Falling Down (~ Sonun Baslangici) ' Filminin Konusu : Trafik tıkanmış. Terör şehri donatmış. Dükkanlarda ve restoranlarda müşterilere saygı kalmamış. Büyük şehirde hayat, herkesi çileden çıkarabilir. Fakat Bill Foster çileden çıkmıştan da öte. Sıcak bir yaz gününde, tıkanmış bir trafikte, fırın gibi sıcak arabasında evine gitmeye çalışan sıradan bir adam, arabasını trafiğin ortasında bırakıp, kentin içine dalarak vahşet saçmaya başlar. *Oscar ödülü sahibi Michael Douglas günlük yaşamın korkularıyla tüm dünyaya savaş açar Foster rolünde. Rol arkadaşı yine Oscar Ödülü sahibi Robert Duvall ise, Foster'ın saldırılarını durdurmakta kararlı bir polis rolünde. Sonun Başlangıcı ise, ikisinin ortak hikayesi.
The Game(1997)(7,8-309231)
Wall Street(1987)(7,4-140974)
Basic Instinct(1992)(7,0-188628)
Fatal Attraction(1987)(6,9-65769)
Romancing the Stone(1984)(6,9-74294)
The Ghost and the Darkness(1996)(6,8-52327)
The War of the Roses(1989)(6,8-44315)
Black Rain(1989)(6,6-44806)
8MM(1999)(6,5-114541)
A Perfect Murder(1998)(6,5-77849)
The Jewel of the Nile(1985)(6,1-45655)
Disclosure(1994)(6,1-41699)
michael douglas'in oynadigi sistemi ele$tirme kaygili guzel film.. william, arabasiyla kar$iya gecerken kopru trafigi tikanir.. bunun uzerine arabayi birakip yuzerek kar$iya gecmeye karar verir.. olaylar geli$ir..
(ssg - 9 Şubat 2000 14:39)
hamburgeri resimlerdekine benzemedigi icin hadise cikarmasi takdire sayandir.(bkz: mc royale)
(kruva san - 9 Şubat 2000 15:00)
detektifin filmin en sonunda kameralar karsisinda amirinin elini sikip "fuck you captain, fuck you very much" dedigi sahnesini gorup ulan robert duvalli komedi filmi mi bu demistim zamaninda. meger basindan izlemek lazimmis filmleri, memento memento hayat cekilmiyor.izleyince de gordum ki anlatilan hersey dogru. filmin gectigi yerde yasamisligim var ve oradaki koreli bakkallardan tut 3000 mil otedeki koreli bakkallara kadar bunlarin alayi hala musteri kaziklamakla mesgul. boyle ilginc bir milli gelenekleri olsa gerek. ulan her bakkaldaki sarap 7.99, bunlara geliyorsun 11.99. ayni su -evian, assagisi kurtarmiyor- heryerde 1.99, bunda 2.99. her koreli aileye dogustan atalarindan miras kalan bir katsayi mi var, ne is yaparlarsa maliyeti onunla carpiyorlar, anlamiyorum.bakkali oynayan adam harika, hastasiyim. duzgun ingilizce konustugu sahnelerde dahi rolunun hakkini vererek cogul eki kullanmadi. 85 cent 85 cent. bu arada 93'teki fiyatlari da ogrenmis olduk o bakkal sahnesiyle, 4 kalem pile 5 kusur dolar fiyat biciliyormus, radioshackten aldim dun yari fiyatina. artik bu da korelinin sucu degil teknolojik surectir herhalde.hamburgercilere sirf o yilisik suratlari gormemek icin girmiyorum mumkun mertebe. bu heriflerin yapmacikligi sayesinde zorla saglikli beslenip 120 yil yasayacagim. ama saglik devrimimden once kahvaltiyi iki dakikayla kacirma olayini epey yasamistik; orada hazir yapilmisini da goruyorsun, uzanip verecek iste, onun yerine cope gidiyor, kurallara uyman lazim. tabii filmin konu aldigi los angeles fast food restoranlarinda (yunan zincirleri de dahil) calisanlarin cogu meksikali oldugu icin arada "kiyak" yaptiklari oluyor. ama oyle bir kuralin olmasi, yapilanin kiyak olmasi bile sacma. kurallara uy deyince "mondays" diye bir x-files bolumu vardi bak, izleyin. amerikan suburban yasaminin tekduzeliginin elestirildigi bir bolumde, kotu karakterin tibet tulpasindan summon edilmis bir seytan olmasi anca x-files'ta yasanir, atmosferik yarrak social commentary dalinda bir yapit.filmin en guzel repligi, "now you are going to die in that stupid hat. how does it feel?"di. venice'in oralarda o devasa golf sahasini nerede bulmuslar hayret. bir de herif magarada mi yasamis onca sene, plastic surgeon los angelesta zengin olmayacak da nerede olacak, hayret edilecek ne var? neyse, o da toplumsal elestirinin bir parcasi sonucta, bazuka kullanmasini cocuktan ogrendigi abartili sahne gibi. ama film olabilecegi kadar da guzel degil aslinda cunku climax'in uzerine kuruldugu "manyak kocanin ailesine geri donup eski karisinin aklini sinirden oynatmasi" kismi izleyenin pek umrunda degil. ben filmi gunluk hayatta mese odunu gereken durumlar silsilesi olarak gormusken hic ilgilenmedigim, hatta bogazlanmasindan mutluluk duyacagim aglak suratli bir karinin aile draminin gelip filmin ta orta yerine yerlesmesi hic hos olmadi. robert duvall'in igrenc karisi da oyle. ya o adamin da gecirdigi degisime yeterince zaman ayir, boyle paralel bir metamorfoz olsun, toplumdan tiksinsinler ya da hic dedektifin karisiyla filan zaman harcama. simdi schumachere gidip bunlari anlatsam belki bir sonraki directors cut zart zurt edition'a yetistiririz degisiklikleri.
(immanuel tolstoyevski - 7 Ocak 2008 08:35)
oasis'in pek depresif, pek güzel şarkısı. sözler..the summer sunit blows my mindit's falling down on all that i've ever knowntime to kiss the world goodbyefalling down on all that i've ever knownis all that i've ever knowna dying screamit makes no soundcalling out to all that i've ever knownhere am i, lost and foundcalling out to allwe live a dying dreamif you know what i meanall that i've ever knownit's all that i've ever knowncatch the wind that breaks the butterflyi cried the rain that fills the ocean widei tried to talk with god to no availcalling my name from out of nowherei said "if you won't save me, please don't waste my time"catch the wind that breaks the butterflyi cried the rain that fills the ocean widei tried to talk with god to no availcalling my name from out of nowherei said "if you won't save me, please don't waste my time"the summer sunit blows my mindit's falling down on all that i've ever knowntime to kiss the world goodbyefalling down on all that i've ever knownis all that i've ever known
(chelseagirl - 5 Eylül 2008 00:17)
dig out your soul albümünde en fazla dikkat çeken şarkılardan biri. içeriğindeki chemical brothers katkısından olsa gerek, pek oasis şarkısına da benzemiyor aslında. daha doğrusu öyle gitar ağırlıklı saf bir oasis şarkısı değil, elektronik müziğe daha yakın bir havası var. teotihuacan'dan sonra gallagher biraderlerin elektronik müziğe merak saldıklarını gösteren ikinci bir emare sayılabilir belki. bekleyip görmek lazım, o sularda da ilginç işler çıkarabilir aslında bu serseriler...
(days - 28 Kasım 2008 12:10)
michael douglas'ın masum görünüşlü psikopat adam rolünün hakkını verdiği etkileyici bir film. buz gibi bir yüz ifadesi, kırık gözlük, robotsu düz yürüyüş, sahte gülüşler, endişeli bakışlar.. ve bütün bunların yanında aslında kurallara bağlı normal bir vatandaş olma isteği. buruk biten bir filmdir ayrıca.
(amorfolyus - 23 Aralık 2008 10:19)
senaristinin muhakkak geçmiş bir istanbul tecrübesi olduğuna inandığım film,az bile.
(soloz - 25 Haziran 2009 12:49)
şarkının sözlerini emre aydın yazmamıştır.
(ah o gemide ben de olsaydim - 18 Eylül 2009 11:44)
http://www.youtube.com/watch?v=1ukuzqycmtoburadan dinlenebilien şarkı. fena değil ama nerede emre aydın'ın güçlü yorumu diye sordurmuştur, onu afilli yalnızlık ile tanıdığımızdan olsa gerek, uyur gibi söylemiş şarkıyı abimiz. bazı yerlerde de emre abimizin aksanımı konuşturayım diye "r"leri baya bi yuvarlamış, öyle ki ne söylediğini anlamak mümkün değil. bir de ingilizcede "neden beni bıraktın gittin vicdansız yar" türünden sözler sırıtmış biraz. bunların dışında aranjmanı gayet güzel, besteyi de beğendim.
(tatyou - 20 Eylül 2009 01:34)
rahatsız filmlere örnek teşkil edebilecek yapıtlardan sayılabilir.
(penny - 21 Ekim 2002 02:39)
şiddetin sadece göstermelik olmadığı, iyice de derinlik katarak servis edildiği bir film. --- spoiler ---michael douglas'ın içine düştüğü çıkmaz izleyene bir yol açıyor gibi. öyle bir çıkmaz ki karakter de film boyunca kendi sorunlarına değil, direk olarak her orta sınıf kravatlı çalışanın günlük hayatını çıkmaza sokan sorunlara savaş açıyor. ölüme gittiği yolda hayatını çıkmaza sokanın ne olduğunu ondan değil de onun peşinden gelenlerden öğreniyor ama onun savaşını kendi gözlerinizle izleyebiliyorsunuz.--- spoiler ---
(sleeper - 25 Mart 2010 20:59)
filmdeki esas kötü karakter bence adamın karısıdır. adam mükemmel bir vatandaş ve eş, sadece biraz öfke kontrol problemi olup tek derdi evine gidip çocuğuna doğum günü hediyesi vermek iken, kadın daha önce zarar vermediği halde kocasının kendisine ve çocuğuna zarar vereceğinden korkarak bir gün içinde 3 kez polisi arar. gelen polisle flört etmeyi ihmal etmez. daha önce size zarar verdi mi? sorusuna kem küm yanıtlar verir. kocasını gerçekten sevse idi beraberken boşanmak yerine öfke kontrol tedavisine gönderirdi. önemli bir ayrıntı da kadın polisle flört ederken gelen zil sesidir. seyirci burda zıplar "aha da michael douglas geldi herkesi sikecek" diye, fakat sadece fırından gelen kekin pişme sesidir bu.filmin sonunda da adam zaten ailesine zarar vereceğini düşünenleri, herkesi göt eder ve intihar yerine çok daha iyi bir alternatif bularak, son anında bile ailesini düşünerek kızına sigortadan bol para kalmasını sağlar.ayrıca belediyenin zaten sağlam olan kaldırımı yolu 43975345. kere tekrar yaptırması eleştrisi de mükemmeldir, boşuna insanlar o sıcakta trafikte telef edilir, türkiye'de de çok yaşanan bir hadise olduğundan hepimiz en az bir kere "bazukayla yıkacan aha şu gereksiz inşaatı" diye aklımızdan geçirmişizdir.
(enkaz devraldik - 31 Temmuz 2010 19:02)
mükemmel bir film. sonunun dramatize ve sıkıcı bulunması doğal ama schumacher bunu gerekli görmüş zira haklıyken haksız duruma düşme sürecinin finalini izleyicinin gözüne gözüne sokmak istemiş.
(mameth - 27 Mart 2011 01:06)
emre aydin sarkisi. mesela "emre aydin'in ingilizce sarkisi olacak, adi sence ne olur?" deselerdi "falling down" veya "i'm still here" derdim. niye bilmiyorum.
(djnr - 23 Haziran 2011 11:03)
filmde douglas in canlandirdigi william(billy) karakteri hafiften arizali olsada zaman zaman "bir adam bu kadar hakli olamaz" dedirtir.sabah iyi niyetle cikilip oglene kadar psikopata donusulen turk metropol hayatinda yapmak istenilenleri william usa de yapar.
(mascara - 28 Nisan 2003 01:16)
yıl 1993. joel schumacher'in batman'i katletmesine henüz iki sene vardır. bu sırada schumacher kariyerini ortalama veya ortalamanın üstündeki filmlerle devam ettirmektedir. michael douglas ve robert duvall'ı başrole koyduğu gerilim filmi falling down ortalamanın üstündeki filmlerinden bir tanesi. son zamanlarda rezil filmlere imzasını atan (trespass nedir alla'sen? böyle bir film çekilir mi?) schumacher'in kaliteli bir kaç filminden bir tanesi. insanları, sistemi, yoluna çıkan her şeyi eleştiren bir film bu ama yerden yere de vurmuyor. -michael douglas için izlenmeli. douglas'ı daha önce de kötü rollerde karşımıza çıktı ama böylesi bir rolde çıkmadı. douglas'ın performansı gerçekten çok iyiydi. douglas filmde işten atılmış, karısından boşanmış, kızının büyümesine tanık olamamış, her konuda hayal kırıklığına uğramış bir karakteri canlandırır. gelen vurmuş, giden vurmuş. sıra şimdi onda. hayattan, her şeyden intikamını insanlardan çıkaracaktır. douglas da böylesi bir karakterde döktürüyor. o bakışlar, o yürüyüş ürkütmeye yetiyor. -sistem eleştirisi için izlenmeli. böyle söylüyorum ama sistemi, yani polisi, devleti ve siyasileri eleştiren daha sağlam filmler var. schumacher bu filmde yeri geldiğinde polisi de eleştiriyor, belediyeleri de, devleti de, insanı düşünmeyen devleti de. -robert duvall için izlenmeli. duvall filmde kızını kaybetmiş, karısı "öleceksin" diye korktuğu için polislikten emekli olan, karısı için elini eteğini sokaklardan çeken bir polisi oynuyor. film bu iki karakter üzerinde durur. filmde değişim geçiren tek karakterdir. küfretmeyen birisi iken küfreder, şiddet uygulamayan birisi iken uygular, sokaklardan uzak dururken artık durmaz. duvall da iyiydi ama tabi ki filmin yıldızı douglas'tır. -amerika'daki zenginlerle fakirler arasındaki farklara odaklandığı için izlenmeli. ayrıca çeteleşmeye, ırkçılığa, neo naziliğe, amerika'nın varoşlarının durumuna değindiği için de izlenmeli. hani böyle izlenmeli diye yazdım ama gene de beklentiler yükselmesin. zira bana göre abartılacak bir film değil. yönetmenin en temel hatası başkarakteri sevdirmeye çalışmasında yatıyor. bu adamı sevemem ben. yapamam. haklı olduğu noktalar var şüphesiz. mesela bakkalın bizleri kazıklaması, mcdonald's gibi mekanlarda satılan hamburgerin denildiği kadar büyük olmaması, belediyelerin sırf devletten kapmak için hiç ihtiyaç yokken yolları düzeltmeye çalışması üzerine söyledikleri doğru ama bunu tasvip etmeyeceğimiz bir tarzda yapıyor. şiddet uygulayarak, öldürerek, korkutarak. allah aşkına, elinde uzi ile, taramalı ile oradan oraya koşturan birisi sosyal sorunlara değiniyor diye sevmeniz mümkün mü? gerçi travis bickle'a hayran olanlar var, scorsese adamı itici kılmaya çalışmışsa da ona hayran kalmayı başaranlar var. bunu beğenen buradakini de beğenecek. schumacher yanlış yapmış. hem adamın eline silah vereceksin, adamın arızalı olduğunu söyleyeceksin, bu adama insanları öldürteceksin, sonra da adamı sevmemiz için elinden geleni yapacaksın, adamın ağzına "kızım... ailem..." gibi replikleri vereceksin. sıkça yapılan bir şeydir bu. kafayı kırmış bir adamı sevmem mümkün değil. öte yandan karısı da eleştirilir. polise yavşaması ya da öfke problemleri olan adamı psikologa sevketmek yerine boşaması gibi şeyler kadından uzaklaşmamıza, kendisiyle özdeşleşmememize neden oluyor. izlenebilir. izlenmeli. ama beklentiler de yükseltilmemeli. yükseltilmezse schumacher'in amerika gezisi sıkmaz.
(sherlock holmes 90 - 21 Ağustos 2012 02:36)
oasis'in en güzel şarkılarından biri. klibiyle birlikte bıraktığı etki muazzam. loop'a alınası.
(barabas - 25 Mayıs 2013 14:09)
yavaş yavaş kurduğu gerilim yapısı ve dile getirdikleriyle takdir edilesi, michael douglas'ın en iyi oyunlarından birini verdiği muhalif film. filmin başında d-fens'in önce koreli bir bakkalı daha sonra da latin serserileri hacamat etmesiyle faşist bir çizgide yürüyeceğini düşünürken neo-naziye yaptıklarından sonra böyle bir niyeti olmadığını, aksine nefret oklarını ne kadar doğru doğrulttuğunu gördük. hatta öyle bir karakter çizilmiş ki sempati beslemek, empati kurmak bile olası. açılış sahnesinde joel schumacher'in, fellini'nin otto e mezzo'suna gönderdiği selamı da gözden kaçırmamak lazım bu arada. nihayetinde her iki film de farklı anlamlarda da olsa birer man on the edge hikayesi, aynen iron maiden'ın söylediği gibi.
(gebura - 1 Ekim 2005 11:18)
1993 yapımı film joel schumacher'in müthiş yönetmenliğiyle micheal douglas'ın neden büyük bir oyuncu olduğunu bize gösteriyor. --- spoiler ---geçim sıkıntısı çeken bir babanın hiçbir şeyi kalmayınca, amerikan sivil toplum yasalarınca uygulanan ölümünden ailesine kalan sigortayı, filmin sonunda bir anlamda intihar ederek, kızına bırakması göz yaşartıcı bir sahnedir. golf klübünü basıp "buralarda halkım piknik yapmalı" deyip, komünizme karşı fikirler üreten bir kurumda bir zamanlar çalışması film içi bir tezat oluşturmaktadır.--- spoiler ---
(b166er - 26 Ocak 2006 00:59)
1993 yapimi, joel schumacher yönetmenliğinde, michael douglas'ın kanımca en iyi performansını sergiledigi kozmik film. hepimizin bildiği, gördüğü ama ses çıkarmadığı şeylere muhtelif sebeplerden ses çıkarmaya başlayan bir adam çok yalın bir sinema diliyle anlatılır. ne olağanüstü özel efektler ne de yüksek bir bütçe vardır ortada, konu da gayet sıradan ve herkesin analatabillecegi bir şeydir lakin yorum denen hadise bu noktada devreye girer. michael douglas'ı ve joel schumacher'i tartışmaya gerek yok eğer filmi seyrettiyseniz. fakat fazla dikkat çekmeyen bir durum daha vardır, d-fense in tavrı o kadar sert ve çekicidir ki aslıında onun hikayesiyle beraber gelişen ve değişen robert duvall'ın canlandırdığı detective martin prendergast karakteri gözden kaçar. dedektifte de en az d-fense kadar metamorfoz geçirir. nasıl d-fense'in değişimi gazete ile sineğe vurmasıyla başlıyorsa, detective martin prendergast'ın değişimi de karısıyla yaptığı ilk telefon görüşmesinden itibaren başlar. ikisi de sevdiğim bir arkadaşımın deyimiyle 'sisteme mükemmel entegre olmuş fakat zamanla bozulmuş çarklardır'. her seyrettiğimde, william 'd-fens' foster'ın önüne çıkan, hepimizin şehir hayatından tanıdığı, sorunları çıkaranlara acırım ve d-fense tarafından cezalandırılmalarından sadistçe bir haz alırım.
(ezilmisbiskuvi - 23 Mart 2006 01:57)
Yorum Kaynak Link : falling down