• "tamam film biraz sikik bi filmdi, yavaş ilerliyordu felan fakat,film bittikten sonra sözlükteki yorumları okurken ayak bileğimi sürekli olarak tuttuğumu farkettim.amına koyim senin takashi miike."
  • "ringuyla beraber ardarda izlenince "bu japonlar manyamış olm" dedirten film, sinir bozucu olmasının ötesinde gerçeklik kavramını sorgulatıyor insana ayrıca."
  • "(bkz: bi bok anlamadim ama herhalde iyi bi film)"
  • "(bkz: baba iyi misin)"
  • "*herşeyi geçtim de ayaklar koparken mastürbasyon yapan adam sahnesi ve adamın bütün pişmanlıkarını oral seks yaptırırken yaşaması inanılmaz sahnelerdi."
  • "sinemada izlenmeyecek kadar kotu evde izlenecek kadar iyi filmlerden biri"
  • "bir grup japon bir david lynch filmi çekmek isterler( tabi kendilerine özgü sapıklıkları katarak) ve olaylar gelişir.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- benden gunah gitti ---
    aoyama bey felc olmus odada iki seksen uzanmaktadir. asami hanim da kesme/ bicme isi icun abimize musait bir zemin aramaktadir. haliyle yerde yuvarlamaktadir kendisini. lakin abimiz iri kiyim, bacimiz da karamursel sepeti oldugundan, bu yuvarlama isi normal sartlarda pek de mumkun degildir. o vakit, ryo ishibashi insaniyet namina rol kesmeyi birakir, eihi shiina'ya yardimci olmasi bakimindan bacaklariyla varilacak menzili bizzat kateder. takashi miike emmimiz de, "lan o kadar kusur, budha kizinda da olur" deyip sahneyi gormezden gelir. zaar!
    --- benden gunah gitti ---

    arkadasim koreli/ moreli demem, girisirim bak. yapman boyle seyler.


    (olmayanaergi - 10 Ağustos 2008 01:07)

  • comment image

    tamam film biraz sikik bi filmdi, yavaş ilerliyordu felan fakat,
    film bittikten sonra sözlükteki yorumları okurken ayak bileğimi sürekli olarak tuttuğumu farkettim.
    amına koyim senin takashi miike.


    (battuta - 13 Eylül 2010 23:23)

  • comment image

    ringuyla beraber ardarda izlenince "bu japonlar manyamış olm" dedirten film, sinir bozucu olmasının ötesinde gerçeklik kavramını sorgulatıyor insana ayrıca.


    (mati - 6 Nisan 2003 22:48)

  • comment image

    filmin resmen 3/4 ü gözlerimi kapanmamaya zorlayarak ve esneyerek geçirdim. arada bir serpiştirilen irkiltici sahneler vardı sanırım o şekilde "ulan ne olacak acaba?" diye izledim, sonuna gelince de "eh yuh" demekten kendimi alamadım. vasat buldum açıkçası. hatta aklıma yazacak bir şey gelemiyor böyle boş bir film için.


    (joe 90 - 9 Mart 2004 01:58)

  • comment image

    filmi hakkinda hic bir sey okumadan izlemeye gitmistim ve dedim ki "nedir yani abi kiz ariyor, narrative bir film izleyecez galiba" bu filmin baslarinda oldu, taa ki odada birseyler kimildayana kadar. sonrasi muhtesemdi, hele de rahatsiz denilen yerlerde "hobaaaaa" seklinde nidalar atan bir grupla izledigim icin filmi inanilmaz zevk aldim, cok estetik, cok guzel, cok eglenceli bir filmdi... ablayi sonuna kadar takdir ediyorum buradan.


    (icarion - 8 Nisan 2004 23:59)

  • comment image

    spoiler spoiler spoiler
    *

    herşeyi geçtim de ayaklar koparken mastürbasyon yapan adam sahnesi ve adamın bütün pişmanlıkarını oral seks yaptırırken yaşaması inanılmaz sahnelerdi.


    (as if existed - 13 Temmuz 2004 01:07)

  • comment image

    * ne yazik ki spoiler icerebilir*

    film toplumdaki cinsiyet rolleri* uzerine soyledikleriyle akilda kalacak. kadinlarin sadece bir obje olmasi, basrol oyuncusunun "abi birisiyle evlenmem lazim" diyip kiyafet diktirir gibi istedigi kadinin ozelliklerini saymasi. arkadasinin sirf es bulmak icin bir yarisma acmasi. adamin barda tum kizlar aptal demesi gibi... ilk yarisi tamamen kadinlarin erkekler tarafindan nasil gorundugunun tasfiri ve elestirisi.

    daha sonra ise tum bu durumun psikanalatik bir yontemle resmedilmesi. adamin felc oldugu sirada gordugu ruyasinda hayatindaki tum kadinlarin bir bir gozukmesi, tabi ki cinsellik erotizm ile bezenmis bilinc alti mozaikleri...

    film gercekten beni rahatsiz etti; iskence sahnelerenin bitmesi icin dua ettim. fakat kizin ofkesinin, hayatinda cektiklerinin ve ikinci sinif bir cinsiyet olmus olmasinin verdigi ofkenin gozumuze batmasi icin bunun yapilmasi gerekmis olabilir.

    *film temposu ve iskence sahneleri yuzunden elestirilmis, fakat filmin yonetmeni, kamera acilari ve oyunculuk acisindan takdir toplamistir.


    (almagest - 17 Temmuz 2004 20:17)

  • comment image

    hollywoodun milyonlarca dolar harcayarak yakalayamadığı gerilimi yakalamak için aslında bir uzun saçlı kız, bir eski telefon, bir pis çuval ve biraz yaratıcılıktan başka bir şey gerekmediğini gösteren film.


    (dae - 19 Temmuz 2004 08:59)

  • comment image

    öncelikle almagest'i başarılı yorumundan dolayı kutluyorum... şimdi de benim yorumum:

    ôdishon, 2000 yapımı, takashi miike imzalı bir japon filmi... 115 dakika...

    bence filmde "antrakt öncesi" ve "sonrası" olmak üzere iki bölüm var. ilk kısım zaman zaman eğlenceli, hayatın tatlı ve acı yanlarını ölçülü bir şekilde sunan romantik/dramatik bir yapıya sahip. ilk yarıda, yakın dönem japon kültürüne büyük bir eleştiri var: bütün japonların yalnızlığı, artık iyi kızların kalmaması, japon erkeğinin, japon kadınına hâlâ bir geyşa gözüyle bakması ve hatta bir "seçme" yapması...

    film, ilk yarıda yoğun bir şekilde ama seyirciye pek de fazla hissettirmeden ve kimseyi sıkmadan bir kültür sorgulaması yapıyor. miike, ilk yarıda bize "biraz" uzak olan bu dünyada her şeyin sakin ve normal olduğunu üstüne basa basa göstermiş. öyle ki sıra dışı bir şeyin olması imkânsız gibi: herkes saygılı; insanlar telefon kapatırken bile birbirlerine olan saygılarından kafalarını sallıyorlar. dünyaları oldukça korunaklı bir dünya ve görünüşe bakılırsa korkulacak hiçbir şey yok.

    asami, ilk yarıda bembeyaz kıyafetleri, narin vücudu, asil davranışları, duru güzelliği, ürkek ve teslimiyetci yaklaşımıyla dikkat çekiyor. sorunlar yaşamış ve yalnız kalmış bir genç kadın.

    aoyama'ysa artık yaşlanmakta olduğunu düşünen ve oğlunun aklına sokmasıyla evlenmeye karar veren bir adam. ve evet, evlenmek üzere kadınını "o" seçecek. işte yönetmenin başarılı olduğu konu da bu: aoyama'ya ve arkadaşı yoshikawa'ya görünürde hiç eleştiri yok. onlar sıradan japonlar ve oldukça iyi insanlar.

    ilk yarıda, yönetmen belki bir gerilim filmi için risk sayılabilecek bir deneme yapmış. öyle ki ilk yarıda belki de filmin daha sonra hızlanacağını ve seyir değiştireceğini gösteren tek bir sahne var: yıkık, dökük, loş bir oda... uzun, dümdüz saçlarıyla asami... telefonun çalmasıyla asami'nin gülüşü ve o meşhur çuval sahnesi. işte bu noktada yönetmen, "durun, bekleyin... daha neler olacak." diyor.

    filmin ikinci yarısındaysa asami'nin dönüşümünü izlemek izleyenleri şoke ediyor... son dönem japon korku filmlerinde sıkça gördüğümüz üzere, kurallı, güvenli ve o saf dünya, birdenbire ters yüz oluyor. işin sırrı da bu zaten. miike, ikinci yarıda bilinçaltını gün yüzüne çıkarıyor ve her şey bir anda değişiyor: asami'nin geyşa kimliğinin altında yatan şiddet ve bastırılmış karakteri ortaya çıkıyor...

    miike, filmin ikinci yarısında eihi shiina'nın başarılı oyunculuğuyla ve şiddet sahnelerine oldukça fazla yer vererek kadının o farklı, görünmeyen kimliğini olanca gücüyle ortaya koymuş. bu sahneler midesi ve kalbi sağlam olmayanlar için rahatsız edici olabilir ama ben, yönetmenin kesinlikle istediğini elde ettiğini düşünüyorum. bu arada, aoyama'nın pişmanlıkları ve bilinçaltındaki o daha hayvani "erkek" yönü de ortaya çıkıyor... evet, belki de bütün erkekler sadece sevişmek istiyor ve onların gözünde bütün kadınlar aynı.

    ama belki de her şey sadece aoyama'nın dediği gibidir: "hayat işte."

    filmin başı, sonu, her yeri güzel... bence harika bir "kült gerilim" çıkmış ortaya. miike'yi tebrik ediyor ve notumu veriyorum: 85/100


    (sleepless - 20 Temmuz 2004 01:31)

  • comment image

    sadece telefon çaldığı sırada kızın yüzünde beliren o şeytani gülüş için bile izlenebilecek bir film. o yüz, o dudaklar sanki o psikopat ifadeyi verebilmek için yaratılmış. film kadınlara bakış açımı değiştirdi resmen. bütün kadınlar çiçektir, başımızın tacıdır. prensesler gibi yaşamalıdır.


    (hallelujah - 23 Temmuz 2004 03:13)

  • comment image

    bir gerilim filminden öte izleyiciyi zorlayan, rahatsız eden bir film olduğu söylenebilir. gerçekle hayalin içiçe olduğu diğer filmler gibi tekrar izleme isteğine yönlendiren, sinema salonundan sadece farklı ve alışılmamış duygular hissederek çıkmak isteyen insanların gitmesi gereken bir film.
    yine de sonuç olarak: japon ırkından daha da soğumuşumdur.


    (essa - 24 Temmuz 2004 01:57)

  • comment image

    eğitimimizde klasik bir dizge vardır. kompozisyon yazdırılırken kendisini daha net ortaya koyar. size üç temel öğeyi kullanmanız salık verilir. giriş, gelişme ve sonuç. bu dizgeye uymayan kompozisyonun güzel bir not alması imkansızdır.
    bu dizgeyi ister istemez kabullendiğinizde, baktığınız herhangi bir dizge içinde de bu sıralmayı ararsınız.. parçala parçala ve yorumla ve sonuçlandır. şimdi bu film ve birçok film ve edebiyat ürünlerinde bu dizgeye sığmayacak kurgular çıkar karşımıza. ezbere öğrendiğimiz bu dizgeyle karşilaşmadiğimizda da afallayip kaliyoruz. bence bu filmde biraz öyle bir halde

    filmin bir girişi var, kadın ölüyor, eşsiz kalan bir baba ve çoçuk, sonra doğayla başbaşa bir sahneyle uyumlu bir baba oğul portresi çiziliyor. babanın bir eşi yoktur, bir eş bulunması gerekliliği dile getiriliyor. sizde bu görüşe yavaş yavaş katılıyorsunuz. geri formda tüm japonya’nın yanlız olduğu hakkında görüşler beliriyor. yeni genç kızların ne kadar boş olduğu, iyi bir gelin adayının üniversite mezunu, dans, bale yapması veya piyano çalması gibi özellikleri olması gerektiği konularda hem adamın çoçuğu, hemde adamın en yakın arkadaşı telkinlerde bulunuor. tabi buradaki diyalogların bizleri rahatsız etmemesi, aslında erkek egemenliğinin sızdığı sınırları bize gösteriyor.

    “çoçuğa anne lazımdır” ..aklıma kızarmış yeşil domatesler filminden bir diyalog geliyor. o filmde adam kapıyı çalıyor, hoşlandığı kadına evlenme teklifi yapacaktır. “çoçuklarıma bir anne lazım” diyor, kadın gülerek “iyi ama benim çoçuklara ihtiyacım yok” diye yanıt veriyor. bizim filmimizde de bir anne adayı istenmesine rağmen, nedense bu anne adayı 20-30 yaşları arası isteniyor ( bu arada adamımız en az 40 yaşında) yani şöyle diri bir anne olsun. kendi yaşıtı değil, aslında bir seks objeliğini andıran yaşlar bunlar, taze, doğurgan, estetik, kültürlü, itaatkar ve böyle bir kadın bulmanın imkansızlığı konuşuluyor ve bir film için yıldız yarışması gibi birşey düzenleniyor arkadaşının film ajansı yardımıyla. böylelikle secmelere katılacak kişileri ve gelin adayını kendi elleriyle seceçektir damat adayımız. aslında bu seçmeler sırasında bu tezimi destekleyecek baska diyaloglarda var ama çok uzatmamak için onları es geçiyoruz. ama formdaki resimlere bakarken, oturdugumuz yerden biz seyircilerin bile resmini görür görmez işte bu dediği bir kız göze batıyor. anlıyoruz ki filmin diğer başrol oyuncusu bu kız olacak. filmin bu kısımları zaten, korku filmi izlemeye gelmiş sinirleri tetikte bekleyen bizleri iyice gevşeten, romantik komedi formatına dönüyor hafiften. iyi bir adam, beyaz kugu gibi çekingen bir kadın ile birleşmek üzere. hepimiz bunu bekliyoruz, zaten diğer adayları dalga geçerek gösteriyor sahneler. biz seyirciler de kızları değerlendiren iki erkeğin masasından izliyoruz bu seçmeleri. aptal, komik ve zavallı oluşlarını.. bu arada değerlendirilen kızlardan birinin (diğer deyişle gelin adaylarindan birisinin) porno filmlerinde değerlendirilmek üzere dosyasının kenara alınması rahatsız etmiyor bizi. kızımız tam bir kuğu, diğer kızlar gibi değil, masum, itaatkar, giyinik, sevilmeyi ve korunmayı bekliyor, zengin olma hayalleri yok, kendisine “diğer” erkekler gibi yaklaşmayacak iyi erkeğin telefonun bekliyor evde.

    özellikle telefon çaldığında gözde beliren kötü bakış ve arkasında odanın içindeki sert bir yer değiştirme bu filmin aslında bir gerilim filmi oldugunu hatırlatıyor yine .

    tesadüf, baba evleneceği kadını bulmuşken, oğluda trenden bir kız bulup getiriyor, baba ona “aferin- iyi parça “anlamında bir el işareti yapıyor, tabi biz bu masumane işareti bir çok aile filminde gördüğümüz için yadırgamıyoruz ama devam edelim şimdilik.
    otel odasında kız yatağa uzanıyor, çırılçıplak soyunuyor, bizi kızımızda pek hızlı çıktı diye düşünürken, kız yavaş yavaş bacaklarını açıyor, birşeyi görmen gerekir diyor, işin açıkçası ben kendimi öyle kötü bir sahneye alıştırmıştım ki, ne bileyim kadının kadınlık organı dağlanmış yada bakılamayacak kadar kötü, ardından da beni buna rağmen sevebilecek misin diyecek diye beklerken, bacağında iki paralel yanık izi. neyseki eniştemiz bu yanık izlerinden etkilenmiyor, kızımız estetik olarakta sınavdan geçmiştir. artık soyunup yanına yatabilir ve sevişebilirler.

    ve film başlıyor.

    filmin bundan sonraki detayları hem önemli hemde önemsiz. elbette korku öğesi, gerilim bundan sonraki sahnelerde eksik olmuyor, her ne kadar bunlardan korkmayacak kadar tutup kesik parmak sayılarının tutup tutmadığını sayarak filmde açık arayan piskopatik* arkadaşlarımız olsa da ben korktum ama dediğim gibi filmin aslında bir ayrıntısiydı korkmak…

    burada aslında tüm filmde gözüken sahnelerin tek tek yeniden başka türlü gösterimini izliyoruz, işyerindeki elemanınıyla oral seks yapması, oğlunun kiz arkadaşının, adamı taciz etmesi /"dikleşmiş bakıyorum" gibi bir cümleyle, kuğumuzun çoçukkken taciz edilmesi, verilen tüm adreslerin yanlış çıkması , herşey yeniden başlıyor sanki, arada adam uyanıyor, yeniden uyuyor hangisi rüya hangisi gerçek acaba ?

    işte benim sorumda burada başlıyor, bu filmde bir gerçek veya “doğru” hikaye bu denebilecek bir şey var mı ? bir yanda itaatkar, beyazlara bürünmüş kızın gerçek geldiği kadar, filmin son sahnelerinde aklı başında feminist bir amazon savaşçı tadında “siz tüm erkekler birbirinize benziyorsunuz” deyip binbir işkenceye başlaması da gerçekçi gelmiyor mu ? her ne kadar bir kadının "siz film yapımcıları önce seçmeler düzenler, sonrada onlarla ayrıca ilişkiye geçip yatmaya çalışırsınız" demesi karşısında, tipik türk filmlerindeki yanlış anlamalardan birbirine uzak düşen sevgilileri oturdukları yerden biraraya getirmek için çırpınan annelerimizin konuma düşersiniz bir anda. keşke söyleyebilse ya, adamımız "onu sikmek değil evlenmek istiyor" diye. ama doğru ya, kadın herşeyden önce o herşeyi açıklayacak olan “dil”i etkisiz hale getirmiştir.

    sonuçta… sonuçtası yoktur bu filmin eğer hangi kısmının rüya hangi kısmının gerçek olduğunu anlamaya çalışırsanız giderek uzaklaşırsınız bu filmden, aslında verilen mesaj basittir. iyi bir aile babası ve itaatkar bir kadınlı bir film sonu ile; kadınları nesneleştiren karpuz seçiçi kurul üyesi, işyerindeki elemanı ile oral seks yapıp sanki bu hiç olmamış gibi davranan, oğlunun kız arkadaşının kendisine saldırıp organının dikleştirebileceğini hayal eden bir erkek arasındaki çizgi; ipincedir. oradan oraya geçiş o kadar kolaydır ki.. esas korku filmi de bence budur. aynı şekilde itaatkar kadın ile erkek düşmanı bir işkenceci arasındaki çizgi de ipince

    bu yargıya vardığınızda, hangisinin gerçek hangisinin rüya olduğunun önemi kalmamakta, yönetmen aha bize bunu demiştir bence. yok böyle birşey diyorsanız, hem japon kültürü hemde bazı 3. sayfa haberlerinden bahsetmek istiyorum kendi algıladığımca.

    japonları nasıl bilirsiniz..aileye, işe düşkün, sürekli gülen ve fotoğraf çeken insanlar değil mi ? ama nedense elime geçen japon magazin dergilerindeki fotoğraflardan şaşkınlığa uğramıştım. birsürü pornografi ilanı, hepsinde temel iki tema var, kadınların hepsi neredeyse okul formalı, yani yaşları küçük okul çoçuğu fantezileri, ikincisi şiddet, birçok resimde tam da bu filmde kullanılan tel ip, iğne, deri elbise gibi objelerle süslenmiş işkence gören formalı kızlar. bunlardan elbette batı porno sektöründe de vardır, ama resimlerin hemen hemen tamamı böyle olunca insan bir düşünüyor . hooop ne oluyoruz. bence yönetmen bu objleri filmde de bolca kullanmıştır.

    şimdi japonları geçiyoruz, başka bir olgudan bahsedeceğiz. çoçuklara yapılan cinsel tacizlerde sanıklar sanıldığı gibi hiç tanınmayan mahalleye yeni gelmiş yabancılar değil, çoçuğun en yakın çevresinden insanlar. yani iyi aile babaları veya onların arkadaşlar veya komşunun çoçukları vs.

    şimdi son bir olguya geliyoruz. bir erkeği önce bıçakla doğrayıp sonra ondan kıyma yapıp sonrada pizza yapıp yiyenler veya baltayla bir gecede doğrayıverenler, erkek düşmanı sorunlu kadınlar değil, biricik karıları çıkmaktadır. hemde en itaatkarından, yıllardır böyle bir sorun yaşandığını bile dışarıya sızdırmayan kadınlar bu kadar vahşet uygulayabilmektedir.

    şimdi geliyoruz en öz sonuca, aslında buram buram erkek egemen ikona sığınılmış iyi adamların çaresiz ve sevgi bekleyen kadınları nasıl bataklıktan çıkartıp korumaları altına aldıklarını binlerce kez izlemişizdir gerek türk filmlerinde gerek yabancı romantik filmlerinde, ama bu rollerde hep babanın saygıdeger üretken bir yanı varken kadınlar üretemeyen zavallı ama hep istisnasız bir şekilde güzel kadınlardı. yani çirkin kızlar porno sektörüne gönderilirken güzel masum kızlar babası yaşındaki adamlar tarafından kurtarılmalıdır (filmde de çoçuk söylüyor zaten “neredeyse benimle yaşıt”) . bu tip filmler bizi hiç rahatsız etmez, izleriz güzel güzel ama burda iki hikaye üst üstte bindirilmiş biz hangisi rüya hangisi gerçek diye anlamaya çalışıyoruz ama farkındaysak her iki kurguda sırıtmadan önümüzde demek ki gerçek iki hikayeyi sunmuş bize yönetmen.

    sonsöz: adamın oğlu babasına “baba evleneceğin kadın kim bilmiyorum ama dilerim hizmetçiden daha iyi yemek pişirecek birisini bulursun” demişti.
    bence yemek müthişti !!!!

    iki küçük not: bir, david lincyh filmlerini anlamak icin başlangıç filmi aslında
    iki: filmdeki en sevimli ses tını, kadını göze batırdıgı iğneleri sokarken çıkardığı “ gili gili gili (derine.. derine..) sesiydi sanırım

    edit: copy paste değil alinteri*
    http://www.sinemadefteri.com/…ndex.php?p=56#more-56


    (haslama cay - 27 Temmuz 2004 13:27)

  • comment image

    sag ayagi kesilmis, vucudunun muhtelif bolgelerinde igneler bulunan babasina uzun uzun bakip ardindan "iyi misin baba?" diyen cocuk, filmden yana aklimda kalan tek sey oldu. bir de tabi ki kiri kiri kiri.


    (kriker - 31 Ağustos 2004 00:22)

  • comment image

    --- spoiler ---
    memleketimin kadınlarının önemli bir bölümü, yönetmenin resmettiği işkence sahnelerini 30- 40 yıla yayılmış şekilde aynen yaşamaktadır. filmde bu doz sadece çok ani olarak verilmiştir fakat toplamda çekilen acıyı karşılaştırdığımızda en azından bir beraberlik hatta kanımca kadının bu acı liginde galibiyeti vardır. gerilim ve korku filmlerinde bir çeşit mesleki deformasyon diyebileceğim kanıksamaya- duyarsızlaşmaya- hissizleşmeye mağlup olmuş bu 1. tekil şahısın bile sempatik sistemi ajite olmuştur bu filmde fakat oturup adam akıllı düşününce bir adamın fantezi dünyasına tepki vermektense gözleri, hergün 3. sayfalarda göre göre duyarsızlaştığımız, gerçek acılara çevirmek daha mantıklı gelmiştir. miike'nin bu filmi entellektuel seviyesi hayli tepelerde gezen bir kadinin sesi uyarlamasıdır. filmin bize çok da yabancı gelmemesi japon ve türk aile yapılarının birleştiği ortak paydaların azımsanmayacak kadar çok olmasından kaynaklanır. skrik 'e kırmızı ruj sürmüş miike, iyi de etmiş.
    ---
    spoiler ---


    (h2o - 14 Eylül 2005 23:37)

Yorum Kaynak Link : odishon