Victoria (~ Král'ovná Viktória) ' Dizisinin Konusu : İspanya'dan Berlin'e kısa süre önce taşınan Victoria, bir kafede çalışmaktadır. Henüz Almanca öğrenememiştir ve şehirde kimseyi tanımamaktadır. Eğlenmeye gittiği bir kulüpten sabaha karşı çıkarken 4 gençle tanışır. 4 adam, Victoria'ya şehri gezdirmeyi önerir, o da kabul eder. Küçük bir marketten alkol çalarak başlayan eğlenceleri, saatler geçtikçe çok daha gerilimli saatlere ve daha büyük suçlara evrilecektir. Tek bir çekimde başlayıp biten filmin görüntü yönetmeni Sturla Brandth Grøvlen, Berlin Film Festivali'nde Gümüş Ayı ödülüne layık görüldü.
Downton Abbey(2010)(8,7-153644)
The Crown(2016)(8,7-85538)
Poldark(2015)(8,4-19860)
The Tudors(2007)(8,1-68497)
Lark Rise to Candleford(2008)(8,1-5594)
The Borgias(2011)(7,9-44397)
Versailles(2015)(7,9-10725)
The Paradise(2012)(7,8-9371)
The White Queen(2013)(7,8-24522)
Mr Selfridge(2013)(7,7-12721)
The White Princess(2017)(7,7-5772)
Reign(2013)(7,5-38755)
tam turkcesi* muzafferiye olan yabanci isim.
(eru iluvatar - 5 Nisan 2002 17:42)
europa universalis ve hearts of iron serilerinin yapımcısı olan paradox entertainment adlı şirketin çoğu oyuncu tarafından pek keşfedilememiş bir oyunu.her yaptığı oyunda farklı zaman dilimlerini ve farklı oyun tabanı yaklaşımlarında bulunan paradox entertainment bu oyununda 1823-1936 yılları arasını seçmiş.ayrıca hearts of iron nasıl savaş oyunu,europa universalis nasıl diplomasi-savaş oyunu ise victoria da sapına kadar ekonomi ve politika oyunudur...oyunumuz endüstriyel devrimin avrupada yaygınlaştığı dönemlerde geçtiği için kendinizi dört bir yanda fabrikalar açarken bulabileceğiniz bir oyun olmuş victoria.tabi bu iş o kadar da kolay olmuyor.halkınızın isteklerini karşılamanız lazım,ticaret yapmanız lazım ve sınırlarınızı güvence altına almanız lazım..mesela bir almanya ile oynarken hammadde eksikliğinin ne demek olduğunu bir osmanlı ile oynarken de ürün eksikliğinin ne demek olduğunu çok iyi anlayabiliyorsunuz.ama oyunun asıl devrim kısmı,bir oyunda ilk defa politikanın ve ideolojilerin detaylı bir şekilde yansıtılmış olmasıdır.liberal bir yönetime sahipseniz yatırımları sizin yerinize kapitalistler gerçekleştiriyor.siz beş kuruş para harcamıyorsunuz lakin yatırımın cinsini de seçemiyorsunuz.kapitalistler en çok hangi alanda kar elde edeceklerse o fabrikaları o bölgelerde kuruyorlar.sosyalist bir yönetime sahipseniz her türlü yatırıma siz para harcamak zorunda kalıyorsunuz.bu yüzden halktan yüksek vergiler almak zorunda kalıyor ve kaçınılmaz son isyanlarla karşılaşıyorsunuz.sosyalist yönetimde işin en güzel kısmı yatırımları kendiniz yapabilmeniz ki böylece ülkenin neye ihtiyacı varsa ona yatırım yapıyorsunuz.bir de bu ikisinin kırması olan muhafazakar yönetim biçimi var ki bunlar duruma göre ya interventionism tarzı ekonomiyi ya da state economy tarzı ekonomiye sahip olabiliyorlar.bu tarz ekonomilerin llaissez faire laissez passer yani liberallerin ekonomisi ve central planning yani sosyalistlerin ekonomisinin biraz daha yumuşatılmış versiyonu olduğunu söyleyebilirim.yani yatırımları hem sen yapabiliyorsun hem de kapitalistler yapabiliyor.ideolojilerin ekonomik yanları dışında savundukları konularda farklılık gösterebiliyor.örneğin liberal hükümetler ticarette sınırsızlığını kültürel hegomonyayı ve duruma göre savaşı savunurken,sosyalistler ticarette sınırlılığı,herkesin eşit haklara sahip olmasını ve savaş karşıtlığını savunmaktadır.muhafazakar hükümetler de yine bu ikisinin ortası gibidirler.bu oyun o kadar ayrıntılı bir politik ve sosyal idareyi size sunar ki resmen devletin başına hissedersiniz kendinizi..sosyal reformlar,asgari ücretler,vergiler derken kendinizi kaptırır gidersiniz.fazla vergi alırsanız halk uç ideolojileri anaşizm,komünizm ve faşizm desteklerken vergileri az almanız durumunda ekonomik çöküntüye girebiliyorsunuz mesela.yani attığınız her adım bir terazi hassasiyetinde dengeli ve mantık sınırları içerisinde olmalı,yoksa sonu hüsran olabiliyor.bir de son not olarak osmanlı ile oynamak gerçekten ama gerçekten çok zor bu oyunda.ülkede bütün endüstriyel birimler istanbul dahilinde.geri kalan kısımdaki halkı doyurmak için bile para bulamıyorsunuz.bir tarafınızdan ruslar bir tarafınızdan avusturyalılar sıkıştırıyor.asker üretmek için ekonomiyi sıkıyorsunuz,ekonomiyi sıktıkça yatırım yapamıyorsunuz bir de üstüne toprak kaybediyorsunuz.osmanlı ile oyunda başarılı olmak gerçekten çok zor ve o dönemin şartlarını incelediğiniz vakit de çok gerçekçi olmuş diyebilirim.uzun lafın kısası oynadığım en iyi strateji oyunudur efendim victoria.tek kusuru sanırım ai nin barış anlaşmalarında mantıksız teklifler sunması ve sizin mantıklı tekliflerinizi kabul etmemesidir.onun da çaresi bulunduğu için tek kelime ile mükkemel denilip geçilebilir...
(despy - 18 Ocak 2009 02:23)
kanada'da b.c. (british columbia)'nin baskenti olani okyanus kenarinda, yemyesil dogasi, sipsicak insanlari, parklari, asmis bahcesi, basta kraliyet muzesi olmak uzere gezilesi muzeleriyle yasanilasi gezilesi kucuk ve sirin bir yerdir. b.c. eyaletin en buyuk sehri vancouver'dan veya abd'nin kuzeybatisi'ndaki seattle'dan bu sehre feribot seferleri bulunmaktadir. sehirde suc orani yok denecek kadar az ve sehirde gocmen sayisi da vancouver ile kiyaslanmayacak derecede az seviyede. outdoor sporlari bakimindan da tam bir cennet. kisacasi biraz gerektiginden pahali olmasi disinda dort dortluk bir sehir.
(servicio - 9 Aralık 2014 06:16)
34. istanbul film festivalinin en iyilerine gireceğini düşündüğüm film. film sabahın 5'i gibi başlayıp, 140 dakika sonra bitiyor. ispanya'dan genç kızımız berlin'e 6 ay önce taşınmıştır, bir kafede çalışmaktadır. yalnızdır, eğlenmek istemektedir. bir club çıkışı berlin'li 4 serseri ile tanışır ve gece onun için yeni başlar. filmin belki konusunda pek bir şey yok, tahmin edebileceğiniz gibi her şey kontrolden çıkıyor, gece çılgın bitiyor ama 140 dakikanın tek plan halinde çekilmiş olmasıyla yönetmen sizi filme dahil ediyor. bir bakıyorsunuz victoria'sınız bir bakıyorsunuz gezegen, bir bakıyorsunuz boksör .... muhteşem çekilmiş .... 140 dakika ilk başta zor geçse de ki bu sizin çekim tekniğine alışmanız süreci, sonrasında filmle beraber 6. eleman olarak akıyorsunuz. çok keyif aldım filmden kesinlikle .....http://film.iksv.org/tr/film/2983http://www.imdb.com/…tle/tt4226388/?ref_=fn_al_tt_1
(ride - 7 Nisan 2015 10:21)
iff'te kaçırdığım, daha yeni fırsatını bulup izleyebildiğim film. 140 dakika, tek plan; ekibin yüreğine sağlık. birçok yorumun aksine, filmi fazlasıyla iyi buldum. görüntü yönetmenini ise herkesten ve herşeyden iyi buldum zira, tek plan çekilen birçok film gibi tek mekanda da çekilmemiş olan bu filmde, sanıyorum 22mekan, kullanılmış ve bir soygunu konu alması itibariyle fazlasıyla hareketli geçiyordu fakat buna rağmen seyircinin aklında fotoğraf olarak kalabilecek birçok sahne vardı, görüntüler neredeyse kusursuzdu. helal olsun sturla brandth grovlenseyirciyi sıkmasının nedenine gelince; temponun düştüğü çok fazla sahne vardı. senaryo da yeterince sağlam değildi ama bunlar tek plan çekilmesinin sonuçları ve önlenmeleri neredeyse imkansız bana göre. zira filmin başından sonuna neredeyse kadraj dışına hiç çıkmayan genç bir başrol oyuncusu var. temponun düştüğü birçok yer yönetmenin kasıtlı tercihi gibi geldi bana bu yüzden. ne yapsın çürüsün mü acaba kız--- spoiler ---peki türkçe konuşulduğunda yine gereksiz sevinmediniz mi? faruk falan denince? kaçamazsın türksün sen ciğerini biliyorum.--- spoiler ---
(hamcokelek - 2 Ağustos 2015 23:56)
- film genel olarak iyi.- senaryoda pek bir numara olmadığı fikrine katılmasam da, öyle olsa bile sadece plan sekans olduğu için bile gayet izlenebilir.--- spoiler ---- düşünmeden edemiyorum, çok sayıda karanlık sahne vardı, acaba arada şöyle sahtekarlıklar yapmış olabilirler mi? video- çekimlere başlamadan önce çok çalışmış olmalılar. hatta araya birkaç tane "eğer" planlaması yapmış olabilirler. mesela bisikletin arkasında bir dikilme sahnesi vardı. dikilme sırasında düşme ihtimaline karşı, önceden alternatif replikler vs. geliştirmiş olabilirler. hatta planlanmamış, doğaçlamayla giderilen sorunlarla da karşılaşıldığını sezdiğim birkaç sahne var.- banka soygunu sonrası olaylar biraz enteresan. koca berlin'de banka soygunu sonrası (hele hele sokaklarda kimsenin olmadığı sabahın kör saatlerinde) partilemeye mi gidilir yahu? bu bankada, sokaklarda, sığındıkları apartmanda güvenlik kameralarının çalıştığını bile bile, eşgalleri belli şekilde nasıl bu kadar rahat davranıyorlar? bu polisler olayları nasıl çözüyor, haberleri yok mu? kılık değiştirdikten sonra polislerin birbirlerine telsiz anonsu çekmesine rağmen "hemen uzaklaşmamızı söylediler" deyip, nasıl ellerini kollarını sallayarak çıktı bunlar binadan? ve sonunda bu kadın harbiden bu işten sıyrılarak mı çıktı? sieee.--- spoiler ---- ama yine de çok emek isteyen bir iş çıkmış. güzel, güzel.
(teoberk - 3 Ağustos 2015 14:12)
bu yılın en farklı filmlerinden. yine başka sinema sağolsun bu sene izlediğimiz locke gibi. bu kez tek mekan değil ama tek planda çekilen ve bu çekim tekniği sayesinde direk insanı içine alan, karakterlerle rahatlıkla özdeşleşilebilen bir film olmuş victoria. bir kere film genel olarak 4 berlin'li genç ve sevimli ispanyol kızımız victoria'nın kusursuz olmayan ingilizceleriyle ilerlediğinden bizim gibi "ingilizce anlıyorum ama çok iyi konuşamıyorum"cular için ayrıca bir özdeşleşilebilir. oyunculuklar muazzam. pek çok sahnede doğaçlama tadını alıyorsunuz ama doğaçlamalar adının hakkını verecek şekilde çok doğal. başrolde izlediğimiz laia costa çok sevimli, frederick lau çok gerçekçi, türk kardeşimiz burak yiğit pek sempatik ama beni en çok etkileyen franz rogowski'nin canlandırdığı "boxer" karakteri oldu. özellikle o çatıdaki "ben kötü biri değilim" başlıklı konuşması çok iyiydi. filmin genelinde de yüz ifadesiyle verdiği tedirginlik, öfke, telaş, rahatlama, mutluluk ifadeleri çok başarılıydı. hele mafyayı ziyaret ettikleri sahne. oyoy, hayatımda çok az sahnede bu kadar gerilmişimdir.sonuç olarak çekim tekniği ve oyunculukları sayesinde kısa sürede filmin içine giriyorsunuz. sonra o ekipten biriymişsiniz gibi onlarla birlikte mutlu oluyor, geriliyor, korkuyor, gülüyor, eğleniyor, üzülüyor, ağlıyorsunuz. bana sorarsanız beyazperdede kolay kolay yaşama fırsatı bulamayacağınız bir deneyim. fırsatınız varsa ıskalamayın, mutlaka izleyin.
(ecs - 3 Ağustos 2015 16:35)
ben sevdim filmi. önce 10 dakikalık sahnelerle çekilmiş -tek plan yapılamazsa kurguda kurtarma garantisi, bir nevi prova. ondan sonra tek plan olarak filmi üç kez çekmişler. ilki 120, ikincisi 130 ve sonuncu 140 dakika sürmüş. üçüncüde olmuş, bize de etkilenmek kalmış. iyi uğraşmışlar, iyi.
(shannonmcfarland - 6 Ağustos 2015 02:40)
bu senenin en etkileyici filmlerinden biri olmuş bence. oyunculuklar harika, göz kırpmadan izlettirdi. kızımızın naiflik derecesindeki arkadaşcanlılığıysa "türk kızlarına merhaba diyoruz, azar yiyoruz; bak yabancı hatunlar öyle mi?" serzenişlerini aklıma getirdi.ama o iş zor çünkü kızımız "has berlinli biziz tamam mı" apaçileriyle takılmaya başladığı andan itibaren yüreğim ağzımdaydı.şimdi --spoiler-- kardeşlerle beraber benim senaryolar gelsinbak spoiler diyorum, filmin hepsini anlatacağım diyorum, okuma kalanını izlemediysen--spoiler--şimdi benim aklım hemen kötüye çalışır, başta kızımız barmene yazıyor diye düşündüm ama victoria'nın iyi niyetinden ders çıkarmaya çalışıyorum, belki de arkadaş olmaya çalışıyordu 'isveçli olmayan' barmenle. yine de herif de ne öküz çıktı, güzelim kız; iki muhabbet etsen ölür müydün be miksolojist bozuntusu?ben dedim kızımız herhalde "artık barmenler bile bana bakmıyor" dedi, kulübe bile alınmayan apaçilerle gitmeye razı oldu. 'ahh ama kızım başına neler gelir senin' diye izlemeye devam ettim.bir kere apaçiler kızın bisikleti aldığı anda "ah tamam bisiklet gitti" dedim. neyse, az hasarla atlatır, aklı başına gelir.faruk'un dükkana gittiler, dedim bu herifler bira çalmakla yetinmez, marketi soyacaklar şimdi herif uyudu diye, kızın da üstüne atacaklar.çatıya çıktılar, ahanda dedim toplu tecavüz...gezegen arkadaş kızın dükkana gitti, dedim bu arkadaşlarını çağırır; kızın çalıştığı kafeyi soyarlar...mafya meselesinde kızı mafyaya satıp borçlarından düşebileceklerine kadar her ihtimal geçti kafamdan valla, aman.parayı dörde bölersiniz muhabbetini kız anlamadığı için 40.000 ellerine geçtiğinde kıza gram koklatmazlar da dedim.saklanmak için kızın işyerini, dükkanını kullanırlar; kız uyuzluk çıkarırsa "bulaştın artık bi' kere bu işe bitch" çekerler çok net bir alternatif senaryoydu.bebekli ailenin haneye tecavüz ettiklerinde ikisi de ağır boka battıkları için adamın kazık atma ihtimali kafamda azaldı. bebek niye balkondaydı bu arada nan?adam "parayı al git" dediğinde, kız da "hayır, ambulansı arayacağım" dediğinde kendimden pek bir utandım ama... belki de insanlara güvenmeliyiz.la kız parayı alıp otelden çıktığında ambulans halen gelmemişti, yoksa kız ambulans filan aramadı da hepsi bu kızın planının bir parçası mıydı? yok yine güvenemeyeceğim anacım.filmden çıkaracağımız ders: apaçiler dostumuzdur. bi' de soğukkanlı olun.
(stratejisizsiniz - 8 Ağustos 2015 22:25)
bir saat önce moda sahnesi'nde seyrettiğim film.son zamanlarda izlediğim en vurucu filmlerden biriydi. arkadaşlar, doğrudur, film 140 dakika plan sekans. ben şoktayım. birdman'deki gibi çaktırmadan kestiler mi arada, diye düşündüm, sonra saçmalama insanlar anlarlardı o zaman, dedim ve bu şüpheler içerisindeyken filmi izledim: arkadaşlar kesme mesme yok, film tek plan.müthiş oyunculuklar, melankolinin harika yedirilişi. gerçeğe bu kadar yaklaşmak ancak plan sekans ile mümkün olabilirdi. yönetmenin dediği gibi: ''bu bir soygun filmi değil, bu bir soygun!''gerçekten öyle, film gerçeğe o kadar yaklaşıyor ki bir yerden sonra film izlediğini unutuyorsunuz. karakterlerin kurgulanmasında çok büyük rol oynamış tek plan. birisi öldüğünde, başları belaya girdiğinde filan kalbinize bir yumruk oturuyor, yerinizden kalkıyorsunuz. sanki siz de onların arasındasınız. karakter gelişimi konusunda çok temiz. görüntülerde bazı yerlerde odak kayması var ama rahatsız edici değil; tek plan çekildiğini hesaba katarsak müthiş. katmazsak da çok iyi, tertemiz görüntüler, keza sesler de öyle.bir yerden sonra bir öyküyü seyretmek konumundan çıkıp, filmin evrenine de değil, 'evrene', karakterlerin yanına geçiş yapıyorsunuz; bir yerden sonra tek plan, hissettiğimiz gerçekliğe evriliyor. senaryo konusunda biraz açıklıklar var, tek kusuru o:--- spoiler ---victoria sonda nasıl kaçacaktı ki? gezegen, kimse seni tanımıyor kaç, filan dedi, fakat ambulans çağırmıştı ve gezegen'in odasından çıktı, kameralardan şap diye bulurlar. ayrıca kıyafetleri de tuvalette bıraktı. bebeği de dükkanın önüne koydu, yani o evde yaşamadıkları da öğrenildi. her türlü enselerler onu. yani filmin sonundaki 'kaçış' olayı olmaz. olamaz. victoria ve 'gerçek berlinliler' orada bitmiş durumdalar.sonda bir anda polislerin görülmesi, haylaz'ın tak diye vurulması filan o kadar doğal ki...--- spoiler --- ...yani kelimelerle anlatılamayacak bir gerçekçilik ve olaylara dahil olma hissi var, süper, gerçekten çok iyi.yönetim harikası, son yılların en iyi filmlerinden. kesinlikle 'en iyi filmler' listeme dahil ederim; çok iyi yönetilmiş, çok iyi oynanmış, şahsi görüşümce gerçekçiliğe en çok yaklaşan film olmayı başarmış, çok iyi bir film.ayrıca tüm oyuncular iyi de, laia costa ne kadar müthiş oynamış! duygusu bu kadar gerçek bir oyuncu zor gelir, harika. tüm oyuncuların çook başarılı olduğu çook açık zira tek plan çekilmiş arkadaşlar, tek plan. rolden çıkma imkanı olmadıkları için de iyice filmin içine girmişler.seyredin. bir haftaya kalkıyor vizyondan; başka sinema aracılığı ile seyredebilirsiniz.
(writer2353 - 12 Eylül 2015 22:06)
imdb'de şöyle bir trivia var; banka soygunundan sonra laia costa gerçektende arabayı nereye süreceğini unutuyor ve yanlış bir yola giriyor. tabi arabanın içindeki herkes hakikaten acayip panik oluyorlar çünkü bu yolda film ekibinden kişilerin kameranın açısına çıkması gibi bi tehlikesi var. bu da o ana kadar çekilmiş bütün kayıdın çöp olmasına sebep olacak haliyle. tabi kameraman zeki, kameraman dahi. görüntüyü daha aşağıdan bi açıdan olacak şekilde ayarlıyor ve kurtarıyorlar olayı. çok süper olaylar yani anlayacağınız.
(greyback - 24 Kasım 2015 11:22)
daha önce söylenmemiş: plan sekans bir film.plan sekans arkadaşlar. fena değildi. plan sekans.sonu daha iyi olabilirdi.plan sekans. yine de güzeldi ya. sevdim ben.plan sekans.
(dick laurent - 29 Kasım 2015 01:21)
film resmen içine alıp sarıyor. yaşıyorsunuz adeta.ayrıca izlerken sürekli ''85 dakika olmuş'', ''hmm 5929323 dakika olmuş hiç kesinti olmadı sanki. arasız mı olacak yoksa'' şeklinde heyecan samış devam ederken film bir kez bile kesilmeden bitti. ben şoktayım. 140 dakikada bu kadar şeyi onlarla birlikte yaşadığımı falan hissettim. true detective'deki gibi bir tanesini* bir daha nerede nasıl izleriz derken kendimi ortasında buldum bu güzelliğin. nefis.--- spoiler ---arada ''parmak izi kaldı lateks eldiven giyer insan, araba orda bırakılır mı'' falan derken esgeçtim böyle mallıkları. çünkü zaten normal bir kafada değiller. alkol ve madde etkisi altındalar. o yüzden hoşgördüm bu önemsiz detayları. kurgu senaryo falan deyip asabımı bozmayın.bir ara filmdeki bar sahnesine dalıp müzik ve alkolle kopmak sonra da victoria'nın dudaklarına yapışmak istedim ve kahroldum.--- spoiler ---kino 2015 sayesinde who am i'ı ve dün de victoria'yı izledim. ikisinin de müzikleri efsaneydi. ikisinin de tadı damağımda kaldı.
(kisa bisey olsun istemistim - 29 Kasım 2015 16:50)
--- spoiler ----bilinker: ''abii, kusura bakma...''--- spoiler ---
(ar lazi - 9 Aralık 2015 17:27)
festival filmlerini seven herkesi kesinlikle etkisi altına alabilecek bir yapım. tabi hollywood kurgularına alışık olanlar uzak dursun, direkt sıkılırlar. - - - spo - - -en son birdman filminin başında aralıksız 15dakika süren sahneyi görünce oha demiştim. bu gibi çekimlerde hep mekanik arızalar olursa beklenmedik birşey olursa diye gerilmeye başlıyorum. dile kolay yarım saat yol almışsın mesela, kamera pat diye kapanıyor düşünsene. mesela sonne, boxer'dan ağzındaki sigarayı istedi, aldı ve tam ağzına götürürken istemeden yere düşürdü. işte o anda kameraman hemen boxer'i çekmeye başladı. yani oyuncuların hatalarını doğaçlama kapatma şansı var ama kameraman bi tökezle bi yuvarlansa gel de toparla. işin teknik boyutunu geçersek genel anlamda filmi beğendim, zaten avrupa sineması hastasıyımdır. başroldeki frederick lau isimli elemanı da direkt "die welle" filminden tanıdım. orada arıza bir genci oynamıştı. izlemediyseniz o filmi de şiddetle tavsiye ederim. (bkz: die welle)victoria' nın (laia costa) daha önce hiç bir filmini izlememiştim, imdb sitesinden baktım genelde dizilerde oynamış. bana göre güzel görüntü veriyor ben çok beğendim yani insanın peşine takılası geliyor, zaten film boyunca victoria'nın yanındaki sessiz arkadaşı gibiyiz. o nereye biz oraya. tabi genel olarak bu ülkedeki kızlar olsun erkekler olsun hiç kimse öyle serseri geçinen dörtlünün peşine takılmaz, direkt uzaklaşırız. elemanların arıza bi dünyası var çok net belli ediyorlar. victoria'nın neden bu dünyaya adım attığını ise anlamak zor değil. 4 aydır berlinde tek başına yaşayan bir ispanyol. almanca bilmediği için almanlarla iletişim kuramıyor. almanlar da ingilizce konuşma gereği duymuyorlar. haliyle victoria yalnızlıktan bıkmış bir arayış içinde ve club çıkışında ilk defa bir grup alman genç ile arkadaş olma ihtimali doğuyor. o da peşlerine takılıyor. benim tek olumsuz eleştirim, daha iyi diyaloglar hazırlanabilirmiş ama 120 dakika boyunca hangi sahnede hangi konuşmaları yapacağını hatırlamak kolay olmasa gerek. bu da filmin genelinin doğaçlama ilerlemesine neden olmuş. son olarak soygun esnasında arabanın istop ettiği sahnede ben oturduğum yerde panik oldum. birazdan gelecekler ve araba çalışmıyor. anahtarı da yok ki çalıştırasın. yani izlerken epey gerildim. korku filmi izlerken bu kadar gerilmiyorum yeminle. bir de banka soyuyorlar hepi topu 50bin euro. yani o kısım bana az gibi geldi. koskoca mafya babası da bana 10bin verin yeter diyor. yaa bırak hiç inandırıcı değilsin mafyacan.- - - spo - - -en başta söylediğim gibi, özellikle festival filmi sevenlere hitap ediyor ve sıkılmadan izleniyor. sizi bilmem ama ben çok beğendim.
(strobist - 18 Aralık 2015 02:52)
direkt spoilere giriyorum baştan uyarayım.- - - spoiler - - -imdb sitesinde okuduğum kadarıyla, bankadan kaçış sahnesinde victoria'nın arabayla gitmesi gereken bir güzergah varmış. şimdi bunlar genel olarak aynı muhitte dönüp durdukları için gittikleri her yerde ekipler hazır bekliyor, set arkası dağınıklığı vs var tabi. neyse kızımız kaçış sahnesinde yanlış yola sapmış. işte o anda aracın içindekiler gerçekten panik olmuş. gittiği yönde her an bir set arkasına denk gelebilirlermiş. bu nedenle arka koltukta oturan oyuncu hemen aşağı doğru kaymış, kamera da aşağıdan onu çekmeye başlamış ki, dışarıdan istenmeyen görüntüler kadraja girmesin. zaten hatırlarsanız o sahnelerde arabayla bi süre geri gidiyorlar ama seyirciye çaktırmıyorlar tabi.ayrıca aynı tek planı farklı günlerde üç dört defa çekmişler. en iyi hangisi olduysa onu seçmişler. zaten şu olayı tek seferde başarmak hiç kolay olmasa gerek.- - - spoiler - - -bu da böyle bir çekim arkası detay işte.
(strobist - 3 Ocak 2016 21:11)
-spoiler içerir-- film hakkında biraz ön okuma yaptım ve öyle izledim. giriş sahnesinde o club’ın flaşör ışıkları ile hızlıca içine girdim. müzik de güzeldi, ortam davetkardı. victoria barmene yaptığı küçük flört denemesinde duygusal olarak da yanına çekti beni. insana dair gerçekçi minik mizansenler beni hemen yakalar, yakaladı yine.- tuvalet sırasına girmediği için azar yedi alman ablalardan. sonra inanır mısınız sen o kadar dans et, üzerine iç, tuvalete gireme ve iki saat yirmi dakika boyunca böyle bir koşturmacanın içinde ol ve tek bir anında hala tuvalete girmemiş ol, o idrar torbası patlar. filmle ilgili kaşıyan şeylerden biri buydu.- o club çıkışı, oradaki erasmusvari diyaloglar, berlin’in sadece berlin sokaklarında yaşanabileceğini iddia eden çetemiz ve oluşan gerçekçi ortam artık inandırıcılık duvarımı yıkmış, filmin temposuna beni hooop diye alıvermişti.- ara ara “vay anasını kesmedik hala, trick falan da yok bildiğin yürüyor gidiyor kamera helal olsun” yabancılaşmaları, bunu kesin şuna anlatmalıyım iç sesleri eşlik etse de devam etti film.- çatıda hapse girip çıkma konusu açıldığında bile böyle bir filme evrileceğini anlamamıştım saf saf. hatta düşünüyordum artık trend bu galiba, geçmişte kalan bir travma, onunla yüzleşen insanlar, bu yüzleşmenin değiştirdiği öykü ve çözülme. önümüzdeki yaşayacağım 40-50 yılda bu formülde filmler izleyeceğim sanıyordum. öyle değilmiş bu, valla değilmiş.- kızın piyano çaldığı kafe sahnesi, müzik, kızın geçmişteki başarısızlığını anlatışı, adamla bir türlü bir tık öteye gidemeyip askıda kalma halleri yine filmin duygusal ve dramaturjik haritasının belirgin köşe taşlarını yerine koyuyordu. sonne, victoria’nın piyano çalmasının ardından “hayatım boyunca böyle bir şey duymadım” minvalinde bir şey derken içimden “ben de” diyebildim. o an orada olan o deneyime bizi de ortak etmesi, aynısını bize de yaşatması ıssız adam’da taş plaktan çalan “anlamazdın anlamazdın” sahnesinin çooook ötesinde bir sahiciliğe taşıdı beni. ve biz hala kesmedik, hiç de kesmeyecektik artık ikna olmuştum buna- olaylar gelişip o kapalı otoparkta kızın rehin olma ihtimali doğduğunda artık, teknik, dramaturji, senaryo yapısı vs hiçbir şey kalmamıştı elimde. tek cümlem “allahım bu insanlara bişey olmasın noooolur” kıvamına gelmiştim. aldın yönetmen beni eline, buyur dedim, teslim ettim kendimi. son sahneye kadar devam etti bu teslimiyet. çocuk sahibi olmamdandır sanıyorum o bebeğin orada öylece dururken bunların onu çıkış için kullanmalarını görünce “orrrospu çocukları bırakın lan minicik bebeği” dedim. dedim valla şimdi şaşırıyorum ama izlerken dedim.- ezcümle bu yolculuğu yaşattı. bu yolculuğa benzer yolculukları da insanlara yaşatıyor ki bunca beğeni, bunca eleştiri topladı. ayakta alkışlıyorum tüm ekibi. film biter bitmez ekran karardığında jenerikte ilk olarak kameramanın ismini yazmalarını da minik bir tebessümle aldım. sevdim bu saygı duruşunu.- şuraya da nasıl çekildiğiyle ilgili denk gelmiş birinin koyduğu kamera arkasını da ekleyeyim de bir katkım olsun..https://youtu.be/c_vjtxzybci-spoiler içerir-
(ok pazartesi - 7 Ocak 2016 17:05)
bir film düşünün ki son jeneriğinde yönetmen değil, yapımcı değil, oyuncular da değil ilk olarak kamera operatörü yazsın. hahikaten son yıllarda sinemaseverler olarak biçim ve teknik ağırlıklı sinemasal deneyimler yaşamaktayız. geçen sene birdman'in ondan önce de gravity'in yaptığı gibi.victoria, imdb notlarında da yazdığı gibi 15 sayfalık bir senaryaya sahip olup diyalogların çoğunu oyuncularının yaptığı doğaçlamarla oluşurmuş bir film. dolayısıyla karşımızda karakterlerinin analizini yapan ya da sabaha kadar süren yüksek tansiyonun bize farklı bir metodla aktarımını yapan bir hikaye yapısı yok filmin. açıkcası böyle bir amacı da yok. filmin halihazırda en büyük kozu çekim tekniğindeki akıl almaz cesaret ve aynı derecedeki olağanüstü doğal oyunculukları.--- spoiler ---ispanyol victoria'nın almanyaya geldiğinden beri tek arkadaş dahi edinemediği berlin'in herhangi bir gece klübünde başlayıp tanıştığı yeni kişilerle neredeyse berlin'in tüm caddelerini arşınladıkları heyecan dolu filmde olayları onun gözünden seyrediyoruz. mizansen planlaması ile ilgili olarak söylemek istediğim şeyde filmin bunu "mükemmeliyetçiliği" bir kıstas alarak yapmaya çalışmıyor olması. şöyle ki birdman örneğinden hareket edersek; orada filmin tematik hikayesine de destekte bulunan bir biçim tercihi vardı ve teknik gösterişçilik orada ana yapılardan biriydi. victoria ise daha aktüalite bir tarza sahip. bu bakımdan görüntünün sabitlenmeye çalışırken ufak titremelerine devam etmesi, focus'un zamanlaması gibi ufak nüanslar dramatik anları tabiri caizse bu amatör yaklaşımla daha da hoş bir hale getirmiş.--- spoiler ---oyunculuklarda hepsi birbirinden başarılı performanslar seyrediyoruz ki işin içine doğaçlama da girdiği için bu izlenim role adapte olmaya çalışmaktan çok role bürünmeye zemin hazırlamış. bu bakımdan ilk kez seyrettiğimiz laia costa, frederick lau, franz rogowski ve burak yiğit çok iyi iş çıkartmışlar. finaldeki tüm gecenin yorgunluk ve tükenmişliği victoria'nın uykusuz yüzüne tamamen yansımıştı ve enfes bir andı.açıkcası sinema bir ticaret formuna iyiden iyiye büründüğü için etrafımızda çok fazla çizgi roman uyarlaması, çok fazla remake, çok fazla bilindik biyografi anlatıları ve çok fazla edebiyat uyarlamaları var. dolayısıyla victoria bu günlerde bize cesur yaklaşımıyla dahi keyifli bir sinema "deneyimi" sunmaya inanılmaz müsait bir iş. kesinlikle seyredilmeli.son olarak "abi kusura bakma".
(umutsaoirse - 17 Ocak 2016 22:00)
youtube'da soygundan sonraki apartmanlar arasındaki kovalamaca sahnesinin bir vatandaş tarafından kayda alındığı bir video buldum. hemen siz sinema severlerle de paylaşayım dedim. bu kadar da harika bi insanım.https://www.youtube.com/watch?v=c_vjtxzybci
(greyback - 24 Ocak 2016 16:30)
yalnızlığın tek başına olmaktan ziyade insanın ilk fırsatta neye, ne kadar çabuk bağlanabileceğiyle alakalı olduğunu anlatan film. bu yüzden sadece tek sekanslık çekimleri değil içeriği de fazlaca başarılı olan film.
(minotauros - 1 Mart 2016 00:27)
Yorum Kaynak Link : victoria