The Number 23 (~ 23 numara) ' Filminin Konusu : 23 sayısını koyu bir saplantı hâline getiren Walter Sparrow (Jim Carrey), bir zamanlar ideal olan hayatını gerek kendisinin gerekse sevdiklerinin ölümüne yol açabilecek bir psikolojik işkence cehennemine dönüştürür. Walter bir türlü elinden bırakamadığı 23 Numara adlı gizemli romanın etkisiyle, karısı Agatha (Virginia Madsen) ve ergenlik çağındaki oğlu Robin’le (Logan Lerman) geleceğine devam edebilmek için geçmişindeki sırların kapısını açmaya mecbur kalır. Kitap, Walter’a Agatha tarafından doğumgünü hediyesi olarak verilmiştir ve konu aldığı tüyler ürpertici ve gizemli cinayet, karanlık ve tuhaf biçimde adeta Walter’ın hayatını yansıtırmışçasına anlatılmaktadır. Kitaptaki ana karakter olan dalgın dedektif Fingerling’in (onu da Carrey canlandırıyor) hayatı, Walter’ın kendi geçmişini çağrıştıran anlarla doludur. Kitabın dünyası canlanmaya başladıkça, Walter onun en korkunç ve kışkırtıcı bölümünün girdabına kapılmaya başlar: Fingerling’in 23 sayısının gizli gücüne duyduğu saplantısına. Bu saplantı kitaptan yayılıp, Walter’ı kontrol etmeye başlar. Hayatında her yerde bu sayıyı görmektedir ve Fingerling’le aynı korkunç suçu, yani bir cinayet işlemeye mahkum olduğuna inanmaya başlar. Kabus gibi hayaller Walter’ın aklını esir alır. Bu hayallerde karısı ve aile dostları Isaac French’in (Danny Huston) başına korkunç şeyler gelmektedir. Bu durumda Walter’ın kitaptaki gizemleri çözmek için umutsuzca çırpınmaktan başka şansı kalmaz. Eğer 23 sayısının ardındaki gücü çözebilirse, geleceğini de değiştirebilecektir.
Dumb and Dumber(1994)(7,3-341096)
Liar Liar(1997)(6,9-254636)
The Mask(1994)(6,9-308477)
Ace Ventura: Pet Detective(1994)(6,9-250652)
Yes Man(2008)(6,8-306438)
Bruce Almighty(2003)(6,8-383574)
Me, Myself & Irene(2000)(6,6-229381)
I Love You Phillip Morris(2010)(6,6-92630)
Ace Ventura: When Nature Calls(1995)(6,4-184591)
Fun with Dick and Jane(2005)(6,1-124935)
The Cable Guy(1996)(6,1-139381)
Dumb and Dumber To(2014)(5,6-116173)
ana karakteri jim carrey'nin canlandırdığı,joel schumacher imzalı bir gerilim filmi."bir kitap okudum hayatım değişti" tarzında bir hikayesi var.tabi bir de 23 takıntısı.biz zaten 23'e aşinayız.---edit: yıllar önce yazdığım bu entry'i okuyunca "biz zaten 23'e aşinayız" derken ne demek istediğime hiçbir anlam veremedim. kendi kendime kafayı yerken aklıma geldi sonra. siz de anlamadıysanız söyleyeyim. efendim o yıllarda gündemde hep lost vardı. 23 de o anlamsız sayılardan biriydi işte. hepimiz salaktık.
(ronesans adami - 29 Kasım 2006 22:15)
film bittiginde farkettim ki 23 yasindayim ve dogum gunum 15 agustos (15+8=23), biraz urpermedim desem yalan olur. ha bunun disinda filmi begenmeme ragmen biraz beklentilerimin altinda kaldi sanki. hemen aciklayim:--- spoiler ---filmin en rahatsiz eden tarafi 23'e ulasmak icin asiri kasmalariydi, bir kelime bir islem tadi verdi bi noktadan sonra. ozellikle pink muhabbeti beni bu konuda cok itti, pink'de 4 harf varmis da 4'e boluyormusun, hani pembe'nin rgb kodlari toplanip 23 falan etse tamam diyecem de bi de 4'e bolmek nedir. bunun gibi birkac sey daha vardi, oeeeh dedirtiyordu insana. bir diger rahatsiz eden kisim cok klise olan "kafami vurdum hafizami kaybettim" tripleriydi. tamam kitabi william'in yazmis olmasi harbi iyi bir şoktu ama yine de hafiza kaybindan daha orjinal bir seye temellendirseler daha guzel olurdu. bu konuda malesef bir oneriyle gelemiyorum su anda, o yuzden cok havada kalan bir elestri oldu, bunu pek ciddiye almayiniz.--- spoiler ---netice itibariyle guzel bir filmdi hakkaten, ama daha saglam birsey beklemistim galiba. cikisinda herkes manyak gibi birseyleri toplayarak cikararak 23'e ulasmaya calisiyordu, boyle de bir yan etkisi var, uyarmadi demeyin. ayrica bu entry de daha onceden tahmin ettigim gibi mor ve otesi'nden 23 esliginde yazilmistir.*
(pissed - 24 Şubat 2007 23:22)
iddia ediyoruz jim carreyi hiç böyle görmediniz*http://www.imdb.com/…?path=gallery&path_key=0481369
(venus - 27 Şubat 2007 11:04)
cok ta buyuk beklentilerle gidilmemesi gereken film. cunku hem konu olarak hem de seyir zevki olarak bir eternal sunshine of the spotless mind degil. jim carrey'e komedi di$inda bu tarz roller yaki$iyor orasi ayri, ancak film bittigi zaman izleyiciye "vay anasini be" dedirtmiyor, en azindan ben demedim. yine de agir ele$tirmemek lazim, neticesinde sikilmadan izlenebilecek, verilen bilet parasina degecek, guzel bir yapim.
(to live is to die - 27 Şubat 2007 21:14)
ayrıca jim carrey'in oyunculuk olarak gayet tatmin ettiği bir filmdir. bu filme oturup da 10 üzerinden kocaman 1'leri veren insanların, acilen oturup senaryo yazıp, film çekmesi gerekmektedir. gerekmektedir ki, bir film setindeki en ufak aletin bile para olduğunu öğrensinler, sinema karşısında gözlerinin önünden geçen her kare için onlarca insanın paralandığını öğrensinler. hatta bırakın film seti kurmayı, otel odasında jim carrey'in yazıları yazdığı sahnenin bir benzerini çekmeye çalışsınlar. çalışsınlar ki, o on saniyelik sahne için kaç gün, kaç hafta çalışıldığını görsünler.ve sonunda bizi bu 10 üzerinden koca bir 1'lik yapımlardan kurtaracak yapımlar yapsınlar, yalvarıyo sinema seyircisi burada.* işkembeden sallamakla, apollo korsay vari puanlar vermekle olmuyor sayın oturucular.*
(goldenwand - 4 Mart 2007 01:29)
filmi eleştirmekle, filme saygısızlık yapmak arasındaki kalın çizginin varlığını dahi göremeyen insanların bok atmaması gereken bir yapımdır. 'senaryosunda çok açıklar vardı', ya da ne bileyim, çeşitli sitelerde gördüğümüz, 'kadraj olmamış, modelin elini de dahil etseydiniz daha güzel olurmuş' düzeyinde eleştiriler yapılsa bile eleştiriden sayılabilecekken, tutup da 'filme para harcanmamış,* görüntülere özenilmemiş,*** müziklerde de bi numara yoktu?* ay nerden nereyi bağladılar'ı* eleştiriden saymak zordur. şahsımın beğendiği filmi olumsuz eleştirenlerin sinemadan anlamadığını iddaa edersem, komik insan olmaktan bir adım öteye gidemem elbet. fakat bir filmde uğraşılarak yapılmış şeyleri daha farkedemeden, komik komik eleştiri yazan insanlara da gönül rahatlığıyla bok attıklarını söyleyebilirim.hatta durumlar açısından da bir benzetme yapmak isterim : senelerden bir gün apollo korsay sinemada the x files : fight the future'ü izlemeye gider. ünlü bir eleştirmendir, ve bu film hakkındaki yorumları merakla beklenmektedir. der ki, 'acaip acaip bişeyler var, başı kıçı birbirini tutmuyor, o ne lan insan götü mü'. sonra öğreniriz ki, bu muhteşem insan, the x files diye bir diziden ve bu sinema filminin, o dizinin bir parçası olduğundan bir haberdir. bak nası bağlıyorum ikisini; bu zat, çok saygı duyulan bi insan da olsa, yeterli bilgisi olmadığı bir konu hakkında ahkam kesip, yükseklerden atıp; benim gibi gencecik çocukların alay konusu halini alabilmiştir. yani diyor ki, bir filmin efektlerini, görüntülerini, ıvırını zıvırını hunharca eleştirmeden önce, nasıl yapıldığı hakkında adam gibi bilgi sahibi olun.
(goldenwand - 4 Mart 2007 02:08)
akşam filme gitmem akabinde beni paranoyaya doğru sürüklemekte olan film. buzda dans 'ı izliodum, gözüm köşedeki saate takıldı 23:23 . hemen filme gittiğimiz arkadaşı aradım...dedimki saat 23:23 . o da bana git yat dedi... ey sözlük sizce bu bir tesadüf mü ha?
(seviyorsevmiyorseviyorsevmiyorseviyor - 4 Mart 2007 23:40)
--- spoiler ---virginia madsen'i filmde hem agatha hem de fabrizia rolünde izlediğimiz, ama bunu izlerken anlamadığımız, imdb sayesinde kendimize geldiğimiz, aydınlanma yaşadığımız, oeh!!..hadi yaa..vay bee koltukla uğraşacağımıza adam gibi izleseymişiz dedirten film.--- spoiler ---
(dj linux - 5 Mart 2007 02:41)
çekimleri ve konu anlatımını önemsiz sayılabilecek birkaç yer için beğenmediğim ama senaryo ve oyunculuk anlamında oldukça başarılı bulduğum film. --- spoiler ---ancak bana kalırsa filmde 23 sayısının lanetine izleyiciler inandırılmak istenmiyor zaten. yoksa çok daha gerçekçi örnekler ve durumlar rahatlıkla yaratılabilirdi seyirciyi de inandırmak için. sadece obsesif bir adamın çıkarımlarını izliyoruz. yoksa herhangi başka bir sayıya da birkaç matematiksel işlemle kolayca uygulayabiliriz bu olayı. filmde de paul sparrow dışında herkes farkındaydı bunun. (oğlu da bir ara inandı ama onu saymıyorum. çocuk nasılsa daha)sürpriz son yaratmak için hafıza kaybı, şizofreni gibi durumlarla olayı kotarmak daha önce çok kez yapılmış bir şey, evet ama the number 23'nin senaryosu kesinlikle yabana atılacak cinsten değil. tüm film boyunca küçük çapta bir lost izlermiş gibi tat aldım. son ana kadar çözümlenemeyen olaylar finalde başarılı şekilde açıklığa kavuşturuluyor ve hiçbir şey açıkta kalmıyor.insanlar nedense filmin sonu bekledikleri gibi çıkmayınca ''sürpriz son yaratacaklar diye kasmışlar.'', ''aynı konu tekrar tekrar sunuluyor.'' gibi şeyler söylüyorlar. ancak burada iki farklı yol var; eğer ana karakter olan paul sparrow normal bir kişi olsaydı film konusu itibariyle bir çok kişinin tahmin edebileceği sıradan bir sonla bitecekti. (sonlara doğru tahmin edilen; kitap bir katilin itirafnamesi ve devamı gerçek katili bulmaya yönelik şekilde. paul sparrow gerçek katilin peşine düşer buradan sonrası bir macera filmine bile dönüştürülebilir rahatlıkla.) -ki bir ara bunun da gerçekliğine inandık ve filmi bir süre böyle izledik.-diğer yol da 23 sayısının lanetinin gerçekliği üzerine olurdu. (burada da gerçekçilikten uzak, yavan bir başka güçler filmi izlerdik. karakter lanetten kendini kurtarmaya çalışır, bunun için oğlunun kız arkadaşını kurban etmek zorundadır, dolunayda mezar kazıp içine işer falan.)ama tam olması gerektiği gibi bağlanıyor konu. tabii ki hasta bir beyin yaratılacak ki seyirciler şaşırtılabilsin. beklenmedik bir sonla karşılaşınca vay be dedirtsin.bence özellikle senaryosu itibariyle alkışı hakeden bir film the number 23. jim carrey'i de böyle rollerde görmek insana iyi geliyor. gidilesi görülesi ve düşünülesi.--- spoiler ---
(oldtimer - 5 Mart 2007 10:50)
jim carrey'nin özel bir oyuncu olduğunu bir kez daha göstermesine fırsat verdiği için bile güzel bir film. büyük olaylar yaratmayabilir, bir sinema klasiği ya da orijinalliği olmayabilir ancak filmin kötü olmasını engelleyen çok temel bir kaç noktası var. neler neler görüp geçirmiş, her türlü sürpriz sona, kafa karıştıran olay örgüsüne alışmış, şaşırarak tatmin olma eşiği oldukça yükseklerde sinema izleyicisini bağlamak için ne gerekir ise onu yapmış ve görselliğe yüklenmiş. baskın renkler, fotografik efektler, fotoğrafı çağrıştıran kadrajlamalar vs. kullanılarak senaryonun gelip tıkandığı noktada zaten ne yapsalar bininci kez izleyecek olan sinema seyircisini fotoğraf diliyle tavlamaya çalışıyor. bunda başarılı oldu mu? genel bir kabul görür mü bilmem. kişisel olarak senaryoya hiç takılmadan, şaşırmadan, kafamı yormadan sadece izledim ve bir sürü güzel kare gördüm, beni tavladı yani. ilk karenin klasik bir joel schumacher sahnesi olması, joel schumacher renkleri* kullanılmasından sonra böyle oyunlar beklemiyordum açıkcası. jim carrey nasıl yaşlanmış, yaşlandıkça da nasıl oturmuş yüzü, oyunculuğu görmek isteyenler, güzel fotoğraflara bakmaktan hoşlananlar, kara filmleri hatta çizgi romanları sevenler izlesin*. her filmden sonra kağıdı kalemi alıp senaryo açığı arayanlar, jim carrey'i tanımayan / sevmeyenler, sürpriz sonlardan, akıl karıştırma oyunlarından artık sıkılmış olanlar izlemesin*.
(neriman koksal - 6 Mart 2007 02:43)
bir filme gitmeden once sozluge kesinlikle(!) bakilmamasi gerektigini bir kez daha kanitlayan filmdir.hayir insanlarin 2 saatleri ya da 5-10 ytl leri ne kadar degerliymis. sanirsin filmden ciktilar, son enerjileriyle entrylerini girdiler ve odalarina kapanip "allahim bu hatayi nasil yapabildim!" diye haykirarak kafalarini duvara vurmaya basladilar.sunu soylemem lazim ki "iyi filmdi, sonu superdi ve cok guzel baglamislar"bu arada filmin baglayiciligina ornek olarak "filme geyik yapmak icin geldikleri cok belli olan on kusur kisilik iki uc arkadas grubunun film oncesi ve filmin ilk dakikalarinda her kelime uzerine bagirarak espri yaparken film boyu tek bir cit cikarmamalari" verilebilir.ayrica filmler ikiye ayrilir. sonu sasirtan filmler ve sonu sasirtmayan filmler.. eger filmin sonunda sasirdiysaniz ve filmde biraz kurgu varsa yuz binlerce filmi tek bir cati altinda rahatlikla toplayabilirsiniz. son olarak da filmin kalitesini harcanan paraya baglayan zihniyete burdan selam olsun! "abi 20 milyon dolar olsa olurdu da..valla bu kurtarmaz be..zaten bunun bize gelisi 15 milyon.."
(kambu - 9 Mart 2007 01:41)
beğenip beğenmediğime hala karar veremediğim filmdir. hiç olmadı, alin taşçıyan hanımefendi'nin eleştirilerine bakacağım. zira kendisinin hasta olduğu bir filmi beğenmediğim baki değildir bu gökkubbe'de. film boyunca, 23 ile ilgili her sahnede, ki taktir edersiniz filmin yarısından çoğunu işgal etmektedir, bokunda 23 adet boncuk bulmuş edasıyla kıkır kıkır gülen bir grubu yok sayarak izlemeye çalışmaktan bazı yerleri kaçırmış olsam da, finali bence oldukça başarılıydı. ama...ama bir şeyler eksik gibiydi hala. hani şu baygınlık gelen amerikan ailesi konsepti dışında bir şeyler hem de. jim carrey'nin dövmeli bedeni ve uzun saçlarına ise diyecek bir şey bulamıyorum. bu kadar komik bir adam da pekala isterse seksi olabilirmiş, ben dün bunu gördüm.bu arada, bi ara sağıma soluma baktım, herkes parmak hesabı yapıyor. benim neyim eksik diyerek doğum tarihimin rakamlarını toplayayım dedim. ve elbette, 23 çıktı. 23'e inanmıyorum ama bir sayı var diyerek bağlayayım konuyu. ahah!
(mavikedi - 9 Mart 2007 15:01)
muhtemelen gerilim denildiğinde ilk akla gelecek filmlerden biri olmayacak the number 23 ve bana kalırsa bunun en büyük nedeni filmin doğrudan kendisi, görüntüleri, müzikleri, senaryosu ya da oyuncuların performansı vs değil de, bu türün izleyicisinin bu tip kurgu ve temalara alışmış olması ve sinemaya şaşırmak için gidip şaşıramamasıdır.filmin saydığım özellikleriyle ilgili pek çok yorum yapılabilir, olumlu ya da olumsuz eleştirilebilir, fakat beklentileri karşılamamasının sebebi bana kalırsa söylediğim neden.bu nedenle, bu filmden keyif alabilmek için beklentinin çok yükseltilmeden izlenmesi gerektiğini düşünüyorum, özellikle de bu türü yakından takip edenler içi bu önerim.yalnız bu filmden bahsederken şu filmden de bahsetmek lazım:(bkz: the machinist)ayrıca, "saçma" denilen bir takım 23 çıkarımlarının saçmalığının filmi yapanların saçmalaması olarak mı yoksa obsesif karakterlerin saçmalaması olarak mı ele almamız gerektiğini düşünürsek belki de pink örneğindeki gibi saçma görünen çıkarımların aslında bir hata ya da senaristin abuklaması olmadığı sonucuna varabiliriz. filme bu noktada getirebilecek bir eleştiri, karakterlerin obsesifliğinin ve 23 sayısıyla ilgili var olduğunu iddia ettikleri lanetin gerçekdışılığının yeterince vurgulanmaması olabilir zira yapılan pek çok eleştiri bu noktanın açık olmadığına kanıt niteliğinde.
(nightcrawler - 12 Mart 2007 23:11)
filmin senaristi, yaptığı açıklamada senaryoyu ahmet cakar li alpet reklamindan arakladığını itiraf etmiştir.
(charles h duell - 20 Mart 2007 00:37)
bu yazı cok miktarda spoiler içermektedir--- spoiler ---sahsen gec de olsa izleyip cok beğendiğim filmdir.bence insanların filmi beğenmemesinin en acık nedeni filmde anlatılanı tam olarak anlayamaları.insanlar 23 sayısına ulasmak için cok kasıldığını düşünmüş fakat bu filmde asıl anlatılmak istenen sayının laneti değil takıntının insana neler yaptırabileceği.filmin sonlarında bu takıntının babasının bıraktığı bir nottan jim carreyde basladığı zaten acıkca söyleniyor.surada güzel özetlenmiş(bkz: #1506566)obsesyon bozukluklarında bilindiği gibi insanlar mantıklı düşününce cok sacma olduklarını anlayacakları seylere su götürmez gercekler gibi inanırlar.bu filmde de karakter 23 sayısnın lanetine inanıyor ve her yerde bu sayıya ulasmaya calısıyor.hafıza kaybının cok klasik olduğunu düşünenler için ise su güzel bir bakınız olacak(bkz: repression)(bkz: bastırma)beynimiz bunu sürekli yapıyor.ayrıca cekimleri ve filmin genel olarak görüntü atmosferini de cok beğendiğimi de ekleyeyim.benim aklıma takılan ve beğendiğim birkac detay:laura tollins in "seni kimse sevemez acınacak durumdasın" demesi de obsesiflerle yasamanın, böyle bir insanı sevmenin veya bağlanmanın ne kadar zor olduğunu da gayet güzel anlatmıs.jim carreyin agathanın boğazına bıcak dayamısken agathanın "seni seviyorum" sözüne jim carreyin "kimse beni sevemez" demesi bu derecedeki obsesiflerin gördüğü dıslanma neticesinde içine dşütüğü ruh haline güzel bir gönderme bence.filmin basında gecen 23 sayısı ile ilgili bilgilerden bazıları otel odasının duvarlarında da bulunmakta.filmin basında 23 ün incilde "kader" i temsil ettiği belirtiliyor ve son kısımda otobüsün önünden cekilirken "kader diye birşey yoktur sadece farklı secimler vardır" demesinde takntıdan kurtulduğuna dair güzel bir gönderme var--- spoiler ---
(keah - 9 Şubat 2008 02:32)
güzel filmdir. jim carreye taptiran filmlerdendir. (oburusu icin: eternal sunshine of the spotless mind)--- spoiler falan olabilir ---filmin tüm olayını 23 sayısına indirmek komiktir. filme bok atmak icin bahanedir. ayni zihniyet, heroes da insanlarin evrim gecirip ucma gucu kazanmasina eyvallah diyip hucre rejenerasyonu gucu meydana cikinca "oha abi oyle guc mu olur, senaristler sicti batirdi oha yuh" demisler, lost'ta "oha adada kutup ayisi mi olur yuh oha senaristler sicmis batirmis oha yuh" demisler hatta hizini alamayip prison breakda "oha otla boku karistirdi herif demiri eritti oyle sey olmaz ki olum dis macunu olmaz ki oyle yani senarist sicti batirdi oha yuh" demislerdir.(hepsi dizi oldu da neyse artik affedin laf lafi acti)islenen konu bence 23 sayisinin onumuzden arkamizdan kicimizdan basimizdan cikabilmesi degildi, pi filminde de pi sayisinin 3.14 oldugunun islenmemesi gibi. (max abime selam ederim. bilgisayarlarin pi sayisinda pattern bulunca dile gelip ana avrat sovmeyecegi gibi...) velev ki olay o olsun, obsesif bir insanin havadan 23 cikarmasi da cok da elestirilebilecek bir sey degil gibime geliyor. adi ustunde lan, obsesif. aha ben 8 yasindayim ve 31 cekiyorum. 31-8=23 gibi cikarimlar da var. obsesif iste..sezarin hakkini sezara vermek lazim: - goruntulerini pek begendim ben.- muziklerden rahatsiz olmadim hatta jenerik muzigi falan bi gerdi hostu.- muzigi gectim, jenerikteki goruntuler muhtesemdi.- jim carrey nin oyunculugu icin izlerim ben bu filmi.izlerken filmlerde super mantik tutarliligi ve gercekcilik ariyorsaniz gidin belgesel falan izleyin.--- spoiler falan olabilir ---
(elephants in my head - 9 Şubat 2008 05:35)
giriş kısmı şahane olan jim carrey filmi. şimdi sözlüğe bakındım da alın size sözlükte daha önce verilmiş bir link:http://sinema.milliyet.com.tr/…ilm.aspx?filmno=1589 link önemli değil. sondaki sayılara odaklanın 1+5+8+9= 23 hasiktir.bugün günlerden 10/6/2009. 9*2=18+6=24-1=23 daha çok acayip şeyler buldum da kimisi özel hayatımla ilgili veremiyorum malesef. 23 benim peşimde. allaaah!!
(ayiadam - 10 Haziran 2009 05:30)
kaldı mı dohuz temalı film..vizyona girdiginde ilk hafta hemen sinemada izledigimizde bunun farkında degildik elbette ama devlet bahceli matematigi sayesinde filmin adını yeniden gorunce akla ilk bu geliyor..saka maka devlet bahceli'nin matematik formulu gibi bir film gercekten de, kafaya gore ondan onu sundan sunu cıkarıp 23'e ulasıyor adam, saka gibi..ilk izledigimde sevmemistim, bugun de 20dk dayandım kapattım..shutter island gibi enfes bir filme "sonu belli" diye bok atıldıydı ya hic oyle olmamasına ragmen, esas sonu belli film budur iste.. ilk 15 dakikada sonunu kestirmenin en kolay oldugu filmlerden biri bu..
(frtslck - 5 Mayıs 2010 01:31)
insanlar kafa yapsın diye mantar filan yiyor, halusinasyonlarda/paranoya nobetlerinde filan kavruluyor ya..anlayamıyorum..beynimle alakadar her turlu kontrol kaybı beni fitil ediyor.. oyle ki sırf bu sebeple sarhos olmayı bile sevmiyorum artık..bu filmi izlerken paranoyak insanlara şifa olabilir mi diye dusundum..izletsen paranoyalarından kurtulabilirler mi?sonra bir seylere kafayı ciddi manada takınca mantıgı kaybettigini, dolayısıyla ise yaramayacagını fark ettim.beynimizin psikopat bir gucu oldugunu biliyorum.algılarını cesitli konularda acınca bilgisayar gibi calıstırabiliyorsun kendisini..misal bu filmde adamımız kafayı 23'e takmıs. gun tarihleri,dogumgunleri, olum donumleri, hayatta kalınan yıl sayısı, plakalar, ev noları, is noları, adresler, adlardaki harf toplamları, renklerdeki harf toplamları, isimlerdeki harf toplamları, dort islemle kucultulerek 23 ve turevlerine ulasılan nice durum..her sey 23'e cıkıyor.vay anasına dedirtir mi? yani bu durumu bir filmde degil de kendi hayatında yasasan "tesadufler cıldırmıs olmalı" der miydin?hani yabancı dilde yeni bir kelime ogrenirsin. sonra yıllardır hic karsına cıkmamıs kelime sen onu ogrendikten sonra her yerde karsına cıkmaya baslar.cunku onu tanımıs, algılarına onu acmısındır.tesadufler gun asırı her yerdeler. o kadar fazlalar ki aklınız durur. sadece bizim algılarımız gunluk yasantımızda onlara fazla acık degil.. fark etmiyoruz..(misal 23 gibi aklınıza gelecek nice sayı durmadan her yerde yani. herhangi birini secip onunla oyun oynamayı secsen o kadar sık karsına cıkacak ki..)ne garip.esasen hayatımızın icindeki tesadufleri bile bir anlamda biz belirliyoruz.onları iyi/dogru secmek, gerekmeyenleri es gecmeyi basarmak lazım..--- spoiler ---there is no such a thing like destiny. there are only different choices..--- spoiler ---
(tuzbuzz - 31 Mayıs 2010 09:36)
bahçeli'yle matematiksel çıkarımlarından dolayı dalga geçen bir çok insanın baya baya beğendiğini beyan ettiği film. jim carrey yapınca "aman tanriaam", bahçeli yapınca "bok". halbuki ikisi de aynı zımbırtı. hayat bazen çok garip.
(divina - 26 Kasım 2010 01:06)
Yorum Kaynak Link : the number 23