Süre                : 1 Saat 32 dakika
Çıkış Tarihi     : 03 Kasım 2006 Cuma, Yapım Yılı : 2006
Türü                : Drama
Taglar             : evlilik,Prag,Prag gezisi,Aşk,Orta avrupa
Ülke                : Danimarka
Yapımcı          :  Nimbus Film Productions , Zentropa Productions , Sirena Film
Yönetmen       : Ole Christian Madsen (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Kim Fupz Aakeson (IMDB)(ekşi),Ole Christian Madsen (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Mads Mikkelsen (IMDB)(ekşi), Stine Stengade (IMDB)(ekşi), Borivoj Navrátil (IMDB), Jana Plodková (IMDB), Josef Vajnar (IMDB), Milan Duchek (IMDB), Martin Dusbaba (IMDB), Thomas W. Gabrielsson (IMDB), Radim Kalvoda (IMDB), Nicola Meisselová (IMDB), Veronika Nová (IMDB), Irena Orosová (IMDB), Michal Rones (IMDB), Anna Veselá (IMDB), Lucia Vráblicová (IMDB), Edita Zákravská (IMDB)

Prag (~ Praga) ' Filminin Konusu :
Filmde evlilikleri çökmekte olan Christoffer ve Maja'nın, Christoffer'ın Prag'ta ölen babasının naaşını almak için bu şehre yaptıkları yolculuğu anlatılıyor. İki yakın ülkeden olmalarına rağmen kültürel farklılıklar ve bürokratik zorluklar ile dolu Prag gezileri, zamanla gerçeküstü bir kabusa dönüşüyor. Bu kabusun üstüne çatırdayan evliliğin sesleri eklenince romantik şehir Prag dayanılmaz bir hal alıveriyor. Christoffer rolünde Danimarka'nın en yetenekli oyuncularından birisi, festival izleyicisinin Susanne Bier'in etkileyici Open Hearts filminden hatırlayacağı Mads Mikkelsen var. Bu filminde de hafızalardan silinmeyecek bir performans gösteriyor. Scorsese'nin After Hours ve Visconti'nin Death in Venice filmlerinin etkisinden kurtulamayanlar için Prag kaçırılmaması gereken bir çalışma...


  • "gerçekten romantik şehirdir. buraya giderken "içicez, sıçıcaz, dağıtıcaz" falan diye düşünüyorduk. 4. günün sonunda hepimiz bir kafede şarap içip edebiyat tartışıyorduk... nasıl etkilediyse artık."
  • "(bkz: ya prag allahını seversen)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    gece yarisina birkac dakika var. vitus katedralinin önünde 5-6 kisi bekliyor. onlari gören birkac kisi daha acaba ne olacak diye durup bakmaya basliyor. kisa zamanda katedralin o süslü ihtisamli saatine dikilmis gözlerle gece yarisini bekleyenlerin sayisi neredeyse yüze cikiyor. hemen yanindaki cafede avrupa' da yedigim en leziz elmali turtayi yiyorum, kafami kaldirip bakmiyorum bile katedrale. masadaki diger kisi: "neden herkes oraya bakiyor, kesin birsey olacak, onu bekliyorlar!" diyor. kafami kaldirmadan turtami yemeye devam ediyorum. kamerasini calistiriyor, son saniyeler, herkes saate kitlenmis durumda. saat geceyarisini caliyor, hic ama hicbirsey olmuyor. "guguk kusu mu cikacak sandin, ne bekledin ki?" diyorum. "birsey olmaliydi, madem öyle niye beklediler?" diyor. "prag`da bir gece daha gecirdiklerini hissetmek istemislerdir." diyorum. anlamiyor. olsun prag, ben yine de seni seviyorum.

    viyana' ya benzetirler genelde, katilmiyorum.viyana basdöndürücü güzellikte bir kadindir. mis, pak...ölü bir kadin ama, öylece yatar cirilciplak. dokunsan teni buz gibidir.

    prag ise biraz daha kumral sanki, belki daha yosmaya yakin yüz hatlari var ama yasiyor mis gibi. arada göz bile kirpiyor. roma ya da sevilla gibi esmer, isveli, oynak degil ama, hafif kivrilmis dudaklari her an baska bir hikaye anlatmaya hazir.


    (okumamyokamaiyiyazarim - 22 Eylül 2006 03:10)

  • comment image

    şimdi ben bu şehirde öyle bir kazıklandım ki, aslında bunun sır olarak benle mezara gitmesi lazım ama ibret olsun, gençler yanmasın diye anlatacağım ..

    şehre trenle geldik, garda fazla euro bozdurmadık çünkü gardır, dezavantajlıdır dedik. bilet alacak kadar kron alıp şehre gitmeye karar verdik. şehre geldik, hostelin sokağını bulduk ve hosteli aramaya başladık. ama kancıklar ufacık yazmışlar hostel bridge diye göt kadar zilin üzerine, bulamıyorsun. iki kapı ötedeki dükkandaki adama sorduk "dede nerededir bu hostel" diye .. sormaz olaydık ......

    şimdi adamı kendimiz bulduk sokakta. 50-60 yaşlarında beyaz saçlı mavi gözlü şirin bir dede. onu geçtim adama kendimiz gittik sorduk yahu .. kıllanma ihtimalin yok. bir şehirde ilk konuştuğun adam dolandırıcı çıkar mı ? neyse, adam bize gösterdi uzaktan hostelin yerini, ama tam anlamadık. biz anlamayınca da adam "gelin ben götüreyim sizi, zaten çok yakın" dedi. işini biliyor şerefsiz, güven inşa etmeye başladı. +1 güven aldı bu hareketiyle. gerçekten de çok yakınmış hostel, sadece tabela filan olmadığı için ayırt etmek zormuş.

    neyse, geldik hostelin önüne. adam zili çaldı, yukardakiyle çekçe pis pis bir şeyler konuştular (tahminim odur ki "geldi bizim kerizler nıhaha" tarzı bir şey söyledi) .. yaşlı dedemiz bize döndü, "tamam geliyor bekleyin burada" dedi ve uzaklaştı biraz. bak işini bitirdi ve gitti. +1 güven daha. dede köşeden çayını içip bizi izliyor, ama hostelin sahibi gelmiyor. 2-3 dakika oldu, dede yaklaştı. "dışarda beklemeyin, bende buranın anahtarı var, zaten tanıdık yer" dedi ve bize hostelin içinde olduğu avlunun sokak kapısını açtı. bak anahtarla dış kapıyı açtı, +3 güven daha. bu avluda hostelden başka yerlerin kapısı da var ama, hostel de orada sonuçta, sevindik .. adam kapıyı açtı, "şimdi gelir hostelin sahibi hadi görüşürüz gençler" dedi ve arkasını dönüp yürümeye başladı. tam son anda döndü bize, "euro bozduracaksanız döviz bürolarından almayın, onlar komisyon alır, zararlı çıkarsınız" dedi ve ekledi : "ben buralardayım, bizden alın biz komisyon almıyoruz" ..

    tabi şimdi aslında bu noktada biraz kıllanmak lazım ama şu sebeplerden dolayı şüphelenmedik. ilk olarak biz prag'a giderken bizi uyarmışlardı aynı konuda, "döviz ofisleri çok komisyon alıyor, almayan bulun" diye. ikinci olarak, yaşlı dedemiz hiç ama hiç ısrar etmedi, lafını söyleyip gitti. meğerse bir bildiği varmış ..

    neyse, hostelin sahibi geldi, çıktık yukarı ücreti hesapladı. "yalnız, dedi, euro almıyoruz, kron only pls ltf tşk.." ancak saat de 5'e yaklaştığı için ofisler yavaş yavaş kapanırmış, kazık fiyatlar kalırmış, acele etmeliymişiz. tabbii ki hemen hostelin önündeki şeker dededen daha mantıklı bir seçim var mı ? yok. en karlı ofis bile 22 kron verirken 1 euro'ya bizim dede 25 filan veriyordu. "heralde kaçak olduğu için vergi filan ödemiyor o yüzden böyle karlı" diye kendimizi ikna edip dedeyi aramaya çıktık .. çıkmaz olaydık ..

    hemen aşağıda dedeyi bulduk tabii hemen. bir yere gitmiyor çakal, tecrübeli. 50 euro bozduralım dedik, adam dedi ki "ben zaten yüksek veriyorum, 100 eurodan aşağısını bozmam". tamam dedik nasıl olsa kullanılacak o para. adamın eline saymaya başladık euroları 20, 40, 60, 80, 100 diye. kendi elimizle verdik paracıkları iblise .. o da bize saydı kronları 1000, 2000, 2500 diye. teşekkür ettik hostele geri döndük.

    parayı ödemeye hazırlanırken bir anda cebimizden çek kronu sandığımız paraları çıkarınca hostel sahibi gerildi, "whats this?" filan dedi. demesiyle başımdan aşağı kaynar sular döküldü tabi .. paraya baktık, neredeyse 2 fontla filan magyar leva meva bir şeyler yazıyor pis pis. meğer mavi gözlü beyaz saçlı masum görünüşlü şeytanın dölü bize macar levası mı ne öyle boktan bir ülkenin parasını vermiş. tabii hemen koştuk aşağı adamı bulalım diye ama adam çoktan arazi olmuştu ..

    elimizde 2500 leva, boynumuz bükük, döviz bürosunun yolunu tutuk. 2500 levayı uzattım, "bu paraya ne kadar euro oluyosa ver kadın .." dedim. 15 euro çıkardı, biraz da bozukluk attı önüme .. işte 5 dakika içinde 100 euro 18 euroya dönüştü .. ben de ertesi güne kadar kendime gelemedim.. kaybettiğim paradan çok adamın zekasıyla bizi oracıkta oyuna getirip kendi ellerimizle paramızı adama vermemiz koydu .. şeytana pabucunu ters giydirecek plan gerçekten de kusursuz işlemişti ve bunu engelleyememiştim .. o zekiydi, biz değil; aldı paramızı gitti..


    (rwn - 18 Temmuz 2008 01:58)

  • comment image

    gördüğüm en güzel şehirdi. yeniden gitme planları yapmamak mümkün değil.

    viyanadan trene binmiş prag'a doğru giderken yol kenarındaki o ilginç kule prag'a az kaldığının işaretiydi ve şehre ulaştığımda akşam saat 7 idi, otele bavulları atıp sokağa kendimi attığımda 7,5 filan, farklı bir şehirde olmanın neşesi ve keyfi zaten bambaşka "turist mi olcan rezil olacan" düsturuyla etekleri savura savura old town square'e koştum. oradan charles bridge'e doğru ömrümün en astronomik en gotik ömrümün en fantastik yolunu yürüdüm ve köprüye adımımı attığımda başımı kaldırıp prag kalesine baktım. karluv most burası demek... bir adım daha. tekrar kafamı kaldırıp kaleye baktım. sanki kuleden devasa prag kralı çıkacak ve bana "eyyy türkkk şehrimden defoool!!!" diye gürleyecek gibi geldi. bir adım daha attım. karluv most burası demek... vay bee... sonra ürkekliğim geçti koşmaya başladım, jan nepomucky'nin yanına hopladım ve sırtımı köprüye verip bi sigara yaktım. oh. daha sonra bunu orada kaldığım 5 gece boyunca yapacak ve yanıma koşarak gelen görevlinin "lady!!! lady please!!! it is forbidden!" sözlerine gülümseyerek "oh so sorry." diyerek karşılık verecektim.

    köprünün solunda diğer yerlere göre oldukça pahalı olan bi mekan var ama gürül gürül suyu da bir tek orada duyabiliyorsunuz, charles bridge'in kıyısında, smirnoff ice içip suya bakarak firar dinleyip firar söyleyen benden başka şaşkın çıkmaz herhalde.

    yine köprünün solundan düz ilerleyince merdivenlerle inilen bir bahçe var bol sinekli. orada beatles ve pink floyd çalan bir abimiz vardı, bir kaç akşamımı da orada geçirdim. her yerime yapışan sinekler olmasa ağaçların arasında, nehrin kıyısında tek bir gitarla çalınan beatles ve pink floyd şarkılarıyla en güzel yer orasıydı.

    ayrıca biranın hakikaten sudan ucuz olduğu şehir, ortalama 20-25 krona bira alırken (ki bu 1€'ya tekabul ediyor) o bokuma benzeyen sular 50 kron filan. mojito 120 kron, smirnoff ice 80 kron. anlaşıldığı üzere sürekli sarhoş gezdim. nefis italyan restoranları vardı bana en uygun, pek tatlı fincanlar aldım rengarenk, kuklalara çok özendim ama param yetmedi :(( ehue bi dahaki sefere artık.

    girip çıkmadığım müze kalmadı sanırım en kolayı işkence aletleri müzesi zaten charles brdige'in dibinde, ben oradayken dali de oradaydı mest oldum şimdi buraya geliyor sabancı müzesi'ne bildiğim kadarıyla aynı sergi aynen buraya gelecek, jan saudek'i de yerinde gördüm mutluyum, komünist müzesi gereksiz pahalıydı girmedim ama tahmin ediyordum az çok ne göreceğimi komünizmden bu kadar illallah etmiş bir şehrin müzesinin "komünistler bize beyle beyle yaptı"dan ibaret olacağını. yahudiler tabi ki buraya da çöreklenmiş para basıyorlardı, 6 sinagog bi de üstüste binmiş mezarlık taşlarını görmek isterseniz diye, pırıl pırıl ışıl ışıl kiliseler muhteşemdi, love&passion diye bir sergi gezdim ki yüzyıl yüzyıl erotizmin nasıl ifade edildiğini izlemek çok keyifliydi, en gereksiz müze ulusal müze idi ahahah şehirdeki son 2 saatimde napiyim napiyim aa bi de ulusal müzeyi gezeyim diye girip mamutlar, mineraller, çek savaşçılara verilen nişanlar filan gördüm tam rezalet. neyse ki bina çok güzeldi ve durup dururken salonlardan birinde vals yapmaya başlayan iki kız beni neşelendirdi yeniden.

    sonuçta unutulmayacak ve mutlaka tekrar gidilecek şehir prag. herhangi bir şehirden istanbul'a dönmek üzere uçağa bindiğimde hep keyfim yerinde olur, ilk defa içim cız etti ne biçim de bırakıp gidiyorum böyle bir şehri diye. o kadar diyeyim.


    (sigata - 18 Eylül 2008 10:28)

  • comment image

    almanlar "altın şehir" derler prag'a. güzel şehirdir. çok turistik olduğu için her köşesinde bir müze, parayla girilen bir bina mutlaka vardır. prag'a geldik bütün müzeleri gezelim demeyin, çoğu para kaybı. (barbi bebek müzesi bile var). yine turistik şehir olduğu için, etraftan duyduklarınızın büyük çoğu 3-5 günlüğüne gezmeye gelen insanların, şansına gittiği/götürüldüğü yerlerde edindiği intibadır. prag'ın avrupa'nın en pahalı şehri olduğunu söyleyen bile var ya ben daha ne diyeyim. (prag ucuzdur)

    turistik gezi için gelenlere şehri özetlersek:

    prolog: yazının devamını okumadan şunları bilmeniz iyi olur

    - mapy.cz bu site ile şehirde her yeri bulabilirsiniz. ne nerede, hangi araçlarla gidilir hepsini öğrenebilirsiniz. kurcalayın.
    - idos.cz ulaşım için.. bulunduğunuz yeri ve gideceğiniz yeri yazarsanız size en optimize yolu çıkarır.
    - expats.cz çek cumhuriyeti'nde yaşayan yabancıların sitesi / forumu. çok kapsamlıdır. kısa süreliğine gelenlerin çok işine yaramasa da, buranın events kısmından etkinlikleri takip edebilirsiniz.
    - slovnik.cz çekçe sözlük

    1. iklim: ilkbahar, sonbahar ve yazın çok yağmur yağar, hazırlıklı olun. kışın çok soğuk olur, kışları biraz ankara'ya benzer

    2. döviz bozdurma: bu şehirdeki döviz bürolarının çoğu aynı cinliği yapar (o sarı siyahlı exchange'ler istisnasız yapıyor). dışarıda tabelada bir oran yazar, misal, 1 euro 24 kron. verirsiniz 100 euro'yu, bir bakarsınız 1800 kron almışsınız. e n'oldu 600 kron? o dışarıdaki tabelanın üstünde, dünyanın en küçük font'uyla "1000 euro üzeri değişiklikte geçerli" yazar. aslında içerde bir tabela daha vardır, orda 1 euro 19 kron yazmaktadır.. kazığı yersiniz, polis çağırsanız fayda etmez (çünkü illegal bir şey yok). italyanlar demir çubuklarla filan döviz bürosuna dalıyorlar o denli. az akıllı olun.
    - döviz bürosuna gidin.. 100 euro'yu gösterin. deyin ki "bunu verince tam olarak kaç kron alacağım". çoğunlukla gülümserler, tamam 2400 vereceğim derler. veya
    - şehir merkezinin, yani vaclav meydanı'nın bir paralel sokağında (müzeyi karşınıza alınca soldaki paralel) en yukarılara doğru (istanbul kebap'ın hemen karşısı) arap / rus exchange'ler var, turistik değiller, onlar doğru bozuyor.
    - yolda yanınıza gelen adama bozdurmayın. bu kadar saf olmayın.

    3. çekler: yeri bu başlık değil ama çok temel bazı şeyler prag'da da dikkatiniz çekecektir. özet geçersek, çekler genelde uysaldır. seslerini yükseltmezler, yükseltenler genelde italyan veya ingiliz'dir. o 3-2'lik futbol maçından sonra gelip "haketmediniz ama gene de helal olsun" diye elimizi bile sıkmışlardır, ki türkiyede olsa kan çıkar. evsizler çoktur, ama hepsi zararsızdır, yalnızca para ve sigara dilenirler, verin.

    - ayrica, dolandırılırsanız, restoranda kazıklanırsanız, kalabalıktan bunalırsanız muhteşem saptamalarda bulunup bütün çekler'e çamur atmayın. çek cumhuriyeti'nin diğer şehirleri, insanları farklıdır, hatta prag'lılara "onların burnu kalkıktır" diye yaklaştıkları da olur.

    4. şehiriçi ulaşım: core mevzulara girmeden önce ulaşımı da bilmekte fayda var.
    - bilet: bilet alırken, bir ucuz bir -kısmen- pahalı bilet vardır, pahalı olanı alın. ucuz olan 3-4 duraklık, diğer normal biletle ise bir kere okuttuktan sonra 90 dakika istediğiniz vasıtaya binebilirsiniz.
    - turist olarak gelenler için haftalık bilet var ama almayın. hesaplı değil.. normal bilet 28 kron, 5 günlük turist bileti 28 * 20 yani 560 kron civarı. günde 4 bilete denk geliyor ki bu küçük şehirde isteseniz de kullanamazsınız 20 bilet.
    - metro: 3 metro hattı vardır, hepsi birbiriyle kesişir, yani aktarma yapabilirsiniz. kaybolacak olursanız en yakın metro durağına gidip mustek'e gidin, orası merkez. 12'de biter metro.
    - tramvay: asıl ulaşım tramvay'dır, prag'ın her yerine vardır. 12'de biter, ama 12 - 6 arası gece tramvayları başlar. yani gece her yere ulaşılır.
    - taksi: karışık gibi gözükse de basit. yoldan taksi çevirmeyin, yüzde yüz kazıklanır 5 katı para ödersiniz. belediye olaya el koymuş, aaa taxi diye bir firma var. arıyorsunuz, ingilizce, adınızı kaydediyorlar bilgisayara (sonraki aramalarda adınızla açıyorlar). bulunduğunuz sokağı ve no'yu söylüyorsunuz, 10 dk sonra xx plakalı araç orada diyor, kazıklanmadan gidiyorsunuz. telefon no'su 222 333 22

    5. şehirlerarası ulaşım:
    - ana tren istasyonu hlavni nadrazi, aynı isimli metro durağı var, otobüs terminali florenc'te, aynı isimli metro durağı var. ryanair ve wizzair prag'a uçuyor.

    6. gezilecek yerler:

    rota üzerinden gidersek (ayrıntılarına girmeyeceğim, çok temel turistik bilgiler her yerden edinilebilir).

    - prag kalesi (bkz: prazsky hrad)
    --- gezmek ücretsiz, ama özel kısımlarına girmek ücretli. kaleyi gezip tekrar şehre inmesi takribi 3-4 saatinizi alır, görecek çok şey var. içerideki aziz george bazilikası'nı (bazilika sv. jirí) filan gezersiniz zaten de, "altın sokak" (zlatá ulicka) ilginç gelebilir, içinde ilginç ortaçağ dükkanları var.
    --- aşağıdan kaleye yürümesi zor geliyorsa 22 nolu tramvay ile pohorelec durağına gidin, kale girişi.
    --- kale denilen o bölgenin adı, surlar filan aramayın.
    --- altın sokak'a girenlerin zengin olacağına inanılırmış.
    --- altın sokak'ta kafka'nın ablasının evi varmış.
    --- guinness'e göre dünyanın büyük antik kalesi buymuş.
    --- kalenin içindeki vitrayların bazıları alfons mucha tarafından yapılmıştır.
    --- evet, jiri çekçe george ("r" üstü çizgili r). "yiji" gibi okunur.
    --- bazilikanın (o büyük kilise) girişine gelin, biraz uzaktan kapısına bakın. bütün o gotik gravürlerin arasında, kapının sağ ve sol üstünde iki dairede takım elbiseli adam heykelleri göreceksiniz. kiliseyi restore eden mimar amcalar kendi gravürlerini yaptırmışlar oraya.

    - malostranska: kaleyi geçip aşağıya indiğinizde malostranska namesti'desiniz. (namesti=meydan). burda da bir takım kiliseler, sokaklarda küçük galeriler ve charles köprüsü'nün girişi vardır, ama köprüye girmeden önce hemen solunuzda franz kafka müzesi var. prag'ın en gidilmesi gereken müzesi budur.
    --- müzenin önündeki işeyen adam heykelleri için: (bkz: david cerny). o üzerine işedikleri sanırım çek haritası.
    --- hemen o bölgeden tekne turları kalkar. hava uygunsa güzel oluyor.

    - charles köprüsü (karlov most):
    --- malostranska tarafından girerken hemen sağda zalim osmanlı heykeli var kaçırmayın.
    --- 10 metre ilerisinde solda parıldayan bir metal vardır, oraya el sürüp dilek tutuluyor.
    --- (bkz: #13889397)

    - charles köprüsü'nün sonunda köprü müzesi var. elzem değil. hemen karşısında, içeride konserlerin olduğu bir kilise (konserlerin ilginç olduğu söyleniyor). sonra bir sürü hediyelikçinin olduğu sokakta kukla tiyatrosu var, fi tarihinden beri don giovanni oynar. ama komik oyundur eğlenirsiniz. o sokaktan girince eski şehir meydanına çıkılır.

    - staromestske namesti (eski şehir meydanı / old town square):
    --- (bkz: astronomik saat)
    --- astronomik saatin tam karşısında kuleleri gözüken kilise tyn kilisesidir. bu kilise, disney kilisesi de denir, neden olduğunu merak ediyorsanız gece gidip ne kadar güzel göründüğüne bakın
    --- disneyland'da bu kilisenin 1e 1 örnek alındığı söyleniyor.
    --- tycho brahe'nin mezarı o kilisenin içinde
    --- kiliseye soldan giren sokakta solda kafkova kitapçısı vardır. orası kafka'nın babasının kasap dükkanıymış eskiden. (gidip tanışalım mı kafka'nin babasıyla demeyin... yeminle diyen oldu)
    --- yine aynı yerde sağda alfons mucha ve salvador dali sergilerini görebilirsiniz
    --- noel zamanı oraya alman usülü tezgahlar kurulur, dev çam ağacı dikilir. dünya kupası falan varsa da dev ekran kurulur bira tezgahları açılır
    --- meydandaki cafe'lerde içecekler normalin 4-5 katı pahalı olabiliyor. onlara sadece turistler gidiyor.
    --- yüzünüz tyn kilisesine dönükken solda meydandan çıkan bir cadde vardır. orası parizska caddesi, adından da anlaşılacağı gibi prag'ın en elit dükkanlarının olduğu caddedir. örnek verirsek, louis vuitton'un koca vitrininde tek 1 çanta duruyordu en son, fiyatı da 3 bin dolardı.
    --- aynı caddenin sonunda nehir görünür, nehrin karşısına bakınca devasa bir metronom vardır. komünist dönemde orada stalin heykeli varmış.

    josefov - yahudi mahallesi
    --- az önce bahsi geçen paris caddesine girip düz yürürseniz, 100 metre sonra solunuzda eski yahudi mahallesi vardır.
    --- bu bölgede çok eski bir sinagog, ibranice saat, ve dünyanın en ilginç mezarlarından biri var. (bütün mezar taşları üstüste dikilmiş, yer olmadığı için)
    --- hepsine giriş paralı. para vermek istemezseniz, mezarın arkasına dolanın sokaktan görünüyor mezar.
    --- oradaki karşılıklı 2 hediyelikçinin sahipleri ve çalışanları türk. izmirli.

    namesti republiky
    --- staromestka'da iken tyn kilisesinin sağından girerseniz namesti republiky'e çıkarsınız.
    --- güzel binalar vardır, barut kulesi'ni (prasna brana) görebilirsiniz

    - eski şehir meydanı'nda saat kulesini karşınıza alırsanız herkesin gittiği bir ara sokak görürsünüz. orası şehrin asıl meydanı olan vaclav meydanına çıkıyor. yol üzerinde seks aletleri müzesi var.

    vaclavske namesti: (bkz: wenceslav meydanı)
    --- burası şehrin merkezidir.
    --- eskiden at pazarıymış
    --- bir ucunda ulusal müze görülür. o müzenin önünde jan palach'ın sovyet işgalini protesto için kendini yaktığı yerde haç şeklinde küçük bir anıt vardır. gidin görün.
    --- meydanı ortasından bölen vodiçkova caddesinde sağda lucerna pasajı vardır. içinde ikinci kattaki cafe'yi ise şiddetle öneririm, merkezdeyseniz gidin bir kahve için.
    --- ulusal müze'nin önünde kahramanlığı simgeleyen at üstündeki kral heykelini göreceksiniz. lucerna pasajına girin, tepenizde bu heykelle dalga geçen atına ters binmiş kral heykeli var. yapan, yine, (bkz: david cerny)
    --- meydandan müzeye çıkarken soldaki alelade balkonlardan biri, sosyalizm'in yıkıldığının ilan edildiği balkon.
    --- aynı meydana gece giderseniz, burası aynı yer mi dersiniz. her taraf striptiz kulübü, yollarda müşteri çekmeye çalışan afrikalılar doludur.
    --- ulusal müzenin üst tarafı vinohrady bölgesidir. bu bölgedeki apartmanların hepsi italyanların. sosyalizm yıkılırken devlet üç kuruşa elden çıkarmış, çekler de "bir evim var ikincisini napayım" diye düşününce italyan cinler çöreklenmiş hepsine. şimdi bir evin kirası 1000 dolar üstü (apartmanlarda 12-14 daire var). 25 yaşında babadan kalma apartmandan 10bin dolar geliri olan piçler var yok değil.

    bu rota dışında görülebilecek yerler:

    - vyshehrad: nehrin diğer yanındaki kale. metroyla gidebilirsiniz. içindeki sanatçılar mezarlığı çok ilginçtir, gözünüz mezar görsün.
    - the dancing building
    - prag hayvanat bahçesi - dünyanın en büyük 6ıncı hayvanat bahçesi. çok vaktiniz varsa bir gününüzü buna ayırın sıkılmazsınız. hele çocuk varsa yanınızda çiftlik bölümünde zevkten çıldırabilir.
    - john lennon duvarı
    - brevnov manastırı (brevnovsky klaster) : şehre 20 dk olduğu ve görülecek 5 dk'lık yer olduğu için kimse gitmiyor ama vaktiniz olursa uğrayabilirsiniz. prag'ın en eski ve en büyük manastırlarından biri. en ilginç özelliği ise, çekoslavakya döneminde istihbarat servisinin merkezi olması.. bir sürü insan girip çıkmadığı için kanlı kilise de denir. (bkz: faili meçhul)
    - seks aletleri müzesi: demin sözü geçti, eski şehir ile vaclavak meydanı arasında.
    - işkence aletleri müzesi: nehrin orda
    - narodni divadlo (ulusal tiyatro): nehir kıyısında gezerseniz zaten göreceksiniz.

    tüyo: yazın geldiyseniz, havalar güzelken nehirde jazz boat olur. akşam açılır nehre, içi restoran, caz müzik çalınıyor. nehirde salına salına caz dinler, prag'ı seyreder içersiniz.

    7. yemek: prag restoranları barlarını anlatmadan önce muhteşem çek mutfağını bilmek iyidir.
    - çek mutfağı yoktur. italyan restoranına gidin.
    - çok zorlarsak, çek mutfağı et + lahana diyebiliriz. et yanına lahana, etin marmelatlı, ballı falan varyasyonlarının değişik isimlerde sunulması... lahana haşlama, lahana buğulama, lahana cızbız... lahana sıçarsınız.
    - eğer çek yemeklerinde çok ısrarcıysanız, seçenekler şunlar: domuz dizi (bildiğin diz), domuz kaburgası (bu güzeldir), kızarmış peynir (ucuz, lezzetli ama yağlı), hermelin peyniri (bunu turşu gibi yapıyorlar barda satılıyor. soğanla servis edilir). çok nadiren bulunur ama, drstakova çorbası (işkembe'den yapılır, burda da kadınlar iğreniyor erkekler seviyor). iskandinavlar gibi kan çorbası falan da varmış ama içmek nasip olmadı. (eksik kalsın zaten)
    - 7 cücelerden müteşekkül bu mutfağın pamuk prensesi ise budur: (bkz: medovnik) mutlaka deneyin

    8. içki: bu konuda haklarını yiyemeyiz. sağlamlar. prag'da bol bol için. ucuzdur. biradan bıkınca denemediğiniz bütün kokteylleri deneyin.
    - (bkz: çek birası) (bkz: #12398799) (bkz: becherovka) (bkz: absinthe) (bkz: fernet) (bkz: slivovice) (başlık yönlendirilmiş ama çekler slivovice derler, slivovitse okunur)
    - illa ilginç bir şey isterseniz, marketten ballı likör alabilirsiniz. med'le başlayan bir adı var.
    - su: diğer avrupa şehirlerinde olduğu gibi burda da su isterseniz gazlı gelir.. gazsız çekçe neperliva demek.

    9. servis: işte zurnanın zırt dediği yer burası. prag'a gelen çoğu insan servisten nefret eder. menüyü suratınıza fırlatırlar, ilgilenmezler, gülmezler, dükkan 6'da kapanıyorsa 6:01'de satış yapmazlar. herşeye hazırlıklı olun.
    - zamanında japon turistler arasında bir istatistik çıkarmışlar, bu insanların bir kez gidip bir daha istisnasız hiç uğramadıkları yegane şehir prag'mış. sebebini ise "gidip paramızla rezil oluyoruz restoranlarda" diye açıklamışlar. yerden göğe kadar haklılar.
    - ancak. çeklerin de anlattığı birşey var: 15 sene öncesi bu şehirde 1 tane yabancı yoktu. şimdi çek bulamıyorsun. 15 sene öncesi restoranda barda çalışan insanlara kötü gözle bakılırdı, işe yaramayan tayfa denirdi, özellikle eski kuşağın kafasında hala bu var. bu yüzden barda / restoranda çalışanlarda böyle bir psikoloji olabilir.
    - heryer böyle değil. çok da güleryüzlü, iyi servisi olan yerler var. aşağıdaki anlatılacak.

    10. restoran: yerlerine mapy.cz'den bakılabilir. bir çok yer var ama merkezden bir kaç öneri (yıldızlıları öneririm):
    * restaurace bredovsky dvur: (çek) çek yemeği tadıp çek restoranı havası solumak için buraya gidin. vaclavak meydanı'nın paralel sokağında. domuz dizi ve kaburga çok iyidir. fiyatlar uygun.
    * fama: (çek) en iyi çek lokantalarından biri. merkezde. memnun kalırsınız.
    - novomestski pivovar: (çek) en riskli restoran. çünkü yabancılara en rezil servis burda. zaten servisten nefret edenlerin çoğu da bir şekilde buraya gelenler. ama niye geliyorlar, birkaç yıl üstüste en iyi çek restoranı seçilmiş, aşağıya doğru inen mahzenlerde kurulmuş bir mekan. hakikaten otantiktir. tamamıyla çek yemekleri. (av eti, işkembe çorbası vs.) . kendi birasını üretir. merkezde.
    - u medvidku: (çek) prag'ın en eski tarihi yerlerinden biri. bu da pivovar, yani kendi birasını üretiyor. merkezde. geleneksel çek yemekleri. sırf bira denenmeye de gidilebilir, kendi bira menüleri var. merkezde
    - pivovarski dum: (çek) karlovo namesti'de. prag'ın en ünlü pivovarı bu galiba, rehberler falan turistleri buraya götürür. burada geleneksel çek yemekleri var ama asıl olay bira menüsü, muzlu bira, vay efendim dondurmalı bira.
    - druhej svet: (çek) (servis çok iyi) ulusal müzenin sağında. ben çok tipik bir çek mekanı/meyhanesi göreyim diyenler gitsin, çok ucuz, hiç yabancı olmaz. çekler arasında çok popülerdir.
    * modra zahrada: (blue garden) (italyan). çek istemiyorsanız, merkezdeyseniz hiç düşünmeden buraya gidin. mekan klas, yemekler güzel, fiyatlar çok uygun. zaten hep dolu olur. narodni trida'ya giderken sağda.
    - la casa blu: (şili) eski şehir meydanı'nın ordan gidiliyor. sahibi şili'li. güney - orta amerika yemekleri. daha ziyade içmeye gidilir ortamı iyidir. sigara içilmiyor.
    - himalaya: (hint) namesti republiky'de. güzel hint yemekleri. acıyı abartmayın çok acılı olabiliyor.
    - sphinx direk merkezde. karışık her türlü şey var, kebap bile yapıyorlar. yeri süper.
    - hanedan kebap: istanbul kebap'ın aşağısında. dik kesen yolda hemen sağda.
    - çin: her yer çin lokantası dolu birine girin.

    - prag'da burger king yalnızca 1 tane var o da ana tren istasyonunda. (edit: açıldı yenileri)
    - mc donalds'ı ise kızılay dağıtmış, sırf vaclavak meydanı'nda 3 tane var. mc donalds'larda kola yerine bira alınabiliyor.

    11. cafe:
    - (bkz: cafe slavia)
    - cafe louvre: 3 katlı, en üst kat güzel bir cafe. narodni trida'da. en alt katı caz bar, bill clinton gelip saksafon çalmış. cafe kısmı ise kafka'nın, albert einstein'ın takıldığı bir yermiş.
    - cafe lucerna : merkezde. vaclavak meydanını dik kesen tramvay caddesinde kocaman "lucerna" yazar, pasajın girişidir. o pasajda 2inci katta. piyano filan çalınır, ortamı çok güzeldir.
    - yazın gelirseniz, charles köprüsü'nün orada nehir kıyısındaki cafe'lere mutlaka uğrayın.

    12. bar / pub: prag turistik, hayatı da ucuz olduğu için gece hayatı coşmuş durumdadır. milyon tane yer var. eğer şehir meydanındaki turist-friendly kazıkçılar kralı yerlere girmek istemiyorsanız, şunları deneyin:
    - beer museum: adı bira müzesi ama normal bar. içinde bütün çek biraları satılıyor, kitap gibi bir menü geliyor.. tadımlık 5 biralı bir seçenek var onu deneyebilirsiniz.
    - cross club mutlaka gidin. artık makine parçalarından yapılma bir bar. metroyla merkeze 2 durak.
    - bar and books ilginç temalı
    - la casa blu: yukarıda restoranlar kısmında yazıyor.
    - fraktal: merkezde değil, sparta prag maçına gelmediyseniz yolunuzun asla düşmeyeceği bir yerde, üniversiteler bölgesinde. oturup sohbet etmek içmek için en güzel barlardandır. blues yapar bir zenci amca. hamburgeri güzeldir. manu chao, konseri sonrası buraya içmeye gelip doğaçlama müzik yapmış ayaküstü. (ama böyle anlatınca, hususi buraya giderseniz biraz hayalkırıklığı olabilir)
    - klasik çek mekanı bir yerde içmek isterseniz, restoranlar kısmında yazan druhej svet iyidir.
    - eğer yazın geldiyseniz, hava aydınlıkken insanların çoğu beer garden denen yerlerde açıkhavada içerler. en ünlüsü letna'dakidir, şehri yukarıdan görür.
    - gay bar: friends. narodni trida'da bir arka sokaktadır.
    - caz bar: çok var. avrupa'nın caz başkentlerinden olduğu için hususi caz turizmi var, başka ülkelerden konservatuar öğrencileri falan jam session yapmaya gelirler.. ama en ünlüsü eski şehir'deki agharta. (astronomik saat'e çok yakın karşısındaki sokakta)

    13. club / disco: gene milyon tane var, birkaçını sayarsak
    - lucerna: lucerna pasajındaki sinema cuma cumartesileri disko olur. sırf 80'ler çalar. tıklım tıklımdır.
    - roxy
    - bombay: direk old town'da, sora sora bulun. ufak.
    - harley's: bombay'in karşısı, bombay'den 3 gibi çıkıp buraya geçin
    - sasazu
    - mecca
    not: duplex, zlute lazne falan tamamen turistlere yönelik adi diskolardır, çok önermem.

    epilog: trivialar
    - prag'da sigara yasağı yok. yalnız bazı barlar kendileri uyguluyorlar. barlardan rahatlıkla alın sigaranızı aynı fiyat.
    - otobüs duraklarında sigara içmek yasaktır. zaten herkes 5 metre arkada içer.
    - cuma cumartesi akşamları, ingilizler stag party'e gelirler (bekarlığa veda). yolda yürüyen mini etekli, jartiyerli, kadın kılığında 15 erkek görürseniz şaşırmayın, ingilizlerdir.
    - daha önce de yazılmış ama, ilginç, yazları her taraf örümcek dolar.
    - evet sümkürürler. hem de yemekte falan.
    - hediyelikçilerde göreceğiniz gibi, turizm olayında kafka'nın etinden sütünden faydalanırlar. ama kafka'yı çek yazar olarak kabul etmezler, (yahudi, almanca yazmış) o yüzden pek de ilgilenmezler.
    - hediyelik alacaksanız, bira şampuanı, şarap sabunu falan gibi otantik ürünler satan dükkanlar iyidir.
    - prag'da 1inci lig seviyesinde 4 futbol takımı vardır, sparta prag, slavia prag, bohemians 1905, ve viktorya zizkov. bohemians 1905 çok sevilir. viktorya zizkov mahalli, başkanına paspal barlarda rastlayabilirsiniz. bir de eskiden dukla prag varmış.
    - nehrin kale tarafı sparta, eski şehir tarafı slavya'dır.
    - bütün manavlar bakkallar vietnamlı'dır. sosyalist zamanda sovyetler, ülkeler arasında işçi transferi yaparmış, prag'a vietnamlıları doldurmuş. sosyalizm yıkılıp avrupa birliğine girilince hepsi kalmışlar. yine de en büyük grup ukraynalılar'dır.
    - (bkz: #3972563)

    ek linkler (benim önerim değil ama daha da okurum diyenlere)
    prague's top czech restaurant


    (domno epotus - 15 Şubat 2010 22:22)

  • comment image

    dünyanın en dar sokağını barındıran şehir. iki apartman arasındaki bu daracık sokağın başında ve sonunda yayalar için kullanılan trafik lambasından birer tane bulunur. birine yeşil yanarken öbürüne kırmızı yanar. böylece bazen bir insanın bile sürtünerek geçtiği sokakta iki kişinin karşı karşıya gelmesi engellenir.

    http://media.tumblr.com/…mblr_lm6ggtg2qm1qgln3v.jpg

    edit: imla


    (lepistesizm - 11 Temmuz 2011 12:57)

  • comment image

    büyülendiğim şehir... insan kendisini gerçekten o gothic dönemin içinde hissediveriyor, masal gibi, soğuğa rağmen o kadar mutlu oluyorsunuz ki, gündelik hayata dair her şeyi unutyorsunuz... bu şehre vasat diyen, gerçekten estetik algısından yoksun olsa gerek... gördüğüm şehirler içinde, bana en büyüleyici geleni prag oldu..

    köprüler şehri, nehrini ve köprülerini izlemesi gündüz ayrı güzeli gece ayrı güzel.. ve bence çok romantik, mesela romantizm arıyorsanız paris'e değil, prag'a gidin.. charles bridge'te sevdicekle elele yürüyün, jazz yapan sokak müzisyenlerine para vermeyi unutmayın ki, hep orada çalan birileri olsun, siz de sevdiceğinizin gözlerinin içine bakarak dans edebilesiniz...

    aslında ne kadar muhteşem olduğunu anlatmaya kelimeler yetmeyecek. o yüzden burada kesiyorum. ancak görerek anlaşılabilecek bir şehir... o yüzden, gideceklere pratik tavsiyeler vereyim ben iyisi mi...

    - hostel tyn'de kaldın. başka hiçbir yer aramaya zahmet etmeyin, zira o old town square var ya, hani astronomik saat kulesi'nin filan olduğu, işte onun 2 sokak arkası, bir şeyinizi unutsanız dönüp almaya üşenmeyeceğiniz kadar yakın, hiç bir yere metro kullanmaya ihtiyacınız kalmaz, üstelik çok temiz, çok düzgün. fiyatı ise komik, dormlar 9 euro, private roomlar 18 euro. şaka gibi... o merkezilikte, o temizlikte bir yerin o kadar ucuz olması olağanüstü... yalnız hostelci amca ile teyzeye dikkat, önceden internetten yer ayırtın, yoksa pahalıya çakmayı deniyorlar.

    - döviz bozdururken azami dikkat edin, onaylatın, "bak 100 euro vericem şimdi rate 25 üzerinden, yani 2500 kron vericen di mi?" deyin, direkt çakmaya çalışıyorlar, aman aman! bir de, hafta içi gittiyseniz, bolca para bozdurun, hafta sonu tüm turistler şehre aktığı için rate'i düşürüyorlar, zararlı çıkmayın.

    - meydandaki kafeler, restoranlar çok pahalı, pek gerek yok, ara sokaklardaki yerler de gayet şık, hatta konseptli falan, çekinmeyin dalın. charles bridge'i geçtikten sonra daha az turistik yerler var, daha şıklar hem, oralarda yiyin. kallavi bir akşam yemeği bile yeseniz, en fazla adam başı 400-500 kron tutar.

    - şehirde heeeeer yerde şubesi bulunan manufaktura diye el yapımı şeyler zaten bir mağaza zinciri var. girin ordan hediyelik alın, klişe hediyelikler yerine prag reçeteleri uyarınca hazırlanmış şuruplar, el yapımı sabunlar, örtüler, tahtadan oyma eski zaman işi oyuncaklar var, hem çok güzel, hem farklı, hem de uygun fiyatlılar...

    - prag'a gelip kristal almadan dönmek istemiyorsanız ve fakat kristalden anlamıyorsanız basit bir trik kullanın, iki kadehin ağzını yavaşça birbirine çarptırın, hakiki kristalden çok temiz, berrak ve saniyelerce süren bir "çınnnnnn" sesi gelir, gelmiyorsa bırakın onları yerine, turist işi onlar... (yalnız çocukken evdeki kristallerden ses çıkartıcam diye benim yaptığım gibi yapmayın, yumurta tokuşturur gibi tokuşturmayın, kırılırlar, yavaşçacık çarptırın.)

    - meydandaki at arabasıyla tur yaptıran amca ve teyzeler fiyat kırmıyor, 2 kişi de olsanız 800 kron alıyorlar. orada melül melül bakınan başka çiftler varsa anlaşın binin, yoksa boşuna uğraşmayın 800 kron'dan aşağı inmiyorlar, anlaşmışlar.

    - "19. yy. sonu-20. yy. başında yaşamış yazarlar, çizerler, entellektüeller nerede takılıyormuş?" derseniz ve onlardan biri gibi hissetmek isterseniz, 3 tane cafe var, cave savoy, cafe louvre, cafe imperial. evet dönemin etkisiyle üçü de fransız isimli. meşhur powder tower'ı geçince, namesti republic'ten ileriye devam edin, orada cafe imperial'i bulabilirsiniz. evet pahalı, fakat çok şık bir kahvaltı veya kahve-tatlı molası yeri.. sevdicekle iyi gider, nezih ve romantik...

    - sokak müzisyenleri kesinlikle çok başarılı bu şehrin. müze gezmek için koşuştururken zaman ayırıp biraz onları dinleyin, şehrin ruhunu yansıtmak açısından müzelerden daha başarılılar tabii ki...

    - müze demişken değişik değişik konseptli, küçük küçük bir sürü müze var.. ulusal müze çok büyük, sağlam zaman lazım, kafka müzesi zaten meşhur, onun dışında komünizm müzesi, oyuncak müzesi(prag kalesi'nin olduğu yerde, alandan aşağı inerken solda, sorarsanız gösterirler, bence muhakkak gezin), seks makineleri müzesi gibi değişik bir sürü müze var, yalnız çoğu müzenin girişi pahalı, haberiniz olsun.

    - ve tabii prag katedrali ve prag kalesi... katedrale, kiliseye, saraya, kaleye, golden lane'e filan girebilmek için ihtiyacınız olan bilet tourist information'da satılıyor hemen girişte, ordan bilet almayı unutursanız meydanın taaa sonuna varmışken kilisenin biletli olduğunu öğrenip geri yürümeniz gerekir. o yüzden en baştan biletinizi alın. kısa tur- uzun tur gibi seçenekleri var, kısa tur dediği, katedral, bazilika, eski saray, golden lane gibi en gerekli şeyleri içeriyor, yeterli olabilir. 26 yaşına kadarki öğrenciler için yarı fiyat uygulaması var, 125 kron. bir de, katedral filan her zaman açık olmuyor, bazı aylarda kapalı, ayrıca gün içerisinde sadece belli saatlerde ziyarete açık (mesela benim gittiğim gün 13:00- 15:20 arası açıktı) gitmeden sorun öğrenin, gidişinizi ona göre ayarlamanız gerekebilir.

    - golden lane gerçekten çok güzel, küçük küçük evleri terzi, aktar, demirci evi gibi konseptlerle dekore etmişler, çok hoş, çok sevimli... ayrıca meşhur kafka evi de burada (22 numara), ama açıkçası kafka'yı o kadar sömürüyorlar ki prag'da, sinir olabilirsiniz. kuklası, bardağı, tişörtü, boxerı, şapkası, defteri, magneti, bardak altlığı derken içiniz sıkılıyor... pehey...

    - ha bir de, eski şehir meydanındaki o muhteşem kuleli kiliseye nasıl girileceğini bir türlü bulamıyorsanız, yüzünüzü kiliseye dönün, solunuzda kalan sokağa girin, hemen girer girmez sağdaki müzik dükkanına dalın (evet ilginç ama kiliseye dışarıdan giriş yok) zaten küçücük bir dükkan, onun içinden ufak bir avluya varacaksınız, kilisenin girişi o avludan. resmen saklamışlar, yeterince azmetmeyen bulamasın diye... sorduk bulduk. azmedin, girin, içi katedral'den daha ihtişamlı, altın yaldıza, mermere boğmuşlar, etkilenmemek mümkün değil.. ha tabii katedral dış görüntüsüyle zaten oracıkta bitiriveriyor insanı, o ayrı...

    - astronomik saat kulesi'ne çıkış ücreti 50 kron, çıkmak için asansör de var.

    - gitmişken muhakkak soğan çorbası için, bulabilirseniz balkabağı çorbası deneyin (ben maalesef bulamadım, herhalde zamanı değildi) ördek yiyin, kaz da deneyin, gulaş, üstüne sacher tort ve strudel yiyin ağzınız tatlansın..

    - armut likörü olanbecherovka için, yalnız likör dediğime bakmayın, sağlam alkollü (%50 miydi neydi), sizi sıcacık tutar. zaten tedavi amaçlı da kullanılan bir meretmiş, envai çeşit dağdan toplanmış ot içeriyor. ucuz da hem... (limonlusu da varmış deyolar, nen denk gelmeden, giden onu da arasın bulsun) bir de sağda solda bolca sıcak şarap satıyorlar, hepsi de gayet güzel, üşümüşken hayat kurtarıcı oluyorlar, bol bol için sıcak tutar, boğazınızı yumuşatır...

    - garsonlar müthiş kaba olabiliyorlar, şaşırmayın, hazırlıklı olun, sinirinizi bozmayın. genel olarak herkes asık suratlı zaten. herhalde yaşam zorluğu üstüne bitmek bilmez turist akınları sebebiyle böyleler, yapacak bir şey yok... siz şehre odaklanın.

    - yahudi mahallesi küçücük, eski şehir meydanında sırtınızı kilise kulelerine verdiniz mi sağ tarafınızda kalıyor, beş dakika yürüseniz varırsınız, burada bir sinagog ve kafka heykeli var, at arabasıyla tur yaparsanız önünden de geçiyorlar...

    - tüm bunları yaparken çok koşturmayın ama bence, biraz şehri solumaya, avare avare gezmeye vakit bırakın. mesela yere çökün katedralin olağanüstü, dantel gibi kulelerini izleyin gece aydınlatılmışken.. köprüden nehre bakın.. sokakların hepsi çok güzel, az kaybolun... mağazalara dalın çıkın, kahve için, çay için, biralarını deneyin (benim gibi bira sevmeyenin bile seveceği biaları var)...

    kısaca bu şehrin havası öyle güzel ki, hem yapacak şey bitmiyor, hem de koşturmadan tadı daha güzel çıkıyor... bir kez gittikten sonra, muhtemelen bir kez daha gitmek isteyeceksiniz, zaten bir kerede kendini bitirtmeyecek prag, hatta korkarım beş defa bile gitseniz, hala geride yapacak çok şey kalacak...

    imkanınız varsa, muhakkak gezin görün... bohemia'nın kalbi, altın şehir...


    (polly jean - 14 Kasım 2011 14:23)

  • comment image

    her insan evladinin ne yapip edip görmesi gerektigine inandigim harikulade sehir.
    biraz faydali bilgiler vereyim:
    30 kron ~ 1 euro . havaalaninda fazla para bozdurmayin. 10 euroyu gecmesin. komisyon aliyorlar. sehirde de turistik yerlerdeki döviz bürolarindan bozdurmayin kesinlikle. hayvan gibi komisyon aliyorlar.

    prag pahali diye kim demisse halt etmis. ulasim oldukca ucuz. 250 krona 7 günlük sinirsiz metro-tram-otobüs bileti alabilirsiniz. hos sehri yürüyerek gezmek mümkün ama yorucu olabilir. kafelerde hic de oyle pahali degil. türk dönerci yok sanirim ama avrupa birligine girince o sektör pek bos kalmaz sanirim.

    havaalanindan sehre gitmek icin 12 krona bir 119 nolu otobuse biniyorsunuz. ayni biletle, son duraktan metroya binip sehir merkezine gidebilirsiniz. merkezi yer olara mustek ya da muzeum duraklarini öneririm. sehrin kalbi oralarda atiyor.

    internetten hostel ya da otel rezerve edecekseniz, araci kurumla calismayip direk kendi web siteleri olanlari bulun. araci kurumlar, olmayan odalari size satabilirler. ama en iyisi oraya gidip orada bulmak. pazarlik yapmak mümkün. apart oteller cok pahali degil. 3-4 kisiyseniz, kesinlikle tavsiye ederim, normalden daha ucuza ve daha konforluya geliyor.

    eyfel kulesinin taklidi bir kule var pertin (ismini tam hatirlamiyorum acikcasi pertin gibi birseydi) parkinda. oradan tüm sehri cok guzel bir sekilde görebilirsiniz. kücük mahalleden parka cikan bir tren hatti var.

    karlov köprüsündeki yeniceriyi ziyaret edin. hristiyanlara zulmeden türkler olarak anildigimizi o heykelin önüne gelen her turist grubunun rehberinden duyarsiniz.


    (sankaranarayanan - 6 Temmuz 2003 22:09)

  • comment image

    gerçekten romantik şehirdir. buraya giderken "içicez, sıçıcaz, dağıtıcaz" falan diye düşünüyorduk. 4. günün sonunda hepimiz bir kafede şarap içip edebiyat tartışıyorduk... nasıl etkilediyse artık.


    (nixolidia - 29 Ekim 2012 17:07)

  • comment image

    seks müzesinde çok güldüğümüz şehir.

    müzenin girişinde bir koltuk var, oturduğunuzda cinsel ateşinizi ölçüp sıcak ile soğuk arasında bir değer veriyor size ve bu değerlerin de en uç noktaları freezing ile burning. neymiş la bu diye bakarken yaşlı bir çift geldi yanımıza. teyzemiz yaşına göre oldukça bakımlı, güzel bir bayan, amcam ise bildiğiniz kırmızı suratlı, bıyıklı, şapkalı, tonton bir alman dayısı. hanımefendi koltuğa oturmaya karar verdi, o koltuğa doğru ilerlerken amca da bıyık altından bize bakıp "freezing, so freezing" deyip gülüverdi, biz de aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdik kendisine.

    teyze koltuğa oturdu, alet sesler çıkarmaya, renkten renge girmeye başladı. en sonunda bam diye freezing'i yapıştırdı. o anda amcanın bir malımı tanıyorum bakışı var ki ne ben anlatabilirim, ne görmeden siz anlayabilirsiniz o yüzden fazla kasmayıp entry'i terkedeyim ben.


    (bana kedicik derdi - 13 Mart 2013 01:14)

  • comment image

    orta avrupa üçlüsünden*** en masalsı olanı. mevcut üçlü değil en kral üçlü gelse prag yine ipi göğüsler gibime geliyor. tek rakibim edinburgh diye birşey duymadım da değil hani. nasip. aslında prag ile ilk tanışmam doksanların sonunda mission impossible filmindeki başlangıç sahneleri ile olmuştu. vay amk ne güzel şehir demiş ve o gün ajan olmaya karar vermiştim. tabi elimizde cv ile imf bürosuna girdik. dediler kardeş sen çok yanlış gelmişin. utandım. hem de çok utandım. neyse biz yine prag ile devam edelim. devam edelim fakat önce şu resme bir bakalım.

    prag ab üyesi olmasına karşın kendi para birimini kullanan bir başka ülke. para birimleri çek kronu(koruna). aşağıda bahsedilen tutarlar 2012 sonu itibariyledir. yine o dönemki kur bilgisi 1 avro = 24 kron. viyana'ya göre ucuz fakat budapeşte'ye göre pahalı bir şehirdir. müzelere girmediğinizi farz edersek bu şehri gezmek için 1-2 gün yeterlidir.

    prag'a geliş istikametimiz budapeşte'den 7 saatlik bir otobüs yolculuğu ile ekonomik bir şekilde gerçekleşti. orange ways firması saolsun. muavinden şikayetçi olamıyorum çünkü muavin yoktu. florenc otobüs terminalinde iner, hemen yanındaki metro istasyonuna geçer ve şehir merkezine ulaşabilirsiniz. 1,5 saat geçerli olan metro bileti 32 kron. değişik süre seçenekleri de mevcuttur tabi.

    eminim prag her mevsim güzeldir. fakat bizim prag lapa lapa yağan karlar altındaki versiyonuydu. bir masal şehri için hiçte fena değildi.

    gezelim/görelim:

    prag için belli sembol yapılardan bahsedilebilir. alt alta dizilebilir. kısaca anlatım yapılabilir. fakat bu şehrin her santimetre karesi görülmeye değerdir. bir rota belirleyip gezmek en iyisidir.

    metroyla malastranska istasyonunda indikten sonra stare zamecke schody caddesi boyunca yürüyerek tepeye doğru çıktığınızda sizi bekleyen manzaralar:

    manzara1
    manzara2

    caddenin sonunda kraliyet saraylarının alvuğu bir avluya adım atarsınız. avlunun sonunda avrupa'nın en büyük gotik katedrali sizi karşılar. aha bu da resmi.

    yine yürümeye devam edince koca bir meydan -hradcanske meydanı; muhteşem saray ve evlerle çevrelenmiş bir meydan.

    kraliyet meydanlarından aşağı inen yol nerudova. kraliyet yolunun son bölümü. yol boyunca yine muhteşem güzellikte barok evler. 47 numara neruda'nın eviymiş. aşağı inen yol boyunca sağ tarafınıza bakarak şöyle manzaralar ile sık sık karşılaşırsınız. yolun sonu mala strana meydanı'na çıkar. barok ve rokoko uslubunda evlerle çevrilmiş bu meydan aynı zamanda amadeus filminin arka planıymış. arka plan

    durmak yok yola devam. kampa küçük bir adacık ve üzerinde güzel bir parkı var. kampa'yı geçince meşhur karel köprüsü'ne doğru yol alıyoruz. karel köprüsü kentin 1357 yılından kalan en eski köprüsü. burdan belediye sarayına kadar uzanan kısım stare mesto-eski kent olarak biliniyor ve en turistik en merkezi yer. prag'ın kalbi. köprünün iki yanında yol boyunca 30 aziz heykeli mevcut.

    resim1
    resim2
    resim3

    eski yahudi bölgesinden prag'ın nişantaşı'sına gelinir; kaprova caddesi. tüm prag'da olduğu gibi burda da muhteşem evler, binalar var. tüm büyük markalar bu cadde üzerinde prada, gucci.

    ve prag'ın en büyük meydanı -staromestske namesti.

    meydan1
    meydan2

    meydanın biraz arkasında meşhur astronomik bir saat. belli saatlerde (ya da her saat başı) 12 havari çıkıyor birşeyler yapıp içeri giriyor. şekil şemali.

    slazeska caddesinden yukarı doğru yüründüğünde sezession evleri görülebilir. manesova, vinohradska, chopinova, nasvihance ve krkonosska sokaklarında bunun örnekleri bolca bulunur. prag burjuvazisinin yaşadığı yerlermiş.

    evler1
    evler2
    evler3

    vaclavske namesti geniş, uzun(750 metre), kocaman bir cadde. iki yanında bir birinden muhteşem binalar. ortada küçük tezgahlar, yiyecek, içecek, hediyelik eşya standları. cadde boyunca oteller, cafeler. tam turistik bir mekan.

    masaryk iskelesi neo-rönesans, neo-barok ve art nouveau tarzında muhteşem binalar ve devamında slav adası.

    ne yiyecez?

    aslında prag'a özgü yiyecek duymuşluğumuz yok. çek biraları bolca bulunuyor. sadece karel köprüsü'ne girmeden açlık hissinizi bastırabileceğiniz bir mekan önerisi olabilir. bohemia bagel; küçük bir öğrenci mekanı. 2 adet bagel lox, 2 kahve ve 1 çikolatalı muffin 438 kron (18 avro civarı). bu da neye benzediğini gösteriyor.

    değerlendirme: orta avrupa gezisinden önce beğeni sıramın prag - viyana - budapeşte olacağını tahmin ediyordum. fakat gidip gördükten sonra prag - budapeşte - viyana oldu. yani prag'ın yerinde herhangi bir değişkilik olmadı. prag çok güzel bir şehir. gözler sürekli tabloluk sahneler yakalıyor. ha sevmeyeni de vardır. ama gidin, görün, siz karar verin. velhasıl prag iyidir iyi. ve gördüğüm şehirler arasında paris'in hemen arkasına gelip yerleşmiştir.

    bu entry viyana ve budapeşe'ye çok fazla atıfta bulunduğundan viyana ve budapeşte hakkında bazı faydalı bilgiler aşağıdaki entry'lerde mevcuttur.

    viyana için (bkz: #33022663)
    budapeşte için (bkz: #33026025)


    (guatr cemo - 2 Nisan 2013 14:29)

  • comment image

    prag'daki döviz bürolarının yaptığı dolandırıcılık burada defalarca yazılmış zaten. tekarlamaya gerek yok. şehirde bir türkün işlettiği döviz bürosu var. türk olduğunuzu söylediğiniz zaman 1 euroyu 25 krondan bozdurabiliyorsunuz. bu da şehirdeki en yüksek rakam. yeri de son derece merkezi. elin adamlarından kazık yemeyin aman diyim.
    el ilanını vatandaşa hizmet olsun diye fotograf cekmiştim. buradan buyrun


    (nickinin arasina saklanan korkak - 16 Temmuz 2013 23:59)

  • comment image

    yurtdisina ilk kez ciktiktan sonra gelip burada ovdugum, akabinde de senelerce yurtdisinda yasayip 20 kusur ulke gezdikten sonra da gelip ovuyor oldugum sehirdir. prag, avrupa kulturu ile sovyet felsefesini insanindan binasina, havasindan suyuna her anlamda harmanlamis bir sehirdir. mutevazi yasamin icinde bolca sanat, kultur ve eglence barindiran soguk ama sicak bir sehir prag.

    pesin edit: lan konu prag olunca insan kelimeleri sece sece yaziyor galiba.


    (dario - 1 Aralık 2013 23:43)

  • comment image

    karluv most'un karşısından uzanan karlova caddesi üzerinde hostel bridge var. esasında hostel tabelası bile yok, alt katı restoran olan binanın üçüncü ve dördüncü katlarını hostel yapmış adamlar. fiyatları gayet uygun, çalışanları gayet kibar, odaları ev tadında. lokasyon zaten olabilecek en iyisi. tavsiyedir.

    money exchange ile ilgili milyon tane şey söylenmiştir herhalde, yine de yazayım. kaprova'nın namesti franze kafky ile birleştiği noktada, köşedeki ofise gidin, istediğiniz miktarda parayı değiştirin.

    geleneksel çek yemeklerini tadın, ama kazıklanmayın. karlova'dan liliova'ya sapın, yolun sonuna vardığınızda, solda u betlemske kaple adındaki nezih restoranı göreceksiniz. sarımsaklı çorba ile başlayın, svickova ya da ekmek içi goulash ile devam edin, 2-3 tane de bira yuvarlayın. kafa başı 200 koruna'dan fazla ödemezsiniz.

    marianske namesti üzerinde devlet kütüphanesi var. narodni knihovna. buranın ufak, kantin gibi bir alanı var. orada şahane kahvaltı edebilirsiniz, çok çok ucuza. 50 koruna'ya mis gibi doyar çıkarsınız. kütüphanenin içi de güzel. şifre mifre istemeyen bir wireless, prizlerle dolu masalar... dinlenmek, boş vakit geçirmek ve para harcamamak için bu kütüphane bir nimet. bunu öğrenin.

    yine staromestska dolaylarında takılacak mekan arıyorsanız; hany bany iyidir. belle epoque biraz daha tuzlu, lakin daha nezihtir. smetanovo nabrezi üzerinde, meşhur karlovy lazne'ye yakın, atmoska deyü bir pub var. orası da lokaller arasında pek tutulan ve şahane yemekleri olan bir yer. oraya gidin. platky yiyin orada.

    nehrin öteki yakasında petrin'e yakın shadow cafe ve kavarna v sedmem nebi tavsiye edilebilir. ilk mekana gidip beton'ları yuvarlayın, ikincisinde chotebor adlı biradan için. staropramen, pilsner urquell filan iyi hoş da, bu az bilinen ve şahane bir lezzet. tadın. bir de burcak diye bir şarapları var, orada burada satılıyor, onu da bir tatsanız fena olmaz.

    vysehrad'a gidin. orada meşhur çeklerin gömülü olduğu mezarlığı ziyaret edin, "aa jan neruda" filan diye şaşırın. grebovka'da gezinin, "ne güzel park lan" filan diye düşünün. oradan namesti miru'ya inin, inerken "ne güzel sokaklar lan bunlar" diye şaşırın. mutlaka bir opera izleyin statni opera'da. en ucuz koltuklardan bile tadını alırsınız, rahat olun...

    prag'ın iğrenç turist istilasından olabildiğince kaçın. ufak mataranıza becherovka doldurup bilinmedik sokaklarda kaybolun. lokal gibi yaşamaya çalışın, iyi araştırma yapın, tadını çıkarın. plana programa biraz mesai ayırırsanız, prag harbiden çok güzel bir yer.


    (rotario - 12 Ocak 2014 23:52)

  • comment image

    "valentinska 3, praha 1" adresinde, dum u trí turku (üç türkün evi) adında 4 katlı ve 3 türkün (osmanlı) betona kabartmalı olarak resmedildiği, ne zaman yapıldığına dair hiçbir fikrimin olmadığı ilginç bir binaya evsahipliği yapan şehir.

    bu binayı bundan 1 sene önce gezerken keşfettim. bu 1 senede bina sahibi, kiracılar, türk konsolosluğu, tur rehberleri, wikipedia, seznam.cz, google.com dahil soruşturmadığım yer, çekçe, ingilizce ve türkçe tüm kaynakları araştırmama rağmen hakkında 1 gram bilgi edinemedim.

    hatta öyle ki, danıştığım yerlerin bir çoğu bu binanın veya isminin daha önce farkında bile değildi.

    bu türkler kim, binaya neden böyle bir isim verilmiş, ne zaman yapılmış, kim tarafından yapılmış ve yaptırılmış, tüm olayın hikayesi nedir gibi sorular 1 senedir içimi kemirmektedir.

    fotoğraf: http://www.sultangastro.cz/files/dumutriturku.jpg

    google street view: https://www.google.com/…s6roptx_vvumxamtbb8bkng!2e0


    (internetist - 21 Nisan 2014 00:42)

  • comment image

    dilenci demeye utandığım, inanılmaz temiz yüzlü, 2 sigara verdiğinizde 1 tanesini size geri iade edecek kadar gözü tok, rezil ingilizlerin içip içip yere attığı şişeleri toplayıp, götürüp çöpe atacak kadar da ahlaklı, medeni insanlar barındıran şehir.


    (penny - 26 Ağustos 2004 23:59)

  • comment image

    prag'tan az önce geldim. eğer ruh denen bişey varsa ki eğer bir kısmını orda bıraktığımı düşünüyorum... koltuğa oturdum. tuzumu eriğimi aldım. bu hissiyat bir yerlere kaybolmadan, kemire kemire yazayım dedim... belki arada birkaç ipucu da döktürüveririm kelimeler mekanlar aklımdan uçup gitmeden.

    ulan ben ki tatile gidince 3 gün sonra ayranı yoğurdu özleyip evine bir an önce gitmek isteyen, düzeni bozulunca uçuğu çıkan bir insanım. ruhum dinlendi şehirde yemin ederim!

    hakkında çok şey bilmeden, çok da plan yapmadan, buradan birkaç entry oradan birkaç blog okuyarak 3 günlüğüne kalmak üzere yola çıktık. airbnb'den "old town square"e yakın prag - 1 (praha 1) bölgesinde kalan bir daire kiraladık. belki lazım olur maliyetlerden de bahsedeyim 3 gün için 704tl. 2 kişiydik. kişi başı 350tl gibi bişey. ev de mükemmeldi. kendi evimden soğudum lan...

    evet ulaşım... havaalanından merkeze ulaşım için 119 nolu otobüse binip metroya aktarılıyor. daha önce yazılmış ama transport için mutsuz bir amcadan bilet alınıyor. biz 3 günlük pass aldık. 310 krona. öyle. onu otobüsteki alete sokup çıkarıp validate etmeniz gerekiyor. unvalid biletle yakalanırsanız hoş olmuyor tabi. biz bi kere kontrol edildik. riske gerek yok. he bu arada havaalanında pass'e vereceğimiz kron kadar euro bozdurduk. kazıklanmaya lüzum yok. şehir merkezinde staromestská istasyonundan çıkar çıkmaz hemeennn sağdaki büro (sberbank'ın karşısı) en harika oranı veriyordu. exchange ve sberbank'tan daha iyi. benim ilk günüm "100 kron kaç euro o zaman o kaç tele" diye beynimi yakmakla geçti -matematik otur sıfır- o sebeple bi tane currency converter uygulamasını telefona indirdim. kafam rahatladı.

    neyse bunlar teknik detaylar... kaldığımız ev... sokaklar... şehir... insanlar... havası... her şey rüya gibiydi. sanki film dekoru. sanki yaşayan bir müze. bir an kendimizi truman show'daki yapay bir dünyanın içinde hissettik.

    hiç müzeye katedrale girmedik. bi rehber eşliğinde prag kalesini detaylı gezdik yalnızca. o da şu hop on hop off'tan bot turlu otobüs şeysi alırsan, rehberli kale yürüyüşünü hediye ediyordu. hem karada hem nehirde püfür püfür gezdik işte...

    ayrıca 2. dünya savaşına olan ilgimizden ötürü world war ıı turunda faydalanmaya karar verdik. tur da şu. genç bir çocuk bozuk ingilizcesi ile tatlı tatlı şehri gezdirip tarih hakkında detaylı bilgi veriyor. he bi de kamuya açık olmayan astronomik saatin altındaki şehrin tünellerine girebiliyorsunuz bu rehberle. eğer ilginizi çekiyorsa güzel vakit geçirilebilir.

    buna ek olarak bi ortaçağ gecesi mutlaka yapalım dedik. foursquare'den araştırınca şurayı bulduk. gösteriler 19.00-22.00 arası. giriş 180 krondu sanırım. ki bu da yamulmuyorsam 20tl gibi bişey. çalışanlar, ortam gayet güzeldi. ama önceden rezervasyon yaptırıp giriş katında oturabilirseniz daha iyi olur.

    bir de eyfel kulesine benzer bir petrin kuleleri var. evet, ona da çıktık. kule için ayrı, asansör için ayrı para alıyorlar. biz gittiğimizde herkes paşa paşa merdivenden çıkıyordu. 3 ayrı grup asansör satın aldık ve ne tesadüftür ki hepimiz türk'tük ehehe.

    döndüğümden beri açıp açıp fotoğraflara bakıyorum. çimeninden arnavut kaldırımına, manzarasından havasına her şeyi bir harikaydı. 3 günlük güzel planlı bir gezi şehri keşfetmek için yeterli diye düşünüyorum.

    aklıma bişiler gelirse bu yazı da belki editlenir kim bilir.


    (creepingwitch - 21 Mayıs 2015 00:08)

  • comment image

    dünyanın en güzel şehrini istanbul sanıyordum ta ki prag'ı görene kadar. vizyonum ne kadar darmış. resmen kültür, sanat ve medeniyet akıyor şehrin içinden. her yanında ya bir tiyatro ya bir müze ya da bir galeri. otel ya da avm yapılmak için tarihi binalar kundaklanmıyor. prag'ı prag yapan o kadar çok eski yapı var ki istanbul yanında bir hiç kalır. sanat olarak zaten övüneceğimiz bir şey yok da bir kaç yüz senelik camilerden başka övünecek mimari bir şeyimiz de yokmuş.

    her yere metro ya da tramvayla ulaşmak mümkün. toplu taşıma ağı bir harika. 5 gün boyunca sürekli dışarıda olduğumuz halde tek bir korna sesi duymadım desem inanır mısınız? trafik olsa dahi adamlar kornaya basmıyor. bir de istanbul'a bakın. minibüslerin adım başı korna çalması, daha sarı yanarken arkadaki arabaların kornaya abanması, otobüslerin insanın ödünü patlatan klaksonları. ayrıca sırf gürültü çıkarmak için egsozu modifiyeli tek araç yok. bir de türkiye'deki davarlara bakın. asker uğurlarlar, gece 2'ye kadar konvoylar ve silah sesleri. gelin arabası geçer, korna çalıp duran düğün konvoyu. maç olur silahlar ateşlenir.

    trafik lambası olmayan yerlerde yaya geçidine daha adımınızı atmadan uzaktan sizi görünce yavaşlayıp duruyorlar. resmen şaşırıp kaldık. istanbul'da üzerinize üzerinize sürüyorlar utanmadan.

    şehrin hemen her yerinde sokak müzisyenleri var. opera ya da müzik merkezleri inanılmaz ihtişamlı ve tarihi. istanbul nüfusunun 12'de biri kadar prag nüfusu ancak rahatça söyleyebilirim istanbul'dan 20 kat fazla sanat merkezi var.

    24 saat şehirde, ara sokaklarda dahi güvenle gezebiliyorsunuz. insanlar kız başına dahi karanlık sokaklarda rahat rahat yürüyebiliyor ya da parkta tek başına oturabiliyor. ne bir sapığı, ne bir tinercisi, ne bir gaspçısı geliyor türkiye'deki gibi.

    hırsızların uğursuzların yalancıların yüzsüzlerin baş tacı edildiği türkiye'yi zerre kadar özlememişim.


    (reonox - 19 Eylül 2014 14:44)

  • comment image

    vaktim ve imkanım oldukça farklı şehirleri gezmek gibi bir gayem var. bu hayatta bana huzur veren, kafamı rahatlatan daha iyi başka bir aktivitem yok sanırım. öğrencilik yıllarımın belli bir kısmı avrupa'da geçtiği için ekonomik biçimde gezmek konusunda da şanslı oldum hep. nedense onca zaman prag'a gitme fırsatım olmadı, hep içimde ukte kaldı, nitekim bu defa da rotayı o yöne çevirmek istedim. budapeşte'ye sıfır beklentiyle gittiğimi hatırlıyorum da; resmen büyülenmiştim, hâlâ daha aklıma geldikçe özlerim, gidesim gelir. viyana'nın yeri zaten çok başka. prag da o ayarda, o denli etkileyici bir tecrübe olacaktır inancıyla çıktım yola ve kimse kusura bakmasın; benim için kısmen hayalkırıklığı oldu. şehir çok güzel, gerçekten açıkhava müzesi gibi. o dokuyu koruyabilmeleri takdire şayan ama turizmden başka bir gelirleri olmadığı ve aslında son derece fakir bir millet olduklarından şaşırılmaması gereken bir şey. bir şehre ruhunu veren, tarihi zenginlikten ziyade; toplumunun hâli tavrı ve kültür seviyesi de aynı zamanda. çek insanı (belki bana hep öylesi denk geldi) son derece soğuk, kaba ve görgüsüz bir millet. böyle konularda takıntılı bir insan olarak; hizmet aldığım kişinin bana tebessüm etmemesi, yan masamda yemek yiyen adamın sığır gibi davranması, insanlarının pis oluşu ve kokması, şehrin göbeğinde ingilizce bile bilmeyen satıcıların iki soru sorunca azarlaması vs. beni bu şehir hakkında kâfi boyutta olumsuz anlamda motive eden şeylerdi. ayrıca kasım ayında bile şehirde turist istilasından yürünmüyor, böyle zamanlarda turist olmaktan da nefret ediyorum.

    neyse lafı uzatmayayım; bu şehre gidecekler için naçizane eklemek istediğim birkaç husus yazayım:

    * konaklama için b&b hotel prague city adında bir oteli tercih ettim. fiyatları çok uygundu ve buna rağmen aşırı temiz ve rahattı. ismine bakmayın, b&b bir otel zinciri, hostel olmakla uzaktan yakından ilgisi yok. florenc metro/otobüs durağına 100 metre uzaklıkta, gerçi toplu taşıma kullanmasanız bile merkeze yürüyerek 15-20 dakikada ulaşırsınız.

    * florenc otobüs durağından viyana, dresden, berlin, budapeşte, karlovy vary gibi şehirlere gitmek mümkün. en uygun fiyatlı acenta da student agency. ayrıca havalimanına gitmek için aynı acentanın doğrudan otobüsü var, yarım saat sürüyor, 3 euro civarında bir şeydi.

    * karlovy vary, prag'a otobüsle iki buçuk saat mesafede masal gibi bir şehir. hızlı bir şehir turu atıp, hediyelik eşyalarınızı ve içki alışverişinizi yapıp, nehre karşı kahvenizi yudumlamaya müsait bir kaplıca şehri. bunun için 4 saatten fazlasına ihtiyacınız yok. biletinizi florenc'ten gidiş dönüş alıp (10 euro civarı) kafanız rahat gezebilirsiniz.

    * biralarını overrated buldum. abartıldığı kadar bir şey yok ama denemiş olduk.

    * benim için bu şehrin en güzel jesti nazım hikmet'in oturduğu slavia kafe'de, onun manzarasına karşı onun orada yazdığı şiirleri okumak oldu. çektiği memleket hasretinin empatisini o atmosferde yapınca gözyaşlarıma engel olamadım.

    velhasıl, güzel şehir... fırsatınız olursa gidin 3 gün, gezin, görün ölmeden önce. benim hiçbir zaman favorilerimden biri olmayacak ama yine de gördüğüm için şanslı ve memnunum.


    (ssnmss - 11 Kasım 2014 22:50)

  • comment image

    pardon yanlışlıkla entere bastım yarım yamalak gitti neyse nerede kalmıştım ha kartı ok yönünde sokarsanız cekeste prosim falan diye birşeyler yazıyor ne demektir bilmem ama neticede konuşamıyorsunuz o yüzden dediğim gibi yapın.

    - vaktiniz olursa karlova vary'i görün. güzel küçük bir kaplıca kasabası. illa da şifalı sulardan içecem diye kasmayın tadı kaynamış deniz suyuna benziyor haberiniz olsun. bu kasabadaki yürüyüş yolunda sigara içmek(açık havada bile) yasak içecem diye ısrar etmeyin. yürüyüş yolunu sonuna kadar devam ettiğinizde sağdan yukarı doğru dar bir yol yokuş yukarı çıkar buradan teleferikle karlova vary'i tepeden görebileceğiniz bir mekana çıkarsınız ki manzara gerçekten güzeldir.ve gerçekten de oradaki kulenin tepesinde nuri alço yazısı mevcuttur ve bendeniz de o yazının yancağızında fotoğraf çektirmişimdir anı olsun diye.(kasabayı karşınıza alın sağ tarafta kalan tahta sütunun üzerinde yazılıdır.)

    - biraları güzeldir köprünün küçük mahalle tarafındaki girişinde bulunan ufak restorana oturup gelen geçene bakarak yorgunluk atabilirsiniz.(ben pilsener urquel içtimdi pek hoştu. siyah birası da var ama o sanki şerbetli gibi tatlı gibi zevkinize göre artık takılın.)

    - gitmeden önce mutlaka şehirle ilgili birşeyler okuyun aksi taktirde tadını layıkıyla çıkaramazsınız.

    bir de şunu söylemeden edemeyeceğim. orayı gördükten sonra güzelim istanbulun bu hale gelmesine neden olan ne kadar adam varsa alayına ağzım köpürene kadar sövdüm.

    sözlerimi şimdi aklıma gelen bir şiirle tamamlayayım

    prag güzel bir şehir görmeye değer
    insanları soğuk sövmeye değer
    yok zerre teselli istanbuldan başka diyene
    değmez istanbul bu hale gelirken nerelerdeydiniz diye sormaya
    altın çöpe düşmekle sakıt olmaz kadrü kıymetten amma
    her güzel şey gibi
    kadir kıymet bilmezler içinde
    korkarım onun da yüzü toprağa değer


    (rigormortis - 21 Haziran 2006 11:56)

Yorum Kaynak Link : prag