Süre                : 2 Saat 34 dakika
Çıkış Tarihi     : 05 Aralık 2003 Cuma, Yapım Yılı : 2003
Türü                : Aksiyon,Drama,Savaş
Taglar             : Beyaz kurtarıcı,samuray,Japonya,Japonca,Seppuku
Ülke                : ABD,Yeni Zelanda,Japon
Yapımcı          :  Warner Bros. , The Bedford Falls Company , Cruise/Wagner Productions
Yönetmen       : Edward Zwick (IMDB)(ekşi)
Senarist          : John Logan (IMDB)(ekşi),John Logan (IMDB)(ekşi),Edward Zwick (IMDB)(ekşi),Marshall Herskovitz (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Ken Watanabe (IMDB)(ekşi), Tom Cruise (IMDB)(ekşi), William Atherton (IMDB)(ekşi), Chad Lindberg (IMDB)(ekşi), Billy Connolly (IMDB)(ekşi), Tony Goldwyn (IMDB)(ekşi), Masato Harada (IMDB)(ekşi), Masashi Odate (IMDB), John Koyama (IMDB), Timothy Spall (IMDB), Togo Igawa (IMDB), Shin Koyamada (IMDB), Hiroyuki Sanada (IMDB), Koyuki (IMDB), Seizô Fukumoto (IMDB), Scott Wilson (IMDB), Yuki Matsuzaki (IMDB), Hiroshi Watanabe (IMDB)

The Last Samurai (~ Son samuray) ' Filminin Konusu :
Bir sivil savaş gazisi olan yüzbaşı Woodrow Algren, 1870'lerin sonunda Winchester silahlarının sözcüsü sıfatıyla Japonya'yı ziyaret eder. Amacı; İmparator Meiji'nin askerlerini eğitmek ve silahlarının tanıtımını yapmaktır. Meiji'nin silahlarla donatılmış ordusu kalan son samurayları yok etmek için hazırlıklarını yaparken yüzbaşı Algren bir çatışma sırasında sakatlanır ve samuraylara esir düşer. Algren esir düştükten sonra samurayların lideri Katsumoto'dan onur ve savaş konusunda çok şey öğrenir ve iki taraf arasında bir seçim yapmak zorunda kalır.


  • "kiraz çiçeği'ne övgüde bulunan güzel film. . "kusursuz çiçek nadir bir şeydir. tüm hayatını bundan bir tane bulmak için harcasan bile hayatın boşa gitmiş sayılmaz."*"
  • "katsumoto'nun yerinde olma isteği uyandıran film. bir adam elinden geleni yapar, kaderinin ne olduğu ortaya çıkana kadar."
  • "yaptığı müzikle hans zimmer'ın insan ırkıyla pek alakası olmadığını kanıtladığı film."
  • "bir sahnesi var ki hep şu diyaloğu bekledim:- imparatorum, katsumoto bu kılıcı yolladı...- eee?- "götüne soksun" dedi."
  • "- efendi katsumoto size bu kilici gonderdi.. - ee? - efendi katsumoto size bir de bu vazelini gonderdi.. - haaa.."
  • "çıkışında delikanlı samuray,imparator sahtekar diye bağırttıran film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    the last samurai, kanımca stockholm sendromu'nu al pacino'nun yüzakı dog day afternoon'dan* çok çok daha iyi işlemektedir. hatta benim gözümde bu sendromun en can alıcı biçimde işlenmiş örneği bu filmdir. dog day afternoon'da insanlar "kötü" olanın yanında saf tutmuyorlardı aslında, ciddi ve samimi manada. onlar, biraz "kötü"nün içindeki "iyi"yi görmüş olmanın, biraz da popülaritenin can alıcı şehvetinin esirleri haline gelmişti, geçen saatler boyunca. ama onlardan hangisine, "bu kötü'nün yerine sen kendini feda edeceksin" diyecek olsanız, bir tanesinin buna yanaşmayacağı gün gibi aşikardı. onların sonny wortzik'e besledikleri sempati, bizim dexter morgan'a beslediğimiz sempatiden çok da farklı değildir. bu, geçen zaman içinde "kötü"yü bir nevi içselleştirmek demektir esasen...

    oysa, the last samurai bu çizgiden çok ama çok farklı bir eksene oturur. orada, bizatihi "kötü" yoktur. roller karmakarışıktır. aslında mağdur olan ve "kötüler" tarafından kaçırılmış, esir edilmiş konumdaki nathan algren, bu kötülerden daha az kötü bir geçmişe sahip değildir. üstelik film, tam da bu noktada durur ve en sağlam mesajını da burada verir: bu adamlar düpedüz iyidirler!

    bu, çağdaş manada lost'taki the others fenomeninin bir izdüşümü gibi. orada da, "bizimkiler" dediğimiz ve "iyi" olduklarına hükmettiğimiz kazazedelerin, aslında beynimizde "kötü" olarak şartlandırılmış the others'dan daha iyi olmadıklarını kabullenmemiz oldukça zor gelmişti sezonlar boyunca.

    nathan algren, aslında karanlık bir geçmişe sahip günahkar bir asker. bundan dolayı da bünyesinde içten bir pişmanlık duygusu hakim. zaten film boyunca verdiği sayid jarrah havası da gözden kaçmıyor bu noktada. esir olana kadarki "küçük dağların yaratıcısı" megalomanisi, işte tam da bu ezik yanını bastırmak için kullandığı psikolojik bir savunma refleksi. bu âna kadar (esaret ânı) film, sadece bir giriş havası veriyor.

    ve the last samurai, günahkar subay emeklimizin esaretiyle başlar aslında. önce çevreye uyum, ardından bulunduğu hali kabullenme, sonra ilginç bir hayranlık duyma hali ve giderek hızlanan bir ivmeyle de oradaki yaşantıyı içselleştirme süreci başlar. bu, stockholm sendromunun benim gözümdeki en mükemmel örneğidir: kendini kaçırıp esir etmiş bu insanlara ölesiye bağlanıp, onlar için gözünü kırpmadan ölüme yürüyecek bir sevgi ve sadakatin öyküsüdür çünkü the last samurai.

    bunu, başka hiç bir filmde veya öyküde görmedim, hatırlamıyorum. özellikle filmin final sahnesi -ki çokları, bu son sahneyi "aptalca bir intihar" olarak görür, ben aynı fikirde değilim- nathan algren'in stockholm sendromu'nu bile alt edecek kadar mükemmel bir içselleştirmeyi başarmış olduğunu ispat eder bize. bu, bir insanın aslında nasıl da sadakat ile eğitilebileceğini öğretmesi bakımından da ilginç bir tecrübe olmalı...


    (ilbertus - 8 Kasım 2009 15:39)

  • comment image

    ayda bir son savaş sahnesini seyrettiğim, bu sürede nefesimi tuttuğum ve modern japon ordularının gözü yaşlı komutanının "ulan bi bok yedik daha da fazla yemeyelim" bakışından sonra ateşi kesmesiyle soluğumu bıraktığım film. sanırım en az 15 kere seyretmişimdir. manyak mıyım neyim bilmiyorum ama gaza gelmek uğruna başvurduğum başyapıtlardan olarak görürüm bu filmi. ha neye gaza gelmek meraklı okuyucu? bi ödev mi yapılacak? 20 kitap 1 adam düsturuyla hareket etmeniz gerekti mi bakın nasıl gaza geliyorsunuz. tabi o son sahneleri son sahne yapan bir başka unsur da müzikler. aferin sana hans. helgalar öpsün seni.


    (dare - 6 Ocak 2010 16:45)

  • comment image

    hayatımda izlediğim en güzel filmlerden biridir. tom cruise bu mükemmel oyunculukla oscara aday olamadı ya bence bir daha kesinlikle olamaz. filmin müziklerine değinmeden geçemiyeceğim hans zimmer imzalı şarkılar birbirinden güzeldir yıllardır mp3 listemin değişmeyen şarkılarıdır.


    (21arwen21 - 24 Nisan 2010 23:35)

  • comment image

    kiraz çiçeği'ne övgüde bulunan güzel film.

    . "kusursuz çiçek nadir bir şeydir. tüm hayatını bundan bir tane bulmak için harcasan bile hayatın boşa gitmiş sayılmaz."*


    (altay - 29 Nisan 2010 22:15)

  • comment image

    bir grup uzakdoğu sporu ve katana sever olarak iki aylık periyotlarla izleyip dolu gözlerle manasızca birbirimize bakmamıza neden olan film.

    yalnız film çekildikten sonra çıkartıldığı bariz belli olan bazı sahneler vardır ki hikayenin akışını bozar. muhtemelen samuraylar da bu kadar güçlü olmasın canım denmiştir ama keşke önceden yapılmış olsaydı.

    unuttum editi: ninjaların köye saldırdığı sahnede yüzbaşının katsimoto'yu kurtarmasının ardından katsimoto'nun, "demek bu adamın buraya gelişinin hikmeti buymuş" kelamını bakışlarıyla yansıtması, benim gibi ne oyunculuktan ne sinemadan anlayan birini dahi ken watanebe'nin oyunculuğu hakkında olumlu düşünmeye sevketmiştir.


    (vita es morte - 16 Eylül 2010 16:15)

  • comment image

    tek kelimeyle olmuş yani bu film. japonların hemen tüm filmlerinde ana tema olarak gördüğümüz ülkelerini koruma, ülkeleri uğruna ölme, disiplin ve en önemlisi de onur temaları haliyle burada da baskın olarak görülmektedir. bunun yanında barut'un kılıç'a galip gelse de onur'u asla yenemeyeceği ve en sonunda onur'un kazanacağı altı çizile çizile anlatılmış. diğer taraftan japonlar'ın atlattıkları o kadar badireye rağmen (bkz: hiroşima) (bkz: ikinci dünya savaşı) bugün nasıl zengin ve güçlü bir devlet haline geldiklerini satır aralarından çıkartabiliriz ki en azından ben öyle yaptım. son olarak da tom cruise rolünün hakkını gerçekten vermiş. sefil bir hayat süren eski bir asker iken onuru uğruna başka bir milletin yanında savaşıp ölüme giden bir karakterle gönülleri fethetmiştir kanımca.


    (the hangover - 24 Mart 2011 16:29)

  • comment image

    tamam, "son samuray"ın batılı olması filan post-kolonyal teori okuyanlarımızı heyecanlandırıyor. tamam, japon kültürüne ve samuraylara yönelik, japon modernleşmesine karşı acayip saçma, yer yer tek-taraflı bakış açıları var. tamam, fazla "amerikan işi" bir film. ama ulan film işte! ve çok güzel... muhteşem yüzyıl seyircisi gibi izleyin, bakın baya seveceksiniz.


    (cam irmagi tas gemi - 1 Mart 2012 22:57)

  • comment image

    bu filmde samurayların ormanda atlarını koşturarak geldikleri ilk sahne sinema tarihinin en karizma sahnelerindendir.
    o sisli ormanın içinde maskeleri ve heybetli atlarıyla koşturmaları beni sinema salonunda korkutmaya yetmişti. savaş alanını düşünemiyorum bile.


    (kamera motor - 1 Mart 2012 23:13)

  • comment image

    yazar japon degil, senarist japon degil, yonetmen japon degil, yapimci japon degil. amerikalilar ya japonya'yi "ozgurle$tirmeye" hazirlaniyorlar, ya da atom bombasi atacaklar allahin hakki 3 deyip.
    guzel film ayri...


    (delikan76 - 17 Ocak 2004 22:29)

  • comment image

    gayet basit ve anlaşılır bir dili olmasına rağmen filmde görülen çiçeklerin sakura oldukları ve filmin sonundaki "they are all perrfectt" repliğini anlamak için sakuranın geçmişine biraz değinmek gerektiği kanısındayım. bu esnada japon gücünün ve stratejisinin sırları kitabından bu konuyla ilgili güzel bir paragraf aktarılabilir.

    "samurai, kendi yaşamını kiraz çiçeğinin yaşamına benzetmekten hoşlanırdı.dünyanın yaşam süresinde yalnız bir an yaşar, hızla çiek açarak olağanüstü bir güzelliğe dönüşür ve ardından toprağa düşerdi. samurai, kılıç tarafından öldürülmenin kendi kaderi olduğunu bilirdi. bunu kabullenirdi. yapabileceği tek şey iyi bir çaba göstermek ve iyi bir şekilde ölmekti."


    (melancholia1 - 8 Şubat 2004 18:23)

  • comment image

    "pizza'yı amerika'da yemekle italyan mutfağını tatmış olur musunuz?" sorusuna evet diyenlerin japon kültürünü de amerikalılardan öğrenebileceklerini düşünmelerini sağlayabilecek bir algı yanılması. (bkz: #2542671)

    - yaşadığı kötü deneyimlerle etik değerlerini ve benliğini yitirmiş üstün zeka ve yetenek sahibi alkolik amerikalı kahraman
    - kendisine ait saymadığı savaşta kendine ait değerler bulması
    - umulmadık anda liderin hayatını kurtararak yerli asiler arasında kendine yer edinmesi
    - yabancı kültüre bir video klip süresinde adaptasyon,
    - hayatı onların bakış açısından görerek ruhsal sorunlara çözüm bulması
    - bu insanlar için giderek hayatını feda etme derecesine varacak bağlılık hissetmesi
    - maddiyatçı kötü adamların sonunda belasını bulması
    - kahramanın yerli esas kızı apartması şeklinde gelişen hollywood klişelerini ve hollywood'un gişe kaygısı yüzünden etnik film yapma özürlü oluşunu bir kenara bırakıyorum.

    hikâyenin nerede geçtiği gibi unsurlar hiçbir önem taşımaksızın tarihin ve ondan çıkarılan derslerin amerikalıların ‘iyi çocuk’ görünümünde dünyayı kurtarıp her şeyin merkezine yerleşmeleri şablonuna feda edilmesi sebebiyle çocuklarımız çanakkale kıyılarında geçen tarihi olayları bile artık yalnızca brad pitt’in önünde şahane durduğu bir arka plan olarak algılıyor. bu filmde de amerikan film sektörü yine püriten ahlak değerlerinin korunması talebine karşılık veriyor. . dünya tarihinin dönüm noktalarını bu şekilde “soap opera”ya çevirmek, amerikalıların kendilerini “vazgeçilmez ulus” olarak görmelerine yardım sağlıyor.

    bu noktada yapım, tarihi konuluymuş gibi durduğuna göre öncelikle tarihi perspektiften yargılanmalıdır diye düşünüyor, aşağıdaki olguları sunuyor ve yargıyı okuyana bırakıyorum

    1) modernleşme sürecinde , yabancı uzman, eğitimci ve teknikerlerin ülke içerisindeki değişik kurum ve kuruluşlarda batı’daki gelişmiş askeri ve teknik bilgilerin japonya'ya getirilmesinde ve dolayısıyla ülke kalkınmasında görevlendirildikleri doğru olmakla birlikte eski samuraylar bu şahıslarla ters düşmeyip aksine güç ve iş birliği yapmışlardır. " dr. ahmet cihan "japonya’da modernleşmenin sosyo-ekonomik ve kültürel temelleri" adlı araştırmasında söyle yazmaktadır:
    "japonya'nın modernleşme döneminde, samuray sınıfı bu değişime karşı bulunmadı. tersine entelektüel ve yönetici bir grup olarak samurayların varlığı çok önemliydi. "19. yüzyılın ilk yarısından itibaren başlayan, 1860’larda yeni bir ivme kazanan ve 1867 gerçekleşen restorasyon sonrasında, japonya’nın geleneksel toplumdan modern olana geçiş ve dönüşüm sürecinde liderlik kabiliyetine sahip olanlar samuraylar olmuştur. bu dönemde, eski samuraylar, yabancı uzman, eğitimci ve teknikerlerin ülke içerisindeki değişik kurum ve kuruluşlarda görevlendirilmesinde, batı’daki gelişmiş askeri ve teknik bilgilerin japonya'ya getirilmesinde ve dolayısıyla ülke kalkınmasında güç ve iş birliği yapmış olduğu gibi, eğitim görmek ve araştırma yapmak üzere yurt dışına gönderilen ilk öğrencilerin büyük çoğunluğu da, aynı şekilde, samuray kökenli idi. bu nedenle, samurayların gerçek bir aksiyomun insani örneğini teşkil ettiği ve bu tür bir dönüşümde geleneksel unsurların modern şartları oluşturmada ciddi bir rol oynadığı ve anlamlı bir fonksiyon üstlendiği iddia edilebilir." http://www.dicle.edu.tr/…r/suryayin/khuka/cihan.htm

    2) öte yandan askeri alanda prusya ve fransız silahlı kuvvetleri model alınmış olup 1870'ler japonyasında bir amerikalı askerin danışman olarak bulunduğuna ilişkin hiç bir kayıt yoktur. (http://www.japan-guide.com/e/e2130.html) bu nedenle nathan algren karakteri tamamen kurgusaldır.

    3) japonya'nın o döneminde bir samuray isyanı mevcuttur. ancak bu isyan daha ziyade bir siyasi çıkar çatışması sonucudur. isyancı orduda komutanların birkaçı dışında zırh giyen olmadığı gibi (ayaklanmanın liderleri askeri üniformaları içindedirler) isyancı samurayların 16'ncı yy silahlarıyla savaştıkları da doğru değilidir. ellerinde enfield namlu ağzından dolma tüfekler ve toplar da dahil olmak üzere ateşli silahlar mevcuttur. ayrıca süvarileri yoktur. sadece birkaç komutan ata binmektedir. .gercek "last samurai" satsuma eyaleti lordu saigo takamori ve yandaşlarının kendilerinden 4 misli kalabalik imparator ordusuna tam 7 ay direndiği savaşın gercek tarihte nasil oldugunu ogrenmek isteyenler olursa asagidaki linklerden okuyabilirler:
    http://www.russojapanesewar.com/satsuma.html
    http://eu.wiley.com/…itle/productcd-0471705373.html

    4) 1870'ler japonyası'nda tokugawa şogunluğunu bir darbeyle devrilerek, imparator meiji bir grup samuray tarafından makamına iade edilmiş görünse de dönemin politik kararlarının ardında bu politik grup bulunmaktaydı. oysa film politikaya doğrudan müdahale edebilien bir imparator kurgulamaktadır. ayrıca bir önceki maddede belirttiğimiz saigo takamori'de bu politik grup içerisindeki samuraylardan biri iken iç anlaşmazlık neticesi yeni rejime karşı çatışma başlatmıştı.

    5) yine o dönemde tam olgunlaşmış feodal yapı içinde bir savaş lordunun ücra bir köyde sadelik ve neredeyse mahrumiyet içinde yaşam sürdürmesi söz konusu değildir. yanısıra bu savaş lordunun dul kızkardeşinin köylülerle çapa ve ev işi yapması ve dahası kocasını öldüren yabancıyı evinde konuk etmesi durumunda bile onunla yalnız kalıp konuşabilmesine kuşkuyla bakmak için japon etnoğrafyası konusunda uzman olmak da gerekmez sanırım.

    filmin hakkının verilmesi gereken artılarıni da göz ardı etmeyelim:
    1) görüntü yönetmenliği (john toll)
    2) sanat yönetmenliği (lilly kilvert)
    3) sahne tasarimi (gretchen rau)
    3) kostüm ( ngila dickson )
    4) yardımcı erkek oyuncu ( ken watanabe )

    "the last samurai", gerçekten de "en iyi sanat yönetmenliği (lilly kilwert-gretchen rau )", "en iyi kostüm ( ngila dickson )", "en iyi ses* ( andy nelson-anna behlmer-jeff wexler) " ve "en iyi yardımcı erkek oyuncu ( ken watanabe )" dallarında oscar'a aday gösterildi!.. filmin başrol oyuncusu tom cruise ise oscar adayları arasında "bulunmuyor!.."
    (bkz: 2004 oscar adaylari)


    (andrew - 9 Şubat 2004 01:04)

  • comment image

    - efendi katsumoto size bu kilici gonderdi..
    - ee?
    - efendi katsumoto size bir de bu vazelini gonderdi..
    - haaa..


    (mak100 - 12 Mart 2004 13:08)

  • comment image

    izlerken hep agladik hep agladik. gene bu gece izlerken de agladim. allahtan hanim uyuduydu da...
    ama esas olan $udur:

    alem oyle got olmu$, orospu cocuklari ve onlarin kanunlari o denli hakim olmu$tur ki, filmlerdeki dogrular gunumuzun yalani ve rant kaynagi olmu$tur...

    filmin ba$arisi buradadir.

    bu filmi begenenlerin en az %90'inin teknik olarak filmi belki, ama "anlattigini" begenmeye hakki yoktur.

    i$te bu adamlar da zaten bu entryi kotuleyeceklerdir.


    (delikan76 - 29 Mayıs 2004 03:09)

  • comment image

    şahsi fikrimce gelmiş geçmiş en iyi filmlerdendir. kurgu oğlum çoğu, kendini kaptırma diyebilirsiniz. şöyle diyeyim umurumda bile olmaz. bir şeyin değeri, önemi size ne hissettirdiğiyle, ne kadar yoğun duygular yaşattığıyla ölçülmeli bence. bu film var ya bu film, kaç kere izlediğimi hatırlamıyorum ama beni en çok etkileyen film diyebilirim.

    öğretileri, epikliği, farklılığı, müzikleri vs. her şeyi muhteşem. izlemediyseniz hemen izleyin. izlediyseniz yine izleyin.

    edit: imla


    (tatlimunisbenidecokseviyor - 16 Ekim 2014 15:18)

  • comment image

    çok kez izledim bu filmi, kaç kere izledim bilmiyorum. sevindirir, üzer, ağlatır, ders verir, öğretir, gösterir. pek naif, pek vahşi, pek duygusal film. bazen tamamını izleyemeyeceksem, en sevdiğim sahneleri seyrediyorum. benim için neredeyse biraz mahrem olacak ama müsaadenizle bu sahnelerden birkaç tanesini, izleme sırasıyla paylaşmak isterim:

    --- spoiler ---

    1. nathan'dan bagley'e: "you want me to kill jappos? i kill jappos. you want me to kill enemies of jappos, i kill the enemies of jappos. rebs or sioux or cheyenne. for 500 bucks a month i'll kill whoever you want. but keep one thing in mind, i'd happily kill you for free.

    2."samurai come!" müthiş bir an. japon askerlerin samurai ile ilk karşılaştıkları sahne. samurai ı iliklerine kadar hisseden askerler korkuyla bekliyor ve cesur samuraylar tüm vahşetiyle geliyor: "ateşli silahlarınız ardına sığınmış adi bir savaşa değil, yok edilmeye çalışılan bir kültü yaşatmaya geliyoruz, bir ülküyle, tüm mertliğimizle geliyoruz" dercesine...

    3. katsumoto'nun nathan ile ilk tanıştığı sahnede; nathan ona "you kept me alive just to speak english, then what?" dediği an katsumoto'nun suratındaki değişim. bir insan o duyguların tümünü bir suratta ve bu kadar kısa sürede nasıl verebilir, izliyoruz.

    4. nathan'ın ujio'dan direne direne dayak yediği anlar. ve taka'nın onuru yerle yeksan olmuş sefil bir adamı acı içinde izlemesi, kocasını öldürmüş olsa da bu adamın dahi utancını yaşaması.

    5. nathan hakamayı ilk kez giydikten sonra samurayları taklit eden beceriksiz hareketler yapar. o sırada higen bulunduğu odaya girer ve onu izler. higen nathan'ı bu şekilde gördüğü için memnuniyet duyar ve adetleri olduğu üzere belinden 30-45 derece arası bir açıyla eğilerek ona artık saygıdeğer biri olduğunu ifade eder. nathan da eğilir. bilmem neden, ama en etkili birkaç sahneden biri bence.

    6. nobutada: "please forgive. to many mind."
    nathan: "to many mind?"
    nobutada: "mind the sword, mind the people watch, mind the enemy. to many mind. no mind."
    nathan: "no mind."

    7. katsumoto ve nathan'ın omura'nın askerlerine karşı sırt sırta mücadele ettiği sahne. her seferinde yeniden heyecanla izliyorum. katsumoto bu anda şiirinin sonunu tamamlar ve başka bir denizden gelen adamda rüyasındaki kaplanı ve ruhunun bir yansımasını görür.

    8. saç uzatmanın ve geleneksel kıyafetlerin yasaklanmasından sonra japon polisinin şehir meydanında nobutada'nın topuzunu kestiği sahne. canını alsa daha iyidir nobutada için, ve insanı yüreği sızlar.

    9. nathan'ın omura'nın beş adamını keskin hamlelerle devirerek "no mind" ın ve ujio'dan aldığı zorlu derslerin nasıl işe yaradığını gördüğümüz sahne. hele en sondaki sürpriz, en güzelini sona saklamışlar.

    10. tabii ki de katsumoto'yu alıp kaçırdıkları sahne.

    11. nobutada babası yaşlar içinde e müthiş bir oyunculuk sergileyerek onunla vedalaştıktan sonra yaralı bedenini kurşunlara siper eder, giderek büyür, devleşir ve bir sonsuzluğa gider gibi yığılır...

    12. katsumoto düşman kılıcı altında ölmeye karar verdikten sonra savaş hazırlığı yapılan anlar. bütün bunların içinde ujio'nun bir yelpaze ve katayla çalışma yaptığı kısacık sahne.

    13. omura'nın askerlerinin tuzağa yenik düşüp yangının içerisinde mahsur kaldıkları sahne.

    14. samurayların son defa ölüme koştukları sahne... nathan'ın bagley'i bedavaya öldürüşü.

    15. katsumoto'nun müthiş ölümü: "perfect... theyare all perfect." geride kalan askerlerin omura'yı mal gibi bırakarak yas tutar gibi secde etmeleri.

    16. imparator katsumoto için: "tell me how he died."
    nathan: "i will tell you how he lived."

    bonus: ken watanabe'nin olduğu her sahne.

    ---
    spoiler ---

    bir de tatlı bonus: o magojiro nedir ya, o kadar tatlı çocuk mu olur. öyle çocuğu ben yıpratarak, hırpalayarak severim ama elden bir şey gelmiyor.


    (diari - 15 Aralık 2014 23:31)

  • comment image

    36 kez izledigim ve kendi imdb'mde 10 uzerinden 10 verdigim film.

    --- spoiler ---

    filmin tum hikayesi, oscar alamayisinin nedeni ilk sahnelerde nathan'in agzindan cikan birkac cumle.
    gecimini saglamak icin pazar yerinde silah tanitim sovu yapan alkolik eski asker nathan, sovunu basariyla tamamladiktan sonra, seyirciye tesekkur ederken silahlarla ilgili kendi dusuncelerini aktariyor:

    my thanks, on behalf of those who died in the name of better mechanical amusements and commercial opportunities.

    (daha iyi mekanik eglenceler ve ticari firsatlar ugruna olenlerin adina tesekkurlerimi sunarim.)

    bu filmi amerikan senaryosu diye yorumlayanlar bu ilk sahneleri kacirmis olmalilar.
    ki zaten film bastan sona nathan'in, kizilderili koylerine yaptiklari baskinlarla ilgili hafizasina kazinanlarla, kabuslarinda oldurulen kizilderili kadinlari, cocuklari gorup kan ter icinde uyanmasiyla, bunlari icine sindiremeyisinden olmek istemesiyle falan dolu. (katsumoto sohbet ederlerken bunlara birkac kez deginiyor, nathan'in gorduklerinden olmek istedigini ama her seferinde sansli olup olemedigini, geceleri bu yuzden kabuslar gordugunu soyluyor. bu ayriyeten son sahne icin de cok guzel bir referans sagliyor.)

    kaldi ki, amerika'da bu film o kadar bilinmiyor, tanidigim tum amerikalilar filmi benden duydu.

    filmdeki en carpici sahnelerden biri, nathan'in esir dustukten hemen sonra atin uzerinde samuray koyune ilk geldigi sahne. yarali, kendini dusmemek icin zor tutuyor. doganin guzelliginin kendi halinde gozumuze sokuldugu o sahne, savasin sonucunu ve gereksizligini, o muhtesem fonda atin uzerinde dustu dusecek yarali bir askerle anlatiyor. bu kadar kendiliginden olup bu kadar carpici bir sahne daha bilmiyorum.

    'hayatim alt ust olacak diye korkuyorsun, ne biliyorsun altinin ustunden iyi olmayacagini' diye bir laf vardir.
    bilmedigim ve korktugum herhangi bir yola baslarken, iste hep hayatin beni de nathan'i karsiladigi gibi karsilamasini istiyorum. maalesef better mechanical amusements and commercial opportunities adina, evet belki savasarak olmuyoruz ama usul usul dort duvarlarimizin arasinda kolelere donusuyoruz.

    umarim birgun yolu samuray koyune dusmus bir asker kadar sansli olabilirim.

    ---
    spoiler ---

    bu filmi izledikten sonra ciddi ciddi japonya'ya gitmek, japonya'da yasamak istedim.
    kyoto universitesine baktim. o donemki arastirma konuma yakin birseyler yapiyorlardi.
    hemen yazdim, birlikte calismamiz mumkun mu falan mi diye.

    emailime cevap gelmedi.

    fakat iki ay sonra falan sekreter beni cagirdi.
    'sana bir paket var, ohuyamadik' diye.
    ustunde japonca birseyler yaziyor, ben de okuyamadim.
    actim, oha, konu hakkinda kendi ellerinde ne kadar literatur, calisma vs. varsa gondermis adamlar.
    hem de bana gondermisler, paket biraz sasaali oldugu icin gumruge takilmis, sekreter de soylemisti, 'saga bi mahbuz geldi gumrukten' diye, ben de benim gumrukle ne isim olur diye terslemistim.
    paket geri gitmis.
    japonlar yilmamis bi daha gondermisler.
    gumruk 'bunun alicisi ciddi degil' diye adrese bi daha geri gondermis.
    boyle boyle uc bes kez gidip gelmis paket.
    en son gumruk, bir kitabevini aramis, kitabevi japonca yazi, bordo kadife kapli paket falan duyunca antika birsey sanip kosmus parasini odeyip almis.
    acmis birsey anlamamis tabi, usenmemis bizim bolume getirmis sekretere birakmis. 'gumrugunu biz odedik, bilime katkimiz olsun' diye de jest yapmis.

    diyemedim 'son samurayi izledim, fena halde etkisindeyim, kyotoya geleyim, o cicekleri goreyim, paketinizi de icine baklava koyup kendim getireyim'.


    (doymamis cocuga mektup - 14 Mart 2015 02:52)

Yorum Kaynak Link : the last samurai