Süre                : 1 Saat 47 dakika
Çıkış Tarihi     : 29 Şubat 2008 Cuma, Yapım Yılı : 2008
Türü                : Komedi,Cinayet,Drama,Heyecanlı
Taglar             : cüce,suç,Bruges,İrlandalı,Tetikçi
Ülke                : İngiltere,ABD
Yapımcı          :  Focus Features , Film4 , Blueprint Pictures
Yönetmen       : Martin McDonagh (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Martin McDonagh (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Elizabeth Berrington (IMDB)(ekşi), Rudy Blomme (IMDB), Olivier Bonjour (IMDB), Mark Donovan (IMDB)(ekşi), Ann Elsley (IMDB), Colin Farrell (IMDB)(ekşi), Jean-Marc Favorin (IMDB), Ralph Fiennes (IMDB), Brendan Gleeson (IMDB), Eric Godon (IMDB), Zeljko Ivanek (IMDB), Sachi Kimura (IMDB), Anna Madeley (IMDB), Louis Nummy (IMDB), Clémence Poésy (IMDB), Jordan Prentice (IMDB), Jérémie Renier (IMDB), Thekla Reuten (IMDB), Theo Stevenson (IMDB), Inez Stinton (IMDB), Emily Thorling (IMDB), Angel Witney (IMDB), Bonnie Witney (IMDB), Ran Yaniv (IMDB), Stephanie Carey (IMDB), Jamie Edgell (IMDB), Susan Ateh (IMDB), Ciarán Hinds (IMDB), Bomber Hurley-Smith (IMDB), Arnold Montey (IMDB)

In Bruges (~ Escondidos en Brujas) ' Filminin Konusu :
Belçika'nın Ortaçağ'dan kalma, en tarihi şehirlerinden biri olan Bruges, dünyanın her yerinden insanlar için bir terminal gibidir. Herkes günün birinde oradan geçer. Ancak tetikçi Ken ve Ray için Bruges belki de bir son durak. Londra'daki patronları Harry, Ken ve Ray'i Bruges'e bir işi halletmeleri için yollar. Ancak Harry arayana kadar, ikili şehirde bir turist gibi davranacak ve beladan uzak duracaktır. Ancak bela her zamanki gibi yerinde bulmaz ve onları bulur. Patronları aradığında ise, zaten o zamana kadar türlü tuhaf durumlara tanıklık eden ikili, bu kez kendilerini gerçek bir kaosun içinde bulacaklardır.

Ödüller      :

BAFTA:BAFTA Film Award-Best Screenplay - Original


Avrupa / 22 Kara Mizah / 13 Seyahat / 12
  • "cok iyi bir film olmasinin yani sira bir yonetmen bir sehri bir filmle, ama belgesel olmadan, anlatmak istese cekmesi gereken film bunun gibi olmalidir. it's a fucking canal mate!!"
  • "ray: çok boktan değilsin, ama çok iyi de değilsin. tottenham gibi."
  • "zannımca filmin en iyi oyuncusu, bruges'un kendisidir."
  • "adının "in fucking bruges" olmasi gereken pek şahane kara kuru film.."
  • "en kötü yanı ralph fiennes'in ilk altmış beş dakika boyunca ekranda görünmemesi olan film."
  • "sana en çok sevdiğin filmi sorarlar da önce aklına hiç bir film gelmez, ardından onlarca iyi film arasından hangisini söyleyeceğini bilemezsin ya. bu filmi izledim artık öyle bir derdim yok."
  • "kendini film gurmesi ilan etmiş bazı algısı zayıf ve zevksiz kişilerin hakkında yorum sıçtığı enfes filmdir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    bu filme komedi filmi diyenlerin aklından zoru olduğunu düşünüyorum açıkcası.kara mizah bile değil bildiğin dram. izlerken içim daraldı yeminle. ama colin farrel süper oynamış hakkını yemiyim irish aksanı yeter zaten. ralph fiennes her zamanki gibi çok karizmatikti. her ne kadar colin'in oynadığı karakter ray, brugge için shithole dese de, brugge'ün muhteşem bir şehir olduğunu tekrar görme fırsatı buluyoruz bu filmde. mutlaka gidip ziyaret etmek lazım. ilginç bir senaryo, iyi oyunculuklar ve süper şehir görüntüleri içeren bir film. izleyin.


    (venus - 15 Haziran 2008 02:19)

  • comment image

    uzun süredir izlediğim en iyi film, hayatımda izlediğim (dr strangelove ile beraber) en iyi kara mizah örneği.

    alegori bir sanat eserinde bu kadar mı göze batmadan kullanılabilir? herşeyin rahat ve kendiliğinden ortaya çıktığı o kadar belli ki, insan film esnasında fark etse de "aaa burada bu bunu sembolize ediyor" demiyorsunuz, sembol değil de gerçeğin ta kendisiymiş gibi geliyor.

    --- spoiler ---

    aslında cüce olduğu halde filmin sonunda çocuk zannedilecek olan jimmy, ray'in de sadece yetişkin elbisesi içindeki bir çocuk olduğunu anlatması, ve filmin sonunda harry'nin kendini vurması gerçekten de bir çocuk öldürdüğü için sonucuna vardırıyor beni. ayrıca müzede gördükleri resmin filmin sonuna oldukça doğal bir şekilde uygulanıp cennetle cehennem arasında gidip gelen ray'in o andaki ruh halini harikulade anlatmış.

    ---
    spoiler ---

    ray: a lot of midgets tend to kill themselves. the disproportionate, i meant. herv villechaize offed on fantasy island. i think somebody offed on time bandits. i suppose they must get really sad about like being really little and that people looking at them, laughing at them, calling them names. you know, short arse. there's another famous midget. i miss him but i can't remember. it's not the r2d2 man; no, he's still going. i hope your midget doesn't kill himself. your dream sequence will be fucked.
    chlo: he doesn't like being called a midget. he prefers dwarf.
    ray: this is exactly my point! people going around calling you a midget when you want to be called a dwarf. of course you're going to blow your head off.

    colin farrel'ın şu ana kadar izlediğim en iyi performansını sergilemesi, brugge gibi harikulade bir şehirde geçmesi, brendan gleeson'ın oynadığı karakterin mükemmelliği de zaten güzel olacağı başından belli bu filmin kreması olmuş.


    (mortifera - 10 Ağustos 2008 20:52)

  • comment image

    cok iyi bir film olmasinin yani sira bir yonetmen bir sehri bir filmle, ama belgesel olmadan, anlatmak istese cekmesi gereken film bunun gibi olmalidir. it's a fucking canal mate!!


    (katmer - 11 Ağustos 2008 18:13)

  • comment image

    bu filmden maksimum keyif almak için öncesinde don't look now izlemek şiddetle salıverilmektedir tarafımdan. bir de en çok aklımda kalan sahnesi, filmin coğrafyayla fazla ilgisi olmayan seyircilerine oynadığı şık oyunu barındıran açılış sahnesidir.

    açılış repliği yaklaşık olarak şu şekildedir:

    --- spoiler ---

    adamı öldürdükten sonra, silahı thames nehrine attım, ellerimi burger king'in tuvaletinde yıkadım ve eve geçip talimatı beklemeye başladım. kısa bir süre sonra beklenen talimat geldi: "londra'dan siktirip gidin, sizi gerizekalılar, bruges' e gidin." bruges'ün nerde olduğunu bile bilmiyordum.

    (sessizlik başlar, ekran bir süre sadece manzarayı gösterir, bu sürede pek çok seyirci "ahahah bilmiyomuş ya, lan! aslında ben de bilmiyorum, nerde lan bu bruges" diye düşünmeye başlamıştır, derken replik devam eder)

    belçika'da.

    ---
    spoiler ---

    sırf burdaki oyunla bile seyirciyi tavlayabilecek bi filmdir kendisi.


    (charles h duell - 3 Kasım 2008 23:59)

  • comment image

    içinden otomobil ve uçak geçmeyen filmdir.

    ---------------------------- spoiler ------------------------
    --- spoiler olmayabilir ama seyretseniz daha güzel olur tabi ---

    bir kaç sahnede çok uzaktan geçen bir kaç araba dışında hiç yoktur. fayton vardır, tren vardır, tekneler vardır, belediye otobüsü vardır ama otomobil yoktur.

    filmin kahramanlarını hiç bir zaman otomobille seyahat ederken görülmez. bruges sokaklarında birbirlerini koşarak kovalarlar. uzun mesafeleriyse trenle katederler.

    ----------------------------
    spoiler ------------------------


    (fever - 11 Ocak 2009 12:47)

  • comment image

    içinde kötü adam olmayan film noir olur mu sorusuna dolaylı bir cevabı var in bruges'ün. hem biçim hem hikaye olarak tür ile çok yakın bir temas kurmakla kalmıyor yenilikçi bir yol tutturarak ona bir alt başlık da açıyor. bu yol biçimden ziyade hikaye ile ilgili. stilize bir şekilde resmedilmiş brugge türün biçimsel gereklerini yeteri kadar karşılarken hikaye onu tersyüz ediyor. eğer kara film söylendiği gibi bu denli fazla izleğe sahipse ve kuralları sürekli yeniden yazılıyorsa in bruges'ün de türü modernize ettiği bir gerçek.

    noir statik değildir, janrlar arası dolaşırken kendini biçimlendirir ve her defa yazılanı bozup yeniden kurar. nasıl ki zaman içerisinde femme fatale'lerin tahtı sallandıysa in bruges'da türe yaklaşırken kötü adamları ele alış şekliyle fark yaratıyor. eğer big lebowski için bowling noir diye bir alt tür atayabiliyorsak kesinlikle in bruges'de yaptığı özgün dokunuşla tür içerisinde aykırı bir yeri hakediyor.

    in bruges’ün bunu kiralık katiller ve onların patronu arasından geçen bir hikayede beceriyor olması onu farklı kılıyor. ancak ahlakçı bir yaklaşımı yok. bu tutumu rahatsız edici olmaktan çıkarıp, dikteci bir tavırdan kurtarıyor ancak dolaylı bir yaklaşım içerdiği için meselenin gözden kaçırılmasına da sebep olabiliyor. yanlışlıkla bir çocuğu öldürdüğü için acı çeken bir kiralık katil, intiharı düşünüyor, hayatı darmadağın olmuş durumda. çizilen kompozisyon bir çocuğu öldürmüş olan katille özdeşleşebileceğiniz şekilde resmedilmiş. kabusları haline gelen bu hatasının sorumluluğunu yükleniyor ve nihayetinde bir çocuk parkında kafasına silahı dayıyor. stooop. beraber brugge’e geldiği arkadaşına geçelim. o da başka bir kiralık katil. ortağı işi berbat edince beraber brugges’e yolanmışlar. hem ona gözkulak oluyor hem de patrondan haber bekliyor. gelen haber ortağını öldürmesi yönünde. o da eline silahını alıyor ve ortağına arkadan yaklaşıyor. bunu da keselim. patronları evde çocukları ile beraber iyi bir aile babası portresi çizen bir adam. o da ken'den ray'i öldürmesini isteyecek kadar gaddar görünüyor. hatta bunun için kalkıp brugge’e gidecek kadar da kararlı.

    şimdi baştan alalım. ray hatasının farkında, cezasına razı. biletini kendi kesiyor. ardı arkası, ötesi berisi önemli değil, ahlaklı bir tavır. ken ortağını öldürmeye giderken onun kafasına dayağı silahı görüyor ve intihar etmesini engelliyor. bir hayli ironik bir manzara. ortağının bir şansı daha hakettiğini, genç olduğunu düşünüyor. dahası ray’in kabahatinin farkında oluşu ve hatasının cezasını kabullenişi, bu doğru son hamle onu etkiliyor. kendi canını tehlikeye atarak patronuna durumu izah ediyor. ken'in kendini feda edişi bir kiralık katilden beklenmeyecek bir tutum. o da kendi içerisinde doğru insan olmanın derdinde, belli. hayatı pahasına "yapamadım, doğru değildi" diyor. hatta bir parantez açalım, şehrin merkezindeki o tarihi kaleden aşağı atlamadan önce aşağıdan geçen insanların üzerine düşmemek için ilk önce cebindeki bozuk paraları aşağı atması ‘içindeki iyi’nin son yanmasıması belki de. ölüme giden bir insan için çok ufak ama çok önemli bir detay. gaddar patrona geçelim. ray'i yanlış yaptığı ve işleri berbat ettiği için öldürtmek istediğini düşünüyoruz. bir yönüyle doğru. ama onu harekete geçiren başka bir motivasyon daha var. bu kişiselleştirilmiş ya da o işin özelinde yapılmış bir hataya dair değil ama. bir çocuğu öldürmenin cezasız kalmaması gerektiğine inanıyor. o da kendi kurduğu değerler sistemine göre haraket ediyor. bu ilk planda gayrı samimi görünüp hareket ettiği bu saik inandırıcı gelmese de kendisi de yanlışlıkla bir çocuğu öldürünce- hatta öldürdüğünü zannedince, ya da öldürdüğünün çocuk olduğunu zannedince diyelim- bu defa kendi cezasını kesiyor, ve silahı kafasına dayayıp ateşliyor. bir insanın prensipleri olmalı diyor patron ve prensipleri uğruna kendini feda ediyor.

    eylemlerimizin neticesinden illa ki bir buyurucu güç ya da bir erk sahibi tarafından cezalandırılmamız gerekmiyor. insan kendini cezalandırmayı da bilmeli. yoksa bunun sonu tanrı yoksa her şey meşrudur benzeri kaypak bir zemine denk düşebiliyor. kendini cezalandırma illa somut bir hamleye ihtiyaç duymak, bu yolu izlemek değildir elbette. eğer bir şeyi kendine geri dönüşü olsun diye yapıyorsan, kendi mutluluğunu ya da bu eylem neticesinden sana dönüşü poizitif olacak bir kazanca sahip olmak, refahını, konumunu, kendi mutluluğunu maksimize etmek adınaysa bu hareketin çok anlamlı değil. kant’ın kategorik imperatif dediği şeye geliyoruz. sadece “kendine iyi” denilen kavrama atfen davranışlarına yön veriyorsan ahlaki olan o oluyor. patron da aynı zamanda evrensel olmasını istediği bir norma uygun hareket ettiğini son hamlesi ile kanıtlamış oluyor. hipotetik olmayan, yani hiçbir dolayım olmadan yapılan davranış anlamlı olmuş oluyor. insan olduğunun ayrımına varabilmek için kendi değerler sistemini oluşturmalısın. öyle bir axiology bina etmelisin ki o her yönüyle “kendinde şey”e hizmet etsin demiyorum, hatta bu axiology’nin çelikten sınırları, sarsılmaz kaleleri de olsun istemiyorum. sadece olsun. yani önce bir sahip olalım, açılımını da yaparız illa ki. prensipleri uğruna hareket eden bir adam var. o adam kendi içine bakabilmiş. incelenmemiş bir hayat yaşamaya değmez derken sokrat bunu kastediyordu muhtemelen. kendini incelediğinde ortaya koyduklarının toplamı, onun vardığı kaideler, normlar, tercihler bir yere varıyor. sen o noktada ne kadar samimisin? bunun cevabı almak için çoğu kez sınanmamız gerekiyor. patron sınanıyor ve sınavı geçiyor. bir katil dahi olsa kendine bir yol tutturmuş, neyin doğru, neyin ahlaklı olduğuna dair bir rota çizmiş ve her şartta bunun arkasından durabilen, kendi iradesini ama ile başlayan subjektif meşruiyetlere yem etmemiş olan adama karşı daima saygı duyuyor oluşumla da alakalı olabilir bu.

    ray’in hatasının cezasını manen çekiyor olması, hatta bununla tatmin olmayıp daha da ileriye giderek kendi canından vazgeçmeye çalışması, ken’in çok klasik olan “ama orada benim canım söz konusuydu, sen olsan ne yapardın” gibi bir ucubeye sarılmadan kendi hayatı pahasına ray’i azat edişi, patron’un sadece sözde olmadığını anladığımız prensibinin arkasında sıkıca durması in bruges’ün bir derdi olduğunu gösteriyor. doğru bir ahlak değil de daha tercih edilebiliri olduğunun kanıtı belki bu film. yani bir katilin bir yönüyle doğruya hizmet edebileceği ve ona sadece bu pencereden bakarsak onun pek çoğumuzdan daha doğru olabileceğini gösteriyor. filmi kant’ı arketip alarak okumak da mümkün, güzel bir şehirde geçen, güzel bir hikaye olarak seyeretmek de. in bruges böyle bir amacı olsun ya da olmasın, ki zaten bunu asla gözünüze sokmuyor ve rahatsızlık verici bir didaktizme bulanmıyor, söylenmiş olanı başka bir ucundan çok başka bir kalıba yedirerek tekrar ediyor. işte in bruges'ün bir film ya yeni bir şeyler söylesin ya da yenilikçi bir şekilde yeniden söylesin arzumuza uygun düşen hamlesi de bu oluyor.


    (coffee and cigarettes - 30 Ocak 2009 15:50)

  • comment image

    akılda kalıcı repliklerle dolu, ufak bir castla kotarılmış, bağımsız tadda lezzet veren film. kategorisi ne mi? kategoriler arası kesişim kümesi.

    --- spoiler ---

    çocuk parkında öldürmeye gittiği adamın kendini vurmasını önleyip, sonra bu intihar mevzuunu bir kaydırağa oturup, ayaklarını sallayarak tartışırken birbirlerine -çocukların oyuncaklarını gösterdikleri gibi- silahlarını gösteren iki tetikçinin sohbeti görülmeye değer. öldürerek para kazanan birinin, öldürerek para kazanan birini yaşamaya ikna etmesi herhalde gerçekliğin en absürd düzeyi.

    ---
    spoiler ---


    (pandaman - 18 Şubat 2009 13:28)

  • comment image

    yeni film denemek yerine, daha önceden izlenmiş ve kalitesi tescillenmiş filmleri yeniden izleyen aksak beynime ilaç gibi gelmiş filmdir.

    bu akşamla birlikte dördüncü kere izledim. filmin tüm sahnelerini beynime yazana kadar biraz daha izleyip, sonra herhangi bir dvd oynatıcıya yahut bilgisayara ihtiyaç duymadan direk beyinden oynatabileceğim. "ne gerek var?" deme sözlükçü, her zaman film izleme şansımız olmuyor. patron o sırada aklına yeni gelen bir şeyden bahsediyor ya da trafiğin ortasında çaresizce kalıyorum. tüm star wars serisini extended olarak kaydetmek çok uzun süremi almıştı ama buna değdi. bu film de, direk arşive atılası bir film işte. oyunculuklar, kahkaha attıran sahneler ve tabi ki fucking bruges!

    birden çok izlememin nedeni de kayıt yöntemimin biraz ilkel olması. ilk izleyişimde insan layerını kapatır, mekanları, ışıklandırmaları, çatıları, kapıları ve sokakları kaydederim; enstrümantal bir film gibi. ikinci izleyişimde, insanlar olur ön planda. söylediklerini, mimiklerini, göndermelerini kaydederim. üçüncü izleyişimde film demlenmiştir artık. mekan içerisindeki insanı, birbirleriyle olan ilişkisini, arka plandaki harika aydınlatılmış çan kulesiyle birlikte algılar yavaştan ezberlediğim sahnelerle, filmin içerisinde yer bulurum.

    şimdi hard diske attım gibi bu muhteşem filmi. diyalogların çoğu aklımda; izlemek için eve gelip bilgisayarımı açmama gerek yok. kilim desenli bir apartmanın 3. katından bir an önce kurtulup, güzel perspektiflere bakmalıyım avrupa'nın her kentinde.


    (mies - 9 Mart 2009 00:12)

  • comment image

    üç dakikada karakterler arası yirmi farklı ruh hali yaşanmakta filmde. örnek,

    --- spoiler ---

    harry ken'e kızgındır ve vuracaktır.
    ken harry'ye onu sevdiğini ve ona karşı gelmeyeceğini söyler, bu yüzden harry ken'i vuramaz ve gözleri dolar.
    beş saniye sonra ken'in yine de bi bedel ödemesi gerektiğine karar verir ve ken'i bacağından vurur.
    sonra ken'i omuzlar ve merdivenlerden aşağı inmesine yardım eder.
    merdivenlerin ortasında ray'in yaşadığını öğrenince tekrar ken'le kavga eder ve ken'i vurur.
    vurduktan sonra ken'den özür diler ve öyle uzaklaşır.

    ---
    spoiler ---

    ve bu kadar ruh değişimi seyirciye zerre yanlış gelmez. bu filmin başarısı budur.. ya da bi sürü başarısından biri de budur.


    (brick top - 7 Nisan 2009 23:27)

  • comment image

    --- spoiler ---

    bazı filmlerin, bazı sahnelerini ara sıra açıp izlemeyi çok severim. artık bu filmlerin arasına bir de in bruges eklendi. türk filmlerini saymazsak, hayatım boyunca beni bu denli güldüren en fazla 2-3 tane yabancı film çıkmıştır. gerçi in bruges'a tür olarak "komedi" diyemeyiz. fakat "komedi" olarak çıkan yüzlerce filmden çok daha komik diyaloglara sahip.

    bir kere bu film, en nefret edene dahi colin farrell'ı sevdirmiştir. kaşlarına zaten diyecek bir şey yok. ama ray karakterinin en güzel tarafı o ani çıkışları, saçmaladığını fark ettikten sonra düzeltmeye çalışırken iyice batırmaları, ken'le didişmeleri, genel rahatlığıdır kanımca. özellikle ırkçılık hakkındaki yüzeyselliği müthiş. lafı olur olmaz yerlerde vietnama, pakistan'a, skin-headlere getirdiği yerler filmin en eğlenceli kısımları olmuş. özellikle midge, pardon dwarf'la olan her diyaloğu ayrı güzel. [would you ever think about killing yourself because you're a midget?]

    onun dışında, filmdeki tüm karakterler, * tüm diyaloglar keyifli. boş konuşulan, daha doğrusu boş konuşulmayan ama boşuna yazılmış tek sahne, tek satır yok. duyduğuma göre kimisi ben colin farrell sevmem deyip izlemiyormuş falan. hoş şeyler değil bunlar. izlesin herkes. gerçi izleyin lafını spoiler ibaresi içinde vermek de anlamsız oluyor. izlemeyen burayı niye okusun? öte yandan okuyan ve dolayısıyla filmi izlemiş olan adam da "izleyin" tavsiyesini napsın? ben en iyisi son paragrafı spoiler ibaresi dışına da alayım.
    ---
    spoiler ---

    onun dışında, filmdeki tüm karakterler, * tüm diyaloglar keyifli. boş konuşulan, daha doğrusu boş konuşulmayan ama boşuna yazılmış tek sahne, tek satır yok. duyduğuma göre kimisi ben colin farrell sevmem deyip izlemiyormuş falan. hoş şeyler değil bunlar. izlesin herkes.


    (mazochist - 9 Mayıs 2009 06:55)

  • comment image

    dibine kadar boka batmış dünyalarında, üç tane "adam gibi adam"ın hikayesi.

    --- spoiler ---
    bruges'ün ağır atmosferinde mükemmel müzikleri, müthiş bruges manzaraları, süper tuhaf karakterleri, absürd diyalogları ve mizah anlayışı ve de muhteşem finaliyle alkışları hakediyor in bruges.

    baş kahramanlarımız ray (colin farrel), ken (brendan gleeson) ve harry (ralph fiennes). bu üç adam, nedeni anlatılmayan bir şekilde, adam öldürme işindeler. harry görevleri veren patron, ken ona borçlu olan esas tetikçi, ray ise henüz kariyerinin başlangıcındaki çaylak bir katil. çaylak katil ilk işinde kazayla bir çocuğu öldürünce işler karışır. patron harry, onun ortadan kaldırılmasına karar verir. bu görevi de kendisine borçlu olan ken'e verir. hepsi de katil olan bu adamların beklenmedik bir şekilde hepsinde temiz kalmış birer yan, film boyunca ortaya çıkar.

    ken'in ray'a bir şans vermek için kendi hayatından vazgeçmesi, bu temiz kalmış yanının etkisi kadar, yaşadığı hayattan duyduğu bıkkınlığın da bir sonucu. her ne kadar onu öldürmekten vazgeçmesi, aynı sırada onun intihar etmesini engellemek için olsa da filmin sonuna kadar ray'i kurtarmak için birden çok defa tam anlamıyla hayatını ortaya koyuyor.

    harry'nin karakterinde iyi kalan yön ise prensiplerine olan bağlılığı. ray'in öldürdüğü çocukla ilgili "eğer ben bir çocuğu kazara öldürseydim o anda silahı ağzıma dayar tetiği çekerdim" demesinin üstüne filmin sonunda ray'le birlikte bir de çocuk öldürdüğünü zannettiğinde silahı ağzına dayadığı anda tetiği çekmekte hiç tereddüt etmiyor. tek duraksama sebebi "prensiplerine bağlı kalmalısın" demek. sonrası, uçuşan kar tanelerinin arasındaki bir oluk kan.

    ray ise baştan itibaren her ortamda fırlamanın teki olduğunu belli ediyor. kuleye girmek isteyen şişman amerikan aileyle girdiği diyalogda, kafasını gözünü kırdığı kanadalı çift meselesinde, kız arkadaşının kör ettiği eski sevgilisine yaptıklarında, ortamını bulduğunda her türlü kafayı çekmesinde vs. vs. tam bir piçlik abidesi olduğunu gösteren bu adam, kendisini vuran harry, bir çocuk öldürdüğünü zannedip silahını ağzına dayadığında son nefesiyle onun aslında çocuk değil bir cüce olduğunu anlatmaya çalışıyor. son dakikada aslında nasıl bir adam olduğunu görüyoruz. kafası pek fazla çalışmayan, para için adam öldüren ama yine de gerektiğinden fazla canın kaybolmasını istemeyen bir adam.

    filmin sonundaki ambiyans, film setinin beyaz parlak ışığı, setteki kostümlü tipler falan ise kıyamet günü ile arafın güzel bir tasviri olmuş. tam da üç ana karakterimizin hakettiği gibi. ne çok boktan ne de çok iyi.

    ve çok geç de olsa aptal bir adamın ağzından çıkan ve yürekleri dağlayan o final cümlesi : "i really really hoped i wouldn't die"
    ---
    spoiler ---

    sinemanın ne kadar etkileyici bir sanat olabildiğini bizlere gösteren bu muhteşem filmde emeği geçen herkese naçizane teşekkürlerimi gönderiyorum.


    (aegis the genuine - 21 Ocak 2010 01:42)

  • comment image

    sana en çok sevdiğin filmi sorarlar da önce aklına hiç bir film gelmez, ardından onlarca iyi film arasından hangisini söyleyeceğini bilemezsin ya.

    bu filmi izledim artık öyle bir derdim yok.


    (serbetci - 17 Nisan 2012 06:03)

  • comment image

    genelde çok hastası olmadığı sürece bir defa izlediği bir şeyi ikinci bir defa izlemeyen biri olarak, bir süredir "ya uzun zamandır evde oturup da adam gibi bir film izlemedim, eskilerden ne vardı izleyecek" diye düşünürken zihnimde belirmekte olan film. o trajedinin o mizaha yedirilişi, bruge'ün geceleri büründüğü o güzel atmosfer, colin farrell'ın bana eşkıya'daki uğur yücel'i hatırlatan oyunculuğu, vs. beni çekiyor mütemadiyen.

    aa sahi, nedense bu film bana eşkıya'yı da hatırlatıyor.


    (xocotl - 4 Ocak 2013 01:06)

  • comment image

    filmi ilk olarak 2008'de izlemistim. sonra belirli araliklarla 3 kez daha izledim. aradan gecen 5 senede, filmi tam olarak nereye koyacagimi ve nasil tanimlayacagimi henuz bulamamistim. gecen hafta yeniden seyrettim ve yine nereye koyacagimi bulamadim ama bir sey fark ettim. bu film dunya'nin en cekici filmi. cekici film nasil oluyor, onu da tanimlayamiyorum. dunya'nin en iyi filmi ya da en etkileyici filmi degil iste. cekici bu film. cekici olmasinin sebebi de birkac tane ''en iyi'' diye tanimlanacak seylere sahip olmasindansa, bastan sona kadar her seyi ile ''cok iyi'' olmasi.

    fark ettigim bir baska sey, filmde tatava olmamasi. bunu soyle aciklamaya calisayim: star wars serisi benim icin en iyidir ve tum seriyi 20'den fazla kez izlemis olabilirim. keza lotr ve matrix serilerinin de yeri benim icin bambaskadir. buraya ekleyecegim onlarca film daha vardir. canim sikildikca acip izlerim rastgele birisini. ancak o filmlerin yeri bende boylesine onemliyken, onlari izlerken mutlaka ''tamam biliyoruz, gec'' diyerek ileri atladigim sahneler vardir. in bruges'da boyle bir sahne yok. hem de hic. oyunculuklariyla, diyaloglariyla ve essiz manzaralari ile basliyor ve bitiyor. onlar konusuyor, sen dinliyorsun. onlar guluyor, sen de guluyorsun. onlar dusunuyor, onlarla birlikte dusunuyorsun. onlar yuruyor/yolculuk yapiyor, sen manzarayi izliyorsun. sonra film bitiyor. sanki sen de filmin icindeymissin gibi harika bir his birakarak bitiyor hem de. kocaman dertleri olan kocaman adamlarin, kucuk ve buyuleyici bir sehirde, adeta izleyiciyi de maceraya katarak buyulemeleridir in bruges.

    hala daha tam olarak tanimlayamiyorum. gri gokyuzu. kasvet. stres. soguk. sigara ve icki. tren yolculuklari. faytonlar. otobusler. kovalamacalar. kacislar. ic hesaplasmalar ve bitmemesi istenen diyaloglar. bitmemesi istenen bir film. bitmemesi istenen bir sehir.


    (mikua - 27 Mart 2014 09:33)

Yorum Kaynak Link : in bruges