Süre                : 1 Saat 53 dakika
Çıkış Tarihi     : 16 Şubat 2007 Cuma, Yapım Yılı : 2007
Türü                : Aksiyon,Komedi,Cinayet,Drama
Taglar             : mafya,polis,kavga,İstanbul, Türkiye,Absürdizm
Ülke                : Türkiye
Yapımcı          :  Eflatun Film
Yönetmen       : Onur Ünlü (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Onur Ünlü (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Haluk Bilginer (IMDB)(ekşi), Özgü Namal (IMDB)(ekşi), Ragip Savas (IMDB), Sermiyan Midyat (IMDB), Settar Tanriögen (IMDB)(ekşi), Kaan Çakir (IMDB)(ekşi), Emre Karayel (IMDB), Aylin Çalap (IMDB), Sinan Çaliskanoglu (IMDB), Yesim Ceren Bozoglu (IMDB), Emel Pala (IMDB), Nese Sayles (IMDB), Engin Benli (IMDB), Murat Cemcir (IMDB), Gökçe Akyildiz (IMDB), Mustafa Dok (IMDB), Asli Sahin (IMDB)

Polis (~ Police) ' Filminin Konusu :
POLİS filminde, Musa Rami mesleğinin zirvesinde bir cinayet masası polisidir. Bugünlerde kafasını meşgul eden iki şey vardır. Birisi kendisinden 40 yaş küçük üniversite öğrencisi Funda’ya olan aşkı, bir diğeri de ünlü mafya ailesi İzmitliler’in Rami ailesine yönelik bitmek bilmeyen tehditleri. Musa Rami iyi bir baba, iyi bir polis ve iyi bir aşıktır ve görünen o ki Musa Rami işi, aşkı ve ailesi arasında sıkışıp kalacaktır. Aynı günlerde aldığı bir haber ise Musa Rami’yi tamamen altüst eder.


  • "uzun bir sevişme gibi bu film,esrik, manik, hüzünlü, garip, tanıdık ama taze...fakat orgazmı eksik!"




Facebook Yorumları
  • comment image

    "gösterime girdiği gün gidelim!" dedirten filmdi. kadronun, repliklerin, çekimlerin güzelliği bile "izlediğim en iyi türk filmi olacak" minvalinde deli bir heves ve güven salmıştı içime fragmanını izlediğim andan itibaren; rohanian da bilir. antraktta da fikrim aynıydı; her şey çok iyiydi, heyecanlıydım hala. haluk bilginer döktürüyordu; filmden ayrı, ece'yle üst üste diyalogları önce gülmekten öldürmüş sonra da ağlatmıştı. ikinci yarıda da "oha.", "sittir.", "yapma be." diye izledikçe izledik zevkle. ve sonuna geldik...

    size küfrederim. hepinize küfrederim ulen! sizin yapacağınız finalin ta mına koyiym ben oki mi. yüzde yüz en iyi türk filmlik pozisyonu direkten döndürdünüz ya helal olsun bi şey demiyorum. hala kızgınım bak kulaklarıma bak dikkatli bak >:

    bağlayın artık şu türk filmlerinin finalini yemin ediyorum delireceğim. bir golden globe'luk, bir oscar'lık, ne bileyim ben, bir -toprağına ses gitmesin- dedemlik (rahmetli hiçbir şeyi beğenmezdi de ömrü bana kalsın) prodüksiyonu böyle bir final ile sonlandır... bir küp düşünün altın doldurmuşlar içine; sonra altını kırmışlar. aferin olm çok kızgınım.

    siz de kötülemeyin ibneler. öfkeye meyyallim vallahi finalden. tam süper olmalıydı hıh


    (radioheadbanger - 16 Şubat 2007 23:58)

  • comment image

    finali ile beni hayal kırıklığına uğratmış filmdi. ama sonra filmin üzerine biraz kafa yordum, bir de arkadaşla tartıştım ve şu sonuçlara vardım;

    --- spoiler ---
    musa rami 2 ay ömrü kaldığını öğrendikten sonra halüsinasyonlar görmeye başlıyor yavaş yavaş. filmde arasıra kullanılmış olan stop motion tadındaki efekt halüsinasyonları anlatıyor gibi geldi bana. ilk önce kızı intihar ediyor (bu kısım gerçek de olabilir, aile üyeleriyle çok iç içe yaşıyoruz bunu filmde), ama musa onun aslında öldürülmüş olduğunu düşünürken gerçeklikten kopma halinin ilk sinyallerini veriyor, tümörün etkileri kendini göstermeye başlıyor.

    seyirci olayları hep musa rami'nin bakış açısından izliyor. filmde bir noktadan sonra (ki bu nokta yanlış kişiyi vurup çatışmaya yol açtığı an olabilir) musa rami gerçeklikten tamamen kopuyor ve tüm izlediklerimiz musa rami'nin kafasında gerçekleşen olaylar oluyor. piknik sahnesiyle başlayan "saçmalıklar" ve "mantıksızlıklar", gördüklerimizin gerçek yaşam değil de musa rami'nin halüsinasyonları olduğuna işaret ediyor. 2 ay sonra öleceğini öğrenen bir adamın, ölmeden önce ailesi ve iş arkadaşları da dahil (funda hariç, kıyamadı muhtemelen ve istemedi onun ölmesini) tüm yakınlarının ölümüne tanık olması gibi bir mantıksızlık var mesela ortada, buna tesadüf demek filmi çok basit kılar.

    ailesini öldüren adamlar bir anda ortaya çıkıp öldürüp gidiyorlar, ve sonrasında musa rami hiçbir şey olmamış gibi devam ediyor, bu da bir mantıksızlık. izmitlinin evini tek başına basarken bir anda çevresini 50 kişinin sarması da çok mantıklı gelmedi bana (adamların çıkışı çok ani, sanki tetikte bekliyorlarmış gibi). tüm polisler ölürken ona bir şey olmaması da vuran kişinin onu öldürmemeye özen göstermesi anlamına geliyor ki bu da hiç mantıklı değil, hatta durup dururken polisleri öldürmeleri de hiç mantıklı değil. filmde böyle daha bir çok mantıksızlık var. işte ben bunların filmin adamın kafasında geçiyor olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

    musa rami funda'ya aşık, ve beyni kalan zamanını büyük ölçüde bu aşka ayırmak istiyor. funda'yla yaptığı her şey de kafasında, funda'yı konuşturan da o. funda "sensiz saadet neymiş" şarkısını onun için söylüyor çünkü musa rami kafasında bunun öyle olmasını istiyor. funda'nın evinde farkedilmeden dolaşması, sonra hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gitmesi de yine kafasında. yalnız bu arada beyni biraz da son elde ettiği takıntıya çalışıyor, kızının intihar etmediği, öldürüldüğü düşüncesine. dolayısıyla izmitliyle arasında (kendi kafasında) birtakım olaylar geçiyor ve izmitli onun tüm ailesini teker teker öldürüyor, musa rami de bunun intikamını almak istiyor. muhtemelen kızı dışında ne ölen ne de kalan var. muhtemelen, filmin kopukluğa geçiş anında (tam olarak yakalayamıyorum o anı) musa rami bayıldı kaldı, hastaneye yatırıldı, doktorunun söylediği gibi bilinci kapandı, ve kafasında böyle bir dünyayı devam ettirdi. aslında musa rami komada ve ailesi de onun başında bekliyor gibi bir gerçeklik olabilir mesela, ama biz filmi musa rami'nin gözünden izlediğimiz için işin o boyutuna hiç değinilmiyor filmde.

    final sahnesine gelince... musa rami üniformasını giyiyor (ölmeden önce en sevdiği şeyi giymekten bahsediyor zaten filmde psikiyatr, musa rami de muhtemelen o konuşmadan etkileniyor), artık son saatlerini yaşıyor, gerçekten ölecek. yani komada mıdır nedir her neyse o da bitecek ve tamamen ölecek, beyin de bunun farkında ve hayaldeki dünyayı da ona göre şekillendiriyor, tıpkı rüya görürken dış dünyadan aldığımız verilere göre rüyayı hızlıca modifiye etmesi, saat çaldığında hemen rüyada bir kapı çalıyormuş da ses oradan geliyormuş gibi bir senaryo yazması gibi. son saatlerinde funda ile başbaşa bir cafe'de. ve funda'dan "seni seviyorum" kalıbını duymak istiyor. ama duyamıyor. istese duyabilir, çünkü olay zaten onun kafasında, ama olmuyor. funda "seni seviyorum" dedikten sonra da "yalan söylüyorsun" demesi bundan. çünkü aslında yalanı söyleyen kendisi, funda'ya "seni seviyorum" dedirten kendisi ama bunun gerçek olmadığını o an orada anlayan da kendisi.

    ve film burada bitiyor, bu şekilde değerlendirince açıkta kalan hiçbir nokta yok. intikam almış mı almamış mı önemli değil, çünkü intikam alınacak bir şey olmadı gerçek hayatta. musa rami funda'yla kafede konuştuktan sonra hayaldeki dünya'nın sonu geldi. çünkü gerçek hayatta da musa rami'nin sonu geldi.
    ---
    spoiler ---

    yukarıda bahsettiğim yönleriyle donnie darko filmini anımsattı bana bu film.


    (siriotica - 2 Kasım 2007 01:52)

  • comment image

    hayatımda toplasan 5-6 kere muhattap olmak zorunda kaldığım ve bende sevimsiz duygular uyandıran meslek grubu. öyle ki, ne zaman polis görsem geriliyorum, hatta korkuyorum bile diyebilirim. belki ben yanlış insanlara denk geldim, bilemiyorum ama tarihçemiz aşağı yukarı şu şekilde gelişti.

    yaş 6 - 7

    annem, babam, babaannem ve ben gece vakti misafirlikten dönüyoruz. hava çok soğuk, karanlık ve sisli. arabayı babam kullanıyor. kaza yapıyoruz, polisler geliyor. babamı testler için sanırım alıp gidiyorlar, bizi karakola götürüyorlar. hiçbirimizde kaban yok ve üşüyoruz. annem bana sarılıyor, babaannem ağlıyor, ben korkuyorum. bi polis geliyor yanımıza. anneme bakarak "hanımefendi üşüyorsanız ısıtabiliriz" diyor. annem ağlamaya başlıyor, kalkıp dışarıya çıkıyoruz. o zaman anlamıyorum bu cümlenin ne anlama geldiğini, bi kaç yıl sonra annem anlatıyor.

    yaş 16

    sevgilimle cafede oturuyoruz, alkolsüz bi mekan. mevsimlerden yaz, üzerimde askılı elbise var. saat 23:00 civarı. polisler geliyor, kimlik kontrolü yapıyorlarmış. önce ben uzatıyorum kimliğimi, sonra sevgilim. benden 9 yaş büyük. polis bi ona bi bana bakıyor, sonra sırıtarak "koçum kızın yaşı küçük, sikme sakın" diyip gidiyor. konuşamıyorum.

    yaş 21

    final dönemi arkadaşlarla çalışıyoruz. gece 2 gibi karnımız acıkıyor, evde dolap bomboş. yaklaşık 200 metre ileride açık olduğunu bildiğimiz büfe var. oraya gitmeye karar veriyoruz. üzerimizde kat kat kıyafetler, kabanlar, başımızda bere çıkıyoruz evden. büfeye gidip sosisli aldıktan sonra aynı yoldan eve dönmeye çalışıyoruz ama olmuyor. önümüzde bi araba duruyor, içinde 3 erkek. arabanın önünden arkasından geçme çabalarımız şoför tarafından engelleniyor. biraz ilerideki karakola yürümekte buluyoruz çareyi. karakolun önüne geldiğimizi gören araba hızla uzaklaşıyor. biz plakasını almışız, kapıdaki polise ne yapabiliriz diye soruyoruz. polis şöyle bi süzüyor bizi önce. "ne işiniz var ki bu saatte dışarda?" diye soruyor. anlatıyoruz finaller, yemek, hatta elimizdeki poşeti gösteriyoruz. araba hakkında ne yapabileceğimizi soruyoruz tekrar. "çıkmasaydınız bu saatte dışarı, kız başınıza çıkarsanız olacak budur, yapılacak bi şey yok" diyerek azarlıyor bizi. mecburen eve dönüyoruz. neyse ki tekrar karşılaşmıyoruz başka bi olayla.


    (portakallikek - 27 Nisan 2008 02:18)

  • comment image

    türkiye'de;

    hayatında hiçbir şey olamamış veya oldurulmamış, örgütsüz, apolitik, güçsüz, hatta işsiz ve parasız bir haldeyken; devletin polis yaratma makinasından geçtikten sonra hiçbirşeyleşmenin içine sinmişliğinin acısını, devleti de içinde hissederek dışavuranlardır.. sinik bir psikolojinin güçle tanışması esnasında ortaya saçılandır..

    hangi polisin yüzüne baksam fotografik olarak gördüğüm sertliği değil de ruhunun deirnliklerindeki hiçbirşeyliği görür gibi olurum.. güçten matuf bir devlet aygıtının unufak ettiği, sonra da ortaya saçtığı yalanlara yapıştırdığı bu ruh kırıntılarının proto hallerini düşünürüm. bu gördüğüm 'hiçbirşeyleşme', üstündeki üniformanın ve silahın alınması durumunda da vuku bulacaktır, hiç kuşkum yok.


    (ne mutlagim ne de muglak - 31 Ekim 2008 21:58)

  • comment image

    aslında özel mülkiyeti ve onun sahiplerinin güvenliğini korumak üzere oluşturulmuştur. onun için sıradan vatandaşın önemi yalnızca sıradan vatandaşların genel kanısını olumlu etkileme noktasında önemlidir, çünkü sıradan vatandaş kitle halinde, zenginler açısından potansiyel tehdittir. bu yüzden polis görünüşte vatandaşı, gerçekte sistemi korur. bu sisteme uyan uymayan herkesin canına kastedebilir ve bu suç olsa bile, hukuk sistemi onu koruyacak şekilde işler. çünkü hukuk sistemi de aslında özel mülkiyeti korumak için ihdas edilmiştir. sınıfların ve dolayısıyla kapitalizmin olduğu heryerde bu geçerlidir. onun için hiçbir zaman zengin bir iş adamının ya da bir bankanın genel müdürünün polis dayağıyla öldürüldüğünü göremezsiniz ve bu memleketin işçileri, köylüleri, öğrencileri; copların, biber gazının, plastik merminin, gerçek merminin, manyetonun, filistin askısının tatbik sahasında yer alırlar.

    (bkz: * polis dayağı)


    (krasnoya - 5 Ekim 2009 12:49)

  • comment image

    az önce beni çevirenler. kendileri üstündeki üniformayla "adam" olduklarını zannedıyorlar ona yanıyorum. az önce başıma gene bir olay geldi beni 2 gece önce çeviren bir ekip tekrardan çevirdi ve içlerinden bana uyuz olan bilmiyorum artık bi maaruzatım mı oldu bi tanıdığıyla. önemli bir not veriyim, evimin sokağının köşesinde çevirdiler. ve şöyle bir diyalog oluştu.

    - ben senın ne olduğunu nerden bileyim.
    + gel o zaman evim aha şurda bak görünüyo zaten
    - ben seni şimdi karakola alsam nolur gece gece annen baban evde mi
    + evde abicim evde
    - söyle bakalım kimlik niye taşımıyorsun
    + unuttum.
    - unutmayacaksın alıyım mı içeri
    + sen bilirsin abi pek uzun sürmez giriş çıkışım gece gece uğraşmayalım birbirimizle.
    - taşı kimliğini yanında.
    + taşırız taşırız.

    bu diyalog haliyle biraz daha uzun beni en çok sinir eden kısmını yazdım sadece yaklaşık 10 dakikadır uğraşıyordum. ama bu olay harikaydı,

    - sen git 10 liraya bi kitap al hukuk kitabı okursun
    + ben hukuk fakültesindeyim abi zaten çok şey biliyorum emin olabilirsin.

    tıss... kaldı öyle çok güzel bir yüz ifadesi oldu ama hala çok sinirliyim sözlük bu satırları yazarken bile elim ayağım titriyor sinirden. bana en çok koyan ne biliyor musunuz ? daha türkçeyi bile doğru düzgün konuşamayan bir kişinin benimle sırf üstündeki forma nedeniyle artis gibi konuşması. koyuyor bana arkadaş anasını sikeyim koyuyor. gelmiş bana hukuk'u öğretiyor sen kimsin bi onu söyle ? iq'ün kaç. geçen birini çevirdim lagaluga yaptı vurdum copu demekten başka yapabildiğin muhabbet var mı ? ha var mı söylesene amına koduğum. yok amına koyim yok 70iq'la gelmiş beline silah takıp üstüne üniforma giymişsin ama bi sikim değilsin. ah be güzel ülkem eğer asayişi bu adamlar sağlayacaksa biz çoktan yarra yemişiz. hemde katmerli bi yarrak.

    not: demokratik kongo cumhuriyeti'nde yaşıyorum.


    (ominous willie - 5 Ocak 2011 01:46)

  • comment image

    yunanca politeia kelimesinden gelir.kamu düzeni anlamını ta$ır.

    tr'de bu kolluk kuvvetleri te$kilatının yunanca bir kelimeyle anılması garip bir tezattır milliyetçi oranının fazlalığıyla alakalı olarak.


    (rotting horse on the deadly ground - 10 Ağustos 1999 00:00)

  • comment image

    dolandırıldım karakola gittim emniyeti suistimal dediler.
    eşşek gibi dayak yedim terörist sandık dediler?
    küçükken kimlik kaybedip tutanak tutturmaya gittim, bu saatte ne işin var diye tokat attılar.
    deplasmanda tribün değiştirmeye kalktım yumruk yedim.
    elimde bilgisayar kasasıyla bir gece yarısı uçağa yetişmek için otobüs bekliyorum, hırsız diye karakola aldılar.

    polis benim dostum olmadı.


    (teolog35 - 9 Aralık 2011 14:21)

  • comment image

    bir gün içinde 3 polis ekip arabası inşaat kumlarının arasında oynayan bi çocuğun yanına yanaşır..
    p: yavrucum napıyosun sen burada böyle kumlarla sularla?
    ç: polis yapıyorum amca
    p: (neşeli) aa öyle mi... nasıl yapıyosun bakiim (gülümseyerek)
    ç: kum koyuyorum, su koyuyorum bok koyuyorum öyle
    p: (kızarak) ayıp evladım. tamam sen bırak polis yapma. başka bişey yap.
    ertesi gün...
    p: (gülümseyerek )evladım yine gömülmüşün kumların arasına napıyosun öyle?
    ç: polis yapıyorum amca
    p: nasıl yapıyosun bakiim (endişeli)
    ç: kum koyuyorum, su koyuyorum, bok koyuyorum.... öyle oluyo işte
    p: (haykırarak) polis yapmak yasak lan eşşolueşşeekk
    bir sonraki gün...
    p: gel lan buraya sıpa
    ç: buyur amca
    p: napıyon lan sen yine orda polis yapmak yasak demedik mi
    ç: asker yapıyorum amca polis diil
    p: (keyifli) affern yavrucum nasıl yapıyosun bakiim askeri
    ç: kum koyuyorum, su koyuyorum asker oluyo...
    p: bok niye koymuysun lan (şaşkın)
    ç: yok amca o zaman polis oluyo
    p: kaçma lan eşşşooolluueşşşeeekkkk......
    kaynak: anonim


    (falmendi - 30 Mayıs 2004 23:26)

Yorum Kaynak Link : polis