Süre                : 1 Saat 34 dakika
Çıkış Tarihi     : 01 Ocak 1972 Cumartesi, Yapım Yılı : 1972
Türü                : Drama,Romantik
Ülke                : Türkiye
Yapımcı          :  Akün Film
Yönetmen       : Türkan Soray (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Safa Önal (IMDB)
Oyuncular      : Türkan Soray (IMDB)(ekşi), Kadir Inanir (IMDB)(ekşi), Bilal Inci (IMDB), Osman Alyanak (IMDB), Ihsan Bayraktar (IMDB), Mehmet Büyükgüngör (IMDB), Muzaffer Civan (IMDB), Ayla Ergun (IMDB), Niyazi Gökdere (IMDB), Ahmet Kostarika (IMDB), Güler Kurt (IMDB), Yusuf Küçüköner (IMDB), Hikmet Tasdemir (IMDB), Yusuf Tasdemir (IMDB), Necip Tekçe (IMDB), Murat Tok (IMDB), Murat Yagiz (IMDB), Resit Çildam (IMDB), Nermin Özses (IMDB)

Dönüs (~ Intoarcerea) ' Filminin Konusu :
Dönüs is a movie starring Türkan Soray, Kadir Inanir, and Bilal Inci. Story of a wife and her son waiting for her husband to come back from Germany, where he immigrated for paying his family's debts in Turkey.


  • "(bkz: irreversible)"
  • "odanda oturup bes parasız kaldıgın , halen bira icebildigin, bazı seylerin kararını verdigin ve arkasında durabildigin bir durumdur."
  • "aslıhan yayla kitabı. giriş kısmı biraz amatörce geldi ama güzel bir romana benziyor. bittikten sonra bu entry kendini editleyecek."




Facebook Yorumları
  • comment image

    nihat behram'ın çocuklarından biridir..

    "tuzunu
    solurcasına
    koynunda dalgaların,
    yağmurdan emdim seni;
    çırpınıp ince ince
    tutuştu iki ten bir sevinçte;
    şimdi yağmur daha derin denizden...

    şimdi yağmur daha derin denizden;
    nice geçmez geceler
    nice buz
    nice sızı işleyip,
    sonumu beklercesine
    sabrımla didişirken,
    hiçe sayıp
    nice derdi çileyi
    süzüldü birden benim
    en kırık
    en kırgın ıslağıma
    tünedi
    usulca yuvası kılıp
    sesindeki güvercin

    işte yine ufukta
    mercan nakışlı şafak,
    işte yine tutuşup
    dağlara vuran ışık;
    ipekten kanatlarına
    şahin hızıyla rüzgar
    toplayıp kırların kokusunu
    çiğdemlerin çiğdeki baygın ışıltısıyla
    işte yine bu sabah
    doldurdu ruhumdaki boşluğu;
    sarındım uyanışını yanarcasına anıp,
    hem uysal hem haşarı
    gülüşün gibi güneşin doğuşunu
    okşadım doyasıya;
    çoktandır, çaresiz, içimde güvelenen
    nice küfrün
    nice hüzünlü zehrini
    günün kızaran taze aydınlığında
    kar kabuk soyunarak
    nardan aleviyle tutkunun
    en haylaz
    en uçarı düşlerden
    bakışının en delisi
    çırçıplak
    bir şarkı damıttım sana:
    hem acar hem utangaç,
    hem saklı hem apaçık;
    şimdi yağmur daha derin denizden...

    dönüş yok: yazsa yaz, güzse güz,
    ha bir günü, ha bir ömür;
    sana bıçkın
    sana külhan yanımla
    sana sırsız sınırsız
    tadım tadım yürüdüm;
    kekikten sağışı gibi bal özünü arının
    ruhumu kanatırcasına
    öpüp aldım ağzındaki damlayı;
    bak, nasıl kamçılıyor artık
    nabzımı
    teninde kokladığım ıslaklık:
    hem ehli hem acemi
    hem ürkek hem gözü pek;
    şimdi yağmur daha derin denizden...

    şimdi yağmur daha derin denizden...
    sende bir bende binbir,
    sende gönül, bende hicran yarası;
    bırak, çılgınsa çılgın, üzgünse üzgün,
    tütsün kınsız yüreğimde kendi rüzgarım;
    ne çağlayan köpüksüz çağlıyor çünkü
    ne de aşk ayrılıksız."

    *


    (amethyst - 24 Şubat 2007 11:53)

  • comment image

    gerekliliğinin gereksizliği ağzınızda bir ninni olmuş uyutmaya dair. ve tüm nefes alış verişlerimiz beş para etmezlerin gürültüsüyle dolmuş. böylece ben de yarattığınız düzenin düzüleni olarak aşktan bahsediyorum. farkettim ki bize iyi diye öğretilen tüm kavramlar, içi boş ve önümüze çekilen bir perde misali, düşünmeyi yok ediyor ki, işlerine geldiği gibi birey olamamışlar sürüsü önlerinde başlarını eğebilsinler diye. memnun olanlar ve memnuniyetsizler diye ikiye bölünmüş hem kendimizi hem birbirimizi yiyip bitiriyoruz. bu, insanlığın bir gereğiymişçesine hürmet görüyor. vasat... vasatı aşamadıkça aynı yalan dolan içerisinde, olduğu gibi sürdüreceğimizden eminim. böyle yaşam, yaşam oldukça adı, tükenmeye ve tüketmeye işliyor. işliyor da, sesimiz neden kısık onu bilemiyorum. susmak için aldığımız avanslar arasında çocuklarımıza bırakacağımız bir yazlık evi bir araba mı var? kesinlikle... kesinlikle ve olasılıksızca çaresizlik, bir türlü değişmeyenin güzel yarınlarına olan inanç... evet, inançsız kaldığımız anda tanrıya edilen küfür miktarınca ben varım diye haykırabilmek.. boğazımı temizledim fakat her bir ses, evrenin sonsuz boşluğunda önemsiz bir titreşim...

    çocukken, mutluluğun tarifi yoktu ki mutluyduk, şimdi ise mutluluğun bir bir tanımı var ve hepimiz ona varabilmenin derdindeyiz. çocuk kal diye dua eden annemin, tüm dilekler arasında en masumane olanını seçmesine bir ömür hayran kalacağımı biliyorum. benim için en güzelini seçmesine duyduğum imrenme, nedeni-nasılı anladığında çok daha anlamlı oluyor. şimdi ise yalnızca düşlerimde, bir oraya bir buraya koşturan ufaklığın hatıratını yaşayabiliyorum. en hazin gerçek ise gözlerimi dünyaya açar açmaz karşımda canavarcasına beliriyor. kan kırmızısı gözleriyle yüzüme gülüyor: “dönüş yok, dönüş yok”

    dönüşlerimin imkansızlığındaki çaresizlik ise, tüm bu yaygaranın bünyesine zerk ettiği zehir ile daimi yaşanmışa karşı, tüm acısına rağmen bir sempati geliştiriyor. bazen tüm bu kaosun menzilinde tekrar ve tekrar denenmişliklerin kirli sularına giriyoruz arınmaya. pisliğin içine nasıl olur da temizliğe koşar beşer? ahh, beş para etmez aynı masalları duymaya ve kendini yoketmeye, tümden yiyip bitirmeye, bazen de ruhunun katiline bir yakınsama değil mi bu? ben böyle yaşadım. sen farklısına aşina isen, kolay gelsin fakat olup biten tam olarak bu. eko dolu seslerin verdiği ilahiyatla, kelime kelime seçiyorum nefreti ve anarşiyi. oturduğum sandelyenin yıllara göre kırılabilirliği kadar ahşaptan bir kalbe kendimi teslim etmiş halde olduğuma duyumsadım. ve benim için dönülemeyecek nokta, tam bu andan sonra yok olmasını dilediğim tüm çirkinlerin örümcek ağına acizce yakalanmamak için. bugün, aldığım nefesin hakkını verebilmek için, ciğerlerime oturan tonlarca yükün saf acısını arkamda bırakmadan, ya da tam tersi arkamda bırakrak bir vazgeçmişlik hikayesi anlatmak amacım. ne geçmişini unut, ne de geçmişinden türeyebilecek bir gelecek yaratmaya meyillen. anın tüm şartları, olduğu haliyle mutluluktan ve hayal kırıkığının her bir şeklinden arınmış halde karşımızda. bir dönüş yolu arayarak silinmek de,bir çıkış yolu bularak devam edebilmek de ellerimizde. nasır tutmuş, o, eski sevgilinin ellerini tutarkenki heyecanından geriye tirtir titreyen eller ve hastalığından dokunamaz olmuş parmaklar kalmış çirkinlikle yaşamaya devam etmek zorunda kalmışlığımızla...


    (unknown89 - 22 Nisan 2013 02:42)

  • comment image

    odanda oturup bes parasız kaldıgın , halen bira icebildigin, bazı seylerin kararını verdigin ve arkasında durabildigin bir durumdur.


    (chiron - 6 Eylül 2004 20:06)

  • comment image

    "...
    beni seni daha terketmemistim...
    terketmek üzereydim..
    geri dönüsün olmadigini, geriye dönülemeyecegini henüz
    bilmiyordum
    karsidan karsiya geçiyorduk.
    ben tam o an karar verdim.
    yerlesiklik o an yitirildi.
    gerisi sürekli bir git-gel artik...
    dönmeye ve kaçmaya çalisarak hep.
    oysa sana dönemiyordum iste,
    bütün dönüs biletlerimi sakliyordum,
    biliyordun ama kabul etmiyordun.
    dönüs yoktu, olamazdi, tipki gidisin olmadigi gibi.
    ..."
    *


    (suyunrengi - 27 Nisan 2005 00:04)

  • comment image

    zıkkım adlı turk rock grubunun sahane otesi bir sarkisi. arada kaynayip yok olmayacak kadar güzel. ana temasi; donusu olmayan yollara girilmesinin verdigi buhrani anlatmaktadir. kisaca grup bize diyorki ; "hayat kısa, ölüm yakın; kendini kendinden sakın!"


    (wrath - 7 Haziran 2006 17:41)

Yorum Kaynak Link : dönüş yok