunlar üzerine” tarzı bir şeydi ve sahne bir polis şefinin“teslim olun! yoksa güç kullanacağız.” tehditiyle başlayıp sonradan polis şefinin çekilmesiyle sahneye giren kadınların polis memurlarıyla sarılması ile devam ediyor. bütün bunları izlerken kadınlar “yaşasın sosyalizm!” diye bağırıyorlar. siyasi olarak çok fazla sarkastiklik hissettim ben. zaten yönetmen filmi tamamen izleyiciye bırakmış. sen ne anlarsan film o gibime geldi. doğu batı ilişkileri, kanunların ruhu, felsefe, modern hayatta sanat ve daha birçok aslında önemsenmesi gereken ama önemsenmeyen konular üzerine çıkarımlar yapılabilir bu filmde. kesinlikle çok zor film ama sanatsal bir zevk verdi bana.edit: filmi tam olarak anlamak için fransızca bilmek gerektiğini düşünüyorum. filmde geçen cümleler basit cümleler değil ve filmde geçen sahneler de basit değil. ikisinden birine odaklanınca ben diğerini kaçırdım açıkçası.
(thepols - 18 Ocak 2019 21:43)
elinde kolajlanan kesitlerin (film, belgesel vd.) listesi mevcut olan varsa paylaşmasını istediğim film.
(lawlog - 30 Ocak 2019 21:26)
godard zihnimde daima çook eski lale müldür yazılarıyla beraber beliren bir isim, ilk ondan duymuştum. hiç jean-luc godard filmi izlememiş insan da benim. neyse. geçen yıldız ramazanoğlu'nun bu film hakkındaki yazısını okuyunca vizyondayken tanışayım dedim. (spoiler olabilir)godard'ın tarzını, edebiyatta kendini hemen ele vermeyen yazarlara/ şairlere benzettim. gösterdiği şey konusunda fikriniz, ondan daha önemlisi altyapınız yoksa benim gibi uyuklayarak bakarsınız öyle. tanıdığım birkaç film, birkaç müzik, birkaç isim oldu. teknik olarak da bildiğimiz her şeyi alaşağı etmiş. filmin fragmanlar halinde gitmesi, bu fragmanlarda ses-görüntü senkronunun özellikle bozulması, aynı anda çoklu sesler, düşüncenin akışını takip etmeyi zorlaştıran keskin geçişler, "gerçekte bir akış yok" duygusunu uyandırıyor. alakasız olabilir ama şunu da düşündüm: anlatılan şey bir film olarak izleyince ne kadar absürd geliyor. bununla beraber burada anlatılan şey, her gün yeni medyadaki, internetteki bilgi-imaj selinden üzerimize yağan şeyler kadar (onlar kadar) çeşitli ve alakasız. yaşadığımız hayat artık imajlar üzerinden seyrediyor. bu imajlar çoğunlukla filmde olduğu gibi bizde tutunamadan kayıp gidiyor, kayboluyor. hafızaya düşman bir tutum var, bilhassa sürdürülen bir tutum bu. çok şeye eriştikçe, onların bizde kalabilme ihtimali azalıyor. teker teker gelin diyoruz o yüzden. özetle beynimiz yandı, evet. bu değişik kafayla tanıştığım içinse memnunum.
(kirkinin da kulpu kirik kup - 3 Şubat 2019 00:29)
Yorum Kaynak Link : le livre d'image