Cosmopolis ' Filminin Konusu : Don DeLillo’nun çok satanlar listesinden uzun süre inmeyen “Cosmopolis” isimli romanınından Uyarlanan Film. Manhattan’da limuzininin içinde çeşitli olaylar nedeniyle mahzur kalıp ve 24 saatini arabasında geçirmek zorunda kalan bir adam ve karısının hikayesine odaklanıyor. Multimilyoner kahramanımız Robert Pattinson arabasının içinden hem parçalanan hayatını düzene sokmaya çalışır, hem de işlerini yürütmeye çabalar.
Eastern Promises(2007)(7,6-213933)
A History of Violence(2005)(7,4-212188)
Dead Ringers(1988)(7,3-43047)
Videodrome(1983)(7,3-73090)
Naked Lunch(1992)(7,1-43164)
eXistenZ(1999)(6,8-86471)
M. Butterfly(1994)(6,8-9281)
Scanners(1981)(6,8-51495)
Spider(2002)(6,8-37857)
Crash(1996)(6,4-47194)
A Dangerous Method(2011)(6,4-91973)
Maps to the Stars(2014)(6,2-34260)
bir don delillo romanı. bu yıl david cronenberg tarafından filmi çekilecekmiş. ve henüz kesinleşmese de robert pattinson, eric packer rolü için en büyük adaymış.marion cotillard ve paul giamatti ’de film için adı geçenler arasındaymış.edit: imla.başka bir edit: -mış'lı -miş'li cümleleri kullanmamızın bir anlamı kalmamış zira film onaylanmış.*film bilgilerine şuradan ulaşabilirsiniz.yeni yine yeniden edit: oyuncu kadrosu değişmiş bir film diyebiliriz. marion cotillard ve artık kadroya dahil değil. keira knightley'nin bu filmde olması onaylanmış ama pek de güvenmemek lazım çünkü bu kadronun üçüncü değişimi. değişmeyen tek isimse robert pattinsonsekiz yüz altmış birinci edit: keira knightley'nin de bu filmde oynamayacağı kesinleşmiş.uzun bir aradan sonra gelen edit: oyuncu kadrosu hemen hemen tamamlanmış. jay baruchel, paul giamatti, juliette binoche, sarah gadon filmde yer alan bazı oyuncular.
(mad madame - 8 Ocak 2011 17:57)
ilk teaserı yayınlanmıştır. umarım a dangerous method kadar boktan olmaz. bekliyoruz.edit: posteri görünce editleyesim geldi entariyi. posterdeki "cronenberg, pattinson, cosmopolis" bana (ve eminim çoğu kişiye) "kubrick, cruise, kidman, eyes wide shut"ı hatırlattı. stanley kubrick'in yönettiği eyes wide shut adlı gerilim filmi de bu şekilde pazarlanmıştı. yalnız pattinson bir cruise değil. ne onun kadar karizmatik, ne de onun kadar yetenekli. ayrıca ergenlerin ilahının sanki bir robert de niro şeklinde pazarlanması da beni rahatsız etti.
(sherlock holmes 90 - 22 Mart 2012 11:42)
gösterimden çıkmadan 2 gün önce izleme şansı bulduğum sikimsonik film. afedersin cronenberg ama yarrak gibi olmuş diyip yarısında çıktım gittim. beğenmediği filmin yarısında çıkıp gitmek mi ayılıktır, yoksa anlamadığı diyaloglara rağmen kendini zorla sinema salonunda tutan egoist kişi mi orasını tartışmaya gerek yok zaten.
(deadastronautinspace - 11 Ağustos 2012 15:08)
senin de, diyaloglarinin da, agirliginin da verecegin mesajlarinda ta amina koim diyerek izlerken beynimi akittigim film.
(ugurcan - 19 Ağustos 2012 19:16)
her saniyesinde metafor kusan film.* --- spoiler ---eric packer'ın korumasını öldürmesi "devrimler kendi çocuklarını yer" sözünü hatırlattı, yani kapitalizmi koruyanların kapitalizm tarafından ilk yok edilecek grup olduğu mesajını vermek istemiş olabilirler. gerçi istememiş de olabilirler, bilemedim ya, delinin biri kuyuya bir taş atmış işte..--- spoiler ---
(goldenbrown - 22 Ağustos 2012 22:28)
daha önce hiç bi filmi bitirmeden sinemadan çıkmamış biri olarak araya kadar bile dayanamadan sinemadakilerin çıkardığımız gürültüye küfredeceğini de göze alarak arkadaşımla çıktığım film olmuştur, yıllardır cevaplayamadığım "insanlar bi film bitmeden nasıl çıkar?" sorusunun yanıtını da buldum sayesinde.
(dumf - 25 Ağustos 2012 13:00)
ben bu "filmin yarısında çıkma" hadisesini mübalağa sanatı sanıyor idim, benim gittiğim salonun yarısı filmin yarısında çıktı ya lan.neyse, bence film güzel. "ne meşaz veriyor bu film?" derseniz naçizane şunları söylerim:--- spoiler ---"schumpeteryan bir film" olarak özetleyebiliriz filmi sanırım. komünist manifesto'nun ilk cümlesinin ("avrupada bir hayalet dolaşıyor, komünizmin hayaleti") ve bakunin'e ait "yıkma dürtüsü yaratıcı bir dürtüdür" mottosunun filmde kapitalizme uyarlanması, joseph schumpeter'in inovatif kapitalizmin nihayetinde sosyalist bir düzene varacağı şeklinde özetlenebilecek teoremine yaslanıyor.filmde limuzinli ultra-kapitalist ile onu öldürmek isteyen (yine manifestodan alıntıyla "mezar kazıcısı") proleter'in ortaklaştığı noktaya dikkat: "asimetrik" prostat. filmin başından sonuna estetiğinin de "asimetri" üzerine kurulu olduğunu tespit etmek zor değil: meşru eşinden gayrı her kadınla sevişebilen, kendini korumakla yükümlü adamı öldüren erkek karakterimiz, her maksat için kullanılan ama ulaşıma yaramayan limuzin, monolog olarak akan diyaloglar vb. vb.. esas oğlanın berbere meğer saçının bir tarafının kesilip diğer yanının kalması için gitmesi de işin "sürprizi".pekiyi ne diyor film? adam smith'ten bu yana "bireysel çıkarı için hareket eden bireyin aslında gizli bir el vasıtasıyla toplumsal fayda sağladığı" argümanıyla meşrulaştırılan kapitalizmin esasen o gizli elini -prostat muayenesi sahnesi gibi- en mahrem yerlerimize kadar soktuğunu, ne idüğü belirsiz sentetik bir toplum, sentetik bir dünya yarattığını, bu gidişin yıkıma doğru bir gidiş olduğunu. dolayısıyla bir asimetri var: gelişmeye çalışırken kendi kendini yıkan kapitalizm.ama bunu yaparken kullandığı dil öylesine bütünlüksüz ki, eğer sinema manyağı veya anti-kapitalist söylemlerin hastası değilseniz, takip etmesi oldukça zor bir film olmuş gerçekten. hele ki berber ve sonrasındaki apartman diyalogları sabırları zorlar nitelikte. o ilk yarıda çıkanlar bi de ikinci yarıya kalsalar sanıyorum sinemayı ateşe falan verebilirlerdi. ama cronenberg böyle bi adam be hacılar, bi filme gitmeden önce de bi zahmet bakıverin yönetmeni kimmiş, daha önce neler çekmiş, ne yorumlar almış diye. "aa tvaylayttaki çocuk oynuyo" diye filme giderseniz bazı şeyler olmuyo tabi.--- spoiler ---not: atom fiziğine de, mühendisliğe de lanet olsun.
(sakarkral - 27 Ağustos 2012 14:13)
30 yaşındayım, ninja kaplumbağlar'ı, evde tek başına'yı falan sinemada izlemiş bir adamım, düşünün yani, takriben 23-24 senedir sinemaya gidiyorum, film izliyorum, şimdiye kadar hiçbir filmden paraya kıyıp da çıkmamışımdır. uyuduğum filmi ise hatırlamıyorum.kitap uyarlamasıymış sanırım, bu filmi uyarlayanın da, çekenin de, oynayanın da ben ta mınakoyayım. imdb puanı 8.1 diye gördüm sinemalar.com'dan, ona aldanıp gittim, şimdi, imdb'den baktım 6 gözüküyor. sinemalar.com'un da ta mınakoyayım.öyle bir film yani, yarısında çıkarak milli oldum, izlediğimin yarısında da uyudum, limuzinde falan 1-2 sevişme sahnesine gözüm takıldı ama nafile, 30 lira * verip uyudum lan resmen, ayıptır, günahtır.
(izaleisuyuu - 28 Ağustos 2012 00:44)
the catcher in the rye kitabinda holden hep goller donunca icindeki ordeklerin nereye gittigini merak ederdi, tabii artik zaman da dunya duzeni de degisti ve milyarderimiz michael sehirdeki bu kadar limuzinin gece nerede durdugunu merak etmeye basladi.
(x o x - 29 Ağustos 2012 00:28)
cronenberg postmodern edebiyatın önemli isimlerinden don delillo'nun cosmopolis isimli romanı ile kendi kişisel yönetmenlik serüveninin amerika durağında çektiği filmlere devam ediyor. cronenberg'in yeni dönem filmleri kendisinin deformasyon korkusu döneminde yaptığı filmlerin ana motiflerini kendilerinde barındırmakla beraber meseleyi bilim kurgunun spekülatif düzleminden gündelik yaşantının gerçekçi düzlemine çekerek eski filmlerinden belli oranda ayrılmakta. bu filmlerden sonuncusu olan cosmopolis yönetmenin diğer filmlerinde yaptığı aile, birey, topluluk analizlerinin kapsamını genişleterek meselenin merkezine ülkeyi, daha doğrusu ülke ile özdeşleşen ama esasında tüm dünyayı ilgilendiren kavramları yerleştiriyor.filmde milyarder iş adamı eric packer limuzini ile saçını kestirmeye gitmek için yola çıkar ama amerika başkanı’nın şehre gelmesi ve ünlü bir sufi rap sanatçısının ölümü yüzünden keşmekeş halindeki trafikte ilerlemesi beklediği kadar kısa sürmeyecektir. buna ilaveten anarşi eylemleri düzenleyen grupların da etkisi ile packer’ın yolculuğu beklediğinden daha uzun ve çetrefilli olacaktır. bu yolculuk sırasında packer’ın karısı, şirket çalışanları ve tanıdığı diğer insanlarla olan ilişkisi ve dünyadaki olayların packer’ın multimilyarderlik hayatına nasıl etki etttiği seyirciye aktarılacaktır.packer bilgiye, bilmeye kutsiyet atfeder adeta. ona göre her şeyi bilmek, kontrol altında tutmak kendi dünyasının kararlılığını korumak anlamına gelir. zaten yuan'ın hareketini öngöremediği için tüm dünyasının değişmesi bunu kanıtlar niteliktedir. yeni milenyumda her şey birbiri ile o kadar ilişkilidir ki bu dünyada olası değişimleri öngörmeye yarayacak olan bilgi artık dünyanın en değerli cevheri haline gelmiştir. insanların akıbeti onun nasıl işlendiğine bağlıdır. bu yeni bilgi dünyasında yaşayan insanlar esasında kendi içinde tutarlıymış gibi duran ama dışarıdan bakıldığında (eğer sistemin dışına çıkmak mümkün olursa) aşırı tuhaf olduğu aşikar bir sistem içerisinde yaşamaktadırlar. diyagramlardan, göstergelerden ibaret varsıllıklarının ve kapitalist sistemin tüketicisinin kaderi olan "kendi kendini tüketen tutku"nun sonunda iflas ettirdiği haz merkezlerinden muzdarip insanlar bu yeni dünyanın aktörleri konumundadırlar.milenyumun insanlarının asla içinde bulundukları anı var edemediklerini ve sürekli olarak muğlak bir gelecekte var olan mutluluk ve refah umudu ile yaşadıklarını görürüz. artık onlar için şu anda sevişmekten, bir sanat ürününden veya başka bir şeyden haz almak mümkün değildir. saniyenin milyarda biri gibi bir sürede meydana gelen olayların uyaranları ile muhatap olduğu için hissizleşen insan artık hazzı kaybetmiş durumdadır. yine cronenberg'in ballard'ın romanından uyarladığı crash'te de hazzı kaybetmiş insanların libidinal enerjilerini temsil eden arabaların trafikte kaldığı, seksüel enerji temsili trafik akışının düşük hızlarda seyir ettiği zamanlarda olduğu gibi cosmopolis'te de packer gerçekten arzuladığı şey olan "saçını kestirme"nin peşinde bir yerde başka bir yere gitmeye çalışıyor ama sorun şu ki onun hazzına ulaşmasını sağlayacak olan limuzin trafikte sıkışıp kalmış durumda.kalbini bile ancak periyodik doktor muayenelerinden birinde o da monitör yardımıyla görebilen, eski zamanların aristokratlarının sanatı himaye edişinin de ötesinde bir ihtirasla satılık olmayan bir şapeli satın alma peşinde koşan, seksüel deneyimden sonra şoklanarak bir şekilde yaşadığını hissetmenin peşinde koşan, dijital göstergelere mahkum olduğu bir hayatın içinde gerçek bir şey deneyimlemek adına kendini ve başkalarını vurmaktan çekinmeyen eric packer kendini croneberg'in sıklıkla kullandığı bir "faydalı kaos" ortamında bulur. bu kaos ortamında kendisini tehdit eden kişi ile yüzleştiği final sekansı da muhtemelen filmin en başarılı kısmını oluşturur. ilk bölümde kafkaesk yapıyı yaratmak adına düşen temponun (ki her şeye rağmen bu kadar düşük olmaması lazım gelirdi) telafisini yapan ikinci bölümün en dikkat çekici anı olan "sıçan"ın evinde geçen final sekansı akla wall street işgal eylemlerini ve dolayısıyla da kapitalizmin yaşadığı periyodik krizleri getiriyor. hiçbir şekilde sisteme eklemlenemeyen ve sistemi çürümüş buluyor oluşundan çok sistemin bir parçası olamadığı için ona öfke duyan çalışanların büyük patrona söyledikleri "beni kurtaracağını düşünmüştüm" sözü sosyal hayatı tüketici gereksinimlerine göre şekillendiren ve o tüketici gereksinimlerinin yerine getirilmesi sonucunda mutlu olunacağı hayalini pompalayan kapitalist sistemin başarısızlığı karşısında "sayısal değerlerin tanrısı"na duyulan hayal kırıklığının ifadesi olarak tüm filmi özetler. geçen milenyumun "baba bizi neden terk ettin?" veryansının içerdiği hayal kırıklığından sonra yeni milenyumun hayal kırıklığı da sanırım bu sözlerle dile getirilmeye devam edecek.http://biletsiz.com/david-cronenberg-cosmopolis/
(setheleh - 1 Eylül 2012 19:24)
bu bir film değil. görsel bir metin. bu nedenle iyi bir film değil zaten. lakin, modernist eleştirmenlerin "sorulan sorular havada kalmasın" beklentisine istinaden şunu diyebilirim: bozkırda geçen dandik iran filmleri izleyin.
(mutereddit tedirgin - 7 Ekim 2012 23:02)
büyük iskender'in mirasıdır."ben dünya imparatoru olacağım; bir site kralı olarak kalamam, o, babam philippos'tu." diyerek makedonya'nın dışındaki dünyayı fethe kalkışan iskender, iktidar denilen kavramın 2 unsurdan oluştuğunun da farkındaydı: 1.şiddete dayalı güç 2.itaat eden zümrenin rızası. 1.sini savaş meydanlarında elde ettikten sonra, hükümdarların eteğini öptüren şeye sıra gelmişti. işgal ettiği topraklarda yaşayan halkların ona karşı gelmemesini, onun zayıf anını fırsat kollayarak her an isyana hazır beklememesini sağlayan iktidarın ikinci unsuruna.bir insan, başka biri tarafından yönetilmeye neden izin verir? kendinde olmayan bir şeyi onda görürse, yani onda yol gösterecek, önderlik edecek bir potansiyel görürse. ama insan tam anlamıyla kusursuz değildir, kusursuz olabilmesi için sınırları, zaafları olmayan bir varlık olması gerekir. eğer böyle bir varlık varsa da aynı havayı soluyan basit bir varlık değil tanrı olabilir ancak; ve tanrı kusursuz olmalıdır; her şeye gücü yetmelidir; bütün sıfatların en mükemmeline sahip olmalıdır. ki bilinemez olanı bilebilsin; "adaletine" güvenilsin. tanrının adil buyruklarına ve eşsiz aklına ulaşmak için onun izin verdiği ışığa sahip olan, bir temsilcinin ise ancak eteği öpülür ve emirleri yerine getirilir. ona rıza gösterilir.iskender, bu "rıza"yı, logos'la sağladı. hellenler'in barbar (yani yunanca bilmeyen) olarak gördüğü, hocası aristoteles'in "barbar oldukları için köle olmaları doğaldır" dediği insanlara dönüp "hepimiz o kusursuz tanrının çocuklarıyız! hepimizde ona ulaşacak ortak akıl * var! bu yüzden kardeşiz!" dedi. bu stoa felesefesiydi. ve stoacı görüşün siyasal sonucu da sitenin aşılmasıydı yani : cosmo-polis'ti.
(kumesizsoyutidealist - 12 Ekim 2012 00:58)
semazenler haricinde elle tutulur yanı olmayan ve sıkıntıdan patlamama neden olan film...yok millet anlamamış ondan bok atıyomuş! bi git la, bi git... şu filmde oynayan oyunculara, '''filmin konusu ne diye sorsan'', yarısından fazlası kem kümden başka bir şey diyemez, o kadar da iddialıyım... the tree of life yemin ediyorum bunun yanında dünyanın en iyi filmlerinden biridir...
(tombikpasta - 13 Ekim 2012 18:51)
olağan üstü film--- spoiler ---doktorun köpek gibi arabanın camından kafasının sokulması.baş roldeki kapitalist dal yarrağın sağlık takıntısı olması her gün ultrasonda baktırması.götünde parmak varken bile, hala artist artist karizma yapmaya çalışması.neden belli olmayan yuan değerlenmesinin her şey etkilemesi,baş roldeki bu yarrak kafalının hiç bir şey hakkında fikri olmaması, ama her kesin ona büyük kahin muamelesi yapması.yaşadığımız hayatı bu kadar güzel anlatan bir film olamaz.doktor sahnesine kadar seyrettim, o kadarı bile mükemmel.sırf doktorun kapitalizm karşısındaki köpekliği yeter, mükemmel.--- spoiler ---bunların aynısı her gün yaşanıyor. mükemmel.sanat budur işte.
(xerodna - 23 Şubat 2013 20:34)
--- spoiler ---adamın saç tıraşına ihtiyacı olmaması ama takıntılı bir şekilde onu istemesi. daha yeni berberden çıkmış gibi pezevenk nesini kestiricen daha.limuzinine takıntılı bir şekilde bağlı olması, hareket halinde olmayı sevmesi ama trafikte hiç bir yere gidememesi.arabaya bir sürü para yatırıp şehrin en gürültülü yerlerinde ömrünü geçirip sessiz olmasını istemesi,ama şehrin gürültüsünden de hoşlanıp oradan enerji aldığını iddia etmesi.--- spoiler ---baş rol seçimi mükemmel.
(xerodna - 23 Şubat 2013 20:52)
evde izlerken yarısında çıktığım film
(jolly - 22 Nisan 2013 12:13)
laptopunun basinda starfucks macchiatosunu yudumlarken carrie bradshaw gibi "i couldn't help but wonder.." yerine "gecen gun dusundum de 70li yillarin dik yakali gomlekleriyle renkli broslar beraber yeni bir fuzyon ruzgarina mi isaret" gibi sacmasapan dertlere takilmis, sehrin gizli koselerini istanbul life kitlesine iyice bir yedirelim de daha istanbullu, daha kentli, daha sofistike, elegant, eklektik ve hiyar olalim kaygisinda sevim hanim programi. sanirim programin bicimlenme surecinde "urban life" cok sahane bir konsept ! diye eller cirpilmis, bir kadeh martini bianco ile inanilmaz pilot bolum iskeleti kutlanmistir. ortaya cikan ise daginik, burnu buyuk, yabanci, etrafinda olup bitene gucci gozlugunun arkasindan kor bakan, sapina kadar antipatik, ne boka yaradigi belli olmayan bir zaman kaybidir.
(prettymortal - 9 Haziran 2005 00:16)
bir cnntürk saçmalığı. türkiye şartları ve gerçeklerinden ne kadar uzak kalabiliriz denmiş de böyle gerim gerim gerilen türk kadınından apayrı bir model sergileyen bir kadın sunucu yapılmış, tam ona göre özenti konularla donatılmış. teklifim odur ki bu tür insanlar için ayrı bir kanal açılsın, orda yayınlansın, elit kesimden kardeşler izlesin, biz anlamıyoruz zira. ağır geliyor.
(lacking - 27 Ocak 2006 05:35)
cnnturk'te yayınlanan gercekten guldururken dusunduren program. dusunuyorsun o kadını oraya kim niye koymus, bu program ne ise yarar, ve o kadar ozenti sacmaliklar uzerine kurulmus ki program sinir icinde guluyorsun hah hah ha hoh hoh hoo.
(gone with the wind - 27 Ocak 2006 10:55)
yaşadığımız ülkenin acımasızlıklarından habersiz, en büyük korkusu çok beğendiği bir kazağı alırken kredi kartının aylık limitinin dolduğunu kasada öğrenmek olan, burnunu ya da göğüslerini artık beğenmediği için her an bıçak altına yatmaya razı, topuklu ayakkabılarından ötürü “istanbul'a sibirya soğukları geliyor” aksiyon macera filmine gerilimle bakan ve bu esnada yılın yarısını bilmem kaç santim karla kaplı dağlık arazide geçiren yurdum insanını hayrete düşüren, trendy, bestseller, son moda... her ne varsa bilincinde, sokakta düşünceliden öte gözlemci dolaşacak cesarete sahip, kendini kanıtlamış kadın silueti gerçek dışı mı sahi... korkarım.program yapımcısının kendinden emin sesi kulaklarımızın pasını alırken (?), her defasında farklı bir gündem ele alınıyor “o civarlardaki”. hitap ettiği kesim ve ele aldığı yaşam tarzı yüzünden sıklıkla eleştirilen cosmopolis, gazete sayfalarına da konu olmuş, yapımcımız o simitçi benim şu dolmuş senin “halkın” arasına karıştırılmaya çalışılmıştır. ve hatta “bakınız bilmem kim hanım simidi de sanki kırk yıldır kenarda köşede bulunan simitçi kafelerde takılıyormuş gibi ustalıkla yedi, üstüne bir de bir buçuk yeni türk lirasına pazardan kıyafet satın aldı" şeklinde bir yorumda bile bulunulmuştur. bu çabaların sonunda; kaçış yoktur. nihayetinde, şık bir kafede camdan dışarı buğulu gözlerle bakıp kahve yudumlanarak, masada bulunan dizüstü bilgisayar yardımıyla estetik operasyonlar masaya yatırılacaktır. hem, zaten estetik cerrahi de halkın arasına karışmadı mı canım, denerek...
(islak karga - 13 Şubat 2006 00:46)
Yorum Kaynak Link : cosmopolis